Tolga Özden | Canakkale Onsekiz Mart University (original) (raw)
Papers by Tolga Özden
MİMARLIK, 2023
6 Şubat 2023 tarihinde Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde 10 il ile yüzlerce ilçe ve kırsa... more 6 Şubat 2023 tarihinde Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu
Bölgesi'nde 10 il ile yüzlerce ilçe ve kırsal yerleşimde ağır
hasara neden olan birbiri peşi sıra meydana gelen iki depremin
üzerinden henüz kısa bir zaman geçmiş bulunuyor. Afetin
acil yardım ve müdahale aşamaları sona ermek üzereyken,
telafisi mümkün olmayan kayıpların yaşandığı da büyük
bir gerçektir. Bundan sonra ise rehabilitasyon ve yeniden
yapım süreçleri başlayacaktır. Bu dönemin de oldukça
zor ve sancılı geçeceği aşikar görülmektedir. Gerek afetin
boyutları ve verdiği hasar gerekse ortaya çıkan barınma
ihtiyacının büyüklüğü bu konuda hızlı ve sağlıklı adımlar
atılmasını gerektirmektedir.
MİMARLIK, 2023
Vatandaşının barınma hakkını ve afetlerden korunmasını anayasa ile garanti altına alan sistemin, ... more Vatandaşının barınma hakkını ve afetlerden korunmasını anayasa ile garanti altına alan
sistemin, barınma hakkını kötüye kullananlara açık çek veren ve afetlere dönüşebilme
potansiyeli yüksek uygulamalara cevaz veren bir yaklaşım olan imar affı ile yine
yasalaştırarak kendisiyle çelişmesi, kanıksanmış bir davranış haline gelmiştir.”
“On yıllardır bilimin ve hukukun savunmasını yapanlarca imar affı sarmalının ne denli büyük
bir hata olduğu savları defalarca yaşanan afetlerle de ispatlanmışken; yeni bir imar affı
beklentisinin dillendirildiği toplumda bu durumun neredeyse sevinçle karşılanabilmesini,
kaderini siyasi gücün adeta tanrısal güç kullanan bir kontrolsüzlüğe evrilmesini ziyadesiyle
kanıksamış bir toplumsal yapı oluşturma başarısına bağlamak şaşırtıcı olmayacaktır.
Zira kentsel krizin çözümünde sadece fiziksel yapının iyileştirilmesi değil sosyo-ekonomik
ve hukuksal sistemin de iyileştirilmesi gerekliliği apaçık ortada dururken yasa tanımazlığı
yasallaştıran uygulamaların af adı altında toplumda sürekli bir kanunsuzluğa özendirme
davranışı elbette kentsel kriz ve afetler çağında ağır sonuçlara neden olacaktır.
Anadolu Üniversitesi Yayınları, 2017
Inspiration of heated debate on climate change motivates film makers to produce climate fiction (... more Inspiration of heated debate on climate change motivates film makers to produce climate fiction (cli-fi) movies. It is important to assess whether cli-fi dystopian movies and documentaries are successful in creating awareness of moviegoers about hazards and risks of tomorrow's world. In particular, argument of the study focuses on understanding motivational capacity of dystopian cli-fi movies and documentaries on future professionals who are expected to design and implement resilient urban environments. Planning, design and construction department undergraduate students are the focus group of this study. The data is collected from a questionnaire technique with students in order to support the argument of the research. The questionnaire evaluates behavioural change of students particularly after watching cli-fi movies and documentaries. Questions seek out how their personal and/or professional perspectives have changed following their experiences with climate change related fiction movies and documentaries. Finally, the research argues how the dystopian cli-fi movies could be used as an effective tool to evoke professionals' perspectives in creating sustainable, resilient and climate adaptive environmental conditions. Keywords: dystopian cli-fi movies and documentaries, climate change, awareness of planning and design students, built environment İKLİM KURGU FİLMLERİNİN VE BELGESELLERİNİN PLANLAMA VE TASARIM ÖĞRENCİLERİNİN FARKINDALIK VE ELEŞTİREL DÜŞÜNMELERİNİ GELİŞTİRMEDEKİ ROLÜ ÖZET İklim değişikliği konusundaki sıcak tartışmalardan ilham almak film yapımcılarını iklim kurgu (cli-fi) filmleri üretmeye motive etmektedir. Distopik iklim kurgu filmlerinin ve belgesellerinin yarının dünyasının tehlikeleri ve riskleri hakkında sinemaseverlerin farkındalığını yaratmada başarılı olup olmadığını değerlendirmek önemlidir. Özellikle, çalışmanın argümanı, dirençli kentsel ortamlar tasarlaması ve uygulaması beklenen gelecekteki profesyoneller üzerinde distopik iklim kurgu filmlerinin ve belgesellerinin motivasyon kapasitesini anlamaya odaklanmaktadır. Planlama, tasarım ve inşaat bölümü lisans öğrencileri bu çalışmanın odak grubudur. Çalışmanın argümanını desteklemeye yönelik olarak öğrencilerle anket tekniği kullanılarak veriler toplanmıştır. Anket, özellikle iklim kurgu filmleri ve belgeselleri izledikten sonra öğrencilerin davranış değişimlerini değerlendirmektedir. Sorular, iklim değişikliği ile ilgili kurgu filmleri ve belgesellerle ilgili deneyimlerinden sonra kişisel ve/veya profesyonel bakış açılarının nasıl değiştiğini araştırmaktadır. Son olarak, araştırma, distopik iklim kurgu filmlerin profesyonellerin sürdürülebilir, dirençli ve iklime uyumlu çevresel koşullar yaratma perspektiflerini harekete geçirmek için nasıl etkili bir araç olarak kullanılabileceğini tartışmaktadır. Anahtar Kelimeler: distopik iklim kurgu filmleri ve belgeselleri, iklim değişikliği, planlama ve tasarım öğrencilerinin farkındalıkları, yapılı çevre
Anadolu Üniversitesi Yayınları, 2017
Bu bölümde öncelikle kayıt altına alınabilmiş ve Türk kentlerinde yaşanmış,önemli hasarlara neden... more Bu bölümde öncelikle kayıt altına alınabilmiş ve Türk kentlerinde yaşanmış,önemli hasarlara neden olmuş tarihsel afetler konusunda örnekler vereceğiz. Bu örneklerle birlikte aynı zamanda geçmiş dönemlerde kentsel alanlarda afet tehlikelerinden ve bu tehlikelerin önemli kayıplara yol açmalarının nedenlerinden bahsedeceğiz. İlerleyen bölümlerde aynı şekilde geçmiş afetlerin etkilerini örnekleyerek, ülkemizde en çok can ve mal kaybına sebep olan deprem tehlikesinden ve kentlerimizin dayanıksız yapı stoğuna sahip olması sebebiyle ortaya çıkan fiziksel zarar görebilirliklerden bahsedeceğiz. Bu bölümün sonunda sizler Türk kentlerinin hangi tehlikelere, neden maruz oldukları ve temel zarargörebilirlik sebepleri hakkında bilgilenmiş olacaksınız. Afet olayları kimi zaman doğal kaynaklı (depremler, seller, toprak kaymaları, fırtınalar, yanardağ patlamaları, kuraklık vb.) olabildiği gibi, kimi zaman da insan kaynaklı (çatışmalar, savaşlar, kitlesel göç hareketleri, büyük kazalar, terör vb.) olabilmektedir. Her iki durumda da bu olayların afete dönüşmesinde başlıca etken insan yerleşimlerinin olaylar karşısında dayanıksız oluşu ve toplulukların bu olaylarla baş edebilme kapasitelerinin yeterli olmayışıdır. Kentsel alanlar nüfus yoğunluklarının, farklı tipte ve kullanım amacı ile üretilmiş yoğun bir yapılaşmanın olduğu yerleşim yerleridir. Bu sebeple diğer yerleşim tiplerine göre afet tehlike ve riskleri de farklılaşmakta ve artmaktadır.
Tez (Yüksek Lisans) -- İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2003Thesis (M.Sc.) ... more Tez (Yüksek Lisans) -- İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2003Thesis (M.Sc.) -- İstanbul Technical University, Institute of Science and Technology, 2003Gelişmekte olan ülkeler içerisinde bulunan Türkiye’nin gelişmiş bir ülke olma ve Avrupa Birliği’ne girme hedefi uzun yıllardır sürdürülmektedir. Coğrafi yeri itibari ile dünyanın en hareketli sismik bölgelerinden birisi üzerinde bulunan ülkemizin taşıdığı deprem riski yanında pek çok doğal ve insan yapımı afete de maruz kalabildiği bilinmektedir. Ülkenin yapı standardının ve yanlış politikalarının yol açtığı tehdit insanları büyük bir risk altında bulundurmaktadır. Bu riskin tabi sonucu olan afetlerde, hemen hemen her yıl ülke insanına ve ekonomisine büyük darbeler indirmektedir. Dolayısıyla, mevcut konut politikaları ve yapı stoğu ile ülkenin gelişmiş bir ülke statüsü elde etmesi mümkün görünmemektedir. Elbette bu konuda bir şans yakalamak için yapılabilecekler bulunmaktadır. Önemli olan bu şansı zamanında ve yer...
With particular emphasis on the unexplored area of law in the post-disaster recovery phase, this ... more With particular emphasis on the unexplored area of law in the post-disaster recovery phase, this book will attract the attention of students and scholars of disaster studies, legal studies, Asian studies, as well as those who work in the practice of disaster management
In most of the metropolitan city centres, the life quality is often evaluated by parameters such ... more In most of the metropolitan city centres, the life quality is often evaluated by parameters such as the density of crime per population. Leaving the sociological aspects of the subject aside, this article aims to explore the possible relationship between the notion of crime and the urban topology. The research area is set to be two historically and physically similar downtown districts of Beyoğlu (Pera) in Istanbul. The analytical discussion of the parameters mentioned above is based on the space syntax and the criminal file analyses. The results of these give hints that there is a relationship between crime frequencies and street patterns.
