Emrah Bilgin | Ardahan University (original) (raw)
Papers by Emrah Bilgin
Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi/Journal of Academic Language and Literature, 2022
Türk-İslâm edebiyatının en mühim ve tanınan türlerinden biri olarak mevlid, Hz. Peygamber’in doğu... more Türk-İslâm edebiyatının en mühim ve tanınan türlerinden biri olarak mevlid, Hz. Peygamber’in doğumu, vasıfları, nübüvveti, miracı, hicreti ve vefatı gibi hayatının mühim aşamalarını içermektedir. Şairler, Hz. Peygamber’e olan muhabbetlerini mevlid kaleme alarak göstermeye çalışmışlar ve bu vesile ile Hz. Peygamber’den şefaat talep etmişlerdir. Süleyman Çelebi’nin Vesîletü’n-necât’ı, bu türdeki eserler içerisinde tesiri tartışılamayacak kadar açık olan bir başyapıttır. Her ne kadar mevlid denildiğinde akla ilk olarak bu eser gelse de bu türün tek örneği Vesîletü’n-necât değildir. Farklı asırlarda pek çok örneği kaleme alınmış olan bu türün bir örneği de 19. asırda Ali Rızâyî tarafından kaleme alınmış olan Mevlûd-i Şerîf isimli eserdir. Bu çalışmada söz konusu eser üzerine ayrıntılı bir inceleme yapılmış, eserin hangi sebeplerle telif bir eser olarak değerlendirilemeyeceği ortaya konmuş ve eserin transkripsiyonlu metni araştırmacıların istifadesine sunulmuştur. Yapılan incelemede başta Vesîletü’n-necât olmak üzere birkaç eserden çok sayıda beytin aynen alıntılanmasıyla hazırlanmış olan eserin bu yönüyle telif bir eser olarak değil derleme bir eser olarak değerlendirilmesi gerektiği düşünülmüştür. Ayrıca çalışma neticesinde bir araştırma problemine değinilmiştir. Bu sorun, mevlid türü eserlerin tamamının metinlerinin ortaya konması ile çözülebilecektir. Tespit edilen araştırma problemi, Vesîletü’n-necât haricinde hangi metinlerin diğer metinlere tesir etmiş olduğudur.
Dil ve Edebiyat Araştırmaları, 2022
Among the works that were copyrighted or tran The Tradition of Transferring From Prose to Nazma a... more Among the works that were copyrighted or tran The Tradition of Transferring From Prose to Nazma and Abdi's Prophet. Prophet and Hz. Hatice's Masnavi Describing Her Marriage: Hikayet-i Tezvîc-i Sultan-ı Enbiyâslated in Turkish literature, there are works that were reconstructed in a later period. Although the originals of these works are in Turkish and in prose, there are examples that have been translated into Turkish but in verse. When this type of works are examined, it is understood that sometimes some parts of the source text were removed during the transfer process, and sometimes new parts that were not in the source text were added to the work. It is seen that the effort in transferring such works, most of which have a religious content, to verse is generally for pedagogical purposes. In this study, which is aimed to contribute to the field of translation studies as well as the field of literature, first of all, it was discussed which of the works transferred from prose to verse in Turkish-Islamic literature could be evaluated by making use of the studies done so far, and four more identified work was added to the list. The work, which is the subject of the study, is based on the important work of Qadi Darīr called Sīretü'n-nebī, which includes some firsts in the development process of Islamic literature. It was formed by transferring the part about the marriage of the Prophet to verse by Abdī, one of the 16th century poets. In this study, Abdī's work called Hikāyet-i Tezvīc-i Sultān-ı Enbiyā will be examined in detail and the transcripted text of the work will be revealed.
İhya Uluslararası İslam Araştırmaları Dergisi/İhya International of Islamic Studies, 2022
Akâidnâme, Türk-İslâm edebiyatının gelişim sahası içerisinde tekâmül eden pek çok edebî türden bi... more Akâidnâme, Türk-İslâm edebiyatının gelişim sahası içerisinde tekâmül eden pek çok edebî türden biridir. İlk olarak Arap edebiyatında ortaya çıkmış olan bu türün Türk edebiyatı içerisinde manzum ya da mensur pek çok örneği kaleme alınmıştır. Bu türdeki eserler; pek çok türde olduğu gibi telif, tercüme ya da telif-tercüme olarak yazılmıştır. Akâidnâmeler; Fıkh-ı Ekber, el-Vasıyye, Kasîde-yi Emâlî, Kasîde-yi Nûniyye ve İ‘tikâdnâme gibi önemli kaynaklardan istifade edilerek hazırlanmıştır. Adı geçen eserlerden el-Vasıyye, İmâm-ı A‘zam’ın önemli bir eseridir. Aslı Arapça olan eser, tespit edilemeyen bir tarihte Muhammed adlı bir şair tarafından Manzûme-yi Akâ’id-i Tercüme-yi Nukırrî adıyla ve mesnevi nazım şekliyle tercüme edilmiştir. Nüshası 18. asırda istinsah edilmiş olan tercüme eserde İmâm-ı A‘zam’ın vefatından önce vasiyet olarak söylediği on iki esas hakkında bilgi vardır. Asıl adı Vasiyyetü’l-İmâm Ebî Hanîfe olan eser, Mansûr bin Ca‘fer’in İmâm-ı A‘zam’ı Kûfe’ye daveti ile başlamış, ardından Hz. İmam’ın vefatı anlatılmış ve daha sonra onun itikada dair on iki nasihati manzum olarak aktarılmıştır. Bu çalışma ile esere dair ayrıntılı bir inceleme yapılmış ve tercüme metnin transkripsiyonlu metni ortaya konmuştur. Böylece akâidnâme türünün bir örneği sunularak Türkİslâm edebiyatı içerisinde türün gelişimine katkıda bulunulması amaçlanmıştır.
Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2021
Türk-İslâm literatüründe nasihatnâme tarzında pek çok eser kaleme alınmıştır. Yazılan bu eserlerd... more Türk-İslâm literatüründe nasihatnâme tarzında pek çok eser kaleme alınmıştır. Yazılan bu eserlerde pek çok konu hakkında usul ve erkâna dair öğütler verilmiştir. Bu konulardan bir tanesi de insanların üretim, tüketim, dağıtım gibi etkinliklerinden oluşan ekonominin tertibi ile ilgili tavsiyeler hakkındadır. Toplumun sosyal, siyasi ve ekonomik durumuna dair bilgiler verilmiş olan kimi müstakil eserde devletin ekonomik durumu ile ilgili sorunlar ile bu sorunların çözümüne dair de önemli bilgiler yer almaktadır. Yûsuf Has Hâcib’in Kutadgu Bilig’i, Gelibolulu Mustafa Âlî’nin Nushatü’s-selâtîn’i veya Koçi Bey’in risâleleri gibi siyâsetnâme geleneği içerisinde yer alan mühim eserler ile nasihat üslubu üzere kaleme alınmış kimi başka kaynaklarda yöneticilere emanet olan halkın geçiminin sağlanması ve devlet ekonomisinin düzenli olabilmesi için alınması gereken tedbirler ifade edilmiştir. Esasta eserlerde bahsi geçen sorunlar, idari ve iktisat sistemi ile ilgili sorunlar olarak ikiye ayrılmıştır. Bu çalışmada da söz konusu eserlerde yer alan nasihatler dikkate alınarak ekonomik sorunları doğuran sebepler ile bu alandaki problemlere karşı geçmiş dönemin aydınları olan müelliflerin verdikleri kimi çözüm önerilerinin incelenmesine gayret edilmiştir.
Turkish Studies - Language and Literature, 2020
Klasik şiirde kuruluş devrinden itibaren görülen kültürel zenginliğin bir yönü, sanâyi-i nefîsede... more Klasik şiirde kuruluş devrinden itibaren görülen kültürel zenginliğin bir yönü, sanâyi-i nefîseden musiki ile ilgilidir. Divan şiirinde musikiye dair şiirler incelendiğinde çok geniş bir malzemenin bu unsurların kullanıldığı şiirlerde yer aldığı açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Musikiye dair unsurlar, şiirde farklı yollarla kullanılmıştır. Kimi zaman musikinin tanımı yapılmış, kimi zaman musikinin tertibine dair eğitici manzumeler kaleme alınmış, kimi zaman da makam, çalgı aleti ve usul gibi musiki ıstılahları üzerinden duygu ve düşünceler ifade edilmiştir. Bu çalışmada öncelikle musikinin klasik şiirde ne şekilde yer aldığına veya nasıl işlendiğine dair genel bir tasnif yapılmıştır. Sınıflandırmada yer alan her bir başlığa örnek olabilecek şiirler verilmiştir. İlk olarak musikinin tarifi ile ilgili Âdile Sultan’ın şiiri izah edilmiş; ayrıca Bedr-i Dilşâd’ın Murâdnâme adlı eserinden örnek beyitler verilmiştir. Musikinin talim ve icrasına dair şiirlerde yine Murâdnâme’ye müracaat edilmiştir. Musikinin tertibine dair şiirlerde ise öncelikle klasik musikideki kâr-ı nâtık formu hakkında malumat sunulmuş; ardından bu formun özelliklerini bünyesinde bulunduran ve klasik şiir şairlerinin divanlarında yer alan şiirler sıralanmıştır. Tasnifin dördüncü başlığı ise musiki ıstılahları kullanılarak yazılan şiirler üzerinedir. Bu başlık altında musiki makamları, çalgı aletleri ve usulleri ile diğer musiki unsurlarından hangilerinin şiirde yer aldığına dair kısa bilgi verilmiştir. Yapılan bu tasnifle musikiye dair tespit edilen şiirler, bir başlığın altında değerlendirilebilecek ve böylece geniş bir literatür de oluşmuş olacaktır.
Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, 2020
Klasik Türk edebiyatı tarihinde edebiyat ve şiirin yanında musiki sahasında da ilim sahibi olan ş... more Klasik Türk edebiyatı tarihinde edebiyat ve şiirin yanında musiki sahasında da ilim sahibi olan şairlerin arasında ilm-i musikinin unsurları ile şiirler kaleme alan ve böylece musiki ıstılahlarının şiire girmesine vesile olmuş çok sayıda divan şairi vardır. Musiki makamları, usulleri, çalgıları ile çalgıların aksamı, şiir dilinde en çok kullanılmış olan musiki ıstılahlarıdır. Bu ıstılahlar içerisinde adı en çok geçenler ise makamlar ile çalgılardır. Bu çalışmada makam ve çalgıların her biri, esasında şiire farklı anlamlar kattığından türlerine ve kullanıldıkları yere göre de kendi içinde sınıflandırılmıştır. Musiki icrasında adı geçen şahıslar ve mekânlar da şu ana kadarki incelemelerde tespit edilebildiği kadarıyla yine kendi içinde tasnif edilmiştir. Tüm bu ıstılahların haricinde musiki ıstılahları ile kurulmuş deyimler de kendi içinde bölümlere ayrılmıştır. Musikiye dair yapılan araştırmalara katkı sağlaması amaçlanan bu çalışmada divan şiirinde adları geçen musiki ıstılahlarına dair yeni bir tasnif yapılmıştır. Buradaki temel gaye de sadece bahsi geçen ıstılahlara dair bir sınıflandırmanın yapılmasıdır. Bu ıstılahların klasik şiir geleneği içerisinde ne şekilde incelenebileceğine dair henüz netleşmiş bir kanaat yoktur. Bu nedenle bu çalışma ile musiki ıstılahları ile ilgili böyle bir bahsin olduğu konusunda endişe oluşturulması da amaçlanmıştır. Böylece klasik şiir geleneği içerisinde musiki ıstılahlarının ne kadar önemli bir yerde olduğuna dair pek çok husus ortaya konulabilecektir.
