İlahiyat Tetkikleri Dergisi | Ataturk University (original) (raw)
Papers by İlahiyat Tetkikleri Dergisi
Bu çalışma, Covid-19 sürecinde ortaya çıkan olumsuz duyguları belirlemek, kişilerin ortaya çıkan ... more Bu çalışma, Covid-19 sürecinde ortaya çıkan olumsuz duyguları belirlemek, kişilerin ortaya çıkan olumsuz psikolojik faktörlere karşı ne tür başa çıkma tarzları kullandıklarını saptamak ve dini başa çıkmanın nasıl bir etkiye sahip olduğunu görebilmek amacıyla yapılmıştır. Araştırmada üç temel soruya cevap aranmıştır: İlk soruda, pandemide yaşanılan olumsuz psikolojik durumlara, ikinci soruda bu psikolojik durumlara karşı geliştirilen başa çıkma tarzlarına ve üçüncü soruda ise, dini başa çıkmanın nasıl bir konuma sahip olduğuna cevap aranmıştır. Bu amaç doğrultusunda, kendileri ya da yakın çevrelerinden birilerinin Covid-19 deneyimlerine sahip, farklı fakültelerdeki lisans düzeyinde eğitim gören 19 erkek ve 41 kadın katılımcıdan veri toplanmıştır. Metne dönüştürülen veriler Maxqda 20 Paket Programı yardımıyla analiz edilmiştir. Analizler sonucunda çeşitli alt tema ve temalara ulaşılmıştır. Sonuçlar incelendiğinde, bireylerin genellikle kaygı, korku, umutsuzluk, stres, yorgunluk ve depresyon gibi çok sayıda olumsuz duyguları yaşadıkları görülmektedir. Bununla birlikte, bireylerin bu olumsuz durumlara karşı en çok dini başa çıkmayı kullandıkları sonucuna ulaşılmıştır.
Din, insanlık tarihi boyunca toplum nezdinde meşrulaştırma işlevi gören en güçlü otorite olagelmi... more Din, insanlık tarihi boyunca toplum nezdinde meşrulaştırma işlevi gören en güçlü otorite olagelmiştir. Bu durum, bazı kimseler tarafından çeşitli açılardan çıkar sağlamak amacıyla dinin istismar edilmesini beraberinde getirmiştir. Din eğitiminin yetersiz olduğu durumlarda ise dinin istismar edilme ihtimali artmaktadır. Bu çalışmada "toplumu din konusunda aydınlatmak" görevi olan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yaygın din hizmetlerinde din istismarı konusunu nasıl ele aldığı incelenerek toplumun bu konuda aydınlatılmasına katkısı değerlendirilecektir. Çalışmanın örneklemi 2013-2020 yılları arasındaki Cuma hutbeleridir. Nitel araştırma yönteminin benimsendiği çalışmada doküman incelemesi yolu tercih edilmiş ve veriler içerik analizi ile çözümlenmiştir. Çalışmada, sekiz yıllık süreçteki 378 hutbeden 25'inde din istismarının ele alındığı, bu hutbelerin 2016 ve 2017 yıllarında ve "Din istismarı konusunda yapılması gerekenler" kategorisinde yoğunlaştığı tespit edilmiştir. Çalışmanın sonunda Cuma hutbelerinin toplumu din istismarı konusunda aydınlatmaya katkısı olduğu ancak, bu konu ile mücadelede başarı ve istikrar sağlanması açısından geliştirilmesi gereken birtakım yönlerin olduğu sonucuna varılmıştır.
Cinema functions as a rich data store for researchers in understanding and interpreting unique ch... more Cinema functions as a rich data store for researchers in understanding and interpreting unique characteristic components of a society such as language, culture, tradition, religion, etc. The subject of this study is to question the realities of a multicultural social life with reference to PK movie. There is a set of problems such as what the basic motivations of religious groups are, whether a person could be independent of cultural/environmental factors, and how the theological and sociological perceptions of religion differentiate, etc. The aim of this paper is to trace the steps of the construction of social and religious reality experienced by an alien's own consciousness. This study combines sociology of religion with cinema through a phenomenological approach. Everyday realities perceived through an alien by suspending stocks of knowledge (externalization) enable us to apply the phenomenological approach to the study. As a result, this alien tends toward the society as a stranger and contributes to criticize it objectively.
Religiosity continues to be the subject of both qualitative and quantitative studies in many bran... more Religiosity continues to be the subject of both qualitative and quantitative studies in many branches of science. In this context, the dimensions of religiosity and its relationship with other variables are discussed. The aim of this study is to predict the future status of religiosity in the context of gender, based on current religiosity data. As a method, Artificial Neural Networks (ANN) technique, which provides both a systematic review description and a prediction for the future, is based on. In the sample of Turkey, a total of 75 master's and doctoral theses which based on quantitative methods were scanned and made ready for processing. Religiosity scores were normalized and converted into a standard scoring system. MATLAB software was preferred to benefit from mathematical algorithms. In ANN, predictions were made for the future by using the Time Series Method. According to the results obtained from the research, the religiosity of male and female students decreased after a certain period of time. In addition, religiosity in male and female adults continues to increase in the general total. Accordingly, it can be stated that the religiosity of young people who receive high school and undergraduate education is affected by the environment and time they live in. In addition, it can be said that there is an increase in the level of religiosity as a result of both the lifestyles of adults and the socio-cultural situation in our country.
Naming the philosophical tradition in Islam as "Islamic philosophy" is an accepted phrase nowaday... more Naming the philosophical tradition in Islam as "Islamic philosophy" is an accepted phrase nowadays. However, there is no consensus on how this term is or should be defined. This article, which deals with the definitions of Islamic philosophy from various angles with a critical approach, starts by addressing the claim that there is a definition problem in Islamic philosophy. In the article, the definitions that deal with Islamic philosophy historically and characterize it in terms of its main sources and its universal mission are evaluated under two separate headings, and to what extent these definitions express the nature and scope of Islamic philosophy are discussed. In the aforementioned definitions, there is a dispute as to whether the word "Islam" in the composition of Islamic philosophy refers to Islam as a religion, to the Islamic civilization, to a certain geography where Islam prevails, or to the main sources and universal principles of Islam. The aim of the study is to highlight approaches that define Islamic philosophy more comprehensively without restricting it to only a geographical boundary and a specific historical section, and thus to present an alternative solution to the ongoing definition problem.
