Bahaddin Karakuş | Necmettin Erbakan University (original) (raw)
Drafts by Bahaddin Karakuş
Cessas'ın Tahâvî'den naklettiğine göre mallar (urûz) satın alınırken niyete bağlı olarak ya kinye... more Cessas'ın Tahâvî'den naklettiğine göre mallar (urûz) satın alınırken niyete bağlı olarak ya kinye için olur ya da ticaret kastıyla alınır, üçüncü bir ihtimalden bahsedilmemektedir (Cessas, Şerhu Muhtasari't-Tahâvî, 2/339): لؾتجارة بدله فقؽون يبقعه، حتى بالـقة لؾتجارة يصر لم لؾؼـقة كان وما بالـقة، لؾؼـقة يصقر فنكه لؾتجارة كان ما Kinye ise malı ticaret kastı olmaksızın (üzerine kendisi oturmak için ev yapma, ekim-dikimbahçe yapma veya kiraya verme gibi) faydalanmak-gelir elde etmek için elde tutmaktır (el-Mevsûʿatü'l fıkhiyye, 34/68-69):
Öz Osmanlı Devleti'nin son yüzyılında özellikle Tanzimat Fermanı'nın ilanından sonra yaşanan geli... more Öz Osmanlı Devleti'nin son yüzyılında özellikle Tanzimat Fermanı'nın ilanından sonra yaşanan gelişmelerden biri de yükseköğretim kurumu hüviyetini taşıyan modern hukuk mekteplerinin açılması olmuştur. Bu mekteplerin ders programı, müfredatı ve kitapları, artık klasik fıkhın eğitim modeli ve zihniyetinden oldukça farklı bir mahiyet arz etmiştir. Fıkıh usûlü ve feraiz dışındaki derslerde, bu meyanda mesela hukuk tarihi ve felsefesi, siyaset tarihi ve felsefesi ile iktisat tarihi ve felsefesi gibi alanlarda daha ziyade Batılı hukukçu, feylosof ve iktisatçıların teorileri esas alınmıştır. Bu yeni durum ve süreçler, Osmanlı'nın daha önce "fıkıh" merkezli olan yargısal ve normatif yapısını "hukuk" merkezli bir yapıya dönüştürmeye başlamış ve gelenekselden farklı yeni yeni hukuk mecralarının zuhurunu sağlamıştır. İşte bu bağlamda Mahmud Esad Seydişehrî de henüz Mekteb-i Hukuk öğrencisi iken 1884 yılında aldığı ruhsat ile Ravza-i Hukuk adını verdiği bir dergi çıkarmıştır. Bu dergi, hukuk alanında yazılar neşretmenin yanında Mekteb-i Hukuk programındaki derslerle ilgili kitap bölümlerini de tefrika suretiyle yayımlamıştır. Tespit edebildiğimiz kadarıyla bu seride farklı alanlarda 6 (altı) kitap yayımlanmıştır. Bunların biri Mahmud Esad'ın Fransızcadan yaptığı hukuk felsefesiyle ilgili Hikmet-i Hukuk yahut Hukuk-ı Tabîiyye isimli çeviridir. Telhîs-i Hikmet-i Hukuk ve İlm-i Servet başlığını taşıyan diğer iki kitap, çok takdir ettiği hocası Münif Paşa'nın Mekteb-i Hukuk'taki takrirlerinde tuttuğu ders notlarının birebir neşri konumundadır. Hanefî fıkıh metodolojisini konu edinen Usûl-i Fıkıh ile İslam miras hukuku alanındaki Ferâidü'l-feraiz isimli eserler doğrudan kendisinin telifidir. Serinin son kitabı ise 1858 tarihli yeni ceza kanununa (Ceza Kanunname-i Hümayunu) yapmaya başladığı şerh çalışması olan Şerh-i Kanun-ı Ceza'dır. Bu makalede önce Mahmud Esad Seydişehrî'nin hukukçu ve devlet adamı kimliği tespit edilecek, ardından söz konusu altı eser ana hatlarıyla incelenecektir.
Son dönem fakihlerinden Ömer Nasuhi Bilmen’in (v. 1971) Büyük İslam İlmihali’ndeki hükümlerin Han... more Son dönem fakihlerinden Ömer Nasuhi Bilmen’in (v. 1971) Büyük İslam İlmihali’ndeki hükümlerin Hanefi mezhebi tercih usulüne uygunluğunu değerlendirdiğimiz bu çalışmamız giriş, üç bölüm ve sonuçtan oluşmuştur. Giriş kısmında araştırmanın önemi ve amacı, kapsamı, kaynakları ve konu ile ilgili yapılmış çalışmalar hakkında bilgi verilmiştir. Birinci bölümde Hanefi mezhebi ve tercih kavramı, mezhep içi tercih ölçütleri ve İlmihal’in değerlendirilmesinde kullanılan tercih ölçütleri ele alınmıştır. İkinci bölümde Ömer Nasuhi Bilmen’in hayatı, eserleri ve İlmihal’in içeriği ele alınmıştır. Üçüncü bölümde Taharet ve Namaz kitabındaki hükümler incelenerek elde edilen sonuçla ilgili genel bir değerlendirme yapılmıştır. Sonuç bölümünde çalışmamız neticesinde ulaşılan tespitler ortaya konulmuştur.
