İSRAFİL KARATAŞ | Alanya Alaaddin Keykubat University (original) (raw)
Papers by İSRAFİL KARATAŞ
The Journal of Academic Social Science Studies
Mazhar Bey (Germen), Osmanlı Devleti’nin son döneminde Aydın’da dünyaya gelmiştir. Osmanlı’nın en... more Mazhar Bey (Germen), Osmanlı Devleti’nin son döneminde Aydın’da dünyaya gelmiştir. Osmanlı’nın en modern okullarında oldukça iyi bir eğitim almış ve 20 yaşında hekim olmuştur. Katıldığı Balkan Savaşları’nda ve Birinci Dünya Savaşı’nda hekim olarak görev yapmıştır. İzmir’in işgali sonrasında memleketi Aydın’a gelerek Yunan’a karşı kutsal milli direnişin başlatılması için en ön saflarda olağanüstü mücadeleler vermiştir. Bütün çabalarına rağmen Aydın işgal edilince Denizli’deki milli direnişe katılarak hekimlik mesleğini kullanmak suretiyle önemli yararlılıklar göstermiştir. 34 yaşında Aydın’dan mebus seçilerek 1920 yılında Büyük Millet Meclisi’ne katılmıştır. Meclis’te aktif biri olan Dr. Mazhar Bey, Milli Mücadele için önemli faydalar sağlamıştır. Başta savaşın finansmanı ile ilgili olmak üzere birçok meseleyle ilgi yaptığı konuşmalarda Milli Mücadele’nin bir an önce başarıya ulaştırılması noktasında pragmatist bir yaklaşım sergilemiştir. Bu bağlamda yaşanan olağanüstü dönemi öne sürerek hukuk kaidelerinin çok fazla gözetilmemesi gerektiğini savunmuştur. Ayrıca uzun ve gerilimli tartışmalarda uzlaşmacı bir rol üstlenmiştir. Cephe gerisine de oldukça önem veren Dr. Mazhar Bey, sivil halkın mağdur olmaması ve asayişin temini için önemli katkılar sunmuştur. Dr. Mazhar Bey, Meclis içerisinde bazı ilklere de imza atmıştır. Milli Mücadele’nin en zor sürecinde bugünkü Meclis Kütüphanesi’nin kurulması için bir kanun teklifi vermiş ve kütüphanenin kurulmasını sağlamıştır. Başkomutanlık meselesinin görüşüldüğü Meclis oturumunda, Başkomutanlığa geçmesi gereken kişi olarak Mustafa Kemal Paşa’nın ismini açıkça zikreden ilk kişi olmuştur. Bu araştırmada amaçlanan; Dr. Mazhar Bey’in Milli Mücadele dönemindeki faaliyetlerini detaylıca incelemektir. Aynı zamanda Meclis içerisindeki faaliyetlerinden yola çıkarak Milli Mücadele’ye ne gibi katkılar sunduğunu ve mücadele ile ilgili tutumunu ortaya koymaktır.
The Journal of Academic Social Science Studies
Mazhar Bey (Germen), Osmanlı Devleti’nin son döneminde Aydın’da dünyaya gelmiştir. Osmanlı’nın en... more Mazhar Bey (Germen), Osmanlı Devleti’nin son döneminde Aydın’da
dünyaya gelmiştir. Osmanlı’nın en modern okullarında oldukça iyi bir
eğitim almış ve 20 yaşında hekim olmuştur. Katıldığı Balkan
Savaşları’nda ve Birinci Dünya Savaşı’nda hekim olarak görev
yapmıştır. İzmir’in işgali sonrasında memleketi Aydın’a gelerek
Yunan’a karşı kutsal milli direnişin başlatılması için en ön saflarda
olağanüstü mücadeleler vermiştir. Bütün çabalarına rağmen Aydın
işgal edilince Denizli’deki milli direnişe katılarak hekimlik mesleğini
kullanmak suretiyle önemli yararlılıklar göstermiştir.
34 yaşında Aydın’dan mebus seçilerek 1920 yılında Büyük Millet
Meclisi’ne katılmıştır. Meclis’te aktif biri olan Dr. Mazhar Bey, Milli
Mücadele için önemli faydalar sağlamıştır. Başta savaşın finansmanı ile
ilgili olmak üzere birçok meseleyle ilgi yaptığı konuşmalarda Milli
Mücadele’nin bir an önce başarıya ulaştırılması noktasında pragmatist
bir yaklaşım sergilemiştir. Bu bağlamda yaşanan olağanüstü dönemi
öne sürerek hukuk kaidelerinin çok fazla gözetilmemesi gerektiğini
savunmuştur. Ayrıca uzun ve gerilimli tartışmalarda uzlaşmacı bir rol
üstlenmiştir. Cephe gerisine de oldukça önem veren Dr. Mazhar Bey,
sivil halkın mağdur olmaması ve asayişin temini için önemli katkılar
sunmuştur.
Dr. Mazhar Bey, Meclis içerisinde bazı ilklere de imza atmıştır. Milli
Mücadele’nin en zor sürecinde bugünkü Meclis Kütüphanesi’nin
kurulması için bir kanun teklifi vermiş ve kütüphanenin kurulmasını
sağlamıştır. Başkomutanlık meselesinin görüşüldüğü Meclis
oturumunda, Başkomutanlığa geçmesi gereken kişi olarak Mustafa
Kemal Paşa’nın ismini açıkça zikreden ilk kişi olmuştur. Bu
araştırmada amaçlanan; Dr. Mazhar Bey’in Milli Mücadele
dönemindeki faaliyetlerini detaylıca incelemektir. Aynı zamanda
Meclis içerisindeki faaliyetlerinden yola çıkarak Milli Mücadele’ye ne
gibi katkılar sunduğunu ve mücadele ile ilgili tutumunu ortaya
koymaktır.
DergiPark (Istanbul University), Jun 25, 2022
Türkiye, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra çok partili düzene geçmiştir. Yeni düzen beraberinde birç... more Türkiye, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra çok partili düzene geçmiştir. Yeni düzen beraberinde birçok siyasal sorunları getirmiştir. En önemlilerinden birisi partiler arasındaki gergin ilişkilerdir. Öyle ki bazen iktidar partisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile muhalefet partisi olan Demokrat Parti (DP) arasındaki ilişkilerin gerginliği; tek parti sistemine geri dönülmesi gerektiği tartışmalarına neden olmuştur. Aksi halde yeni düzenin; Türkiye'yi büyük bir felakete götürebileceği konuşulmaya başlanmıştır. Bu tür durumlarda partili Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Türkiye'nin geleceği ve demokratik rejimin devamından yana tavır alarak bir arabulucu rolü üstlenip partiler arasındaki gerilimi azaltmaya çalışmıştır. Tarafsız bir devlet başkanı sıfatıyla ilk arabulucu görevini, 12 Temmuz 1947 Beyannamesi'ni yayınlamak suretiyle yerine getirmiştir. Bu beyannameyle, gergin olan iktidar-muhalefet ilişkileri yumuşayarak normal seyrine girmiş ve çok partili düzene devam edilebilmiştir. Fakat kısa bir süre sonra siyasi ilişkiler; özellikle DP'nin İkinci Büyük Kongresi'nde (Haziran 1949) yayınlanan Milli Teminat Andı dolayısıyla tekrar gerginleşmiştir. Türkiye'nin bekası ve çok partili düzenin geleceği üzerine endişeli tartışmalar tekrar başlamıştır. Bunun üzerine partili Cumhurbaşkanı İnönü, ikinci kez partiler arasında hakemlik rolü üstelenerek siyasi gerginliğe son vermeye karar vermiştir. Bu sefer diğerinden farklı olarak bunu halkla temas etmek suretiyle gerçekleştirmek istemiştir. 30 Temmuz-22 Ağustos 1949 tarihleri arasında Ege Bölgesini gezen İnönü, başta seçmenlere olmak üzere isim vermeden siyasi partilere siyasi şiddetin ne gibi sorunlara yol açacağını anlatmış ve onları siyasi mücadelelerini barış içinde yapmaları hususunda uyarmıştır. Ancak İnönü'nün halen partili cumhurbaşkanı olması ve önceki yıllarda verdiği sözleri yerine getirmemesi nedenleriyle Ege gezisi DP tarafından farklı yorumlanmış ve İnönü hedefine ulaşamamıştır. Tam tersine 1950 seçim sürecinin başlamasına kadar partiler arasındaki ilişkiler daha da gerilmiştir. Bu çalışmada, İnönü'nün partiler arasındaki ilişkileri yumuşatmak, siyasi güvenliği sağlamak ve halk arasında yaratılmak istenen siyasi şiddeti engellemek ve en önemlisi de demokratik rejimlerde siyasi mücadelenin yöntemini anlatmak için nasıl bir çaba gösterdiği sonuçlarıyla birlikte ortaya konulmaya çalışılmıştır. DP'nin ise, İnönü'nün bu çabalarını ne şekilde algıladığı ve nasıl bir tepki gösterdiği irdelenmiştir. Çalışmanın hazırlanmasında, dönemin gazeteleri başta olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhuriyet Arşiv belgeleri, araştırma, inceleme ve hatıra eserleri kullanılmıştır.
Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, 2022
Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra çok partili düzene geçmiştir. Yeni düzen beraberinde bir... more Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra çok partili düzene geçmiştir. Yeni düzen
beraberinde birçok siyasal sorunları getirmiştir. En önemlilerinden birisi partiler arasındaki
gergin ilişkilerdir. Öyle ki bazen iktidar partisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile muhalefet partisi
olan Demokrat Parti (DP) arasındaki ilişkilerin gerginliği; tek parti sistemine geri dönülmesi
gerektiği tartışmalarına neden olmuştur. Aksi halde yeni düzenin; Türkiye’yi büyük bir felakete
götürebileceği konuşulmaya başlanmıştır. Bu tür durumlarda partili Cumhurbaşkanı İsmet İnönü,
Türkiye’nin geleceği ve demokratik rejimin devamından yana tavır alarak bir arabulucu rolü
üstlenip partiler arasındaki gerilimi azaltmaya çalışmıştır. Tarafsız bir devlet başkanı sıfatıyla ilk
arabulucu görevini, 12 Temmuz 1947 Beyannamesi’ni yayınlamak suretiyle yerine getirmiştir.
