Bünyamin Tetik | Ardahan University (original) (raw)

Papers by Bünyamin Tetik

Research paper thumbnail of In the Garden of Ottoman Poetry : Spatial Design and Perception in Ottoman Poetry

EPISTÉMÈ

Space and time are existential phenomena that constitute the two fundamental planes of existence.... more Space and time are existential phenomena that constitute the two fundamental planes of existence. The fact that the notion of space is met with the word "mekân", which derives from the root of “kevn” (existence) in Turkish, indicates an important link between space and existence in Ottoman culture. The relationship between space and human beings is twofold. While humans transform the space they live in, space shapes human life. Spaces produced, inherited, or naturally inhabited by humans acquire a semantic field within culture. Therefore, a place may have cultural codes that may seem foreign to outsiders. For the Ottoman culture, which today has no living members and has limited data in terms of social history, these cultural codes can be analyzed by examining literary texts. The perception of space is influenced by and reflects the philosophical and religious background of the culture. In Ottoman culture, existence is not seen as a value. The idea of wahdat/unity, which everything reflects the divine being, is widespread. Accordingly, space acquires an important symbolic indicator function. Every element in the garden has a symbolic meaning. For example, gardens are seen as a copy of "cennet" (paradise), which means a hidden/protected garden and the rose signifies Muhammad, and the tulip signifies the unity of God. The garden also reflects the aesthetic perception of Ottoman culture. A beautiful Ottoman individual is a garden in its entirety, as every part of it resembles a plant. Unorganized wilderness or dilapidated buildings in disrepair are unaesthetic. This situation can be read as indicators of the Ottoman civil-city (medeni-medine) relationship and the patronage relations of Ottoman poetry. Finally, the garden can also mirror social relationships through the personification of plants.

Research paper thumbnail of In the Garden of Ottoman Poetry: Spatial Design and Perception in Ottoman Poetry

에피스테메, 2023

Space and time are existential phenomena that constitute the two fundamental planes of existence.... more Space and time are existential phenomena that constitute the two fundamental planes of existence. The fact that the notion of space is met with the word "mekân", which derives from the root of “kevn” (existence) in Turkish, indicates an important link between space and existence in Ottoman culture. The relationship between space and human beings is twofold. While humans transform the space they live in, space shapes human life. Spaces produced, inherited, or naturally inhabited by humans acquire a semantic field within culture. Therefore, a place may have cultural codes that may seem foreign to outsiders. For the Ottoman culture, which today has no living members and has limited data in terms of social history, these cultural codes can be analyzed by examining literary texts.
The perception of space is influenced by and reflects the philosophical and religious background of the culture. In Ottoman culture, existence is not seen as a value. The idea of wahdat/unity, which everything reflects the divine being, is widespread. Accordingly, space acquires an important symbolic indicator function. Every element in the garden has a symbolic meaning. For example, gardens are seen as a copy of "cennet" (paradise), which means a hidden/protected garden and the rose signifies Muhammad, and the tulip signifies the unity of God.
The garden also reflects the aesthetic perception of Ottoman culture. A beautiful Ottoman individual is a garden in its entirety, as every part of it resembles a plant. Unorganized wilderness or dilapidated buildings in disrepair are unaesthetic. This situation can be read as indicators of the Ottoman civil-city (medeni-medine) relationship and the patronage relations of Ottoman poetry. Finally, the garden can also mirror social relationships through the personification of plants.

Research paper thumbnail of Fuzûlî’de Güzelli̇k Tasavvuru, Sonçağ Yayınları, 2021, ISBN: 9786258455182

KÜLLİYAT Osmanlı Araştırmaları Dergisi

İnsan, tarihin ilk dönemlerinden itibaren güzellik üzerine düşünmüştür. En erken dönemlere ait ar... more İnsan, tarihin ilk dönemlerinden itibaren güzellik üzerine düşünmüştür. En erken dönemlere ait arkeolojik buluntular arasında dahi sanat eseri vasfı taşıyan bulgular, süslemeler ya da ziynet eşyaları bulunabilmektedir. Platon’dan itibaren ise güzellik, estetiğin alanını aşarak ontolojik bir mahiyet kazanmıştır. Bu yazıda tanıtımı yapılan Bozkurt’un “Fuzûlî’de Güzellik Tasavvuru” eserde, Fuzûlî’nin eserlerinden yola çıkılarak güzelliğin nasıl algılandığı ve güzelliğe hangi anlamların yüklendiği konusu incelenmiştir. Daha önemlisi, Fuzûlî’nin güzellik tasavvuru, kendinden önceki ve sonraki şair ve düşünürlerin görüşleri ile karşılaştırılarak, düşünce tarihindeki yeri belirlenmeye çalışılmıştır. “Fuzûlî’nin Güzellik Tasavvuru” eseri, üç bölümden meydana gelmiştir. İlk bölümde, güzellik ve estetik kavramları tanımlanmış ve güzellik üzerine görüşlerin tarihi özetlenmiştir. İkinci bölümde Fuzûlî’nin güzellik anlayışı incelenmiştir. Bu bölümde Fuzûlî’ye eserlerinde güzelliğin kaynağı ve te...

Research paper thumbnail of Kâsımî Mecmuası'nda Nâzımî’ye Ai̇t Şi̇i̇rler

Karadeniz Uluslararası Bilimsel Dergi, Jun 22, 2021

Klasik Türk edebiyatında her zaman “şöhre-i şehr” yani herkesçe bilinen sembol isimler olduğu gib... more Klasik Türk edebiyatında her zaman “şöhre-i şehr” yani herkesçe bilinen sembol isimler olduğu gibi ismi biyografik kaynaklarda bile zorlukla bulunabilen, bulunduğunda ise ancak birkaç satır bilgi sahibi olunabilen şairler de vardır. İkinci guruptan şairlerin varsa kitaplaşmış eserleri, çok az nüsha çoğaltılmış, daha kısa eserleri ise mecmualarda, derlemelerde veya başka eserlerin içinde yer alabilmiştir. Bu çalışmanın kaynak eseri olan Kâsımî Mecmu’ası da müstakil eseri bulunmayan birçok şairi barındırması açından önemlidir. Tezkire Osmanlı’nın güneydoğu (özellikle Bağdat ve Musul) bölgesindeki şairleri içermesi nedeniyle Klasik Türk şiirinin çeperlerini anlamaya yardımcı olur.
Çalışmada şiirleri ele alınacak olan Nâzımî, biyografik kaynaklarda hakkında herhangi bir bilgi bulunmayan bir şairdir. Sadece üç nazire mecmuasında geçen üç şiiri ve bir matlası bilinmektedir. Kâsımî Mecmu’asında geçen yedi yeni şiiri, Nâzımî hakkındaki bilinen en büyük bilgi kaynağı olması açısından oldukça değerlidir.
Bu çalışmada, Kâsımî Mecmu’ası’nda yer alan ve yayınlanmış mecmualarda bulunmayan Nâzımî mahlaslı şiirler transkripsiyon harflerine aktarıldı. Şiirlerin içerikleri bağlamında değerlendirildi ve şairin edebi kişiliği ve biyografisi aydınlatılmaya çalışıldı. Nâzımî mahlaslı şairin Nâzım ya da benzer başka bir mahlasla şiir yazan ya da sonradan mahlasını değiştirmiş bir şair mi olduğu gibi ihtimaller değerlendirilerek, şiirlerinden hareketle Nâzımî hakkında daha detaylı bilgiye ulaşılmaya çalışıldı. Şairin döneminde ya da sonra yazılmış tezkirelerde neden hakkında bir bilgi bulunmadığı tartışıldı.

Research paper thumbnail of Hoşyâr Kadın'ın Mecmû'a-i Hikâyât'ının Genel Özellikleri

Journal of Turkish Research Institute, 2020

Mecmu‘a-i Hikâyât, 19. yuzyilda II. Mahmud’un II. kadini Hosyâr Kadin tarafindan yazilmistir. Bir... more Mecmu‘a-i Hikâyât, 19. yuzyilda II. Mahmud’un II. kadini Hosyâr Kadin tarafindan yazilmistir. Bir hikâye derlemesidir. Ferec Ba‘de’s-Şidde ve Cevâmi‘u’l-Hikâyât geleneginin devami niteliginde olan Mecmu‘a-i Hikâyât, cesitli eserlerden alinti hikâyeler icerir. Eserdeki alintilarin orani ve belirtilen adlar disinda kaynagi belirsizdir. Eserin iceriginde ve dil kullanimlarinda donemsel farklar ve yaziminda da tutarsizliklar gorulur. Bunlarin yazarin Turkceyi yabanci dil olarak ogrenmis olmasindan ve aksan ozelliklerini ya da dil ogrenme surecini yansittigindan kaynaklandigi dusunulmektedir. Eserin kunyesi ve yazari ile ilgili cesitli kaynaklarda birbiriyle celisen bilgiler yer alir. Yazar hakkinda sayili kaynakta yer alan bilginin karmasikligi ve eserin kunyesinde yer alan yanlisliklar, bu calisma ile aciga kavusturulmaya calisilmistir. Yazar hakkinda bilgi, eserin nusha ozellikleri, hikâye gelenegi icindeki yeri ve genel yazim ozellikleri calismanin bolumlerini olusturmaktadir. 19. yuzyilda Osmanli Turkcesini sonradan ogrenen yabanci uyruklu birinin yazdigi bu eser, dil acisindan gosterdigi cesitlilik ile bu calismaya konu olmustur. Eser ve eserin dil ozellikleriyle ilgili temel bilgi kaynagini olusturmak amaclanmistir.

Research paper thumbnail of Divan Şiirinin Ali Günvar Şiirinde Görünümü

Journal of Turkish Studies, 2015

Research paper thumbnail of Basiri Halil Efendi ve Divanının İlk Yüz Matlaı

ESTAD, 2020

ÖZET Klasik Türk şiiri, kökleri uzun bir geçmişe dayanan ve çok geniş bir coğrafyada meydana geti... more ÖZET Klasik Türk şiiri, kökleri uzun bir geçmişe dayanan ve çok geniş bir coğrafyada meydana getirilmiş büyük bir edebiyattır. Genel hatları ve önemli noktaları büyük ölçüde aydınlatılmış olsa da günümüzde hala kayıp/eksik eserler, çalışılmamış şairler/yazarlar ve tartışmalı konular bulunmaktadır. Bu geniş çeşitlilik içerisinde aynı mahlaslı şairlerin de bulunması, tanınmış bir şairle aynı mahlası taşıyan diğer şairlerin gölgede kalmasına ve eserlerin kimin yazdığı konusunda karışıklık çıkmasına yol açmaktadır. Basîrî Halîl Efendi (öl. 1768) hakkında yapılan bilimsel çalışmalar çok sınırlı olup divanı üzerine bilimsel bir yayın yapılmamış ve oldukça meşhur olan Alaca Mehmed Basîrî'nin gölgesinde kalmıştır. Musul gibi uzak bir coğrafyada yaşamasının ve görme engelli olmasının da büyük ve meşhur bir şair olmasını engellediği söylenebilir. Bu çalışma ile Basîrî mahlasını kullanan şairlerden biri olan Musullu Âmâ Halîl Efendi'nin bilim alemine tanıtılması amacıyla tezkirelerde kendisi hakkında verilen bilgiler derlenmiş ve tartışılmıştır. Mahlas ortaklığından kaynaklanan karışıklık aydınlatılmaya çalışılmıştır. Şairin bilinen tek eserinin tespit edilebilen tek nüshası Millet Yazma Kütüphanesi AE Mnz 55 numarada kayıtlıdır. Basîrî Divanı olarak adlandırılan eser, yalnızca gazellerden oluşmakta ve 323 şiir içermektedir. Çalışmada yazar ve eseri genel hatları ile tanıtılmış ve şiirleri tanıtmak amacıyla ilk yüz matla, transkripsiyon harflerine aktarılarak araştırmacıların hizmetine sunulmuştur.