Abdullah Rüştü KİŞİ Bu lügatçe, Meşîhat makamından İstanbul Müftülüğü'ne ka-dar kullanılan kurum,... more Abdullah Rüştü KİŞİ Bu lügatçe, Meşîhat makamından İstanbul Müftülüğü'ne ka-dar kullanılan kurum, unvan ve bazı kavramları açıklamayı amaç-lamaktadır. Maddeler seçilirken, Meşîhat ve İstanbul Müftülüğü ile geçmişte bir şekilde ilgili olmalarına dikkat edilmiştir. Sıralama; bi-rim ve unvanların birbirlerini tamamlar nitelikte olmasından dolayı, tekrara veya muğlaklığa mahal vermemek için alfabetik olarak de-ğil, birimlerin ve unvanların kendi aralarındaki ilişkileri gözetilerek düzenlenmiştir. Günümüzde farklı isimlerle devam eden kurum ve unvanların bugünkü karşılığı verilmiş, devam etmeyenler veya başka görevlere dâhil edilenler ise ayrıca belirtilmiştir. 62 SAYI ŞUBAT 2015 24
İstihsan Tanımına Yeni Bir Bakış: El-Amel Bi’ş-Şebeheyn Uygulaması ve İstihsanla İlişkisi, 2020
Özet: Bazı fer'i meselelerin birden çok asla benzediği durumlarda, özelde Ebu Hanife (v. 150/767)... more Özet: Bazı fer'i meselelerin birden çok asla benzediği durumlarda, özelde Ebu Hanife (v. 150/767) ve genelde Hanefi fakihler iki benzer yön ile de amel etmiştir. Bu durum hicri V. asırdan itibaren "el-amel bi'ş-şebeheyn" kavramıyla ifade edilmiştir. Bir fer'de birbirine benzeyen ve şer'an muteber sayılabilecek birden fazla vasfın bulunmasıyla bu vasıfların hükmünün fer'in hükmüne tesir etmesi olarak tanımlayabileceğimiz şebeheyn ile amel kaidesi, birçok hükmün arka planını anlaşılır kılmaktadır. Kaidenin en dikkat çekici yönü ise istihsan uygulamalarıyla olan bağlantısıdır. Zira kaidenin işletildiği birçok örnekte fakihler istihsana da atıfta bulunmuştur. Buralardaki istihsan tatbikatı dikkate alındığında usûlde tanımı yapılan istihsan ile fürûdaki istihsan örneklerindeki farklılaşmalar dikkat çekmekte-dir. İstihsan, başka bir delil sebebebiyle açık kıyastan rucu' etmek olarak tarif edildiğinde açık kıyası terk manası akla gelse de, verilen örnekler dikkatle incelendiğinde aslında açık kıyasın gerektirdiği hüküm de mümkün olduğu kadar sonuçtaki hükme tesir ettiği görüle-cektir. Şebeheyndeki iki benzer yönün dikkate alınmasıyla açık kıyasın gerektirdiği hüküm terk edilmeden, kıyas ve istihsanın gerektirdiği hüküm bir arada yansıtılmıştır. Anahtar Kelimeler: Hanefi Fıkhı, Fıkıh Usûlü, İstihsan, el-Amel bi'ş-şebeheyn, Fürû-i Fı-kıh, Şebeh Kıyası * Bu makale 25-26 Ekim 2019 tarihlerinde İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi tarafından düzenlenen V.
Osmanlı Ulemasından Feraiz-i Salih Efendi'nin Ceride-i Feraiz kitabının mukaddimesindeki 40 hal
Şaban, usul eserinde Hanefilerin haberi kabul şartlarını sıraladıktan sonra, ravi fakih değilse, ... more Şaban, usul eserinde Hanefilerin haberi kabul şartlarını sıraladıktan sonra, ravi fakih değilse, hadisinin kabulü için kıyasa ve şeri esaslara muhalif olmaması şartından sonra kendi görüşünü zikretmiştir. Özetle:
Tabakatü'l-Mesâil - Kınalızade
Bismillâhirrahmânirrahîm Bil ki 1 -Allah seni muvaffak kılsın-Hanefî ashabımızın mesâili üç tabak... more Bismillâhirrahmânirrahîm Bil ki 1 -Allah seni muvaffak kılsın-Hanefî ashabımızın mesâili üç tabakadır:
EL-KÂFİ METNİNİN MUHTEVASI NEDİR, 2020
