nejdet bilgi | Celal Bayar University (original) (raw)
Videos by nejdet bilgi
mübadele'nin nüfus boyutu
4 views
Papers by nejdet bilgi
Maarif Ansiklopedisi, 2025
10. ULUSLARARASI ATATÜRK KONGRESİ 10th INTERNATIONAL CONGRESS ON ATATURK III. CİLT BİLDİRİLER , 2024
Atatürk Dönemi’nin en önemli yayın organlarından birisi Hâkimiyet-i Milliye’dir. Millî Mücadele s... more Atatürk Dönemi’nin en önemli yayın organlarından birisi Hâkimiyet-i Milliye’dir. Millî Mücadele sonrasında da reformların en etkili savunucusu oldu. Bu gazetenin 1923 yılından başlayarak en önemli isimlerinden birisi Mahmut Soydan’dır. Soydan, gazetenin başyazarlarından ve yöneticilerinden birisiydi. 1926 yılında Milliyet gazetesini kurdu, yönetti ve başyazarlığını yaptı. 1929 yılında Politika gazetesini yayınladıysa da ömrü kısa oldu. 1935 yılında Milliyet’i Tan’a dönüştürdü. Gazetelerinde rejimin sözcülüğünü yaptı. Aynı zamanda milletvekilliği ve İş Bankası yönetim kurulu başkanlığını sürdürdü. Soydan, Millî Mücadele yıllarında Atatürk’ün emir subaylığını yapmıştı. Reformlar döneminde de Atatürk’ün yakın çevresinde yer aldı. Bu görevlerinden daha çok gazeteciliği ile tanındı. Atatürk Dönemi basın hayatında bazı demokratik dönemler oldu. Büyük ölçüde tek partili rejimin kısıtlamalarına maruz kaldı. Yeni rejimin sözcüsü olan Hâkimiyet-i Milliye Anadolu’da etkindi. Muhalefet eden İstanbul gazeteleri ise yargı yoluyla hizaya getirilmişti. Soydan, Milliyet’i yeni rejimin İstanbul’daki en güçlü sesi haline getirdi. İstanbul’da çıkardığı Politika gazetesi de aynı çizgideydi. Giderek okuyucu kaybeden Milliyet 1935 yılında Tan adını aldı. Soydan Milliyet ve Tan’daki sıkıntıları İş Bankası’nın desteği ile aşmaya çalıştı. Kamu kaynaklarından yararlanan bu gazeteler, rejimin savunucusu ve inkılapların yayıcısıydılar. Soydan ölmeden önce Atatürk’e yazdığı mektubunda bankanın imkanlarını kullandığı suçlamalarını reddetti. Aynı zamanda dönemin basın hayatında üstlendiği rolü anlattı.
Manisa Büyükşehir Belediyesi, 2024
Manisa basın hayatının başladığı 1908 yılından yeni harflere geçişin yapıldığı 1928 yılına kadar,... more Manisa basın hayatının başladığı 1908 yılından yeni harflere geçişin yapıldığı 1928 yılına kadar, Saruhan sancağında çıkan veya söz konusu edilen süreli yayınlar ele alınmaktadır.
Ege 11. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi, 2024
Cihannüma
Bir yüksek lisans tezinde metod hataları olabilir. Ama bunun bir sınırı vardır. Bu tezde o sınır ... more Bir yüksek lisans tezinde metod hataları olabilir. Ama bunun bir sınırı vardır. Bu tezde o sınır yok, tümüyle “nitelikli/ustaca intihal” var. Yani daha önceki çalışmalarda kullanılan kaynakları aynen tekrar etmek yerine, ilk kez kendi görmüş gibi, ya farklı ifade biçimiyle, ya da tahrif ederek aynen aktarma garabetiyle iki yönlü etik kusur işlenmektedir. Ve bu, danışman onayından geçmiş, enstitüye teslim edilerek jürinin değerlendirmesine sunulmuştur. Genelde sen-ben-bizimoğlan tarzı jürilerde danışmana güvenilerek, bu etik ihlallerin farkedilmediği ve tezlerin geçtiği malumdur. Bu tez de öyle olmuş görünüyor. Jürinin burada ya danışmana, ya öğrenciye, ya da her ikisine itimat ettiği anlaşılıyor. O zaman bu sorumluluğun bütünüyle tez yazarı ve danışmana ait olduğunu kabul etmek gerekiyor.