Research paper thumbnail of Mehmet İlmî'nin Segirnâme ve Çınnâmesi

Batman Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Hakemli Dergisi, 2019

İnsanoğlu ister değiştirmek ister korunmak isterse sadece merak sebebiyle olsun geleceğini öğrenm... more İnsanoğlu ister değiştirmek ister korunmak isterse sadece merak sebebiyle olsun geleceğini öğrenmek için farklı yollar denemiştir. Cildin veya ince kasların hafifçe hareket etmesi sonucu deri yüzeyinde görülebilen, istemdışı, küçük hareketler olarak tanımlanabilecek seğirmeler ve kulak çınlamaları da tarih boyunca insanların geleceğinden haber veren işaretler olarak görülmüştür. Bu işaretlerin anlamlarını yorumlamak için müstakil olarak yahut başka eserlerin bir bölümü şeklinde, manzum veya mensur birçok segirname kaleme alınmıştır. Bunların gerek folklorik gerekse gramatik özelliklerden dolayı Türk edebiyatına katkı sağladıkları görülmektedir. Nitekim bu çalışmada yazarı/müstensihi Mehmet İlmî olarak tespit edilen Milli Kütüphane 06 Hk 2560/1 yer numarasında kayıtlı segirnâme, transkripsiyon harfleri ile günümüz Türkçesine aktarılarak incelenmiştir. Olumlu ve olumsuz tahminler yorumlanarak insanların neleri arzuladıkları ya da nelerden kaçındıkları gibi sosyolojik çıkarımlar yapılmaya çalışılmış ve metnin dili ile ilgili bazı hususlara değinilmiştir.

Research paper thumbnail of Sepetçioğlu'nun Çatı Romanı'nın roman teorisi bakımından incelenmesi

Karadeniz Uluslararası Bilimsel Dergi

M. Necati Sepetçioğlu'nın Çatı romanı Osmanlı'nın kuruluş döneminin Osman Bey devrini ele alarak,... more M. Necati Sepetçioğlu'nın Çatı romanı Osmanlı'nın kuruluş döneminin Osman Bey devrini ele alarak, göçmen Türk aşiretlerinin yerleşik hayata geçişlerini ve bu geçiş sırasındaki ruh hallerini, yeni yerleştikleri Bilecik-Söğüt bölgesindeki hayat şartlarına alışma hikâyelerini anlatır. Çatı romanında yatay düzlemde sözü geçen olaylar anlatılırken, dikey düzlemde Türk milletinin değerler sistemi çeşitli semboller ve kavramlar aracılığı ile okura sezdirilir. Anlatının gerçek yapısını açığa çıkardığı bu semboller ve kavramlar ele alınarak değerler sistemi açıklanmaya çalışılmıştır. Ayrıca roman yapı bakımından ele alınarak, romanı oluşturan unsurlar ve bu unsurların ardında yatan stilistik nedenlerin tespiti amaçlanmış, daha sonra bu nedenlerin psikolojik ve felsefi arka planları aydınlatılmaya çalışılmıştır.

ABSTRACT
M. Necati Sepetçioğlu's Çatı (Roof) novel discusses Osman Bey's period of establishment of the Ottoman Empire and tells the stories of the immigrant Turkish tribes getting used to the living conditions in the Bilecik-Söğüt region, where they settled, and their moods during this transition. While the events mentioned in the horizontal plane of the Roof are described, the value system of the Turkish nation in the vertical plane is detected by means of various symbols and concepts. These symbols and concepts, which are revealed by the real structure of the narrative, have been handled and the system of values is explained. It is also aimed to determine the elements forming the novel and the stylistic reasons behind these elements by taking the novel structure into consideration. Then, the psychological and philosophical background of the analysis is illuminated. why this has been tried to be illuminated.

Research paper thumbnail of Divan şiirinin Ali Günvar şiirinde görünümü

Turkish Studies International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 2015

Divan şiiri Türklerin İslamiyet’i kabulü ile Türk kültürü içinde yer etmeye başlamış ve 13. yüzyı... more Divan şiiri Türklerin İslamiyet’i kabulü ile Türk kültürü içinde yer etmeye başlamış ve 13. yüzyıldan itibaren Anadolu’da divan edebiyatı eserleri görülmeye başlanmıştır. Klasik Türk Edebiyatı olarak da adlandırılan bu dönem 18. yüzyıla kadar devam ederek Anadolu Türk kültürünü ve yazın geleneğini büyük ölçüde şekillendirmiştir ve günümüzde de etkisini devam ettirmektedir. Ali Günvar şiirinde de görülen naat, münacat, tasavvuf kültürü ve şiiri, varlık ve bilgi anlayışlarının temelleri bu dönemde görülebilmektedir. Çalışma 1980 sonrası eser veren şairlerinden biri olan Ali Günvar şiirinde bu etkinin görünümleri metinlerarasılık bağlamında tespit etmeye çalışacaktır. Ali Günvar şiiri ile divan şiiri geleneği arasındaki paralellikler dikey ve yatay boyutlarda incelenecektir. Metinlerdeki eşdeğerlikler ve bunların ardında yatan derin anlamlar tespit edilmeye çalışılacaktır. Böylece geleneğin yeni Türk şiirine ne şekilde kaynaklık ettiği ve Yeni Türk şiirinin Osmanlı dönemindeki kökleri, günümüzdeki geleneğin algılanış biçimi ve gelenek ile bugün arasındaki benzerlikler ve farklılıklar zihniyet/paradigma değişiminin metinlere yansıyan yüzü vasıtasıyla gösterilmeye çalışılacaktır. Çalışmanın yöntemi olarak kullanılan metinlerarasılık kullanılmıştır. En basit tanımıyla metinlerarasılık edebi metinlerin birbiri ile konuşmasıdır ve başka metinlerdeki yansımalarıdır. Yansımalar, bilinçli bir tercih, bilinçsiz bir etkilenme ya da yakın bir kültür dünyasının doğal benzerliği şeklinde görülebilmektedir. Günvar şiirinde tespit edilebilen divan şiiri geleneğine ait izler, çeşitli dilbilimsel göstergelerle tespit edilerek, yukarıdaki verilen amaçlar doğrultusunda analiz edilmeye çalışılacaktır.

Books by Bünyamin Tetik

Research paper thumbnail of 15. Yüzyıl Divanlarında Mekân Algısı (Avnî, Cem Sultan, Ahmed Paşa, Necâtî ve Eşrefoğlu Örneğinde)/Perception of Space in Divans of 15. Century

Space encloses existence. Every existing creature is compulsory included in space and time. The l... more Space encloses existence. Every existing creature is compulsory included in space and time. The limits of possibility are determined with this compulsion, thereby space can also formalize subject which is in it. Besides space included buildings. The buildings are a reflector for person or culture building them. In literature, space can reflect literal subject’s perception of space and meaning that attributed besides that it’s essence.

Perceptual spaces are a real location reshaping in subject’s perception or totally fantastic places. When they’re examined, it is understood subject’s system of values and cultural codes reflected spaces. Knowing sense of spaces provides insight into value of who or what located in the spaces indirectly. The thesis emphasizes perception world and beyond dilemma, positioning of sultan and literal subject in relation to him, the relation of spiritual initiation and position.

15. century is important to providing basis for Ottoman sense of architecture and literature. In the century, great conversation in space was occurred and finally Ottoman architectural style make beginning. At the same time, poem entered on a classic style with standardizing vocabulary, organization contents of Divan and basic rules of kaside and ghazel. When range of work is determined, it is restricted because of capacity of thesis. The range of thesis contain five poets who a sultan, a prince, a bureaucrat, a sheikh and an under escort poet due to optimum demographic range.

When the spaces are analyzed, firstly all spaces are identified with card-index and a dictionary of spaces is prepared. In dictionary, lexical meaning of space and special usage for each poet are given.

Key Words; 15. Century, Perception of Spaces, Dictionary of Spaces, Moral Spaces, Localization, Bio-power.

Research paper thumbnail of Begil Oğlu Emren Boyu Anlatısının Dramatik Aksiyonu Sağlayan Değerler Bakımından İncelenmesi

Dede Korkut okumaları

Sonuç Edebi eserler bireysel, kültürel, estetik ve simgesel tabakalardan oluşan çok katmanlı eser... more Sonuç Edebi eserler bireysel, kültürel, estetik ve simgesel tabakalardan oluşan çok katmanlı eserlerdir. Bu yüzden eserin anlaşılması/alımlanması için her tabakaya uygun olan kodların bilinmesi ve uygun şifre çözme dizgesinin belirlenmesi gerekir. Bu çalışmada da kahramanların bireysel psikolojileri, Oğuz toplumunun kültürel yapısı ve toplumsal bilinçaltı göz önüne alınarak, eserde dramatik aksiyonu sağlayan entrik kurgunun yapısını oluşturan unsurlar çözümlenmeye çalışılmıştır. Bu çözümleme sırasında bireylerin tercihlerinin yanı sıra, eserdeki hayvanların, silahların ve bazı mekânların cesaret, saygı, sadakat, güven, yiğitlik gibi kavramları nasıl sembolize ettikleri gösterilmiştir. Eski destanlar ile birçok ortak özellik taşımasına rağmen yerleşik hayata geçme ve yabancı bir coğrafyada yaşam mücadelesi verme gibi sebeplerden ötürü Dede Korkut anlatılarında eski destanlardaki cihanşümul hâkimiyete yönelik dışsal anlatım, içsel bir anlatıma doğru evrimleşmiştir. Bu evrim neticesinde kişilerin psikolojik durumları daha ön plana çıkmıştır. Nitekim Begil Oğlu Emren anlatısı, üçte ikilik bir kısmında tamamen Begil'in bireysel hâletiruhiyesi üzerinde geçmektedir ve dramatik aksiyon psikolojideki bu değişmeler üzerine kurulmaktadır. Begil'in büyük bir cesaretle kimsenin kabul etmediği " karavulluk " görevini kabul etmesi, Kazan'ın sözüne kızarak Oğuz'a isyan etmesi ve bacağının kırılması ile içine düştüğü çaresizlik durumu bu büyük bölümü oluşturmaktadır. Fakat Emren'e aktarım yoluyla, Dede Korkut anlatılarındaki baba-oğul ilişkilerinin genel işlevi olan, ülkü değerlerin yeniden üretilmesi ve karşıt değerlerin ayıklanması ile geleceğe dair ümitli bir atmosfer oluşturmaktadır. Hikâyede dramatik aksiyonu oluşturan sembolik karşıtlıklarının daha çok hayvan ve silahlardan seçildiğini görüyoruz. Bu seçimin sebebi, bu hikâyeleri üreten insanların yaşam şartları ile doğrudan ilgilidir. Ayrıca kavramsal karşıtlığın toplumun sosyal yapısının üzerinde evrensel bir model olduğu görülebilir. Bu evrensel model Dede Korkut hikâyelerinin tüm insanlığı kucaklayan yönünün en büyük göstergesidir.