Hanefi mezhebinde zahirü'r-rivaye olarak bilinen kitapları özetlediği düşünülen ve Serahsî tarafı... more Hanefi mezhebinde zahirü'r-rivaye olarak bilinen kitapları özetlediği düşünülen ve Serahsî tarafından el-Mebsût ismiyle şerhedilen Kâfî metni, müellifi Hâkim eş-Şehîd ile aynı asırda mezhebin ilk metinlerini yazan Kerhî ve Tahâvî'nin muhtasarlarına nazaran daha çok ilgi görmüştür. Bunda öncelikli sebebin İmam Muhammed'in zahirü'r-rivaye kitaplarındaki bilgiyi başarılı bir özetle sunduğu hemen akla gelmektedir. Ancak son dönemde yapılan çalışmalar, meşhur bilginin aksine Kâfî metninin, zahirü'r-rivaye eserlerinin tamamının özeti olduğuna dair kuşkular meydana getirmiştir. Kâfî metninin zahirü'r-rivaye kitaplarının tamamının özeti olduğuna dair kabul ilk olarak, bildiğimiz kadarıyla, İbn Nüceym tarafından ortaya atılmıştır. İbn Hümam'ın Fethü'l-Kadîr'deki bir ifadesinden 1 yola çıkan İbn Nüceym 2 , Kâfî metninin zahirü'r-rivaye kitaplarının özeti olduğunu öne sürmüş, İbn Abidin de bu kabulü devam ettirmiştir 3. Serahsî, Hâkim eş-Şehîd'in, ilim ehlinin el-Asl'ın ibarelerinin uzun olması ve tekrarlar içermesi dolayısıyla mütalaa etmekten geri durduğunu, bu yüzden İmam Muhammed'in mebsût/geniş kitaplarındaki ibareleri özetleyerek Kâfî metnini meydana getirdiğini söylemiştir. 4 İmam Muhammed'in zahirü'r-rivaye kitapları içinde ise el-Asl dışındaki kitaplardan hiçbiri uzun ve detaylı ifadeler içermemesi hasebiyle, Hâkim'in ifadesindeki kastın el-Asl'dan ibaret olduğu şeklinde anlamak mümkündür. 5 Bunu teyit eden başka bir ifade de Hizânetü'l-ekmel'in mukaddimesinde Ebu Abdullah el-Cürcânî'ye (v. 522/1128'den sonra) aittir. Cürcânî, kitabının kaynaklarını sayarken, Hâkim'in Kâfîsi, Camiayn/Camiu's-sağîr ve Kebîr ve Ziyâdât gibi zahirü'r-rivaye kitaplarını Kâfî'den bağımsız zikretmesi 6 , Kâfî'nin zahirü'r-rivâyeden tamamının değil el-Asl'ın özeti olduğunu düşündürmektedir. Ancak, Kâfî metninin mukaddimesinde Hâkim eş-Şehîd'den nakledilen asıl ibarede, Kâfi'nin, İmam Muhammed'in mebsût/geniş kitaplarındaki ve cevami῾/câmi isimli kitaplarındaki ifadelerin özeti olduğu görülmektedir. 7
Modern zamanlarda bilgiye ulaşma imkanının çoğalması eski dönemdeki gibi büyük alimlerin yetişmes... more Modern zamanlarda bilgiye ulaşma imkanının çoğalması eski dönemdeki gibi büyük alimlerin yetişmesini kolaylaştırmasını beklerken tam tersine son iki yüzyıldır İslam ümmeti siyasi, fikri, ilmi ve ekonomik birçok buhranla mücadele etmektedir. Karşılaşılan sorunlarla yüzleşerek çözüm üretmek için farklı teoriler geliştirilmeye çalışılmıştır. Bu karmaşık dönemde doğan kimi fikir akımları sorunu geleneksel din anlayışında gördüğünden bu değerlere modernitenin değerleriyle müdahele ederek sorunu çözmeye çalışmış, kimileri de savunma duygusu içinde geleneği olduğu şekliyle dondurarak muhafaza etmeye çalışmıştır. Neticesinde ise hem geçmişi anlamlandıramayan hem de bugünü doğru okuyamayan, ilmîlikten uzak, ideolojik din anlayışları doğmuş ve hiçbiri geleceğe olumlu manada katkı sağlayabilecek bir yöntem geliştirememiştir. Bu yüzden koyduğu usul ile yüzlerce yılı aşarak sağlam bir kale gibi günümüze ulaşan fukahanın sünneti anlama metodolojisi bugünkü sun῾i tartışmaları bitirerek geleceğe söyleyecek sözü olan bir yöntemdir. Bu gayeyi gerçekleştirebilecek önemli bir argüman olarak, Hanefi fakîhlerin sünneti anlamadaki en önemli kriterlerinden biri olan sahâbeyi taklit kavramını incelemeyi uygun gördük.
Books by Bahaddin Karakuş
Hukuk tarihimizde bir dönüm noktası sayılabilecek bir kanun metni olan Mecelle'nin hâlâ istifadey... more Hukuk tarihimizde bir dönüm noktası sayılabilecek bir kanun metni olan Mecelle'nin hâlâ istifadeye medar olan birçok şerhi içinde, çalışmamızda incelediğimiz Ruhu’l-Mecelle müstesna bir yere sahiptir. Mecelle’nin tamamını şerh eden birkaç eserden biri olan işbu kitap son bir asır içinde kanunlarda ve eğitimde yaşanan gelişmeler dolayısıyla hak ettiği ilgiyi görememiştir. Bütün İslâm âlemine yüksek bir hukuk ufku tayin eden Mecelle’nin yine bu topraklarda yetişmiş bir hukukçu ve devlet adamı olan Hacı Reşid Paşa tarafından yapılan şerhi ilmi seviyesinin yüksekliği yanında üslubunun sadeliğiyle de ön plana çıkmaktadır.
