kadir ateş | Bulent Ecevit University (original) (raw)
Uploads
Papers by kadir ateş
Anahtar Kelimeler: Magnesia • Propylon • Anthemion • Lesbos Kymationu • İon Kymationu Özet: 1891-... more Anahtar Kelimeler: Magnesia • Propylon • Anthemion • Lesbos Kymationu • İon Kymationu Özet: 1891-1893 yıllarında ilk kez kazısı yapılarak kalıntıları ortaya çıkartılan ve 1904 yılındaki " Menderes Magnesiası " yayını ile de ilk kez bilim dünyasına tanıtılan, Magnesia'daki Artemision ve Agora arasında yer alan ve literatürde Propylon olarak adlandırılan Anıtsal Giriş Yapısı ile ilgili olarak, ilk keşfinden günümüze kadar geçen süre içerisinde, çok sayıda araştırma, inceleme ve değerlendirme çalışması kaleme alınmıştır. Propylon'da 1993-1999 yıllarında gerçekleştirilen ikinci dönem kazı çalış-malarına kadar geçen yaklaşık bir asırlık süre boyunca farklı araştırmacılar tarafından yapılan bu de-ğerlendirmeler " Magnesia Propylonu " nun; Hellenistik Dönemden başlayarak Roma Dönemi içlerine kadar devam eden oldukça uzun bir zaman dilimi içerisine tarihlendirilmesine neden olmuş ve yapı-nın tarihini tartışmalı bir noktaya getirmiştir. İkinci dönem kazılarının sonuçlanmasının ardından or-taya çıkartılan yapıya ait yeni buluntuların araştırma kapsamına bağlı olarak bir kısmının ilk kez değer-lendirileceği bu makale içerisinde, yapıda kullanılmış olan anthemion, ion kymationu, lesbos kymationu ve akanthus bezemelerinin tipolojik ve stilistik özelliklerinden yola çıkarak yapı için daha somut bir tarih-lendirme ortaya konmaya çalışılacaktır. Abstract: The monumental Gate, called as " The Propylon " in archaeological literature, which is located between Artemision and Agora at Magnesia on the Meander, was discovered during the excavations between 1891 and 1893. The architecture of Propylon was introduced by the publication " Magnesia on the Meander " in 1904. Since the discovery of the structure, different scholars have written many researches about it. These studies that lasted almost a century, until the results of the second excavations period between 1993 and 1999, have resulted to date the Propylon of Magnesia to a very long time period from the Hellenistic age through the Roman era. They also brought the dating of Propylon into question. The main purpose of this article is to suggest a more precise date for Propylon, through part of new finds chosen for the scope of this study and in light of typological and stylistic features of architectural decorations, anthemion, lesbos and ion cymatiums and akanthus patterns .
Geç Arkaik Dönem Kurosları Arkaik Dönem Koreleri Ion'ya heykeltraşlığı
34440 Cağaloglu-lstanbul Tlf: 522 7248 -522 0583, Fax: 522 9055 www.iskenderiyekutuphanesi.com ON... more 34440 Cağaloglu-lstanbul Tlf: 522 7248 -522 0583, Fax: 522 9055 www.iskenderiyekutuphanesi.com ONSOZ MYTHOS VEMYTH0L0G1A
siyah figürlü atina vazoları
Türkiye'de her ay arkeolojiyle doğrudan ilgili ortalama 50 haber basında yer alır. Bu haberler to... more Türkiye'de her ay arkeolojiyle doğrudan ilgili ortalama 50 haber basında yer alır. Bu haberler toplumda arkeoloji bilgisinin artması ve Kültür varlıklarının korunmasında duyarlılık sağlanmasında önemli bir yere sahiptir. ( B. Dinçer 2013 ) Unutmayalım ki '' Basın tüm dünyaya hitap eden büyük bir güçtür.'' Arkeolojide ki gelişmeleri de bu büyük güçte yer vererek, halk arasında arkeoloji bilgisinin artması ve kültür varlıklarına duyarlılık kazanılmasında etkili olacaktır.