Conference Presentations by Bünyamin Tetik

Research paper thumbnail of Boynuz Ümidi Kulağın Hüznü: Kültür Göstergebilimi Açısından Şeyhî'nin Harnâme'si

ASYANIN GÖSTERGELERİ: HÜZÜN VE UMUT, 2024

İnsan, dünyada uzam-zamana ek olarak anlam boyutuna da sahiptir. İnsan doğumu ile ilkin olarak al... more İnsan, dünyada uzam-zamana ek olarak anlam boyutuna da sahiptir. İnsan doğumu ile ilkin olarak alıcı konumunda olduğu ve sonraki süreçlerde
yaratıcı olarak da katkı yapabildiği bu evren içerisinde daimî bir anlamlandırma süreci içinde yaşar. Öznenin alıcısı olduğu göstergelerin kaynağı, hermeneutik anlamda “kültür” ya da kültür göstergebiliminin terimleri ile kendi semiyotik evreni olduğu durumda göstergeler çeşitli anlam seviyelerinde de olsa doğal olarak anlamlandırılır ve yorumlanır. Göstergelerin farklı bir semiyotik evrenden gelmesi durumda ise bunların anlaşılması için bir çeviri sürecine ihtiyaç duyulur. Farklı evren, farklı bir kültür olabileceği gibi aynı kültürün farklı bir zamansal ya da mekânsal katmanına ait yabancılaşmış bir iç alana da ait olabilir. Tarihî katmanlar, günümüze bir metinsel bellek birikimi ile ulaşır.

Klasik Türk şiiri de Türk kültür dünyasının tarihî katmanlarından biridir. Bu sebeple, günümüz öznesine ulaştırılabilmesi için bir metin içi aktarmaya ihtiyaç duyabilir. Hatta, şerh edilerek göstergelerinin ya da göstergelerin etkileşimleri sonucu oluşan anlam katmanlarının açıklanması gerekir. Fakat, bir metnin potansiyel yorumları, çok geniş bir yelpazede konumlandırıldığından bir yorumcunun tüm yorumları kapsaması pek mümkün olmayacaktır. Metnin en geniş anlamsal potansiyele ulaşması, donduğu tarihsel süreçten çıkarılarak yeniden anlamlandırma süreçlerine döndürülmesi ile mümkün olabilir. Bu durumda, metin şerhinde araştırmacının yorumunun verilmesine bir alternatif olarak metnin içerdiği göstergelerin anlam alanların tespit edilerek açıklanması şeklindeki kültür göstergebiliminin yöntemi önerilebilir.

Bu çalışmada, Şeyhî’nin oldukça kişisel olan “boynuz” umudu ile başlayıp “kulaktan ayrılma” hüznü ile sonuçlanan hikâyesini sembolik bir yapı içerisinde inşa ederek anlattığı Harnâme eseri örneğinden hareketle önerilen şerh yöntemi örneklendirilmeye çalışılacaktır.

Research paper thumbnail of Kul 'Atâyî'nin Leylâ vü Mecnûn'unda Dede Korkut ve Türkmen Kültürü - Dede Korkut & Turkmen Culture in Kul Atayi's Laila And Majnun

5. ULUSLARARASI DEDE KORKUT TÜRK KÜLTÜRÜ, TARİHİ ve EDEBİYATI KONGRESİ, 2022

Dede Korkut, Türk kültür tarihinin en önemli figürleri arasındadır. Ana kahramanı olduğu Dede Kor... more Dede Korkut, Türk kültür tarihinin en önemli figürleri arasındadır. Ana kahramanı olduğu Dede Korkut Kitabı dışında, çeşitli Oğuznamelerde, tarihi anlatılarda veya musiki eserlerinde görülebilir. Dede Korkut’un görüldüğü bilinen tek mesnevi ise ‘Atâyî’nin Leylâ vü Mecnûn adlı eseridir. Bu eserde anlatıcı, kendi fikirlerini desteklemek için Hz. Muhammed, Hz. Lokman ve Eflatun gibi sözü darb-ı mesel olarak aktarılan kişiler arasında Dede Korkut’a da yer vermektedir. Dede Korkut’un sözleri olarak aktarılan ifadelerde gamlıların mezar ziyareti yapması tavsiye edilmekte, düşmanın bile ölüsüne sevinmemek gerektiği, tahammül etmenin önemi, yalan ve iftiranın kötülüğü, akıllı kişilerin sır saklayacağı belirtilmektedir. Mesnevide Dede Korkut’un ağzından söylenen ifadeler, doğrudan Dede Korkut Kitabı’nda yer almamakla birlikte özellikle Günbed Nüshası ile bazı benzerlikleri vardır. Mesnevi, Dede Korkut’tan bahsetmesine ek olarak, Türkmen kültürü unsurlarına yer vermesi ile Leylâ ve Mecnûn geleneğinde hususi bir önem taşımaktadır. ‘Atâyî’nin mesnevisinde, Leylâ ve Mecnûn anlatı geleneğindeki genel tutumun aksine, Mecnûn’un çöle gitmemekte bunun yerine yaylaya çıkmaktadır. Leylâ’yı aradığı süreçte halk anlatılarındaki kahramanlar gibi cansız nesneler ve hayvanlarla konuşmaktadır. Leylâ ve Mecnûn’un “ulusu” anlatılırken göçebe bir kavmin içtimai hayatı hakkında bazı detaylar verilmektedir. Ayrıca mesnevide yer alan İslam öncesi bazı inançları hatırlatan unsurlar, diğer Leylâ ve Mecnûn eserlerinde bulunmayan Orta Asya’ya özgü bazı hayvanlar, ‘Atâyî’nin mesnevisini Türk kültür araştırmaları açısından önemli hâle getirmektedir. Ayrıca ‘Atâyî’nin mesnevisindeki kadın algısının pozitifliği ve ölen kişilere oldukça önem verilmesi Türk kültürü ile bağlantılı düşünülebilir. Yaşadığı yer ve zaman aralığı hakkında kesin olarak bir bilgi bulunmayan ‘Atâyî’nin eserdeki bazı göstergelere bakılarak 15-16. yüzyıllarda Gürcistan-Azerbaycan bölgesinde yaşadığı tahmin edilebilir. Eseri büyük ölçüde halk tipi mesnevi tipi özellikleri göstermektedir ve sözlü bir şekilde icra edilmek için yazıldığını düşündüren ibareler içerir.
Bu sebeple, ‘Atâyî’nin de meddah/şeyyad tarzı bir sanatçı olduğu ve halk edebiyatı ile divan edebiyatının kesişim noktasında yer aldığı söylenebilir. Leylâ ve Mecnûn gibi klasik bir konuya yaptığı eklemelerle divan şiirindeki yerelleşme sürecinde özgün bir konumda bulunur. Anahtar Kelimeler: ‘Atâyî, Dede Korkut, Leylâ vü Mecnûn, Türkmen Kültürü, mesnevi.

Research paper thumbnail of Arz-ı Rûm’dan Rumeli’ne Osmanlı’nın Kimlik Algısı - Konuşma Metni

19. Dursun Akçam Kültür ve Sanat Günleri, 2024

Research paper thumbnail of Böyle İşitdük Bir Rivâyetde: Leylâ ve Mecnûn Mesnevilerinde Anlatıcı Sorunu

Söylem 2. Uluslararası Filoloji Sempozyumu Bildiri Tam Metinleri, 2023

Anlatma esasına bağlı eserlerde yazar, genellikle okuyucusu ile doğrudan konuşmaz. Bu eserlerde o... more Anlatma esasına bağlı eserlerde yazar, genellikle okuyucusu ile doğrudan konuşmaz. Bu eserlerde olayların aktarılması, edebî esere içkin bir anlatıcıya devredilir. Edebî anlatıları, diğer iletişim biçimlerinden ayıran en önemli farklardan biri, gönderici ve alıcı arasına eklenen bu anlatıcı katmanıdır. Anlatıcı, bir edebî metinde anlamsal ve estetik işlevler üstlenmektedir.
Türk mesnevilerinin üretim ve alımlama süreçleri ile düşünce geleneklerinin farklılığı, mesnevileri modern anlatılardan farklı yaklaşımlarla anlamayı gerektirmektedir. Mesnevilerdeki anlatıcı, doğrudan yazarın müdahalelerini, mesnevihanların sesini, hikâyenin eski rivayetlerinin aktarımlarını ve daha fazlasını birleştiren çok katmanlı bir unsurdur. Söylemin anlamının onu söyleyen kişiye ve söylendiği bağlama göre anlam kazandığını öne süren sözceleme kuramı çerçevesinde bakıldığı zaman, mesnevide konuşanın kim olduğu mesnevinin anlam katmanlarını etkiler ve epistemik farklılıklar yaratır. Özellikle Leylâ ve Mecnûn mesnevilerinin aklın ve bilginin ne olduğunu sorgulayan iç yapısı, anlatıcının bilgi düzeyinin metnin anlamı üzerindeki etkisini arttırmaktadır. Sözlü icra edilen halk edebiyatı metinleri için kullanılan meddah tipi anlatıcı, mesnevilerin çok katmanlı metinlerarası ilişkilerini açıklamak için yeterli olmamaktadır.
Bu çalışmada, mesnevilerin anlaşılmasına katkı sağlamak amacıyla, mesnevilerdeki anlatıcı tiplerinin ve bu tiplerin mesnevinin diğer unsurları ile etkileşimlerinin tespit edilmesine yönelik yeni bir yaklaşım geliştirilmeye ve bu yaklaşımın anlamsal katkıları gösterilmeye çalışılacaktır.

Research paper thumbnail of Kâsımî Mecmu’ası’nda Nâzımî’ye Ait Şiirler

Türk Dili ve Edebiyatı Bilgi Şöleni Sempozyumu (21-23 Haziran 2019) Bildiriler, 2019

Osmanlı edebiyatında her zaman “şöhre-i şehr” yani herkesçe bilinen sembol isimler olduğu gibi is... more Osmanlı edebiyatında her zaman “şöhre-i şehr” yani herkesçe bilinen sembol isimler olduğu gibi ismi biyografik kaynaklarda bile zorlukla bulunabilen bulunduğu zaman bile ancak birkaç satır bilgi sahibi olduğumuz yazarlar da vardır. İkinci guruptan yazarların kitap boyutundaki eserleri ancak birkaç kopya çoğaltılmış, daha kısa eserleri ise sadece başka eserlerin yanında yöresinde ya da bazı derlemelerde yer alabilmiştir. Çalışmaya konu olan Kâsımî Mecmu’ası da müstakil eseri bulunmayan birçok şairi barındırması açından önemlidir.
Çalışmada şiirleri ele alınacak olan Nâzımî, biyografik kaynaklarda hakkında herhangi bir bilgi bulunmayan bir şairdir. Sadece iki nazire mecmuasında geçen üç şiiri bilinmektedir. Bu yüzden Kâsımî mecmuasında geçen yedi yeni şiiri oldukça değerlidir.
Bu çalışmada, Kâsımî Mecmu’ası’nda yer alan Nâzımî mahlası ile verilmiş ve yayınlanmış mecmualarda bulunmayan şiirler transkripsiyon harflerine aktarılacak ve Nâzımî’nin Nâzım ya da benzer başka bir mahlasla şiir yazan ya da sonradan mahlasını değiştirmiş bir şair mi olduğu gibi ihtimaller değerlendirilerek, şiirlerinden yola çıkarak Nâzımî hakkında daha detaylı bilgiye ulaşılmaya çalışılacaktır.