Bu beyannameyle, gergin olan iktidar-muhalefet ilişkileri yumuşayarak normal seyrine girmiş ve
çok partili düzene devam edilebilmiştir. Fakat kısa bir süre sonra siyasi ilişkiler; özellikle DP’nin
İkinci Büyük Kongresi’nde (Haziran 1949) yayınlanan Milli Teminat Andı dolayısıyla tekrar
gerginleşmiştir. Türkiye’nin bekası ve çok partili düzenin geleceği üzerine endişeli tartışmalar
tekrar başlamıştır. Bunun üzerine partili Cumhurbaşkanı İnönü, ikinci kez partiler arasında
hakemlik rolü üstelenerek siyasi gerginliğe son vermeye karar vermiştir. Bu sefer diğerinden
farklı olarak bunu halkla temas etmek suretiyle gerçekleştirmek istemiştir. 30 Temmuz-22
Ağustos 1949 tarihleri arasında Ege Bölgesini gezen İnönü, başta seçmenlere olmak üzere isim
vermeden siyasi partilere siyasi şiddetin ne gibi sorunlara yol açacağını anlatmış ve onları siyasi
mücadelelerini barış içinde yapmaları hususunda uyarmıştır. Ancak İnönü’nün halen partili
cumhurbaşkanı olması ve önceki yıllarda verdiği sözleri yerine getirmemesi nedenleriyle Ege
gezisi DP tarafından farklı yorumlanmış ve İnönü hedefine ulaşamamıştır. Tam tersine 1950
seçim sürecinin başlamasına kadar partiler arasındaki ilişkiler daha da gerilmiştir.
Bu çalışmada, İnönü’nün partiler arasındaki ilişkileri yumuşatmak, siyasi güvenliği
sağlamak ve halk arasında yaratılmak istenen siyasi şiddeti engellemek ve en önemlisi de
demokratik rejimlerde siyasi mücadelenin yöntemini anlatmak için nasıl bir çaba gösterdiği
sonuçlarıyla birlikte ortaya konulmaya çalışılmıştır. DP’nin ise, İnönü’nün bu çabalarını ne
şekilde algıladığı ve nasıl bir tepki gösterdiği irdelenmiştir. Çalışmanın hazırlanmasında,
dönemin gazeteleri başta olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri
Başkanlığı Cumhuriyet Arşiv belgeleri, araştırma, inceleme ve hatıra eserleri kullanılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Ege Gezisi, Cumhuriyet Halk Partisi,
Demokrat Parti, Milli Teminat Andı, Milli Husumet Andı, İktidar-Muhalefet İlişkiler.
History Studies International Journal Of History, Jun 16, 2021
1950 Genel Seçimleri, CHP yöneticileri için beklenmedik bir şekilde sonuçlanmıştır. Özellikle CHP... more 1950 Genel Seçimleri, CHP yöneticileri için beklenmedik bir şekilde sonuçlanmıştır. Özellikle CHP'nin seçimleri kazanması durumunda başbakanlık koltuğuna oturması beklenen Nihat Erim için şok etkisi yaratmıştır. Hayal kırıklığına uğrayan Erim, 1950 Seçimlerinin sonuçlarını bir "kaza" olarak görmüş ve "milletin DP tarafından 1950'ye kadar geçen zaman içinde aldatıldığı", "14 Mayıs'ta milletin aldanma duygusuna kapılarak DP'yi iktidara getirdiği" tezini savunmaya başlamıştır. 1946-1950 yılları arasında uzlaşmacı bir siyasi portre çizmiş olan Erim, halka gerçekleri anlatmak ve göstermek adına dört yıl boyunca DP iktidarına yönelik uzlaşmaz ve amansız bir muhalefet politikası yürütmüştür. CHP Genel Başkanı İnönü'den aldığı örtülü destekle ve Ulus Gazetesi'nin başında olmanın verdiği avantajlarla sert muhalefetini, CHP'nin genel politikası haline getirmiştir. Eleştirilerinin odak noktası, rejimin geleceği ile ilgili konulardı. Muhalefetteyken demokratik ilerlemeyi hızlandıracağı sözünü veren DP, iktidara geldikten sonra sözünü unutarak tam tersi bir politika izlemeye başlamıştır. Erim tarafından, DP'nin gerçek amacının diktatörlük kurmak olduğu seçmene anlatılmasına rağmen; 1954 Genel Seçimlerinde seçmen yine DP'yi tercih etmiştir. Erim'in 1954 Seçimlerini, önceki seçimlerin aksine, olgunlukla karşılayıp kabullendiği ve sert muhalefet metodunu değiştirdiği görülmüştür.
Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi
Cumhuriyet Senatosu'nda Bingöl'ü temsilen en uzun süre görev yapmış olan Dr. Arif... more Cumhuriyet Senatosu'nda Bingöl'ü temsilen en uzun süre görev yapmış olan Dr. Arif Hikmet Yurtsever, 1925 yılında Bingöl'de doğmuştur. Bingöl'de 10 yıl hekim olarak çalıştıktan sonra 1966 yılındaki üçte bir senato yenileme seçimlerinde, Adalet Partisi'nden aday olmuş ve seçimleri kazanarak 1975 yılına kadar senatörlük görevini devam ettirmiştir. Bu süre zarfında Yurtsever, başta Bingöl olmak üzere Doğu Anadolu Bölgesi'nin sorunlarını senatoya taşımış ve sorunlara çözüm bulmaya çalışmıştır. Aynı zamanda Türkiye'nin doğusunun kalkındırılmasının hayati derecede önemli olduğuna inanmış ve bunun için senatoda mücadele vermiştir. Kendi bölgesinin sorunlarının dışında ülkenin genel meseleleriyle de ilgilenmiş ve buna ilişkin görüşlerini açıklayarak hükümetlere önerilerde bulunmuştur.
Tarih Okulu Dergisi (TOD) Journal of History School (JOHS), 2022
27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 tarihlerinde gerçekleştirilen her üç darbe döneminde... more 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 tarihlerinde gerçekleştirilen her üç darbe
döneminde de siyasi suçlar için idam cezaları tartışmaları gündeme gelmiştir. 27 Mayıs
darbesini gerçekleştiren Milli Birlik Komitesi üyeleri, Başbakan Adnan Menderes ve iki
bakan arkadaşının (Fatin Rüştü Zorlu ile Hasan Polatkan) idam cezalarını oybirliği ile
onaylamışlardır. Darbe döneminin sona ermesiyle birlikte Cumhuriyet Senatosu’nda tabii
senatör olarak görev alan eski komite üyeleri, 12 Mart döneminde yaşanan idam
tartışmaları karşısında bu sefer çok farklı bir duruş sergilemişlerdir. Bu dönemde Deniz
Gezmiş ve iki arkadaşının (Yusuf Arslan ile Hüseyin İnan) idam cezalarının yerine
getirilmesinin karşısında yer almışlardır. Menderes ve arkadaşlarının idamlarını siyasi
hayatları boyunca sürekli eleştiren sağ partiler ise, 12 Mart döneminde idam cezaların
lehinde faaliyet göstermişlerdir. 12 Mart döneminin idam tartışmalarının en yoğun
yaşandığı yerler; Millet Meclisi ile Cumhuriyet Senatosu olmuştur. Gezmiş ve arkadaşları
hakkındaki idam cezası tekliflerinin iki kez görüşüldüğü Senato’da sağ partiler ile benzer
görüşe sahip senatörler, idam cezalarının yerine getirilmesini savunurken; tabii senatörler
özellikle CHP Grubu ile birlikte hareket ederek idamların durdurulması için büyük bir
mücadele vermişlerdir. Farklı fikirlere sahip grupların idam cezaları hakkında görüşlerini
paylaştığı Senato’da bir hayli enteresan tartışmalar yaşanmıştır. Bu araştırmada
amaçlanan; tabii senatörlerin 12 Mart dönemindeki idam cezası tartışmaları karşısında
nasıl bir duruş sergilediklerini ortaya koymaktır. Aynı zamanda idamların lehinde olan
senatör ve partiler ile idamların aleyhinde olan tabi senatörler arasındaki tartışmaların
içeriği ve sonuçlarını detaylıca irdelemektir. Araştırmanın hazırlanmasında Senato tutanakları başta olmak üzere gazete haberleri, hatıratlar ve çeşitli telif eserlerden
faydalanılmıştır. Yöntem olarak da doküman analizi tekniği kullanılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Tabii Senatörler, İdam Cezaları, 12 Mart Muhtırası, Deniz Gezmiş,
Askeri Darbeler.