Most of the cities and towns in Turkey are located on the active seismic regions; however the bui... more Most of the cities and towns in Turkey are located on the active seismic regions; however the buildings are generally not designed to be earthquake resistant. Thus there is a big earthquake threat for public life. Not only earthquakes but also other natural disasters like floods and landslides threaten the public who are vulnerable to disasters. In this study two case studies; a rural post-disaster housing settlement example of Senirkent and an urban post-disaster housing settlement of Ikitelli were examined. Some similarities can be observed in the design and construction processes of post-disaster housing in the rural and urban settlements. On the other hand, there have been crucial differences between the dwellers of those settlements in terms of socio-cultural and economic specialities. The ultimate goal of this study is to evaluate and compare the new settlements in terms of design, construction, and post-occupancy problems.
The recent (March 8, 2010 Elazığ) earthquake (M=6.0) is consistent with past seismic experiences ... more The recent (March 8, 2010 Elazığ) earthquake (M=6.0) is consistent with past seismic experiences in revealing that Unreinforced Masonry (URM) dwellings in rural areas are highly vulnerable to seismic forces in Turkey. In this study, I propose a Risk Reduction Communication Tool (RR-CoT) to explain the simple structural and nonstructural measures that self-builders can use to construct seismically resistant buildings. RR-CoT is a method to raise awareness on holistic earthquake risk reduction and develop a risk culture among self-builders and local construction professionals that can be achieved by adopting efficient training models in rural areas. The goal of the present study is to develop a more effective and comprehensive training and communication tool for rural self-builders that use available structural and nonstructural failure pictures and demonstrations within the archives. The paper concludes with necessary and feasible steps for developing and adopting the RR-CoT in rural...
Earthquake Spectra, 2015
On 23 October 2011, and then on 9 November 2011, two earthquakes struck the province of Van in ea... more On 23 October 2011, and then on 9 November 2011, two earthquakes struck the province of Van in eastern Turkey. One month after the first earthquake, between 25 November and 27 November 2011, a reconnaissance team from the Middle East Technical University, Disaster Management Implementation and Research Center (METU DMC) visited the region. The team focused on disaster management activities such as emergency relief, damage assessment, psychosocial support, and economic impacts. Field observations and personal interviews concluded that deficits in mitigation led to shortcomings in the response and rehabilitation operations in Van. Although search and rescue activities were evaluated as satisfactory, there were problems in the organization of support services, temporary accommodation, and delivery of basic needs. This paper presents a reconnaissance report outlining the observations of the interdisciplinary team in the field. It suggests some policies for improvement in the disaster ma...
Proceedings of the 3rd International Space …, 2001
Interaction of human-induced factors with natural hazards results in diverse uncertainties and ri... more Interaction of human-induced factors with natural hazards results in diverse uncertainties and risks among the built environment. Impacts of disaster events experienced in Turkey have revealed the vulnerability of the social, economic, and physical environments along with the various insufficiencies of awareness, legislation, practice and building inspection concepts. The shift towards risk-based disasters policy among the international agenda influences the national disaster policies and efforts. Parallel to this, it is expected from practicing architects to enhance their capacities through disaster risk-based professional training programs in order to develop disaster resilient built environments. Building Inspection System (BIS) is one of the important components of risk reduction approach which ensures the safety of built environment and occupants. The effective BIS has important gaps and deficiencies within the administrative, legal, and technical structures which results in fa...
Civil Engineering and Architecture, 2015
The problems related to post-disaster housing process have been continuing for years in Turkey an... more The problems related to post-disaster housing process have been continuing for years in Turkey and the victims of the disasters have been complaining about these problems. The diverse problems can be categorized such as design problems, construction problems, environmental problems, socio-cultural problems, etc. Community involvement in housing recovery process after disasters is seen as one of the major problems. In this study, the post-disaster housing process or housing recovery process in Turkey is examined very briefly under the illumination of two examples, a rural post-disaster housing settlement of Senirkent (constructed after 1995 Senirkent flood disaster) and an urban post-disaster housing settlement of İkitelli (constructed after the Marmara Earthquake of 1999). The households have been complaining about the housing recovery process and the complaints are seen as the important indicators for the failure of the projects. The aim of this study is to develop a discussion rel...
Turkey is threatened by various natural hazards. These natural hazards change easly into natural ... more Turkey is threatened by various natural hazards. These natural hazards change easly into natural disasters because of the vulnerable structure of the community. This situation creates an important risk for social, cultural and built environment of the people. Creation of a disaster resilient community and constituting of a sustainable development programme are seen two important dependent concepts among the international agenda. Coping with disasters is seen as one of the primary goals of national development programmes. In order to cope with disasters it is seen as an important objective to understand the nature of disaster and risk. The aim of this paper first, is to investigate the changing approaches among the disaster risk perceptions especially after the 1999 Marmara Earthquake in Turkey under the illumination of international agenda and the United Nations' "disaster risk reduction" strategy, and second, to develop a debate on the role of architect(ure) during cr...
The problems related to post-disaster housing process have been continuing for years in Turkey an... more The problems related to post-disaster housing process have been continuing for years in Turkey and the victims of the disasters have been complaining about these problems. The diverse problems can be categorized such as design problems, construction problems, environmental problems, socio-cultural problems, etc. Community involvement in housing recovery process after disasters is seen as one of the major problems. In this study, the post-disaster housing process or housing recovery process in Turkey is examined very briefly under the illumination of two examples, a rural post-disaster housing settlement of Senirkent (constructed after 1995 Senirkent flood disaster) and an urban post-disaster housing settlement of İkitelli (constructed after the Marmara Earthquake of 1999). The households have been complaining about the housing recovery process and the complaints are seen as the important indicators for the failure of the projects. The aim of this study is to develop a discussion rel...
i Cezalandırma ve kapatılmanın, hapishane olgusu içerisinde doğuşu tarih öncesi dönemlere kadar u... more i Cezalandırma ve kapatılmanın, hapishane olgusu içerisinde doğuşu tarih öncesi dönemlere kadar uzanmaktadır. Kapatılmanın gerçekleştiği mekanların ilk örnekleri kale ya da hisarlarda yer alan demir kafesler, zindanlar, bir takım terkedilmiş yapıların yer altında kalan mekanları olarak gösterilmektedir 1. Fransız Devrimi ile birlikte sanayi toplumuna doğru evrilen ortaçağ toplumu yapısı içerisinde suç ve ceza kavramları ciddi olarak tartışılmaya başlanmış, bir yanda artan suç olgusu öte yanda ise yetersiz kalan ceza sistemi bu alanda önemli reformlar yapılması yolunda belirleyici olmuştur. Endüstri Devrimi ile birlikte sanayileşme yönünde hızla ivme kazanan değişime bağlı olarak üretimin makineleşmesi ile birlikte bir çok alanda denetim faaliyetleri de değişmeye, daha geniş ve karmaşık bir hal almaya başlamıştır 2. Denetim mekanizması sadece üretim süreçlerinin değil aynı zamanda modern bireyi de üretecek ve onun yasa ve yönetmelik ihlallerini düzeltecek olan ıslah sisteminin de ayr...
MİMARLIK, 2023
6 Şubat 2023 tarihinde Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde 10 il ile yüzlerce ilçe ve kırsa... more 6 Şubat 2023 tarihinde Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu
Bölgesi'nde 10 il ile yüzlerce ilçe ve kırsal yerleşimde ağır
hasara neden olan birbiri peşi sıra meydana gelen iki depremin
üzerinden henüz kısa bir zaman geçmiş bulunuyor. Afetin
acil yardım ve müdahale aşamaları sona ermek üzereyken,
telafisi mümkün olmayan kayıpların yaşandığı da büyük
bir gerçektir. Bundan sonra ise rehabilitasyon ve yeniden
yapım süreçleri başlayacaktır. Bu dönemin de oldukça
zor ve sancılı geçeceği aşikar görülmektedir. Gerek afetin
boyutları ve verdiği hasar gerekse ortaya çıkan barınma
ihtiyacının büyüklüğü bu konuda hızlı ve sağlıklı adımlar
atılmasını gerektirmektedir.
MİMARLIK, 2023
Vatandaşının barınma hakkını ve afetlerden korunmasını anayasa ile garanti altına alan sistemin, ... more Vatandaşının barınma hakkını ve afetlerden korunmasını anayasa ile garanti altına alan
sistemin, barınma hakkını kötüye kullananlara açık çek veren ve afetlere dönüşebilme
potansiyeli yüksek uygulamalara cevaz veren bir yaklaşım olan imar affı ile yine
yasalaştırarak kendisiyle çelişmesi, kanıksanmış bir davranış haline gelmiştir.”
“On yıllardır bilimin ve hukukun savunmasını yapanlarca imar affı sarmalının ne denli büyük
bir hata olduğu savları defalarca yaşanan afetlerle de ispatlanmışken; yeni bir imar affı
beklentisinin dillendirildiği toplumda bu durumun neredeyse sevinçle karşılanabilmesini,
kaderini siyasi gücün adeta tanrısal güç kullanan bir kontrolsüzlüğe evrilmesini ziyadesiyle
kanıksamış bir toplumsal yapı oluşturma başarısına bağlamak şaşırtıcı olmayacaktır.
Zira kentsel krizin çözümünde sadece fiziksel yapının iyileştirilmesi değil sosyo-ekonomik
ve hukuksal sistemin de iyileştirilmesi gerekliliği apaçık ortada dururken yasa tanımazlığı
yasallaştıran uygulamaların af adı altında toplumda sürekli bir kanunsuzluğa özendirme
davranışı elbette kentsel kriz ve afetler çağında ağır sonuçlara neden olacaktır.