Trabzon İlahiyat Dergisi, 2020
Türk-İslam geleneği içerisinde en çok işlenen iki konudan birisi aşk ve diğeri ise ahlaktır. Her ... more Türk-İslam geleneği içerisinde en çok işlenen iki konudan birisi aşk ve diğeri ise ahlaktır. Her iki mefhum da bir usul dairesi içerisinde işlenmiş, salik veya talibin onlara vasıl olmada bir rehbere riayet etmesi istenmiştir. Bunun için de kişinin ilim ve irfan sahibi olması önemli bir merhale olarak belirtilmiştir. Kaynaklarda usulsüz vusulün mümkün olmadığına vurgu yapılırken eserlerde geçtiği şekliyle tahsîl-i ilm ü irfânda hangi kaideler etrafında amel edilmesi gerektiğine dair de mühim bilgiler verilmiştir. Eserlerde her iki husus da birlikte değerlendirildiğinden bu çalışmada da ilim ve irfan kavramları birbirinden ayrılmamış, işlenen başlıklarda bu kavramlar bir bütün olarak ele alınmıştır. Zira bahsi geçen kavramlar gelenekte birbirinden ayrı düşünülmemiş, birçok kaynakta kişinin edinimi, tahsîl-i ilm ü irfân şeklinde bir terkip ile ifade edilmiştir. Eserlerde ilim ve irfan sahibi olmak, ilme ve ilim sahiplerine hürmet etmek, bir üstat talep etmek ve üstadın takdirini kazanmak, üstada karşı sadakat sahibi olmak, âlim veya mürşidi bir rehber olarak bilmek gibi hususlar hakkında önemli bilgiler mevcuttur. Bu çalışmada da ilim ve irfan sahibi bir kimsede bulunması gereken ve gelenekte de çok önemli görülen kimi vasıflar; klasik edebiyat ile tasavvuf edebiyatı metinlerinden, tasavvuf ile ilgili bazı kaynak eserlerden ve bazı menkıbelerden yararlanılarak açıklanmaya çalışılacaktır.
RumeliDE Journal of Language and Literature Studies, 2020
İlim, kültür ve edebiyat tarihinde pek çok mecmûa tertip edilmiştir. İçerik bakımından incelendiğ... more İlim, kültür ve edebiyat tarihinde pek çok mecmûa tertip edilmiştir. İçerik bakımından incelendiğinde pek çok türü bulunan mecmûalardan biri de şiir mecmûalarıdır. Edebiyat tarihinin gelişim sürecinde çok sayıda yazılmış olan ve bir el kitabı niteliğinde bulunan bu eserlerden biri de 17. asırda kaleme alınmış olan Kâsımî’nin Mecmû‘atü’l-letâyif, Bahrü’l-ma‘ârif veya Sandûkatü’l-ma‘ârif gibi adların verilebileceği içerisinde belirtilmiş olan şiir mecmûasıdır. Derleyenin mahlası ile Kâsımî Mecmûası olarak da adlandırılmış olan mecmûada pek çok şaire ait şiirler yer almaktadır. Bu şiirler içerisinde önemli bir kısım, haklarında malumata sahip olunsa dahi mecmûa içerisinde yeni şiir örnekleri tespit edilen şairlere aittir. Bu şairlerden biri de Beyânî’dir. Çalışmada öncelikle bahsi geçen şairin kim ve hangi dönem şairi olduğunun tespit edilebilmesi için mecmûanın 17. asırda tertip edilmiş olunmasından ötürü ilk olarak biyografik kaynaklardan yararlanılarak 16 ve 17. asırlarda Beyânî mahlasını kullanmış olan şairlerin bir listesi çıkarılmıştır. Şairlerin kaynaklarda verilmiş olan şiir örnekleri mecmûada verilmiş olan şiirlerle karşılaştırılmış ve eşleşen bir şiir bulunamamıştır. Netice alınamaması üzerine kaynaklarda bu mahlası kullanmış olan şairlerle ilgili bilgilerden, mecmûanın genel özelliklerinden ve şairin mecmûada yer alan şiirlerinden yola çıkılarak şairin kim olduğunun ortaya konulmasına gayret edilmiştir. Bu sayede bu çalışma ile mecmûada yer alan ve daha önce yayımlanmamış şiirlerin hangi şaire ait olabileceği tetkik edilmiş ve şairle ilgili yeni bilgiler ortaya konmuştur. Araştırma neticesinde mecmûada verilmiş olan şiirlerin büyük bir ihtimalle Ahdî’nin Gülşen-i Şu‘arâ adlı tezkiresinde Seydî Çelebi olarak meşhur olduğu belirtilmiş olan ve bir şiirinden 17. asırda da yaşamını devam ettirdiği anlaşılan şaire ait olduğu belirlenmiştir.
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ] , 2018
1898-1978 yılları arasında yaşamış bir ilim ve fikir adamı olmasının yanı sıra aynı zamanda şairl... more 1898-1978 yılları arasında yaşamış bir ilim ve fikir adamı olmasının yanı sıra aynı zamanda şairlik vasfı taşıyan, klâsik Türk edebiyatı metinlerine ilmî çerçevede yaklaşarak metodolojiyi ortaya koyan ve böylece metin tahlilleri geleneğini başlatan, tenkitli divan neşretme usûlünü ilk kez deneyen ve yaygınlaşmasını sağlayan, birçok divanı günümüz okuyucu ve araştırmacılarının istifadesine sunan, sadece ülkemizde değil batılı bilim adamlarınca da takdir edilen, emekli olduktan sonra dahi çalışmaya ara vermeyen, “hocalık” kavramını hakkıyla üzerinde taşımış bulunan; ayrıca klâsik Türk edebiyatı sahasında çok sayıda ehil kişinin yetişmesine vesile olan Ali Nihad Tarlan; kitapları, tercüme eserleri, yazıları, röportajları ve şiirleri ile çok yönlü bir kimsedir.
Bu çalışmada ilk olarak Tarlan’ın hayatı ve şahsiyeti, kendisi üzerine bilgi veren kaynaklardan elde edilen bilgiye göre aktarılmaya; ardından eserlerine dair kimi düşünceler şiirlerinden örnekler verilerek belirtilmeye gayret edilmiş, daha sonra da eserlerinin tasnîfi üzerine bilgi verilerek çalışmalarının bibliyografik bir dökümü çıkarılmaya çalışılmıştır.
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ] , 2017
Osmanlı dönemi içerisinde çok sayıda eser te’lif eden büyük âlimler yetişmiştir. Bu dönemin öneml... more Osmanlı dönemi içerisinde çok sayıda eser te’lif eden büyük âlimler yetişmiştir. Bu dönemin önemli isimlerinden biri de 150’den fazla eseri olan Müstakîmzâde Süleyman Sadeddin Efendi’dir. 18. asırda dünyaya gelen ve yüzyılın sonlarına doğru vefat eden müellif; biyografik, edebî, dinî, tasavvufî ve hikemî eserler kaleme almıştır. Müstakîmzâde hakkında en kapsamlı incelemeyi, İbnülemin Mahmud Kemal İnal yapmıştır. İnal, Müstakîmzâde’nin Tuhfe-yi Hattâtîn adlı eserini yayımlamış ve eserin giriş kısmında müellife dair ayrıntılı bilgi vermiştir. Müellif üzerine Süleyman Fâik Efendi ise en önemli eseri olarak görülen mecmuasında olumsuz değerlendirmeler yapmıştır. Diğer yandan İbnülemîn ise incelemesinde Süleyman Fâik Efendi’nin Müstakîmzâde hakkında yaptığı değerlendirmelere karşı çıkmıştır. Bu tartışmaya daha sonra Sadeddin Nüzhet Ergun da dahil olmuş ve Türk Şairleri adlı eserinde İbnülemîn’in Süleyman Fâik Efendi hakkındaki değerlendirmelerine tenkitte bulunmuştur. Bu çalışmanın esasını da Süleyman Fâik Efendi’nin Müstakîmzâde hakkında değerlendirmeleri, Süleyman Fâik Efendi’nin Müstakîmzâde üzerine söyledikleri hakkında İnal’ın değerlendirmeleri ve Ergun’un her iki değerlendirme üzere olumlu ya da olumsuz eleştirileri oluşturmuştur.
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ] , 2017
Müstakîmzâde Süleyman Sadeddin Efendi, 18. asırda dünyaya gelmiş ve yüzyılın sonlarına doğru vefa... more Müstakîmzâde Süleyman Sadeddin Efendi, 18. asırda dünyaya gelmiş ve yüzyılın sonlarına doğru vefat etmiştir. Asrının bilhassa nesirde önemli isimlerinden biridir. Çok sayıda eseri bulunan müellifin biyografik, edebî, dinî, tasavvufî ve hikemî eserler kaleme aldığı görülür. Müstakîmzâde hakkında en kapsamlı incelemeyi, İbnülemîn Mahmud Kemal İnal yapmıştır. İnal, Müstakîmzâde’nin Tuhfe-yi Hattâtîn adlı eserini yayımlamış ve eserin giriş kısmında müellife dair ayrıntılı bilgi vermiştir. İbnülemîn; kendi ifadesiyle ve sırasıyla pederi, ceddi, vilâdeti, meskat-ı re’si, tahsîli, Şeyh Mehmed Emîn Tokadî’ye intisâbı, rü’ûs imtihânına duhûlü ve te’essürâtı, te’lîfât ile iştigâli, vefâtı ve medfeni, ahlâkı, şekli, Süleymân Fâ’ik Efendi’nin beyânâtı, âsârı hakkında müellifin her bir yönünü ayrı ayrı incelemiştir. Bu çalışmada müellifin hayatı ve ilmî şahsiyeti üzerine İnal’ın değerlendirmeleri verilmiştir. İnal’ın değerlendirmesinin devamında müellifin eserleri hakkında da bilgi vardır; ancak “Âsârı” başlığı altında verilenlerin müellifin 150’den fazla eserinin bulunmasından dolayı ayrı bir çalışma olarak incelenmesi gerekmektedir.
Kesit Akademi Dergisi (The Journal of Kesit Academy) , 2017
Belirli bir organizasyonun amaçlarının gerçekleşmesinde etkili olan çeşitli unsurlar bulunmaktadı... more Belirli bir organizasyonun amaçlarının gerçekleşmesinde etkili olan çeşitli unsurlar bulunmaktadır. Bu unsurlardan biri de grubun üyelerini bir araya getirerek onları yönlendiren liderdir. Sergiledikleri davranışlar açısından bazı liderler, takipçilerini organizasyonun amaçlarına yönlendirirken aynı zamanda onların amaçlarının gerçekleşmesi için de gayret göstermektedirler. Literatürde bu tarz liderlik davranışları, modern liderlik yaklaşımları içerisinde hizmetkâr liderlik olarak tanımlanmaktadır. Hizmetkâr liderliği, diğer yaklaşımlardan farklı kılan unsurun liderliğin özellikleri olduğu vurgulanmaktadır. Dolayısıyla hizmetkâr liderliğin özelliklerini ele alarak bir liderin hizmetkâr olup olmadığı hakkında değerlendirmede bulunmak mümkündür. Bu çerçevede çalışmada Osmanlı İmparatorluğu’nun seyrini belirlemede tutum ve davranışlarıyla etkili bir padişah olan Yavuz Sultan Selim, hizmetkâr liderliğin özellikleri açısından değerlendirilmiştir. Kaynaklardan elde edilen bilgilerin hem özgün metinleri hem de bu metinlerin günümüz Türkçesine aktarılmış şekillerine çalışmada yer verilerek bu bağlamda Spears’ın belirttiği hizmetkâr liderliğin özellikleri çerçevesinde, Yavuz Sultan Selim’in padişahlığı boyunca sergilediği liderlik davranışlarına göre onun hizmetkâr bir lider olup olmadığı tartışılmıştır.