Peki ne olması gerekirdi: Öncelikle sadece Beyru’nun kitabı, böyle bir tez konusunu batıl hale getirmeye yetmeliydi. Beyru, sadece Türkçe basını değil yabancı dilde gazeteleri ve neşriyatı da bihakkın kullanıyor. Sadece Osmanlı arşiv belgelerini kullanmamış. Onların da çoğunu başka araştırmacılar kullanmış: Yetkin, Ayar, Karayaman vs. Kaldı ki bir araştırmacı, kendisinden önce başka bir araştırmacı bir kaynağı kullanmışsa, mutlaka ona da atıf yapmak zorundadır. Yapmıyorsa bunu somut bir şekilde izah etmesi gerekir; yanlış kullanmış, eksik kullanmış vs. gibi. Ancak bu tezde durum öyle değil. Tez yazarı Beyru veya diğerlerinin kaynak olarak gösterdiği gazetelere kendisi de başvuruyor ve kendisinden önce bu kaynaklara başvurulduğundan hiç söz etmiyor. Dolayısıyla okuyanda ilk kez başvurulmuş intibaı uyandırıyor. Nitekim, tezde atıf yapılan tüm gazetelere, mutlaka başka bir çalışmada atıf var. İşte bu nedenle bu davranış, “nitelikli/ustaca intihal” tanımlamasına uygun düşüyor. Doğrudan veya açık bir şekilde değil, başkasının bulup kullandığı bilgiyi, eğip-bükerek veya kaynağından aynen alıntı yapıp genişleterek, kendi emek verip bulmuş gibi yanıltıcı bilgi aktarmak tam da bu olmalı.
Ege 11. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi, 2024
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2022
Manisa 25 Mayıs 1919'da Yunanlılar tarafından işgal edildi. Üç yıldan fazla işgal altında kalan ş... more Manisa 25 Mayıs 1919'da Yunanlılar tarafından işgal edildi. Üç yıldan fazla işgal altında kalan şehir, 8 Eylül 1922 tarihinde kurtuldu. Savaşı kaybeden Yunan ordusu, birçok yerleşim yerini yakıp yıktı. Bazı şehirler ise özel gruplar tarafından yakıldı. Yangın Taburları olarak adlandırılan bu gruplar, özellikle büyük yerleşimlerin yakılmasında rol oynadılar. Manisa da bu şehirlerden birisidir. Yunan ordusu şehri terk etmeden iki gün önce, bu yangın taburları şehri çeşitli yerlerinden ateşe verdiler. Halkın önemli bir kısmı dağlara sığındı ve yangını buradan izlemek zorunda kaldı. Yangın 8 Eylül'de Türk ordusu tarafından söndürüldü. Oluşturulan komisyonlarla, can ve mal kayıpları tespite çalışıldı. Bu çalışma konuyla ilgili arşiv belgelerine dayanmaktadır. Yangının sonuçları tespit edilmeye çalışıldı. Konuyla ilgili önceki yayınlar sınırlı bilgiler içermektedir. Bu çalışma konuyla ilgili tespit edilen belgelerin tamamının değerlendirildiği ilk çalışmadır.
Türk İstiklal Harbi'nin 100. Yılında 1922 Yılı Gelişmeleri, 2022
Milli Mücadele'nin Yerel Tarihleri, 2023
Saruhan/Manisa Millî Mücadele yıllarında Aydın Vilayeti’ne bağlı dört sancaktan biriydi. Merkezi... more Saruhan/Manisa Millî Mücadele yıllarında Aydın Vilayeti’ne bağlı dört sancaktan biriydi.