Anadolu Üniversitesi Yayınları, 2017
Inspiration of heated debate on climate change motivates film makers to produce climate fiction (... more Inspiration of heated debate on climate change motivates film makers to produce climate fiction (cli-fi) movies. It is important to assess whether cli-fi dystopian movies and documentaries are successful in creating awareness of moviegoers about hazards and risks of tomorrow's world. In particular, argument of the study focuses on understanding motivational capacity of dystopian cli-fi movies and documentaries on future professionals who are expected to design and implement resilient urban environments. Planning, design and construction department undergraduate students are the focus group of this study. The data is collected from a questionnaire technique with students in order to support the argument of the research. The questionnaire evaluates behavioural change of students particularly after watching cli-fi movies and documentaries. Questions seek out how their personal and/or professional perspectives have changed following their experiences with climate change related fiction movies and documentaries. Finally, the research argues how the dystopian cli-fi movies could be used as an effective tool to evoke professionals' perspectives in creating sustainable, resilient and climate adaptive environmental conditions. Keywords: dystopian cli-fi movies and documentaries, climate change, awareness of planning and design students, built environment İKLİM KURGU FİLMLERİNİN VE BELGESELLERİNİN PLANLAMA VE TASARIM ÖĞRENCİLERİNİN FARKINDALIK VE ELEŞTİREL DÜŞÜNMELERİNİ GELİŞTİRMEDEKİ ROLÜ ÖZET İklim değişikliği konusundaki sıcak tartışmalardan ilham almak film yapımcılarını iklim kurgu (cli-fi) filmleri üretmeye motive etmektedir. Distopik iklim kurgu filmlerinin ve belgesellerinin yarının dünyasının tehlikeleri ve riskleri hakkında sinemaseverlerin farkındalığını yaratmada başarılı olup olmadığını değerlendirmek önemlidir. Özellikle, çalışmanın argümanı, dirençli kentsel ortamlar tasarlaması ve uygulaması beklenen gelecekteki profesyoneller üzerinde distopik iklim kurgu filmlerinin ve belgesellerinin motivasyon kapasitesini anlamaya odaklanmaktadır. Planlama, tasarım ve inşaat bölümü lisans öğrencileri bu çalışmanın odak grubudur. Çalışmanın argümanını desteklemeye yönelik olarak öğrencilerle anket tekniği kullanılarak veriler toplanmıştır. Anket, özellikle iklim kurgu filmleri ve belgeselleri izledikten sonra öğrencilerin davranış değişimlerini değerlendirmektedir. Sorular, iklim değişikliği ile ilgili kurgu filmleri ve belgesellerle ilgili deneyimlerinden sonra kişisel ve/veya profesyonel bakış açılarının nasıl değiştiğini araştırmaktadır. Son olarak, araştırma, distopik iklim kurgu filmlerin profesyonellerin sürdürülebilir, dirençli ve iklime uyumlu çevresel koşullar yaratma perspektiflerini harekete geçirmek için nasıl etkili bir araç olarak kullanılabileceğini tartışmaktadır. Anahtar Kelimeler: distopik iklim kurgu filmleri ve belgeselleri, iklim değişikliği, planlama ve tasarım öğrencilerinin farkındalıkları, yapılı çevre
Anadolu Üniversitesi Yayınları, 2017
Bu bölümde öncelikle kayıt altına alınabilmiş ve Türk kentlerinde yaşanmış,önemli hasarlara neden... more Bu bölümde öncelikle kayıt altına alınabilmiş ve Türk kentlerinde yaşanmış,önemli hasarlara neden olmuş tarihsel afetler konusunda örnekler vereceğiz. Bu örneklerle birlikte aynı zamanda geçmiş dönemlerde kentsel alanlarda afet tehlikelerinden ve bu tehlikelerin önemli kayıplara yol açmalarının nedenlerinden bahsedeceğiz. İlerleyen bölümlerde aynı şekilde geçmiş afetlerin etkilerini örnekleyerek, ülkemizde en çok can ve mal kaybına sebep olan deprem tehlikesinden ve kentlerimizin dayanıksız yapı stoğuna sahip olması sebebiyle ortaya çıkan fiziksel zarar görebilirliklerden bahsedeceğiz. Bu bölümün sonunda sizler Türk kentlerinin hangi tehlikelere, neden maruz oldukları ve temel zarargörebilirlik sebepleri hakkında bilgilenmiş olacaksınız. Afet olayları kimi zaman doğal kaynaklı (depremler, seller, toprak kaymaları, fırtınalar, yanardağ patlamaları, kuraklık vb.) olabildiği gibi, kimi zaman da insan kaynaklı (çatışmalar, savaşlar, kitlesel göç hareketleri, büyük kazalar, terör vb.) olabilmektedir. Her iki durumda da bu olayların afete dönüşmesinde başlıca etken insan yerleşimlerinin olaylar karşısında dayanıksız oluşu ve toplulukların bu olaylarla baş edebilme kapasitelerinin yeterli olmayışıdır. Kentsel alanlar nüfus yoğunluklarının, farklı tipte ve kullanım amacı ile üretilmiş yoğun bir yapılaşmanın olduğu yerleşim yerleridir. Bu sebeple diğer yerleşim tiplerine göre afet tehlike ve riskleri de farklılaşmakta ve artmaktadır.
Tez (Yüksek Lisans) -- İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2003Thesis (M.Sc.) ... more Tez (Yüksek Lisans) -- İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2003Thesis (M.Sc.) -- İstanbul Technical University, Institute of Science and Technology, 2003Gelişmekte olan ülkeler içerisinde bulunan Türkiye’nin gelişmiş bir ülke olma ve Avrupa Birliği’ne girme hedefi uzun yıllardır sürdürülmektedir. Coğrafi yeri itibari ile dünyanın en hareketli sismik bölgelerinden birisi üzerinde bulunan ülkemizin taşıdığı deprem riski yanında pek çok doğal ve insan yapımı afete de maruz kalabildiği bilinmektedir. Ülkenin yapı standardının ve yanlış politikalarının yol açtığı tehdit insanları büyük bir risk altında bulundurmaktadır. Bu riskin tabi sonucu olan afetlerde, hemen hemen her yıl ülke insanına ve ekonomisine büyük darbeler indirmektedir. Dolayısıyla, mevcut konut politikaları ve yapı stoğu ile ülkenin gelişmiş bir ülke statüsü elde etmesi mümkün görünmemektedir. Elbette bu konuda bir şans yakalamak için yapılabilecekler bulunmaktadır. Önemli olan bu şansı zamanında ve yer...
With particular emphasis on the unexplored area of law in the post-disaster recovery phase, this ... more With particular emphasis on the unexplored area of law in the post-disaster recovery phase, this book will attract the attention of students and scholars of disaster studies, legal studies, Asian studies, as well as those who work in the practice of disaster management
In most of the metropolitan city centres, the life quality is often evaluated by parameters such ... more In most of the metropolitan city centres, the life quality is often evaluated by parameters such as the density of crime per population. Leaving the sociological aspects of the subject aside, this article aims to explore the possible relationship between the notion of crime and the urban topology. The research area is set to be two historically and physically similar downtown districts of Beyoğlu (Pera) in Istanbul. The analytical discussion of the parameters mentioned above is based on the space syntax and the criminal file analyses. The results of these give hints that there is a relationship between crime frequencies and street patterns.
Most of the cities and towns in Turkey are located on the active seismic regions; however the bui... more Most of the cities and towns in Turkey are located on the active seismic regions; however the buildings are generally not designed to be earthquake resistant. Thus there is a big earthquake threat for public life. Not only earthquakes but also other natural disasters like floods and landslides threaten the public who are vulnerable to disasters. In this study two case studies; a rural post-disaster housing settlement example of Senirkent and an urban post-disaster housing settlement of Ikitelli were examined. Some similarities can be observed in the design and construction processes of post-disaster housing in the rural and urban settlements. On the other hand, there have been crucial differences between the dwellers of those settlements in terms of socio-cultural and economic specialities. The ultimate goal of this study is to evaluate and compare the new settlements in terms of design, construction, and post-occupancy problems.
The recent (March 8, 2010 Elazığ) earthquake (M=6.0) is consistent with past seismic experiences ... more The recent (March 8, 2010 Elazığ) earthquake (M=6.0) is consistent with past seismic experiences in revealing that Unreinforced Masonry (URM) dwellings in rural areas are highly vulnerable to seismic forces in Turkey. In this study, I propose a Risk Reduction Communication Tool (RR-CoT) to explain the simple structural and nonstructural measures that self-builders can use to construct seismically resistant buildings. RR-CoT is a method to raise awareness on holistic earthquake risk reduction and develop a risk culture among self-builders and local construction professionals that can be achieved by adopting efficient training models in rural areas. The goal of the present study is to develop a more effective and comprehensive training and communication tool for rural self-builders that use available structural and nonstructural failure pictures and demonstrations within the archives. The paper concludes with necessary and feasible steps for developing and adopting the RR-CoT in rural...
Earthquake Spectra, 2015
On 23 October 2011, and then on 9 November 2011, two earthquakes struck the province of Van in ea... more On 23 October 2011, and then on 9 November 2011, two earthquakes struck the province of Van in eastern Turkey. One month after the first earthquake, between 25 November and 27 November 2011, a reconnaissance team from the Middle East Technical University, Disaster Management Implementation and Research Center (METU DMC) visited the region. The team focused on disaster management activities such as emergency relief, damage assessment, psychosocial support, and economic impacts. Field observations and personal interviews concluded that deficits in mitigation led to shortcomings in the response and rehabilitation operations in Van. Although search and rescue activities were evaluated as satisfactory, there were problems in the organization of support services, temporary accommodation, and delivery of basic needs. This paper presents a reconnaissance report outlining the observations of the interdisciplinary team in the field. It suggests some policies for improvement in the disaster ma...
Proceedings of the 3rd International Space …, 2001
Interaction of human-induced factors with natural hazards results in diverse uncertainties and ri... more Interaction of human-induced factors with natural hazards results in diverse uncertainties and risks among the built environment. Impacts of disaster events experienced in Turkey have revealed the vulnerability of the social, economic, and physical environments along with the various insufficiencies of awareness, legislation, practice and building inspection concepts. The shift towards risk-based disasters policy among the international agenda influences the national disaster policies and efforts. Parallel to this, it is expected from practicing architects to enhance their capacities through disaster risk-based professional training programs in order to develop disaster resilient built environments. Building Inspection System (BIS) is one of the important components of risk reduction approach which ensures the safety of built environment and occupants. The effective BIS has important gaps and deficiencies within the administrative, legal, and technical structures which results in fa...