Research paper thumbnail of Kâsımî Mecmu'ası'nda Bahâyî'ye ait şiirler

II. uluslararası Türk dili ve edebiyatı bilgi şöleni, 2019

Edebiyat dünyasında her zaman ön planda olan meşhurlar ile kademe kademe daha arka planda kalmış ... more Edebiyat dünyasında her zaman ön planda olan meşhurlar ile kademe kademe daha arka planda kalmış az bilinenler olmuştur. Özellikle basım ve dağıtımın günümüzden daha kısıtlı imkanlara sahip olduğu geçmişte bazı eserler sadece birkaç kopya çoğaltılma imkânı bulmuş, eser hacminde olmayan eserler ise ancak bazı mecmualarda günümüze erişebilmiştir. Kâsımî Mecmu’ası da gerek geniş hacmi gerekse Osmanlı’nın doğu bölgelerinde yoğunlaşan örneklemi ile bu tür şiirler açısından zengindir.
Çok geniş bir tarih ve coğrafya üzerinde var olan divan edebiyatında doğal olarak bazı tekrarlar görülmektedir. Bu tekrarlardan birisi de şairlerin imzaları gibi işlev gören mahlaslardır. Bahâyî mahlası da benzer şekilde farklı zaman ve coğrafyalarda yaşamış dört şair tarafından kullanılmıştır. Edebiyatımızda bilindiği kadarıyla dört farklı Bahâyî bulunmaktadır. Bu şairlerden yalnızca Şeyhülislam Bahâyî’nin Divan’ı günümüz harflerine aktarılmıştır.
Bu çalışmada, Kâsımî Mecmu’ası’nda yer alan Bahâyî mahlası ile verilmiş ve Şeyhülislam Bahâyî Divan’ında bulunmayan şiirler transkripsiyon harflerine aktarılacak ve hangi Bahâyî’ye ait oldukları tartışılacaktır.

Research paper thumbnail of Mesîhî Divanı'nda ve Şehrengizi'nde mahalli unsurlar

3rd international conference on laguage and literature, 2014

Klasik Türk Edebiyatı döneminde balkan coğrafyası hem nicelik, hem de nitelik yönden Türk edebiya... more Klasik Türk Edebiyatı döneminde balkan coğrafyası hem nicelik, hem de nitelik yönden Türk edebiyatına katkıda bulunmuştur. Sadece Arnavutluk coğrafyası bile Taşlıcalı Yahya, Lütfi ve Fasih Dede gibi otuza yakın divan şairi yetiştirmiştir. Bâyezid devri şairlerinden Priştineli Mesîhî'de bu balkan şairlerinden birisidir. Döneminin gözde şairlerinden olan Mesîhî, şiirlerinde duru Türkçe'nin lezzetini vermeye çalışmış ve ilk şehrengiz metinlerinden birini kaleme alarak, kendi coğrafyasını ve bu coğrafyanın yaşam tarzını ebedîleştirmeye çalışmıştır. Derbeder yaratılışı yüzünden kendi devrinde gerekli ilgiyi göremeyen fakat Türklüğün ve İslam'ın Batı'daki ilk göz ağrısı olan balkan topraklarındaki zengin kültürün ve yaşam biçiminin günümüze ulaşmasında aracılık eden şairin Şehrengizi ve Divanındaki mahalli kültürü yansıtan öğeler bu çalışmada tespit edilip, değerlendirilmeye çalışılacaktır.

Research paper thumbnail of Sözlü Kültürü Yeniden Düşünmek

13. Dursun Akçam Kültür ve Sanat Günleri

Sözlü ve yazılı kültür ayrımından bahsederken, bu ayrımın çok basit ve kolay olduğunu düşünürüz. ... more Sözlü ve yazılı kültür ayrımından bahsederken, bu ayrımın çok basit ve kolay olduğunu düşünürüz. Sonuçta ortada birisinin sesle birisinin yazı ile iletilmesi gibi çok açık bir ayrım bulunmaktadır. Fakat daha okumak eyleminin anlam dünyasından başlayarak, bu ayrımın kolay olmadığı görülür. Sonuç olarak türkü, şiir, dua, ezan, lanet okuyan birisi, ne kadar yazılı bir metni okuyor, ne kadar sözlü bir şey ifade ediyor olur. Aslında bu soru, türkünün bir tür mü şekil mi olduğu, gazel ve kasidenin gerçekten farklı biçimler mi olduğu, en az kaç sayfalık bir kitaba roman diyebileceğimiz ya da yöresel ağızlarda geçen bir kelimenin artık standart dilde sayılması için kaç eserde kullanılması gerektiği gibi üzerine çok düşünülmemiş sorunlarda olduğu gibi biraz kurcalanınca aslında o kadar kolay olmayan sorulardandır. Örnek vermek gerekirse, II. Yenicilerin şiirler için çoğu kişi hiç düşünmeden yazılı edebiyat diyecektir çünkü kitapları basılı şekilde raflarda durmaktadır. Fakat kaçımızın roman okur gibi yalnız başımıza oturup sayfa sayfa şiir okuyoruz. Yoksa yazılı metni bir kaynak gibi kullanıp şiirleri sevgilimize " okumak " için mi ezberliyoruz? Ayrıca edebiyatın üretim sürecine bakıldığında da işler karışıktır. Birçok edebi topluluk gibi II. Yenicilerin üretimlerinin çok büyük bir kısmı, sohbetlerde konuşula konuşula meydana getirilmiş metinlerdir. Hatta bazı romanlar, örneğin Yüzüklerin Efendisi, bu tür okuma bir okuma gurubunda meydana gelmiş bir eserdir. Alper Akçam'da Orhan Kemal üzerine çalışmasına " Dillerine Kurban " üst başlığı ile olası böyle bir çalışmada tarafını bence belli etmiştir. Peki, yazılı edebiyatın tarihine gidersek, orada bir çözüm bulmamız mümkün müdür? Türklerin ilk yazılı metni olan Orhun Yazıtlarının bir " nutuk " olması, oldukça ironiktir. Hakaniye Türkçesinin dil yadigarlarından Kutadgu Bilig neredeyse tamamen dört kişinin kendi arasındaki konuşmalarından meydana gelmiştir, Ahmet Yesevi'nin Hikmetleri önce şifahen yani sözlü olarak söylenmiş, neredeyse iki yüzyıl sonra yazıya aktarılmıştır, Divanu Lügati't-Türk ise bir metin sözlüğü değil, derleme sözlüğüdür. Kaşgarlı uzun süreler Türk boyları arasında gezip kullandıkları kelimeleri not ederek sözlüğünü oluşturmuştur. İsmi konusunda ilim alemince karar veremediğimiz fakat Osmanlı dönemi edebiyatının yaygın isimlerinden birisi de divan edebiyatıdır. Divan bilindiği üzere şiirlerin toplandığı kitabın adıdır. Bu durumda daha adından başlayarak bir kitabı belirttiğine göre divan şiirini tamamen yazılı kültür saymak mümkün müdür? Daha minyatürlerden yola çıkarak diyebiliriz ki Osmanlı'da okuma eylemi bazen bireysel okuma şeklinde olsa da çoğu zaman bir topluluk içerisinde yapılan " okuma " olarak görülmektedir. Bugün düşündüğümüzde Kuran yazmaları yüzünden bize çok büyük gelen yazmaların da aslında çoğu zaman cep ya da el kitabı büyüklüğünde olması, insanların bunları yanlarında taşıdıklarına bir gösterge sayılabilir. Zaten divan kelimesinin bir diğer anlamı da meclistir. Bilindiği üzere İslam devletlerinde devlet yöneticileri " divan " da toplanır, çeşitli kararlar alırlardı. Bu kararlar " divan katipleri " nce yazılır ve arşivlenirdi. Daha sonra bu arşiv defterlerinin de ismi divan olarak anılmış ve buradan şiir kitaplarına doğru bir anlam kayması olmuştur. Bunda muhtemelen en önemli sebeplerden biri, şiirlerin de divan kararları gibi meclis kaynaklı olmasıdır. 15. yüzyıl mekanları üzerine yapmış olduğum çalışmada da bezm ve meclis kelimelerinin 233 kez geçiyor olması da bunun bir göstergesidir. Ayrıca İnalcık'ın divan şiirinde hamilik geleneğini anlattığı " Has Bağçede Ayş u Tarab " eseri de daha Sasanilerden başlayarak doğu şiirinin mecliste icra edilmek üzere tasarlandığını göstermektedir. Zaten kasidenin başlangıcı da yine Arap panayırlarında yüksek bir yere çıkılıp sesli okunan şiirlerle

Research paper thumbnail of In the Garden of Ottoman Poetry : Spatial Design and Perception in Ottoman Poetry

EPISTÉMÈ

Space and time are existential phenomena that constitute the two fundamental planes of existence.... more Space and time are existential phenomena that constitute the two fundamental planes of existence. The fact that the notion of space is met with the word "mekân", which derives from the root of “kevn” (existence) in Turkish, indicates an important link between space and existence in Ottoman culture. The relationship between space and human beings is twofold. While humans transform the space they live in, space shapes human life. Spaces produced, inherited, or naturally inhabited by humans acquire a semantic field within culture. Therefore, a place may have cultural codes that may seem foreign to outsiders. For the Ottoman culture, which today has no living members and has limited data in terms of social history, these cultural codes can be analyzed by examining literary texts. The perception of space is influenced by and reflects the philosophical and religious background of the culture. In Ottoman culture, existence is not seen as a value. The idea of wahdat/unity, which everything reflects the divine being, is widespread. Accordingly, space acquires an important symbolic indicator function. Every element in the garden has a symbolic meaning. For example, gardens are seen as a copy of "cennet" (paradise), which means a hidden/protected garden and the rose signifies Muhammad, and the tulip signifies the unity of God. The garden also reflects the aesthetic perception of Ottoman culture. A beautiful Ottoman individual is a garden in its entirety, as every part of it resembles a plant. Unorganized wilderness or dilapidated buildings in disrepair are unaesthetic. This situation can be read as indicators of the Ottoman civil-city (medeni-medine) relationship and the patronage relations of Ottoman poetry. Finally, the garden can also mirror social relationships through the personification of plants.

Research paper thumbnail of In the Garden of Ottoman Poetry: Spatial Design and Perception in Ottoman Poetry

에피스테메, 2023

Space and time are existential phenomena that constitute the two fundamental planes of existence.... more Space and time are existential phenomena that constitute the two fundamental planes of existence. The fact that the notion of space is met with the word "mekân", which derives from the root of “kevn” (existence) in Turkish, indicates an important link between space and existence in Ottoman culture. The relationship between space and human beings is twofold. While humans transform the space they live in, space shapes human life. Spaces produced, inherited, or naturally inhabited by humans acquire a semantic field within culture. Therefore, a place may have cultural codes that may seem foreign to outsiders. For the Ottoman culture, which today has no living members and has limited data in terms of social history, these cultural codes can be analyzed by examining literary texts.
The perception of space is influenced by and reflects the philosophical and religious background of the culture. In Ottoman culture, existence is not seen as a value. The idea of wahdat/unity, which everything reflects the divine being, is widespread. Accordingly, space acquires an important symbolic indicator function. Every element in the garden has a symbolic meaning. For example, gardens are seen as a copy of "cennet" (paradise), which means a hidden/protected garden and the rose signifies Muhammad, and the tulip signifies the unity of God.
The garden also reflects the aesthetic perception of Ottoman culture. A beautiful Ottoman individual is a garden in its entirety, as every part of it resembles a plant. Unorganized wilderness or dilapidated buildings in disrepair are unaesthetic. This situation can be read as indicators of the Ottoman civil-city (medeni-medine) relationship and the patronage relations of Ottoman poetry. Finally, the garden can also mirror social relationships through the personification of plants.