Çalışmamızın başında Reşid Paşa ve Ruhu’l-Mecelle’nin tanıtıldığı bir bölüm yer almaktadır. Ayrıca yine aynı müellifin hukuk ve fıkıh tasavvurumuza dair kıymetli tahliller ihtiva eden Ticaret Hukuku kitabı ve bu kitabın mukaddime-medhal kısımları incelenerek kitap bölümü haline getirilmiş ve ayrıca bu kısımların latinizesine yer verilmiştir. Akabinde Ruhu’l-Mecelle’nin kavaid-i külliye bölümünden sonraki ilk kitabı olan Kitabü’l-Büyû şerhinin latinizesi gelmektedir. Borçlar hukukunun tamamında belirleyici etkisi olan bu bölüm gerek geleneksel fıkhın gerekse döneminin hukuk düşüncesinin okunmasında kitabın kalanına numune teşkil edecek yapıdadır.
كتاب تحصيل أصول الفقه وتفصيل المقالات فيها على الوجه (على منهج أصول الفقه لمشايخ سمرقند) لنجم ال... more كتاب تحصيل أصول الفقه وتفصيل المقالات فيها على الوجه (على منهج أصول الفقه لمشايخ سمرقند)
لنجم الدين النسفي
اعتنى به وعلق عليه: بهاء الدين قراقوش
كتاب رائع في آراء الأصول للماتريدي ومشايخ سمرقند، وهو تأليف وحيد لعمر النسفي -رحمه الله- على أصول الفقه. سرد المصنف فيه أقوال مشايخ عراق وبخارى من الحنفية والفرق الكلامية ويقوي ترجيحات الماتدرية بأدلتها، ويأصل علم
أصول الفقه فرعا عن علم الكلام.
يطبع لأول مرة مع تعليقات مفصلة.
Kökler Yayınları, 2020
Osmanlı son dönem fıkıhçı/hukukçu münevverlerinden, Siyaset-i Şeriyye serisi ile tanınan İbnü'l-... more Osmanlı son dönem fıkıhçı/hukukçu münevverlerinden, Siyaset-i Şeriyye serisi ile tanınan İbnü'l-Hâzım Ferid'in (v.1935) Tesisü'n-nazar üzerine yaptığı çalışma tarafımızdan sadeleştirerek raflarda yerini aldı.
Eserde Ferid, Tesisü'n-Nazar'ı tercüme etmekle kalmamış, gündelik hayatta az karşılaşılan meseleleri çıkarak ihtisar etmiş, birçok meseleyi de izah ederek Mecelle'den örneklerle analiz etmiş, Mecellenin tercihlerinde hangi İmam'ın görüşüne dayandığını tahkik etmiştir.
Bildiğimiz kadarıyla tarihte Tesisü'n-nazar üzerine yapılan tek çalışma olma özelliğini bulunan bu eser, Hanefi İmamların kendi içindeki ihtilafları ve diğer mezhep imamları arasındaki ihtilafların usuli temellerini serdetmesi yönüyle ciddi bir fıkıh zevki sunmaktadır.
Çalışmamızda ayrıca Osmanlı Son Dönem Hukuk düşüncesine ve sosyal yapıya dair izler görmek de mümkündür. Bu yönüyle eserin hem klasik fıkıh hem Osmanlı hukuku çalışmalarına katkı sunması umulmaktadır.
Papers by Bahaddin Karakuş
Buhara Hanefî Usûlcülerinin Mâtürîdî Mezhebine Muhalefeti: Pezdevî-Serahsî Örneği, 2024
Hanefî mezhebinin hem kelâm hem de fıkıh usûlü ile ilgili yazım metodunun istikrar bulduğu H. VII... more Hanefî mezhebinin hem kelâm hem de fıkıh usûlü ile ilgili yazım metodunun istikrar bulduğu H. VIII. asır öncesi dönemde Buhara ve Semerkant'ta, birbirinden farklı mezhep içi ekolleşmelere şahitlik edilmektedir. Özellikle fıkıh ve usûlünde söz sahibi olan Buhara Hanefîliği, fıkıh usûlünde olduğu gibi kelâmda da Mâtürîdi'nin görüşlerine muhalif bir tavır geliştirmiştir. Genel olarak Buhara meşâyihinde gördüğümüz bu eğilimin bir kısım bariz örnekleri, Hanefî fıkıh usûlüne şeklini veren iki önemli usûlcü olan Fahru'l-İslâm el-Pezdevî (ö. 482/1089) ve Şemsü'l-eimme es-Serahsî'ye (ö. 483/1090 [?]) aittir. Onlar fıkıh usûlü tartışmalarında hüsün-kubuh ve tekvîn gibi bazı temel esaslarda İmâm Mâtürîdî'ye (ö. 333/944) muhalif görüşler belirterek mezhebin kelâm sisteminin henüz tam olarak kurumsallaşmadığı bu dönemde kimi zaman Eş'arîlerle uzlaşan bir noktaya kayabilmiştir. Her ne kadar onların bütünüyle Eş'ârîliği benimsediğini söylemek mümkün olmasa da Mâtürîdîliğe karşı mesafeli bir çizgide oldukları yadsınamaz bir gerçektir. Kısa bir zaman sonra Mâtürîdî usûlcüler tarafından, Hanefî mezhebi içinde ehl-i hadis/Eş'ârî çizgiye meyleden usûlcülerin eleştiri konusu yapıldığı bilinmektedir. Mevcut veriler değerlendirildiğinde, zikri geçen iki usûlcünün bu