History Studies International Journal of History, 2020
1970 yılının başlarında, Türkiye’de birkaç yıldan beri var olan anarşinin boyutu hükümet ve devle... more 1970 yılının başlarında, Türkiye’de birkaç yıldan beri var olan anarşinin boyutu hükümet ve devlet açısından tehlikeli bir hal almaya başlamıştır. Toplumun her kesiminde askeri bir müdahale beklentisinin arttığı bu yıldan itibaren yaşanan anarşiye kayıtsız kalamayan bazı siyasi partiler, Meclis üyeleri ve sivil toplum örgütleri Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a şikâyet ve çözüm önerilerini içeren bir takım başvurularda bulunmuşlardır. Bu çalışmanın amacı, bu başvuruları temel alarak 12 Mart 1971 Müdahalesi’ne giden günlerde olaylar karşısında söz konusu bu siyasi partilerin, Meclis üyelerinin ve sivil toplum örgütlerinin tavır ve tutumlarının ne olduğunu ortaya koymak ve en önemlisi de şikâyet ve çözüm önerilerini incelemektir. Çalışmada, temel olarak Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi’ne ait belgelerle birlikte resmi yayınlar, süreli yayınlar ve telif eserler kullanılmıştır.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) muhalefetin de görüşlerini alarak hazırladığı yeni seçim kanunu... more Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) muhalefetin de görüşlerini alarak hazırladığı yeni seçim kanunu tasarısı 16 Şubat 1950 tarihinde kanunlaşmıştır. İlk defa 14 Mayıs 1950 Genel Seçimleri’nde uygulanacak olan yeni seçim kanunu, getirdiği gizli oy, açık sayım ve adli denetim gibi özellikleri nedeniyle genel anlamda demokratikti. Hileli ve baskıcı 1946 Genel Seçimlerini unutmayan Demokrat Parti (DP), demokratik olarak gördüğü yeni seçim kanuna rağmen seçimlerin dürüst, serbest, baskısız ve en önemlisi de hilesiz yapılıp yapılmayacağı konusunda büyük endişe ve korkulara sahiptir. DP’ye göre, ne kadar mükemmel bir kanun yapılırsa yapılsın o kanunu uygulayacak olan hükûmetin zihniyeti değişmediği sürece değişen hiçbir şey olmayacaktır. Bu anlamda da CHP’ye güvenmemektedir. DP, seçimlerin güven içerisinde dürüstçe yapılmasını sağlamak ve seçim döneminde ortaya çıkacak seçim mücadelesini yumuşatmak adına CHP’ye, birlikte koalisyon hükûmeti kurma teklifinde bulunmuştur. Sadece DP’li iki bakanın yer alacağı bu hükûmetin görevi, 1950 Genel Seçimlerini birlikte gerçekleştirmektir. Gerekirse seçimlerden sonra da rejim meselelerini halletmek adına koalisyon hükûmeti devam ettirilecektir. Öte yandan yeni seçim kanununda DP, hükûmete daha demokratik olan nispi temsil seçim usulünü kabul ettirememişti. Bu da muhalefetin, Meclis’te daha az bir sayıyla temsil edilmesi ya da hiç temsil edilememesi endişesine neden olmuştur. DP, bu türdeki endişeleri de ortadan kaldırmak için iktidar partisine bazı tekliflerde bulunmuştur. Buna göre, partiler, milletvekilliği aday listeleri belirlenirken bazı illerde karşılıklı olarak bir birlerine kontenjan bırakmalıdırlar. En önemlisi de liderlerinin seçilmesini garantilemek adına karşılıklı olarak aday listelerinde liderlerine yer vermelidirler. Bu çalışmanın amacı, Türk Demokrasi Tarihi’nde ilk defa kurulmaya çalışılan; fakat başarısızlıkla sonuçlanan koalisyon hükûmeti girişimini incelemektir. Bunun yanı sıra koalisyon fikri karşısında; parti yetkililerinin ve basının tutumlarını ve üstlendiği rolleri de ortaya koymaktır. Anahtar Kelimeler: Koalisyon, Demokrat Parti, Cumhuriyet Halk Partisi, 1950 Genel Seçimleri, 16 Şubat 1950 tarih ve 5545 sayılı Milletvekili Seçim Kanunu
Akademisyen Kitabevi-Tarih Araştırmaları IV, 2021
..
Avrasya Uluslarası Araştırmalar Dergisi, 2021
Cumhuriyet Senatosu'nda Bingöl'ü temsilen en uzun süre görev yapmış olan Dr. Arif Hikmet Yurtseve... more Cumhuriyet Senatosu'nda Bingöl'ü temsilen en uzun süre görev yapmış olan Dr. Arif Hikmet Yurtsever, 1925 yılında Bingöl'de doğmuştur. Bingöl'de 10 yıl hekim olarak çalıştıktan sonra 1966 yılındaki üçte bir senato yenileme seçimlerinde, Adalet Partisi'nden aday olmuş ve seçimleri kazanarak 1975 yılına kadar senatörlük görevini devam ettirmiştir. Bu süre zarfında Yurtsever, başta Bingöl olmak üzere Doğu Anadolu Bölgesi'nin sorunlarını senatoya taşımış ve sorunlara çözüm bulmaya çalışmıştır. Aynı zamanda Türkiye'nin doğusunun kalkındırılmasının hayati derecede önemli olduğuna inanmış ve bunun için senatoda mücadele vermiştir. Kendi bölgesinin sorunlarının dışında ülkenin genel meseleleriyle de ilgilenmiş ve buna ilişkin görüşlerini açıklayarak hükümetlere önerilerde bulunmuştur.
History Studies, 2021
1950 Genel Seçimleri, CHP yöneticileri için beklenmedik bir şekilde sonuçlanmıştır. Özellikle CHP... more 1950 Genel Seçimleri, CHP yöneticileri için beklenmedik bir
şekilde sonuçlanmıştır. Özellikle CHP’nin seçimleri
kazanması durumunda başbakanlık koltuğuna oturması
beklenen Nihat Erim için şok etkisi yaratmıştır. Hayal
kırıklığına uğrayan Erim, 1950 Seçimlerinin sonuçlarını bir
“kaza” olarak görmüş ve “milletin DP tarafından 1950’ye
kadar geçen zaman içinde aldatıldığı”, “14 Mayıs’ta milletin
aldanma duygusuna kapılarak DP’yi iktidara getirdiği” tezini
savunmaya başlamıştır. 1946-1950 yılları arasında uzlaşmacı
bir siyasi portre çizmiş olan Erim, halka gerçekleri anlatmak
ve göstermek adına dört yıl boyunca DP iktidarına yönelik
uzlaşmaz ve amansız bir muhalefet politikası yürütmüştür.
CHP Genel Başkanı İnönü’den aldığı örtülü destekle ve Ulus
Gazetesi’nin başında olmanın verdiği avantajlarla sert
muhalefetini, CHP’nin genel politikası haline getirmiştir.
Eleştirilerinin odak noktası, rejimin geleceği ile ilgili
konulardı. Muhalefetteyken demokratik ilerlemeyi
hızlandıracağı sözünü veren DP, iktidara geldikten sonra
sözünü unutarak tam tersi bir politika izlemeye başlamıştır.
Erim tarafından, DP’nin gerçek amacının diktatörlük kurmak
olduğu seçmene anlatılmasına rağmen; 1954 Genel
Seçimlerinde seçmen yine DP’yi tercih etmiştir. Erim’in
1954 Seçimlerini, önceki seçimlerin aksine, olgunlukla
karşılayıp kabullendiği ve sert muhalefet metodunu
değiştirdiği görülmüştür.
10. Uluslararası Bilimsel Araştırmalar Kongresi -Sosyal ve Eğitim Bilimleri, 2021
DP (Demokrat Parti) iktidarı ile ana muhalefet partisi CHP (Cumhuriyet Halk Partisi) arasındaki i... more DP (Demokrat Parti) iktidarı ile ana muhalefet partisi CHP (Cumhuriyet Halk Partisi) arasındaki ilişkinin genel
olarak gergin olduğu söylenebilir. DP iktidarında (1950-1960) iki parti arasında sadece dört kez iyi ilişkiler dönemi
yaşanmıştır. Bunlardan en uzunu, Yalman Suikastı (22 Kasım 1952) ile başlayıp MP (Millet Partisi)’nin kapatılması
ile sona eren dönemdir. Temmuz 1953’te MP, Atatürk inkılaplarının aleyhinde faaliyette bulunduğundu ve dini siyasete
alet ettiği gerekçe gösterilerek geçici olarak kapatılmıştı. CHP, MP’nin kapatılmasına içerik yönünden destek
vermekle birlikte hukuki açıdan karşı çıkmıştır. Bir siyasi partinin çok kolay bir şekilde sulh ceza mahkemesi
tarafından kapatılması, CHP’yi endişelendirmiştir. Aynı yöntemin ileride kendilerine de uygulanabileceğini düşünerek
iktidara karşı tepkisini ortaya koymuştur. CHP’nin tutumu, DP tarafından hiç hoş karşılanmamıştır. Dolayısıyla
CHP’nin bu hamlesi, iki parti arasındaki iyi ilişkilerin sonunu getiren gelişmelerin başlangıcı olmuştur. Bununla
birlikte iki parti arasında Atatürk inkılaplarının asıl savunucusunun kim olduğu tartışması başlamıştır. Öte yandan
irtica ile mücadele karşısında CHP tarafından yalnız bırakıldığını düşünen DP, irtica ile mücadele amaçlı Milli
Selamet Kanunlarını çıkartmıştır. CHP de iktidarın bu kanunları çıkartmaktaki asıl amacının, hürriyetleri
sınırlandırmak olduğunu savunmuş ve rejimi kurtarmak adına gelecek genel seçimlerde MP ile ittifak görüşmelerine
başlamıştır. Bir partinin kapatılması; laiklik konusunda zıt görüşlere sahip iki partiyi bir araya getirmeyi sağlarken,
CHP-DP arasındaki gergin atmosferin daha da yükselmesine neden olmuştur.
Gerginleşen atmosfere rağmen Başbakan Adnan Menderes, Kasım 1953’e kadar ilişkileri tekrar yumuşatmak için
büyük çaba sarf etmiş, fakat CHP tarafında karşılık bulmayınca ilişkiler, tamamen kopmuştur. Bunun üzerine DP,
uzun süredir askıda tuttuğu CHP’nin mallarının hazineye devredilmesi sürecini hızlandırmıştır.
Anahtar Kelimler: Millet Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Demokrat Parti, Muhalefet, Ahmet Emin Yalman Suikastı,
İrtica.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2020
Anarşi olaylarının durdurulamaması üzerine askerler, 12 Mart 1971 tarihinde sivil yönetime dolayl... more Anarşi olaylarının durdurulamaması üzerine askerler, 12 Mart 1971 tarihinde sivil yönetime dolaylı
yoldan müdahale etmişlerdir. 12 Mart Muhtırası ile Süleyman Demirel Hükümeti istifa ettirilerek yerine
Nihat Erim Hükümeti kurdurulmuştur. Yeni hükümetten beklenen; 1961 Anayasası’nın öngördüğü
reformları Atatürkçü bir görüşle ele alarak gerçekleştirmesi ve ardından ülkeyi seçimlere götürmesiydi.
Fakat reform çalışmalarına başlanmasına rağmen anarşi olaylarının durmayarak hız kazanması, darbecileri
ve Erim Hükümeti’ni reformları bir kenara bırakarak anarşi olaylarının üzerine eğilmeğe itmiştir. Hükümet;
anarşistlerle mücadelede başarı kazanmak için sıkıyönetimin ilanını ve kendilerine geniş yetkiler veren
anayasa değişikliklerin yapılmasını talep etmiştir. Bu bağlamda, Başbakan Nihat Erim’in anarşistlere
gözdağı vermek için 23 Nisan 1971 tarihinde söylediği “alınacak tedbirler balyoz gibi kafalarına hemen
inecektir” sözü, sol aydınlar ve sol basın tarafından illegal soldan ziyade kendilerine karşı bir harekâta
girişileceği algısına neden olmuştur. Mayıs ayında gözaltına alınanların içerisinde masum, ılımlı sol
aydınların da bulunması operasyonun aslında ılımlı sola karşı da yapıldığı iddialarına neden olmuştur.