Research paper thumbnail of Fuzûlî’de Güzelli̇k Tasavvuru, Sonçağ Yayınları, 2021, ISBN: 9786258455182

KÜLLİYAT Osmanlı Araştırmaları Dergisi

İnsan, tarihin ilk dönemlerinden itibaren güzellik üzerine düşünmüştür. En erken dönemlere ait ar... more İnsan, tarihin ilk dönemlerinden itibaren güzellik üzerine düşünmüştür. En erken dönemlere ait arkeolojik buluntular arasında dahi sanat eseri vasfı taşıyan bulgular, süslemeler ya da ziynet eşyaları bulunabilmektedir. Platon’dan itibaren ise güzellik, estetiğin alanını aşarak ontolojik bir mahiyet kazanmıştır. Bu yazıda tanıtımı yapılan Bozkurt’un “Fuzûlî’de Güzellik Tasavvuru” eserde, Fuzûlî’nin eserlerinden yola çıkılarak güzelliğin nasıl algılandığı ve güzelliğe hangi anlamların yüklendiği konusu incelenmiştir. Daha önemlisi, Fuzûlî’nin güzellik tasavvuru, kendinden önceki ve sonraki şair ve düşünürlerin görüşleri ile karşılaştırılarak, düşünce tarihindeki yeri belirlenmeye çalışılmıştır. “Fuzûlî’nin Güzellik Tasavvuru” eseri, üç bölümden meydana gelmiştir. İlk bölümde, güzellik ve estetik kavramları tanımlanmış ve güzellik üzerine görüşlerin tarihi özetlenmiştir. İkinci bölümde Fuzûlî’nin güzellik anlayışı incelenmiştir. Bu bölümde Fuzûlî’ye eserlerinde güzelliğin kaynağı ve te...

Research paper thumbnail of Kâsımî Mecmuası'nda Nâzımî’ye Ai̇t Şi̇i̇rler

Karadeniz Uluslararası Bilimsel Dergi, Jun 22, 2021

Klasik Türk edebiyatında her zaman “şöhre-i şehr” yani herkesçe bilinen sembol isimler olduğu gib... more Klasik Türk edebiyatında her zaman “şöhre-i şehr” yani herkesçe bilinen sembol isimler olduğu gibi ismi biyografik kaynaklarda bile zorlukla bulunabilen, bulunduğunda ise ancak birkaç satır bilgi sahibi olunabilen şairler de vardır. İkinci guruptan şairlerin varsa kitaplaşmış eserleri, çok az nüsha çoğaltılmış, daha kısa eserleri ise mecmualarda, derlemelerde veya başka eserlerin içinde yer alabilmiştir. Bu çalışmanın kaynak eseri olan Kâsımî Mecmu’ası da müstakil eseri bulunmayan birçok şairi barındırması açından önemlidir. Tezkire Osmanlı’nın güneydoğu (özellikle Bağdat ve Musul) bölgesindeki şairleri içermesi nedeniyle Klasik Türk şiirinin çeperlerini anlamaya yardımcı olur.
Çalışmada şiirleri ele alınacak olan Nâzımî, biyografik kaynaklarda hakkında herhangi bir bilgi bulunmayan bir şairdir. Sadece üç nazire mecmuasında geçen üç şiiri ve bir matlası bilinmektedir. Kâsımî Mecmu’asında geçen yedi yeni şiiri, Nâzımî hakkındaki bilinen en büyük bilgi kaynağı olması açısından oldukça değerlidir.
Bu çalışmada, Kâsımî Mecmu’ası’nda yer alan ve yayınlanmış mecmualarda bulunmayan Nâzımî mahlaslı şiirler transkripsiyon harflerine aktarıldı. Şiirlerin içerikleri bağlamında değerlendirildi ve şairin edebi kişiliği ve biyografisi aydınlatılmaya çalışıldı. Nâzımî mahlaslı şairin Nâzım ya da benzer başka bir mahlasla şiir yazan ya da sonradan mahlasını değiştirmiş bir şair mi olduğu gibi ihtimaller değerlendirilerek, şiirlerinden hareketle Nâzımî hakkında daha detaylı bilgiye ulaşılmaya çalışıldı. Şairin döneminde ya da sonra yazılmış tezkirelerde neden hakkında bir bilgi bulunmadığı tartışıldı.

Research paper thumbnail of Hoşyâr Kadın'ın Mecmû'a-i Hikâyât'ının Genel Özellikleri

Journal of Turkish Research Institute, 2020

Mecmu‘a-i Hikâyât, 19. yuzyilda II. Mahmud’un II. kadini Hosyâr Kadin tarafindan yazilmistir. Bir... more Mecmu‘a-i Hikâyât, 19. yuzyilda II. Mahmud’un II. kadini Hosyâr Kadin tarafindan yazilmistir. Bir hikâye derlemesidir. Ferec Ba‘de’s-Şidde ve Cevâmi‘u’l-Hikâyât geleneginin devami niteliginde olan Mecmu‘a-i Hikâyât, cesitli eserlerden alinti hikâyeler icerir. Eserdeki alintilarin orani ve belirtilen adlar disinda kaynagi belirsizdir. Eserin iceriginde ve dil kullanimlarinda donemsel farklar ve yaziminda da tutarsizliklar gorulur. Bunlarin yazarin Turkceyi yabanci dil olarak ogrenmis olmasindan ve aksan ozelliklerini ya da dil ogrenme surecini yansittigindan kaynaklandigi dusunulmektedir. Eserin kunyesi ve yazari ile ilgili cesitli kaynaklarda birbiriyle celisen bilgiler yer alir. Yazar hakkinda sayili kaynakta yer alan bilginin karmasikligi ve eserin kunyesinde yer alan yanlisliklar, bu calisma ile aciga kavusturulmaya calisilmistir. Yazar hakkinda bilgi, eserin nusha ozellikleri, hikâye gelenegi icindeki yeri ve genel yazim ozellikleri calismanin bolumlerini olusturmaktadir. 19. yuzyilda Osmanli Turkcesini sonradan ogrenen yabanci uyruklu birinin yazdigi bu eser, dil acisindan gosterdigi cesitlilik ile bu calismaya konu olmustur. Eser ve eserin dil ozellikleriyle ilgili temel bilgi kaynagini olusturmak amaclanmistir.

Research paper thumbnail of Divan Şiirinin Ali Günvar Şiirinde Görünümü

Journal of Turkish Studies, 2015

Research paper thumbnail of Basiri Halil Efendi ve Divanının İlk Yüz Matlaı

ESTAD, 2020

ÖZET Klasik Türk şiiri, kökleri uzun bir geçmişe dayanan ve çok geniş bir coğrafyada meydana geti... more ÖZET Klasik Türk şiiri, kökleri uzun bir geçmişe dayanan ve çok geniş bir coğrafyada meydana getirilmiş büyük bir edebiyattır. Genel hatları ve önemli noktaları büyük ölçüde aydınlatılmış olsa da günümüzde hala kayıp/eksik eserler, çalışılmamış şairler/yazarlar ve tartışmalı konular bulunmaktadır. Bu geniş çeşitlilik içerisinde aynı mahlaslı şairlerin de bulunması, tanınmış bir şairle aynı mahlası taşıyan diğer şairlerin gölgede kalmasına ve eserlerin kimin yazdığı konusunda karışıklık çıkmasına yol açmaktadır. Basîrî Halîl Efendi (öl. 1768) hakkında yapılan bilimsel çalışmalar çok sınırlı olup divanı üzerine bilimsel bir yayın yapılmamış ve oldukça meşhur olan Alaca Mehmed Basîrî'nin gölgesinde kalmıştır. Musul gibi uzak bir coğrafyada yaşamasının ve görme engelli olmasının da büyük ve meşhur bir şair olmasını engellediği söylenebilir. Bu çalışma ile Basîrî mahlasını kullanan şairlerden biri olan Musullu Âmâ Halîl Efendi'nin bilim alemine tanıtılması amacıyla tezkirelerde kendisi hakkında verilen bilgiler derlenmiş ve tartışılmıştır. Mahlas ortaklığından kaynaklanan karışıklık aydınlatılmaya çalışılmıştır. Şairin bilinen tek eserinin tespit edilebilen tek nüshası Millet Yazma Kütüphanesi AE Mnz 55 numarada kayıtlıdır. Basîrî Divanı olarak adlandırılan eser, yalnızca gazellerden oluşmakta ve 323 şiir içermektedir. Çalışmada yazar ve eseri genel hatları ile tanıtılmış ve şiirleri tanıtmak amacıyla ilk yüz matla, transkripsiyon harflerine aktarılarak araştırmacıların hizmetine sunulmuştur.

Research paper thumbnail of Mehmet İlmî'nin Segirnâme ve Çınnâmesi

Batman Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Hakemli Dergisi, 2019

İnsanoğlu ister değiştirmek ister korunmak isterse sadece merak sebebiyle olsun geleceğini öğrenm... more İnsanoğlu ister değiştirmek ister korunmak isterse sadece merak sebebiyle olsun geleceğini öğrenmek için farklı yollar denemiştir. Cildin veya ince kasların hafifçe hareket etmesi sonucu deri yüzeyinde görülebilen, istemdışı, küçük hareketler olarak tanımlanabilecek seğirmeler ve kulak çınlamaları da tarih boyunca insanların geleceğinden haber veren işaretler olarak görülmüştür. Bu işaretlerin anlamlarını yorumlamak için müstakil olarak yahut başka eserlerin bir bölümü şeklinde, manzum veya mensur birçok segirname kaleme alınmıştır. Bunların gerek folklorik gerekse gramatik özelliklerden dolayı Türk edebiyatına katkı sağladıkları görülmektedir. Nitekim bu çalışmada yazarı/müstensihi Mehmet İlmî olarak tespit edilen Milli Kütüphane 06 Hk 2560/1 yer numarasında kayıtlı segirnâme, transkripsiyon harfleri ile günümüz Türkçesine aktarılarak incelenmiştir. Olumlu ve olumsuz tahminler yorumlanarak insanların neleri arzuladıkları ya da nelerden kaçındıkları gibi sosyolojik çıkarımlar yapılmaya çalışılmış ve metnin dili ile ilgili bazı hususlara değinilmiştir.

Research paper thumbnail of Sepetçioğlu'nun Çatı Romanı'nın roman teorisi bakımından incelenmesi

Karadeniz Uluslararası Bilimsel Dergi

M. Necati Sepetçioğlu'nın Çatı romanı Osmanlı'nın kuruluş döneminin Osman Bey devrini ele alarak,... more M. Necati Sepetçioğlu'nın Çatı romanı Osmanlı'nın kuruluş döneminin Osman Bey devrini ele alarak, göçmen Türk aşiretlerinin yerleşik hayata geçişlerini ve bu geçiş sırasındaki ruh hallerini, yeni yerleştikleri Bilecik-Söğüt bölgesindeki hayat şartlarına alışma hikâyelerini anlatır. Çatı romanında yatay düzlemde sözü geçen olaylar anlatılırken, dikey düzlemde Türk milletinin değerler sistemi çeşitli semboller ve kavramlar aracılığı ile okura sezdirilir. Anlatının gerçek yapısını açığa çıkardığı bu semboller ve kavramlar ele alınarak değerler sistemi açıklanmaya çalışılmıştır. Ayrıca roman yapı bakımından ele alınarak, romanı oluşturan unsurlar ve bu unsurların ardında yatan stilistik nedenlerin tespiti amaçlanmış, daha sonra bu nedenlerin psikolojik ve felsefi arka planları aydınlatılmaya çalışılmıştır.