Merkeziyle birlikte on bir kazadan oluşuyordu. 1919’daki toplam nüfusu 438 bin
372’ydi. Bunun yaklaşık %88’i Müslüman, %12’si gayrimüslimdi. Manisa Mondros
Mütarekesi ile işgal tehdidi altına girdi. İzmir’in işgalinden on gün sonra, 25 Mayıs 1919
tarihinde işgale uğradı. 29 Mayıs’ta da Turgutlu işgal edildi. Yunanlılar Akhisar’ı da işgal
ettilerse de beş gün sonra çekildiler. Kısa süre sonra, Akhisar-Soma ve Salihli-Alaşehir
hatlarında Kuvâ-yı Milliye cepheleri oluştu. Yunan ilerleyişi yaklaşık bir yıl boyunca bu
cephelerle duraklatıldı. Yunanlılar işgal alanında güçlerini takviye ettikten sonra, 20
Haziran 1920’de yeni bir ileri harekât başlattılar. 22 Haziran’da Akhisar, 23 Haziran’da
Salihli, 24 Haziran’da Alaşehir, Soma ve Kırkağaç, 28 Haziran’da Kula, 29 Haziran’da
Eşme, 15 Temmuz’da Gördes ve 21 Temmuz’da Demirci işgal edildi. Bu kazalardan
Gördes ve Demirci dörder kez işgal edildi. Bölgedeki Akıncı müfrezeleri, Yunan ordusunu
sürekli tedirgin etti. Bu yüzden Yunanlılar zaman zaman buralardan çekilmek zorunda
kaldılar. Yunan ordusu 30 Ağustos 1922’de bozguna uğradı. Geçtiği yerleri yakıp yıkarak
İzmir’e doğru çekildi. Türk birlikleri tarafından, Saruhan Sancağı’nın ilk kurtarılan
merkezi 3 Eylül 1922’de Eşme oldu. 8 Eylül’de Manisa, son olarak da 13 Eylül’de Soma
Türk birliklerinin denetimine girdi.
Anahtar Kelimeler
Saruhan Sancağı, Manisa'nın İşgali, Yunan İşgali, Alaşehir Kongresi, Manisa Yangını
INTERNATIONAL AEGEAN CONFERENCES ON SOCIAL SCIENCES & HUMANITIES-VII
Osmanlı döneminin son yıllarında İzmir, Aydın Vilayeti’nin merkeziydi. İzmir 15 Mayıs 1919’da Yun... more Osmanlı döneminin son yıllarında İzmir, Aydın Vilayeti’nin merkeziydi. İzmir 15 Mayıs
1919’da Yunan kuvvetleri tarafından işgal edildi. Bu sırada valilik makamında İzzet Bey
bulunuyordu. Bu göreve 11 Mart 1919’da Damat Ferit Paşa Hükümeti tarafından atanmıştı.
İzzet Bey, Yunan işgali altında, ölüm tarihi olan 5 Ocak 1920’ye kadar valilik makamında kaldı.
Yunanlılar ise işgalin hemen ardından Stergiadis’i Yüksek Komiser sıfatıyla bölgenin başına
getirdiler. Osmanlı Hükümeti, yeni bir vali atanana kadar vilayet mektupçusu Ali Saip Bey’i
vali vekaletine getirdi. Bu sırada Tahsin Bey ve Emin Bey’in valiliğe atandığı haberleri basında
yer aldıysa da gerçekleşmedi. Bu aşamada Yunan Yüksek Komiserliği de devreye girerek,
Hükümeti İzmir’e vali gönderilmemesi hususunda uyardı. Aynı sıralarda sağlık sorunları
nedeniyle görevini yapamaz hale gelen Ali Saip Bey izne ayrıldı. Yerine, 1920 Mart’ında
Defterdar Ahmet Besim Bey getirildi. 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşması imzalandı ve
İzmir Yunan idaresine bırakıldı. 11 Ağustos’ta yönetimin Yunanlılara devredilmesinin
ardından, Ahmet Besim Bey’in vali vekilliği kaldırıldı. Yunan Yüksek Komiserliği tarafından
Naibzade Ali Bey valilik makamına getirildi. 23 Eylül 1920’de de Yüksek Komiserlik yerine
İzmir Yunan İdaresi kuruldu. Bir süre Osmanlı’nın vali vekilliği boşlukta kaldı. 1920
sonlarından itibaren İzmir Kadısı Mehmet Suphi Efendi ile Mektubi Kalemi Mümeyyizi
Haşmet Bey arasında vali vekilliği sorunu çıktı. Bu bildiride konuyla ilgili Osmanlı arşiv
belgeleri incelenerek vekillik sorununun sebepleri ve sonucu ortaya konmaya çalışılacaktır.
