Osman Aykan Uğurlu | Ankara University (original) (raw)

Uploads

Thesis Chapters by Osman Aykan Uğurlu

Research paper thumbnail of ADALET VE GELECEK: GERÇEKTEN DE HER ŞEYİ ÖNCEDEN BELİRLENMİŞ BİR ADALET ANLAYIŞI MÜMKÜN MÜDÜR

ADALET VE GELECEK: GERÇEKTEN DE HER ŞEYİ ÖNCEDEN BELİRLENMİŞ BİR ADALET ANLAYIŞI MÜMKÜN MÜDÜR?, 2018

ÖZET Bu çalışmada, J. Rawls'un 1971 yılında yazdığı Bir Adalet Teorisi adlı kitabında üzerinde du... more ÖZET Bu çalışmada, J. Rawls'un 1971 yılında yazdığı Bir Adalet Teorisi adlı kitabında üzerinde durmuş olduğu adalet kavramı ve başlangıç noktasındaki bireylerin seçimlerindeki cahil olma durumu incelenecektir. Böylelikle de ortaya konulan yasa veya ilkelerin gelecekteki olaylar karşısında adilliğini nasıl sürdüreceği tartışılacaktır. Bunun sonucunda geleceğin nasıl şekilleneceği hakkında hiçbir bilgisi olmayan bireylerin adalete yüklemiş olduğu anlamdan hareketle, herkes için geçerli olan kalıcı bir adaletin mümkün olup olmadığı cevaplandırılmaya çalışılacaktır. ABSTRACT In this work, the notion of justice, which J. Rawls wrote in 1971 in his book The Theory of Justice, will be examined and the ignorance of individuals at the beginning of the election. It will thus be discussed how the laws or principles that are laid down will continue to be called upon in the face of future events. As a result, it will be tried to answer whether it is possible to have a lasting justice for everyone, in the sense that the individuals who have no knowledge about how the future will be shaped have been adulterated.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of CHAPTER - ONE: AGENTS IN THE REQUEST FOR SELF-REALIZATION (KİŞİNİN KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME TALEBİNDE KARŞI ETKENLER)

ÖZET Bu çalışmada, öncelikle bir varoluş tanımı vermeye çalıştıktan sonra, insanın gündelik hayat... more ÖZET Bu çalışmada, öncelikle bir varoluş tanımı vermeye çalıştıktan sonra, insanın gündelik hayatından tutun ki diğer insanlarla ilişkilerine, kültürüyle ilişkisine, kapitalizmin etkisine ve alışılmışın dışında bir yaşam biçimi olan modern hayat ile yüzlemesine kadar birçok alanda karşılaştığı durumlar örneklerle incelenmeye çalışılacak ve aslında insanın anlığında dış etkenlere yenik düşerek tercihlerinde/karalarında varoluşunu sınırlandırdığı gösterilmeye çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: İnsan, Varoluş, modern hayat, kapitalizm, tercih (seçme ve karar vermek) ABSTRACT In this study, after trying to give a definition of existence firstly, we will try to examine with examples the situations that people encounter from the daily life to the other people, culture relation, capitalism effect and modern life which is an unusual life style and face to face, and in fact, will be tried to be shown to be defeated, limiting their existence in their preferences.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of İlkçağ Felsefesi ve Felsefi Terminolojiye Katkısı / 5: Felsefe Niçin Tarihine Muhtaçtır?

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of İlkçağ Felsefesi ve Felsefi Terminolojiye Katkısı / 4: Doğu'ya Bir Bakış