analizler bu çiçeklerin, aynı coğrafyada bugün de var olan civan perçemi, peygamber çiçeği, deved... more analizler bu çiçeklerin, aynı coğrafyada bugün de var olan civan perçemi, peygamber çiçeği, devedikeni, kanaryaotu, salkımlı sümbül, gül hatmi, at kuyruğu gibi bitkilere ait olduğunu göstermiştir. Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta ise bütün bu bitkilerin şifa verici olarak kullanılıyor olmalarıdır. soluk anlamına gelmekte, Yunanca'dan bütün dillere dağılan atmosfer sözcüğü ise Sanskritçe ruh anlamına gelen "atma/n" sözcüğünden türemiştir. 45 Mezopotamya uygarlıklarına bakıldığında da aynı ilişkiyi görme olasıdır. Sümerce'de Ma.mú düş tanrısı anlamına gelmekteyken, özellikle 'hafif rüzgar' anlamına gelen Akkadca Ziqîqu; ölülerin 'hayaletinin' kararsızlığını belirtmek için kimi yerlerde bilinen ve aynı şekilde kullanılan terimdir; bir başka deyişle bu, ölülerin ölümden sonra dönüştükleri o uçucu, ele gelmez, etten kemikten sıyrılmış "suret"lerini belirtir. 46 Anadolu'dan verilecek en iyi örnekse Hititçe'de ruh için kullanılan ve nefes anlamına da gelen ištanzana-sözcüğü ile Akkadça'dan geçen ve yine nefes ya da soluk anlamına gelen NAPİŠTU'dur. 47 Bu türden örnekleri daha da uzatmak olasıdır. Bunun yanı sıra bütün dillerde ölümle ilgili olarak neredeyse ortak bir deyim olan "son nefesini vermek" deyimi de unutulmamalıdır. Ruhun solukla ilişkilendirilmesinin altında yatan düşünce ise olasılıkla ölüm olayını gözlemleme sonucu fark edilen bir nitelikte kendini gösteriyor olabilir. Bu nitelik, ölü insanda ya da hayvanda solunumun durması, yani nefes alınmıyor olmasıdır. Ruhun solukla olan ilişkisi solunumun yani nefes alıp vermenin zaman zaman tanrısal bir olay olduğu şeklinde bir tasarımın ortaya çıktığını da göstermektedir. Özellikle Hıristiyan mitolojisinde Meryem'in tanrısal bir solukla İsa'ya hamile kaldığına olan inanç soluğun insanlar açısından nasıl algılandığının en önemli göstergesidir. Burada aslında anlatılmak istenenin Meryem'in kirletilmeden, dokunulmadan hamile kaldığı olmasına karşın, kullanılan metaforun neden örneğin bakış ya da göz veya bir başka dolaylı yol değil de soluk olduğu sorusuna verilecek yanıt yine soluğun, solunumun tanrısallığı olgusuyla açıklanmak zorundadır. Aynı şekilde Mezopotamya uygarlıklarının ölümü, tıpkı Yahudiler gibi, son nefesin verilişi olarak gördüklerini, bu nefesin tanrılar tarafından belirsiz bir süre için insana 42 Ortadoğu'ya uzanan ve antik yazarlarca Asia minor olarak geçen yarımadanın tamamıdır. Doğu Akdeniz kıyı hattının devamı olarak Tahtalı Dağları ve Sivas üzerinden kuzeye doğru, Karadeniz kıyısına kadar çekilen bir hat, kabaca yarımada ile anakara arasındaki coğrafi sınırı oluşturur. 65 Bu sınırın güney ve güneydoğusunu oluşturan Güneydoğu Toroslar ise yarımadanın Mezopotamya ile olan ilişkisinde, özellikle de incelediğimiz Erken Tunç Çağı ve öncesinde, kara taşımacılığının çok gelişmediği bu dönemlerde, önemli bir coğrafi engeldir. İşte bu coğrafi engel nedeniyle Anadolu Yarımadası olarak tanımladığımız bölgenin Çukurova (Kilikya) olarak adlandırılan kısmı dışında kalan batı bölümü sözü edilen dönemde ve öncesinde Mezopotamya Kültürü'nden ve bugün Doğu Anadolu olarak tanımladığımız kısımda ve onun kuzeyinde Erken Tunç Çağ'da tek bir kültür bölgesi olacak şekilde yayılan Karaz ya da diğer adıyla Erken Transkafkasya Kültürü'nden fazla etkilenmeyen; 66 bu nedenle de etnik, kültürel ve siyasal olarak anakaraya ait bu kültürlerden ayrılan bir bölge olarak karşımıza çıkar. 