Çalışmada, solun geniş bir kesimi tarafından “Balyoz Harekâtı” olarak nitelendirilen, esasta Nisan
ayında başlayan ve Mayıs ayında asıl yüzünü gösteren bu operasyonlar karşısında sağ, sol ve merkez basının
nasıl bir tutum sergiledikleri ortaya konulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Balyoz, 12 Mart Muhtırası, Ulusal Basın, Nihat Erim, Anarşi.
Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi, 2021
Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) muhalefetin de görüşlerini alarak hazırladığı yeni seçim kanun... more Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) muhalefetin de görüşlerini alarak
hazırladığı yeni seçim kanunu tasarısı 16 Şubat 1950 tarihinde kanunlaşmıştır.
İlk defa 14 Mayıs 1950 Genel Seçimleri’nde uygulanacak olan yeni seçim
kanunu, getirdiği gizli oy, açık sayım ve adli denetim gibi özellikleri nedeniyle
genel anlamda demokratikti. Hileli ve baskıcı 1946 Genel Seçimlerini
unutmayan Demokrat Parti (DP), demokratik olarak gördüğü yeni seçim
kanuna rağmen seçimlerin dürüst, serbest, baskısız ve en önemlisi de hilesiz
yapılıp yapılmayacağı konusunda büyük endişe ve korkulara sahiptir. DP’ye
göre, ne kadar mükemmel bir kanun yapılırsa yapılsın o kanunu uygulayacak
olan hükûmetin zihniyeti değişmediği sürece değişen hiçbir şey olmayacaktır.
Bu anlamda da CHP’ye güvenmemektedir. DP, seçimlerin güven içerisinde
dürüstçe yapılmasını sağlamak ve seçim döneminde ortaya çıkacak seçim mücadelesini yumuşatmak adına CHP’ye, birlikte koalisyon hükûmeti kurma
teklifinde bulunmuştur. Sadece DP’li iki bakanın yer alacağı bu hükûmetin
görevi, 1950 Genel Seçimlerini birlikte gerçekleştirmektir. Gerekirse
seçimlerden sonra da rejim meselelerini halletmek adına koalisyon hükûmeti
devam ettirilecektir. Öte yandan yeni seçim kanununda DP, hükûmete daha
demokratik olan nispi temsil seçim usulünü kabul ettirememişti. Bu da
muhalefetin, Meclis’te daha az bir sayıyla temsil edilmesi ya da hiç temsil
edilememesi endişesine neden olmuştur. DP, bu türdeki endişeleri de ortadan
kaldırmak için iktidar partisine bazı tekliflerde bulunmuştur. Buna göre,
partiler, milletvekilliği aday listeleri belirlenirken bazı illerde karşılıklı olarak bir
birlerine kontenjan bırakmalıdırlar. En önemlisi de liderlerinin seçilmesini
garantilemek adına karşılıklı olarak aday listelerinde liderlerine yer
vermelidirler. Bu çalışmanın amacı, Türk Demokrasi Tarihi’nde ilk defa
kurulmaya çalışılan; fakat başarısızlıkla sonuçlanan koalisyon hükûmeti
girişimini incelemektir. Bunun yanı sıra koalisyon fikri karşısında; parti
yetkililerinin ve basının tutumlarını ve üstlendiği rolleri de ortaya koymaktır.
Anahtar Kelimeler: Koalisyon, Demokrat Parti, Cumhuriyet Halk Partisi,
1950 Genel Seçimleri, 16 Şubat 1950 tarih ve 5545 sayılı Milletvekili Seçim
Kanunu
History Studies, 2020
Dünyanın en etkin deprem kuşaklarından biri üzerinde bulunan Türkiye’de geçmişte çok büyük deprem... more Dünyanın en etkin deprem kuşaklarından biri üzerinde bulunan Türkiye’de geçmişte çok büyük depremler meydana gelmiştir. Bunlardan birisi de birinci derece deprem bölgesinde bulunan Bingöl’deki 22 Mayıs 1971 tarihli depremdir. 6.8 büyüklüğündeki bu deprem sonucunda çok sayıda insan hayatını kaybettiği gibi Bingöl de büyük bir tahribata uğramıştır.
Türkiye’nin 12 Mart Muhtırası nedeniyle içinde bulunduğu krize ilave olarak bir de bu felaketin ortaya çıkması, ayrıca 12 Mayıs 1971 tarihinde de Burdur Depremi’nin meydan gelmiş olması Türkiye’yi zor durumda bırakmıştır. Bu çalışmanın amacı, 1971 Bingöl Depremi’ni tarihsel açıdan incelemenin yanı sıra böyle bir felaket karşısında Türkiye’nin nasıl bir afet yönetimi uyguladığını ve ne oranda başarılı olduğunu ortaya koymaktır. Çalışmada yerel ve ulusal basın, Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay ve Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi belgeleri, Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu tutanak dergileri, resmi yayınlar ve telif eserler kullanılmıştır
History Studies, 2020
1970 yılının başlarında, Türkiye’de birkaç yıldan beri var olan anarşinin boyutu hükümet ve devle... more 1970 yılının başlarında, Türkiye’de birkaç yıldan beri var olan anarşinin boyutu hükümet ve devlet açısından tehlikeli bir hal almaya başlamıştır. Toplumun her kesiminde askeri bir müdahale beklentisinin arttığı bu yıldan itibaren yaşanan anarşiye kayıtsız kalamayan bazı siyasi partiler, Meclis üyeleri ve sivil toplum örgütleri Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a şikâyet ve çözüm önerilerini içeren bir takım başvurularda bulunmuşlardır. Bu çalışmanın amacı, bu başvuruları temel alarak 12 Mart 1971 Müdahalesi’ne giden günlerde olaylar karşısında söz konusu bu siyasi partilerin, Meclis üyelerinin ve sivil toplum örgütlerinin tavır ve tutumlarının ne olduğunu ortaya koymak ve en önemlisi de şikâyet ve çözüm önerilerini incelemektir. Çalışmada, temel olarak Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi’ne ait belgelerle birlikte resmi yayınlar, süreli yayınlar ve telif eserler kullanılmıştır.
Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, 2020
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç ve kuvvet komutanlarının imzasının bulunduğu 12 Mart ... more Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç ve kuvvet komutanlarının imzasının bulunduğu 12 Mart 1971 Muhtırası, on yıl sonra Türkiye’de demokratik rejime yeniden son veren bir gelişmedir. 12 Mart Muhtırası ile 27 Mayıs Darbesi’nde olduğu gibi yönetime doğrudan doğruya el konulmamıştır. Muhtıra’yı veren asker kanat, dolaylı yönden sivil idareye müdahale ederek ülkede asker ve sivil bir idareden oluşacak ortak bir yönetimi öngörmüştür. Müdahaleyi yapan ordunun ülkenin içinde bulunduğu bunalımlı durumu düzelttikten sonra yönetimi tekrar sivil idareye bırakacağı asker kanadın söylemlerinden çıkartılabilir. Bu anlamda 12 Mart Muhtırası’nın istenen hedefine ulaşması için çalışmalara başlanmış, fakat söz konusu hedefe ulaşmada ilerleyen aylarda büyük sorunlar meydana gelmiştir. 12 Mart Muhtırası’nın verilmesinden birkaç ay sonra Muhtıra’nın hedefine ulaşması anlamında ortaya çıkan sorunlara hem teşhis hem de çözüm mahiyetinde İbrahim Kafesoğlu başkanlığındaki Türk Aydınlar Ocağı, 15 Temmuz 1971 tarihinde Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ile görüşerek O’na bir rapor sunmuşlardır. Söz konusu rapor, Türk Aydınlar Ocağı özelinde milliyetçi muhafazakâr aydınların, 12 Mart’a bakışını ve tutumunu gözler önüne sermesinin yanında 12 Mart Muhtırası’nın hedefine ulaşması ve bir daha 12 Mart bunalımına girilmemesi adına neler yapılması gerektiğine ilişkin ilgi çekici teklifleri içermektedir
Books by İSRAFİL KARATAŞ
İksad Yayınevi, May 15, 2021
Book Reviews by İSRAFİL KARATAŞ
IVPE, 2022
Bilginin ve bilgiye erişimin çok kıymetli olduğu günümüzde milletler birbirlerine üstünlüklerini ... more Bilginin ve bilgiye erişimin çok kıymetli olduğu günümüzde milletler birbirlerine üstünlüklerini de bilgi üzerinden kurmaktadırlar. Bilgi de her dönemde sonraki kuşaklara aktarılmak zorundadır. Bu zaruret insanlara zaman ve emek kazandırmaktadır. Sonraki kuşaklar da öncekilerin bilgi birikiminin üzerine ekleme yaparak, biriktirerek bilgiyi artırmışlardır. Bu bilgi birikimi kütüphaneleri doldurmuş ve geleceğe açılan kapıları aralamaya başlamıştır. Araştırmacılar yeni dönemde daha hızlı ve daha çok bilgiye ulaşırlarken, yeni çalışmalar da daha karmaşık ve daha ayrıntıya doğru yönelmektedir. Bu da bütün bilimler arasında ilişki ve koordinasyonu artırmaktadır. Yapılan her türlü araştırma ve çalışma bilgi pazılının bir
The Journal of Academic Social Science Studies
Mazhar Bey (Germen), Osmanlı Devleti’nin son döneminde Aydın’da dünyaya gelmiştir. Osmanlı’nın en... more Mazhar Bey (Germen), Osmanlı Devleti’nin son döneminde Aydın’da dünyaya gelmiştir. Osmanlı’nın en modern okullarında oldukça iyi bir eğitim almış ve 20 yaşında hekim olmuştur. Katıldığı Balkan Savaşları’nda ve Birinci Dünya Savaşı’nda hekim olarak görev yapmıştır. İzmir’in işgali sonrasında memleketi Aydın’a gelerek Yunan’a karşı kutsal milli direnişin başlatılması için en ön saflarda olağanüstü mücadeleler vermiştir. Bütün çabalarına rağmen Aydın işgal edilince Denizli’deki milli direnişe katılarak hekimlik mesleğini kullanmak suretiyle önemli yararlılıklar göstermiştir. 34 yaşında Aydın’dan mebus seçilerek 1920 yılında Büyük Millet Meclisi’ne katılmıştır. Meclis’te aktif biri olan Dr. Mazhar Bey, Milli Mücadele için önemli faydalar sağlamıştır. Başta savaşın finansmanı ile ilgili olmak üzere birçok meseleyle ilgi yaptığı konuşmalarda Milli Mücadele’nin bir an önce başarıya ulaştırılması noktasında pragmatist bir yaklaşım sergilemiştir. Bu bağlamda yaşanan olağanüstü dönemi öne sürerek hukuk kaidelerinin çok fazla gözetilmemesi gerektiğini savunmuştur. Ayrıca uzun ve gerilimli tartışmalarda uzlaşmacı bir rol üstlenmiştir. Cephe gerisine de oldukça önem veren Dr. Mazhar Bey, sivil halkın mağdur olmaması ve asayişin temini için önemli katkılar sunmuştur. Dr. Mazhar Bey, Meclis içerisinde bazı ilklere de imza atmıştır. Milli Mücadele’nin en zor sürecinde bugünkü Meclis Kütüphanesi’nin kurulması için bir kanun teklifi vermiş ve kütüphanenin kurulmasını sağlamıştır. Başkomutanlık meselesinin görüşüldüğü Meclis oturumunda, Başkomutanlığa geçmesi gereken kişi olarak Mustafa Kemal Paşa’nın ismini açıkça zikreden ilk kişi olmuştur. Bu araştırmada amaçlanan; Dr. Mazhar Bey’in Milli Mücadele dönemindeki faaliyetlerini detaylıca incelemektir. Aynı zamanda Meclis içerisindeki faaliyetlerinden yola çıkarak Milli Mücadele’ye ne gibi katkılar sunduğunu ve mücadele ile ilgili tutumunu ortaya koymaktır.