Turkish Studies - Social Sciences, 2019
Son dönemlerde gelişen yeni kamu yönetimi anlayışı ile birlikte devlet yönetiminde daha şeffaf ve... more Son dönemlerde gelişen yeni kamu yönetimi anlayışı ile birlikte devlet yönetiminde daha şeffaf ve açık bir yönetim anlayışının benimsenmesi, yönetimde etik kavramını gündeme getirmiştir. Bu anlayış ile kamu görevlilerinin uymaları gereken etik davranış ilkelerinin belirlenmesi ve yönetimde etik kültürünün yerleştirilmesi amacıyla Kamu Görevlileri Etik Kurulu oluşturulmuştur. Kurulun belirlediği etik davranış ilkelerinden biri de hesap verme sorumluluğudur. Hesap verme sorumluluğu, Türk-İslam tarihinin çeşitli dönemlerinde devlet ve yönetim üzerine yazılan kimi eserlerde de değinilen bir kavramdır. Bu eserlerden biri de Balasagunlu Yusuf Has Hacib tarafından 11. asırda telif edilmiş ve Türk-İslam tarihinin başlıca ürünlerinden biri olan Kutadgu Bilig adlı eserdir. Eserde devlet anlayışı, siyaset ve ahlâk kuralları üzerinden işlenmiştir. Bir toplumun ideal devlet yönetimine sahip olması ile refaha kavuşturulması için uyulması gereken kuralları içeren; ayrıca idareciler ve halk için bir başvuru kitabı olarak nitelendirilebilecek olan eserde bugün etik davranış ilkeleri olarak bilinen ve devlet yönetiminde uyulması gereken kurallara dair de önemli bilgiler yer almaktadır. Bu çerçevede çalışmada bir etik davranış ilkesi olarak hesap verme sorumluluğuna hangi açıdan yaklaşıldığı, Kutadgu Bilig’de yer alan beyitler üzerinden incelenmeye çalışılmıştır. Yapılan inceleme sonucunda ise kamu yönetiminde etik davranış ilkelerinin önemli bir maddesi olan hesap verme sorumluluğuna, bize ait olan kültür ve geleneğe göre ilk sıraya yerleştirilebilecek olan yeni bir boyut eklenmesi gerekliliği ortaya konulmuştur.
Books by Emrah Bilgin
Reyyî Yûsuf Konevî’nin Manzum Akâid Tercümesi: Nûrü’l-hüdâ, 2022
Zeyd-i müʾmin bir emr-i žī-bāle şürūʿ itdükde ne ile bedʾ itmek gerekdür ki mübārek ve kāmil ola?... more Zeyd-i müʾmin bir emr-i žī-bāle şürūʿ itdükde ne ile bedʾ itmek gerekdür ki mübārek ve kāmil ola? el-Cevāb: 'Bismillāhi'r-raĥmāni'r-raĥīm el-ĥamdu lillāhi Rabbi'l-ʿālemīn' ile bedʾ gerekdür." Akâid ilmi, başlangıcından beri temel itikâdî meselelerle ilgilenmiştir. Her ne kadar İslâmiyet'in nüzûlünden önceki ilâhî dinlerin akîdelerinde sapmalar olmuşsa da esasında akîde, Hz. Âdem'den Hz. Muhammed'e kadar geçen süreçte herhangi bir değişikliğe uğramamış, başka bir şeye dönüşmemiştir. İnsanın, kalbinde akîdenin yani itikâdın oluşabilmesi için İslâm'ın dışında bir anlayış ya da düşünceye yer vermemesi gerekmektedir. Bu muhtevanın Türk edebiyatı tarihi içerisinde en çok dîvân edebiyatı metinlerinde işlendiği görülmektedir. Hem yazılmış müstakil eserlerde hem de dîvânların içerisinde yazılmış olan pek çok manzumede imanî esaslar ele alınmıştır. Müstakil olarak yazılmış olan eserlerin içerisinde hem tercümeler hem de telif eserler yer almaktadır. Bu eserlerin bir kısmı ise manzum olarak tercüme ya da telif edilmişlerdir. Tercüme edilmiş olan eserler içerisinde yeni bir tespit olarak bu çalışmada 18. asırda yaşadığı anlaşılan Reyyî Yûsuf Konevî'nin Akâ'idü'n-Nesefî'den tercüme etmiş olduğu Nûrü'l-hüdâ adlı eseri incelenmiştir. Giriş bölümünde çalışmanın konusu, araştırma problemi, hangi literatürle ilgili olduğu, literatürde sağlayacağı katkı, okuyucu kitlesi, amacı ve araştırma sorunu hakkında bilgi verilmiştir. "DÎVÂN EDEBİYATINDA MANZUM AKÂİD-NÂMELER" başlıklı Birinci Bölüm'de akâid ilmi hakkında muhtasar bilgi verildikten sonra dîvân
18. Asırda Telif Edilmiş Manzum Bir İlmihâl Kitabı: Süleymân-nâme (Hanefî ve Şâfi‘î Fıkhı Bağlamında Namaz), 2022
Ömer bin Sâlih el-Kırımî - Tuhfetü'l-Fetâvâ, 2020
Fetva mecmuaları, sadece Türk-İslam edebiyatının değil aynı zamanda birçok ilmin kaynaklarından b... more Fetva mecmuaları, sadece Türk-İslam edebiyatının değil aynı zamanda birçok ilmin kaynaklarından biridir. Bu türdeki eserler, başta ve öncelikle fıkıh olmak üzere hadis, tarih, sosyoloji, halk bilimi gibi alanların da önemli kaynaklarından sayılmalıdırlar.
Kur’ân-ı Kerîm, Sünnet, İcma ve Kıyas, bilindiği üzere İslam hukukunun mesnedleridir. Sorulan fıkhî bir soruya bu kaynakların mesned gösterilmesi doğrultusunda verilen cevaplar fetvaları; bu soru-cevapların derlenmesi ile ortaya çıkan eserler de fetva mecmualarını oluşturur. Türk-İslam literatürü içerisinde de fıkıh ilminin kaynakları arasında önemli yeri olan çok sayıda fetva mecmuası kaleme alınmıştır. 18. yüzyılda da bu asırdan önceki ve sonraki dönemlerde olduğu gibi fetva mecmualarının önemli örnekleri derlenmiştir. Şeyhülislamlık makamına bağlı olarak çalışan müsevvitlerden biri olan Ömer bin Salih el-Kırımî’nin 16 yıllık müsevvitlik görevi süresince o dönemde görev almış altı şeyhülislam tarafından verilen fetvalardan derlediği Tuhfetü’l-fetâvâ adlı mecmuası da asrın önemli kaynaklarından biridir.
Bu çalışma, esasında ilk olarak 2010 yılında yüksek lisans tezi olarak sunulmuştu. Zaman içerisinde fırsat bulunamadığından tekrar gözden geçirilip yayımlanamadı. Tez olarak sunulurken mecmuada yer alan Arapça nakiller, Arap harfli olarak verilmişti. Ancak herhangi bir eserde yer alan Arapça ya da Farsça bir ibarenin muhakkak ki o eser içinde bir işlevi olduğundan Arapça kısımlar da hem transkribe edilerek hem de Arap harfli olarak eklenerek tercümeleri ile birlikte verildi. İnceleme kısmında da düzenlemeler ve eklemeler yapıldı. Bu şekilde yeniden tertip edilen çalışmadaki amaç ise çok sayıda örneği olan fetva mecmualarından birinin metninin çıkarılması ile son dönemlerde kimi çalışmalar yapılmış olmasına rağmen henüz yeteri kadar araştırılmamış olan bu eserleri daha yakından görmek, onlar hakkında daha fazla bilgi edinmek ve edinilen bilgilerin derinleştirilmesine çalışmaktır.
Bu çalışma, nukûllü fetva mecmualarına dair örnek bir çalışmadır ve bu şekilde hazırlanmış başka bir çalışma mevcut değildir. Sonraki yüzyılda hazırlanmış Netîcetü’l-fetâvâ adlı eserin de temelini oluşturan bu eserin yukarıda adı geçen alanlarda çalışmalar yapan araştırmacılar için de bir kaynak kitap olması umulmuştur. Hayırlı olması temennisiyle…
Müstakîmzâde Süleymân Sa'deddîn Efendi - Menâkıb-ı İmâm-ı A'zam, 2020
Her şey, tam belirlenmiş bir ölçüye göre yaratılmıştır ve belirlenmiş bir mizanın olması usûlün d... more Her şey, tam belirlenmiş bir ölçüye göre yaratılmıştır ve belirlenmiş bir mizanın olması usûlün de önemli hâle gelmesine vesile olmaktadır. Diğer bir ifadeyle eğer ölçü var ise o zaman herhangi bir meselede uyulması gereken de bir usûl vardır. O hâlde insan, muhakkak surette hayatının her safhasında bir usûle bağlı kalmalı, tayin edilmiş ölçüden çıkmamak için usûl dairesinden çıkmamalı ve bu vesile ile istikamet üzere olmalıdır.
İslâm tarihinde uyulması gereken bu ölçü ve usûl üzere dinin inanç esasları, ibadetler, insanların arasındaki ilişkiler gibi önemli hususlar, dinin aslî ve fer‘î hükümlerinin dayandığı delilleri ortaya koyan ve bu hükümlerden hüküm çıkarıp yorumlamakta derinleşmiş olan âlimlerin görüşleri ile onların bu görüşlerini ihtiva eden eserleri üzerinden anlatılmıştır. Bu noktada bahsi geçen hususlar, kaynaklarda ilm-i fıkh olarak ifade edilen ve insanın riayet etmesi lazım gelen şer‘î ve adlî hükümleri içine alan ilmin konusu olmuştur. Bilindiği üzere Kur’ân-ı Kerîm, sünnet, icmâ ve kıyâs ise bu ilmin mesnedleridir.
Allah’ın ve peygamberinin koyduğu bu ölçü ve usûlün inananlar tarafından doğru surette anlaşılmasına vesile olan âlî kimselerden biri de İmam-ı Azam Ebû Hanîfe Numan b. Sabit’tir. İlm-i fıkıh içerisinde usûl ortaya koyan ve yetiştirdiği öğrencilerle de bu usûlün devam etmesine vesile olan âlimlerden -Hanefî mezhebinin kendisi ile teşekkül ettiği- İmam-ı Azam, fıkıh ilminin teşekkülünden bugüne kadarki süreçte çok önemli bir yerde bulunmaktadır. 18. asrın önemli müelliflerinden Müstakîmzâde Süleyman Sadeddin Efendi de telif etmiş olduğu çok sayıda eserden biri olarak İmâm-ı Azam’ın menâkıbnâme türünde hayatına dair bilgiler vermiştir. Bu türdeki eserlerin bir yönü de hakkında biyografik bilgi verilen kimse üzerine yapılan eleştirilere cevap vermesidir. Müstakîmzâde’nin Menâkıbnâme-yi İmâm-ı A‘zam adı verilebilecek eseri içerisinde de kimi bölümlerde bu hususa dikkat edilmiş ve İmam-ı Azam’a yapılan eleştirilere karşılık verilmiştir.
İçinde bulunduğumuz şu dönemde de geçmiş dönemin büyük âlimlerini ve onların görüşlerini önemsemeyen ve böylece kendi görüşlerini yansıtan kimseler zuhur etmiştir. Abdullah b. Amr b. el-Âs’tan -Allah ondan razı olsun- rivayet edilen bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber aleyhisselâm, “Allah, ilmi kullarından bir anda çekip çıkarmakla almaz. Âlimlerin ruhunu alarak alır, sonunda geriye bir tane bile âlim bırakmaz. Halk da birtakım cahilleri başkan edinir. Bunlara sorular sorulur, onlar da bilgisizce fetva verip hem kendileri saparlar hem de başkalarını saptırırlar.” diye buyurmuştur. Sahîh-i Buhârî’de yer alan bu hadise yakın anlamlar içeren başka hadisler de mevcuttur. Hadiste bahsi geçen ilim ise İslâmî ilimler olmalıdır. İlmi ile âmil olmayan âlimlerin zamanla ortaya çıkacağı ve insanların ehl-i sünnet âlimlerinin değil de onların sözlerine uyacakları ile ilgili de başka hadisler, sahih hadis kaynaklarında yer almaktadır.