67 Hatta bir adım ileri giderek coğrafi engeller nedeniyle Doğu Anadolu ve Mezopotamya'nın kültürel etkilerinin batıya doğru, yarımada içlerine girmesinin zorlaştığını ve bu nedenle de ortaya çıkan, özellikle Erken Tunç Çağı II'den itibaren kendi içinde bir bütünlük oluşturacak derecede birbirine benzeyen kültür öğelerini barındıran bu bölgenin Korfmann'ın tanımlamasıyla Anadolu Özellikli Troia Kültürü'nün 68 oluştuğu ve yayıldığı bölge olduğunu söylemek pek yanlış sayılmaz. Ancak bu, Mezopotamya kültürlerinin Batı Anadolu'ya hiç ulaşmadığı anlamına gelmez. Burada anlatılmak istenen Efe'nin de belirttiği gibi, Mezopotamya'nın etkisinin hiçbir zaman Anadolu Uygarlığına egemen olan kültürel 65 Efe 2003a, 92. 66 Efe 2003a, 92. 67 Anadolu yarımadasını üç tarafını çeviren kıyı kesimi, iç taraflarda yer alan geniş plato ve doğudaki dağlık bölgeler olarak ayıran ve kentleşme süreci içinde bu bölgeler arasında bir bağdaşıklıktan söz edilemeyeceği konusunda bakınız
Drafts by kadir ateş
Stratonikeia’dan Lagina’ya ; ANTİK MİMARİDE İKİ YAPI ÖGESİ: OPUS CAEMENTICIUM VE TONOZ
Conference Presentations by kadir ateş
Books by kadir ateş
Anahtar Kelimeler: Magnesia • Propylon • Anthemion • Lesbos Kymationu • İon Kymationu Özet: 1891-... more Anahtar Kelimeler: Magnesia • Propylon • Anthemion • Lesbos Kymationu • İon Kymationu Özet: 1891-1893 yıllarında ilk kez kazısı yapılarak kalıntıları ortaya çıkartılan ve 1904 yılındaki " Menderes Magnesiası " yayını ile de ilk kez bilim dünyasına tanıtılan, Magnesia'daki Artemision ve Agora arasında yer alan ve literatürde Propylon olarak adlandırılan Anıtsal Giriş Yapısı ile ilgili olarak, ilk keşfinden günümüze kadar geçen süre içerisinde, çok sayıda araştırma, inceleme ve değerlendirme çalışması kaleme alınmıştır. Propylon'da 1993-1999 yıllarında gerçekleştirilen ikinci dönem kazı çalış-malarına kadar geçen yaklaşık bir asırlık süre boyunca farklı araştırmacılar tarafından yapılan bu de-ğerlendirmeler " Magnesia Propylonu " nun; Hellenistik Dönemden başlayarak Roma Dönemi içlerine kadar devam eden oldukça uzun bir zaman dilimi içerisine tarihlendirilmesine neden olmuş ve yapı-nın tarihini tartışmalı bir noktaya getirmiştir. İkinci dönem kazılarının sonuçlanmasının ardından or-taya çıkartılan yapıya ait yeni buluntuların araştırma kapsamına bağlı olarak bir kısmının ilk kez değer-lendirileceği bu makale içerisinde, yapıda kullanılmış olan anthemion, ion kymationu, lesbos kymationu ve akanthus bezemelerinin tipolojik ve stilistik özelliklerinden yola çıkarak yapı için daha somut bir tarih-lendirme ortaya konmaya çalışılacaktır. Abstract: The monumental Gate, called as " The Propylon " in archaeological literature, which is located between Artemision and Agora at Magnesia on the Meander, was discovered during the excavations between 1891 and 1893. The architecture of Propylon was introduced by the publication " Magnesia on the Meander " in 1904. Since the discovery of the structure, different scholars have written many researches about it. These studies that lasted almost a century, until the results of the second excavations period between 1993 and 1999, have resulted to date the Propylon of Magnesia to a very long time period from the Hellenistic age through the Roman era. They also brought the dating of Propylon into question. The main purpose of this article is to suggest a more precise date for Propylon, through part of new finds chosen for the scope of this study and in light of typological and stylistic features of architectural decorations, anthemion, lesbos and ion cymatiums and akanthus patterns .
