Huzme Gultekin | Ankara Universitesi (original) (raw)

Papers by Huzme Gultekin

Research paper thumbnail of Sumerlerin Kimliğine Dair Tartışmalar: Dinler Tarihi Açısından Değerlendirme

Gültekin, Huzme Gülek. “Sumerlerin Kimliğine Dair Tartışmalar: Dinler Tarihi Açısından Değerlendirme”. Dini Araştırmalar 67 (Aralık 2024), 397-429, 2024

Öz Sumerliler Güney Mezopotamya’da Basra körfezinin kuzey kıyılarındaki bataklık bölgede MÖ 4. bi... more Öz
Sumerliler Güney Mezopotamya’da Basra körfezinin kuzey kıyılarındaki bataklık bölgede MÖ 4. binyıl ortalarından itibaren yerleşik oldukları bilinen topluluklardır. Bu dönemde oluşturulan “Uruk kültürü”’ne ait karakteristik unsurların söz konusu dönemde Anadolu’ya kadar geniş bir alanda görülmesi “Uruk yayılımı” olarak adlandırılmaktadır. Uruk kültürü, adını bölgede kurulan ilk şehir olan Uruk’tan almıştır. İlk yazılı belgeler bu şehirde bulunmuş, 3. binyıl başlarından itibaren çevre şehirlerde de görülmeye başlamıştır. Belgelerin yazıldığı dil Sumercedir. Ancak Uruk kültüründen önce bölgede Al-Ubeyd veya Obeyd kültürü olarak adlandırılan daha eski bir kültür katmanı da bulunmaktadır. MÖ 5. binyıldan MÖ 4. binyıla, Uruk dönemi başlangıcına kadar bu kültüre ait unsurlar tespit edilmektedir. Bazı Sumer şehirlerindeki büyük tapınakların basit yapılı ve küçük boyutlu ilk örnekleri bu döneme aittir. İlk sulama kanalları da Obeyd döneminde kazılmış, çevre coğrafyalarla irtibat bu dönemde başlamıştır. Obeyd dönemiyle Uruk dönemi arasındaki temel fark şehirleşme ve nüfustaki ani artış olarak değerlendirilir. Bu gelişmeleri bazı uzmanlar yeni bir halkın, yani Sumerlilerin bölgeye gelişine bağlarken, bazıları Sumerlilerin Obeyd döneminden beri bölgede yerleşik olduklarını düşünmüş ve bu dönemde yaşanan gelişimi bir kültürel kırılma değil, zaman içinde şartların olgunlaşmasıyla gerçekleşmiş bir kültürel sıçrama olarak değerlendirmişlerdir. Bu nedenle Sumerlilerin bölgeye yerleşme tarihleri ve kimlikleri hakkında, arkeolojik, filolojik ve antropolojik bulgulardan hareketle çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bu makalenin yazılmasındaki amaç, konu ile ilgili görüşleri bir araya getirdikten sonra bir de dinler tarihi perspektifinden değerlendirmektir. Zira Sumer coğrafyası her ne kadar Anadolu coğrafyasına uzak görünse de ilk Sumer şehri Uruk ile Anadolu’daki bazı yerleşimlerin erken dönemde kültürel bağlantısı olduğunu gösteren bulgular mevcuttur. Ayrıca Türkistan, Kafkaslar, Anadolu ve Mezopotamya arasında MÖ 4. binyıldan itibaren ticari ilişkilerin varlığı tespit edilmiştir. Uzun mesafeli ticaretin, söz konusu alanda demografik ve kültürel aktarımı, dolayısıyla inançlarda senkretizmi beraberinde getirdiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle inançlar üzerinden yapılacak bir değerlendirme Sumerlilerin kimliği probleminin çözümüne katkıda bulunabilir. İnançların ileriye dönük tarih aşan özellikleri sayesinde günümüze ulaşmaları, yaklaşık beş bin yıl öncesine ait bazı inanç ve uygulamaların bugün de gözlenmesine ve karşılaştırma yapılabilmesine imkân vermektedir. Bu çalışmada Sumerlilerin kimliği üzerine görüşler çeşitli yönleriyle ortaya konulduktan sonra konu bir de inançlar açısından ele alınmış, Sumer inançları ile benzerlik gösteren inanışlar, dinler tarihinin karşılaştırmalı fenomenolojik metoduyla değerlendirilmiştir.