The Journal of Academic Social Science Studies
Mazhar Bey (Germen), Osmanlı Devleti’nin son döneminde Aydın’da dünyaya gelmiştir. Osmanlı’nın en... more Mazhar Bey (Germen), Osmanlı Devleti’nin son döneminde Aydın’da
dünyaya gelmiştir. Osmanlı’nın en modern okullarında oldukça iyi bir
eğitim almış ve 20 yaşında hekim olmuştur. Katıldığı Balkan
Savaşları’nda ve Birinci Dünya Savaşı’nda hekim olarak görev
yapmıştır. İzmir’in işgali sonrasında memleketi Aydın’a gelerek
Yunan’a karşı kutsal milli direnişin başlatılması için en ön saflarda
olağanüstü mücadeleler vermiştir. Bütün çabalarına rağmen Aydın
işgal edilince Denizli’deki milli direnişe katılarak hekimlik mesleğini
kullanmak suretiyle önemli yararlılıklar göstermiştir.
34 yaşında Aydın’dan mebus seçilerek 1920 yılında Büyük Millet
Meclisi’ne katılmıştır. Meclis’te aktif biri olan Dr. Mazhar Bey, Milli
Mücadele için önemli faydalar sağlamıştır. Başta savaşın finansmanı ile
ilgili olmak üzere birçok meseleyle ilgi yaptığı konuşmalarda Milli
Mücadele’nin bir an önce başarıya ulaştırılması noktasında pragmatist
bir yaklaşım sergilemiştir. Bu bağlamda yaşanan olağanüstü dönemi
öne sürerek hukuk kaidelerinin çok fazla gözetilmemesi gerektiğini
savunmuştur. Ayrıca uzun ve gerilimli tartışmalarda uzlaşmacı bir rol
üstlenmiştir. Cephe gerisine de oldukça önem veren Dr. Mazhar Bey,
sivil halkın mağdur olmaması ve asayişin temini için önemli katkılar
sunmuştur.
Dr. Mazhar Bey, Meclis içerisinde bazı ilklere de imza atmıştır. Milli
Mücadele’nin en zor sürecinde bugünkü Meclis Kütüphanesi’nin
kurulması için bir kanun teklifi vermiş ve kütüphanenin kurulmasını
sağlamıştır. Başkomutanlık meselesinin görüşüldüğü Meclis
oturumunda, Başkomutanlığa geçmesi gereken kişi olarak Mustafa
Kemal Paşa’nın ismini açıkça zikreden ilk kişi olmuştur. Bu
araştırmada amaçlanan; Dr. Mazhar Bey’in Milli Mücadele
dönemindeki faaliyetlerini detaylıca incelemektir. Aynı zamanda
Meclis içerisindeki faaliyetlerinden yola çıkarak Milli Mücadele’ye ne
gibi katkılar sunduğunu ve mücadele ile ilgili tutumunu ortaya
koymaktır.
DergiPark (Istanbul University), Jun 25, 2022
Türkiye, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra çok partili düzene geçmiştir. Yeni düzen beraberinde birç... more Türkiye, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra çok partili düzene geçmiştir. Yeni düzen beraberinde birçok siyasal sorunları getirmiştir. En önemlilerinden birisi partiler arasındaki gergin ilişkilerdir. Öyle ki bazen iktidar partisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile muhalefet partisi olan Demokrat Parti (DP) arasındaki ilişkilerin gerginliği; tek parti sistemine geri dönülmesi gerektiği tartışmalarına neden olmuştur. Aksi halde yeni düzenin; Türkiye'yi büyük bir felakete götürebileceği konuşulmaya başlanmıştır. Bu tür durumlarda partili Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Türkiye'nin geleceği ve demokratik rejimin devamından yana tavır alarak bir arabulucu rolü üstlenip partiler arasındaki gerilimi azaltmaya çalışmıştır. Tarafsız bir devlet başkanı sıfatıyla ilk arabulucu görevini, 12 Temmuz 1947 Beyannamesi'ni yayınlamak suretiyle yerine getirmiştir. Bu beyannameyle, gergin olan iktidar-muhalefet ilişkileri yumuşayarak normal seyrine girmiş ve çok partili düzene devam edilebilmiştir. Fakat kısa bir süre sonra siyasi ilişkiler; özellikle DP'nin İkinci Büyük Kongresi'nde (Haziran 1949) yayınlanan Milli Teminat Andı dolayısıyla tekrar gerginleşmiştir. Türkiye'nin bekası ve çok partili düzenin geleceği üzerine endişeli tartışmalar tekrar başlamıştır. Bunun üzerine partili Cumhurbaşkanı İnönü, ikinci kez partiler arasında hakemlik rolü üstelenerek siyasi gerginliğe son vermeye karar vermiştir. Bu sefer diğerinden farklı olarak bunu halkla temas etmek suretiyle gerçekleştirmek istemiştir. 30 Temmuz-22 Ağustos 1949 tarihleri arasında Ege Bölgesini gezen İnönü, başta seçmenlere olmak üzere isim vermeden siyasi partilere siyasi şiddetin ne gibi sorunlara yol açacağını anlatmış ve onları siyasi mücadelelerini barış içinde yapmaları hususunda uyarmıştır. Ancak İnönü'nün halen partili cumhurbaşkanı olması ve önceki yıllarda verdiği sözleri yerine getirmemesi nedenleriyle Ege gezisi DP tarafından farklı yorumlanmış ve İnönü hedefine ulaşamamıştır. Tam tersine 1950 seçim sürecinin başlamasına kadar partiler arasındaki ilişkiler daha da gerilmiştir. Bu çalışmada, İnönü'nün partiler arasındaki ilişkileri yumuşatmak, siyasi güvenliği sağlamak ve halk arasında yaratılmak istenen siyasi şiddeti engellemek ve en önemlisi de demokratik rejimlerde siyasi mücadelenin yöntemini anlatmak için nasıl bir çaba gösterdiği sonuçlarıyla birlikte ortaya konulmaya çalışılmıştır. DP'nin ise, İnönü'nün bu çabalarını ne şekilde algıladığı ve nasıl bir tepki gösterdiği irdelenmiştir. Çalışmanın hazırlanmasında, dönemin gazeteleri başta olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhuriyet Arşiv belgeleri, araştırma, inceleme ve hatıra eserleri kullanılmıştır.
Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, 2022
Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra çok partili düzene geçmiştir. Yeni düzen beraberinde bir... more Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra çok partili düzene geçmiştir. Yeni düzen
beraberinde birçok siyasal sorunları getirmiştir. En önemlilerinden birisi partiler arasındaki
gergin ilişkilerdir. Öyle ki bazen iktidar partisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile muhalefet partisi
olan Demokrat Parti (DP) arasındaki ilişkilerin gerginliği; tek parti sistemine geri dönülmesi
gerektiği tartışmalarına neden olmuştur. Aksi halde yeni düzenin; Türkiye’yi büyük bir felakete
götürebileceği konuşulmaya başlanmıştır. Bu tür durumlarda partili Cumhurbaşkanı İsmet İnönü,
Türkiye’nin geleceği ve demokratik rejimin devamından yana tavır alarak bir arabulucu rolü
üstlenip partiler arasındaki gerilimi azaltmaya çalışmıştır. Tarafsız bir devlet başkanı sıfatıyla ilk
arabulucu görevini, 12 Temmuz 1947 Beyannamesi’ni yayınlamak suretiyle yerine getirmiştir.
Bu beyannameyle, gergin olan iktidar-muhalefet ilişkileri yumuşayarak normal seyrine girmiş ve
çok partili düzene devam edilebilmiştir. Fakat kısa bir süre sonra siyasi ilişkiler; özellikle DP’nin
İkinci Büyük Kongresi’nde (Haziran 1949) yayınlanan Milli Teminat Andı dolayısıyla tekrar
gerginleşmiştir. Türkiye’nin bekası ve çok partili düzenin geleceği üzerine endişeli tartışmalar
tekrar başlamıştır. Bunun üzerine partili Cumhurbaşkanı İnönü, ikinci kez partiler arasında
hakemlik rolü üstelenerek siyasi gerginliğe son vermeye karar vermiştir. Bu sefer diğerinden
farklı olarak bunu halkla temas etmek suretiyle gerçekleştirmek istemiştir. 30 Temmuz-22
Ağustos 1949 tarihleri arasında Ege Bölgesini gezen İnönü, başta seçmenlere olmak üzere isim
vermeden siyasi partilere siyasi şiddetin ne gibi sorunlara yol açacağını anlatmış ve onları siyasi
mücadelelerini barış içinde yapmaları hususunda uyarmıştır. Ancak İnönü’nün halen partili
cumhurbaşkanı olması ve önceki yıllarda verdiği sözleri yerine getirmemesi nedenleriyle Ege
gezisi DP tarafından farklı yorumlanmış ve İnönü hedefine ulaşamamıştır. Tam tersine 1950
seçim sürecinin başlamasına kadar partiler arasındaki ilişkiler daha da gerilmiştir.