Mutsuz ve soylu bir genç acılarının ve ölüm korkusunun gerçekliğiyle yüzleşmekten sıkılan ve çözü... more Mutsuz ve soylu bir genç acılarının ve ölüm korkusunun gerçekliğiyle yüzleşmekten sıkılan ve çözüm arayışı bulmaya çalışan, gerçekliğin zenginlik ve şaşalı dünyadan tamamen farklı olduğu düşüncesini kafasına kazıyan biriydi o, Siddhata Gautama (M.Ö. 563-483). O, yaşadığı coğrafya olan Hindistan'daki çoktanrılı inanışı saçma bulup hakikât arayışının sonucunda yeniden doğuşunu sağlayabilmek için büyün bu kuralları bir kenara bırakmıştır. Gautama açlık, sefalet ve kabile çatışmalarının yoğunlukta olduğu, Hindu dervişlerin 'hakikât' çağrılarına kulak asıp kendini bulduğu durumdan kurtarmak için her şeyden elini çekmiştir. En sonunda vardığı sonuç: zenginlik ve fakirlik ya da açlık ve tokluk gibi kavramların karşısında bir 'Orta Yol' a karar vermektedir; bu yol da aşırılıktan kaçınma ile gerçekleşecekti. Yaşı ilerlemesine karşın o hâlâ derin düşüncelere dolarak gerçeği aramanın serüvenine devam etmiştir. Günün birinde bir ağacın dibinde nasıl olduysa gerçekliği kavratan o ilhamıyla uyanarak bir aydınlanma yaşayan bilgemiz, o vakitten sonra insanlara barış ve sükûneti aşılamaya başlayarak Hindistan'daki hatta bütün Doğu Asya'daki düşüncelere meydan okuyup bir değişim sürecine girmiştir. Bu değişim sürecini başlatan ve 'aydınlanmış biri' anlamına gelen isimle çağrılan Buda idi. Buda, evren ve kendimizle ilgili gündelik resmimizin bir yanılsamadan başka bir şey olmadığını söyleyip, söz konusu mutlak gerçeklik arayışını reddederek, insanın çektiği ıstırapların ancak dünyevi gerçeklik ve bireysel benlikten kaynaklanan yanılsamaları görebilmek ve acılara yol açan arzu ve tutkulardan farklı bir kişilik geliştirmek suretiyle aşılabileceğini savunmuştur (Cevizci, Ahmet; İlkçağ Felsefesi Tarihi, Asa Yayınları, Sf. 13). Verdiği öğütlerle insanların bir arada yaşama ve çalışma tarzlarına ilişkin derin kavrayışlara sahip tüm zamanların en büyük öğreticilerinden ve bir devlet adamı olan Konfüçyus (M.Ö. 551-479) adlı Çinli bilge de çevresinde birçok insanı toplamıştır. Politik kültür bakımından gelişmiş olan Çin'de, Konfüçyus ideal bir toplum yaratmaya çalışmıştır. Bu dönemde Çin dünyası Zhou Hanedanı'nın 1 idaresi altında toplam on dört hanedanlık meydana gelmekteydi. Bu imparatorluğun birliğinin temeli felaket ve yok oluş olduğundan, Konfüçyus bu politik koşullar karşısında söz konusu birliğin felsefi temellerini geliştirip güçlendirmek için büyük mücadeleler vermiştir. Çin kültürünün temeli ailedir. Konfüçyus güç politikası karşısında ailenin tahrip edilmemesi için toplumsal ve politik meselelerinin iyileştirilip doğru ve adil bir yönetim için çalışmalar yapmıştır. İnsanın kendisini sorgulamasını, erdemli biri olunmasını, kişinin kendini dönüştürmesini ve insanlara ilham vermesini öneren Konfüçyus'a göre, başkasını yönetmek önce kendini yönetmektir. Onun esas ilkesi 'üstün insan' ve 'iyi düzenlenmiş toplum' dur. Üstün insan olmanın nasıl olunabileceğini açıklamayan Konfüçyus, insanların doğaları gereği birbirlerine benzer olduklarını fakat farklı pratik uygulamalar nedeniyle farklılaştıklarının altını çizmiştir. O, hiçbir zaman doğayla ya da şeylerin doğasıyla ve tanrı ile tanrıçalarla ilgilenmemiş yalnızca erdem, insani ilişkiler ve de iyi toplum konuları üzerinde yoğunlaşmıştır.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of İlkçağ Felsefesi ve Felsefi Terminolojiye Katkısı / 3: Felsefenin Doğuşu / Başlangıcı

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of İlkağ Felsefesi ve Felsefi Terminolojiye Katkısı / 2: Peki, felsefe sadece Yunanla mı sınırlıdır?