Research paper thumbnail of Sumerlerin Kimliğine Dair Tartışmalar: Dinler Tarihi Açısından Değerlendirme

Dini Araştırmalar 67 (Aralık 2024), 397-429 , 0

Öz Sumerliler Güney Mezopotamya’da Basra körfezinin kuzey kıyılarındaki bataklık bölgede MÖ 4. bi... more Öz
Sumerliler Güney Mezopotamya’da Basra körfezinin kuzey kıyılarındaki bataklık bölgede MÖ 4. binyıl ortalarından itibaren yerleşik oldukları bilinen topluluklardır. Bu dönemde
oluşturulan “Uruk kültürü”’ne ait karakteristik unsurların söz konusu dönemde Anadolu’ya
kadar geniş bir alanda görülmesi “Uruk yayılımı” olarak adlandırılmaktadır. Uruk kültürü,
adını bölgede kurulan ilk şehir olan Uruk’tan almıştır. İlk yazılı belgeler bu şehirde bulunmuş,
3. binyıl başlarından itibaren çevre şehirlerde de görülmeye başlamıştır. Belgelerin yazıldığı
dil Sumercedir. Ancak Uruk kültüründen önce bölgede Al-Ubeyd veya Obeyd kültürü olarak
adlandırılan daha eski bir kültür katmanı da bulunmaktadır. MÖ 5. binyıldan MÖ 4. binyıla,
Uruk dönemi başlangıcına kadar bu kültüre ait unsurlar tespit edilmektedir. Bazı Sumer şehirlerindeki büyük tapınakların basit yapılı ve küçük boyutlu ilk örnekleri bu döneme aittir.
İlk sulama kanalları da Obeyd döneminde kazılmış, çevre coğrafyalarla irtibat bu dönemde
başlamıştır. Obeyd dönemiyle Uruk dönemi arasındaki temel fark şehirleşme ve nüfustaki ani
artış olarak değerlendirilir. Bu gelişmeleri bazı uzmanlar yeni bir halkın, yani Sumerlilerin
bölgeye gelişine bağlarken, bazıları Sumerlilerin Obeyd döneminden beri bölgede yerleşik olduklarını düşünmüş ve bu dönemde yaşanan gelişimi bir kültürel kırılma değil, zaman içinde
şartların olgunlaşmasıyla gerçekleşmiş bir kültürel sıçrama olarak değerlendirmişlerdir. Bu
nedenle Sumerlilerin bölgeye yerleşme tarihleri ve kimlikleri hakkında, arkeolojik, filolojik
ve antropolojik bulgulardan hareketle çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bu makalenin yazılmasındaki amaç, konu ile ilgili görüşleri bir araya getirdikten sonra bir de dinler tarihi perspektifinden değerlendirmektir. Zira Sumer coğrafyası her ne kadar Anadolu coğrafyasına
uzak görünse de ilk Sumer şehri Uruk ile Anadolu’daki bazı yerleşimlerin erken dönemde kültürel bağlantısı olduğunu gösteren bulgular mevcuttur. Ayrıca Türkistan, Kafkaslar, Anadolu ve Mezopotamya arasında MÖ 4. binyıldan itibaren ticari ilişkilerin varlığı tespit edilmiştir.
Uzun mesafeli ticaretin, söz konusu alanda demografik ve kültürel aktarımı, dolayısıyla
inançlarda senkretizmi beraberinde getirdiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle inançlar üzerinden
yapılacak bir değerlendirme Sumerlilerin kimliği probleminin çözümüne katkıda bulunabilir.
İnançların ileriye dönük tarih aşan özellikleri sayesinde günümüze ulaşmaları, yaklaşık beş
bin yıl öncesine ait bazı inanç ve uygulamaların bugün de gözlenmesine ve karşılaştırma yapılabilmesine imkân vermektedir. Bu çalışmada Sumerlilerin kimliği üzerine görüşler çeşitli
yönleriyle ortaya konulduktan sonra konu bir de inançlar açısından ele alınmış, Sumer inançları ile benzerlik gösteren inanışlar, dinler tarihinin karşılaştırmalı fenomenolojik metoduyla
değerlendirilmiştir.