The Armistice of Mudros was signed on 30 October 1918. Then many parts of the country faced the t... more The Armistice of Mudros was signed on 30 October 1918. Then many parts of the country faced the threat of invasion. At the beginning of these was İzmir, which was the gateway to Western Anatolia. Although the Italians wanted to control Izmir, they could not succeed. Although the Greeks entered the war recently, they managed to get ahead of the Italians. Ultimately, İzmir was occupied by the Greeks on 15 May 1919 on behalf of the Allies. Although there are historical reasons for the Greek occupation based on Byzantium, it is clear that the main basis is population. As a matter of fact, the basis of the demands expressed by Venizelos at the Paris conference was the distorted population statistics. The main basis of Greece's sovereignty claims is the Greek and non-Muslim population of the region. The claims that the majority of the population of Izmir belonged to the Greeks were seen as credible by the Allies and the green light was given to the Greek occupation.
Mahmut Soydan, Gazi ve İnkılap, 2023
Arazi yapısı itibariyle tarıma fazla elverişli olmayan Bodrum kasabasının, sanayi ve hizmeı sekıö... more Arazi yapısı itibariyle tarıma fazla elverişli olmayan Bodrum kasabasının, sanayi ve hizmeı sekıörünün gelişmesinden önceki dönemlerde ekonomisinin temel dayanağının ne olduğunu gösteren fazlaca belge bulunmamaktadu. XVI.
1835 yılında Çıldır Eyaleti'nin bir sancağı olan Acara-i Süfla, 1877-1878 Türk-Rus Savaşı'nın ard... more 1835 yılında Çıldır Eyaleti'nin bir sancağı olan Acara-i Süfla, 1877-1878 Türk-Rus Savaşı'nın ardından imzalanan Berlin Antlaşması ile Rusya'ya bırakıldı. Bugün Gürcistan'a bağlı Acara özerk bölgesindeki Keda ilçesi ile yaklaşık aynı coğrafyaya karşılık gelmektedir. 1835 yılında Çıldır Eyaleti, Acara-i Süfla'nın da aralarında bulunduğu 18 sancaktan oluşmaktaydı. İdari taksimatta bazen sancak, bazen kaza ve bazen de nahiye olarak yer aldı. Sırasıyla Batum, Gönye ve Lazistan sancaklarına bağlı bir birimdi. Osmanlı Arşivi'ndeki 1835 tarihli 2758 numaralı nüfus defterine göre, 28 köyden oluşan bir sancaktı. Osmanlı döneminin ilk nüfus sayımı kapsamında düzenlenen bu deftere göre, sancağın 1.931 hanede toplam 5. 151 erkek nüfusu bulunuyordu. 1877 yılında Acara-i Süfla kazasına 39 köy bağlıydı ve 1.905 hanede 6.305 erkek nüfusu bulunuyordu. Acara-i Süfla'nın 1835'teki yaklaşık toplam nüfusu 10.302, 1877'deki ise 12.610'dur. 1835 yılında hane başına düşen ortalama nüfus yaklaşık 5,33 kişi iken bu sayı ı 877 yılında 6,61 'e yükselmiştir. 1835 verilerine göre, en büyük yaş gurubu 497 kişi ile 30 yaşındakilerdir. Ortalama erkek yaşı ise 22,6 olarak hesaplanmıştır. 1835 yılı erkek nüfusunun% 41,16'sını çocuklar,% 55,29'unu yetişkinler ve % 3,15'ini de yaşlılar oluşturmaktadır. Engelli olarak kaydedilen nüfus içinde en büyüğünü 27 kişi ile "topal" olarak kaydedilenler oluşturmaktadır. Çalışma, Osmanlı arşivindeki nüfus defterlerinin, -her bakımdan olmasa da- bazı yönleriyle modem demografi araştırmalarına malzeme olma özelliği taşıdığı sonucuna ulaşmaktadır.