Yadsınamayacak bir gerçek varsa o da Doğu'daki medeniyetlerdeki entelektüel faaliyetlerdir. Milat... more Yadsınamayacak bir gerçek varsa o da Doğu'daki medeniyetlerdeki entelektüel faaliyetlerdir. Milattan önce altıncı yüzyıl ile dördüncü yüzyıl arasındaki o dönemde felsefe yalnızca Yunanlıların ilgilendiği ve tekelinde oluşturduğu bir disiplin değildi. Yunanlılara ek olarak Hint, Çin, Yahudi ve İran uygarlıklarında da entelektüel yönden önemli gelişmeler olmuştur. Bu gelişmeleri de en yakından takip eden bu birikimden çeviri ve tercüme faaliyetleriyle yararlananlar da yine Yunan filozoflarıdır. Yunan filozoflarının felsefe tarihine kendilerini diğer uygarlıklardan önde gösterecek en önemli yadsınamayacak gerçekte, tabi ki de yapmış oldukları faaliyetleri ve ortaya çıkarmış oldukları ürünleri –düşünsel ve bilimsel ürünleri-kaleme alıp yazıyla muhafaza etmeleridir. Bunu en iyi gerçekleştiren filozof da Platon'dur. Ayrıca Yunan filozoflarındaki en önemli özellik, doğaya yönelirken pratik kaygıda bulunmamalarıdır. Çünkü Doğu'daki uygarlıklar işin pratik yanındaydılar ve deneme-yanılma yöntemiyle elde ettikleri bulguları yarar sağlaması ölçüsünde kullanıyorlardı. Örneğin ateşin bulunuşu Doğu'da bir şeyler yakıp ısınmak, yemek pişirmek gibi faaliyetler için kolaylık sağladığından dolayı yalnızca bunun çerçevesinde teknik olarak kullanılmış ve çeşitli şeylerle bu buluş zenginleştirilmiştir. Ama Yunan filozofları işin biraz daha derinine –teorik yanını merak ederek-inerek neden ve niçin gibi soruları sorarak ateşin gayesinin ne olduğunu, özünün ne olduğunu kısacası ateşin doğasının ne olduğunu araştırdıklarından ve bunu ateşle sınırlı kalmayıp diğer maddelere de uyguladıklarından dolayı felsefeyi farklı bir düzleme taşımışlardır. Teorik felsefeye geçiş Yunan filozofları sayesinden olduğundan dolayıdır ki felsefe tarihinde konum gereği farklı bir kategoride yer almaktadırlar. Doğu'dan devam edecek olursak Çin ve Hint'teki felsefe mitolojik düşünceyle ve dini açıklamalarla iç içe geçtiğinden sadece dini bir hikmet düzeyinde kalmıştır. İsim verecek olacaksak Çin felsefesinden Lao-Tze'nin Taoculuğunun dini bağlılığı onu felsefeye yaklaştırmaktan çok mistisizme daha çok yakınlaştırmıştır. Sonuç olarak görülüyor ki felsefenin sadece Yunanda başladığı görüşü tam olarak doğru bir tespit değildir. Doğu'da olup bitenlerin yadsınamayacak derecede önemli hususlar barındırması, pratik felsefe ve teorik felsefe ile mistisizm ayrımıyla düşünsel bir entelektüel ürün olan felsefenin evrenin her yerinde var olduğu görüşü ortaya çıkmaktadır. Tarih okumalarında eleştirel düşünüş ve önyargının ortadan kaldırılmasıyla bu gerçek görülebilecek bir şeydir.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of İlkçağ Felsefesi ve Felsefi Terminolojiye Katkısı / 1: Giriş

Giriş Hiç kuşku yok ki insanın tarihinde en önemli buluş yazıdır. En eskiden bugüne değin var o... more Giriş