Geç Arkaik Dönem Kurosları Arkaik Dönem Koreleri Ion'ya heykeltraşlığı
34440 Cağaloglu-lstanbul Tlf: 522 7248 -522 0583, Fax: 522 9055 www.iskenderiyekutuphanesi.com ON... more 34440 Cağaloglu-lstanbul Tlf: 522 7248 -522 0583, Fax: 522 9055 www.iskenderiyekutuphanesi.com ONSOZ MYTHOS VEMYTH0L0G1A
siyah figürlü atina vazoları
Türkiye'de her ay arkeolojiyle doğrudan ilgili ortalama 50 haber basında yer alır. Bu haberler to... more Türkiye'de her ay arkeolojiyle doğrudan ilgili ortalama 50 haber basında yer alır. Bu haberler toplumda arkeoloji bilgisinin artması ve Kültür varlıklarının korunmasında duyarlılık sağlanmasında önemli bir yere sahiptir. ( B. Dinçer 2013 ) Unutmayalım ki '' Basın tüm dünyaya hitap eden büyük bir güçtür.'' Arkeolojide ki gelişmeleri de bu büyük güçte yer vererek, halk arasında arkeoloji bilgisinin artması ve kültür varlıklarına duyarlılık kazanılmasında etkili olacaktır.
analizler bu çiçeklerin, aynı coğrafyada bugün de var olan civan perçemi, peygamber çiçeği, deved... more analizler bu çiçeklerin, aynı coğrafyada bugün de var olan civan perçemi, peygamber çiçeği, devedikeni, kanaryaotu, salkımlı sümbül, gül hatmi, at kuyruğu gibi bitkilere ait olduğunu göstermiştir. Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta ise bütün bu bitkilerin şifa verici olarak kullanılıyor olmalarıdır. soluk anlamına gelmekte, Yunanca'dan bütün dillere dağılan atmosfer sözcüğü ise Sanskritçe ruh anlamına gelen "atma/n" sözcüğünden türemiştir. 45 Mezopotamya uygarlıklarına bakıldığında da aynı ilişkiyi görme olasıdır. Sümerce'de Ma.mú düş tanrısı anlamına gelmekteyken, özellikle 'hafif rüzgar' anlamına gelen Akkadca Ziqîqu; ölülerin 'hayaletinin' kararsızlığını belirtmek için kimi yerlerde bilinen ve aynı şekilde kullanılan terimdir; bir başka deyişle bu, ölülerin ölümden sonra dönüştükleri o uçucu, ele gelmez, etten kemikten sıyrılmış "suret"lerini belirtir. 46 Anadolu'dan verilecek en iyi örnekse Hititçe'de ruh için kullanılan ve nefes anlamına da gelen ištanzana-sözcüğü ile Akkadça'dan geçen ve yine nefes ya da soluk anlamına gelen NAPİŠTU'dur. 47 Bu türden örnekleri daha da uzatmak olasıdır. Bunun yanı sıra bütün dillerde ölümle ilgili olarak neredeyse ortak bir deyim olan "son nefesini vermek" deyimi de unutulmamalıdır. Ruhun solukla ilişkilendirilmesinin altında yatan düşünce ise olasılıkla ölüm olayını gözlemleme sonucu fark edilen bir nitelikte kendini gösteriyor olabilir. Bu nitelik, ölü insanda ya da hayvanda solunumun durması, yani nefes alınmıyor olmasıdır. Ruhun solukla olan ilişkisi solunumun yani nefes alıp vermenin zaman zaman tanrısal bir olay olduğu şeklinde bir tasarımın ortaya çıktığını da göstermektedir. Özellikle Hıristiyan mitolojisinde Meryem'in tanrısal