mübadele'nin nüfus boyutu
4 views
Maarif Ansiklopedisi, 2025
10. ULUSLARARASI ATATÜRK KONGRESİ 10th INTERNATIONAL CONGRESS ON ATATURK III. CİLT BİLDİRİLER , 2024
Atatürk Dönemi’nin en önemli yayın organlarından birisi Hâkimiyet-i Milliye’dir. Millî Mücadele s... more Atatürk Dönemi’nin en önemli yayın organlarından birisi Hâkimiyet-i Milliye’dir. Millî Mücadele sonrasında da reformların en etkili savunucusu oldu. Bu gazetenin 1923 yılından başlayarak en önemli isimlerinden birisi Mahmut Soydan’dır. Soydan, gazetenin başyazarlarından ve yöneticilerinden birisiydi. 1926 yılında Milliyet gazetesini kurdu, yönetti ve başyazarlığını yaptı. 1929 yılında Politika gazetesini yayınladıysa da ömrü kısa oldu. 1935 yılında Milliyet’i Tan’a dönüştürdü. Gazetelerinde rejimin sözcülüğünü yaptı. Aynı zamanda milletvekilliği ve İş Bankası yönetim kurulu başkanlığını sürdürdü. Soydan, Millî Mücadele yıllarında Atatürk’ün emir subaylığını yapmıştı. Reformlar döneminde de Atatürk’ün yakın çevresinde yer aldı. Bu görevlerinden daha çok gazeteciliği ile tanındı. Atatürk Dönemi basın hayatında bazı demokratik dönemler oldu. Büyük ölçüde tek partili rejimin kısıtlamalarına maruz kaldı. Yeni rejimin sözcüsü olan Hâkimiyet-i Milliye Anadolu’da etkindi. Muhalefet eden İstanbul gazeteleri ise yargı yoluyla hizaya getirilmişti. Soydan, Milliyet’i yeni rejimin İstanbul’daki en güçlü sesi haline getirdi. İstanbul’da çıkardığı Politika gazetesi de aynı çizgideydi. Giderek okuyucu kaybeden Milliyet 1935 yılında Tan adını aldı. Soydan Milliyet ve Tan’daki sıkıntıları İş Bankası’nın desteği ile aşmaya çalıştı. Kamu kaynaklarından yararlanan bu gazeteler, rejimin savunucusu ve inkılapların yayıcısıydılar. Soydan ölmeden önce Atatürk’e yazdığı mektubunda bankanın imkanlarını kullandığı suçlamalarını reddetti. Aynı zamanda dönemin basın hayatında üstlendiği rolü anlattı.
Manisa Büyükşehir Belediyesi, 2024
Manisa basın hayatının başladığı 1908 yılından yeni harflere geçişin yapıldığı 1928 yılına kadar,... more Manisa basın hayatının başladığı 1908 yılından yeni harflere geçişin yapıldığı 1928 yılına kadar, Saruhan sancağında çıkan veya söz konusu edilen süreli yayınlar ele alınmaktadır.
Ege 11. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi, 2024
Cihannüma
Bir yüksek lisans tezinde metod hataları olabilir. Ama bunun bir sınırı vardır. Bu tezde o sınır ... more Bir yüksek lisans tezinde metod hataları olabilir. Ama bunun bir sınırı vardır. Bu tezde o sınır yok, tümüyle “nitelikli/ustaca intihal” var. Yani daha önceki çalışmalarda kullanılan kaynakları aynen tekrar etmek yerine, ilk kez kendi görmüş gibi, ya farklı ifade biçimiyle, ya da tahrif ederek aynen aktarma garabetiyle iki yönlü etik kusur işlenmektedir. Ve bu, danışman onayından geçmiş, enstitüye teslim edilerek jürinin değerlendirmesine sunulmuştur. Genelde sen-ben-bizimoğlan tarzı jürilerde danışmana güvenilerek, bu etik ihlallerin farkedilmediği ve tezlerin geçtiği malumdur. Bu tez de öyle olmuş görünüyor. Jürinin burada ya danışmana, ya öğrenciye, ya da her ikisine itimat ettiği anlaşılıyor. O zaman bu sorumluluğun bütünüyle tez yazarı ve danışmana ait olduğunu kabul etmek gerekiyor.