Hiç kuşku yok ki insanın tarihinde en önemli buluş yazıdır. En eskiden bugüne değin var olan bütün entelektüel birikim, uygarlıkların tarihi, uygarlıklara ait kültürel gelişim ve aktarım, çeviri ve tercüme faaliyetleri, savaşlar, keşfedilen icatlar, bilimsel çalışmalar, ortaya çıkan akımlar, edebiyat alanındaki gelişmeler, mitolojik kaynakların günümüze kadar devamlılığını koruması, hukuk sistemleri, antlaşmalar, ahlâk alanındaki tutumlar, dilin anlam ve bütünlüğü… vb. bütün beşeri faaliyetler dille, böylelikle yazıyla günümüze kadar taşınmıştır. Bir şeyin kaynağı/menşei varsa tarihi de vardır. Tarihi başlatan en önemli unsurlardan biri de medeniyettir. Medeniyetini yani kurulu ve sistemini oluşturmuş, göçebe hayattan yerleşik hayata geçmiş bir topluluğun tüm bu olanları kayıt altına alan araç ise yazıdır. Yazı, dil ile başladı dilin sembollere ve harflere bürünmesiyle bir söylem olmaktan çıkıp varlığını koruyarak tarih sayfaları arasında yerini aldı ve devamlılığını sağladı. Dil düşüncenin söze vurumudur. Dil, insanın en önemli özelliği olan ve diğer canlılardan farkını gösteren düşünceden çıktı. Düşünce ve az önce saydığımız bütün her şey de i n s a n'dan çıktı. Dolayısıyla felsefe tarihine bakmak insanın düşünce ve gelişim tarihine bakmak demektir. Geçmişe doğru yapmış olduğumuz bu bakış, bizi felsefi bir tarih yazıcılığına da itmektedir. Çünkü felsefe bilgiyi inceleme metodudur. Her tarihi dönemin sahnesinde bilginin nerelere uzandığını, hangi kaynaklardan beslendiğini, kullanım alanlarını saptama, bilgi'den kastettikleri şeyin ne olduğu, kendi içerisinde ne kadar tutarlı olduğu, belirli bir sisteminin olup olmadığı, kavramlarının anlamlılığı gibi soru işaretleri barındıran sorular eleştirel bir düşünüş olan felsefe tarafından belirlenmekte ve cevap aranmaktadır. İnsanoğlu dünyaya geldiği andan itibaren, idrak edebilme yeteneğine sahip olduğunun farkına vardığından bu yana, kısacası herhangi bir düşünsel faaliyette bulunması sonucunda felsefeye yaklaşır, felsefe yapmış olur. Felsefe, Yunancada bilgelik sevgisi anlamına gelir. Philo-sophia'dan çevrilmiştir; Bilgiyi aramak, bulmak, hakikâte ulaşmak… Philo, sevgi, sophia bilgi anlamına gelmektedir yani bilgelik sevgisi anlamını taşımaktadır felsefe. Ayrıca eleştiriye açık olmalıdır. Merak etme duygusuna sahip olan insan doğayı, kendisini ve kendisine benzeyenleri tanımak, tanımlamak, anlamak; varolan şeyler üzerine açıklama yapmak; kendi iradesinin etkisiyle kendi yaşayış tarzını, durumunu ve duruşunu yorumlamak ve de bunun sonucunda kendi içinde tutarlı bir görüşe varıp yaşantısını düzenlemesi / düzeltmesi faaliyetlerinde

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of ADALET VE GELECEK: GERÇEKTEN DE HER ŞEYİ ÖNCEDEN BELİRLENMİŞ BİR ADALET ANLAYIŞI MÜMKÜN MÜDÜR

ADALET VE GELECEK: GERÇEKTEN DE HER ŞEYİ ÖNCEDEN BELİRLENMİŞ BİR ADALET ANLAYIŞI MÜMKÜN MÜDÜR?, 2018

ÖZET Bu çalışmada, J. Rawls'un 1971 yılında yazdığı Bir Adalet Teorisi adlı kitabında üzerinde du... more ÖZET Bu çalışmada, J. Rawls'un 1971 yılında yazdığı Bir Adalet Teorisi adlı kitabında üzerinde durmuş olduğu adalet kavramı ve başlangıç noktasındaki bireylerin seçimlerindeki cahil olma durumu incelenecektir. Böylelikle de ortaya konulan yasa veya ilkelerin gelecekteki olaylar karşısında adilliğini nasıl sürdüreceği tartışılacaktır. Bunun sonucunda geleceğin nasıl şekilleneceği hakkında hiçbir bilgisi olmayan bireylerin adalete yüklemiş olduğu anlamdan hareketle, herkes için geçerli olan kalıcı bir adaletin mümkün olup olmadığı cevaplandırılmaya çalışılacaktır. ABSTRACT In this work, the notion of justice, which J. Rawls wrote in 1971 in his book The Theory of Justice, will be examined and the ignorance of individuals at the beginning of the election. It will thus be discussed how the laws or principles that are laid down will continue to be called upon in the face of future events. As a result, it will be tried to answer whether it is possible to have a lasting justice for everyone, in the sense that the individuals who have no knowledge about how the future will be shaped have been adulterated.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of CHAPTER - ONE: AGENTS IN THE REQUEST FOR SELF-REALIZATION (KİŞİNİN KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME TALEBİNDE KARŞI ETKENLER)