Bu çalışmada, İnönü’nün partiler arasındaki ilişkileri yumuşatmak, siyasi güvenliği
sağlamak ve halk arasında yaratılmak istenen siyasi şiddeti engellemek ve en önemlisi de
demokratik rejimlerde siyasi mücadelenin yöntemini anlatmak için nasıl bir çaba gösterdiği
sonuçlarıyla birlikte ortaya konulmaya çalışılmıştır. DP’nin ise, İnönü’nün bu çabalarını ne
şekilde algıladığı ve nasıl bir tepki gösterdiği irdelenmiştir. Çalışmanın hazırlanmasında,
dönemin gazeteleri başta olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri
Başkanlığı Cumhuriyet Arşiv belgeleri, araştırma, inceleme ve hatıra eserleri kullanılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Ege Gezisi, Cumhuriyet Halk Partisi,
Demokrat Parti, Milli Teminat Andı, Milli Husumet Andı, İktidar-Muhalefet İlişkiler.
History Studies International Journal Of History, Jun 16, 2021
1950 Genel Seçimleri, CHP yöneticileri için beklenmedik bir şekilde sonuçlanmıştır. Özellikle CHP... more 1950 Genel Seçimleri, CHP yöneticileri için beklenmedik bir şekilde sonuçlanmıştır. Özellikle CHP'nin seçimleri kazanması durumunda başbakanlık koltuğuna oturması beklenen Nihat Erim için şok etkisi yaratmıştır. Hayal kırıklığına uğrayan Erim, 1950 Seçimlerinin sonuçlarını bir "kaza" olarak görmüş ve "milletin DP tarafından 1950'ye kadar geçen zaman içinde aldatıldığı", "14 Mayıs'ta milletin aldanma duygusuna kapılarak DP'yi iktidara getirdiği" tezini savunmaya başlamıştır. 1946-1950 yılları arasında uzlaşmacı bir siyasi portre çizmiş olan Erim, halka gerçekleri anlatmak ve göstermek adına dört yıl boyunca DP iktidarına yönelik uzlaşmaz ve amansız bir muhalefet politikası yürütmüştür. CHP Genel Başkanı İnönü'den aldığı örtülü destekle ve Ulus Gazetesi'nin başında olmanın verdiği avantajlarla sert muhalefetini, CHP'nin genel politikası haline getirmiştir. Eleştirilerinin odak noktası, rejimin geleceği ile ilgili konulardı. Muhalefetteyken demokratik ilerlemeyi hızlandıracağı sözünü veren DP, iktidara geldikten sonra sözünü unutarak tam tersi bir politika izlemeye başlamıştır. Erim tarafından, DP'nin gerçek amacının diktatörlük kurmak olduğu seçmene anlatılmasına rağmen; 1954 Genel Seçimlerinde seçmen yine DP'yi tercih etmiştir. Erim'in 1954 Seçimlerini, önceki seçimlerin aksine, olgunlukla karşılayıp kabullendiği ve sert muhalefet metodunu değiştirdiği görülmüştür.
Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi
Cumhuriyet Senatosu'nda Bingöl'ü temsilen en uzun süre görev yapmış olan Dr. Arif... more Cumhuriyet Senatosu'nda Bingöl'ü temsilen en uzun süre görev yapmış olan Dr. Arif Hikmet Yurtsever, 1925 yılında Bingöl'de doğmuştur. Bingöl'de 10 yıl hekim olarak çalıştıktan sonra 1966 yılındaki üçte bir senato yenileme seçimlerinde, Adalet Partisi'nden aday olmuş ve seçimleri kazanarak 1975 yılına kadar senatörlük görevini devam ettirmiştir. Bu süre zarfında Yurtsever, başta Bingöl olmak üzere Doğu Anadolu Bölgesi'nin sorunlarını senatoya taşımış ve sorunlara çözüm bulmaya çalışmıştır. Aynı zamanda Türkiye'nin doğusunun kalkındırılmasının hayati derecede önemli olduğuna inanmış ve bunun için senatoda mücadele vermiştir. Kendi bölgesinin sorunlarının dışında ülkenin genel meseleleriyle de ilgilenmiş ve buna ilişkin görüşlerini açıklayarak hükümetlere önerilerde bulunmuştur.
Tarih Okulu Dergisi (TOD) Journal of History School (JOHS), 2022
27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 tarihlerinde gerçekleştirilen her üç darbe döneminde... more 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 tarihlerinde gerçekleştirilen her üç darbe
döneminde de siyasi suçlar için idam cezaları tartışmaları gündeme gelmiştir. 27 Mayıs
darbesini gerçekleştiren Milli Birlik Komitesi üyeleri, Başbakan Adnan Menderes ve iki
bakan arkadaşının (Fatin Rüştü Zorlu ile Hasan Polatkan) idam cezalarını oybirliği ile
onaylamışlardır. Darbe döneminin sona ermesiyle birlikte Cumhuriyet Senatosu’nda tabii
senatör olarak görev alan eski komite üyeleri, 12 Mart döneminde yaşanan idam
tartışmaları karşısında bu sefer çok farklı bir duruş sergilemişlerdir. Bu dönemde Deniz
Gezmiş ve iki arkadaşının (Yusuf Arslan ile Hüseyin İnan) idam cezalarının yerine
getirilmesinin karşısında yer almışlardır. Menderes ve arkadaşlarının idamlarını siyasi
hayatları boyunca sürekli eleştiren sağ partiler ise, 12 Mart döneminde idam cezaların
lehinde faaliyet göstermişlerdir. 12 Mart döneminin idam tartışmalarının en yoğun
yaşandığı yerler; Millet Meclisi ile Cumhuriyet Senatosu olmuştur. Gezmiş ve arkadaşları
hakkındaki idam cezası tekliflerinin iki kez görüşüldüğü Senato’da sağ partiler ile benzer
görüşe sahip senatörler, idam cezalarının yerine getirilmesini savunurken; tabii senatörler
özellikle CHP Grubu ile birlikte hareket ederek idamların durdurulması için büyük bir
mücadele vermişlerdir. Farklı fikirlere sahip grupların idam cezaları hakkında görüşlerini
paylaştığı Senato’da bir hayli enteresan tartışmalar yaşanmıştır. Bu araştırmada
amaçlanan; tabii senatörlerin 12 Mart dönemindeki idam cezası tartışmaları karşısında
nasıl bir duruş sergilediklerini ortaya koymaktır. Aynı zamanda idamların lehinde olan
senatör ve partiler ile idamların aleyhinde olan tabi senatörler arasındaki tartışmaların
içeriği ve sonuçlarını detaylıca irdelemektir. Araştırmanın hazırlanmasında Senato tutanakları başta olmak üzere gazete haberleri, hatıratlar ve çeşitli telif eserlerden
faydalanılmıştır. Yöntem olarak da doküman analizi tekniği kullanılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Tabii Senatörler, İdam Cezaları, 12 Mart Muhtırası, Deniz Gezmiş,
Askeri Darbeler.
History Studies International Journal of History, 2020
1970 yılının başlarında, Türkiye’de birkaç yıldan beri var olan anarşinin boyutu hükümet ve devle... more 1970 yılının başlarında, Türkiye’de birkaç yıldan beri var olan anarşinin boyutu hükümet ve devlet açısından tehlikeli bir hal almaya başlamıştır. Toplumun her kesiminde askeri bir müdahale beklentisinin arttığı bu yıldan itibaren yaşanan anarşiye kayıtsız kalamayan bazı siyasi partiler, Meclis üyeleri ve sivil toplum örgütleri Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a şikâyet ve çözüm önerilerini içeren bir takım başvurularda bulunmuşlardır. Bu çalışmanın amacı, bu başvuruları temel alarak 12 Mart 1971 Müdahalesi’ne giden günlerde olaylar karşısında söz konusu bu siyasi partilerin, Meclis üyelerinin ve sivil toplum örgütlerinin tavır ve tutumlarının ne olduğunu ortaya koymak ve en önemlisi de şikâyet ve çözüm önerilerini incelemektir. Çalışmada, temel olarak Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi’ne ait belgelerle birlikte resmi yayınlar, süreli yayınlar ve telif eserler kullanılmıştır.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) muhalefetin de görüşlerini alarak hazırladığı yeni seçim kanunu... more Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) muhalefetin de görüşlerini alarak hazırladığı yeni seçim kanunu tasarısı 16 Şubat 1950 tarihinde kanunlaşmıştır. İlk defa 14 Mayıs 1950 Genel Seçimleri’nde uygulanacak olan yeni seçim kanunu, getirdiği gizli oy, açık sayım ve adli denetim gibi özellikleri nedeniyle genel anlamda demokratikti. Hileli ve baskıcı 1946 Genel Seçimlerini unutmayan Demokrat Parti (DP), demokratik olarak gördüğü yeni seçim kanuna rağmen seçimlerin dürüst, serbest, baskısız ve en önemlisi de hilesiz yapılıp yapılmayacağı konusunda büyük endişe ve korkulara sahiptir. DP’ye göre, ne kadar mükemmel bir kanun yapılırsa yapılsın o kanunu uygulayacak olan hükûmetin zihniyeti değişmediği sürece değişen hiçbir şey olmayacaktır. Bu anlamda da CHP’ye güvenmemektedir. DP, seçimlerin güven içerisinde dürüstçe yapılmasını sağlamak ve seçim döneminde ortaya çıkacak seçim mücadelesini yumuşatmak adına CHP’ye, birlikte koalisyon hükûmeti kurma teklifinde bulunmuştur. Sadece DP’li iki bakanın yer alacağı bu hükûmetin görevi, 1950 Genel Seçimlerini birlikte gerçekleştirmektir. Gerekirse seçimlerden sonra da rejim meselelerini halletmek adına koalisyon hükûmeti devam ettirilecektir. Öte yandan yeni seçim kanununda DP, hükûmete daha demokratik olan nispi temsil seçim usulünü kabul ettirememişti. Bu da muhalefetin, Meclis’te daha az bir sayıyla temsil edilmesi ya da hiç temsil edilememesi endişesine neden olmuştur. DP, bu türdeki endişeleri de ortadan kaldırmak için iktidar partisine bazı tekliflerde bulunmuştur. Buna göre, partiler, milletvekilliği aday listeleri belirlenirken bazı illerde karşılıklı olarak bir birlerine kontenjan bırakmalıdırlar. En önemlisi de liderlerinin seçilmesini garantilemek adına karşılıklı olarak aday listelerinde liderlerine yer vermelidirler. Bu çalışmanın amacı, Türk Demokrasi Tarihi’nde ilk defa kurulmaya çalışılan; fakat başarısızlıkla sonuçlanan koalisyon hükûmeti girişimini incelemektir. Bunun yanı sıra koalisyon fikri karşısında; parti yetkililerinin ve basının tutumlarını ve üstlendiği rolleri de ortaya koymaktır. Anahtar Kelimeler: Koalisyon, Demokrat Parti, Cumhuriyet Halk Partisi, 1950 Genel Seçimleri, 16 Şubat 1950 tarih ve 5545 sayılı Milletvekili Seçim Kanunu
Akademisyen Kitabevi-Tarih Araştırmaları IV, 2021
..