Peki ne olması gerekirdi: Öncelikle sadece Beyru’nun kitabı, böyle bir tez konusunu batıl hale getirmeye yetmeliydi. Beyru, sadece Türkçe basını değil yabancı dilde gazeteleri ve neşriyatı da bihakkın kullanıyor. Sadece Osmanlı arşiv belgelerini kullanmamış. Onların da çoğunu başka araştırmacılar kullanmış: Yetkin, Ayar, Karayaman vs. Kaldı ki bir araştırmacı, kendisinden önce başka bir araştırmacı bir kaynağı kullanmışsa, mutlaka ona da atıf yapmak zorundadır. Yapmıyorsa bunu somut bir şekilde izah etmesi gerekir; yanlış kullanmış, eksik kullanmış vs. gibi. Ancak bu tezde durum öyle değil. Tez yazarı Beyru veya diğerlerinin kaynak olarak gösterdiği gazetelere kendisi de başvuruyor ve kendisinden önce bu kaynaklara başvurulduğundan hiç söz etmiyor. Dolayısıyla okuyanda ilk kez başvurulmuş intibaı uyandırıyor. Nitekim, tezde atıf yapılan tüm gazetelere, mutlaka başka bir çalışmada atıf var. İşte bu nedenle bu davranış, “nitelikli/ustaca intihal” tanımlamasına uygun düşüyor. Doğrudan veya açık bir şekilde değil, başkasının bulup kullandığı bilgiyi, eğip-bükerek veya kaynağından aynen alıntı yapıp genişleterek, kendi emek verip bulmuş gibi yanıltıcı bilgi aktarmak tam da bu olmalı.
Ege 11. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi, 2024
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2022
Manisa 25 Mayıs 1919'da Yunanlılar tarafından işgal edildi. Üç yıldan fazla işgal altında kalan ş... more Manisa 25 Mayıs 1919'da Yunanlılar tarafından işgal edildi. Üç yıldan fazla işgal altında kalan şehir, 8 Eylül 1922 tarihinde kurtuldu. Savaşı kaybeden Yunan ordusu, birçok yerleşim yerini yakıp yıktı. Bazı şehirler ise özel gruplar tarafından yakıldı. Yangın Taburları olarak adlandırılan bu gruplar, özellikle büyük yerleşimlerin yakılmasında rol oynadılar. Manisa da bu şehirlerden birisidir. Yunan ordusu şehri terk etmeden iki gün önce, bu yangın taburları şehri çeşitli yerlerinden ateşe verdiler. Halkın önemli bir kısmı dağlara sığındı ve yangını buradan izlemek zorunda kaldı. Yangın 8 Eylül'de Türk ordusu tarafından söndürüldü. Oluşturulan komisyonlarla, can ve mal kayıpları tespite çalışıldı. Bu çalışma konuyla ilgili arşiv belgelerine dayanmaktadır. Yangının sonuçları tespit edilmeye çalışıldı. Konuyla ilgili önceki yayınlar sınırlı bilgiler içermektedir. Bu çalışma konuyla ilgili tespit edilen belgelerin tamamının değerlendirildiği ilk çalışmadır.
Türk İstiklal Harbi'nin 100. Yılında 1922 Yılı Gelişmeleri, 2022
Milli Mücadele'nin Yerel Tarihleri, 2023
Saruhan/Manisa Millî Mücadele yıllarında Aydın Vilayeti’ne bağlı dört sancaktan biriydi. Merkezi... more Saruhan/Manisa Millî Mücadele yıllarında Aydın Vilayeti’ne bağlı dört sancaktan biriydi.