Hadislerin söylenmiş olduğu veya fıkıh ilminin teşekkül ettiği dönemden bugüne kadar geçen asırlarca zaman, esasında bahsi geçen büyük âlimlerin kıymetini hiç azaltmamıştır. Diğer yandan elbette ehl-i sünnet âlimlerine ve eserlerine rağbet eden ve kendilerine teveccüh gösterilen de çok sayıda âlim vardır. Ancak onlara ve dinin temel kaynaklarına tâbi olan kimse sayısı maalesef azalmaktadır. İşte böyle bir neden de;
Ehl-i derd ol ehl-i derd ol ehl-i derd ol ehl-i derd
mısrası meramınca bu kitabın sebeb-i telifi oldu. Eser içerisinde yer alan “Müellifi olan Hazret-i İmâm Buhârî mücâbü’d-da‘ve olduğu müsellem ve kendi kitâbını kırâ’at edenlere dahi dua eylediği mazbûtdur.” sözü meselince de bahsi geçen kimselerin takibinin her daim insanın iki cihanına çok şey kazandıracağı malumdur.
Müstakîmzâde Süleyman Sadeddin Efendi’nin Menâkıbnâme-yi İmâm-ı A‘zam adlı eseri üzerine yapılmaya gayret edilen bu çalışmanın “Giriş” kısmında öncelikle biyografik eserlerin tasnifi ile, daha sonra ise kısaca menâkıbnâme türü ile ilgili bilgi verilerek tasnifte hangi başlık altında incelenmesi gerektiğine dair kısaca bilgi verilmiştir. Menâkıbnâmeler üzerine bilgi verilirken de bu türde olduğu bilinen eserler hakkında bilgi verilmemiş; sadece tasavvufî mahiyet taşımayan menâkıbnâmeler ile ilgili kısa bir bilgi verilmiş, bu iki türde telif edilmiş menâkıbnâmelerin konu ve usûl bakımından farklılık gösteren yönü belirtilmeye çalışılmıştır. Biyografik eser tasnifinde yer alan “din ve tasavvuf büyüklerinin gerçek ve efsaneleştirilmiş hayatlarını hikâye eden eserler” hakkında daha sonra ayrıntılı bir çalışma yapılması planlandığından menâkıbnâme türü ile ilgili de verilen bilgiler kısa tutulmuştur.
Çalışmanın birinci bölümü ise Müstakîmzâde Süleyman Sadeddin Efendi ile eserleri hakkındadır. Devhatü’l-meşayıh ve zeyilleri hakkında çalışılmış doktora tezinde müellifin hayatı ve edebî şahsiyeti hakkında bilgi verildiğinden tekrara düşmemek için bu kısımda ayrıca bu bahisler ile ilgili bilgi verilmemiş ve müellifin çok sayıda eseri üzerinde durulmuştur. Eserler ile ilgili kısaca bilgi verilerek her bir eserin tespit edilebilen nüshalarının da ortaya konmasına çalışılmıştır. Tüm bunlarla birlikte müellifin eserleri ile ilgili kaynaklarda bahsi geçen problemler sıralanmış ve eserlerin bir tasnifinin de yapılmasına gayret edilmiştir. Müstakîmzâde’nin çalışılmamış diğer eserlerinin de ortaya konması ile bundan sonraki süreçte onun hakkında yapılabilecek olan ve yapılması planlanan daha geniş bir çalışmada hayatı, edebî şahsiyeti ve eserleri ile ilgili daha net bilgiler sunulabilecektir. Diğer yandan yayımlanmış olan birincil kaynaklar ve birincil kaynaklardan elde edilmiş olan bilgilerle hazırlanmış olan diğer çalışmalar, ilgili literatürde yer aldığından Ebû Hanîfe hakkında verilecek olan bilgiler, bilgi tekrarı olacağından bu bölümde ayrıca bir başlık açılmamıştır.
İkinci bölümde ise çalışılma gayretinde olunan Müstakîmzâde’nin Menâkıb-ı İmâm-ı A‘zam adlı eserinin incelenmesine gayret edilmiştir. Bu kısımda eserin adı, sebeb-i telifi, telif tarihi, muhtevası, bölümleri, dil ve üslûp özellikleri ve kaynakları hakkında bilgi verilmiştir. Üçüncü bölümde ise öncelikle metnin nüshaları sıralanmış ardından metnin yazılı hâle getirilmesinde dikkat edilen hususlar belirtilmiştir.
Eser üzerine yapılmaya çabalanan bu çalışma, elbette yukarıda bahsi geçen kimi sorunlara ve diğerlerine cevap verme iddiasında değildir; fakat doğru bilginin yer aldığı bir kaynak ortaya koyma gayreti ile “Niyet hayr, akıbet hayr.” sözü kaidesince hayırla anılmaya ümitvâr olunmuştur.
Book Chapters by Emrah Bilgin
Filoloji Alanında Teori ve Araştırmalar II, 2020
Conference Presentations by Emrah Bilgin
9. Uluslararası Bilimsel Araştırmalar Kongresi -Sosyal ve Eğitim Bilimleri- Bildiri Tam Metin Kitabı, 2020
Edebî metinlerin değerlendirilmesi ve sonraki nesillere aktarılması çok önemli bir vazifedir. Bu ... more Edebî metinlerin değerlendirilmesi ve sonraki nesillere aktarılması çok önemli bir vazifedir. Bu hizmeti üstlenmiş olanların bir kısmını mecmûa tertip eden kimseler oluşturmuşlardır. Eserlerin henüz yazma suretinde çoğaltıldığı bir dönemde derlenmiş olan bu mecmûalardan biri de 17. yüzyılın ilk yarısında tamamlandığı düşünülen ve içerisinde adı olarak Mecmû‘atü’l-letâyif, Bahrü’l-ma‘ârif ve Sandûkatü’l-ma‘ârif gibi isimler kayıtlı olan Kâsımî’nin mecmûasıdır. Erzurum Atatürk Üniversitesi Merkez Kütüphanesi Seyfettin Özege Yazma Salonu’nda Agâh Sırrı Levend yazmaları arasında bulunan ve ASL 625 Mec 83 numarası ile kayıtlı olan bu mecmûada çok sayıda şairin şiirlerinden örnekler yer almaktadır. Genellikle şairlerin mahlaslarının başlık olarak verildiği mecmûada Feyzî başlıklı altı ve Feyzî-i Bağdâdî başlıklı bir şiir yer almaktadır. Bu şiirlerin altısı gazel ve biri rubâî nazım şeklinde yazılmışlardır. Kaynaklarda “Feyzî” mahlaslı pek çok şair bulunması şairlerin kim olabileceğinin tespitini zorlaştırmıştır. Yapılan taramada mecmûada yer alan şiirlerden birinin üç beytinin bazı kaynaklarda “Feyzî” mahlaslı İstanbul’da doğmuş ve 1115/1703’te vefat etmiş bir şaire atfedildiği görülmüştür. Ancak bu beyitlerin bu mahlası kullanmış başka bir şaire ait olduğu anlaşılmıştır. Bu sayede mecmûada bu mahlas ile yazılmış üç şiirin hangi şaire ait olduğu belirlenmiştir. Mecmûada “Feyzî” ve “Feyzî-i Bağdadî” başlıklı şiirlerin yer alması da bu tespiti desteklemektedir. Bu noktada bu çalışmanın amacı da öncelikle mecmûada mahlası geçen bu şairlerin kimler olabileceğinin kısaca tartışılması ve Kâsımî Mecmûası’nda Feyzî ve Feyzî-i Bağdadî başlıklı şiirlerin ortaya konmasıdır.
Uluslararası Horasan’dan Anadolu’ya İrfan Geleneği: Elvan Çelebi Sempozyumu Bildiriler Kitabı, 2020
Türk-İslam geleneği içerisinde en çok işlenen iki konudan birisi aşk ve diğeri ise ahlaktır. Her ... more Türk-İslam geleneği içerisinde en çok işlenen iki konudan birisi aşk ve diğeri ise ahlaktır. Her iki mefhum da bir usul dairesi içerisinde işlenmiş, salik veya talibin onlara vasıl olmada bir rehbere riayet etmesi istenmiştir. Bunun için de kişinin ilim ve irfan sahibi olması önemli bir merhale olarak belirtilmiştir. Kaynaklarda usulsüz vusulün mümkün olmadığına vurgu yapılırken eserlerde geçtiği şekliyle tahsîl-i ilm ü irfânda hangi kaideler etrafında amel edilmesi gerektiğine dair de mühim bilgiler verilmiştir. Eserlerde her iki husus da birlikte değerlendirildiğinden bu çalışmada da ilim ve irfan kavramları birbirinden ayrılmamış, işlenen başlıklarda bu kavramlar bir bütün olarak ele alınmıştır. Zira bahsi geçen kavramlar gelenekte birbirinden ayrı düşünülmemiş, birçok kaynakta kişinin edinimi, tahsîl-i ilm ü irfân şeklinde bir terkip ile ifade edilmiştir. Eserlerde ilim ve irfan sahibi olmak, ilme ve ilim sahiplerine hürmet etmek, bir üstat talep etmek ve üstadın takdirini kazanmak, üstada karşı sadakat sahibi olmak, âlim veya mürşidi bir rehber olarak bilmek gibi hususlar hakkında önemli bilgiler mevcuttur. Bu çalışmada da ilim ve irfan sahibi bir kimsede bulunması gereken ve gelenekte de çok önemli görülen kimi vasıflar; klasik edebiyat ile tasavvuf edebiyatı metinlerinden, tasavvuf ile ilgili bazı kaynak eserlerden ve bazı menkıbelerden yararlanılarak açıklanmaya çalışılacaktır.
Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi/Journal of Academic Language and Literature, 2022
Türk-İslâm edebiyatının en mühim ve tanınan türlerinden biri olarak mevlid, Hz. Peygamber’in doğu... more Türk-İslâm edebiyatının en mühim ve tanınan türlerinden biri olarak mevlid, Hz. Peygamber’in doğumu, vasıfları, nübüvveti, miracı, hicreti ve vefatı gibi hayatının mühim aşamalarını içermektedir. Şairler, Hz. Peygamber’e olan muhabbetlerini mevlid kaleme alarak göstermeye çalışmışlar ve bu vesile ile Hz. Peygamber’den şefaat talep etmişlerdir. Süleyman Çelebi’nin Vesîletü’n-necât’ı, bu türdeki eserler içerisinde tesiri tartışılamayacak kadar açık olan bir başyapıttır. Her ne kadar mevlid denildiğinde akla ilk olarak bu eser gelse de bu türün tek örneği Vesîletü’n-necât değildir. Farklı asırlarda pek çok örneği kaleme alınmış olan bu türün bir örneği de 19. asırda Ali Rızâyî tarafından kaleme alınmış olan Mevlûd-i Şerîf isimli eserdir. Bu çalışmada söz konusu eser üzerine ayrıntılı bir inceleme yapılmış, eserin hangi sebeplerle telif bir eser olarak değerlendirilemeyeceği ortaya konmuş ve eserin transkripsiyonlu metni araştırmacıların istifadesine sunulmuştur. Yapılan incelemede başta Vesîletü’n-necât olmak üzere birkaç eserden çok sayıda beytin aynen alıntılanmasıyla hazırlanmış olan eserin bu yönüyle telif bir eser olarak değil derleme bir eser olarak değerlendirilmesi gerektiği düşünülmüştür. Ayrıca çalışma neticesinde bir araştırma problemine değinilmiştir. Bu sorun, mevlid türü eserlerin tamamının metinlerinin ortaya konması ile çözülebilecektir. Tespit edilen araştırma problemi, Vesîletü’n-necât haricinde hangi metinlerin diğer metinlere tesir etmiş olduğudur.