ABSTRACT
M. Necati Sepetçioğlu's Çatı (Roof) novel discusses Osman Bey's period of establishment of the Ottoman Empire and tells the stories of the immigrant Turkish tribes getting used to the living conditions in the Bilecik-Söğüt region, where they settled, and their moods during this transition. While the events mentioned in the horizontal plane of the Roof are described, the value system of the Turkish nation in the vertical plane is detected by means of various symbols and concepts. These symbols and concepts, which are revealed by the real structure of the narrative, have been handled and the system of values is explained. It is also aimed to determine the elements forming the novel and the stylistic reasons behind these elements by taking the novel structure into consideration. Then, the psychological and philosophical background of the analysis is illuminated. why this has been tried to be illuminated.

Research paper thumbnail of Divan şiirinin Ali Günvar şiirinde görünümü

Turkish Studies International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 2015

Divan şiiri Türklerin İslamiyet’i kabulü ile Türk kültürü içinde yer etmeye başlamış ve 13. yüzyı... more Divan şiiri Türklerin İslamiyet’i kabulü ile Türk kültürü içinde yer etmeye başlamış ve 13. yüzyıldan itibaren Anadolu’da divan edebiyatı eserleri görülmeye başlanmıştır. Klasik Türk Edebiyatı olarak da adlandırılan bu dönem 18. yüzyıla kadar devam ederek Anadolu Türk kültürünü ve yazın geleneğini büyük ölçüde şekillendirmiştir ve günümüzde de etkisini devam ettirmektedir. Ali Günvar şiirinde de görülen naat, münacat, tasavvuf kültürü ve şiiri, varlık ve bilgi anlayışlarının temelleri bu dönemde görülebilmektedir. Çalışma 1980 sonrası eser veren şairlerinden biri olan Ali Günvar şiirinde bu etkinin görünümleri metinlerarasılık bağlamında tespit etmeye çalışacaktır. Ali Günvar şiiri ile divan şiiri geleneği arasındaki paralellikler dikey ve yatay boyutlarda incelenecektir. Metinlerdeki eşdeğerlikler ve bunların ardında yatan derin anlamlar tespit edilmeye çalışılacaktır. Böylece geleneğin yeni Türk şiirine ne şekilde kaynaklık ettiği ve Yeni Türk şiirinin Osmanlı dönemindeki kökleri, günümüzdeki geleneğin algılanış biçimi ve gelenek ile bugün arasındaki benzerlikler ve farklılıklar zihniyet/paradigma değişiminin metinlere yansıyan yüzü vasıtasıyla gösterilmeye çalışılacaktır. Çalışmanın yöntemi olarak kullanılan metinlerarasılık kullanılmıştır. En basit tanımıyla metinlerarasılık edebi metinlerin birbiri ile konuşmasıdır ve başka metinlerdeki yansımalarıdır. Yansımalar, bilinçli bir tercih, bilinçsiz bir etkilenme ya da yakın bir kültür dünyasının doğal benzerliği şeklinde görülebilmektedir. Günvar şiirinde tespit edilebilen divan şiiri geleneğine ait izler, çeşitli dilbilimsel göstergelerle tespit edilerek, yukarıdaki verilen amaçlar doğrultusunda analiz edilmeye çalışılacaktır.

Research paper thumbnail of 15. Yüzyıl Divanlarında Mekân Algısı (Avnî, Cem Sultan, Ahmed Paşa, Necâtî ve Eşrefoğlu Örneğinde)/Perception of Space in Divans of 15. Century

Space encloses existence. Every existing creature is compulsory included in space and time. The l... more Space encloses existence. Every existing creature is compulsory included in space and time. The limits of possibility are determined with this compulsion, thereby space can also formalize subject which is in it. Besides space included buildings. The buildings are a reflector for person or culture building them. In literature, space can reflect literal subject’s perception of space and meaning that attributed besides that it’s essence.

Perceptual spaces are a real location reshaping in subject’s perception or totally fantastic places. When they’re examined, it is understood subject’s system of values and cultural codes reflected spaces. Knowing sense of spaces provides insight into value of who or what located in the spaces indirectly. The thesis emphasizes perception world and beyond dilemma, positioning of sultan and literal subject in relation to him, the relation of spiritual initiation and position.

15. century is important to providing basis for Ottoman sense of architecture and literature. In the century, great conversation in space was occurred and finally Ottoman architectural style make beginning. At the same time, poem entered on a classic style with standardizing vocabulary, organization contents of Divan and basic rules of kaside and ghazel. When range of work is determined, it is restricted because of capacity of thesis. The range of thesis contain five poets who a sultan, a prince, a bureaucrat, a sheikh and an under escort poet due to optimum demographic range.

When the spaces are analyzed, firstly all spaces are identified with card-index and a dictionary of spaces is prepared. In dictionary, lexical meaning of space and special usage for each poet are given.

Key Words; 15. Century, Perception of Spaces, Dictionary of Spaces, Moral Spaces, Localization, Bio-power.

Research paper thumbnail of Begil Oğlu Emren Boyu Anlatısının Dramatik Aksiyonu Sağlayan Değerler Bakımından İncelenmesi

Dede Korkut okumaları

Sonuç Edebi eserler bireysel, kültürel, estetik ve simgesel tabakalardan oluşan çok katmanlı eser... more Sonuç Edebi eserler bireysel, kültürel, estetik ve simgesel tabakalardan oluşan çok katmanlı eserlerdir. Bu yüzden eserin anlaşılması/alımlanması için her tabakaya uygun olan kodların bilinmesi ve uygun şifre çözme dizgesinin belirlenmesi gerekir. Bu çalışmada da kahramanların bireysel psikolojileri, Oğuz toplumunun kültürel yapısı ve toplumsal bilinçaltı göz önüne alınarak, eserde dramatik aksiyonu sağlayan entrik kurgunun yapısını oluşturan unsurlar çözümlenmeye çalışılmıştır. Bu çözümleme sırasında bireylerin tercihlerinin yanı sıra, eserdeki hayvanların, silahların ve bazı mekânların cesaret, saygı, sadakat, güven, yiğitlik gibi kavramları nasıl sembolize ettikleri gösterilmiştir. Eski destanlar ile birçok ortak özellik taşımasına rağmen yerleşik hayata geçme ve yabancı bir coğrafyada yaşam mücadelesi verme gibi sebeplerden ötürü Dede Korkut anlatılarında eski destanlardaki cihanşümul hâkimiyete yönelik dışsal anlatım, içsel bir anlatıma doğru evrimleşmiştir. Bu evrim neticesinde kişilerin psikolojik durumları daha ön plana çıkmıştır. Nitekim Begil Oğlu Emren anlatısı, üçte ikilik bir kısmında tamamen Begil'in bireysel hâletiruhiyesi üzerinde geçmektedir ve dramatik aksiyon psikolojideki bu değişmeler üzerine kurulmaktadır. Begil'in büyük bir cesaretle kimsenin kabul etmediği " karavulluk " görevini kabul etmesi, Kazan'ın sözüne kızarak Oğuz'a isyan etmesi ve bacağının kırılması ile içine düştüğü çaresizlik durumu bu büyük bölümü oluşturmaktadır. Fakat Emren'e aktarım yoluyla, Dede Korkut anlatılarındaki baba-oğul ilişkilerinin genel işlevi olan, ülkü değerlerin yeniden üretilmesi ve karşıt değerlerin ayıklanması ile geleceğe dair ümitli bir atmosfer oluşturmaktadır. Hikâyede dramatik aksiyonu oluşturan sembolik karşıtlıklarının daha çok hayvan ve silahlardan seçildiğini görüyoruz. Bu seçimin sebebi, bu hikâyeleri üreten insanların yaşam şartları ile doğrudan ilgilidir. Ayrıca kavramsal karşıtlığın toplumun sosyal yapısının üzerinde evrensel bir model olduğu görülebilir. Bu evrensel model Dede Korkut hikâyelerinin tüm insanlığı kucaklayan yönünün en büyük göstergesidir.

Research paper thumbnail of Boynuz Ümidi Kulağın Hüznü: Kültür Göstergebilimi Açısından Şeyhî'nin Harnâme'si

ASYANIN GÖSTERGELERİ: HÜZÜN VE UMUT, 2024

İnsan, dünyada uzam-zamana ek olarak anlam boyutuna da sahiptir. İnsan doğumu ile ilkin olarak al... more İnsan, dünyada uzam-zamana ek olarak anlam boyutuna da sahiptir. İnsan doğumu ile ilkin olarak alıcı konumunda olduğu ve sonraki süreçlerde
yaratıcı olarak da katkı yapabildiği bu evren içerisinde daimî bir anlamlandırma süreci içinde yaşar. Öznenin alıcısı olduğu göstergelerin kaynağı, hermeneutik anlamda “kültür” ya da kültür göstergebiliminin terimleri ile kendi semiyotik evreni olduğu durumda göstergeler çeşitli anlam seviyelerinde de olsa doğal olarak anlamlandırılır ve yorumlanır. Göstergelerin farklı bir semiyotik evrenden gelmesi durumda ise bunların anlaşılması için bir çeviri sürecine ihtiyaç duyulur. Farklı evren, farklı bir kültür olabileceği gibi aynı kültürün farklı bir zamansal ya da mekânsal katmanına ait yabancılaşmış bir iç alana da ait olabilir. Tarihî katmanlar, günümüze bir metinsel bellek birikimi ile ulaşır.

Klasik Türk şiiri de Türk kültür dünyasının tarihî katmanlarından biridir. Bu sebeple, günümüz öznesine ulaştırılabilmesi için bir metin içi aktarmaya ihtiyaç duyabilir. Hatta, şerh edilerek göstergelerinin ya da göstergelerin etkileşimleri sonucu oluşan anlam katmanlarının açıklanması gerekir. Fakat, bir metnin potansiyel yorumları, çok geniş bir yelpazede konumlandırıldığından bir yorumcunun tüm yorumları kapsaması pek mümkün olmayacaktır. Metnin en geniş anlamsal potansiyele ulaşması, donduğu tarihsel süreçten çıkarılarak yeniden anlamlandırma süreçlerine döndürülmesi ile mümkün olabilir. Bu durumda, metin şerhinde araştırmacının yorumunun verilmesine bir alternatif olarak metnin içerdiği göstergelerin anlam alanların tespit edilerek açıklanması şeklindeki kültür göstergebiliminin yöntemi önerilebilir.

Bu çalışmada, Şeyhî’nin oldukça kişisel olan “boynuz” umudu ile başlayıp “kulaktan ayrılma” hüznü ile sonuçlanan hikâyesini sembolik bir yapı içerisinde inşa ederek anlattığı Harnâme eseri örneğinden hareketle önerilen şerh yöntemi örneklendirilmeye çalışılacaktır.