Research paper thumbnail of Sedat Veyis Örnek - Türk Halkbilimi

Iile tişim teknolojisi son yıllarda inanılmaz bir hızla gelişmiştir. A rtık haberleş me, uzaya ye... more Iile tişim teknolojisi son yıllarda inanılmaz bir hızla gelişmiştir. A rtık haberleş me, uzaya yerleştirilen uydular aracılığı ile yapılmaktadır. Bu gelişmenin, sağladığı pek çok kolaylık yanında, bazı sakıncaları olduğu da bir gerçektir. Teknolojik bakımdan güçlü olan ülkelerin kültürleri, diğer ülkeleri etki altına almaktadır. Teknolojisi gelişmiş ülkeler bile, bu durum dan daha az etkilen mek için tedbirler almaktadırlar. Ülkemiz, teknolojik kültür yayılmacılığının etkisini en fazla hissettirdiği yerler den birisidir. Çok zengin tarihi birikim, tek başına yeterli olmamaktadır. Ö rtülü duran kültür zamanla önemini ve etkisini kaybediyor. A rtık m illî kültürlerin ye rini, tarihi köklerden yoksun bir teknoloji kültürünün alması söz konusudur. Teknoloji kültürü konusuda sinema, görüntülü basın ve bilgisayar en önemli ro lü oynuyorlar. Sinemalarda gösterilen filmler, TV'lerde yayınlanan programlar, filmler, belgeseller; bilgisayarda internet aracılığı ile masanızın üzerine gelen çe şitli dokümanlar, hep bu teknoloji kültürünün hakimiyetini göstermektedir. Görünüşte rengarenk, sihirli bir alem izlemini veren bu harikalar dünyasının te melinde, yine kitabın yattığını düşünm ek ve bilmek zorundayız. Sinema, T V ve bilgisayar programlarının hepsi kitaba ve sonuçta o kitaplarda kullanılan dilin mükemmel oluşuna dayanıyorlar. Bizim yapmamız gereken teknolojiyi reddetmek değil, ondan faydalanmaktır. Kültürel zenginliklerimizi teknoloji yoluyla hem yaşatmak, hem bu yolla evren sel kültüre katkıda bulunmak zorundayız. Çağdaş dünya ülkeleri arasında şahsiyetli bir yer alabilmek, "önce kendim iz ka labilmeyi başarmakla" mümkündür. M illetim izin tarihi boyunca oluşturduğu zengin ve renkli kültürü vardır. Bu kültürden, yani gelenekten faydalanmayan sanatçılar ortaya orijinal eserler koyamazlar. Dolayısıyla sanat ve edebiyatta ge leneği ortaya çıkarmak, ondan faydalanmayı, yeni ve orijinal eserler üretm eyi ko laylaştıracaktır. Türk kültürünün zenginlikleriyle beslenmiş, Türkçe'nin geniş ifade gücüyle ya zılm ış yeni yeni eserler, bizim teknoloji kültürüm üzün temelini oluşturabilirler. Biz de dünya sinema ve TV'lerinde, kendi ürettiğimiz film ve belgesellerimizi gösterime sokabiliriz. Uzaya yerleştirdiğimiz uydular, dünyanın her tarafına Türk kültürünü tanıtabilir. Internet yoluyla Türk K ültürü, dünyada bilgisayar bulunan bütün evlere taşınabilir. B ütün bunlar mümkündür. Am a, önce kitap... B ütün bu çalışmaların temelinde bizim dilimizle yazılmış, bi zim külürüm üzü taşıyan kitaplar olacaktır. Biz kitaba ağırlık verirsek, m illî kül tü rü m ü zü ve edebiyatımızı önemsersek mutlaka başarıya ulaşırız. Yunus Emre, yedi yü zyıl önce "Her dem yeni doğarız, bizden kim usanası" de mişti. Kullandığı güzel Türkçe Y unus'u bugün bütün canlılığı ile yaşatıyor. D i limize sahip çıkar ve güzel eserler ortaya koyarsak yarın bizi de yaşatacaktır. O zaman her dem yeni doğacağız ve bizden kimse usanmayacaktır.