Hükmün tanımına ilişkin fıkıh usulünde ortaya çıkan farklılıklar kelâmî bir zemin barındırmaktadı... more Hükmün tanımına ilişkin fıkıh usulünde ortaya çıkan farklılıklar kelâmî bir zemin barındırmaktadır. Alaaddin es-Semerkandî hüküm teorisinin kelâmî zemininden bahsetmekte ve hükmün mahiyetine ilişkin farklılıklara itikadî ayrışmaların etkisini dile getirmektedir. Mu'tezile'nin şer' gelmeden de fiillerin hükümlerinin bilinebileceğine ilişkin hüsun-kubuh anlayışına bir reaksiyon olarak Eş'arîler; aklın bir fiilin hüsun ve kubhuna dair hüküm veremeyeceği, aklın nimet verene şükretmeyi gerektirmeyeceği ve şer' gelmeden önce fiillerin hükmünün bulunmadığı iddiasındadırlar. Hüküm teorisinde ortaya çıkan görüş farklılıklarının temellerinde hadis-rey problemi de yatmaktadır. Kur'an ve sünnetin en önemli iki kaynak olduğu ortadadır. Bununla birlikte hadislerin toplanmasının reyle hüküm verme alanının daralmasına sebep olduğu bilinmektedir. Hadis-rey tartışmalarına kaynaklık etmeleri sebebiyle burada Kur'an ve sünnetin otorite oluşlarına değinilmiştir. Yine burada Kur'an ve sünnetin otoritesinin kelâm eliyle sağlandığı özellikle vurgulanmış, İlahî iradenin hüküm koymada tek yetkili unsur olarak tayin edilmesinin de kelâm eliyle belirlendiği dile getirilmiştir.
Aydınlanma, coğrafi keşifler, sanayi devrimi ve benzer etkenlerin tesiriyle doğuya hâkim olma ümi... more Aydınlanma, coğrafi keşifler, sanayi devrimi ve benzer etkenlerin tesiriyle doğuya hâkim olma ümidine kapılan batı emperyalizmi, istila ettiği toplumları tanıyıp iç dinamiklerini deşifre etmek için oryantalist çalışmaları başlatmıştır. 19. yüzyılın ilk yarısından itibaren başlayan ve farklı boyutlar kazanarak günümüzde de devam eden bu çalışmalar çok yönlü ve çeşitlidir. Arap edebiyat tarihi çalışmaları bu çalışmaların önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Her ne kadar Arap şiiri hakkında bazı oryantalist iddialar polemik konusu olmuş ise de oryantalist telif tarzı Arap yazarlar arasında kabul görmüş ve Arap edebiyatı tarihine dair yazılan kitapların genelini şekillendirmiştir. Bu makalenin konusu Mısırlı âlim ve edebiyatçı Mustafa Sadık er-Râfiî'nin Arap edebiyat tarihine dair oryantalist yaklaşıma ve yazım tarzına yöneltiği eleştirileriler ve bu eleştirilerin değerlendirilmesidir. Râfiî'nin bu alanda yazdığı kitabın başlangıç kısmından çıkardığımız bu eleştirileri terim eleştirisi, kalıp eleştirisi, niyet eleştirisi, pratik fayda eleştirisi başlıkları altında topladık. Bu başlıklar altında incelediğimiz eleştirilerin ortak noktası bunların esasında bir paradigma eleştirisi olmasıdır.
On dokuzuncu yüzyılda Müslümanlar ilim, kültür ve sanatta giderek gerilemiş, medrese ve tekkeler ... more On dokuzuncu yüzyılda Müslümanlar ilim, kültür ve sanatta giderek gerilemiş, medrese ve tekkeler de dinamizmini kaybetmeye başlamıştır. Diğer taraftan Ortadoğu'da siyasî ve toplumsal alanda meydana gelen olumsuz bazı gelişmeler, Müslüman toplumlar arasında çatışma ve huzursuzluğa yol açmıştır. Batı'nın, on dokuzuncu yüzyılda İslam dünyasına artan müdahalesi ise, var olan kötü durumu daha da derinleştirmiştir. Bu süreçte İslam toplumunu içine düştüğü bu durumdan kurtarmak amacıyla dinî ve tasavvufî kimliğe sahip birden çok yenilikçi ihyâ hareketi ortaya çıkmıştır. Bu hareketlerden biri de Ahmed b. İdris el-Fâsî'nin (öl. 1253/1837) kurduğu İdrîsiyye tarikatıdır. Karizmatik dinî bir şahsiyet olarak etrafında geniş bir entelektüel kesim oluşan Ahmed b. İdris, İslam toplumunun yeniden ayağa kalkmasının tasavvufî bir İslam dindarlığı temelinde Kur'ân ve Sünnet'e bağlı, bidatlerden uzak, toplumsal çatışmalardan kaçınan bir hareketle mümkün olacağına kanaat getirmiştir. Bu amaçla kurduğu tarikatın yapısını geleneksel Sünnî tasavvuf anlayışına göre oluştururken, öğreti ve uygulamalarını ise daha çok Selefî tasavvuf'a yakın bir çizgide şekillendirmiştir. Bu makalede İdrîsiyye tarikatının Sünî tasavvufî altyapısının Selefî tasavvufa evrilme sebepleri ile ıslahatçı-ihyâcı bir hareket olarak üstlendiği tebliğ misyonu irdelenmiştir.
Hukuk sistemleri, kişinin maddi varlığı kadar manevi varlığını da korumayı amaçlamaktadır. İslam'... more Hukuk sistemleri, kişinin maddi varlığı kadar manevi varlığını da korumayı amaçlamaktadır. İslam'ın insanı konumlandırdığı yer sebebiyle fıkıh da insanın manevi varlığını koruyacak normlar ortaya koymuştur. Yargı alanında asırlar boyu bu normları esas alan Osmanlı, Batı'nın etkisiyle birlikte bu normları kanunlaştırmaya başlamıştır. Bu kapsamda insanın manevi varlığına yönelik tecavüzler de kanun metinlerine girmiş, mahkemelerin davaları bu kanunlar çerçevesinde ele almaları istenmiştir. Kanunlarda ise manevi varlığa yönelik hakaret suçlarının klasik Hanefî fıkhına uygun olarak düzenlendiği görülmektedir. Lakin kanun yapımında zamanla fıkhî birikimden daha az yararlanılmış, suçun taksiminde Batı sistematiği esas alınmıştır. Günümüz Türk pozitif hukukunda "şerefe yönelik suçlar" içerisinde düzenlenen hakaret suçunun da bu sistematiği takip ettiği ve Osmanlı pozitif hukukundan etkilendiği görülmektedir. Çalışmada hakaret suçu, Türk hukuk tarihinde birbirinin ardılı olan klasik Hanefî fıkhı, Tanzimat Dönemi kanunları, bazı konularda eski Türk Ceza Kanunu ve günümüz Türk Ceza Kanunu üzerinden mukayeseli olarak ele alınmaya çalışılacaktır.