Civil Engineering and Architecture, 2015
The problems related to post-disaster housing process have been continuing for years in Turkey an... more The problems related to post-disaster housing process have been continuing for years in Turkey and the victims of the disasters have been complaining about these problems. The diverse problems can be categorized such as design problems, construction problems, environmental problems, socio-cultural problems, etc. Community involvement in housing recovery process after disasters is seen as one of the major problems. In this study, the post-disaster housing process or housing recovery process in Turkey is examined very briefly under the illumination of two examples, a rural post-disaster housing settlement of Senirkent (constructed after 1995 Senirkent flood disaster) and an urban post-disaster housing settlement of İkitelli (constructed after the Marmara Earthquake of 1999). The households have been complaining about the housing recovery process and the complaints are seen as the important indicators for the failure of the projects. The aim of this study is to develop a discussion rel...
Turkey is threatened by various natural hazards. These natural hazards change easly into natural ... more Turkey is threatened by various natural hazards. These natural hazards change easly into natural disasters because of the vulnerable structure of the community. This situation creates an important risk for social, cultural and built environment of the people. Creation of a disaster resilient community and constituting of a sustainable development programme are seen two important dependent concepts among the international agenda. Coping with disasters is seen as one of the primary goals of national development programmes. In order to cope with disasters it is seen as an important objective to understand the nature of disaster and risk. The aim of this paper first, is to investigate the changing approaches among the disaster risk perceptions especially after the 1999 Marmara Earthquake in Turkey under the illumination of international agenda and the United Nations' "disaster risk reduction" strategy, and second, to develop a debate on the role of architect(ure) during cr...
The problems related to post-disaster housing process have been continuing for years in Turkey an... more The problems related to post-disaster housing process have been continuing for years in Turkey and the victims of the disasters have been complaining about these problems. The diverse problems can be categorized such as design problems, construction problems, environmental problems, socio-cultural problems, etc. Community involvement in housing recovery process after disasters is seen as one of the major problems. In this study, the post-disaster housing process or housing recovery process in Turkey is examined very briefly under the illumination of two examples, a rural post-disaster housing settlement of Senirkent (constructed after 1995 Senirkent flood disaster) and an urban post-disaster housing settlement of İkitelli (constructed after the Marmara Earthquake of 1999). The households have been complaining about the housing recovery process and the complaints are seen as the important indicators for the failure of the projects. The aim of this study is to develop a discussion rel...
i Cezalandırma ve kapatılmanın, hapishane olgusu içerisinde doğuşu tarih öncesi dönemlere kadar u... more i Cezalandırma ve kapatılmanın, hapishane olgusu içerisinde doğuşu tarih öncesi dönemlere kadar uzanmaktadır. Kapatılmanın gerçekleştiği mekanların ilk örnekleri kale ya da hisarlarda yer alan demir kafesler, zindanlar, bir takım terkedilmiş yapıların yer altında kalan mekanları olarak gösterilmektedir 1. Fransız Devrimi ile birlikte sanayi toplumuna doğru evrilen ortaçağ toplumu yapısı içerisinde suç ve ceza kavramları ciddi olarak tartışılmaya başlanmış, bir yanda artan suç olgusu öte yanda ise yetersiz kalan ceza sistemi bu alanda önemli reformlar yapılması yolunda belirleyici olmuştur. Endüstri Devrimi ile birlikte sanayileşme yönünde hızla ivme kazanan değişime bağlı olarak üretimin makineleşmesi ile birlikte bir çok alanda denetim faaliyetleri de değişmeye, daha geniş ve karmaşık bir hal almaya başlamıştır 2. Denetim mekanizması sadece üretim süreçlerinin değil aynı zamanda modern bireyi de üretecek ve onun yasa ve yönetmelik ihlallerini düzeltecek olan ıslah sisteminin de ayr...
Mimarlar Odası Deprem Raporu-2, 2023
Şubat 2023 tarihinde Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü verilerine göre Sofalaca-... more Şubat 2023 tarihinde Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü verilerine göre Sofalaca-Şehitkamil-Gaziantep’te 7.7 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmiş; ardından Ekinözü-Kahramanmaraş merkezli 7.6 büyüklüğünde bir deprem daha yaşanmıştır. Depremler Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu İç Anadolu ve Akdeniz Bölgelerini kapsayan geniş bir alanı etkilemiştir. Depremlerin üstünden geçen yaklaşık iki aylık sürenin ardından 29 Mart – 2 Nisan 2023 tarihleri arasında, Mimarlar Odası Merkez Yönetim Kurulu tarafından oluşturulan teknik heyet tarafından bölgede ikinci etap inceleme ve değerlendirmeler yapılmıştır.
20 Şubat 2023 tarihinde ise Samandağ-Hatay’da 6.4 büyüklüğünde bir deprem daha meydana gelmiştir. Sığ odaklı olan deprem Akdeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde hissedilmiş; Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa illerinde yaşayan yaklaşık 14 milyon yurttaş depremden etkilenmiştir.
T.C. İçişleri Bakanlığı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı verilerine göre ise; ilk depremin merkezi Pazarcık-Kahramanmaraş, ikinci depremin merkezi ise Elbistan-Kahramanmaraş’tır. Hatay’da yaşanan depremin merkezi ise Yayladağı İlçesi olarak açıklanmıştır. 27 Nisan 2023 itibariyle Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü ile Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı verileri arasındaki farklılık henüz düzeltilmemiştir.
AFAD’ın 20 Mart 2023 tarihli açıklamasına göre 50 bin 96 kişi hayatını kaybetmiş, 107 bin 204 kişi yaralanmıştır. Resmi veriler 14 Nisan 2023 itibariyle henüz güncellenmemiş ancak İçişleri Bakanı tarafından 14 Nisan 2023 tarihinde yapılan son açıklamaya göre depremde can kaybı 50.500 iken 100binin üzerinde yurttaşın yaralandığı bilinmekte ancak güncel veri bilinmemektedir.
Afetlerde kaybettiğimiz yurttaşlarımızı saygıyla anıyor; yaralıların iyileşmesini ve yaraların bir an önce sarılmasını diliyoruz.
Depremlerin olduğu ilk günden itibaren bölgede afet sonrası müdahale ve tespit, iyileştirme süreçleriyle ilgili çalışmalar başlatılmıştır. Bu çalışmaların yanı sıra 11-16 Şubat 2023 tarihleri arasında, Mimarlar Odası Merkez Yönetim Kurulu, Ankara ve İstanbul Büyükkent Şube Yönetim Kurulu üyeleri, Kültürel Mirasın Korunması ve Geliştirilmesi Komitesi üyesi uzmanlar ve Oda çalışanlarının yanı sıra Mimarlar Odası Şube ve Temsilciliklerin Yönetim Kurulu Başkanları ve ilgili kurumlarda görev alan uzmanlardan oluşan heyet Adana, Osmaniye, Hatay-Antakya ve Samandağ, Gaziantep-İslahiye ve Nurdağı, Kahramanmaraş-Pazarcık, Adıyaman, Malatya, Kahramanmaraş, Hatay-Payas ve İskenderun güzergâhını takip ederek kent merkezlerinde incelemede bulunmuş, değerlendirme ve tespit çalışmaları yapmışlardır. Bölgede yapılan ilk inceleme ve değerlendirmeler sonucunda; depremden etkilenen Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa illeri arasında sırasıyla en çok Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman ve Malatya’nın hasar gördüğü, deprem etkilerinin daha yoğun yaşandığı gözlenmiştir.
11-16 Şubat 2023 tarihleri arasında bölgede yerinde yapılan inceleme ve tespitler ışığında “Mimarlar Odası 6 Şubat 2023 Depremleri Tespit ve Değerlendirme Raporu - 1” hazırlanmış ve kamuoyuyla paylaşılmıştır.
EEFIT FIELD REPORT, 2021
A Field Report by EEFIT EXECUTIVE SUMMARY On 30 October 2020 at 2:51 pm Turkey and 1:51 pm Greece... more A Field Report by EEFIT
EXECUTIVE SUMMARY
On 30 October 2020 at 2:51 pm Turkey and 1:51 pm Greece time, a Mw= 6.9 earthquake hit the Aegean
coasts of Turkey and Greece. The epicentre (37.879°N 26.703°E) was 14 km northeast of Avlakia in
the Greek Island of Samos and some 25 km southwest of Izmir, Seferihisar Doganbey. The event’s
magnitude has been announced as 6.6 by the AFAD and 7.0 by the USGS. Notably, the event triggered
a tsunami that affected a significant coastline between Alaçatı to Gümüldür in Turkey and the northern
coasts of Samos. The event was followed by more than 4000 aftershocks with up to Mw=5.2.
The worst affected area in Turkey was the Bayraklı and Bornova districts in Izmir, located some 70 km
away from the epicentre. This is where the death toll, and building and infrastructure damage was
concentrated: 116 out of the total 119 casualties took place here, and almost all of the 17 collapsed
buildings were located here. In these two districts alone around 200 buildings were heavily damaged.
The reasons behind such a high ground motion intensity in Bayraklı (estimated as XIV), despite peak
ground accelerations (PGA) lower than what the service and design codes suggest are several: The
soil amplification given soft soil conditions (V=100 m/s) combined with poor construction practices, noncompliant
design to building codes and post-occupancy modifications on the structures. Samos island
was significantly affected with almost 2000 buildings deemed as unsafe for use. There were 2 fatalities
due to the collapse of old abandoned buildings, few injuries and extensive damage to a number of
churches.
The mission launched by the Earthquake Engineering Field Investigation Team (EEFIT) for this event
was carried out the 16th November and the 17th December, inclusive of five-day field investigations in
Izmir and its surroundings (30 Nov-4 Dec), and 8 days in Samos (2-3 Dec & 7-11 Dec). The team was
composed of 20 members and a support crew of 4. The mission covered multiple aspects of the event
in the form of five working groups in seismotectonics, geotechnics, structures, tsunami, and relief,
response and recovery. In addition to these, a team focussed on data analysis and representation
including social media analysis, in support of the other sub-teams.