ÖZET Bu çalışmada, öncelikle bir varoluş tanımı vermeye çalıştıktan sonra, insanın gündelik hayat... more ÖZET Bu çalışmada, öncelikle bir varoluş tanımı vermeye çalıştıktan sonra, insanın gündelik hayatından tutun ki diğer insanlarla ilişkilerine, kültürüyle ilişkisine, kapitalizmin etkisine ve alışılmışın dışında bir yaşam biçimi olan modern hayat ile yüzlemesine kadar birçok alanda karşılaştığı durumlar örneklerle incelenmeye çalışılacak ve aslında insanın anlığında dış etkenlere yenik düşerek tercihlerinde/karalarında varoluşunu sınırlandırdığı gösterilmeye çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: İnsan, Varoluş, modern hayat, kapitalizm, tercih (seçme ve karar vermek) ABSTRACT In this study, after trying to give a definition of existence firstly, we will try to examine with examples the situations that people encounter from the daily life to the other people, culture relation, capitalism effect and modern life which is an unusual life style and face to face, and in fact, will be tried to be shown to be defeated, limiting their existence in their preferences.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of İlkçağ Felsefesi ve Felsefi Terminolojiye Katkısı / 5: Felsefe Niçin Tarihine Muhtaçtır?

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of İlkçağ Felsefesi ve Felsefi Terminolojiye Katkısı / 4: Doğu'ya Bir Bakış

Mutsuz ve soylu bir genç acılarının ve ölüm korkusunun gerçekliğiyle yüzleşmekten sıkılan ve çözü... more Mutsuz ve soylu bir genç acılarının ve ölüm korkusunun gerçekliğiyle yüzleşmekten sıkılan ve çözüm arayışı bulmaya çalışan, gerçekliğin zenginlik ve şaşalı dünyadan tamamen farklı olduğu düşüncesini kafasına kazıyan biriydi o, Siddhata Gautama (M.Ö. 563-483). O, yaşadığı coğrafya olan Hindistan'daki çoktanrılı inanışı saçma bulup hakikât arayışının sonucunda yeniden doğuşunu sağlayabilmek için büyün bu kuralları bir kenara bırakmıştır. Gautama açlık, sefalet ve kabile çatışmalarının yoğunlukta olduğu, Hindu dervişlerin 'hakikât' çağrılarına kulak asıp kendini bulduğu durumdan kurtarmak için her şeyden elini çekmiştir. En sonunda vardığı sonuç: zenginlik ve fakirlik ya da açlık ve tokluk gibi kavramların karşısında bir 'Orta Yol' a karar vermektedir; bu yol da aşırılıktan kaçınma ile gerçekleşecekti. Yaşı ilerlemesine karşın o hâlâ derin düşüncelere dolarak gerçeği aramanın serüvenine devam etmiştir. Günün birinde bir ağacın dibinde nasıl olduysa gerçekliği kavratan o ilhamıyla uyanarak bir aydınlanma yaşayan bilgemiz, o vakitten sonra insanlara barış ve sükûneti aşılamaya başlayarak Hindistan'daki hatta bütün Doğu Asya'daki düşüncelere meydan okuyup bir değişim sürecine girmiştir. Bu değişim sürecini başlatan ve 'aydınlanmış biri' anlamına gelen isimle çağrılan Buda idi. Buda, evren ve kendimizle ilgili gündelik resmimizin bir yanılsamadan başka bir şey olmadığını söyleyip, söz konusu mutlak gerçeklik arayışını reddederek, insanın çektiği ıstırapların ancak dünyevi gerçeklik ve bireysel benlikten kaynaklanan yanılsamaları görebilmek ve acılara yol açan arzu ve tutkulardan farklı bir kişilik geliştirmek suretiyle aşılabileceğini savunmuştur (Cevizci, Ahmet; İlkçağ Felsefesi Tarihi, Asa Yayınları, Sf. 13). Verdiği öğütlerle insanların bir arada yaşama ve çalışma tarzlarına ilişkin derin kavrayışlara sahip tüm zamanların en büyük öğreticilerinden ve bir devlet adamı olan Konfüçyus (M.Ö. 551-479) adlı Çinli bilge de çevresinde birçok insanı toplamıştır. Politik kültür bakımından gelişmiş olan Çin'de, Konfüçyus ideal bir toplum yaratmaya çalışmıştır. Bu dönemde Çin dünyası Zhou Hanedanı'nın 1 idaresi altında toplam on dört hanedanlık meydana gelmekteydi. Bu imparatorluğun birliğinin temeli felaket ve yok oluş olduğundan, Konfüçyus bu politik koşullar karşısında söz konusu birliğin felsefi temellerini geliştirip güçlendirmek için büyük mücadeleler vermiştir. Çin kültürünün temeli ailedir. Konfüçyus güç politikası karşısında ailenin tahrip edilmemesi için toplumsal ve politik meselelerinin iyileştirilip doğru ve adil bir yönetim için çalışmalar yapmıştır. İnsanın kendisini sorgulamasını, erdemli biri olunmasını, kişinin kendini dönüştürmesini ve insanlara ilham vermesini öneren Konfüçyus'a göre, başkasını yönetmek önce kendini yönetmektir. Onun esas ilkesi 'üstün insan' ve 'iyi düzenlenmiş toplum' dur. Üstün insan olmanın nasıl olunabileceğini açıklamayan Konfüçyus, insanların doğaları gereği birbirlerine benzer olduklarını fakat farklı pratik uygulamalar nedeniyle farklılaştıklarının altını çizmiştir. O, hiçbir zaman doğayla ya da şeylerin doğasıyla ve tanrı ile tanrıçalarla ilgilenmemiş yalnızca erdem, insani ilişkiler ve de iyi toplum konuları üzerinde yoğunlaşmıştır.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of İlkçağ Felsefesi ve Felsefi Terminolojiye Katkısı / 3: Felsefenin Doğuşu / Başlangıcı