Research paper thumbnail of Sumerlerin Kimliğine Dair Tartışmalar: Dinler Tarihi Açısından Değerlendirme

Gültekin, Huzme Gülek. “Sumerlerin Kimliğine Dair Tartışmalar: Dinler Tarihi Açısından Değerlendirme”. Dini Araştırmalar 67 (Aralık 2024), 397-429, 2024

Öz Sumerliler Güney Mezopotamya’da Basra körfezinin kuzey kıyılarındaki bataklık bölgede MÖ 4. bi... more Öz
Sumerliler Güney Mezopotamya’da Basra körfezinin kuzey kıyılarındaki bataklık bölgede MÖ 4. binyıl ortalarından itibaren yerleşik oldukları bilinen topluluklardır. Bu dönemde oluşturulan “Uruk kültürü”’ne ait karakteristik unsurların söz konusu dönemde Anadolu’ya kadar geniş bir alanda görülmesi “Uruk yayılımı” olarak adlandırılmaktadır. Uruk kültürü, adını bölgede kurulan ilk şehir olan Uruk’tan almıştır. İlk yazılı belgeler bu şehirde bulunmuş, 3. binyıl başlarından itibaren çevre şehirlerde de görülmeye başlamıştır. Belgelerin yazıldığı dil Sumercedir. Ancak Uruk kültüründen önce bölgede Al-Ubeyd veya Obeyd kültürü olarak adlandırılan daha eski bir kültür katmanı da bulunmaktadır. MÖ 5. binyıldan MÖ 4. binyıla, Uruk dönemi başlangıcına kadar bu kültüre ait unsurlar tespit edilmektedir. Bazı Sumer şehirlerindeki büyük tapınakların basit yapılı ve küçük boyutlu ilk örnekleri bu döneme aittir. İlk sulama kanalları da Obeyd döneminde kazılmış, çevre coğrafyalarla irtibat bu dönemde başlamıştır. Obeyd dönemiyle Uruk dönemi arasındaki temel fark şehirleşme ve nüfustaki ani artış olarak değerlendirilir. Bu gelişmeleri bazı uzmanlar yeni bir halkın, yani Sumerlilerin bölgeye gelişine bağlarken, bazıları Sumerlilerin Obeyd döneminden beri bölgede yerleşik olduklarını düşünmüş ve bu dönemde yaşanan gelişimi bir kültürel kırılma değil, zaman içinde şartların olgunlaşmasıyla gerçekleşmiş bir kültürel sıçrama olarak değerlendirmişlerdir. Bu nedenle Sumerlilerin bölgeye yerleşme tarihleri ve kimlikleri hakkında, arkeolojik, filolojik ve antropolojik bulgulardan hareketle çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bu makalenin yazılmasındaki amaç, konu ile ilgili görüşleri bir araya getirdikten sonra bir de dinler tarihi perspektifinden değerlendirmektir. Zira Sumer coğrafyası her ne kadar Anadolu coğrafyasına uzak görünse de ilk Sumer şehri Uruk ile Anadolu’daki bazı yerleşimlerin erken dönemde kültürel bağlantısı olduğunu gösteren bulgular mevcuttur. Ayrıca Türkistan, Kafkaslar, Anadolu ve Mezopotamya arasında MÖ 4. binyıldan itibaren ticari ilişkilerin varlığı tespit edilmiştir. Uzun mesafeli ticaretin, söz konusu alanda demografik ve kültürel aktarımı, dolayısıyla inançlarda senkretizmi beraberinde getirdiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle inançlar üzerinden yapılacak bir değerlendirme Sumerlilerin kimliği probleminin çözümüne katkıda bulunabilir. İnançların ileriye dönük tarih aşan özellikleri sayesinde günümüze ulaşmaları, yaklaşık beş bin yıl öncesine ait bazı inanç ve uygulamaların bugün de gözlenmesine ve karşılaştırma yapılabilmesine imkân vermektedir. Bu çalışmada Sumerlilerin kimliği üzerine görüşler çeşitli yönleriyle ortaya konulduktan sonra konu bir de inançlar açısından ele alınmış, Sumer inançları ile benzerlik gösteren inanışlar, dinler tarihinin karşılaştırmalı fenomenolojik metoduyla değerlendirilmiştir.

