Kaan Öner | Istanbul Bilgi University (original) (raw)
Papers by Kaan Öner
Bu çalışmanın iki amacı bulunmaktadır; İlki, direnç ve bu terimi ilk kez kullanan Freud’dan günüm... more Bu çalışmanın iki amacı bulunmaktadır; İlki, direnç ve bu terimi ilk kez kullanan Freud’dan günümüze ‘direnç’ terimi hakkındaki teorilerin, psikanalitik ve psikodinamik terapiler açısından psikoloji tarihi boyunca nasıl geliştiği ve değiştiği üzerine bilgi vermektir. Çalışmanın bu kısmında öncü psikolog ve teorisyenlerin yorumları bulunmaktadır. Ayrıca önemli bir role sahip olan direnç ve savunmaların nedenleri üzerine detaylıca durulmuştur. İkinci olarak, klinik uygulamalarda neden dirençle karşılaşıldığı ve psikodinamik bakış açısı sayesinde dirençle nasıl başa çıkılabileceği tartışılmaktadır.
This study has two aims; Firstly, giving information about resistance and development of theories... more This study has two aims; Firstly, giving information about resistance and development of theories of phenomenon in psychoanalytic and psychodynamic therapies throughout the psychology history along with how ‘’resistance’’ term changes since Freud who was firstly used the term to the present time. Comments of noticeable psychologists and theoreticians are included in this part of study. Pivotal role of resistance and reasons of defenses are discussed in detail. Secondly, why the resistance is encountered in clinical practice and how can it be handled from psychodynamic perspective are discussed.
Traces the theoretical development of the construct of therapeutic alliance from psychoanalytic t... more Traces the theoretical development of the construct of therapeutic alliance from psychoanalytic tradition to current clinical application in terms with psychodynamic and cognitive-behavioral therapies. How the opposed ideas on transference and countertransference have developed the concept of therapeutic alliance and therapeutic relationship is discussed in this study. Strong alliance and its elements, and correlation between alliance and outcome are reviewed within some researches. In addition, development of the alliance term in cognitive-behavioral therapies as well as rupture and its resolution are discussed in detail. Psychodynamic-interpersonal therapies and cognitive-behavioral therapies are compared both in a theoretical perspective and research literature review. At last, the causes of failing to establish a strong therapeutic alliance are discussed.
Bu çalışma, psikanalitik gelenekten güncel klinik uygulamalara kadar psikodinamik ve bilişsel dav... more Bu çalışma, psikanalitik gelenekten güncel klinik uygulamalara kadar psikodinamik ve bilişsel davranışçı terapiler nezdinde teorik gelişmelerin izini sürmektedir. Ayrıca aktarım ve karşıaktarım üzerine karşıt düşüncelerin, terapötik işbirliği ve terapötik ilişki kavramlarının gelişmesini nasıl sağladığı tartışılmaktadır. Kuvvetli işbirliği ve unsurları, işbirliği ve kazanımları arasındaki karşılıklı ilişki bazı araştırmalarla gözden geçirilmiştir. Buna ek olarak, bilişsel davranışçı terapilerde işbirliği teriminde yaşanan gelişmeler, terapi sürecinde yaşanabilecek olan kırılma ve çözümleri detaylı olarak tartışılmaktadır. İlişkisel-psikodinamik terapi ve bilişsel davranışçı terapi, teorik bakış açıları üzerinden literatürdeki araştırmalar taranarak karşılaştırılmıştır. Son olarak, kuvvetli bir terapötik işbirliği kurmada yaşanan başarısızlıkların sebepleri tartışılmaktadır.
Room is a story about a mother and his boy who were living in a small space called ‘’room’’ for y... more Room is a story about a mother and his boy who were living in a small space called ‘’room’’ for years. Jack and his mother Joy ,who are held hostage in a shed by a man who kidnapped Joy when she was a teenager. This condition is an exact match to definition of psychological trauma that is feeling of fear, helplessness, loss of control of extinction as an overwhelming experience.
Daha kaliteli ilişkiler geliştirmek, mutlu, sağlıklı ve dirençli bir hayat için son derece önemli... more Daha kaliteli ilişkiler geliştirmek, mutlu, sağlıklı ve dirençli bir hayat için son derece önemlidir. Kaliteli ilişkilerin dört ana faydası vardır. (Özellikle de iş hayatında psikolojik olarak güvenli hissetmekle bağlantılı görülür.) Bunlar kişinin kendisini güçlendirmesine olanak yaratması, güven hissini sağlaması, hakiki ve doğal kişiliği ortaya çıkarması ve saygı üzerine kurulu olması.