Al-urūf al-Muqa a a, which are at the beginnings of the 29 sūrahs of the Qur ān and consist of 14... more Al-urūf al-Muqa a a, which are at the beginnings of the 29 sūrahs of the Qur ān and consist of 14 letters, have been a subject of curiosity since the time of the Successors. About al-urūf al-Muqa a a, as they appear with a non-existent usage in Arabic language-at least within our knowledge of the language so far-more than twenty interpretations have been made. Islamic scholars who thought that they could not understand these letters, have included them in the category of Mutashābihāt, which has been beyond our limit of comprehension and have treated these letters as they were, without interpretation. These letters, which are included in the research field of linguistics, indeed have caused a problem of coherence since they have been under the same heading with the transcendental subjects of Mutashābihāt such as the attributes of God, knowledge of the future, Heaven, Hell, Angels. On the one hand, this problem has forced the commentators to interpret al-urūf al-Muqa a a out of their usual way which cannot be explained comparing their general interpretation styles. On the other hand, these letters have taken their place among the indispensable subjects of Orientalist Qur'anic studies that highlight their mysterious qualities.
Öz İhsan, bir eylem olarak "iyilik etmek" ve "yaptığı işi güzel yapmak [itkân]" şeklinde kısmen f... more Öz İhsan, bir eylem olarak "iyilik etmek" ve "yaptığı işi güzel yapmak [itkân]" şeklinde kısmen farklı iki anlamda kullanılmaktadır. Cibril hadisinin delaletiyle ihsan kelimesinin yüklendiği üçüncü anlam ise Allah'ı görüyormuş gibi ibadet etmektir. Bu son anlam, ahlâkî vurgusunun yanında bir taraftan insanın ibadette ihlaslı olması gereğine göndermede bulunmakta, diğer taraftan ise beşerî varlığın ontolojik ve epistemolojik derinliğine işaret etmektedir. Bu çerçevede ihsan ve onunla bağlantılı olan adalet, Allah'ın Esmâ-i Hüsnâ'sı içerisinde birer niteliktir. İslâm düşüncesinde, özellikle tasavvufî bağlamda bu düşünüşün özelliklerine uygun semantik ilişkiler ağı oluşturulmuştur. Terminoloji alanında otoritelerden biri olan Ebü'l-Bekâ el-Kefevî'nin (öl. 1095/1684) kavram şemasında adalet, ihsandan üstünken, Râgıb el-İsfahânî'nin şemasında adalet, ihsandan sonra gelmektedir. Ne var ki bu son şemada adalet ve ihsan kavramlarının sadece i'tâ' (verme) edimi üzerinden inşa edildiği, kavramının rü'yet ve Müşâhede bağlantısının devre dışı bırakıldığı anlaşılmaktadır. Tasavvuf düşüncesinin oluşturduğu kavram şemasında ise ihsan kavramı, adaletten sonra yerleştirilmiş ve Müşâhede, hayâ ve inzi'âc gibi kavramlarla bağlantılı değerlendirilmiştir.
Asırlarca Tevrat'ın Musa tarafından yazılan vahiy mahsulü bir eser olduğuna inanıldı. Geleneksel ... more Asırlarca Tevrat'ın Musa tarafından yazılan vahiy mahsulü bir eser olduğuna inanıldı. Geleneksel Yahudiliğin günümüzde de devam ettirdiği bu inanç Batı dünyasında yapılan eleştirel çalışmalarla sorgulanmaya başlandı. Bu araştırmalarda, Tevrat'ın değişik zamanlarda yaşayan farklı isimler tarafından kaleme alınan bir eser olduğu ortaya konuldu. Bu eleştirel araştırmaların zirve noktasını Julius Wellhausen tarafından son şekli verilen ve Tevrat'ın dört farklı kaynaktan oluştuğunu ileri süren Dört Kaynak Hipotezi oluşturur. Çoğunlukla kabul gören bu görüşe, 1970'lerden itibaren yapılan bazı çalışmalarla ciddi anlamda itiraz edildi. Bu makalenin konusu, Dört Kaynak Hipotezi'ne büyük ölçüde karşı çıkan ve Tevrat'ın üç temel kaynaktan oluştuğunu ileri süren Kanadalı araştırmacı John Van Seters'in (d. 1935) Tevrat eleştirisidir. Van Seters'in en dikkat çekici iddiası, Tevrat'ın kaynaklarından Yahvist metnin milattan önce altıncı yüzyılda Babil Sürgünü'nde yaşamış bir tarihçi yazar tarafından başta Tesniye olmak üzere Tesniyeci Tarih, peygamber kitapları ve Antik Yakın Doğu anlatıları dikkate alınarak yazıldığıdır. Çalışmada, Van Seters'in bu iddiası üzerinde durulacaktır.
Bir dini geleneği anlamak için o dini geleneğe sahip olan topluluğun folklor, mitoloji, edebiyat,... more Bir dini geleneği anlamak için o dini geleneğe sahip olan topluluğun folklor, mitoloji, edebiyat, sanat gibi sosyo-kültürel birikiminin bilinmesi büyük önem arz etmektedir. Zira dindar insanın veya bir dini geleneğe sahip olan kişinin eylemlerini, karşılıklı ilişkilerini, inanç sistemlerini, dini cemiyet ve kurumlarını, ritüel ve adetlerini anlama ve yorumlama noktasında etnolojik veriler kullanılmaktadır. Bu veriler ışığında bilhassa topluma ayna tutan edebi eserler insanın bireysel, toplumsal, kültürel ve Yaratıcısı ile ilişkilerinin niteliğini ortaya koyarak bir anlamda kendi medeniyetlerinin insan anlayışı ve dünya görüşünü yansıtmaktadırlar. Bu çalışmada, Hay ve Robinson modelleri çerçevesinde ortaya konan doğu ve batı kültürlerinin insana, topluma ve sosyo-kültürel hayata bakışları değerlendirilerek, bu iki edebi metnin ardına saklı iki farklı dünyanın, alem görüşünün ve kültürünün tarihsel fenomenolojik mukayesesinin yapılması amaçlanmıştır.