Avrasya Uluslarası Araştırmalar Dergisi, 2021
Cumhuriyet Senatosu'nda Bingöl'ü temsilen en uzun süre görev yapmış olan Dr. Arif Hikmet Yurtseve... more Cumhuriyet Senatosu'nda Bingöl'ü temsilen en uzun süre görev yapmış olan Dr. Arif Hikmet Yurtsever, 1925 yılında Bingöl'de doğmuştur. Bingöl'de 10 yıl hekim olarak çalıştıktan sonra 1966 yılındaki üçte bir senato yenileme seçimlerinde, Adalet Partisi'nden aday olmuş ve seçimleri kazanarak 1975 yılına kadar senatörlük görevini devam ettirmiştir. Bu süre zarfında Yurtsever, başta Bingöl olmak üzere Doğu Anadolu Bölgesi'nin sorunlarını senatoya taşımış ve sorunlara çözüm bulmaya çalışmıştır. Aynı zamanda Türkiye'nin doğusunun kalkındırılmasının hayati derecede önemli olduğuna inanmış ve bunun için senatoda mücadele vermiştir. Kendi bölgesinin sorunlarının dışında ülkenin genel meseleleriyle de ilgilenmiş ve buna ilişkin görüşlerini açıklayarak hükümetlere önerilerde bulunmuştur.
History Studies, 2021
1950 Genel Seçimleri, CHP yöneticileri için beklenmedik bir şekilde sonuçlanmıştır. Özellikle CHP... more 1950 Genel Seçimleri, CHP yöneticileri için beklenmedik bir
şekilde sonuçlanmıştır. Özellikle CHP’nin seçimleri
kazanması durumunda başbakanlık koltuğuna oturması
beklenen Nihat Erim için şok etkisi yaratmıştır. Hayal
kırıklığına uğrayan Erim, 1950 Seçimlerinin sonuçlarını bir
“kaza” olarak görmüş ve “milletin DP tarafından 1950’ye
kadar geçen zaman içinde aldatıldığı”, “14 Mayıs’ta milletin
aldanma duygusuna kapılarak DP’yi iktidara getirdiği” tezini
savunmaya başlamıştır. 1946-1950 yılları arasında uzlaşmacı
bir siyasi portre çizmiş olan Erim, halka gerçekleri anlatmak
ve göstermek adına dört yıl boyunca DP iktidarına yönelik
uzlaşmaz ve amansız bir muhalefet politikası yürütmüştür.
CHP Genel Başkanı İnönü’den aldığı örtülü destekle ve Ulus
Gazetesi’nin başında olmanın verdiği avantajlarla sert
muhalefetini, CHP’nin genel politikası haline getirmiştir.
Eleştirilerinin odak noktası, rejimin geleceği ile ilgili
konulardı. Muhalefetteyken demokratik ilerlemeyi
hızlandıracağı sözünü veren DP, iktidara geldikten sonra
sözünü unutarak tam tersi bir politika izlemeye başlamıştır.
Erim tarafından, DP’nin gerçek amacının diktatörlük kurmak
olduğu seçmene anlatılmasına rağmen; 1954 Genel
Seçimlerinde seçmen yine DP’yi tercih etmiştir. Erim’in
1954 Seçimlerini, önceki seçimlerin aksine, olgunlukla
karşılayıp kabullendiği ve sert muhalefet metodunu
değiştirdiği görülmüştür.
10. Uluslararası Bilimsel Araştırmalar Kongresi -Sosyal ve Eğitim Bilimleri, 2021
DP (Demokrat Parti) iktidarı ile ana muhalefet partisi CHP (Cumhuriyet Halk Partisi) arasındaki i... more DP (Demokrat Parti) iktidarı ile ana muhalefet partisi CHP (Cumhuriyet Halk Partisi) arasındaki ilişkinin genel
olarak gergin olduğu söylenebilir. DP iktidarında (1950-1960) iki parti arasında sadece dört kez iyi ilişkiler dönemi
yaşanmıştır. Bunlardan en uzunu, Yalman Suikastı (22 Kasım 1952) ile başlayıp MP (Millet Partisi)’nin kapatılması
ile sona eren dönemdir. Temmuz 1953’te MP, Atatürk inkılaplarının aleyhinde faaliyette bulunduğundu ve dini siyasete
alet ettiği gerekçe gösterilerek geçici olarak kapatılmıştı. CHP, MP’nin kapatılmasına içerik yönünden destek
vermekle birlikte hukuki açıdan karşı çıkmıştır. Bir siyasi partinin çok kolay bir şekilde sulh ceza mahkemesi
tarafından kapatılması, CHP’yi endişelendirmiştir. Aynı yöntemin ileride kendilerine de uygulanabileceğini düşünerek
iktidara karşı tepkisini ortaya koymuştur. CHP’nin tutumu, DP tarafından hiç hoş karşılanmamıştır. Dolayısıyla
CHP’nin bu hamlesi, iki parti arasındaki iyi ilişkilerin sonunu getiren gelişmelerin başlangıcı olmuştur. Bununla
birlikte iki parti arasında Atatürk inkılaplarının asıl savunucusunun kim olduğu tartışması başlamıştır. Öte yandan
irtica ile mücadele karşısında CHP tarafından yalnız bırakıldığını düşünen DP, irtica ile mücadele amaçlı Milli
Selamet Kanunlarını çıkartmıştır. CHP de iktidarın bu kanunları çıkartmaktaki asıl amacının, hürriyetleri
sınırlandırmak olduğunu savunmuş ve rejimi kurtarmak adına gelecek genel seçimlerde MP ile ittifak görüşmelerine
başlamıştır. Bir partinin kapatılması; laiklik konusunda zıt görüşlere sahip iki partiyi bir araya getirmeyi sağlarken,
CHP-DP arasındaki gergin atmosferin daha da yükselmesine neden olmuştur.
Gerginleşen atmosfere rağmen Başbakan Adnan Menderes, Kasım 1953’e kadar ilişkileri tekrar yumuşatmak için
büyük çaba sarf etmiş, fakat CHP tarafında karşılık bulmayınca ilişkiler, tamamen kopmuştur. Bunun üzerine DP,
uzun süredir askıda tuttuğu CHP’nin mallarının hazineye devredilmesi sürecini hızlandırmıştır.
Anahtar Kelimler: Millet Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Demokrat Parti, Muhalefet, Ahmet Emin Yalman Suikastı,
İrtica.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2020
Anarşi olaylarının durdurulamaması üzerine askerler, 12 Mart 1971 tarihinde sivil yönetime dolayl... more Anarşi olaylarının durdurulamaması üzerine askerler, 12 Mart 1971 tarihinde sivil yönetime dolaylı
yoldan müdahale etmişlerdir. 12 Mart Muhtırası ile Süleyman Demirel Hükümeti istifa ettirilerek yerine
Nihat Erim Hükümeti kurdurulmuştur. Yeni hükümetten beklenen; 1961 Anayasası’nın öngördüğü
reformları Atatürkçü bir görüşle ele alarak gerçekleştirmesi ve ardından ülkeyi seçimlere götürmesiydi.
Fakat reform çalışmalarına başlanmasına rağmen anarşi olaylarının durmayarak hız kazanması, darbecileri
ve Erim Hükümeti’ni reformları bir kenara bırakarak anarşi olaylarının üzerine eğilmeğe itmiştir. Hükümet;
anarşistlerle mücadelede başarı kazanmak için sıkıyönetimin ilanını ve kendilerine geniş yetkiler veren
anayasa değişikliklerin yapılmasını talep etmiştir. Bu bağlamda, Başbakan Nihat Erim’in anarşistlere
gözdağı vermek için 23 Nisan 1971 tarihinde söylediği “alınacak tedbirler balyoz gibi kafalarına hemen
inecektir” sözü, sol aydınlar ve sol basın tarafından illegal soldan ziyade kendilerine karşı bir harekâta
girişileceği algısına neden olmuştur. Mayıs ayında gözaltına alınanların içerisinde masum, ılımlı sol
aydınların da bulunması operasyonun aslında ılımlı sola karşı da yapıldığı iddialarına neden olmuştur.
Çalışmada, solun geniş bir kesimi tarafından “Balyoz Harekâtı” olarak nitelendirilen, esasta Nisan
ayında başlayan ve Mayıs ayında asıl yüzünü gösteren bu operasyonlar karşısında sağ, sol ve merkez basının
nasıl bir tutum sergiledikleri ortaya konulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Balyoz, 12 Mart Muhtırası, Ulusal Basın, Nihat Erim, Anarşi.
Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi, 2021
Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) muhalefetin de görüşlerini alarak hazırladığı yeni seçim kanun... more Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) muhalefetin de görüşlerini alarak
hazırladığı yeni seçim kanunu tasarısı 16 Şubat 1950 tarihinde kanunlaşmıştır.