Dil ve Edebiyat Araştırmaları, 2022
Among the works that were copyrighted or tran The Tradition of Transferring From Prose to Nazma a... more Among the works that were copyrighted or tran The Tradition of Transferring From Prose to Nazma and Abdi's Prophet. Prophet and Hz. Hatice's Masnavi Describing Her Marriage: Hikayet-i Tezvîc-i Sultan-ı Enbiyâslated in Turkish literature, there are works that were reconstructed in a later period. Although the originals of these works are in Turkish and in prose, there are examples that have been translated into Turkish but in verse. When this type of works are examined, it is understood that sometimes some parts of the source text were removed during the transfer process, and sometimes new parts that were not in the source text were added to the work. It is seen that the effort in transferring such works, most of which have a religious content, to verse is generally for pedagogical purposes. In this study, which is aimed to contribute to the field of translation studies as well as the field of literature, first of all, it was discussed which of the works transferred from prose to verse in Turkish-Islamic literature could be evaluated by making use of the studies done so far, and four more identified work was added to the list. The work, which is the subject of the study, is based on the important work of Qadi Darīr called Sīretü'n-nebī, which includes some firsts in the development process of Islamic literature. It was formed by transferring the part about the marriage of the Prophet to verse by Abdī, one of the 16th century poets. In this study, Abdī's work called Hikāyet-i Tezvīc-i Sultān-ı Enbiyā will be examined in detail and the transcripted text of the work will be revealed.
İhya Uluslararası İslam Araştırmaları Dergisi/İhya International of Islamic Studies, 2022
Akâidnâme, Türk-İslâm edebiyatının gelişim sahası içerisinde tekâmül eden pek çok edebî türden bi... more Akâidnâme, Türk-İslâm edebiyatının gelişim sahası içerisinde tekâmül eden pek çok edebî türden biridir. İlk olarak Arap edebiyatında ortaya çıkmış olan bu türün Türk edebiyatı içerisinde manzum ya da mensur pek çok örneği kaleme alınmıştır. Bu türdeki eserler; pek çok türde olduğu gibi telif, tercüme ya da telif-tercüme olarak yazılmıştır. Akâidnâmeler; Fıkh-ı Ekber, el-Vasıyye, Kasîde-yi Emâlî, Kasîde-yi Nûniyye ve İ‘tikâdnâme gibi önemli kaynaklardan istifade edilerek hazırlanmıştır. Adı geçen eserlerden el-Vasıyye, İmâm-ı A‘zam’ın önemli bir eseridir. Aslı Arapça olan eser, tespit edilemeyen bir tarihte Muhammed adlı bir şair tarafından Manzûme-yi Akâ’id-i Tercüme-yi Nukırrî adıyla ve mesnevi nazım şekliyle tercüme edilmiştir. Nüshası 18. asırda istinsah edilmiş olan tercüme eserde İmâm-ı A‘zam’ın vefatından önce vasiyet olarak söylediği on iki esas hakkında bilgi vardır. Asıl adı Vasiyyetü’l-İmâm Ebî Hanîfe olan eser, Mansûr bin Ca‘fer’in İmâm-ı A‘zam’ı Kûfe’ye daveti ile başlamış, ardından Hz. İmam’ın vefatı anlatılmış ve daha sonra onun itikada dair on iki nasihati manzum olarak aktarılmıştır. Bu çalışma ile esere dair ayrıntılı bir inceleme yapılmış ve tercüme metnin transkripsiyonlu metni ortaya konmuştur. Böylece akâidnâme türünün bir örneği sunularak Türkİslâm edebiyatı içerisinde türün gelişimine katkıda bulunulması amaçlanmıştır.
Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2021
Türk-İslâm literatüründe nasihatnâme tarzında pek çok eser kaleme alınmıştır. Yazılan bu eserlerd... more Türk-İslâm literatüründe nasihatnâme tarzında pek çok eser kaleme alınmıştır. Yazılan bu eserlerde pek çok konu hakkında usul ve erkâna dair öğütler verilmiştir. Bu konulardan bir tanesi de insanların üretim, tüketim, dağıtım gibi etkinliklerinden oluşan ekonominin tertibi ile ilgili tavsiyeler hakkındadır. Toplumun sosyal, siyasi ve ekonomik durumuna dair bilgiler verilmiş olan kimi müstakil eserde devletin ekonomik durumu ile ilgili sorunlar ile bu sorunların çözümüne dair de önemli bilgiler yer almaktadır. Yûsuf Has Hâcib’in Kutadgu Bilig’i, Gelibolulu Mustafa Âlî’nin Nushatü’s-selâtîn’i veya Koçi Bey’in risâleleri gibi siyâsetnâme geleneği içerisinde yer alan mühim eserler ile nasihat üslubu üzere kaleme alınmış kimi başka kaynaklarda yöneticilere emanet olan halkın geçiminin sağlanması ve devlet ekonomisinin düzenli olabilmesi için alınması gereken tedbirler ifade edilmiştir. Esasta eserlerde bahsi geçen sorunlar, idari ve iktisat sistemi ile ilgili sorunlar olarak ikiye ayrılmıştır. Bu çalışmada da söz konusu eserlerde yer alan nasihatler dikkate alınarak ekonomik sorunları doğuran sebepler ile bu alandaki problemlere karşı geçmiş dönemin aydınları olan müelliflerin verdikleri kimi çözüm önerilerinin incelenmesine gayret edilmiştir.
Turkish Studies - Language and Literature, 2020
Klasik şiirde kuruluş devrinden itibaren görülen kültürel zenginliğin bir yönü, sanâyi-i nefîsede... more Klasik şiirde kuruluş devrinden itibaren görülen kültürel zenginliğin bir yönü, sanâyi-i nefîseden musiki ile ilgilidir. Divan şiirinde musikiye dair şiirler incelendiğinde çok geniş bir malzemenin bu unsurların kullanıldığı şiirlerde yer aldığı açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Musikiye dair unsurlar, şiirde farklı yollarla kullanılmıştır. Kimi zaman musikinin tanımı yapılmış, kimi zaman musikinin tertibine dair eğitici manzumeler kaleme alınmış, kimi zaman da makam, çalgı aleti ve usul gibi musiki ıstılahları üzerinden duygu ve düşünceler ifade edilmiştir. Bu çalışmada öncelikle musikinin klasik şiirde ne şekilde yer aldığına veya nasıl işlendiğine dair genel bir tasnif yapılmıştır. Sınıflandırmada yer alan her bir başlığa örnek olabilecek şiirler verilmiştir. İlk olarak musikinin tarifi ile ilgili Âdile Sultan’ın şiiri izah edilmiş; ayrıca Bedr-i Dilşâd’ın Murâdnâme adlı eserinden örnek beyitler verilmiştir. Musikinin talim ve icrasına dair şiirlerde yine Murâdnâme’ye müracaat edilmiştir. Musikinin tertibine dair şiirlerde ise öncelikle klasik musikideki kâr-ı nâtık formu hakkında malumat sunulmuş; ardından bu formun özelliklerini bünyesinde bulunduran ve klasik şiir şairlerinin divanlarında yer alan şiirler sıralanmıştır. Tasnifin dördüncü başlığı ise musiki ıstılahları kullanılarak yazılan şiirler üzerinedir. Bu başlık altında musiki makamları, çalgı aletleri ve usulleri ile diğer musiki unsurlarından hangilerinin şiirde yer aldığına dair kısa bilgi verilmiştir. Yapılan bu tasnifle musikiye dair tespit edilen şiirler, bir başlığın altında değerlendirilebilecek ve böylece geniş bir literatür de oluşmuş olacaktır.
Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, 2020
Klasik Türk edebiyatı tarihinde edebiyat ve şiirin yanında musiki sahasında da ilim sahibi olan ş... more Klasik Türk edebiyatı tarihinde edebiyat ve şiirin yanında musiki sahasında da ilim sahibi olan şairlerin arasında ilm-i musikinin unsurları ile şiirler kaleme alan ve böylece musiki ıstılahlarının şiire girmesine vesile olmuş çok sayıda divan şairi vardır. Musiki makamları, usulleri, çalgıları ile çalgıların aksamı, şiir dilinde en çok kullanılmış olan musiki ıstılahlarıdır. Bu ıstılahlar içerisinde adı en çok geçenler ise makamlar ile çalgılardır. Bu çalışmada makam ve çalgıların her biri, esasında şiire farklı anlamlar kattığından türlerine ve kullanıldıkları yere göre de kendi içinde sınıflandırılmıştır. Musiki icrasında adı geçen şahıslar ve mekânlar da şu ana kadarki incelemelerde tespit edilebildiği kadarıyla yine kendi içinde tasnif edilmiştir. Tüm bu ıstılahların haricinde musiki ıstılahları ile kurulmuş deyimler de kendi içinde bölümlere ayrılmıştır. Musikiye dair yapılan araştırmalara katkı sağlaması amaçlanan bu çalışmada divan şiirinde adları geçen musiki ıstılahlarına dair yeni bir tasnif yapılmıştır. Buradaki temel gaye de sadece bahsi geçen ıstılahlara dair bir sınıflandırmanın yapılmasıdır. Bu ıstılahların klasik şiir geleneği içerisinde ne şekilde incelenebileceğine dair henüz netleşmiş bir kanaat yoktur. Bu nedenle bu çalışma ile musiki ıstılahları ile ilgili böyle bir bahsin olduğu konusunda endişe oluşturulması da amaçlanmıştır. Böylece klasik şiir geleneği içerisinde musiki ıstılahlarının ne kadar önemli bir yerde olduğuna dair pek çok husus ortaya konulabilecektir.
Trabzon İlahiyat Dergisi, 2020
Türk-İslam geleneği içerisinde en çok işlenen iki konudan birisi aşk ve diğeri ise ahlaktır. Her ... more Türk-İslam geleneği içerisinde en çok işlenen iki konudan birisi aşk ve diğeri ise ahlaktır. Her iki mefhum da bir usul dairesi içerisinde işlenmiş, salik veya talibin onlara vasıl olmada bir rehbere riayet etmesi istenmiştir. Bunun için de kişinin ilim ve irfan sahibi olması önemli bir merhale olarak belirtilmiştir. Kaynaklarda usulsüz vusulün mümkün olmadığına vurgu yapılırken eserlerde geçtiği şekliyle tahsîl-i ilm ü irfânda hangi kaideler etrafında amel edilmesi gerektiğine dair de mühim bilgiler verilmiştir. Eserlerde her iki husus da birlikte değerlendirildiğinden bu çalışmada da ilim ve irfan kavramları birbirinden ayrılmamış, işlenen başlıklarda bu kavramlar bir bütün olarak ele alınmıştır. Zira bahsi geçen kavramlar gelenekte birbirinden ayrı düşünülmemiş, birçok kaynakta kişinin edinimi, tahsîl-i ilm ü irfân şeklinde bir terkip ile ifade edilmiştir. Eserlerde ilim ve irfan sahibi olmak, ilme ve ilim sahiplerine hürmet etmek, bir üstat talep etmek ve üstadın takdirini kazanmak, üstada karşı sadakat sahibi olmak, âlim veya mürşidi bir rehber olarak bilmek gibi hususlar hakkında önemli bilgiler mevcuttur. Bu çalışmada da ilim ve irfan sahibi bir kimsede bulunması gereken ve gelenekte de çok önemli görülen kimi vasıflar; klasik edebiyat ile tasavvuf edebiyatı metinlerinden, tasavvuf ile ilgili bazı kaynak eserlerden ve bazı menkıbelerden yararlanılarak açıklanmaya çalışılacaktır.