ilted, 2020
Number of those in the West who relate with Buddhist theories and practices in various ways witho... more Number of those in the West who relate with Buddhist theories and practices in various ways without adapting Buddhism as a religion are rapidly rising. In this research, in order to contribute to a better comprehension of the place Buddhism occupies in the West, we aim to shed lights on the background of the contemporary situation by examining the adaptation periods of Buddhism since it was introduced to the West in the 19th century. First, we discuss reading of Buddhism as a ‘rational’ and ‘scientific’ tradition when the modernism had a high prestige and the conditions which caused these modernist readings. Then, we look into the cultural situations both in the West and Asia by pointing out some important people who were effective in this period. The last point we pay attention is new turns since the 1960s and the ‘pragmatic’ Buddhism as the result of these new turns. As a result, we argue that Buddhism which has been adopted to modern values of the West and pragmatic purposes of post-modern life style easily fit into various life and belief systems.
ilted, 2020
The fact that the sources of Islam, particularly the Quran, are mostly in Arabic has led to a con... more The fact that the sources of Islam, particularly the Quran, are mostly in Arabic has led to a considerable interest in grammar by the fiqh method, which aims to make judgements from the main sources of Islam. The subject of exception, which is among many subjects related to the words, has found a rightful place, and has become a centre of attention for both linguists and fiqh scholars. The subject of exception has been included as a topic in many works, and there have also been separate works written on this subject. The subject of exception of exception, however, has emerged as a specific subject that has been discussed extensively, and hardly any consensus has been achieved about it. This subject, which has no parallel in the Quran and Sunnah, is widely used as a hypothetical fiqh material, has been a part of the vicious circle of fürû (substantive fiqh) examples and has remained inconclusive. The dispute between the language schools and fiqh sects has also been the scene of dispute within the school and the sect. Even those who see the exception of exception as possible in terms of language, apart from the categorical difference, have not been able to show an evidence and a field of use in the field of numbers.
ilted, 2020
Kur’an’a dair esas alınan varlık ve yorum tasavvuru, ilahî kelamın İslam toplumunun inşasında ve ... more Kur’an’a dair esas alınan varlık ve yorum tasavvuru, ilahî kelamın İslam toplumunun inşasında ve müslüman kimliğin oluşumundaki rolünü belirleyen temel faktörlerden birisidir. Dolayısıyla bu noktada, Kur’an’a yönelik parçacı bir varlık ve yorum tasavvurundan ziyade bütüncül bir tasavvurun geliştirilmesi önem arz etmektedir. Bu bağlamda yapacağımız bu araştırmanın temel hedefi, İbn Vehb’in el-Burhān fî vucūhi’l-beyān isimli eserinde, felsefî bir zemin üzerine oturtulduğu dört boyutlu beyan yönteminden hareketle, onun Kur’an’a dair külli bir varlık ve yorum anlayışının oluşumuna katkı sağlayıp sağlamadığı araştırılacaktır. Bu amaç doğrultusunda ilk olarak İbn Vehb’in anlama ve yorumlama faaliyetine yönelik, beyānu’l-i‘tibār, beyānu’l-i‘tiḳād, beyānu’l-‘ibāre ve beyānu’l-kitāb şeklinde dört düzeyde geliştirdiği beyan yöntemi incelenecektir. Daha sonra bu beyan yönteminin genel çerçevesi dikkate alınarak, varlık ve yorum açısından Kur’an tasavvuru üzerinde durulacaktır. Bu şekilde Kur’an’a dair küllî bir varlık ve yorum tasavvurunun oluşmasına, İbn Vehb’in beyan yönteminden hareketle katkı sunulmaya çalışılacaktır.
ilted, 2020
İstisnâ‘ akdi klasik fıkıh eserlerinde yerini bulan ve Hz. Peygamber döneminden itibaren insanlar... more İstisnâ‘ akdi klasik fıkıh eserlerinde yerini bulan ve Hz. Peygamber döneminden itibaren insanlar arasında yaygın olarak kullanılan bir akittir. Fıkhın gelişimiyle birlikte bu akitle ilgili de geniş bir bilgi birikimi oluşmuştur. Tarihi süreçte ihtiyaçlara binaen akdin uygulama biçimi ve şartlarında son dönemlerde bazı gelişmeler olmuştur. Özellikle Osmanlı’nın son dönemlerinde kabul edilen Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye ile akdin genişletildiği ve zamanın ihtiyaçlarına göre içtihatlar arasında tercihe gidildiği görülmektedir. Günümüzde İslamî finansın gelişimine paralel olarak yeni finansman teknikleri geliştirme çalışmaları devam etmektedir. Bu bağlamda klasik bir akit hüviyeti arz eden istisnâ‘ akdi de barındırdığı özel durumlar sebebiyle İslamî finans alanında rağbet görmeye başlamış ve çeşitli uygulamalarda kullanılmaktadır. İstisnâ‘ akdi, tarıma dayalı ekonomik yapının hâkim olduğu toplumlarda, insanların ihtiyaç duyduğu bir akit olmakla birlikte; sanayi ve mühendisliğin hâkim olduğu günümüz dünyasında daha fazla ihtiyaç duyulur hale gelmiştir. Bunun için akdin, farklı çalışmalara konu olması ve finans alanında yeni ürünlerin oluşturulmasında, aktif bir şekilde kullanılması gerekmektedir. Çalışmada istisnâ‘ akdinin fıkıh eserlerinde işlenişi ele alınarak günümüzdeki uygulamaların fıkhi boyutu bu çerçevede değerlendirilmeye çalışılacaktır.
ilted, 2020
The branch of science that has undertaken the responsibility of researching religious education a... more The branch of science that has undertaken the responsibility of researching religious education activities with its past and present is the science of religious education. The primary task of the science of religious education is to clarify the boundaries of the research field. The needs to be done for this, is to define the phenomenon of religious education. If we look at the literature, it will be seen that there are many definitions for religious education. However, these definitions show that religious education scholars do not agree on what the nature and scope of religious education is. In this study, a new definition proposal has been put forward by analyzing and evaluating the definitions made for religious education. In the research, it was concluded that the normative definitions made for religious education are insufficient to express the nature and scope of the reality of religious education, while descriptive definitions leave some points about the reality in question blurred.