bir solukla İsa'ya hamile kaldığına olan inanç soluğun insanlar açısından nasıl algılandığının en önemli göstergesidir. Burada aslında anlatılmak istenenin Meryem'in kirletilmeden, dokunulmadan hamile kaldığı olmasına karşın, kullanılan metaforun neden örneğin bakış ya da göz veya bir başka dolaylı yol değil de soluk olduğu sorusuna verilecek yanıt yine soluğun, solunumun tanrısallığı olgusuyla açıklanmak zorundadır. Aynı şekilde Mezopotamya uygarlıklarının ölümü, tıpkı Yahudiler gibi, son nefesin verilişi olarak gördüklerini, bu nefesin tanrılar tarafından belirsiz bir süre için insana 42 Ortadoğu'ya uzanan ve antik yazarlarca Asia minor olarak geçen yarımadanın tamamıdır. Doğu Akdeniz kıyı hattının devamı olarak Tahtalı Dağları ve Sivas üzerinden kuzeye doğru, Karadeniz kıyısına kadar çekilen bir hat, kabaca yarımada ile anakara arasındaki coğrafi sınırı oluşturur. 65 Bu sınırın güney ve güneydoğusunu oluşturan Güneydoğu Toroslar ise yarımadanın Mezopotamya ile olan ilişkisinde, özellikle de incelediğimiz Erken Tunç Çağı ve öncesinde, kara taşımacılığının çok gelişmediği bu dönemlerde, önemli bir coğrafi engeldir. İşte bu coğrafi engel nedeniyle Anadolu Yarımadası olarak tanımladığımız bölgenin Çukurova (Kilikya) olarak adlandırılan kısmı dışında kalan batı bölümü sözü edilen dönemde ve öncesinde Mezopotamya Kültürü'nden ve bugün Doğu Anadolu olarak tanımladığımız kısımda ve onun kuzeyinde Erken Tunç Çağ'da tek bir kültür bölgesi olacak şekilde yayılan Karaz ya da diğer adıyla Erken Transkafkasya Kültürü'nden fazla etkilenmeyen; 66 bu nedenle de etnik, kültürel ve siyasal olarak anakaraya ait bu kültürlerden ayrılan bir bölge olarak karşımıza çıkar. 67 Hatta bir adım ileri giderek coğrafi engeller nedeniyle Doğu Anadolu ve Mezopotamya'nın kültürel etkilerinin batıya doğru, yarımada içlerine girmesinin zorlaştığını ve bu nedenle de ortaya çıkan, özellikle Erken Tunç Çağı II'den itibaren kendi içinde bir bütünlük oluşturacak derecede birbirine benzeyen kültür öğelerini barındıran bu bölgenin Korfmann'ın tanımlamasıyla Anadolu Özellikli Troia Kültürü'nün 68 oluştuğu ve yayıldığı bölge olduğunu söylemek pek yanlış sayılmaz. Ancak bu, Mezopotamya kültürlerinin Batı Anadolu'ya hiç ulaşmadığı anlamına gelmez. Burada anlatılmak istenen Efe'nin de belirttiği gibi, Mezopotamya'nın etkisinin hiçbir zaman Anadolu Uygarlığına egemen olan kültürel 65 Efe 2003a, 92. 66 Efe 2003a, 92. 67 Anadolu yarımadasını üç tarafını çeviren kıyı kesimi, iç taraflarda yer alan geniş plato ve doğudaki dağlık bölgeler olarak ayıran ve kentleşme süreci içinde bu bölgeler arasında bir bağdaşıklıktan söz edilemeyeceği konusunda bakınız
Stratonikeia’dan Lagina’ya ; ANTİK MİMARİDE İKİ YAPI ÖGESİ: OPUS CAEMENTICIUM VE TONOZ