The earthquake hit during the global COVID pandemic. This mission therefore adopted an
unconventional strategy, and combined field and remote survey methods for assessing damage to
buildings, critical infrastructure, and geotechnical structures. This hybrid strategy was achieved through
a large remote team supported by two local field crews in Turkey and Greece. One of the main
objectives of this mission was to assess this hybrid model’s usability for future missions and investigate
the extent in which other data sources can be used for remote reconnaissance in support of field work.
Other mission objectives were to carry out a systematic analysis of the impact of earthquake and
tsunami over the affected areas in both countries; to develop an understanding as to how the EEFIT
Mobile App can be tailored to address the specificities of this event; and to develop a multi-stakeholder
understanding of the event and of its impacts through a public survey and interviews with various
professionals in Turkey and in Greece.
Gazete Duvar, 2020
İzmir'de yaşanan depremi araştırmak için İngiltere merkezli uluslararası bir çalışma grubu kuruld... more İzmir'de yaşanan depremi araştırmak için İngiltere merkezli uluslararası bir çalışma grubu kuruldu. Çalışma grubunda yer alan ÇOMÜ Mimarlık Bölüm Başkanı Doç. Dr. Ali Tolga Özden, “Afet içerisinde afet yaşandı. İnsanlar pandemi önlemlerini bir kenara bırakıp can derdine düştüler. Hal böyle olunca bilimsel açıdan araştırılması gereken bir süreci yaşadık” dedi.
Gazete Olay, 2020
İngiltere merkezli olarak kurulan, uluslararası bir çalışma grubu İzmir'de yaşanan deprem ve tsun... more İngiltere merkezli olarak kurulan, uluslararası bir çalışma grubu İzmir'de yaşanan deprem ve tsunamiyi mercek altına aldı. Depreme ve tsunamiye ilişkin, öncesi ve sonrası bilgileri, tüm yaşananlar, insanlar üzerindeki etkileri ve bağlantılı pek çok konuyu araştıran çalışma grubunun içinde Türkiye'den de 4 üniversiteden 5 araştırmacı yer alıyor. (ÇOMÜ) Mimarlık Bölüm Başkanı Doç. Dr. Ali Tolga Özden yaptığı açıklamada, İzmir için bahsettiği tehlikelerin Çanakkale içinde geçerli olduğunu belirterek; "Çünkü, Çanakkale'nin çevresinde, 50-60-100 kilometrelerde çok büyük faylar var ve bunların 7'nin üzerinde deprem üretme potansiyeli var" dedi. 30 Ekim tarihinde Ege Denizi`nde meydana gelen 6.6 büyüklüğünde deprem, başta İzmir ve çevresi olmak üzere bir çok yerleşim yerini olumsuz etkiledi, ölümlere ve yaralanmalara neden oldu, çok sayıda bina ya yıkıldı ya da ağır hasar gördü. Depremin yaraları sarılmaya çalışılıyorken, bilim dünyası da İzmir özelinde araştırmalarını sürdürüyor. İzmir depreminin en önemli özellikleri ise, hem tsunamiye neden olması, hem de korona virüsü pandemisinin yarattığı olağanüstü koşullarda gerçekleşmesi... Bu koşullar altında meydana gelen deprem ve etkileri, bilim insanları ve araştırmacıların ilgisini ayrıca çekiyor. Bu çerçevede İngiltere İnşaat Mühendisleri Odası, 5`i Türk, toplam 24 bilim insanı ve araştırmacı yer alıyor. Deprem ve sonrasında yaşanan tsunami afetleri neticesinde ortaya çıkan hasarları ve afet sonrası süreçleri inceleyen proje ekibi, çalışmalarını sürdürüyor. Çalışma grubu proje ile ilgili değerlendirme ve bilgi-belge toplama, alanda tespit çalışmaları 30 Kasım tarihi itibari ile başlarken, projenin Mart-Nisan aylarında tamamlanarak, rapor oluşturması ve ortaya çıkan durumun uluslararası kamuoyuyla paylaşılması bekleniyor. EEFIT Mission Aegean Earthquake and Tsunami (Ege Depremi ve Tsunamisi) proje başlığı altında yapılan çalışmaları ve projeye ilişkin, proje ekibi içinde yer alan Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Mimarlık Bölüm Başkanı Doç. Dr. Ali Tolga Özden ile görüştük.
Şehir hastanelerinin emlak piyasasına, arsa rantına ve konut inşaasına doping etkisi yarattığı sö... more Şehir hastanelerinin emlak piyasasına, arsa rantına ve konut inşaasına doping etkisi yarattığı söylemi üzerinden ortaya çıkan bu haber başlığını yakalayınca bunun üzerine bir kaç söz söyleme ihtiyacı duydum. Malum mesleki deformasyon! En sonda söylenebilecek lafı en başta söylemek gerekir bazen. Bir kentin büyüme ve gelişme (kalkınma anlamında) dinamikleri kente eklenen bir hastane binası ile belirlenmemeli!!! Nedir peki alternatifler?
Türkiye'nin bir deprem ülkesi olduğu ve büyük depremler üreten fay hatlarına ev sahipliği yaptığı... more Türkiye'nin bir deprem ülkesi olduğu ve büyük depremler üreten fay hatlarına ev sahipliği yaptığı bilinmektedir. Ülkenin bu şanssız konumu içerisinde Çanakkale kenti ve çevresi de deprem tehlikesinden fazlasıyla nasibini almaktadır. Ancak depremin oluşturduğu tehlike ve riskler toplumumuz tarafından dikkate alınmamakta, eğer bir deprem meydana gelmişse hemen arkasından bir süre deprem konusunda toplum içerisinde belli bir oranda ve daha çok korku ve endişeye bağlı bir bilinç yükselmesi ya da farkındalık oluşmakta, belki bu farkındalık seviyesi en üst noktaya kadar çıkabilmekte, deprem unutuldukça bu farkındalık ve hassasiyet de hızlı bir biçimde azalmakta, en düşük seviyeye kadar gerilemektedir. Bu süreç bir sonraki depreme kadar devam etmekte ve hızla yükselen ardından da hızla azalan bir farkındalık süreci deneyimlenmektedir. Oysa olması gereken ya da beklenen bu farkındalık düzeyinin sürekli olarak canlı tutulabilmesi ve her zaman iki deprem arası bir zaman diliminde yaşadığımız gerçeğinin unutulmamasıdır. Farkındalık ve bilinç oluşturmada süreklilik sağlanamaz ise toplum hafızası yaşanan afetleri unutabilmekte, afetin etkileri silindikten sonra hem yöneticiler hem de sivil toplum bir sonraki deprem için hazırlık ve riskleri azaltma çalışmalarına yönelik istek ya da teşvik göstermekte güçlük çekmektedir.
Afetlerin fiziksel ve doğal çevreye olan etkileri kimi zaman öyle yıkıcı olabilir ki ortaya çıkan... more Afetlerin fiziksel ve doğal çevreye olan etkileri kimi zaman öyle yıkıcı olabilir ki ortaya çıkan hasarın tazmin edilmesi ve normal yaşama dönüş oldukça sancılı geçebilir ve çok uzun sürebilir. Ancak kimi afetler etkileri ile bir bölgenin, bir ülkenin hatta küresel anlamda büyük bir coğrafyanın sosyal ve ekonomik yapısını derinden etkileyerek zincirleme gelişen tartışma ve değişimlere neden olabilir. Bu boyutta afetler bölgesel ve hatta küresel etkileri olabilen büyük ölçekli afetler olabildiği gibi (1999 Marmara Depremi, 2004 Hint Okyanusu Tsunamisi ve 2011 Tohoku-Japonya Deprem ve Tsunamisi gibi), kimi zaman da yerel ölçekte, etkisi sınırlı ve görece küçük ölçekli afetler olabilir. İngiltere'nin başkenti Londra'da 14 Haziran'da yaşanan Grenfell Tower yangını da bu anlamda ölçeği küçük, fiziksel etkisi sınırlı ancak yarattığı toplumsal, sosyal ve ekonomik tartışmalar ile şimdiden etkileri küresel olabilmeye aday bir afet olarak kabul edilebilir. Kısaca olayı hatırlatmak gerekirse, 14 Haziran gece yarısı Londra'da yer alan 24 katlı Grenfell Tower apartmanı içerisinde yaşayan yüzlerce kişi ile birlikte yanmıştır. Yaklaşık 127 dairenin bulunduğu ve 400 ile 600 arasında kişinin yaşadığı tahmin edilen apartmanda çıkan yangın sonucunda onlarca kişi yaşamını yitirmiştir (Resim 1 ve Resim 2). Tek bir binanın yanması ile ortaya çıkan afet insan yapımı bir afet olma özelliği ile kayda geçmiştir. Yangının teknik raporu tamamlandığında felaketi ortaya çıkaran nedenler ve sonuçları daha bilimsel olarak tartışılabilir. Ancak bu olayın ilk etkileri başta Londra olmak üzere İngiltere'nin farklı yerlerinde yüzlerce kişi tarafından protesto edilmeye başlanmıştır. Protestonun sebebi güvenliksiz ve denetimsiz binalarda yaşamaya zorlanan gelir düzeyi düşük insanların, uyarı, yasa ve yönetmeliklere rağmen koruma önlemleri alınmadıkları için adeta ölüme terk edilmeleridir. Ancak bu felaketin ortaya çıkardığı daha çıplak bir gerçek ise teknoloji ne kadar ilerlese de, insan hak ve hukuku konuları ne kadar gelişmiş olsa bile, imar, kentleşme ve çevre konularında ne kadar iyi yasa ve yönetmelikler olsa bile tüm bunların sosyal ve ekonomik yaşama aktarılamaması, risk azaltma önlemlerinin alınmaması ve yeterli denetimlerin yapılmaması özellikle orta ve düşük gelir grubunda olan milyonlarca insanın ihmal edildiği, önemsenmediği anlamına geldiğidir.