Bu çalışma, Covid-19 sürecinde ortaya çıkan olumsuz duyguları belirlemek, kişilerin ortaya çıkan ... more Bu çalışma, Covid-19 sürecinde ortaya çıkan olumsuz duyguları belirlemek, kişilerin ortaya çıkan olumsuz psikolojik faktörlere karşı ne tür başa çıkma tarzları kullandıklarını saptamak ve dini başa çıkmanın nasıl bir etkiye sahip olduğunu görebilmek amacıyla yapılmıştır. Araştırmada üç temel soruya cevap aranmıştır: İlk soruda, pandemide yaşanılan olumsuz psikolojik durumlara, ikinci soruda bu psikolojik durumlara karşı geliştirilen başa çıkma tarzlarına ve üçüncü soruda ise, dini başa çıkmanın nasıl bir konuma sahip olduğuna cevap aranmıştır. Bu amaç doğrultusunda, kendileri ya da yakın çevrelerinden birilerinin Covid-19 deneyimlerine sahip, farklı fakültelerdeki lisans düzeyinde eğitim gören 19 erkek ve 41 kadın katılımcıdan veri toplanmıştır. Metne dönüştürülen veriler Maxqda 20 Paket Programı yardımıyla analiz edilmiştir. Analizler sonucunda çeşitli alt tema ve temalara ulaşılmıştır. Sonuçlar incelendiğinde, bireylerin genellikle kaygı, korku, umutsuzluk, stres, yorgunluk ve depresyon gibi çok sayıda olumsuz duyguları yaşadıkları görülmektedir. Bununla birlikte, bireylerin bu olumsuz durumlara karşı en çok dini başa çıkmayı kullandıkları sonucuna ulaşılmıştır.
Din, insanlık tarihi boyunca toplum nezdinde meşrulaştırma işlevi gören en güçlü otorite olagelmi... more Din, insanlık tarihi boyunca toplum nezdinde meşrulaştırma işlevi gören en güçlü otorite olagelmiştir. Bu durum, bazı kimseler tarafından çeşitli açılardan çıkar sağlamak amacıyla dinin istismar edilmesini beraberinde getirmiştir. Din eğitiminin yetersiz olduğu durumlarda ise dinin istismar edilme ihtimali artmaktadır. Bu çalışmada "toplumu din konusunda aydınlatmak" görevi olan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yaygın din hizmetlerinde din istismarı konusunu nasıl ele aldığı incelenerek toplumun bu konuda aydınlatılmasına katkısı değerlendirilecektir. Çalışmanın örneklemi 2013-2020 yılları arasındaki Cuma hutbeleridir. Nitel araştırma yönteminin benimsendiği çalışmada doküman incelemesi yolu tercih edilmiş ve veriler içerik analizi ile çözümlenmiştir. Çalışmada, sekiz yıllık süreçteki 378 hutbeden 25'inde din istismarının ele alındığı, bu hutbelerin 2016 ve 2017 yıllarında ve "Din istismarı konusunda yapılması gerekenler" kategorisinde yoğunlaştığı tespit edilmiştir. Çalışmanın sonunda Cuma hutbelerinin toplumu din istismarı konusunda aydınlatmaya katkısı olduğu ancak, bu konu ile mücadelede başarı ve istikrar sağlanması açısından geliştirilmesi gereken birtakım yönlerin olduğu sonucuna varılmıştır.
Cinema functions as a rich data store for researchers in understanding and interpreting unique ch... more Cinema functions as a rich data store for researchers in understanding and interpreting unique characteristic components of a society such as language, culture, tradition, religion, etc. The subject of this study is to question the realities of a multicultural social life with reference to PK movie. There is a set of problems such as what the basic motivations of religious groups are, whether a person could be independent of cultural/environmental factors, and how the theological and sociological perceptions of religion differentiate, etc. The aim of this paper is to trace the steps of the construction of social and religious reality experienced by an alien's own consciousness. This study combines sociology of religion with cinema through a phenomenological approach. Everyday realities perceived through an alien by suspending stocks of knowledge (externalization) enable us to apply the phenomenological approach to the study. As a result, this alien tends toward the society as a stranger and contributes to criticize it objectively.
Religiosity continues to be the subject of both qualitative and quantitative studies in many bran... more Religiosity continues to be the subject of both qualitative and quantitative studies in many branches of science. In this context, the dimensions of religiosity and its relationship with other variables are discussed. The aim of this study is to predict the future status of religiosity in the context of gender, based on current religiosity data. As a method, Artificial Neural Networks (ANN) technique, which provides both a systematic review description and a prediction for the future, is based on. In the sample of Turkey, a total of 75 master's and doctoral theses which based on quantitative methods were scanned and made ready for processing. Religiosity scores were normalized and converted into a standard scoring system. MATLAB software was preferred to benefit from mathematical algorithms. In ANN, predictions were made for the future by using the Time Series Method. According to the results obtained from the research, the religiosity of male and female students decreased after a certain period of time. In addition, religiosity in male and female adults continues to increase in the general total. Accordingly, it can be stated that the religiosity of young people who receive high school and undergraduate education is affected by the environment and time they live in. In addition, it can be said that there is an increase in the level of religiosity as a result of both the lifestyles of adults and the socio-cultural situation in our country.
Naming the philosophical tradition in Islam as "Islamic philosophy" is an accepted phrase nowaday... more Naming the philosophical tradition in Islam as "Islamic philosophy" is an accepted phrase nowadays. However, there is no consensus on how this term is or should be defined. This article, which deals with the definitions of Islamic philosophy from various angles with a critical approach, starts by addressing the claim that there is a definition problem in Islamic philosophy. In the article, the definitions that deal with Islamic philosophy historically and characterize it in terms of its main sources and its universal mission are evaluated under two separate headings, and to what extent these definitions express the nature and scope of Islamic philosophy are discussed. In the aforementioned definitions, there is a dispute as to whether the word "Islam" in the composition of Islamic philosophy refers to Islam as a religion, to the Islamic civilization, to a certain geography where Islam prevails, or to the main sources and universal principles of Islam. The aim of the study is to highlight approaches that define Islamic philosophy more comprehensively without restricting it to only a geographical boundary and a specific historical section, and thus to present an alternative solution to the ongoing definition problem.