Research paper thumbnail of Kul 'Atâyî'nin Leylâ vü Mecnûn'unda Dede Korkut ve Türkmen Kültürü - Dede Korkut & Turkmen Culture in Kul Atayi's Laila And Majnun

5. ULUSLARARASI DEDE KORKUT TÜRK KÜLTÜRÜ, TARİHİ ve EDEBİYATI KONGRESİ, 2022

Dede Korkut, Türk kültür tarihinin en önemli figürleri arasındadır. Ana kahramanı olduğu Dede Kor... more Dede Korkut, Türk kültür tarihinin en önemli figürleri arasındadır. Ana kahramanı olduğu Dede Korkut Kitabı dışında, çeşitli Oğuznamelerde, tarihi anlatılarda veya musiki eserlerinde görülebilir. Dede Korkut’un görüldüğü bilinen tek mesnevi ise ‘Atâyî’nin Leylâ vü Mecnûn adlı eseridir. Bu eserde anlatıcı, kendi fikirlerini desteklemek için Hz. Muhammed, Hz. Lokman ve Eflatun gibi sözü darb-ı mesel olarak aktarılan kişiler arasında Dede Korkut’a da yer vermektedir. Dede Korkut’un sözleri olarak aktarılan ifadelerde gamlıların mezar ziyareti yapması tavsiye edilmekte, düşmanın bile ölüsüne sevinmemek gerektiği, tahammül etmenin önemi, yalan ve iftiranın kötülüğü, akıllı kişilerin sır saklayacağı belirtilmektedir. Mesnevide Dede Korkut’un ağzından söylenen ifadeler, doğrudan Dede Korkut Kitabı’nda yer almamakla birlikte özellikle Günbed Nüshası ile bazı benzerlikleri vardır. Mesnevi, Dede Korkut’tan bahsetmesine ek olarak, Türkmen kültürü unsurlarına yer vermesi ile Leylâ ve Mecnûn geleneğinde hususi bir önem taşımaktadır. ‘Atâyî’nin mesnevisinde, Leylâ ve Mecnûn anlatı geleneğindeki genel tutumun aksine, Mecnûn’un çöle gitmemekte bunun yerine yaylaya çıkmaktadır. Leylâ’yı aradığı süreçte halk anlatılarındaki kahramanlar gibi cansız nesneler ve hayvanlarla konuşmaktadır. Leylâ ve Mecnûn’un “ulusu” anlatılırken göçebe bir kavmin içtimai hayatı hakkında bazı detaylar verilmektedir. Ayrıca mesnevide yer alan İslam öncesi bazı inançları hatırlatan unsurlar, diğer Leylâ ve Mecnûn eserlerinde bulunmayan Orta Asya’ya özgü bazı hayvanlar, ‘Atâyî’nin mesnevisini Türk kültür araştırmaları açısından önemli hâle getirmektedir. Ayrıca ‘Atâyî’nin mesnevisindeki kadın algısının pozitifliği ve ölen kişilere oldukça önem verilmesi Türk kültürü ile bağlantılı düşünülebilir. Yaşadığı yer ve zaman aralığı hakkında kesin olarak bir bilgi bulunmayan ‘Atâyî’nin eserdeki bazı göstergelere bakılarak 15-16. yüzyıllarda Gürcistan-Azerbaycan bölgesinde yaşadığı tahmin edilebilir. Eseri büyük ölçüde halk tipi mesnevi tipi özellikleri göstermektedir ve sözlü bir şekilde icra edilmek için yazıldığını düşündüren ibareler içerir.
Bu sebeple, ‘Atâyî’nin de meddah/şeyyad tarzı bir sanatçı olduğu ve halk edebiyatı ile divan edebiyatının kesişim noktasında yer aldığı söylenebilir. Leylâ ve Mecnûn gibi klasik bir konuya yaptığı eklemelerle divan şiirindeki yerelleşme sürecinde özgün bir konumda bulunur. Anahtar Kelimeler: ‘Atâyî, Dede Korkut, Leylâ vü Mecnûn, Türkmen Kültürü, mesnevi.

Research paper thumbnail of Arz-ı Rûm’dan Rumeli’ne Osmanlı’nın Kimlik Algısı - Konuşma Metni

19. Dursun Akçam Kültür ve Sanat Günleri, 2024

Research paper thumbnail of Böyle İşitdük Bir Rivâyetde: Leylâ ve Mecnûn Mesnevilerinde Anlatıcı Sorunu

Söylem 2. Uluslararası Filoloji Sempozyumu Bildiri Tam Metinleri, 2023

Anlatma esasına bağlı eserlerde yazar, genellikle okuyucusu ile doğrudan konuşmaz. Bu eserlerde o... more Anlatma esasına bağlı eserlerde yazar, genellikle okuyucusu ile doğrudan konuşmaz. Bu eserlerde olayların aktarılması, edebî esere içkin bir anlatıcıya devredilir. Edebî anlatıları, diğer iletişim biçimlerinden ayıran en önemli farklardan biri, gönderici ve alıcı arasına eklenen bu anlatıcı katmanıdır. Anlatıcı, bir edebî metinde anlamsal ve estetik işlevler üstlenmektedir.
Türk mesnevilerinin üretim ve alımlama süreçleri ile düşünce geleneklerinin farklılığı, mesnevileri modern anlatılardan farklı yaklaşımlarla anlamayı gerektirmektedir. Mesnevilerdeki anlatıcı, doğrudan yazarın müdahalelerini, mesnevihanların sesini, hikâyenin eski rivayetlerinin aktarımlarını ve daha fazlasını birleştiren çok katmanlı bir unsurdur. Söylemin anlamının onu söyleyen kişiye ve söylendiği bağlama göre anlam kazandığını öne süren sözceleme kuramı çerçevesinde bakıldığı zaman, mesnevide konuşanın kim olduğu mesnevinin anlam katmanlarını etkiler ve epistemik farklılıklar yaratır. Özellikle Leylâ ve Mecnûn mesnevilerinin aklın ve bilginin ne olduğunu sorgulayan iç yapısı, anlatıcının bilgi düzeyinin metnin anlamı üzerindeki etkisini arttırmaktadır. Sözlü icra edilen halk edebiyatı metinleri için kullanılan meddah tipi anlatıcı, mesnevilerin çok katmanlı metinlerarası ilişkilerini açıklamak için yeterli olmamaktadır.
Bu çalışmada, mesnevilerin anlaşılmasına katkı sağlamak amacıyla, mesnevilerdeki anlatıcı tiplerinin ve bu tiplerin mesnevinin diğer unsurları ile etkileşimlerinin tespit edilmesine yönelik yeni bir yaklaşım geliştirilmeye ve bu yaklaşımın anlamsal katkıları gösterilmeye çalışılacaktır.

Research paper thumbnail of Kâsımî Mecmu’ası’nda Nâzımî’ye Ait Şiirler

Türk Dili ve Edebiyatı Bilgi Şöleni Sempozyumu (21-23 Haziran 2019) Bildiriler, 2019

Osmanlı edebiyatında her zaman “şöhre-i şehr” yani herkesçe bilinen sembol isimler olduğu gibi is... more Osmanlı edebiyatında her zaman “şöhre-i şehr” yani herkesçe bilinen sembol isimler olduğu gibi ismi biyografik kaynaklarda bile zorlukla bulunabilen bulunduğu zaman bile ancak birkaç satır bilgi sahibi olduğumuz yazarlar da vardır. İkinci guruptan yazarların kitap boyutundaki eserleri ancak birkaç kopya çoğaltılmış, daha kısa eserleri ise sadece başka eserlerin yanında yöresinde ya da bazı derlemelerde yer alabilmiştir. Çalışmaya konu olan Kâsımî Mecmu’ası da müstakil eseri bulunmayan birçok şairi barındırması açından önemlidir.
Çalışmada şiirleri ele alınacak olan Nâzımî, biyografik kaynaklarda hakkında herhangi bir bilgi bulunmayan bir şairdir. Sadece iki nazire mecmuasında geçen üç şiiri bilinmektedir. Bu yüzden Kâsımî mecmuasında geçen yedi yeni şiiri oldukça değerlidir.
Bu çalışmada, Kâsımî Mecmu’ası’nda yer alan Nâzımî mahlası ile verilmiş ve yayınlanmış mecmualarda bulunmayan şiirler transkripsiyon harflerine aktarılacak ve Nâzımî’nin Nâzım ya da benzer başka bir mahlasla şiir yazan ya da sonradan mahlasını değiştirmiş bir şair mi olduğu gibi ihtimaller değerlendirilerek, şiirlerinden yola çıkarak Nâzımî hakkında daha detaylı bilgiye ulaşılmaya çalışılacaktır.

Research paper thumbnail of Kâsımî Mecmu'ası'nda Bahâyî'ye ait şiirler

II. uluslararası Türk dili ve edebiyatı bilgi şöleni, 2019

Edebiyat dünyasında her zaman ön planda olan meşhurlar ile kademe kademe daha arka planda kalmış ... more Edebiyat dünyasında her zaman ön planda olan meşhurlar ile kademe kademe daha arka planda kalmış az bilinenler olmuştur. Özellikle basım ve dağıtımın günümüzden daha kısıtlı imkanlara sahip olduğu geçmişte bazı eserler sadece birkaç kopya çoğaltılma imkânı bulmuş, eser hacminde olmayan eserler ise ancak bazı mecmualarda günümüze erişebilmiştir. Kâsımî Mecmu’ası da gerek geniş hacmi gerekse Osmanlı’nın doğu bölgelerinde yoğunlaşan örneklemi ile bu tür şiirler açısından zengindir.
Çok geniş bir tarih ve coğrafya üzerinde var olan divan edebiyatında doğal olarak bazı tekrarlar görülmektedir. Bu tekrarlardan birisi de şairlerin imzaları gibi işlev gören mahlaslardır. Bahâyî mahlası da benzer şekilde farklı zaman ve coğrafyalarda yaşamış dört şair tarafından kullanılmıştır. Edebiyatımızda bilindiği kadarıyla dört farklı Bahâyî bulunmaktadır. Bu şairlerden yalnızca Şeyhülislam Bahâyî’nin Divan’ı günümüz harflerine aktarılmıştır.
Bu çalışmada, Kâsımî Mecmu’ası’nda yer alan Bahâyî mahlası ile verilmiş ve Şeyhülislam Bahâyî Divan’ında bulunmayan şiirler transkripsiyon harflerine aktarılacak ve hangi Bahâyî’ye ait oldukları tartışılacaktır.

Research paper thumbnail of Mesîhî Divanı'nda ve Şehrengizi'nde mahalli unsurlar

3rd international conference on laguage and literature, 2014

Klasik Türk Edebiyatı döneminde balkan coğrafyası hem nicelik, hem de nitelik yönden Türk edebiya... more Klasik Türk Edebiyatı döneminde balkan coğrafyası hem nicelik, hem de nitelik yönden Türk edebiyatına katkıda bulunmuştur. Sadece Arnavutluk coğrafyası bile Taşlıcalı Yahya, Lütfi ve Fasih Dede gibi otuza yakın divan şairi yetiştirmiştir. Bâyezid devri şairlerinden Priştineli Mesîhî'de bu balkan şairlerinden birisidir. Döneminin gözde şairlerinden olan Mesîhî, şiirlerinde duru Türkçe'nin lezzetini vermeye çalışmış ve ilk şehrengiz metinlerinden birini kaleme alarak, kendi coğrafyasını ve bu coğrafyanın yaşam tarzını ebedîleştirmeye çalışmıştır. Derbeder yaratılışı yüzünden kendi devrinde gerekli ilgiyi göremeyen fakat Türklüğün ve İslam'ın Batı'daki ilk göz ağrısı olan balkan topraklarındaki zengin kültürün ve yaşam biçiminin günümüze ulaşmasında aracılık eden şairin Şehrengizi ve Divanındaki mahalli kültürü yansıtan öğeler bu çalışmada tespit edilip, değerlendirilmeye çalışılacaktır.