6-12 Şubat 2017 tarihlerinde Çanakkale-Ayvacık yöresinde meydana gelen depremlerin yol açtığı yap... more 6-12 Şubat 2017 tarihlerinde Çanakkale-Ayvacık yöresinde meydana gelen depremlerin yol açtığı yapısal hasarlar ve yörede yapılması planlanan kalıcı konutlar üzerine değerlendirmelerin yer aldığı bir ön değerlendirme raporu hazırlanmış, başta Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörlüğü ve Çanakkale Valiliği olmak üzere ilgili kurum ve kuruluşların dikkat ve değerlendirmesine sunulmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti'nin silahlı kuvvetleri içinde on yıllarca yuvalanmış, gizlenmiş ve güçlenmiş ... more Türkiye Cumhuriyeti'nin silahlı kuvvetleri içinde on yıllarca yuvalanmış, gizlenmiş ve güçlenmiş bir paralel devlet yapılanmasının 15 Temmuz'u 16 Temmuz'a bağlayan gecede yapmaya çalıştığı kalkışma hareketi ülkemizi büyük bir felaketin eşiğine, uçurumun hemen kenarına kadar getirmişti. Ancak milli egemenlik duygularının aşındırılmaya çalışıldığı bir süreçde çeşitli iç ve dış basınç kaynakları ile, terör silahı da yoğun biçimde kullanılarak halkın moral değerleri de uzunca bir süredir saldırı altında bulunmaktaydı. Bu sürecin sonunda ülkeyi felaketin eşiğine getiren olayların karşısında milli birlik hisleri köşe yazılarını dolduran süslü kelimeler olmaktan çıkmış ve ete kemiğe bürünerek kalkışmanın karşısında dimdik durmayı başarmıştır. Şimdi ise yeniden inşa sürecine başlamak zorundayız. Hem de hiç vakit kaybetmeden bu sürece dört elle sarılmalıyız. Elbette bir taraftan çürük elmalar ve pirincin içindeki taşlar ayıklanacak, ayıklanmalı da. Öte yandan ise bir felaket senaryosunun karşısında ayağa kalkmış olan milli birlik hisleri ülkemizin aldığı hasarı onarmak ve hızla kalkınma çizgisine geri dönmek için akılcı ve etkin bir şekilde kullanılmalı. Bu anlamda da üniversitelerimize büyük görev düşmekte. Özellikle son yıllarda akademinin toplumdan, ait olduğu yerel kaynaklardan ve topluluklardan uzaklaştığı hep tartışılan bir durumdur. İşte bu süreçte belki de en fazla ihtiyaç duyacağımız şey üniversitelerimizin yerele daha çok sarılması, yerel ile kaynaşması ve akademinin sahip olduğu birikimi yerelin ihtiyaç ve gelişimi için daha fazla kullanabilmesidir. İşte o zaman toplum içinde yükselen milli birlik duygularını etkin bir biçimde canlı tutma ve toplumu daha fazla birlikte düşünmeye, birlikte karar vermeye ve birlikte kalkınmaya kanalize etmek mümkün olabilecektir. Üniversitelerimiz de bu süreçde liyakata önem veren ve toplumun bilinçlenmesi, gelişmesi ve kalkınması için daha fazla çaba gösteren kurumlar haline dönüşmelidir. Yaşanan olayların yarattığı travmanın aşılmasında ve felaketin eşiğinden dönüşün ortaya çıkaracağı yeniden yapılanmada üniversiteler ya da akademi bulundukları coğrafyalarda yerel ile daha sıkı ve yapıcı ilişkiler kurmak zorundadır. Paralel devlet yapılanmasının yol açtığı esareti ve pasif yaklaşımları ortadan kaldıracak, kendi iç tartışmalarından arınacak ve tüm enerjisini entellektüel, mesleki ve bilimsel birikimlere yönlendirecek akademinin bu potansiyelini doğru ve güçlü bir biçimde yerele aktarabilmesi üniversitelerin toplum içerisindeki rolünü de güçlendirecektir. Akademinin artık bu yeniden yapılanma içerisinde her bilim alanı ve disiplinin sahip olduğu değerleri toplum yararına kullanma yaklaşımını da yaygınlaştırması beklenen bir model olabilmelidir. "Bir musibet bin nasihatten iyidir" sözünü yeniden hatırlamak ve gelecek nesillere milli birliğimizin önemini kavratabilmek açısından eşiğine gelinen felaketten edinilen tecrübeyi topluma yayabilmek için önemli bir şans doğmuştur. Bir diğer şans da bu süreci yaşayan ve milli birliğe değer veren üniversite yönetimlerinin iş başında olması ve edinilen tecrübeleri kalıcı hale getirebilecek dinamik bir kadroya sahip olmalarıdır. Bu kalkışmanın karşısında cesaretle duran ve demokratik haklara, milli egemenliğe ve birliğe sahip çıkan üniversite yönetimleri ile akademik kadroların birlikte, yerelin de heyecanla sarıldığı birliktelik duygularını sahiplenerek uzun vadede üretime ve kalkınmaya yönlendirecek yaklaşımları üretmesi için çok uygun bir süreç karşımızda durmaktadır. Sahip olunan potansiyelin ve musibetten doğan şansların doğru kullanılması toplum ile üniversiteleri çok güçlü bağlarla birbirine yaklaştıracaktır. Bundan sonrası ise çok daha yapıcı ve yol açıcı olacaktır.
Gerçekten de 14 Ağustos tarihinde Türkiye'nin herhangi bir coğrafyasında olabilecek herhangi bir ... more Gerçekten de 14 Ağustos tarihinde Türkiye'nin herhangi bir coğrafyasında olabilecek herhangi bir deprem şaşırtıcı olmayacaktır. Zira ülkemiz depremler ülkesidir çünkü çok büyük iki fay hattı ve yine bölgesel yüzlerce fay hattının var olduğu bir topoğrafyada yer almaktadır. Depremin doğası gereği tekrar etme özelliği gibi çok tipik bir yapısı vardır. Dolayısıyla her aktif fay belli bir sürede ya da periyod içerisinde deprem üretir ve her bir deprem tarihi aynı faydaki bir sonraki depremin oluşuna kadar geçecek sürenin başlangıcını oluşturur. Ancak bu süreler fayların özelliklerine göre ve başka atkenler sebebiyle farklılıklar gösterir. Bu anlamda kimi faylarda daha kısa zaman aralıklarında, örneğin 25-30 yıl gibi, kimi faylarda ise daha uzun zaman aralıklarında, örneğin 250-300 yıl gibi sürelerde depremler kendilerini tekrar eder. Ülkemiz faylarıda bu tipik özellikleri taşıdıkları için depremler mutlaka kendilerini tekrar etmektedirler. Ancak hiç bir zaman bu sürenin ne zaman dolduğunu, yani iki deprem arasındaki süreyi tam olarak (yılı, ayı, günü ve saati ile) bilmek mümkün değildir. En azından dünyada henüz bu yönde bir teknoloji geliştirilmemiştir. Ülkemizde hasar verici bir depremin oluşma süresi de ortalama 2-3 yıl da bir olarak düşünülmektedir. Tüm bunlardan çıkarılacak sonuç da bize ülkemizde her an herhangi bir yerde hasar verici bir deprem olma olasılığının oldukça yüksek olduğunu gösterir. Türkiye de inşa edilmiş çevre yani yapı kalitesi de hem kırsal alanlarda hem de kentsel alanlarda oldukça sorunlu kabul edildiği için orta büyüklükteki bir çok depremin dahi hasar verdiği de bilinmektedir. Bu durum da deprem risklerini arttırmaktadır. Bu sebeple 14 Ağustos tarihinde ülkemizde olabilecek hasar verici bir deprem hiç de sürpriz olmayacaktır. Önemli olan yapılı çevremizi ve toplumumuzu deprem ve diğer afetler karşısında nasıl dirençli hale getirebiliriz tartışmasını yapmak ve hatta bunun da ötesine geçerek hızlı bir şekilde üretilmiş çevrenin dirençliliğini sağlayacak projeleri hayata geçirmektir. İşte o zaman deprem ve diğer bir çok afet tehlikesi risk oluşturmaktan çıkacak ya da en azından kabuk edilebilir riskler seviyesine inebilecektir. 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi'nin (17.) yıl dönümünün ve anma etkinliklerinin çok yakın olduğu bu dönemde ülkemiz için deprem tehlikesi konusuna biraz da spekülatif ve sansasyonel bakış açıları ile değinebilmiş olmak da bir kazançtır. Deprem gerçeğini unutmamak ve risk azaltma, hazırlık gibi temel süreçleri hayata geçirecek adımları atabilmek umuduyla.
Venezuella'da çok büyük bir ekonomik kriz yaşanıyor. Yerel basınımızda çıkan bir haber Venezuella... more Venezuella'da çok büyük bir ekonomik kriz yaşanıyor. Yerel basınımızda çıkan bir haber Venezuella'da yaşanan enerji krizi ve hiperenflasyon ile ilgili çıplak gerçekleri gözler önüne seriyor. Güney Amerika kıtasının önemli bir ülkesinde yaşanan gelişmeler oldukça dikkat çekici. Halkın süt, yumurta gibi temel besin maddelerine dahi ulaşamaması, tuvalet kağıdını dahi market raflarında bulamaması çok çarpıcı
Falezlerin İnsanla İmtihanı: Antalya'nın Simgesi Yok Olmasın Her kentin kendi kültürel ve doğal d... more Falezlerin İnsanla İmtihanı: Antalya'nın Simgesi Yok Olmasın
Her kentin kendi kültürel ve doğal değerleri vardır. Bu anlamda sadece Türkiyede değil dünyada da kendine has değerleri ile tanınan bir kent olan Antalya için "falezler" son derece önemli bir semboldür. Öyle önemlidir ki Antalya ve Falez kelimeleri artık birbirinden ayrılamayacak kadar bütünleşmiştir.