Hükmün tanımına ilişkin fıkıh usulünde ortaya çıkan farklılıklar kelâmî bir zemin barındırmaktadı... more Hükmün tanımına ilişkin fıkıh usulünde ortaya çıkan farklılıklar kelâmî bir zemin barındırmaktadır. Alaaddin es-Semerkandî hüküm teorisinin kelâmî zemininden bahsetmekte ve hükmün mahiyetine ilişkin farklılıklara itikadî ayrışmaların etkisini dile getirmektedir. Mu'tezile'nin şer' gelmeden de fiillerin hükümlerinin bilinebileceğine ilişkin hüsun-kubuh anlayışına bir reaksiyon olarak Eş'arîler; aklın bir fiilin hüsun ve kubhuna dair hüküm veremeyeceği, aklın nimet verene şükretmeyi gerektirmeyeceği ve şer' gelmeden önce fiillerin hükmünün bulunmadığı iddiasındadırlar. Hüküm teorisinde ortaya çıkan görüş farklılıklarının temellerinde hadis-rey problemi de yatmaktadır. Kur'an ve sünnetin en önemli iki kaynak olduğu ortadadır. Bununla birlikte hadislerin toplanmasının reyle hüküm verme alanının daralmasına sebep olduğu bilinmektedir. Hadis-rey tartışmalarına kaynaklık etmeleri sebebiyle burada Kur'an ve sünnetin otorite oluşlarına değinilmiştir. Yine burada Kur'an ve sünnetin otoritesinin kelâm eliyle sağlandığı özellikle vurgulanmış, İlahî iradenin hüküm koymada tek yetkili unsur olarak tayin edilmesinin de kelâm eliyle belirlendiği dile getirilmiştir.
Aydınlanma, coğrafi keşifler, sanayi devrimi ve benzer etkenlerin tesiriyle doğuya hâkim olma ümi... more Aydınlanma, coğrafi keşifler, sanayi devrimi ve benzer etkenlerin tesiriyle doğuya hâkim olma ümidine kapılan batı emperyalizmi, istila ettiği toplumları tanıyıp iç dinamiklerini deşifre etmek için oryantalist çalışmaları başlatmıştır. 19. yüzyılın ilk yarısından itibaren başlayan ve farklı boyutlar kazanarak günümüzde de devam eden bu çalışmalar çok yönlü ve çeşitlidir. Arap edebiyat tarihi çalışmaları bu çalışmaların önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Her ne kadar Arap şiiri hakkında bazı oryantalist iddialar polemik konusu olmuş ise de oryantalist telif tarzı Arap yazarlar arasında kabul görmüş ve Arap edebiyatı tarihine dair yazılan kitapların genelini şekillendirmiştir. Bu makalenin konusu Mısırlı âlim ve edebiyatçı Mustafa Sadık er-Râfiî'nin Arap edebiyat tarihine dair oryantalist yaklaşıma ve yazım tarzına yöneltiği eleştirileriler ve bu eleştirilerin değerlendirilmesidir. Râfiî'nin bu alanda yazdığı kitabın başlangıç kısmından çıkardığımız bu eleştirileri terim eleştirisi, kalıp eleştirisi, niyet eleştirisi, pratik fayda eleştirisi başlıkları altında topladık. Bu başlıklar altında incelediğimiz eleştirilerin ortak noktası bunların esasında bir paradigma eleştirisi olmasıdır.
On dokuzuncu yüzyılda Müslümanlar ilim, kültür ve sanatta giderek gerilemiş, medrese ve tekkeler ... more On dokuzuncu yüzyılda Müslümanlar ilim, kültür ve sanatta giderek gerilemiş, medrese ve tekkeler de dinamizmini kaybetmeye başlamıştır. Diğer taraftan Ortadoğu'da siyasî ve toplumsal alanda meydana gelen olumsuz bazı gelişmeler, Müslüman toplumlar arasında çatışma ve huzursuzluğa yol açmıştır. Batı'nın, on dokuzuncu yüzyılda İslam dünyasına artan müdahalesi ise, var olan kötü durumu daha da derinleştirmiştir. Bu süreçte İslam toplumunu içine düştüğü bu durumdan kurtarmak amacıyla dinî ve tasavvufî kimliğe sahip birden çok yenilikçi ihyâ hareketi ortaya çıkmıştır. Bu hareketlerden biri de Ahmed b. İdris el-Fâsî'nin (öl. 1253/1837) kurduğu İdrîsiyye tarikatıdır. Karizmatik dinî bir şahsiyet olarak etrafında geniş bir entelektüel kesim oluşan Ahmed b. İdris, İslam toplumunun yeniden ayağa kalkmasının tasavvufî bir İslam dindarlığı temelinde Kur'ân ve Sünnet'e bağlı, bidatlerden uzak, toplumsal çatışmalardan kaçınan bir hareketle mümkün olacağına kanaat getirmiştir. Bu amaçla kurduğu tarikatın yapısını geleneksel Sünnî tasavvuf anlayışına göre oluştururken, öğreti ve uygulamalarını ise daha çok Selefî tasavvuf'a yakın bir çizgide şekillendirmiştir. Bu makalede İdrîsiyye tarikatının Sünî tasavvufî altyapısının Selefî tasavvufa evrilme sebepleri ile ıslahatçı-ihyâcı bir hareket olarak üstlendiği tebliğ misyonu irdelenmiştir.
Hukuk sistemleri, kişinin maddi varlığı kadar manevi varlığını da korumayı amaçlamaktadır. İslam'... more Hukuk sistemleri, kişinin maddi varlığı kadar manevi varlığını da korumayı amaçlamaktadır. İslam'ın insanı konumlandırdığı yer sebebiyle fıkıh da insanın manevi varlığını koruyacak normlar ortaya koymuştur. Yargı alanında asırlar boyu bu normları esas alan Osmanlı, Batı'nın etkisiyle birlikte bu normları kanunlaştırmaya başlamıştır. Bu kapsamda insanın manevi varlığına yönelik tecavüzler de kanun metinlerine girmiş, mahkemelerin davaları bu kanunlar çerçevesinde ele almaları istenmiştir. Kanunlarda ise manevi varlığa yönelik hakaret suçlarının klasik Hanefî fıkhına uygun olarak düzenlendiği görülmektedir. Lakin kanun yapımında zamanla fıkhî birikimden daha az yararlanılmış, suçun taksiminde Batı sistematiği esas alınmıştır. Günümüz Türk pozitif hukukunda "şerefe yönelik suçlar" içerisinde düzenlenen hakaret suçunun da bu sistematiği takip ettiği ve Osmanlı pozitif hukukundan etkilendiği görülmektedir. Çalışmada hakaret suçu, Türk hukuk tarihinde birbirinin ardılı olan klasik Hanefî fıkhı, Tanzimat Dönemi kanunları, bazı konularda eski Türk Ceza Kanunu ve günümüz Türk Ceza Kanunu üzerinden mukayeseli olarak ele alınmaya çalışılacaktır.