eleştirilerin konusu olmaya uygun bir kelâm-usûl düşüncesine sahip olduklarını söylemek mümkündür. Bu iddianın daha detaylı araştırmalarla teyit edilme ihtimali bulunmakla birlikte mevcut değerlendirmede bu görüşün ispatlanabileceği düşünülmektedir. Zira Buharalı fakihlerin Mâtürîdîliğe karşı çıktıkları konular kelâmın merkezinde yer alan meselelerdir. Konumuz açısından Buharalı usûlcülerin neden Mâtürîdîliğe karşı kimi zaman ilgisiz kimi zaman da muhalif tavır içerisine girdiği sorusu hayati öneme sahiptir. Kanaatimizce sorumuzun cevabının en önemli kısmı Buharalıların ilmî zihniyetlerinde gizlidir. Mâtürîdî-Semerkant usûl geleneği açık bir şekilde fıkıh usûlünü, kelâmın bir dalı olarak tasvir etmiş ve usûl görüşlerini bu doğrultuda geliştirmiştir. Oldukça erken bir dönemde, belki en geç H. IV. asrın başlarında İmâm Mâtürîdî sadece bireysel bir çaba olarak değil aynı zamanda Semerkant meşâyihi adına fıkıhla birlikte kelâmın da verilerini dikkate alan bir usûl yazım metodu benimsemiştir. Onun kelâm merkezli bu usûl yazım metodu H. V. asrın sonundan itibaren yeniden ihya edilmeye çalışılmıştır. Buharalı usûlcüler yaşadıkları asırda muhtemelen Mâtürîdî'nin eserlerine ve görüşlerine vâkıf oldukları halde usûl eserlerinde ona ismen atıf yapmadıkları gibi usûl yazım metodu açısından da çok farklı bir meslek takip etmişlerdir. Usûli görüşlerini kelâmî arka planıyla değil de fürû fıkıhla ilişkilendirerek açıklama yoluna giden bu âlimler, kelâmî meselelere ancak zaruret halinde ve ihtiyaç miktarı değinmeyi daha doğru bulmuşlardır. Bu dönemde Buhara meşâyihinin kelâm ilmine karşı mesafeli tavrına dair nakiller de dikkate alınınca bu durum daha anlaşılır bir hal almaktadır. Böylece tam olarak Mâtürîdî kelâm sistemini benimsemedikleri anlaşılan Buharalılar, bazı usûl konularında Mâtürîdîliğe muhalif ve kimi zaman tepkisel yaklaşımlar sergileyebilmiştir.
Cumhuriyet ilahiyat dergisi, May 20, 2024
İlgili literatürde Kâdî Abdülcebbâr’ın hayatı boyunca Şâfiî mezhebini benimsediği iddiası çokça d... more İlgili literatürde Kâdî Abdülcebbâr’ın hayatı boyunca Şâfiî mezhebini benimsediği iddiası çokça dillendirilmiştir. Öyle ki Şâfiî fakihlerin tanıtıldığı tabakât eserlerinde Abdülcebbâr’a bir Şâfiî olarak yer verilmiştir. Günümüze kadar devam eden bu anlayış akademik çalışmalarda da devam eden bir kabul halini almıştır. Acaba gerçek böyle midir? Bu sorunun peşine düşen elinizdeki araştırma, şu adımlarla konuyu incelemiştir: Önce Kâdî Abdülcebbâr’ın fıkıhta takip ettiği yol ile ilgili olarak literatürde zikredilen iddialar sergilenmiş, ardından Abdülcebbâr’ın Mu‘tezile usûlündeki konumu ortaya konmuştur. Mu’tezilî bir âlimin benimsediği iddia edilen mezhebin kurucu imamının yani Şâfiî’nin (öl. 204/820) Mu‘tezile’ye olan mesafesi ve hatta onunla mücadelesine değinildikten sonra Kâdî Abdülcebbâr’ın İmam Şâfiî’nin meşhur usûl görüşlerine muhalif tavırları tespit edilmiştir. Abdülcebbâr’ın usûl görüşlerini İmam Şâfiî’nin usûl görüşleriyle mukayese ederek ilerleyen işbu araştırma, onun amelî sahada Şâfiî mezhebini benimsemiş olduğu iddiasının çok isabetli olmadığı sonucuna ulaşmıştır.
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisi, Apr 30, 2024
Peer-Review (Değerlendirme) Double anonymized-At Least Two External (Çift Taraflı Körleme / En az... more Peer-Review (Değerlendirme) Double anonymized-At Least Two External (Çift Taraflı Körleme / En az İki Dış Hakem).
Manchester Journal of Transnational Islamic Law & Practice, 2024
This note examines the development of Islamic banking in Türkiye over the past two decades and as... more This note examines the development of Islamic banking in Türkiye over the past
two decades and assesses the challenges it encounters in achieving a significant market share.