Merkeziyle birlikte on bir kazadan oluşuyordu. 1919’daki toplam nüfusu 438 bin
372’ydi. Bunun yaklaşık %88’i Müslüman, %12’si gayrimüslimdi. Manisa Mondros
Mütarekesi ile işgal tehdidi altına girdi. İzmir’in işgalinden on gün sonra, 25 Mayıs 1919
tarihinde işgale uğradı. 29 Mayıs’ta da Turgutlu işgal edildi. Yunanlılar Akhisar’ı da işgal
ettilerse de beş gün sonra çekildiler. Kısa süre sonra, Akhisar-Soma ve Salihli-Alaşehir
hatlarında Kuvâ-yı Milliye cepheleri oluştu. Yunan ilerleyişi yaklaşık bir yıl boyunca bu
cephelerle duraklatıldı. Yunanlılar işgal alanında güçlerini takviye ettikten sonra, 20
Haziran 1920’de yeni bir ileri harekât başlattılar. 22 Haziran’da Akhisar, 23 Haziran’da
Salihli, 24 Haziran’da Alaşehir, Soma ve Kırkağaç, 28 Haziran’da Kula, 29 Haziran’da
Eşme, 15 Temmuz’da Gördes ve 21 Temmuz’da Demirci işgal edildi. Bu kazalardan
Gördes ve Demirci dörder kez işgal edildi. Bölgedeki Akıncı müfrezeleri, Yunan ordusunu
sürekli tedirgin etti. Bu yüzden Yunanlılar zaman zaman buralardan çekilmek zorunda
kaldılar. Yunan ordusu 30 Ağustos 1922’de bozguna uğradı. Geçtiği yerleri yakıp yıkarak
İzmir’e doğru çekildi. Türk birlikleri tarafından, Saruhan Sancağı’nın ilk kurtarılan
merkezi 3 Eylül 1922’de Eşme oldu. 8 Eylül’de Manisa, son olarak da 13 Eylül’de Soma
Türk birliklerinin denetimine girdi.
Anahtar Kelimeler
Saruhan Sancağı, Manisa'nın İşgali, Yunan İşgali, Alaşehir Kongresi, Manisa Yangını
INTERNATIONAL AEGEAN CONFERENCES ON SOCIAL SCIENCES & HUMANITIES-VII
Osmanlı döneminin son yıllarında İzmir, Aydın Vilayeti’nin merkeziydi. İzmir 15 Mayıs 1919’da Yun... more Osmanlı döneminin son yıllarında İzmir, Aydın Vilayeti’nin merkeziydi. İzmir 15 Mayıs
1919’da Yunan kuvvetleri tarafından işgal edildi. Bu sırada valilik makamında İzzet Bey
bulunuyordu. Bu göreve 11 Mart 1919’da Damat Ferit Paşa Hükümeti tarafından atanmıştı.
İzzet Bey, Yunan işgali altında, ölüm tarihi olan 5 Ocak 1920’ye kadar valilik makamında kaldı.
Yunanlılar ise işgalin hemen ardından Stergiadis’i Yüksek Komiser sıfatıyla bölgenin başına
getirdiler. Osmanlı Hükümeti, yeni bir vali atanana kadar vilayet mektupçusu Ali Saip Bey’i
vali vekaletine getirdi. Bu sırada Tahsin Bey ve Emin Bey’in valiliğe atandığı haberleri basında
yer aldıysa da gerçekleşmedi. Bu aşamada Yunan Yüksek Komiserliği de devreye girerek,
Hükümeti İzmir’e vali gönderilmemesi hususunda uyardı. Aynı sıralarda sağlık sorunları
nedeniyle görevini yapamaz hale gelen Ali Saip Bey izne ayrıldı. Yerine, 1920 Mart’ında
Defterdar Ahmet Besim Bey getirildi. 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşması imzalandı ve
İzmir Yunan idaresine bırakıldı. 11 Ağustos’ta yönetimin Yunanlılara devredilmesinin
ardından, Ahmet Besim Bey’in vali vekilliği kaldırıldı. Yunan Yüksek Komiserliği tarafından
Naibzade Ali Bey valilik makamına getirildi. 23 Eylül 1920’de de Yüksek Komiserlik yerine
İzmir Yunan İdaresi kuruldu. Bir süre Osmanlı’nın vali vekilliği boşlukta kaldı. 1920
sonlarından itibaren İzmir Kadısı Mehmet Suphi Efendi ile Mektubi Kalemi Mümeyyizi
Haşmet Bey arasında vali vekilliği sorunu çıktı. Bu bildiride konuyla ilgili Osmanlı arşiv
belgeleri incelenerek vekillik sorununun sebepleri ve sonucu ortaya konmaya çalışılacaktır.