Al-urūf al-Muqa a a, which are at the beginnings of the 29 sūrahs of the Qur ān and consist of 14... more Al-urūf al-Muqa a a, which are at the beginnings of the 29 sūrahs of the Qur ān and consist of 14 letters, have been a subject of curiosity since the time of the Successors. About al-urūf al-Muqa a a, as they appear with a non-existent usage in Arabic language-at least within our knowledge of the language so far-more than twenty interpretations have been made. Islamic scholars who thought that they could not understand these letters, have included them in the category of Mutashābihāt, which has been beyond our limit of comprehension and have treated these letters as they were, without interpretation. These letters, which are included in the research field of linguistics, indeed have caused a problem of coherence since they have been under the same heading with the transcendental subjects of Mutashābihāt such as the attributes of God, knowledge of the future, Heaven, Hell, Angels. On the one hand, this problem has forced the commentators to interpret al-urūf al-Muqa a a out of their usual way which cannot be explained comparing their general interpretation styles. On the other hand, these letters have taken their place among the indispensable subjects of Orientalist Qur'anic studies that highlight their mysterious qualities.
Öz İhsan, bir eylem olarak "iyilik etmek" ve "yaptığı işi güzel yapmak [itkân]" şeklinde kısmen f... more Öz İhsan, bir eylem olarak "iyilik etmek" ve "yaptığı işi güzel yapmak [itkân]" şeklinde kısmen farklı iki anlamda kullanılmaktadır. Cibril hadisinin delaletiyle ihsan kelimesinin yüklendiği üçüncü anlam ise Allah'ı görüyormuş gibi ibadet etmektir. Bu son anlam, ahlâkî vurgusunun yanında bir taraftan insanın ibadette ihlaslı olması gereğine göndermede bulunmakta, diğer taraftan ise beşerî varlığın ontolojik ve epistemolojik derinliğine işaret etmektedir. Bu çerçevede ihsan ve onunla bağlantılı olan adalet, Allah'ın Esmâ-i Hüsnâ'sı içerisinde birer niteliktir. İslâm düşüncesinde, özellikle tasavvufî bağlamda bu düşünüşün özelliklerine uygun semantik ilişkiler ağı oluşturulmuştur. Terminoloji alanında otoritelerden biri olan Ebü'l-Bekâ el-Kefevî'nin (öl. 1095/1684) kavram şemasında adalet, ihsandan üstünken, Râgıb el-İsfahânî'nin şemasında adalet, ihsandan sonra gelmektedir. Ne var ki bu son şemada adalet ve ihsan kavramlarının sadece i'tâ' (verme) edimi üzerinden inşa edildiği, kavramının rü'yet ve Müşâhede bağlantısının devre dışı bırakıldığı anlaşılmaktadır. Tasavvuf düşüncesinin oluşturduğu kavram şemasında ise ihsan kavramı, adaletten sonra yerleştirilmiş ve Müşâhede, hayâ ve inzi'âc gibi kavramlarla bağlantılı değerlendirilmiştir.
Asırlarca Tevrat'ın Musa tarafından yazılan vahiy mahsulü bir eser olduğuna inanıldı. Geleneksel ... more Asırlarca Tevrat'ın Musa tarafından yazılan vahiy mahsulü bir eser olduğuna inanıldı. Geleneksel Yahudiliğin günümüzde de devam ettirdiği bu inanç Batı dünyasında yapılan eleştirel çalışmalarla sorgulanmaya başlandı. Bu araştırmalarda, Tevrat'ın değişik zamanlarda yaşayan farklı isimler tarafından kaleme alınan bir eser olduğu ortaya konuldu. Bu eleştirel araştırmaların zirve noktasını Julius Wellhausen tarafından son şekli verilen ve Tevrat'ın dört farklı kaynaktan oluştuğunu ileri süren Dört Kaynak Hipotezi oluşturur. Çoğunlukla kabul gören bu görüşe, 1970'lerden itibaren yapılan bazı çalışmalarla ciddi anlamda itiraz edildi. Bu makalenin konusu, Dört Kaynak Hipotezi'ne büyük ölçüde karşı çıkan ve Tevrat'ın üç temel kaynaktan oluştuğunu ileri süren Kanadalı araştırmacı John Van Seters'in (d. 1935) Tevrat eleştirisidir. Van Seters'in en dikkat çekici iddiası, Tevrat'ın kaynaklarından Yahvist metnin milattan önce altıncı yüzyılda Babil Sürgünü'nde yaşamış bir tarihçi yazar tarafından başta Tesniye olmak üzere Tesniyeci Tarih, peygamber kitapları ve Antik Yakın Doğu anlatıları dikkate alınarak yazıldığıdır. Çalışmada, Van Seters'in bu iddiası üzerinde durulacaktır.
Bir dini geleneği anlamak için o dini geleneğe sahip olan topluluğun folklor, mitoloji, edebiyat,... more Bir dini geleneği anlamak için o dini geleneğe sahip olan topluluğun folklor, mitoloji, edebiyat, sanat gibi sosyo-kültürel birikiminin bilinmesi büyük önem arz etmektedir. Zira dindar insanın veya bir dini geleneğe sahip olan kişinin eylemlerini, karşılıklı ilişkilerini, inanç sistemlerini, dini cemiyet ve kurumlarını, ritüel ve adetlerini anlama ve yorumlama noktasında etnolojik veriler kullanılmaktadır. Bu veriler ışığında bilhassa topluma ayna tutan edebi eserler insanın bireysel, toplumsal, kültürel ve Yaratıcısı ile ilişkilerinin niteliğini ortaya koyarak bir anlamda kendi medeniyetlerinin insan anlayışı ve dünya görüşünü yansıtmaktadırlar. Bu çalışmada, Hay ve Robinson modelleri çerçevesinde ortaya konan doğu ve batı kültürlerinin insana, topluma ve sosyo-kültürel hayata bakışları değerlendirilerek, bu iki edebi metnin ardına saklı iki farklı dünyanın, alem görüşünün ve kültürünün tarihsel fenomenolojik mukayesesinin yapılması amaçlanmıştır.