Research paper thumbnail of Sumerlerin Kimliğine Dair Tartışmalar: Dinler Tarihi Açısından Değerlendirme

Dini Araştırmalar 67 (Aralık 2024), 397-429 , 0

Öz Sumerliler Güney Mezopotamya’da Basra körfezinin kuzey kıyılarındaki bataklık bölgede MÖ 4. bi... more Öz
Sumerliler Güney Mezopotamya’da Basra körfezinin kuzey kıyılarındaki bataklık bölgede MÖ 4. binyıl ortalarından itibaren yerleşik oldukları bilinen topluluklardır. Bu dönemde
oluşturulan “Uruk kültürü”’ne ait karakteristik unsurların söz konusu dönemde Anadolu’ya
kadar geniş bir alanda görülmesi “Uruk yayılımı” olarak adlandırılmaktadır. Uruk kültürü,
adını bölgede kurulan ilk şehir olan Uruk’tan almıştır. İlk yazılı belgeler bu şehirde bulunmuş,
3. binyıl başlarından itibaren çevre şehirlerde de görülmeye başlamıştır. Belgelerin yazıldığı
dil Sumercedir. Ancak Uruk kültüründen önce bölgede Al-Ubeyd veya Obeyd kültürü olarak
adlandırılan daha eski bir kültür katmanı da bulunmaktadır. MÖ 5. binyıldan MÖ 4. binyıla,
Uruk dönemi başlangıcına kadar bu kültüre ait unsurlar tespit edilmektedir. Bazı Sumer şehirlerindeki büyük tapınakların basit yapılı ve küçük boyutlu ilk örnekleri bu döneme aittir.
İlk sulama kanalları da Obeyd döneminde kazılmış, çevre coğrafyalarla irtibat bu dönemde
başlamıştır. Obeyd dönemiyle Uruk dönemi arasındaki temel fark şehirleşme ve nüfustaki ani
artış olarak değerlendirilir. Bu gelişmeleri bazı uzmanlar yeni bir halkın, yani Sumerlilerin
bölgeye gelişine bağlarken, bazıları Sumerlilerin Obeyd döneminden beri bölgede yerleşik olduklarını düşünmüş ve bu dönemde yaşanan gelişimi bir kültürel kırılma değil, zaman içinde
şartların olgunlaşmasıyla gerçekleşmiş bir kültürel sıçrama olarak değerlendirmişlerdir. Bu
nedenle Sumerlilerin bölgeye yerleşme tarihleri ve kimlikleri hakkında, arkeolojik, filolojik
ve antropolojik bulgulardan hareketle çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bu makalenin yazılmasındaki amaç, konu ile ilgili görüşleri bir araya getirdikten sonra bir de dinler tarihi perspektifinden değerlendirmektir. Zira Sumer coğrafyası her ne kadar Anadolu coğrafyasına
uzak görünse de ilk Sumer şehri Uruk ile Anadolu’daki bazı yerleşimlerin erken dönemde kültürel bağlantısı olduğunu gösteren bulgular mevcuttur. Ayrıca Türkistan, Kafkaslar, Anadolu ve Mezopotamya arasında MÖ 4. binyıldan itibaren ticari ilişkilerin varlığı tespit edilmiştir.
Uzun mesafeli ticaretin, söz konusu alanda demografik ve kültürel aktarımı, dolayısıyla
inançlarda senkretizmi beraberinde getirdiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle inançlar üzerinden
yapılacak bir değerlendirme Sumerlilerin kimliği probleminin çözümüne katkıda bulunabilir.
İnançların ileriye dönük tarih aşan özellikleri sayesinde günümüze ulaşmaları, yaklaşık beş
bin yıl öncesine ait bazı inanç ve uygulamaların bugün de gözlenmesine ve karşılaştırma yapılabilmesine imkân vermektedir. Bu çalışmada Sumerlilerin kimliği üzerine görüşler çeşitli
yönleriyle ortaya konulduktan sonra konu bir de inançlar açısından ele alınmış, Sumer inançları ile benzerlik gösteren inanışlar, dinler tarihinin karşılaştırmalı fenomenolojik metoduyla
değerlendirilmiştir.