Günlük hayatımızda reddedilmek en çok karşılaştığımız hislerin başında geliyor. Önceki dönemlerde... more Günlük hayatımızda reddedilmek en çok karşılaştığımız hislerin başında geliyor. Önceki dönemlerde reddedilme olasılığımız kurduğumuz sosyal ilişkilere ve ne kadar büyüklükte bir sosyal çevre çemberinin içinde olduğumuza oranla değişiyordu. Ancak gelişen teknoloji nedeniyle, elektronik haberleşme, sosyal medya ve flört uygulamalarıyla birlikte insanlar yüzlerce başka insanla bağlantılı hale geldiler. Bu nedenle belki de defalarca mesajlarımız, e-postalarımız, paylaştıklarımız ve sosyal medya profillerimiz görmezden gelinerek reddedilme hissini tekrar tekrar yaşıyoruz.
Aslında insanlar dünyada var olduğundan bu yana kendilerinin olmadığı yerde neler olup bittiğini ... more Aslında insanlar dünyada var olduğundan bu yana kendilerinin olmadığı yerde neler olup bittiğini merak etmişlerdir. Bundan dolayı iletişim kaynaklarının büyük çoğunluğu haber alıp verme üzerine gelişmiştir. Siz şu an bu yazıyı okurken acaba şehrin diğer tarafında neler oluyor? Aileniz ve arkadaşlarınız ne yapıyor? İş yerinde sizin bulunmadığınız bir toplantıda neler konuşuluyor? İşte tüm bu sorular çoğu zaman zihnimizde yer ediyor. Ancak şu an içinde bulunduğumuz dönem bizim için bir şeyleri kaçırıyor olma korkusunu en yoğun şekilde hissetmemize neden oluyor. Özellikle internetle birlikte gelişen sosyal medya dinamikleri aslında bizim olmadığımız yerde neler olup bittiğine dair sürekli ve kesintisiz bir bilgi kaynağı yaratırken aynı zamanda kendi bulunduğumuz yerde mutsuz olmamıza, fırsatları kaçırıyor hissine sahip olmamıza yol açıyor. Sadece 1.5 saatlik bir filmi, telefonlarımıza bakmadan bitiremiyorsak, son derece değerli olan uykumuzu e-postaları kontrol etmek için sürekli bölüyorsak veya herhangi bir bildirime gece yarısı kalkıp bakıyorsak bir anlamda bir şeyleri kaçırmaktan kaygılanmaktayız. Kendimizi bir bilgisayara benzetirsek sürekli açık durumdayız ve sürekli bağlıyız. Bir şeyleri kaçırıyor olma korkusu yani ''Fear of missing out (FOMO)'', 2013 yılında konuya dair yapılan ilk araştırmalardan birinde, kişinin dahil olmadığı yerde diğerlerinin kendisine oranla daha tatmin edici bir deneyim yaşadıkları şeklinde takıntılı bir kaygı olarak tanımlandı. Bir şeyleri kaçırıyor olma korkusu ilk olarak böyle tanımlansa da, sadece bizden daha keyifli bir vakit geçirildiğine dair bir his olmaktan ziyade, bir şeylerden haberdar olamama, herkesin takip ettiğini o sırada takip edememe yani aslında genel anlamıyla bir şeylerden mahrum kalma anlamına gelmektedir. ''Mahrum kalma'' insanlığın başından bu yana kendisiyle çatışma yaşadığı en büyük hislerin başında gelmektedir. Doğumundan bu yana anneden alacağı sütten ne kadar mahrum bırakılacağı, ebeveynlerinden karşılayacağı sevgi, şefkat ve korunma hislerinin ne kadarını elde edebileceği tüm hayatında kendisi ve başkalarıyla kuracağı ilişkide en temel rolü oynar. Bir şeylerden mahrum kalma korkusuna dair en çok görülen 3 temel düşünce şekli şu şekildedir;
geçirenler hem de buna tanık olanlar için çoğu zaman yanlış anlaşılmakta ve zor ifade edilmektedi... more geçirenler hem de buna tanık olanlar için çoğu zaman yanlış anlaşılmakta ve zor ifade edilmektedir. Tam anlamıyla bir panik atak, aniden ortaya çıkmakta olan ve zaman zaman tekrarlanan yoğun sıkıntı ve korku nöbetleridir. Birdenbire başlar, şiddetlenerek 10 dakika içinde en yoğun şeklini alır ve çoğu zaman 10-30 dakika sürüp sonunda kendiliğinden geçer. Panik ataklar çoğu zaman yoğun bedensel hislerle birlikte görünürler ve fiziksel tepkiler kişi tarafından tehlikeli olduğu kanısına varılarak yanlış anlaşılabilir. Bu nedenle panik atak geçiren kişiler çoğu zaman kendilerindeki psikolojik durumun farkına varamaz ve asıl ihtiyaçları olan tedaviye başlayamazlar.