While Islamic banking initiatives trace back to the 1940s, formalisation took place in the 1950s,
introducing alternative methods within the framework of Islamic economic thought. Despite
rapid developments, conventional banking systems prevailed. This prompted Islamic thinkers
to propose interest-free finance as an alternative, leading to the institutionalisation of Islamic
banking. However, concerns persist regarding the religious legitimacy of Islamic banking
practices, contributing to scepticism among the public, particularly those with high religious
sensitivity. The note explores negative criticisms from academics, emphasising fundamental
flaws in the Islamic finance sector and the deviation of interest-free banks from their original
purpose. Jurisprudential issues, such as literal interpretations in Islamic legal opinions (fatwās)
and reliance mostly on concepts like necessity (al-ḍarūrah), permission (al-rukhṣah), public
interest (al-maṣlaḥah), and the objectives of Islamic law (maqāṣid al-shari’a) further increase
the scepticism. Additionally, the public perceives similarities between participation banks and
conventional banks, raising questions about profit-sharing and interest rates. Addressing these
challenges, the note proposes solutions to correct public perception, emphasising clear
explanations of differences between the two banking systems, acknowledgment of legal
measures, examination of historical Islamic practices, and interactive training programs for
religiously conservative individuals. In conclusion, despite the legal regulations and state
policies promoting participation banking in Türkiye, tangible results remain elusive. The note
underscores the need to address jurisprudential and economic concerns to foster public interest
and expand the market share of Islamic banks.
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2024
Peer-Review (Değerlendirme) Double anonymized-At Least Two External (Çift Taraflı Körleme / En az... more Peer-Review (Değerlendirme) Double anonymized-At Least Two External (Çift Taraflı Körleme / En az İki Dış Hakem).
Cessas'ın Tahâvî'den naklettiğine göre mallar (urûz) satın alınırken niyete bağlı olarak ya kinye... more Cessas'ın Tahâvî'den naklettiğine göre mallar (urûz) satın alınırken niyete bağlı olarak ya kinye için olur ya da ticaret kastıyla alınır, üçüncü bir ihtimalden bahsedilmemektedir (Cessas, Şerhu Muhtasari't-Tahâvî, 2/339): لؾتجارة بدله فقؽون يبقعه، حتى بالـقة لؾتجارة يصر لم لؾؼـقة كان وما بالـقة، لؾؼـقة يصقر فنكه لؾتجارة كان ما Kinye ise malı ticaret kastı olmaksızın (üzerine kendisi oturmak için ev yapma, ekim-dikimbahçe yapma veya kiraya verme gibi) faydalanmak-gelir elde etmek için elde tutmaktır (el-Mevsûʿatü'l fıkhiyye, 34/68-69):
Öz Osmanlı Devleti'nin son yüzyılında özellikle Tanzimat Fermanı'nın ilanından sonra yaşanan geli... more Öz Osmanlı Devleti'nin son yüzyılında özellikle Tanzimat Fermanı'nın ilanından sonra yaşanan gelişmelerden biri de yükseköğretim kurumu hüviyetini taşıyan modern hukuk mekteplerinin açılması olmuştur. Bu mekteplerin ders programı, müfredatı ve kitapları, artık klasik fıkhın eğitim modeli ve zihniyetinden oldukça farklı bir mahiyet arz etmiştir. Fıkıh usûlü ve feraiz dışındaki derslerde, bu meyanda mesela hukuk tarihi ve felsefesi, siyaset tarihi ve felsefesi ile iktisat tarihi ve felsefesi gibi alanlarda daha ziyade Batılı hukukçu, feylosof ve iktisatçıların teorileri esas alınmıştır. Bu yeni durum ve süreçler, Osmanlı'nın daha önce "fıkıh" merkezli olan yargısal ve normatif yapısını "hukuk" merkezli bir yapıya dönüştürmeye başlamış ve gelenekselden farklı yeni yeni hukuk mecralarının zuhurunu sağlamıştır. İşte bu bağlamda Mahmud Esad Seydişehrî de henüz Mekteb-i Hukuk öğrencisi iken 1884 yılında aldığı ruhsat ile Ravza-i Hukuk adını verdiği bir dergi çıkarmıştır. Bu dergi, hukuk alanında yazılar neşretmenin yanında Mekteb-i Hukuk programındaki derslerle ilgili kitap bölümlerini de tefrika suretiyle yayımlamıştır. Tespit edebildiğimiz kadarıyla bu seride farklı alanlarda 6 (altı) kitap yayımlanmıştır. Bunların biri Mahmud Esad'ın Fransızcadan yaptığı hukuk felsefesiyle ilgili Hikmet-i Hukuk yahut Hukuk-ı Tabîiyye isimli çeviridir. Telhîs-i Hikmet-i Hukuk ve İlm-i Servet başlığını taşıyan diğer iki kitap, çok takdir ettiği hocası Münif Paşa'nın Mekteb-i Hukuk'taki takrirlerinde tuttuğu ders notlarının birebir neşri konumundadır. Hanefî fıkıh metodolojisini konu edinen Usûl-i Fıkıh ile İslam miras hukuku alanındaki Ferâidü'l-feraiz isimli eserler doğrudan kendisinin telifidir. Serinin son kitabı ise 1858 tarihli yeni ceza kanununa (Ceza Kanunname-i Hümayunu) yapmaya başladığı şerh çalışması olan Şerh-i Kanun-ı Ceza'dır. Bu makalede önce Mahmud Esad Seydişehrî'nin hukukçu ve devlet adamı kimliği tespit edilecek, ardından söz konusu altı eser ana hatlarıyla incelenecektir.