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of İlkağ Felsefesi ve Felsefi Terminolojiye Katkısı / 2: Peki, felsefe sadece Yunanla mı sınırlıdır?

Yadsınamayacak bir gerçek varsa o da Doğu'daki medeniyetlerdeki entelektüel faaliyetlerdir. Milat... more Yadsınamayacak bir gerçek varsa o da Doğu'daki medeniyetlerdeki entelektüel faaliyetlerdir. Milattan önce altıncı yüzyıl ile dördüncü yüzyıl arasındaki o dönemde felsefe yalnızca Yunanlıların ilgilendiği ve tekelinde oluşturduğu bir disiplin değildi. Yunanlılara ek olarak Hint, Çin, Yahudi ve İran uygarlıklarında da entelektüel yönden önemli gelişmeler olmuştur. Bu gelişmeleri de en yakından takip eden bu birikimden çeviri ve tercüme faaliyetleriyle yararlananlar da yine Yunan filozoflarıdır. Yunan filozoflarının felsefe tarihine kendilerini diğer uygarlıklardan önde gösterecek en önemli yadsınamayacak gerçekte, tabi ki de yapmış oldukları faaliyetleri ve ortaya çıkarmış oldukları ürünleri –düşünsel ve bilimsel ürünleri-kaleme alıp yazıyla muhafaza etmeleridir. Bunu en iyi gerçekleştiren filozof da Platon'dur. Ayrıca Yunan filozoflarındaki en önemli özellik, doğaya yönelirken pratik kaygıda bulunmamalarıdır. Çünkü Doğu'daki uygarlıklar işin pratik yanındaydılar ve deneme-yanılma yöntemiyle elde ettikleri bulguları yarar sağlaması ölçüsünde kullanıyorlardı. Örneğin ateşin bulunuşu Doğu'da bir şeyler yakıp ısınmak, yemek pişirmek gibi faaliyetler için kolaylık sağladığından dolayı yalnızca bunun çerçevesinde teknik olarak kullanılmış ve çeşitli şeylerle bu buluş zenginleştirilmiştir. Ama Yunan filozofları işin biraz daha derinine –teorik yanını merak ederek-inerek neden ve niçin gibi soruları sorarak ateşin gayesinin ne olduğunu, özünün ne olduğunu kısacası ateşin doğasının ne olduğunu araştırdıklarından ve bunu ateşle sınırlı kalmayıp diğer maddelere de uyguladıklarından dolayı felsefeyi farklı bir düzleme taşımışlardır. Teorik felsefeye geçiş Yunan filozofları sayesinden olduğundan dolayıdır ki felsefe tarihinde konum gereği farklı bir kategoride yer almaktadırlar. Doğu'dan devam edecek olursak Çin ve Hint'teki felsefe mitolojik düşünceyle ve dini açıklamalarla iç içe geçtiğinden sadece dini bir hikmet düzeyinde kalmıştır. İsim verecek olacaksak Çin felsefesinden Lao-Tze'nin Taoculuğunun dini bağlılığı onu felsefeye yaklaştırmaktan çok mistisizme daha çok yakınlaştırmıştır. Sonuç olarak görülüyor ki felsefenin sadece Yunanda başladığı görüşü tam olarak doğru bir tespit değildir. Doğu'da olup bitenlerin yadsınamayacak derecede önemli hususlar barındırması, pratik felsefe ve teorik felsefe ile mistisizm ayrımıyla düşünsel bir entelektüel ürün olan felsefenin evrenin her yerinde var olduğu görüşü ortaya çıkmaktadır. Tarih okumalarında eleştirel düşünüş ve önyargının ortadan kaldırılmasıyla bu gerçek görülebilecek bir şeydir.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of İlkçağ Felsefesi ve Felsefi Terminolojiye Katkısı / 1: Giriş