Hayatımızın büyük bir bölümünde benzer şeyleri yaparız. Her sabah uyanır, hazırlanır işe veya oku... more Hayatımızın büyük bir bölümünde benzer şeyleri yaparız. Her sabah uyanır, hazırlanır işe veya okula gider, öğlen yemek yer, işten çıkıp eve döner, akşam yemeğimizi yer, tekrar uyuruz. Zamanımızın büyük çoğunluğunu işte bu döngü kaplar. Ve aslında kendimize neler olduğuna bakma fırsatımız da pek olmaz. Yapmaktan büyük keyif aldığımız aktiviteler gittikçe sıkıcı hale gelmeye başlar. Sanki sonu belli olmayan amaçsız bir yolun içinde buluruz kendimizi. Oysa ki dışarıdan her şey yolunda gözüküyordur. Günlük yaşamımızda hiç bir fark olmaksızın düzenli hayatımız devam etmektedir. İşte dünyada milyonlarca insan şu anda bu durumu yaşıyor. Kişiyi zayıf hissettiren ve korkutan bu keyif alamama ve stresli olma hissi, fark edilmediğinde sonuçları çok daha yıpratıcı hale gelen bir depresyona yol açıyor. Gözden kaçırdığımız bazı durumlar aslında bizi içten içe ciddi bir sıkıntıya sürüklüyor olabilir.
Bu çalışmanın iki amacı bulunmaktadır; İlki, direnç ve bu terimi ilk kez kullanan Freud’dan günüm... more Bu çalışmanın iki amacı bulunmaktadır; İlki, direnç ve bu terimi ilk kez kullanan Freud’dan günümüze ‘direnç’ terimi hakkındaki teorilerin, psikanalitik ve psikodinamik terapiler açısından psikoloji tarihi boyunca nasıl geliştiği ve değiştiği üzerine bilgi vermektir. Çalışmanın bu kısmında öncü psikolog ve teorisyenlerin yorumları bulunmaktadır. Ayrıca önemli bir role sahip olan direnç ve savunmaların nedenleri üzerine detaylıca durulmuştur. İkinci olarak, klinik uygulamalarda neden dirençle karşılaşıldığı ve psikodinamik bakış açısı sayesinde dirençle nasıl başa çıkılabileceği tartışılmaktadır.
This study has two aims; Firstly, giving information about resistance and development of theories... more This study has two aims; Firstly, giving information about resistance and development of theories of phenomenon in psychoanalytic and psychodynamic therapies throughout the psychology history along with how ‘’resistance’’ term changes since Freud who was firstly used the term to the present time. Comments of noticeable psychologists and theoreticians are included in this part of study. Pivotal role of resistance and reasons of defenses are discussed in detail. Secondly, why the resistance is encountered in clinical practice and how can it be handled from psychodynamic perspective are discussed.
Traces the theoretical development of the construct of therapeutic alliance from psychoanalytic t... more Traces the theoretical development of the construct of therapeutic alliance from psychoanalytic tradition to current clinical application in terms with psychodynamic and cognitive-behavioral therapies. How the opposed ideas on transference and countertransference have developed the concept of therapeutic alliance and therapeutic relationship is discussed in this study. Strong alliance and its elements, and correlation between alliance and outcome are reviewed within some researches. In addition, development of the alliance term in cognitive-behavioral therapies as well as rupture and its resolution are discussed in detail. Psychodynamic-interpersonal therapies and cognitive-behavioral therapies are compared both in a theoretical perspective and research literature review. At last, the causes of failing to establish a strong therapeutic alliance are discussed.