Küreselleşen dünya aslında hızla gelişen ulaştırma sistemleri ile tahminimizden daha da küçülüyor... more Küreselleşen dünya aslında hızla gelişen ulaştırma sistemleri ile tahminimizden daha da küçülüyor ve mesafeler daha da yakınlaşıyor. Özellikle hava ulaşımı hem sürati hem de kıtalar arası ulaşım imkanı ile en popüler araç. Ancak bu modern dünyanın en hızlı ulaşım sistemi zaman zaman da olsa en azından belli bölgelerde tamamen durma noktasına gelebiliyor. Ağır kış şartları, yoğun kar yağışları, şiddetli fırtınalar bu anlamda doğal sebepler. Hatırlarsanız İzlandada 2010 yılında faaliyete geçen Eyyafyallayökül Yanardağı'nın püskürttüğü küllerin neden olduğu durum Dünya genelinde 100 binden fazla uçak seferinin iptal edilmesine ve uluslararası uçuşlarda bir hafta boyunca büyük bir kaos yaşanmasına neden olmuştu. Bu şartlarda insanlar evlerine ulaşabilmek ya da geri dönebilmek için bu bir hafta boyunca alternatif ulaşım araçları aramışlardı. Şimdi Bürüksel'de meydana gelen terör olayları ile birlikte hava trafiği için yeni bir kaos olabilir mi diye düşünmeden edemiyor insan. Havayolu sisteminin ve özellikle hava limanlarının 11 Eylül sonrası güvenliği çok tartışılmıştı. Bu alanda yeni bir çok sert tedbir ve hatta teknoloji uygulanarak güvenlik arttırılmaya çalışılmıştı. Ancak görünen o ki terörü durdurmak sanılandan çok daha güç ve sancılı bir süreç. Brüksel saldırılarından sonra başta Avrupa olmak üzere dünyanın bir çok ülkesinde alarm seviyesi en düzeye çıkartılmış olacaktır. Ulaşım sistemlerinde yaşananacak küresel bir sorun sadece doğal olaylara bağlı olmamakta, terör gibi doğrudan insan kaynaklı afetlerle de ilişkili olabilmektedir. Brüksel saldırıları bu anlamda ulaşım sistemlerinin güvenliğini ve güvenilirliğini sanıyorum Batı'da yeniden gündemin en üst noktalarına taşıyacaktır. Küresel düzeyde ulaşım sistemlerini tehdit edecek bir kaos ortamının psiko-sosyal ve ekonomik etkileri hem kısa vadede hem de orta ve uzun vadede ciddi sonuçlar doğuracak niteliktedir. Dolayısıyla Brüksel saldırılarını sadece lokal ya da yerel terör olayları olarak görmemek ve etkilerinin başta Batı dünyası olmak üzere tüm yerkürede neler olabileceğini kestirebilmek önemli olacaktır. Bu sebeple ulaşım sistemlerine düzenlenecek terör saldırıları bir çok anlamda domino etkisi yaratacak büyük kırılmalara yol açabilecek durumlar ortaya çıkaracaktır. 11 Eylül sonrası dünyayı saran terör ve savaş sarmalından yerküre henüz kurtulabilmiş değil. Aksine Ortadoğunun istikrarsızlığı ve küresel güçlerin hesaplaşması bu sürecin her geçen gün daha vahşi ve daha yok edici bir hal aldığını ortaya koyuyor. Hem Türkiye'de hem de Belçika'da yaşanan son terör olayları bu kaotik görünümün biraz daha ivme kazandığının da ispatı diye düşünüyorum. Terörün tüm dünyada korku, panik ve güvensizlik hislerini en yoğun ve hızlı şekilde aktarabilmesinde en kolay hedef hava ulaşım sistemleridir. Bu sistemlerde yaratılacak bir dalgalanma tsunami etkisi gibi dünyayı defalarca kat edecek ve tüm hava limanlarına çarpacaktır. Bu terör saldırıları bir kelebek etkisi yaratabilmek için ideal bir ortam ortaya çıkarmaktadır. Terörün bu ortamı kullanarak dünya genelinde kaotik bir süreci perçinleyeceğini görmek çok da müneccim olmayı gerektirmez diye düşünüyorum.
Environmental Sustainability and Landscape Management, 2016
Today, 3 billion people which is more than half of the world population live on coastal areas inc... more Today, 3 billion people which is more than half of the world population live on coastal areas including waterfront lines all around the earth. The projection for the next two decades points out around 6.4 billion people who prefer or force to live in coastal areas due to various reasons. Constantly increasing pressure on coastal areas and waterfront lines have brought out environmental problems.Irreversible losses of coastal area sources due to environmental damages pertaining from land use policies and practices have oriented many countries to move for taking
measures. This movement has developed the "sustainability" term for coastal areas and waterfront lands. Different approaches and policies have been developed and applied in order to limit the land use on waterfront lines, prevent from irreversible damages, protect public welfare during land use, and prevent from waterfront speculations. Turkey is surrounded by sea from three sides and this geographical location defines the country as a peninsula. The total length of coastal line is about 8.333.
Afet Yönetimi - I, 2017
Zarar Azaltma Aşamasında Yapılması Gereken Çalışmalar ve Uygulama Örnekleri Zarar azaltma aşaması... more Zarar Azaltma Aşamasında Yapılması Gereken Çalışmalar ve Uygulama Örnekleri Zarar azaltma aşamasında uygulanacak planlar, yöntem ve stratejiler uzun vadeli ve çok disiplinli çalışmaları gerektirmektedir. Zarar azaltma yaklaşımlarını uygulamaya geçirebilmek için öncesinde ulusal ve uluslararası ölçekte politika ve stratejilerin geliştirilmesi, yönetsel, yargısal ve hukuksal altyapının kurulmuş olması gerekir. Dolayısıyla karar verici merciler (uluslararası organizasyonlar, hükümetler ve yerel yönetimler) zarar azaltma plan ve uygulamaları için ortak etkinlik ve politikalar geliştirmek zorundadır. Bu bölümde gerek bu politika ve stratejilerin neler olduğu gerekse zarar azaltma yaklaşımlarının temel hedefleri, konuları ve çalışma alanları ile zarar azaltma araçları anlatılacaktır.
Afet Yönetimi - I, 2017
Afetlerin olumsuz etkileri ile karşılaşılmadan önce yapılması gereken çalışmalar bulunmaktadır. B... more Afetlerin olumsuz etkileri ile karşılaşılmadan önce yapılması gereken çalışmalar bulunmaktadır. Bu çalışmalar, afetlerin olumsuz etkilerini azaltmak anlamında çok önemli faaliyetlerdir. Herhangi bir afetin ortaya çıkaracağı zararları azaltmak hem toplumun güvenliğini sağlayacak hem de ülke ekonomisinin kalkınma faaliyetlerini sürdürebilmesine imkan sağlayacaktır. Bu sebeple afet zararlarının azaltılması aşaması afet yönetim sistemi içerisinde belki de en önemli aşama olarak düşünülmelidir.
Kent, Planlama ve Afet Risk Yönetimi, 2017
Bu bölümde öncelikle kayıt altına alınabilmiş ve Türk kentlerinde yaşanmış,önemli hasarlara neden... more Bu bölümde öncelikle kayıt altına alınabilmiş ve Türk kentlerinde yaşanmış,önemli hasarlara neden olmuş tarihsel afetler konusunda örnekler vereceğiz. Bu örneklerle birlikte aynı zamanda geçmiş dönemlerde kentsel alanlarda afet tehlikelerinden ve bu tehlikelerin önemli kayıplara yol açmalarının nedenlerinden bahsedeceğiz. İlerleyen bölümlerde aynı şekilde geçmiş afetlerin etkilerini örnekleyerek, ülkemizde en çok can ve mal kaybına sebep olan deprem tehlikesinden ve kentlerimizin dayanıksız yapı stoğuna sahip olması sebebiyle ortaya çıkan fiziksel zarar görebilirliklerden bahsedeceğiz. Bu bölümün sonunda sizler Türk kentlerinin hangi tehlikelere, neden maruz oldukları ve temel zarargörebilirlik sebepleri hakkında bilgilenmiş olacaksınız. Afet olayları kimi zaman doğal kaynaklı (depremler, seller, toprak kaymaları, fırtınalar, yanardağ patlamaları, kuraklık vb.) olabildiği gibi, kimi zaman da insan kaynaklı (çatışmalar, savaşlar, kitlesel göç hareketleri, büyük kazalar, terör vb.) olabilmektedir. Her iki durumda da bu olayların afete dönüşmesinde başlıca etken insan yerleşimlerinin olaylar karşısında dayanıksız oluşu ve toplulukların bu olaylarla baş edebilme kapasitelerinin yeterli olmayışıdır. Kentsel alanlar nüfus yoğunluklarının, farklı tipte ve kullanım amacı ile üretilmiş yoğun bir yapılaşmanın olduğu yerleşim yerleridir. Bu sebeple diğer yerleşim tiplerine göre afet tehlike ve riskleri de farklılaşmakta ve artmaktadır.
Turkey is subject to various natural hazards, most of which change easily into disasters because ... more Turkey is subject to various natural hazards, most of which change easily into disasters because of the vulnerable structure of the community and the built environmental conditions. This chapter explores how the legal and administrative struggles that have been developed and implemented in Turkey in order to cope with the detrimental effects of natural and man-made
hazards have changed the disaster understanding and perception among the governments and institutions as well as the building professionals. In that sense, the legal and administrative shift in disaster coping efforts is examined through the laws and regulations developed from the foundation of the Turkish Republic (1923) to the year 2010.