RumeliDE Journal of Language and Literature Studies, 2020
İlim, kültür ve edebiyat tarihinde pek çok mecmûa tertip edilmiştir. İçerik bakımından incelendiğ... more İlim, kültür ve edebiyat tarihinde pek çok mecmûa tertip edilmiştir. İçerik bakımından incelendiğinde pek çok türü bulunan mecmûalardan biri de şiir mecmûalarıdır. Edebiyat tarihinin gelişim sürecinde çok sayıda yazılmış olan ve bir el kitabı niteliğinde bulunan bu eserlerden biri de 17. asırda kaleme alınmış olan Kâsımî’nin Mecmû‘atü’l-letâyif, Bahrü’l-ma‘ârif veya Sandûkatü’l-ma‘ârif gibi adların verilebileceği içerisinde belirtilmiş olan şiir mecmûasıdır. Derleyenin mahlası ile Kâsımî Mecmûası olarak da adlandırılmış olan mecmûada pek çok şaire ait şiirler yer almaktadır. Bu şiirler içerisinde önemli bir kısım, haklarında malumata sahip olunsa dahi mecmûa içerisinde yeni şiir örnekleri tespit edilen şairlere aittir. Bu şairlerden biri de Beyânî’dir. Çalışmada öncelikle bahsi geçen şairin kim ve hangi dönem şairi olduğunun tespit edilebilmesi için mecmûanın 17. asırda tertip edilmiş olunmasından ötürü ilk olarak biyografik kaynaklardan yararlanılarak 16 ve 17. asırlarda Beyânî mahlasını kullanmış olan şairlerin bir listesi çıkarılmıştır. Şairlerin kaynaklarda verilmiş olan şiir örnekleri mecmûada verilmiş olan şiirlerle karşılaştırılmış ve eşleşen bir şiir bulunamamıştır. Netice alınamaması üzerine kaynaklarda bu mahlası kullanmış olan şairlerle ilgili bilgilerden, mecmûanın genel özelliklerinden ve şairin mecmûada yer alan şiirlerinden yola çıkılarak şairin kim olduğunun ortaya konulmasına gayret edilmiştir. Bu sayede bu çalışma ile mecmûada yer alan ve daha önce yayımlanmamış şiirlerin hangi şaire ait olabileceği tetkik edilmiş ve şairle ilgili yeni bilgiler ortaya konmuştur. Araştırma neticesinde mecmûada verilmiş olan şiirlerin büyük bir ihtimalle Ahdî’nin Gülşen-i Şu‘arâ adlı tezkiresinde Seydî Çelebi olarak meşhur olduğu belirtilmiş olan ve bir şiirinden 17. asırda da yaşamını devam ettirdiği anlaşılan şaire ait olduğu belirlenmiştir.
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ] , 2018
1898-1978 yılları arasında yaşamış bir ilim ve fikir adamı olmasının yanı sıra aynı zamanda şairl... more 1898-1978 yılları arasında yaşamış bir ilim ve fikir adamı olmasının yanı sıra aynı zamanda şairlik vasfı taşıyan, klâsik Türk edebiyatı metinlerine ilmî çerçevede yaklaşarak metodolojiyi ortaya koyan ve böylece metin tahlilleri geleneğini başlatan, tenkitli divan neşretme usûlünü ilk kez deneyen ve yaygınlaşmasını sağlayan, birçok divanı günümüz okuyucu ve araştırmacılarının istifadesine sunan, sadece ülkemizde değil batılı bilim adamlarınca da takdir edilen, emekli olduktan sonra dahi çalışmaya ara vermeyen, “hocalık” kavramını hakkıyla üzerinde taşımış bulunan; ayrıca klâsik Türk edebiyatı sahasında çok sayıda ehil kişinin yetişmesine vesile olan Ali Nihad Tarlan; kitapları, tercüme eserleri, yazıları, röportajları ve şiirleri ile çok yönlü bir kimsedir.
Bu çalışmada ilk olarak Tarlan’ın hayatı ve şahsiyeti, kendisi üzerine bilgi veren kaynaklardan elde edilen bilgiye göre aktarılmaya; ardından eserlerine dair kimi düşünceler şiirlerinden örnekler verilerek belirtilmeye gayret edilmiş, daha sonra da eserlerinin tasnîfi üzerine bilgi verilerek çalışmalarının bibliyografik bir dökümü çıkarılmaya çalışılmıştır.
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ] , 2017
Osmanlı dönemi içerisinde çok sayıda eser te’lif eden büyük âlimler yetişmiştir. Bu dönemin öneml... more Osmanlı dönemi içerisinde çok sayıda eser te’lif eden büyük âlimler yetişmiştir. Bu dönemin önemli isimlerinden biri de 150’den fazla eseri olan Müstakîmzâde Süleyman Sadeddin Efendi’dir. 18. asırda dünyaya gelen ve yüzyılın sonlarına doğru vefat eden müellif; biyografik, edebî, dinî, tasavvufî ve hikemî eserler kaleme almıştır. Müstakîmzâde hakkında en kapsamlı incelemeyi, İbnülemin Mahmud Kemal İnal yapmıştır. İnal, Müstakîmzâde’nin Tuhfe-yi Hattâtîn adlı eserini yayımlamış ve eserin giriş kısmında müellife dair ayrıntılı bilgi vermiştir. Müellif üzerine Süleyman Fâik Efendi ise en önemli eseri olarak görülen mecmuasında olumsuz değerlendirmeler yapmıştır. Diğer yandan İbnülemîn ise incelemesinde Süleyman Fâik Efendi’nin Müstakîmzâde hakkında yaptığı değerlendirmelere karşı çıkmıştır. Bu tartışmaya daha sonra Sadeddin Nüzhet Ergun da dahil olmuş ve Türk Şairleri adlı eserinde İbnülemîn’in Süleyman Fâik Efendi hakkındaki değerlendirmelerine tenkitte bulunmuştur. Bu çalışmanın esasını da Süleyman Fâik Efendi’nin Müstakîmzâde hakkında değerlendirmeleri, Süleyman Fâik Efendi’nin Müstakîmzâde üzerine söyledikleri hakkında İnal’ın değerlendirmeleri ve Ergun’un her iki değerlendirme üzere olumlu ya da olumsuz eleştirileri oluşturmuştur.
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ] , 2017
Müstakîmzâde Süleyman Sadeddin Efendi, 18. asırda dünyaya gelmiş ve yüzyılın sonlarına doğru vefa... more Müstakîmzâde Süleyman Sadeddin Efendi, 18. asırda dünyaya gelmiş ve yüzyılın sonlarına doğru vefat etmiştir. Asrının bilhassa nesirde önemli isimlerinden biridir. Çok sayıda eseri bulunan müellifin biyografik, edebî, dinî, tasavvufî ve hikemî eserler kaleme aldığı görülür. Müstakîmzâde hakkında en kapsamlı incelemeyi, İbnülemîn Mahmud Kemal İnal yapmıştır. İnal, Müstakîmzâde’nin Tuhfe-yi Hattâtîn adlı eserini yayımlamış ve eserin giriş kısmında müellife dair ayrıntılı bilgi vermiştir. İbnülemîn; kendi ifadesiyle ve sırasıyla pederi, ceddi, vilâdeti, meskat-ı re’si, tahsîli, Şeyh Mehmed Emîn Tokadî’ye intisâbı, rü’ûs imtihânına duhûlü ve te’essürâtı, te’lîfât ile iştigâli, vefâtı ve medfeni, ahlâkı, şekli, Süleymân Fâ’ik Efendi’nin beyânâtı, âsârı hakkında müellifin her bir yönünü ayrı ayrı incelemiştir. Bu çalışmada müellifin hayatı ve ilmî şahsiyeti üzerine İnal’ın değerlendirmeleri verilmiştir. İnal’ın değerlendirmesinin devamında müellifin eserleri hakkında da bilgi vardır; ancak “Âsârı” başlığı altında verilenlerin müellifin 150’den fazla eserinin bulunmasından dolayı ayrı bir çalışma olarak incelenmesi gerekmektedir.
Kesit Akademi Dergisi (The Journal of Kesit Academy) , 2017
Belirli bir organizasyonun amaçlarının gerçekleşmesinde etkili olan çeşitli unsurlar bulunmaktadı... more Belirli bir organizasyonun amaçlarının gerçekleşmesinde etkili olan çeşitli unsurlar bulunmaktadır. Bu unsurlardan biri de grubun üyelerini bir araya getirerek onları yönlendiren liderdir. Sergiledikleri davranışlar açısından bazı liderler, takipçilerini organizasyonun amaçlarına yönlendirirken aynı zamanda onların amaçlarının gerçekleşmesi için de gayret göstermektedirler. Literatürde bu tarz liderlik davranışları, modern liderlik yaklaşımları içerisinde hizmetkâr liderlik olarak tanımlanmaktadır. Hizmetkâr liderliği, diğer yaklaşımlardan farklı kılan unsurun liderliğin özellikleri olduğu vurgulanmaktadır. Dolayısıyla hizmetkâr liderliğin özelliklerini ele alarak bir liderin hizmetkâr olup olmadığı hakkında değerlendirmede bulunmak mümkündür. Bu çerçevede çalışmada Osmanlı İmparatorluğu’nun seyrini belirlemede tutum ve davranışlarıyla etkili bir padişah olan Yavuz Sultan Selim, hizmetkâr liderliğin özellikleri açısından değerlendirilmiştir. Kaynaklardan elde edilen bilgilerin hem özgün metinleri hem de bu metinlerin günümüz Türkçesine aktarılmış şekillerine çalışmada yer verilerek bu bağlamda Spears’ın belirttiği hizmetkâr liderliğin özellikleri çerçevesinde, Yavuz Sultan Selim’in padişahlığı boyunca sergilediği liderlik davranışlarına göre onun hizmetkâr bir lider olup olmadığı tartışılmıştır.
Turkish Studies - Social Sciences, 2019
Son dönemlerde gelişen yeni kamu yönetimi anlayışı ile birlikte devlet yönetiminde daha şeffaf ve... more Son dönemlerde gelişen yeni kamu yönetimi anlayışı ile birlikte devlet yönetiminde daha şeffaf ve açık bir yönetim anlayışının benimsenmesi, yönetimde etik kavramını gündeme getirmiştir. Bu anlayış ile kamu görevlilerinin uymaları gereken etik davranış ilkelerinin belirlenmesi ve yönetimde etik kültürünün yerleştirilmesi amacıyla Kamu Görevlileri Etik Kurulu oluşturulmuştur. Kurulun belirlediği etik davranış ilkelerinden biri de hesap verme sorumluluğudur. Hesap verme sorumluluğu, Türk-İslam tarihinin çeşitli dönemlerinde devlet ve yönetim üzerine yazılan kimi eserlerde de değinilen bir kavramdır. Bu eserlerden biri de Balasagunlu Yusuf Has Hacib tarafından 11. asırda telif edilmiş ve Türk-İslam tarihinin başlıca ürünlerinden biri olan Kutadgu Bilig adlı eserdir. Eserde devlet anlayışı, siyaset ve ahlâk kuralları üzerinden işlenmiştir. Bir toplumun ideal devlet yönetimine sahip olması ile refaha kavuşturulması için uyulması gereken kuralları içeren; ayrıca idareciler ve halk için bir başvuru kitabı olarak nitelendirilebilecek olan eserde bugün etik davranış ilkeleri olarak bilinen ve devlet yönetiminde uyulması gereken kurallara dair de önemli bilgiler yer almaktadır. Bu çerçevede çalışmada bir etik davranış ilkesi olarak hesap verme sorumluluğuna hangi açıdan yaklaşıldığı, Kutadgu Bilig’de yer alan beyitler üzerinden incelenmeye çalışılmıştır. Yapılan inceleme sonucunda ise kamu yönetiminde etik davranış ilkelerinin önemli bir maddesi olan hesap verme sorumluluğuna, bize ait olan kültür ve geleneğe göre ilk sıraya yerleştirilebilecek olan yeni bir boyut eklenmesi gerekliliği ortaya konulmuştur.