ilted, 2020
Number of those in the West who relate with Buddhist theories and practices in various ways witho... more Number of those in the West who relate with Buddhist theories and practices in various ways without adapting Buddhism as a religion are rapidly rising. In this research, in order to contribute to a better comprehension of the place Buddhism occupies in the West, we aim to shed lights on the background of the contemporary situation by examining the adaptation periods of Buddhism since it was introduced to the West in the 19th century. First, we discuss reading of Buddhism as a ‘rational’ and ‘scientific’ tradition when the modernism had a high prestige and the conditions which caused these modernist readings. Then, we look into the cultural situations both in the West and Asia by pointing out some important people who were effective in this period. The last point we pay attention is new turns since the 1960s and the ‘pragmatic’ Buddhism as the result of these new turns. As a result, we argue that Buddhism which has been adopted to modern values of the West and pragmatic purposes of post-modern life style easily fit into various life and belief systems.
ilted, 2020
The fact that the sources of Islam, particularly the Quran, are mostly in Arabic has led to a con... more The fact that the sources of Islam, particularly the Quran, are mostly in Arabic has led to a considerable interest in grammar by the fiqh method, which aims to make judgements from the main sources of Islam. The subject of exception, which is among many subjects related to the words, has found a rightful place, and has become a centre of attention for both linguists and fiqh scholars. The subject of exception has been included as a topic in many works, and there have also been separate works written on this subject. The subject of exception of exception, however, has emerged as a specific subject that has been discussed extensively, and hardly any consensus has been achieved about it. This subject, which has no parallel in the Quran and Sunnah, is widely used as a hypothetical fiqh material, has been a part of the vicious circle of fürû (substantive fiqh) examples and has remained inconclusive. The dispute between the language schools and fiqh sects has also been the scene of dispute within the school and the sect. Even those who see the exception of exception as possible in terms of language, apart from the categorical difference, have not been able to show an evidence and a field of use in the field of numbers.
ilted, 2020
Kur’an’a dair esas alınan varlık ve yorum tasavvuru, ilahî kelamın İslam toplumunun inşasında ve ... more Kur’an’a dair esas alınan varlık ve yorum tasavvuru, ilahî kelamın İslam toplumunun inşasında ve müslüman kimliğin oluşumundaki rolünü belirleyen temel faktörlerden birisidir. Dolayısıyla bu noktada, Kur’an’a yönelik parçacı bir varlık ve yorum tasavvurundan ziyade bütüncül bir tasavvurun geliştirilmesi önem arz etmektedir. Bu bağlamda yapacağımız bu araştırmanın temel hedefi, İbn Vehb’in el-Burhān fî vucūhi’l-beyān isimli eserinde, felsefî bir zemin üzerine oturtulduğu dört boyutlu beyan yönteminden hareketle, onun Kur’an’a dair külli bir varlık ve yorum anlayışının oluşumuna katkı sağlayıp sağlamadığı araştırılacaktır. Bu amaç doğrultusunda ilk olarak İbn Vehb’in anlama ve yorumlama faaliyetine yönelik, beyānu’l-i‘tibār, beyānu’l-i‘tiḳād, beyānu’l-‘ibāre ve beyānu’l-kitāb şeklinde dört düzeyde geliştirdiği beyan yöntemi incelenecektir. Daha sonra bu beyan yönteminin genel çerçevesi dikkate alınarak, varlık ve yorum açısından Kur’an tasavvuru üzerinde durulacaktır. Bu şekilde Kur’an’a dair küllî bir varlık ve yorum tasavvurunun oluşmasına, İbn Vehb’in beyan yönteminden hareketle katkı sunulmaya çalışılacaktır.
ilted, 2020
İstisnâ‘ akdi klasik fıkıh eserlerinde yerini bulan ve Hz. Peygamber döneminden itibaren insanlar... more İstisnâ‘ akdi klasik fıkıh eserlerinde yerini bulan ve Hz. Peygamber döneminden itibaren insanlar arasında yaygın olarak kullanılan bir akittir. Fıkhın gelişimiyle birlikte bu akitle ilgili de geniş bir bilgi birikimi oluşmuştur. Tarihi süreçte ihtiyaçlara binaen akdin uygulama biçimi ve şartlarında son dönemlerde bazı gelişmeler olmuştur. Özellikle Osmanlı’nın son dönemlerinde kabul edilen Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye ile akdin genişletildiği ve zamanın ihtiyaçlarına göre içtihatlar arasında tercihe gidildiği görülmektedir. Günümüzde İslamî finansın gelişimine paralel olarak yeni finansman teknikleri geliştirme çalışmaları devam etmektedir. Bu bağlamda klasik bir akit hüviyeti arz eden istisnâ‘ akdi de barındırdığı özel durumlar sebebiyle İslamî finans alanında rağbet görmeye başlamış ve çeşitli uygulamalarda kullanılmaktadır. İstisnâ‘ akdi, tarıma dayalı ekonomik yapının hâkim olduğu toplumlarda, insanların ihtiyaç duyduğu bir akit olmakla birlikte; sanayi ve mühendisliğin hâkim olduğu günümüz dünyasında daha fazla ihtiyaç duyulur hale gelmiştir. Bunun için akdin, farklı çalışmalara konu olması ve finans alanında yeni ürünlerin oluşturulmasında, aktif bir şekilde kullanılması gerekmektedir. Çalışmada istisnâ‘ akdinin fıkıh eserlerinde işlenişi ele alınarak günümüzdeki uygulamaların fıkhi boyutu bu çerçevede değerlendirilmeye çalışılacaktır.
ilted, 2020
The branch of science that has undertaken the responsibility of researching religious education a... more The branch of science that has undertaken the responsibility of researching religious education activities with its past and present is the science of religious education. The primary task of the science of religious education is to clarify the boundaries of the research field. The needs to be done for this, is to define the phenomenon of religious education. If we look at the literature, it will be seen that there are many definitions for religious education. However, these definitions show that religious education scholars do not agree on what the nature and scope of religious education is. In this study, a new definition proposal has been put forward by analyzing and evaluating the definitions made for religious education. In the research, it was concluded that the normative definitions made for religious education are insufficient to express the nature and scope of the reality of religious education, while descriptive definitions leave some points about the reality in question blurred.