Son dönem fakihlerinden Ömer Nasuhi Bilmen’in (v. 1971) Büyük İslam İlmihali’ndeki hükümlerin Han... more Son dönem fakihlerinden Ömer Nasuhi Bilmen’in (v. 1971) Büyük İslam İlmihali’ndeki hükümlerin Hanefi mezhebi tercih usulüne uygunluğunu değerlendirdiğimiz bu çalışmamız giriş, üç bölüm ve sonuçtan oluşmuştur. Giriş kısmında araştırmanın önemi ve amacı, kapsamı, kaynakları ve konu ile ilgili yapılmış çalışmalar hakkında bilgi verilmiştir. Birinci bölümde Hanefi mezhebi ve tercih kavramı, mezhep içi tercih ölçütleri ve İlmihal’in değerlendirilmesinde kullanılan tercih ölçütleri ele alınmıştır. İkinci bölümde Ömer Nasuhi Bilmen’in hayatı, eserleri ve İlmihal’in içeriği ele alınmıştır. Üçüncü bölümde Taharet ve Namaz kitabındaki hükümler incelenerek elde edilen sonuçla ilgili genel bir değerlendirme yapılmıştır. Sonuç bölümünde çalışmamız neticesinde ulaşılan tespitler ortaya konulmuştur.
Abdullah Rüştü KİŞİ Bu lügatçe, Meşîhat makamından İstanbul Müftülüğü'ne ka-dar kullanılan kurum,... more Abdullah Rüştü KİŞİ Bu lügatçe, Meşîhat makamından İstanbul Müftülüğü'ne ka-dar kullanılan kurum, unvan ve bazı kavramları açıklamayı amaç-lamaktadır. Maddeler seçilirken, Meşîhat ve İstanbul Müftülüğü ile geçmişte bir şekilde ilgili olmalarına dikkat edilmiştir. Sıralama; bi-rim ve unvanların birbirlerini tamamlar nitelikte olmasından dolayı, tekrara veya muğlaklığa mahal vermemek için alfabetik olarak de-ğil, birimlerin ve unvanların kendi aralarındaki ilişkileri gözetilerek düzenlenmiştir. Günümüzde farklı isimlerle devam eden kurum ve unvanların bugünkü karşılığı verilmiş, devam etmeyenler veya başka görevlere dâhil edilenler ise ayrıca belirtilmiştir. 62 SAYI ŞUBAT 2015 24
İstihsan Tanımına Yeni Bir Bakış: El-Amel Bi’ş-Şebeheyn Uygulaması ve İstihsanla İlişkisi, 2020
Özet: Bazı fer'i meselelerin birden çok asla benzediği durumlarda, özelde Ebu Hanife (v. 150/767)... more Özet: Bazı fer'i meselelerin birden çok asla benzediği durumlarda, özelde Ebu Hanife (v. 150/767) ve genelde Hanefi fakihler iki benzer yön ile de amel etmiştir. Bu durum hicri V. asırdan itibaren "el-amel bi'ş-şebeheyn" kavramıyla ifade edilmiştir. Bir fer'de birbirine benzeyen ve şer'an muteber sayılabilecek birden fazla vasfın bulunmasıyla bu vasıfların hükmünün fer'in hükmüne tesir etmesi olarak tanımlayabileceğimiz şebeheyn ile amel kaidesi, birçok hükmün arka planını anlaşılır kılmaktadır. Kaidenin en dikkat çekici yönü ise istihsan uygulamalarıyla olan bağlantısıdır. Zira kaidenin işletildiği birçok örnekte fakihler istihsana da atıfta bulunmuştur. Buralardaki istihsan tatbikatı dikkate alındığında usûlde tanımı yapılan istihsan ile fürûdaki istihsan örneklerindeki farklılaşmalar dikkat çekmekte-dir. İstihsan, başka bir delil sebebebiyle açık kıyastan rucu' etmek olarak tarif edildiğinde açık kıyası terk manası akla gelse de, verilen örnekler dikkatle incelendiğinde aslında açık kıyasın gerektirdiği hüküm de mümkün olduğu kadar sonuçtaki hükme tesir ettiği görüle-cektir. Şebeheyndeki iki benzer yönün dikkate alınmasıyla açık kıyasın gerektirdiği hüküm terk edilmeden, kıyas ve istihsanın gerektirdiği hüküm bir arada yansıtılmıştır. Anahtar Kelimeler: Hanefi Fıkhı, Fıkıh Usûlü, İstihsan, el-Amel bi'ş-şebeheyn, Fürû-i Fı-kıh, Şebeh Kıyası * Bu makale 25-26 Ekim 2019 tarihlerinde İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi tarafından düzenlenen V.