Giriş Hiç kuşku yok ki insanın tarihinde en önemli buluş yazıdır. En eskiden bugüne değin var o... more Giriş

Hiç kuşku yok ki insanın tarihinde en önemli buluş yazıdır. En eskiden bugüne değin var olan bütün entelektüel birikim, uygarlıkların tarihi, uygarlıklara ait kültürel gelişim ve aktarım, çeviri ve tercüme faaliyetleri, savaşlar, keşfedilen icatlar, bilimsel çalışmalar, ortaya çıkan akımlar, edebiyat alanındaki gelişmeler, mitolojik kaynakların günümüze kadar devamlılığını koruması, hukuk sistemleri, antlaşmalar, ahlâk alanındaki tutumlar, dilin anlam ve bütünlüğü… vb. bütün beşeri faaliyetler dille, böylelikle yazıyla günümüze kadar taşınmıştır. Bir şeyin kaynağı/menşei varsa tarihi de vardır. Tarihi başlatan en önemli unsurlardan biri de medeniyettir. Medeniyetini yani kurulu ve sistemini oluşturmuş, göçebe hayattan yerleşik hayata geçmiş bir topluluğun tüm bu olanları kayıt altına alan araç ise yazıdır. Yazı, dil ile başladı dilin sembollere ve harflere bürünmesiyle bir söylem olmaktan çıkıp varlığını koruyarak tarih sayfaları arasında yerini aldı ve devamlılığını sağladı. Dil düşüncenin söze vurumudur. Dil, insanın en önemli özelliği olan ve diğer canlılardan farkını gösteren düşünceden çıktı. Düşünce ve az önce saydığımız bütün her şey de i n s a n'dan çıktı. Dolayısıyla felsefe tarihine bakmak insanın düşünce ve gelişim tarihine bakmak demektir. Geçmişe doğru yapmış olduğumuz bu bakış, bizi felsefi bir tarih yazıcılığına da itmektedir. Çünkü felsefe bilgiyi inceleme metodudur. Her tarihi dönemin sahnesinde bilginin nerelere uzandığını, hangi kaynaklardan beslendiğini, kullanım alanlarını saptama, bilgi'den kastettikleri şeyin ne olduğu, kendi içerisinde ne kadar tutarlı olduğu, belirli bir sisteminin olup olmadığı, kavramlarının anlamlılığı gibi soru işaretleri barındıran sorular eleştirel bir düşünüş olan felsefe tarafından belirlenmekte ve cevap aranmaktadır. İnsanoğlu dünyaya geldiği andan itibaren, idrak edebilme yeteneğine sahip olduğunun farkına vardığından bu yana, kısacası herhangi bir düşünsel faaliyette bulunması sonucunda felsefeye yaklaşır, felsefe yapmış olur. Felsefe, Yunancada bilgelik sevgisi anlamına gelir. Philo-sophia'dan çevrilmiştir; Bilgiyi aramak, bulmak, hakikâte ulaşmak… Philo, sevgi, sophia bilgi anlamına gelmektedir yani bilgelik sevgisi anlamını taşımaktadır felsefe. Ayrıca eleştiriye açık olmalıdır. Merak etme duygusuna sahip olan insan doğayı, kendisini ve kendisine benzeyenleri tanımak, tanımlamak, anlamak; varolan şeyler üzerine açıklama yapmak; kendi iradesinin etkisiyle kendi yaşayış tarzını, durumunu ve duruşunu yorumlamak ve de bunun sonucunda kendi içinde tutarlı bir görüşe varıp yaşantısını düzenlemesi / düzeltmesi faaliyetlerinde

Bookmarks Related papers MentionsView impact