Research paper thumbnail of Sedat Veyis Örnek - Türk Halkbilimi

Iile tişim teknolojisi son yıllarda inanılmaz bir hızla gelişmiştir. A rtık haberleş me, uzaya ye... more Iile tişim teknolojisi son yıllarda inanılmaz bir hızla gelişmiştir. A rtık haberleş me, uzaya yerleştirilen uydular aracılığı ile yapılmaktadır. Bu gelişmenin, sağladığı pek çok kolaylık yanında, bazı sakıncaları olduğu da bir gerçektir. Teknolojik bakımdan güçlü olan ülkelerin kültürleri, diğer ülkeleri etki altına almaktadır. Teknolojisi gelişmiş ülkeler bile, bu durum dan daha az etkilen mek için tedbirler almaktadırlar. Ülkemiz, teknolojik kültür yayılmacılığının etkisini en fazla hissettirdiği yerler den birisidir. Çok zengin tarihi birikim, tek başına yeterli olmamaktadır. Ö rtülü duran kültür zamanla önemini ve etkisini kaybediyor. A rtık m illî kültürlerin ye rini, tarihi köklerden yoksun bir teknoloji kültürünün alması söz konusudur. Teknoloji kültürü konusuda sinema, görüntülü basın ve bilgisayar en önemli ro lü oynuyorlar. Sinemalarda gösterilen filmler, TV'lerde yayınlanan programlar, filmler, belgeseller; bilgisayarda internet aracılığı ile masanızın üzerine gelen çe şitli dokümanlar, hep bu teknoloji kültürünün hakimiyetini göstermektedir. Görünüşte rengarenk, sihirli bir alem izlemini veren bu harikalar dünyasının te melinde, yine kitabın yattığını düşünm ek ve bilmek zorundayız. Sinema, T V ve bilgisayar programlarının hepsi kitaba ve sonuçta o kitaplarda kullanılan dilin mükemmel oluşuna dayanıyorlar. Bizim yapmamız gereken teknolojiyi reddetmek değil, ondan faydalanmaktır. Kültürel zenginliklerimizi teknoloji yoluyla hem yaşatmak, hem bu yolla evren sel kültüre katkıda bulunmak zorundayız. Çağdaş dünya ülkeleri arasında şahsiyetli bir yer alabilmek, "önce kendim iz ka labilmeyi başarmakla" mümkündür. M illetim izin tarihi boyunca oluşturduğu zengin ve renkli kültürü vardır. Bu kültürden, yani gelenekten faydalanmayan sanatçılar ortaya orijinal eserler koyamazlar. Dolayısıyla sanat ve edebiyatta ge leneği ortaya çıkarmak, ondan faydalanmayı, yeni ve orijinal eserler üretm eyi ko laylaştıracaktır. Türk kültürünün zenginlikleriyle beslenmiş, Türkçe'nin geniş ifade gücüyle ya zılm ış yeni yeni eserler, bizim teknoloji kültürüm üzün temelini oluşturabilirler. Biz de dünya sinema ve TV'lerinde, kendi ürettiğimiz film ve belgesellerimizi gösterime sokabiliriz. Uzaya yerleştirdiğimiz uydular, dünyanın her tarafına Türk kültürünü tanıtabilir. Internet yoluyla Türk K ültürü, dünyada bilgisayar bulunan bütün evlere taşınabilir. B ütün bunlar mümkündür. Am a, önce kitap... B ütün bu çalışmaların temelinde bizim dilimizle yazılmış, bi zim külürüm üzü taşıyan kitaplar olacaktır. Biz kitaba ağırlık verirsek, m illî kül tü rü m ü zü ve edebiyatımızı önemsersek mutlaka başarıya ulaşırız. Yunus Emre, yedi yü zyıl önce "Her dem yeni doğarız, bizden kim usanası" de mişti. Kullandığı güzel Türkçe Y unus'u bugün bütün canlılığı ile yaşatıyor. D i limize sahip çıkar ve güzel eserler ortaya koyarsak yarın bizi de yaşatacaktır. O zaman her dem yeni doğacağız ve bizden kimse usanmayacaktır.