İlk defa 14 Mayıs 1950 Genel Seçimleri’nde uygulanacak olan yeni seçim
kanunu, getirdiği gizli oy, açık sayım ve adli denetim gibi özellikleri nedeniyle
genel anlamda demokratikti. Hileli ve baskıcı 1946 Genel Seçimlerini
unutmayan Demokrat Parti (DP), demokratik olarak gördüğü yeni seçim
kanuna rağmen seçimlerin dürüst, serbest, baskısız ve en önemlisi de hilesiz
yapılıp yapılmayacağı konusunda büyük endişe ve korkulara sahiptir. DP’ye
göre, ne kadar mükemmel bir kanun yapılırsa yapılsın o kanunu uygulayacak
olan hükûmetin zihniyeti değişmediği sürece değişen hiçbir şey olmayacaktır.
Bu anlamda da CHP’ye güvenmemektedir. DP, seçimlerin güven içerisinde
dürüstçe yapılmasını sağlamak ve seçim döneminde ortaya çıkacak seçim mücadelesini yumuşatmak adına CHP’ye, birlikte koalisyon hükûmeti kurma
teklifinde bulunmuştur. Sadece DP’li iki bakanın yer alacağı bu hükûmetin
görevi, 1950 Genel Seçimlerini birlikte gerçekleştirmektir. Gerekirse
seçimlerden sonra da rejim meselelerini halletmek adına koalisyon hükûmeti
devam ettirilecektir. Öte yandan yeni seçim kanununda DP, hükûmete daha
demokratik olan nispi temsil seçim usulünü kabul ettirememişti. Bu da
muhalefetin, Meclis’te daha az bir sayıyla temsil edilmesi ya da hiç temsil
edilememesi endişesine neden olmuştur. DP, bu türdeki endişeleri de ortadan
kaldırmak için iktidar partisine bazı tekliflerde bulunmuştur. Buna göre,
partiler, milletvekilliği aday listeleri belirlenirken bazı illerde karşılıklı olarak bir
birlerine kontenjan bırakmalıdırlar. En önemlisi de liderlerinin seçilmesini
garantilemek adına karşılıklı olarak aday listelerinde liderlerine yer
vermelidirler. Bu çalışmanın amacı, Türk Demokrasi Tarihi’nde ilk defa
kurulmaya çalışılan; fakat başarısızlıkla sonuçlanan koalisyon hükûmeti
girişimini incelemektir. Bunun yanı sıra koalisyon fikri karşısında; parti
yetkililerinin ve basının tutumlarını ve üstlendiği rolleri de ortaya koymaktır.
Anahtar Kelimeler: Koalisyon, Demokrat Parti, Cumhuriyet Halk Partisi,
1950 Genel Seçimleri, 16 Şubat 1950 tarih ve 5545 sayılı Milletvekili Seçim
Kanunu
History Studies, 2020
Dünyanın en etkin deprem kuşaklarından biri üzerinde bulunan Türkiye’de geçmişte çok büyük deprem... more Dünyanın en etkin deprem kuşaklarından biri üzerinde bulunan Türkiye’de geçmişte çok büyük depremler meydana gelmiştir. Bunlardan birisi de birinci derece deprem bölgesinde bulunan Bingöl’deki 22 Mayıs 1971 tarihli depremdir. 6.8 büyüklüğündeki bu deprem sonucunda çok sayıda insan hayatını kaybettiği gibi Bingöl de büyük bir tahribata uğramıştır.
Türkiye’nin 12 Mart Muhtırası nedeniyle içinde bulunduğu krize ilave olarak bir de bu felaketin ortaya çıkması, ayrıca 12 Mayıs 1971 tarihinde de Burdur Depremi’nin meydan gelmiş olması Türkiye’yi zor durumda bırakmıştır. Bu çalışmanın amacı, 1971 Bingöl Depremi’ni tarihsel açıdan incelemenin yanı sıra böyle bir felaket karşısında Türkiye’nin nasıl bir afet yönetimi uyguladığını ve ne oranda başarılı olduğunu ortaya koymaktır. Çalışmada yerel ve ulusal basın, Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay ve Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi belgeleri, Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu tutanak dergileri, resmi yayınlar ve telif eserler kullanılmıştır
History Studies, 2020
1970 yılının başlarında, Türkiye’de birkaç yıldan beri var olan anarşinin boyutu hükümet ve devle... more 1970 yılının başlarında, Türkiye’de birkaç yıldan beri var olan anarşinin boyutu hükümet ve devlet açısından tehlikeli bir hal almaya başlamıştır. Toplumun her kesiminde askeri bir müdahale beklentisinin arttığı bu yıldan itibaren yaşanan anarşiye kayıtsız kalamayan bazı siyasi partiler, Meclis üyeleri ve sivil toplum örgütleri Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a şikâyet ve çözüm önerilerini içeren bir takım başvurularda bulunmuşlardır. Bu çalışmanın amacı, bu başvuruları temel alarak 12 Mart 1971 Müdahalesi’ne giden günlerde olaylar karşısında söz konusu bu siyasi partilerin, Meclis üyelerinin ve sivil toplum örgütlerinin tavır ve tutumlarının ne olduğunu ortaya koymak ve en önemlisi de şikâyet ve çözüm önerilerini incelemektir. Çalışmada, temel olarak Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi’ne ait belgelerle birlikte resmi yayınlar, süreli yayınlar ve telif eserler kullanılmıştır.
Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, 2020
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç ve kuvvet komutanlarının imzasının bulunduğu 12 Mart ... more Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç ve kuvvet komutanlarının imzasının bulunduğu 12 Mart 1971 Muhtırası, on yıl sonra Türkiye’de demokratik rejime yeniden son veren bir gelişmedir. 12 Mart Muhtırası ile 27 Mayıs Darbesi’nde olduğu gibi yönetime doğrudan doğruya el konulmamıştır. Muhtıra’yı veren asker kanat, dolaylı yönden sivil idareye müdahale ederek ülkede asker ve sivil bir idareden oluşacak ortak bir yönetimi öngörmüştür. Müdahaleyi yapan ordunun ülkenin içinde bulunduğu bunalımlı durumu düzelttikten sonra yönetimi tekrar sivil idareye bırakacağı asker kanadın söylemlerinden çıkartılabilir. Bu anlamda 12 Mart Muhtırası’nın istenen hedefine ulaşması için çalışmalara başlanmış, fakat söz konusu hedefe ulaşmada ilerleyen aylarda büyük sorunlar meydana gelmiştir. 12 Mart Muhtırası’nın verilmesinden birkaç ay sonra Muhtıra’nın hedefine ulaşması anlamında ortaya çıkan sorunlara hem teşhis hem de çözüm mahiyetinde İbrahim Kafesoğlu başkanlığındaki Türk Aydınlar Ocağı, 15 Temmuz 1971 tarihinde Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ile görüşerek O’na bir rapor sunmuşlardır. Söz konusu rapor, Türk Aydınlar Ocağı özelinde milliyetçi muhafazakâr aydınların, 12 Mart’a bakışını ve tutumunu gözler önüne sermesinin yanında 12 Mart Muhtırası’nın hedefine ulaşması ve bir daha 12 Mart bunalımına girilmemesi adına neler yapılması gerektiğine ilişkin ilgi çekici teklifleri içermektedir
IVPE, 2022
Bilginin ve bilgiye erişimin çok kıymetli olduğu günümüzde milletler birbirlerine üstünlüklerini ... more Bilginin ve bilgiye erişimin çok kıymetli olduğu günümüzde milletler birbirlerine üstünlüklerini de bilgi üzerinden kurmaktadırlar. Bilgi de her dönemde sonraki kuşaklara aktarılmak zorundadır. Bu zaruret insanlara zaman ve emek kazandırmaktadır. Sonraki kuşaklar da öncekilerin bilgi birikiminin üzerine ekleme yaparak, biriktirerek bilgiyi artırmışlardır. Bu bilgi birikimi kütüphaneleri doldurmuş ve geleceğe açılan kapıları aralamaya başlamıştır. Araştırmacılar yeni dönemde daha hızlı ve daha çok bilgiye ulaşırlarken, yeni çalışmalar da daha karmaşık ve daha ayrıntıya doğru yönelmektedir. Bu da bütün bilimler arasında ilişki ve koordinasyonu artırmaktadır. Yapılan her türlü araştırma ve çalışma bilgi pazılının bir
SOSYAL VE BEŞERÎ BİLİMLERDE ARAŞTIRMA VE DEĞERLENDİRMELER, 2021
Akademisyen Kitabevi, 2021
Akademisyen Yayınevi yöneticileri, yaklaşık 30 yıllık yayın tecrübesini, kendi tüzel kişiliklerin... more Akademisyen Yayınevi yöneticileri, yaklaşık 30 yıllık yayın tecrübesini, kendi tüzel kişiliklerine aktararak uzun zamandan beri, ticarî faaliyetlerini sürdürmektedir. Anılan süre içinde, başta sağlık ve sosyal bilimler, kültürel ve sanatsal konular dahil 1000 kitabı yayımlamanın gururu içindedir. Uluslararası yayınevi olmanın alt yapısını tamamlayan Akademisyen, Türkçe ve yabancı dillerde yayın yapmanın yanında, küresel bir marka yaratmanın peşindedir. Bilimsel ve düşünsel çalışmaların kalıcı belgeleri sayılan kitaplar, bilgi kayıt ortamı olarak yüzlerce yılın tanıklarıdır. Matbaanın icadıyla varoluşunu sağlam temellere oturtan kitabın geleceği, her ne kadar yeni buluşların yörüngesine taşınmış olsa da, daha uzun süre hayatımızda yer edineceği muhakkaktır. Akademisyen Yayınevi, kendi adını taşıyan "Bilimsel Araştırmalar Kitabı" serisiyle Türkçe ve İngilizce olarak, uluslararası nitelik ve nicelikte, kitap yayımlama sürecini başlatmış bulunmaktadır. Her yıl Mart ve Eylül aylarında gerçekleşecek olan yayımlama süreci, tematik alt başlıklarla devam edecektir. Bu süreci destekleyen tüm hocalarımıza ve arka planda yer alan herkese teşekkür borçluyuz.