AFETLERLE KALKINMA
Afetlerin artan sosyal ve ekonomik etkileri karşısında geleneksel afet sonrası çalışmaların çok k... more Afetlerin artan sosyal ve ekonomik etkileri karşısında geleneksel afet sonrası çalışmaların çok kısıtlı ve yetersiz kalması sebebiyle özellikle 1990’lı yıllardan itibaren uluslararası alanda yeni afet yönetimi stratejileri geliştirilmesi için yoğun bir çaba sarf edilmeye başlanmıştır. Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası gibi uluslararası örgütlerin öncülüğünde hem bölgesel hem de yerel afet risklerinin azaltılması yaklaşımlarının da bu süreç ile birlikte hız kazandığı görülmektedir. Afetlerin artan olumsuz etkileri fiziksel alt ve üst yapının uğradığı hasarın da ötesinde etkileri uzun yıllar boyunca hissedilebilecek ve sonraki nesillerin yaşam kalitesini tehdit edecek ekonomik ve sosyal bozulmalara yol açması üzerinden daha fazlaca yorumlanmaya başlanmıştır. Bu bakış açısı da yeni afet öncesi stratejiler geliştirilmesi gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Bu bağlamda afetler karşısında kırılgan ve etkilenebilirliği yüksek olan toplulukların 1990’lı yıllarda öne çıkan yeni bakış açısı ile afetler karşısında dirençli hale getirilmesi uluslararası ve yerel gündemin odak noktasını oluşturmaktadır. Toplulukların yerel ölçekte afete karşı dirençli hale getirilmesi için uygulanacak politika ve yaklaşımlar farklı bir çok yöntemi ve aracı kapsamaktadır. Ancak, toplulukların afetler karşısında daha bilinçli olması söz konusu yöntem ve araçların daha etkin kullanılabilmesinde önemli bir faktördür. Bu çalışmada, afet bilincinin yerel topluluklar içerisinde oluşturulmasında afet kültürünün önemli bir risk azaltma aracı olarak görülmesi ile mümkün olabileceği tartışılmaktadır. Bu tartışmanın genel çerçevesini çizen literatür içerisindeki farklı yaklaşımların ortaya konmasının yanında Japonya ve Türkiye örneklerinin yerel topluluklarda afet kültürü oluşması süreci bağlamında karşılaştırılması da çalışmanın önemli bir ayağını oluşturmaktadır. Bu karşılaştırmada Türkiye’de Van ili örneği ve Japonya’da Minami Kasabası örnekleri kişisel deneyimler ışığında incelenmekte ve geçmiş afet deneyimlerinin gerek fiziksel yapıya gerekse afet bilinci oluşturulması çabalarına nasıl yansıdığı tartışılmaktadır. Afet risk azaltımı stratejilerinin salt fiziksel yaklaşımlar ile başarıya ulaşamayacağı, sosyo-kültürel faktörlerin de bu anlamda en az fiziksel etmenler kadar önem taşıdığı kabul edilecek olunursa, afet kültürü oluşturmanın bu anlamda önemli bir adım olacağı da gözden kaçırılmaması gereken bir gerçektir. Afet kültürü kavramını tartışmak ve farklı iki coğrafyada çok farklı iki kültürün afete bakışını anlamaya çalışmak ileride yapılacak araştırmalar için de önemli bir kaynak olacaktır inancı taşınmaktadır.
AFETLERLE KALKINMA
Ekonomik kalkınma kavramsal anlamda uzun yıllardır gerek uluslararası alanda gerekse ülkesel ölçe... more Ekonomik kalkınma kavramsal anlamda uzun yıllardır gerek uluslararası alanda gerekse ülkesel ölçekte tartışılmaktadır. Kalkınma terminolojisinin içeriği hem teorik hem de uygulama alanında bu tartışmaların odağında yer almaktadır. Bununla birlikte afet fenomeni ile kalkınma kavramı arasında doğrudan bir ilişki kurma çabaları da özellikle son yıllarda öne çıkmaktadır. Ancak, Türkiye özelinde bu kavramların tartışılmasında hem kavramların içeriği hem de uygulama alanında fikir birliği sağlamaktan uzak bir görüntü ortaya çıkmaktadır. Bunun da ötesinde afet-kalkınma ilişkisini kuran terminolojik yaklaşımda hangisinin diğerinin öncülü ya da ön şartı olduğu veya böyle bir şartın gerçekten geçerliliği olup olmadığı da tartışılmaktadır. Bu çalışmada afet-kalkınma ilişkisini ortaya koyan terminolojinin henüz Türkiye özelinde hak ettiği tartışma ortamına kavuşamadığı, bu kavramların ve diğer ilgili kavramların altının yeterince doldurulamadığı iddiası üzerinden gidilerek, afet-kalkınma tartışmasını sağlam bir zemine oturtabilecek, ilgili kavramların içini doldurabilecek bir eleştirel yaklaşım ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu çerçevede afet kavramının kalkınma eksenli bir tartışmaya konu olarak ele alınması ile çalışmanın ilgili literatüre ve terminolojiye katkı sağlayacağına inanılmaktadır. Afetin gerek kendi içinde oluşturduğu terminolojinin gerekse ekonomik kalkınma terminolojisi ile kurduğu ilişkinin sürdürülebilir kalkınma yaklaşımında ne denli anlaşılabilir olduğu tartışılmaktadır. Bu anlamda afet-kalkınma ilişkisini yeni yüzyılın distopyası olmaktan çıkaracak bir yolun benimsenmesi gerektiği fikri savunulmaktadır. Bu tartışmanın odağında afetlerin doğrudan etkilerine maruz kalan fiziksel yapının kırılganlığı ile kalkınma yaklaşımlarının önemli yansıması olarak görülen fiziksel yapının iyileştirilmesi arasında ortaya çıkan çelişkili durumlara değinilmiştir. Bunun için de literatür tartışmalarının yanında somut bir örnek olarak Ankara-OSTİM’de (Organize Sanayi Bölgesi) deneyimlenen insan kaynaklı bir afetin etkileri üzerinden afet-kalkınma paradoksu ele alınmaya çalışılmıştır. 2011 yılında yaşanan ve 20 kişinin hayatını kaybettiği OSTİM patlamalarının sonuçları üzerinden afet-kalkınma terminolojisinin fiziksel yapı içerisinde ve işyeri çalışanları açısından nasıl algılandığı tartışılmış, bu konu ile ilgili yapılan bir alan araştırmasının sonuçları da paylaşılmıştır.
Özet Kırsal alanlarda fiziksel yapının gerilemesi ve özgünlüğünü yitirmesi, ekonomik koşulların b... more Özet Kırsal alanlarda fiziksel yapının gerilemesi ve özgünlüğünü yitirmesi, ekonomik koşulların bozulması ve sürdürülemez hale gelmesi, sosyo-kültürel özelliklerin korunamaması, tarihsel mirasının tahrip olması ve unutulmaya yüz tutması aslında kentsel krizin de başlangıç noktası olarak yorumlanabilir. Kırsaldaki bu başarısız gelişmeler kentin bütününü de doğrudan etkilemekte ve kırsaldan kente göçün azaltılması ya da engellenmesi, hatta tersine bir göç uygulamasının hayata geçirilmesi için kırsal yaşamın cazip hale getirilmesi düşünceleri ise altı doldurulamayan, romantik fikirler olarak ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda, Çanakkale ili örneği üzerinden hareketle kırsal alanı etkilemiş olan bir doğal afetin (depremin) arkasından afet bölgesinde yapılan yeniden yapım çalışmaları değerlendirilmektedir. Bu çalışmaların kentsel alan ile ilişkisi kurularak kent-kır ayrımında ortaya konan keskin ve birbirinden tamamen bağımsız uygulamaların aksine daha bütüncül ve birbirini destekleyen çalışmalara dönüşüm için bir model önerisi altlığı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Deprem sonrası yeniden yapım çalışmalarının sadece fiziksel olarak değil sosyal, ekonomik ve kültürel bağlamda da değerlendirilmesi gerektiği ortaya konulmaktadır. Bu anlamda, afet sonrası ortaya çıkan uygulamaların kırdan kente göç olgusu ve kırsalın kaybolan nitelikleri ile kente göçün çekici hale getirilmesi anlayışının sürdürüldüğü görüşü değerlendirilmektedir. Kırsalın potansiyellerinin daha fazla değerlendirilmesi gerektiği, sosyal ve mekânsal aidiyetin, yerel kimliğinin, sürdürülebilir topluluk kavramının, doğal ve kültürel değerlerinin yeniden kurgulanarak, kırsalın dirençli ve sürdürülebilir kalkınmasının kentsel krize çözüm önerilerinin içerisinde yer alması gerektiği ortaya konulmaya çalışılmaktadır. Abstract Declining and losing of its characteristics of the physical structure, disruption and unsustainability of economical conditions, unprotected socio-cultural characteristics, deterioration and fall into oblivion of historical heritage in the rural areas could be accepted as the indicator for the starting point of urban crisis. All these failures directly affect the whole urban area, and the ideas of reduction of or preventing from, or even developing and applying reverse migration for the migration from rural to urban in order to make attractive of rural life have become romantic ideas which cannot be realized. In that manner, post-disaster reconstruction activities following an earthquake disaster which affected the rural areas of Çanakkale region is evaluated. It is tried to be developed a base for developing a model which could be used as more holistic and supporting efforts instead of applications which separate urban and rural terms that result in differentiated ideas for rural-urban relations. Post-disaster efforts are needed to be evaluated not only in physical dimensions but also in social, economical and cultural contexts. In that sense, it is asserted that migration from rural to urban is still accepted as an attractive idea due to deterioration of rural characteristics through the post-disaster projects and applications. As a result, it is declared that potentials of the rural are needed to be evaluated better, and socio-spatial belonging, local identity, sustainable community term, natural and cultural characteristics are needed to be redesigned in order to find a solution for the urban crisis through succeeding resilient and sustainable rural development.
Urban dystopias which reflect human concerns on deterioration of natural and built environmental ... more Urban dystopias which reflect human concerns on deterioration of natural and built environmental conditions have been produced throughout the film industry. Some of these products present a story on an unknown future in which the human life is salved and constructed on equitable systems or faces extinction following a catastrophic event that occurred on earth. The climate change is an inspiration to movies which reflects the human concerns on the future of life on earth, especially at urban areas. It is assumed that dystopias have a great potential on people's awareness for the future hazards and risks of natural and built environmental conditions. This study discusses the role of dystopian views especially reflected in the film industry in creating awareness and consciousness among people for the vanishing human race and urban environments. It investigates the role of dystopian movies with scenarios focused on climate change on the future professionals of urban environment and their related projects. A questionnaire has been developed and carried out among the students of Çanakkale Onsekiz Mart University. The focus group has been the students in the departments related to design and construction of built environment. The essential aim of the questionnaire is to understand and evaluate the fluctuation of the awareness level of the students particularly after watching the movies related to the climate change. Among the other questions, the questionnaire also asks the students if their personal and professional perspective and understanding of climate change have changed or not following their experience on climate change related fiction movies and documentaries. Finally, the research argues how the dystopian movies could be used as an effective tool to evoke professionals who work in design and construction industry to develop more sustainable and climate adaptive environmental conditions.