Reyyî Yûsuf Konevî’nin Manzum Akâid Tercümesi: Nûrü’l-hüdâ, 2022
Zeyd-i müʾmin bir emr-i žī-bāle şürūʿ itdükde ne ile bedʾ itmek gerekdür ki mübārek ve kāmil ola?... more Zeyd-i müʾmin bir emr-i žī-bāle şürūʿ itdükde ne ile bedʾ itmek gerekdür ki mübārek ve kāmil ola? el-Cevāb: 'Bismillāhi'r-raĥmāni'r-raĥīm el-ĥamdu lillāhi Rabbi'l-ʿālemīn' ile bedʾ gerekdür." Akâid ilmi, başlangıcından beri temel itikâdî meselelerle ilgilenmiştir. Her ne kadar İslâmiyet'in nüzûlünden önceki ilâhî dinlerin akîdelerinde sapmalar olmuşsa da esasında akîde, Hz. Âdem'den Hz. Muhammed'e kadar geçen süreçte herhangi bir değişikliğe uğramamış, başka bir şeye dönüşmemiştir. İnsanın, kalbinde akîdenin yani itikâdın oluşabilmesi için İslâm'ın dışında bir anlayış ya da düşünceye yer vermemesi gerekmektedir. Bu muhtevanın Türk edebiyatı tarihi içerisinde en çok dîvân edebiyatı metinlerinde işlendiği görülmektedir. Hem yazılmış müstakil eserlerde hem de dîvânların içerisinde yazılmış olan pek çok manzumede imanî esaslar ele alınmıştır. Müstakil olarak yazılmış olan eserlerin içerisinde hem tercümeler hem de telif eserler yer almaktadır. Bu eserlerin bir kısmı ise manzum olarak tercüme ya da telif edilmişlerdir. Tercüme edilmiş olan eserler içerisinde yeni bir tespit olarak bu çalışmada 18. asırda yaşadığı anlaşılan Reyyî Yûsuf Konevî'nin Akâ'idü'n-Nesefî'den tercüme etmiş olduğu Nûrü'l-hüdâ adlı eseri incelenmiştir. Giriş bölümünde çalışmanın konusu, araştırma problemi, hangi literatürle ilgili olduğu, literatürde sağlayacağı katkı, okuyucu kitlesi, amacı ve araştırma sorunu hakkında bilgi verilmiştir. "DÎVÂN EDEBİYATINDA MANZUM AKÂİD-NÂMELER" başlıklı Birinci Bölüm'de akâid ilmi hakkında muhtasar bilgi verildikten sonra dîvân
18. Asırda Telif Edilmiş Manzum Bir İlmihâl Kitabı: Süleymân-nâme (Hanefî ve Şâfi‘î Fıkhı Bağlamında Namaz), 2022
Ömer bin Sâlih el-Kırımî - Tuhfetü'l-Fetâvâ, 2020
Fetva mecmuaları, sadece Türk-İslam edebiyatının değil aynı zamanda birçok ilmin kaynaklarından b... more Fetva mecmuaları, sadece Türk-İslam edebiyatının değil aynı zamanda birçok ilmin kaynaklarından biridir. Bu türdeki eserler, başta ve öncelikle fıkıh olmak üzere hadis, tarih, sosyoloji, halk bilimi gibi alanların da önemli kaynaklarından sayılmalıdırlar.
Kur’ân-ı Kerîm, Sünnet, İcma ve Kıyas, bilindiği üzere İslam hukukunun mesnedleridir. Sorulan fıkhî bir soruya bu kaynakların mesned gösterilmesi doğrultusunda verilen cevaplar fetvaları; bu soru-cevapların derlenmesi ile ortaya çıkan eserler de fetva mecmualarını oluşturur. Türk-İslam literatürü içerisinde de fıkıh ilminin kaynakları arasında önemli yeri olan çok sayıda fetva mecmuası kaleme alınmıştır. 18. yüzyılda da bu asırdan önceki ve sonraki dönemlerde olduğu gibi fetva mecmualarının önemli örnekleri derlenmiştir. Şeyhülislamlık makamına bağlı olarak çalışan müsevvitlerden biri olan Ömer bin Salih el-Kırımî’nin 16 yıllık müsevvitlik görevi süresince o dönemde görev almış altı şeyhülislam tarafından verilen fetvalardan derlediği Tuhfetü’l-fetâvâ adlı mecmuası da asrın önemli kaynaklarından biridir.
Bu çalışma, esasında ilk olarak 2010 yılında yüksek lisans tezi olarak sunulmuştu. Zaman içerisinde fırsat bulunamadığından tekrar gözden geçirilip yayımlanamadı. Tez olarak sunulurken mecmuada yer alan Arapça nakiller, Arap harfli olarak verilmişti. Ancak herhangi bir eserde yer alan Arapça ya da Farsça bir ibarenin muhakkak ki o eser içinde bir işlevi olduğundan Arapça kısımlar da hem transkribe edilerek hem de Arap harfli olarak eklenerek tercümeleri ile birlikte verildi. İnceleme kısmında da düzenlemeler ve eklemeler yapıldı. Bu şekilde yeniden tertip edilen çalışmadaki amaç ise çok sayıda örneği olan fetva mecmualarından birinin metninin çıkarılması ile son dönemlerde kimi çalışmalar yapılmış olmasına rağmen henüz yeteri kadar araştırılmamış olan bu eserleri daha yakından görmek, onlar hakkında daha fazla bilgi edinmek ve edinilen bilgilerin derinleştirilmesine çalışmaktır.
Bu çalışma, nukûllü fetva mecmualarına dair örnek bir çalışmadır ve bu şekilde hazırlanmış başka bir çalışma mevcut değildir. Sonraki yüzyılda hazırlanmış Netîcetü’l-fetâvâ adlı eserin de temelini oluşturan bu eserin yukarıda adı geçen alanlarda çalışmalar yapan araştırmacılar için de bir kaynak kitap olması umulmuştur. Hayırlı olması temennisiyle…
Müstakîmzâde Süleymân Sa'deddîn Efendi - Menâkıb-ı İmâm-ı A'zam, 2020
Her şey, tam belirlenmiş bir ölçüye göre yaratılmıştır ve belirlenmiş bir mizanın olması usûlün d... more Her şey, tam belirlenmiş bir ölçüye göre yaratılmıştır ve belirlenmiş bir mizanın olması usûlün de önemli hâle gelmesine vesile olmaktadır. Diğer bir ifadeyle eğer ölçü var ise o zaman herhangi bir meselede uyulması gereken de bir usûl vardır. O hâlde insan, muhakkak surette hayatının her safhasında bir usûle bağlı kalmalı, tayin edilmiş ölçüden çıkmamak için usûl dairesinden çıkmamalı ve bu vesile ile istikamet üzere olmalıdır.
İslâm tarihinde uyulması gereken bu ölçü ve usûl üzere dinin inanç esasları, ibadetler, insanların arasındaki ilişkiler gibi önemli hususlar, dinin aslî ve fer‘î hükümlerinin dayandığı delilleri ortaya koyan ve bu hükümlerden hüküm çıkarıp yorumlamakta derinleşmiş olan âlimlerin görüşleri ile onların bu görüşlerini ihtiva eden eserleri üzerinden anlatılmıştır. Bu noktada bahsi geçen hususlar, kaynaklarda ilm-i fıkh olarak ifade edilen ve insanın riayet etmesi lazım gelen şer‘î ve adlî hükümleri içine alan ilmin konusu olmuştur. Bilindiği üzere Kur’ân-ı Kerîm, sünnet, icmâ ve kıyâs ise bu ilmin mesnedleridir.
Allah’ın ve peygamberinin koyduğu bu ölçü ve usûlün inananlar tarafından doğru surette anlaşılmasına vesile olan âlî kimselerden biri de İmam-ı Azam Ebû Hanîfe Numan b. Sabit’tir. İlm-i fıkıh içerisinde usûl ortaya koyan ve yetiştirdiği öğrencilerle de bu usûlün devam etmesine vesile olan âlimlerden -Hanefî mezhebinin kendisi ile teşekkül ettiği- İmam-ı Azam, fıkıh ilminin teşekkülünden bugüne kadarki süreçte çok önemli bir yerde bulunmaktadır. 18. asrın önemli müelliflerinden Müstakîmzâde Süleyman Sadeddin Efendi de telif etmiş olduğu çok sayıda eserden biri olarak İmâm-ı Azam’ın menâkıbnâme türünde hayatına dair bilgiler vermiştir. Bu türdeki eserlerin bir yönü de hakkında biyografik bilgi verilen kimse üzerine yapılan eleştirilere cevap vermesidir. Müstakîmzâde’nin Menâkıbnâme-yi İmâm-ı A‘zam adı verilebilecek eseri içerisinde de kimi bölümlerde bu hususa dikkat edilmiş ve İmam-ı Azam’a yapılan eleştirilere karşılık verilmiştir.
İçinde bulunduğumuz şu dönemde de geçmiş dönemin büyük âlimlerini ve onların görüşlerini önemsemeyen ve böylece kendi görüşlerini yansıtan kimseler zuhur etmiştir. Abdullah b. Amr b. el-Âs’tan -Allah ondan razı olsun- rivayet edilen bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber aleyhisselâm, “Allah, ilmi kullarından bir anda çekip çıkarmakla almaz. Âlimlerin ruhunu alarak alır, sonunda geriye bir tane bile âlim bırakmaz. Halk da birtakım cahilleri başkan edinir. Bunlara sorular sorulur, onlar da bilgisizce fetva verip hem kendileri saparlar hem de başkalarını saptırırlar.” diye buyurmuştur. Sahîh-i Buhârî’de yer alan bu hadise yakın anlamlar içeren başka hadisler de mevcuttur. Hadiste bahsi geçen ilim ise İslâmî ilimler olmalıdır. İlmi ile âmil olmayan âlimlerin zamanla ortaya çıkacağı ve insanların ehl-i sünnet âlimlerinin değil de onların sözlerine uyacakları ile ilgili de başka hadisler, sahih hadis kaynaklarında yer almaktadır.
Hadislerin söylenmiş olduğu veya fıkıh ilminin teşekkül ettiği dönemden bugüne kadar geçen asırlarca zaman, esasında bahsi geçen büyük âlimlerin kıymetini hiç azaltmamıştır. Diğer yandan elbette ehl-i sünnet âlimlerine ve eserlerine rağbet eden ve kendilerine teveccüh gösterilen de çok sayıda âlim vardır. Ancak onlara ve dinin temel kaynaklarına tâbi olan kimse sayısı maalesef azalmaktadır. İşte böyle bir neden de;
Ehl-i derd ol ehl-i derd ol ehl-i derd ol ehl-i derd
mısrası meramınca bu kitabın sebeb-i telifi oldu. Eser içerisinde yer alan “Müellifi olan Hazret-i İmâm Buhârî mücâbü’d-da‘ve olduğu müsellem ve kendi kitâbını kırâ’at edenlere dahi dua eylediği mazbûtdur.” sözü meselince de bahsi geçen kimselerin takibinin her daim insanın iki cihanına çok şey kazandıracağı malumdur.
Müstakîmzâde Süleyman Sadeddin Efendi’nin Menâkıbnâme-yi İmâm-ı A‘zam adlı eseri üzerine yapılmaya gayret edilen bu çalışmanın “Giriş” kısmında öncelikle biyografik eserlerin tasnifi ile, daha sonra ise kısaca menâkıbnâme türü ile ilgili bilgi verilerek tasnifte hangi başlık altında incelenmesi gerektiğine dair kısaca bilgi verilmiştir. Menâkıbnâmeler üzerine bilgi verilirken de bu türde olduğu bilinen eserler hakkında bilgi verilmemiş; sadece tasavvufî mahiyet taşımayan menâkıbnâmeler ile ilgili kısa bir bilgi verilmiş, bu iki türde telif edilmiş menâkıbnâmelerin konu ve usûl bakımından farklılık gösteren yönü belirtilmeye çalışılmıştır. Biyografik eser tasnifinde yer alan “din ve tasavvuf büyüklerinin gerçek ve efsaneleştirilmiş hayatlarını hikâye eden eserler” hakkında daha sonra ayrıntılı bir çalışma yapılması planlandığından menâkıbnâme türü ile ilgili de verilen bilgiler kısa tutulmuştur.