The Armistice of Mudros was signed on 30 October 1918. Then many parts of the country faced the t... more The Armistice of Mudros was signed on 30 October 1918. Then many parts of the country faced the threat of invasion. At the beginning of these was İzmir, which was the gateway to Western Anatolia. Although the Italians wanted to control Izmir, they could not succeed. Although the Greeks entered the war recently, they managed to get ahead of the Italians. Ultimately, İzmir was occupied by the Greeks on 15 May 1919 on behalf of the Allies. Although there are historical reasons for the Greek occupation based on Byzantium, it is clear that the main basis is population. As a matter of fact, the basis of the demands expressed by Venizelos at the Paris conference was the distorted population statistics. The main basis of Greece's sovereignty claims is the Greek and non-Muslim population of the region. The claims that the majority of the population of Izmir belonged to the Greeks were seen as credible by the Allies and the green light was given to the Greek occupation.
Mahmut Soydan, Gazi ve İnkılap, 2023
Arazi yapısı itibariyle tarıma fazla elverişli olmayan Bodrum kasabasının, sanayi ve hizmeı sekıö... more Arazi yapısı itibariyle tarıma fazla elverişli olmayan Bodrum kasabasının, sanayi ve hizmeı sekıörünün gelişmesinden önceki dönemlerde ekonomisinin temel dayanağının ne olduğunu gösteren fazlaca belge bulunmamaktadu. XVI.
1835 yılında Çıldır Eyaleti'nin bir sancağı olan Acara-i Süfla, 1877-1878 Türk-Rus Savaşı'nın ard... more 1835 yılında Çıldır Eyaleti'nin bir sancağı olan Acara-i Süfla, 1877-1878 Türk-Rus Savaşı'nın ardından imzalanan Berlin Antlaşması ile Rusya'ya bırakıldı. Bugün Gürcistan'a bağlı Acara özerk bölgesindeki Keda ilçesi ile yaklaşık aynı coğrafyaya karşılık gelmektedir. 1835 yılında Çıldır Eyaleti, Acara-i Süfla'nın da aralarında bulunduğu 18 sancaktan oluşmaktaydı. İdari taksimatta bazen sancak, bazen kaza ve bazen de nahiye olarak yer aldı. Sırasıyla Batum, Gönye ve Lazistan sancaklarına bağlı bir birimdi. Osmanlı Arşivi'ndeki 1835 tarihli 2758 numaralı nüfus defterine göre, 28 köyden oluşan bir sancaktı. Osmanlı döneminin ilk nüfus sayımı kapsamında düzenlenen bu deftere göre, sancağın 1.931 hanede toplam 5. 151 erkek nüfusu bulunuyordu. 1877 yılında Acara-i Süfla kazasına 39 köy bağlıydı ve 1.905 hanede 6.305 erkek nüfusu bulunuyordu. Acara-i Süfla'nın 1835'teki yaklaşık toplam nüfusu 10.302, 1877'deki ise 12.610'dur. 1835 yılında hane başına düşen ortalama nüfus yaklaşık 5,33 kişi iken bu sayı ı 877 yılında 6,61 'e yükselmiştir. 1835 verilerine göre, en büyük yaş gurubu 497 kişi ile 30 yaşındakilerdir. Ortalama erkek yaşı ise 22,6 olarak hesaplanmıştır. 1835 yılı erkek nüfusunun% 41,16'sını çocuklar,% 55,29'unu yetişkinler ve % 3,15'ini de yaşlılar oluşturmaktadır. Engelli olarak kaydedilen nüfus içinde en büyüğünü 27 kişi ile "topal" olarak kaydedilenler oluşturmaktadır. Çalışma, Osmanlı arşivindeki nüfus defterlerinin, -her bakımdan olmasa da- bazı yönleriyle modem demografi araştırmalarına malzeme olma özelliği taşıdığı sonucuna ulaşmaktadır.