Bu çalışma, psikanalitik gelenekten güncel klinik uygulamalara kadar psikodinamik ve bilişsel dav... more Bu çalışma, psikanalitik gelenekten güncel klinik uygulamalara kadar psikodinamik ve bilişsel davranışçı terapiler nezdinde teorik gelişmelerin izini sürmektedir. Ayrıca aktarım ve karşıaktarım üzerine karşıt düşüncelerin, terapötik işbirliği ve terapötik ilişki kavramlarının gelişmesini nasıl sağladığı tartışılmaktadır. Kuvvetli işbirliği ve unsurları, işbirliği ve kazanımları arasındaki karşılıklı ilişki bazı araştırmalarla gözden geçirilmiştir. Buna ek olarak, bilişsel davranışçı terapilerde işbirliği teriminde yaşanan gelişmeler, terapi sürecinde yaşanabilecek olan kırılma ve çözümleri detaylı olarak tartışılmaktadır. İlişkisel-psikodinamik terapi ve bilişsel davranışçı terapi, teorik bakış açıları üzerinden literatürdeki araştırmalar taranarak karşılaştırılmıştır. Son olarak, kuvvetli bir terapötik işbirliği kurmada yaşanan başarısızlıkların sebepleri tartışılmaktadır.
Room is a story about a mother and his boy who were living in a small space called ‘’room’’ for y... more Room is a story about a mother and his boy who were living in a small space called ‘’room’’ for years. Jack and his mother Joy ,who are held hostage in a shed by a man who kidnapped Joy when she was a teenager. This condition is an exact match to definition of psychological trauma that is feeling of fear, helplessness, loss of control of extinction as an overwhelming experience.
Daha kaliteli ilişkiler geliştirmek, mutlu, sağlıklı ve dirençli bir hayat için son derece önemli... more Daha kaliteli ilişkiler geliştirmek, mutlu, sağlıklı ve dirençli bir hayat için son derece önemlidir. Kaliteli ilişkilerin dört ana faydası vardır. (Özellikle de iş hayatında psikolojik olarak güvenli hissetmekle bağlantılı görülür.) Bunlar kişinin kendisini güçlendirmesine olanak yaratması, güven hissini sağlaması, hakiki ve doğal kişiliği ortaya çıkarması ve saygı üzerine kurulu olması.
Günlük hayatımızda reddedilmek en çok karşılaştığımız hislerin başında geliyor. Önceki dönemlerde... more Günlük hayatımızda reddedilmek en çok karşılaştığımız hislerin başında geliyor. Önceki dönemlerde reddedilme olasılığımız kurduğumuz sosyal ilişkilere ve ne kadar büyüklükte bir sosyal çevre çemberinin içinde olduğumuza oranla değişiyordu. Ancak gelişen teknoloji nedeniyle, elektronik haberleşme, sosyal medya ve flört uygulamalarıyla birlikte insanlar yüzlerce başka insanla bağlantılı hale geldiler. Bu nedenle belki de defalarca mesajlarımız, e-postalarımız, paylaştıklarımız ve sosyal medya profillerimiz görmezden gelinerek reddedilme hissini tekrar tekrar yaşıyoruz.