Research paper thumbnail of Sözlü Kültürü Yeniden Düşünmek

13. Dursun Akçam Kültür ve Sanat Günleri

Sözlü ve yazılı kültür ayrımından bahsederken, bu ayrımın çok basit ve kolay olduğunu düşünürüz. ... more Sözlü ve yazılı kültür ayrımından bahsederken, bu ayrımın çok basit ve kolay olduğunu düşünürüz. Sonuçta ortada birisinin sesle birisinin yazı ile iletilmesi gibi çok açık bir ayrım bulunmaktadır. Fakat daha okumak eyleminin anlam dünyasından başlayarak, bu ayrımın kolay olmadığı görülür. Sonuç olarak türkü, şiir, dua, ezan, lanet okuyan birisi, ne kadar yazılı bir metni okuyor, ne kadar sözlü bir şey ifade ediyor olur. Aslında bu soru, türkünün bir tür mü şekil mi olduğu, gazel ve kasidenin gerçekten farklı biçimler mi olduğu, en az kaç sayfalık bir kitaba roman diyebileceğimiz ya da yöresel ağızlarda geçen bir kelimenin artık standart dilde sayılması için kaç eserde kullanılması gerektiği gibi üzerine çok düşünülmemiş sorunlarda olduğu gibi biraz kurcalanınca aslında o kadar kolay olmayan sorulardandır. Örnek vermek gerekirse, II. Yenicilerin şiirler için çoğu kişi hiç düşünmeden yazılı edebiyat diyecektir çünkü kitapları basılı şekilde raflarda durmaktadır. Fakat kaçımızın roman okur gibi yalnız başımıza oturup sayfa sayfa şiir okuyoruz. Yoksa yazılı metni bir kaynak gibi kullanıp şiirleri sevgilimize " okumak " için mi ezberliyoruz? Ayrıca edebiyatın üretim sürecine bakıldığında da işler karışıktır. Birçok edebi topluluk gibi II. Yenicilerin üretimlerinin çok büyük bir kısmı, sohbetlerde konuşula konuşula meydana getirilmiş metinlerdir. Hatta bazı romanlar, örneğin Yüzüklerin Efendisi, bu tür okuma bir okuma gurubunda meydana gelmiş bir eserdir. Alper Akçam'da Orhan Kemal üzerine çalışmasına " Dillerine Kurban " üst başlığı ile olası böyle bir çalışmada tarafını bence belli etmiştir. Peki, yazılı edebiyatın tarihine gidersek, orada bir çözüm bulmamız mümkün müdür? Türklerin ilk yazılı metni olan Orhun Yazıtlarının bir " nutuk " olması, oldukça ironiktir. Hakaniye Türkçesinin dil yadigarlarından Kutadgu Bilig neredeyse tamamen dört kişinin kendi arasındaki konuşmalarından meydana gelmiştir, Ahmet Yesevi'nin Hikmetleri önce şifahen yani sözlü olarak söylenmiş, neredeyse iki yüzyıl sonra yazıya aktarılmıştır, Divanu Lügati't-Türk ise bir metin sözlüğü değil, derleme sözlüğüdür. Kaşgarlı uzun süreler Türk boyları arasında gezip kullandıkları kelimeleri not ederek sözlüğünü oluşturmuştur. İsmi konusunda ilim alemince karar veremediğimiz fakat Osmanlı dönemi edebiyatının yaygın isimlerinden birisi de divan edebiyatıdır. Divan bilindiği üzere şiirlerin toplandığı kitabın adıdır. Bu durumda daha adından başlayarak bir kitabı belirttiğine göre divan şiirini tamamen yazılı kültür saymak mümkün müdür? Daha minyatürlerden yola çıkarak diyebiliriz ki Osmanlı'da okuma eylemi bazen bireysel okuma şeklinde olsa da çoğu zaman bir topluluk içerisinde yapılan " okuma " olarak görülmektedir. Bugün düşündüğümüzde Kuran yazmaları yüzünden bize çok büyük gelen yazmaların da aslında çoğu zaman cep ya da el kitabı büyüklüğünde olması, insanların bunları yanlarında taşıdıklarına bir gösterge sayılabilir. Zaten divan kelimesinin bir diğer anlamı da meclistir. Bilindiği üzere İslam devletlerinde devlet yöneticileri " divan " da toplanır, çeşitli kararlar alırlardı. Bu kararlar " divan katipleri " nce yazılır ve arşivlenirdi. Daha sonra bu arşiv defterlerinin de ismi divan olarak anılmış ve buradan şiir kitaplarına doğru bir anlam kayması olmuştur. Bunda muhtemelen en önemli sebeplerden biri, şiirlerin de divan kararları gibi meclis kaynaklı olmasıdır. 15. yüzyıl mekanları üzerine yapmış olduğum çalışmada da bezm ve meclis kelimelerinin 233 kez geçiyor olması da bunun bir göstergesidir. Ayrıca İnalcık'ın divan şiirinde hamilik geleneğini anlattığı " Has Bağçede Ayş u Tarab " eseri de daha Sasanilerden başlayarak doğu şiirinin mecliste icra edilmek üzere tasarlandığını göstermektedir. Zaten kasidenin başlangıcı da yine Arap panayırlarında yüksek bir yere çıkılıp sesli okunan şiirlerle

Research paper thumbnail of Sözlü Edebiyatı Yeniden Düşünmek.pptx

Sonuç olarak edebiyat her zaman sayfalardan, kütüphanelerden ve yalnız başına oturup okuyan insan... more Sonuç olarak edebiyat her zaman sayfalardan, kütüphanelerden ve yalnız başına oturup okuyan insanlardan fazlası olmuştur; her türlü sosyal mekân edebiyat ile doludur ve sosyallik mecraları değiştikçe edebiyat da uyum sağlamaktadır. Bu açıdan sözlü ve yazılı şeklinde sanal bir ayrımdan vazgeçilerek her araştırmacı kendi ilgilendiği alanın gölgede kalan, geriye itilen alanlarına olan sorumluluğunu da üstlenmelidir. Bir 16. yüzyıl divan araştırmacısı sıra gecesinde okunan Fuzuli şiirine ilgisiz kalamayacağı gibi, bir modern edebiyatçı da Müslüm Gürses’in şarkı sözlerine, İnstagram’da “post” edilen “Can Yücel” şiirlerine uzak kalamaz. Bununla birlikte yazar ve şairler de “okur” kavramını yeniden gözden geçirmeli ve halktan olmanın köylüden yana olmak değil, Facebook’un ücra köşelerinde zaman öldüren insanların da yanında olmak olduğunu hatırlamalıdır.

Research paper thumbnail of II. Bâyezîd (Adlî) Divanında insan ve mekân/Human and Space in Divan of II. Bayezid

Bartın Üniversitesi Uluslararası Edebiyat ve Toplum Sempozyumu 28-30 Nisan 2016, 2016

İnsan mekân ilişkileri, çift yönlü bir bağlantılar zinciridir. İnsan kültürü içinde oluştuğu mekâ... more İnsan mekân ilişkileri, çift yönlü bir bağlantılar zinciridir. İnsan kültürü içinde oluştuğu mekânı belirlediği kadar, mekânın özellikleri de bir toplumun kültürünü belirlemede, temel etkenlerden birisidir. Ayrıca oluşturduğu mekânda insan, kendi psikolojik, sosyal, ideolojik ve kültürel düşünce varlığını yansıtır. Bu yüzden bir edebiyat metninin incelenmesinde, mekân incelemeleri edebiyat toplum ilişkisini aydınlatması açısından önemlidir.

Bu bağlamda Türk düşünce sisteminin temelini teşkil eden Osmanlı düşüncesinin izlerini takip etmek, günümüz mekân politikalarının belirlenmesinde ve modern mekân anlayışının eleştirisinde bir referans sağlayacaktır. Bu referansı oluşturmak için Osmanlı edebiyat, düşünce ve mekân politikalarının şekillendiği 15. yüzyılın sultan şairlerinden olan II. Bâyezîd (Adlî) divanındaki mekân unsurlarının ve bunların dönemin zihin dünyasındaki akislerinin çözümlenmesi önemli basamak
olacaktır.

Çalışmada tespit edilen mekânların genişleyen ya da labirentleşen özellikleri göz önüne alınarak kavramsal değerlerinin dönem insanı için önemini tartışacaktır. Bu doğrultuda mekân içerisinde oluşan dinî ve siyasal bağlam, özne-iktidar ilişkileri, duygusal bağlantılar II. Bâyezîd (Adlî) divanı örneğinde incelenecektir.

Açar sözcükler; II. Bâyezîd, mekân, toplum, özne-iktidar.

Research paper thumbnail of Divan Şiirinde Yerelleşme/Mahallileşme Konusuna Sosyolojik Bir Bakış A Sociological Overview of Localization in Divan Poetry

Özet: Divan şiirinin toplumsal yönü, iki zıt tez çevresinde tartışılmaktadır. Bir taraf Fars ve A... more Özet: Divan şiirinin toplumsal yönü, iki zıt tez çevresinde tartışılmaktadır. Bir taraf Fars ve Arap kökenli olması, mazmunları, hayal dünyası, saraya yakınlığı ve dili sebebiyle toplumdan kopuk olduğunu iddia etmektedir. Diğer tez ise, divan şiirinde tespit edilen mahalli unsurların divan şiirinin toplumsal hayatla sıkı bağlarını ispatladığını ifade etmektedir. Çalışmada divan şiirinin sosyalliğine yönelik yapılan çalışmalar taranmış ve bazı tartışmalar ortaya konmuştur; ilk olarak mahallileşme ve mahalli unsur kavramları ile ilgili bazı tutarsızlıklar bulunmaktadır. İkincisi; antitez olarak ortaya konmuş çalışmaların, genellikle tezini ispatla yetinmesi, yerelliğin durumunun ve anlamının çözümlenmemesi ile tarihî belgelerden sağlamasının yapılmamasıdır. Son olarak unsur temelli çalışmaların, kataloglama işlevini yerine getirseler bile divan şiirinin sosyal yönünü incelemekte yetersiz kalmasından kaynaklanan diğer sorunlardır. Bildiride mahallileşmeye dair bu sorunlara dikkat çekmenin yanında mevcut çalışmalar üzerinden alternatif bir bakış açısı önerilmektedir. Bu öneriler çerçevesinde dar alan uzmanlığı, sosyolojik ve çözümleme temelli bir yaklaşım ortaya konulmaya çalışılacaktır.

Research paper thumbnail of Fuzûlî'de Güzellik Tasavvuru, Sonçağ Yayınları, 2021, ISBN 9786258455182

Külliyat, 2023

Kitap Tanıtımı/Book Review "Ti esti to kalon" yani "Güzel nedir?" sorusu, Platon'un sorduğu antik... more Kitap Tanıtımı/Book Review "Ti esti to kalon" yani "Güzel nedir?" sorusu, Platon'un sorduğu antik çağlardan bugüne felsefenin en önemli soruları arasındaki yerini korumaktadır. İnsanın doğasında güzele doğru doğal bir eğilim vardır. Bu sebeple neyi güzel bulduğumuz, nasıl bir yerde yaşamak istediğimizden, nasıl beslenmek istediğimize, kimlerle ilişki kurmak istediğimizden, nasıl davranışlarda bulunacağımıza kadar hayatımızın her yönünü etkiler. Tarihi sınıflandırırken Gotik, Rönesans, Barok ya da Romantik dönem gibi sanat akımlarını kullanmamız da biraz bu yüzdendir. Neyi güzel ve iyi bulduğumuz, hayatımızın geri kalanı için de adeta bir nirengi noktasıdır. Güzellik, bir yönüyle herhangi bir objeye baktığımızda ya da bir koku burnumuza ulaştığında güzel bulup bulmadığımıza anında karar verebildiğimiz basit bir konudur. Fakat mesele bu kararımızın nedenlerine ve sonuçlarına geldiği zaman son derece karmaşıklaşır. Güzellik algımızın biyolojimizin derinliklerindeki kökleri