Çalışmanın birinci bölümü ise Müstakîmzâde Süleyman Sadeddin Efendi ile eserleri hakkındadır. Devhatü’l-meşayıh ve zeyilleri hakkında çalışılmış doktora tezinde müellifin hayatı ve edebî şahsiyeti hakkında bilgi verildiğinden tekrara düşmemek için bu kısımda ayrıca bu bahisler ile ilgili bilgi verilmemiş ve müellifin çok sayıda eseri üzerinde durulmuştur. Eserler ile ilgili kısaca bilgi verilerek her bir eserin tespit edilebilen nüshalarının da ortaya konmasına çalışılmıştır. Tüm bunlarla birlikte müellifin eserleri ile ilgili kaynaklarda bahsi geçen problemler sıralanmış ve eserlerin bir tasnifinin de yapılmasına gayret edilmiştir. Müstakîmzâde’nin çalışılmamış diğer eserlerinin de ortaya konması ile bundan sonraki süreçte onun hakkında yapılabilecek olan ve yapılması planlanan daha geniş bir çalışmada hayatı, edebî şahsiyeti ve eserleri ile ilgili daha net bilgiler sunulabilecektir. Diğer yandan yayımlanmış olan birincil kaynaklar ve birincil kaynaklardan elde edilmiş olan bilgilerle hazırlanmış olan diğer çalışmalar, ilgili literatürde yer aldığından Ebû Hanîfe hakkında verilecek olan bilgiler, bilgi tekrarı olacağından bu bölümde ayrıca bir başlık açılmamıştır.
İkinci bölümde ise çalışılma gayretinde olunan Müstakîmzâde’nin Menâkıb-ı İmâm-ı A‘zam adlı eserinin incelenmesine gayret edilmiştir. Bu kısımda eserin adı, sebeb-i telifi, telif tarihi, muhtevası, bölümleri, dil ve üslûp özellikleri ve kaynakları hakkında bilgi verilmiştir. Üçüncü bölümde ise öncelikle metnin nüshaları sıralanmış ardından metnin yazılı hâle getirilmesinde dikkat edilen hususlar belirtilmiştir.
Eser üzerine yapılmaya çabalanan bu çalışma, elbette yukarıda bahsi geçen kimi sorunlara ve diğerlerine cevap verme iddiasında değildir; fakat doğru bilginin yer aldığı bir kaynak ortaya koyma gayreti ile “Niyet hayr, akıbet hayr.” sözü kaidesince hayırla anılmaya ümitvâr olunmuştur.
9. Uluslararası Bilimsel Araştırmalar Kongresi -Sosyal ve Eğitim Bilimleri- Bildiri Tam Metin Kitabı, 2020
Edebî metinlerin değerlendirilmesi ve sonraki nesillere aktarılması çok önemli bir vazifedir. Bu ... more Edebî metinlerin değerlendirilmesi ve sonraki nesillere aktarılması çok önemli bir vazifedir. Bu hizmeti üstlenmiş olanların bir kısmını mecmûa tertip eden kimseler oluşturmuşlardır. Eserlerin henüz yazma suretinde çoğaltıldığı bir dönemde derlenmiş olan bu mecmûalardan biri de 17. yüzyılın ilk yarısında tamamlandığı düşünülen ve içerisinde adı olarak Mecmû‘atü’l-letâyif, Bahrü’l-ma‘ârif ve Sandûkatü’l-ma‘ârif gibi isimler kayıtlı olan Kâsımî’nin mecmûasıdır. Erzurum Atatürk Üniversitesi Merkez Kütüphanesi Seyfettin Özege Yazma Salonu’nda Agâh Sırrı Levend yazmaları arasında bulunan ve ASL 625 Mec 83 numarası ile kayıtlı olan bu mecmûada çok sayıda şairin şiirlerinden örnekler yer almaktadır. Genellikle şairlerin mahlaslarının başlık olarak verildiği mecmûada Feyzî başlıklı altı ve Feyzî-i Bağdâdî başlıklı bir şiir yer almaktadır. Bu şiirlerin altısı gazel ve biri rubâî nazım şeklinde yazılmışlardır. Kaynaklarda “Feyzî” mahlaslı pek çok şair bulunması şairlerin kim olabileceğinin tespitini zorlaştırmıştır. Yapılan taramada mecmûada yer alan şiirlerden birinin üç beytinin bazı kaynaklarda “Feyzî” mahlaslı İstanbul’da doğmuş ve 1115/1703’te vefat etmiş bir şaire atfedildiği görülmüştür. Ancak bu beyitlerin bu mahlası kullanmış başka bir şaire ait olduğu anlaşılmıştır. Bu sayede mecmûada bu mahlas ile yazılmış üç şiirin hangi şaire ait olduğu belirlenmiştir. Mecmûada “Feyzî” ve “Feyzî-i Bağdadî” başlıklı şiirlerin yer alması da bu tespiti desteklemektedir. Bu noktada bu çalışmanın amacı da öncelikle mecmûada mahlası geçen bu şairlerin kimler olabileceğinin kısaca tartışılması ve Kâsımî Mecmûası’nda Feyzî ve Feyzî-i Bağdadî başlıklı şiirlerin ortaya konmasıdır.
Uluslararası Horasan’dan Anadolu’ya İrfan Geleneği: Elvan Çelebi Sempozyumu Bildiriler Kitabı, 2020
Türk-İslam geleneği içerisinde en çok işlenen iki konudan birisi aşk ve diğeri ise ahlaktır. Her ... more Türk-İslam geleneği içerisinde en çok işlenen iki konudan birisi aşk ve diğeri ise ahlaktır. Her iki mefhum da bir usul dairesi içerisinde işlenmiş, salik veya talibin onlara vasıl olmada bir rehbere riayet etmesi istenmiştir. Bunun için de kişinin ilim ve irfan sahibi olması önemli bir merhale olarak belirtilmiştir. Kaynaklarda usulsüz vusulün mümkün olmadığına vurgu yapılırken eserlerde geçtiği şekliyle tahsîl-i ilm ü irfânda hangi kaideler etrafında amel edilmesi gerektiğine dair de mühim bilgiler verilmiştir. Eserlerde her iki husus da birlikte değerlendirildiğinden bu çalışmada da ilim ve irfan kavramları birbirinden ayrılmamış, işlenen başlıklarda bu kavramlar bir bütün olarak ele alınmıştır. Zira bahsi geçen kavramlar gelenekte birbirinden ayrı düşünülmemiş, birçok kaynakta kişinin edinimi, tahsîl-i ilm ü irfân şeklinde bir terkip ile ifade edilmiştir. Eserlerde ilim ve irfan sahibi olmak, ilme ve ilim sahiplerine hürmet etmek, bir üstat talep etmek ve üstadın takdirini kazanmak, üstada karşı sadakat sahibi olmak, âlim veya mürşidi bir rehber olarak bilmek gibi hususlar hakkında önemli bilgiler mevcuttur. Bu çalışmada da ilim ve irfan sahibi bir kimsede bulunması gereken ve gelenekte de çok önemli görülen kimi vasıflar; klasik edebiyat ile tasavvuf edebiyatı metinlerinden, tasavvuf ile ilgili bazı kaynak eserlerden ve bazı menkıbelerden yararlanılarak açıklanmaya çalışılacaktır.
Türk Dili ve Edebiyatı Bilgi Şöleni Sempozyumu (21-23 Haziran 2019) Bildiriler, 2019
Eskilerin ulûm-ı riyâziyyeden saydığı ve ilm-i edvâr da denilen mûsikî ilmi, toplum hayatında çok... more Eskilerin ulûm-ı riyâziyyeden saydığı ve ilm-i edvâr da denilen mûsikî ilmi, toplum hayatında çok mühim ve itibarlı bir yer edinmiştir. Yaşadıkları dönemin ilimlerinden her yönüyle haberdar oldukları anlaşılan klâsik edebiyat şairlerinin de bu ilim hakkında bilgi sahibi oldukları eserlerindeki akislerden anlaşılmaktadır. Bir yönü ile mûsikîşinas olan çok sayıda şair, şiirle birlikte varlığını devam ettirmiş olan mûsikî makam ve aletlerinin isimlerinden şiirlerinde yararlanmışlardır. Bu vesile ile şairler, mûsikîye dair bilgilerini bazı edebî sanatlardan da istifade ederek şiirde göstermişler ve çok sayıda mazmun oluşturmuşlardır. Bugüne kadar klâsik edebiyata dair yapılan çalışmalarda mûsikî makam ve âletlerinin klâsik şiir içerisinde kullanıldığı yerler hakkında önemli çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışma içerisinde ise eserlerde mûsikî makamlarının bir unsur olarak kullanıldığı kimi beyitler; mûsikînin tarihî gelişimi, özellikleri, sanatlar içerisindeki yeri, makamları ve makamların tabiatları ile insan ruhuna etkileri, insanın yaratılışına göre makamlar gibi konular üzerine önemli bilgiler ihtiva eden ve ilm-i mûsikî hakkında kaleme alınmış olan kimi mûsikî risalelerindeki bilgilerden ve günümüzde mûsikî makamlarına dair ortaya konmuş bazı verilerden yararlanılarak incelenmeye çalışılacaktır.
Alî Emîrî Hatırasına Uluslararası VIII. Klâsik Türk Edebiyatı Sempozyumu, 2014
Edebiyat, tarih, din, dil, felsefe, coğrafya gibi sosyal bilimler ve astroloji, hendese, cebir g... more Edebiyat, tarih, din, dil, felsefe, coğrafya gibi sosyal bilimler ve astroloji, hendese, cebir gibi fen bilimleri vb. çeşitli alanlarda yazılmış olan el yazması eserler teknolojinin gelişmesi ile dijital ortama aktarılmış, bu sayede araştırmacılar klâsik dönemde yazılmış eserlere kolaylıkla erişme imkânı bulmuşlardır. El yazması eserlerin bilhassa bulundukları yerler olan İstanbul, Ankara gibi önemli merkezlere uzak olan ve bu şehirlerde bulunan kütüphanelere gitme imkânı bulamayan araştırmacılar için internete aktarılmış metinler büyük önem arzetmektedirler. Bugün www.yazmalar.gov.tr internet adresindeki eserlere ulaşmak isteyen bir araştırmacı, sistemdeki toplam 208.561 esere erişebilmekte ve mevcut eserler hakkında bilgi sahibi olabilmektedir. Sistemdeki görüntülü eser sayısı ise henüz 80.579’dir. Eserlere ulaşabilmek içinse öncelikle “basit tarama” ya da “katalog tarama” bağlantılarından tarama yapmak gerekmektedir. Ancak örneğin bir eser ya da bir tür adının farklı şekillerde sisteme kaydedilmesi nedeniyle ulaşmak istenen sonuca net bir şekilde erişilememekte ve tarama bağlantısına aranmak istenen her ne ise bu ifade ya da adın farklı şekillerinin de yazılarak aranması gerekmektedir. Gerçekte bu durum bizleri daha önce de tartışılan imlâ problemine götürmektedir.
III. Türk Dili ve Edebiyatı Öğrenci Sempozyumu (05-06 Mart 2009) Bildiriler, 2009
16. asır Klâsik Türk Edebiyatı’nın temsilcilerinden biri olan Taşlıcalı Yahyâ Bey, divanında yer ... more 16. asır Klâsik Türk Edebiyatı’nın temsilcilerinden biri olan Taşlıcalı Yahyâ Bey, divanında yer alan bilhassa tasavvufî şiirleri ve hamsesi ile önemli bir yere sahiptir. Bu çalışmada şairin tasavvufta merkezî bir konumda olan ve manevî otorite olarak kabul edilen mürşid kavramını tasvir ettiği "ider" redifli gazeli esas alınarak söz konusu şiir ile şairin konuyu ele alış biçimi incelenmeye çalışılmıştır.