Aslında insanlar dünyada var olduğundan bu yana kendilerinin olmadığı yerde neler olup bittiğini ... more Aslında insanlar dünyada var olduğundan bu yana kendilerinin olmadığı yerde neler olup bittiğini merak etmişlerdir. Bundan dolayı iletişim kaynaklarının büyük çoğunluğu haber alıp verme üzerine gelişmiştir. Siz şu an bu yazıyı okurken acaba şehrin diğer tarafında neler oluyor? Aileniz ve arkadaşlarınız ne yapıyor? İş yerinde sizin bulunmadığınız bir toplantıda neler konuşuluyor? İşte tüm bu sorular çoğu zaman zihnimizde yer ediyor. Ancak şu an içinde bulunduğumuz dönem bizim için bir şeyleri kaçırıyor olma korkusunu en yoğun şekilde hissetmemize neden oluyor. Özellikle internetle birlikte gelişen sosyal medya dinamikleri aslında bizim olmadığımız yerde neler olup bittiğine dair sürekli ve kesintisiz bir bilgi kaynağı yaratırken aynı zamanda kendi bulunduğumuz yerde mutsuz olmamıza, fırsatları kaçırıyor hissine sahip olmamıza yol açıyor. Sadece 1.5 saatlik bir filmi, telefonlarımıza bakmadan bitiremiyorsak, son derece değerli olan uykumuzu e-postaları kontrol etmek için sürekli bölüyorsak veya herhangi bir bildirime gece yarısı kalkıp bakıyorsak bir anlamda bir şeyleri kaçırmaktan kaygılanmaktayız. Kendimizi bir bilgisayara benzetirsek sürekli açık durumdayız ve sürekli bağlıyız. Bir şeyleri kaçırıyor olma korkusu yani ''Fear of missing out (FOMO)'', 2013 yılında konuya dair yapılan ilk araştırmalardan birinde, kişinin dahil olmadığı yerde diğerlerinin kendisine oranla daha tatmin edici bir deneyim yaşadıkları şeklinde takıntılı bir kaygı olarak tanımlandı. Bir şeyleri kaçırıyor olma korkusu ilk olarak böyle tanımlansa da, sadece bizden daha keyifli bir vakit geçirildiğine dair bir his olmaktan ziyade, bir şeylerden haberdar olamama, herkesin takip ettiğini o sırada takip edememe yani aslında genel anlamıyla bir şeylerden mahrum kalma anlamına gelmektedir. ''Mahrum kalma'' insanlığın başından bu yana kendisiyle çatışma yaşadığı en büyük hislerin başında gelmektedir. Doğumundan bu yana anneden alacağı sütten ne kadar mahrum bırakılacağı, ebeveynlerinden karşılayacağı sevgi, şefkat ve korunma hislerinin ne kadarını elde edebileceği tüm hayatında kendisi ve başkalarıyla kuracağı ilişkide en temel rolü oynar. Bir şeylerden mahrum kalma korkusuna dair en çok görülen 3 temel düşünce şekli şu şekildedir;
geçirenler hem de buna tanık olanlar için çoğu zaman yanlış anlaşılmakta ve zor ifade edilmektedi... more geçirenler hem de buna tanık olanlar için çoğu zaman yanlış anlaşılmakta ve zor ifade edilmektedir. Tam anlamıyla bir panik atak, aniden ortaya çıkmakta olan ve zaman zaman tekrarlanan yoğun sıkıntı ve korku nöbetleridir. Birdenbire başlar, şiddetlenerek 10 dakika içinde en yoğun şeklini alır ve çoğu zaman 10-30 dakika sürüp sonunda kendiliğinden geçer. Panik ataklar çoğu zaman yoğun bedensel hislerle birlikte görünürler ve fiziksel tepkiler kişi tarafından tehlikeli olduğu kanısına varılarak yanlış anlaşılabilir. Bu nedenle panik atak geçiren kişiler çoğu zaman kendilerindeki psikolojik durumun farkına varamaz ve asıl ihtiyaçları olan tedaviye başlayamazlar.
Hayatımızın büyük bir bölümünde benzer şeyleri yaparız. Her sabah uyanır, hazırlanır işe veya oku... more Hayatımızın büyük bir bölümünde benzer şeyleri yaparız. Her sabah uyanır, hazırlanır işe veya okula gider, öğlen yemek yer, işten çıkıp eve döner, akşam yemeğimizi yer, tekrar uyuruz. Zamanımızın büyük çoğunluğunu işte bu döngü kaplar. Ve aslında kendimize neler olduğuna bakma fırsatımız da pek olmaz. Yapmaktan büyük keyif aldığımız aktiviteler gittikçe sıkıcı hale gelmeye başlar. Sanki sonu belli olmayan amaçsız bir yolun içinde buluruz kendimizi. Oysa ki dışarıdan her şey yolunda gözüküyordur. Günlük yaşamımızda hiç bir fark olmaksızın düzenli hayatımız devam etmektedir. İşte dünyada milyonlarca insan şu anda bu durumu yaşıyor. Kişiyi zayıf hissettiren ve korkutan bu keyif alamama ve stresli olma hissi, fark edilmediğinde sonuçları çok daha yıpratıcı hale gelen bir depresyona yol açıyor. Gözden kaçırdığımız bazı durumlar aslında bizi içten içe ciddi bir sıkıntıya sürüklüyor olabilir.