Osmanlı Ulemasından Feraiz-i Salih Efendi'nin Ceride-i Feraiz kitabının mukaddimesindeki 40 hal
Şaban, usul eserinde Hanefilerin haberi kabul şartlarını sıraladıktan sonra, ravi fakih değilse, ... more Şaban, usul eserinde Hanefilerin haberi kabul şartlarını sıraladıktan sonra, ravi fakih değilse, hadisinin kabulü için kıyasa ve şeri esaslara muhalif olmaması şartından sonra kendi görüşünü zikretmiştir. Özetle:
Tabakatü'l-Mesâil - Kınalızade
Bismillâhirrahmânirrahîm Bil ki 1 -Allah seni muvaffak kılsın-Hanefî ashabımızın mesâili üç tabak... more Bismillâhirrahmânirrahîm Bil ki 1 -Allah seni muvaffak kılsın-Hanefî ashabımızın mesâili üç tabakadır:
EL-KÂFİ METNİNİN MUHTEVASI NEDİR, 2020
Hanefi mezhebinde zahirü'r-rivaye olarak bilinen kitapları özetlediği düşünülen ve Serahsî tarafı... more Hanefi mezhebinde zahirü'r-rivaye olarak bilinen kitapları özetlediği düşünülen ve Serahsî tarafından el-Mebsût ismiyle şerhedilen Kâfî metni, müellifi Hâkim eş-Şehîd ile aynı asırda mezhebin ilk metinlerini yazan Kerhî ve Tahâvî'nin muhtasarlarına nazaran daha çok ilgi görmüştür. Bunda öncelikli sebebin İmam Muhammed'in zahirü'r-rivaye kitaplarındaki bilgiyi başarılı bir özetle sunduğu hemen akla gelmektedir. Ancak son dönemde yapılan çalışmalar, meşhur bilginin aksine Kâfî metninin, zahirü'r-rivaye eserlerinin tamamının özeti olduğuna dair kuşkular meydana getirmiştir. Kâfî metninin zahirü'r-rivaye kitaplarının tamamının özeti olduğuna dair kabul ilk olarak, bildiğimiz kadarıyla, İbn Nüceym tarafından ortaya atılmıştır. İbn Hümam'ın Fethü'l-Kadîr'deki bir ifadesinden 1 yola çıkan İbn Nüceym 2 , Kâfî metninin zahirü'r-rivaye kitaplarının özeti olduğunu öne sürmüş, İbn Abidin de bu kabulü devam ettirmiştir 3. Serahsî, Hâkim eş-Şehîd'in, ilim ehlinin el-Asl'ın ibarelerinin uzun olması ve tekrarlar içermesi dolayısıyla mütalaa etmekten geri durduğunu, bu yüzden İmam Muhammed'in mebsût/geniş kitaplarındaki ibareleri özetleyerek Kâfî metnini meydana getirdiğini söylemiştir. 4 İmam Muhammed'in zahirü'r-rivaye kitapları içinde ise el-Asl dışındaki kitaplardan hiçbiri uzun ve detaylı ifadeler içermemesi hasebiyle, Hâkim'in ifadesindeki kastın el-Asl'dan ibaret olduğu şeklinde anlamak mümkündür. 5 Bunu teyit eden başka bir ifade de Hizânetü'l-ekmel'in mukaddimesinde Ebu Abdullah el-Cürcânî'ye (v. 522/1128'den sonra) aittir. Cürcânî, kitabının kaynaklarını sayarken, Hâkim'in Kâfîsi, Camiayn/Camiu's-sağîr ve Kebîr ve Ziyâdât gibi zahirü'r-rivaye kitaplarını Kâfî'den bağımsız zikretmesi 6 , Kâfî'nin zahirü'r-rivâyeden tamamının değil el-Asl'ın özeti olduğunu düşündürmektedir. Ancak, Kâfî metninin mukaddimesinde Hâkim eş-Şehîd'den nakledilen asıl ibarede, Kâfi'nin, İmam Muhammed'in mebsût/geniş kitaplarındaki ve cevami῾/câmi isimli kitaplarındaki ifadelerin özeti olduğu görülmektedir. 7
Modern zamanlarda bilgiye ulaşma imkanının çoğalması eski dönemdeki gibi büyük alimlerin yetişmes... more Modern zamanlarda bilgiye ulaşma imkanının çoğalması eski dönemdeki gibi büyük alimlerin yetişmesini kolaylaştırmasını beklerken tam tersine son iki yüzyıldır İslam ümmeti siyasi, fikri, ilmi ve ekonomik birçok buhranla mücadele etmektedir. Karşılaşılan sorunlarla yüzleşerek çözüm üretmek için farklı teoriler geliştirilmeye çalışılmıştır. Bu karmaşık dönemde doğan kimi fikir akımları sorunu geleneksel din anlayışında gördüğünden bu değerlere modernitenin değerleriyle müdahele ederek sorunu çözmeye çalışmış, kimileri de savunma duygusu içinde geleneği olduğu şekliyle dondurarak muhafaza etmeye çalışmıştır. Neticesinde ise hem geçmişi anlamlandıramayan hem de bugünü doğru okuyamayan, ilmîlikten uzak, ideolojik din anlayışları doğmuş ve hiçbiri geleceğe olumlu manada katkı sağlayabilecek bir yöntem geliştirememiştir. Bu yüzden koyduğu usul ile yüzlerce yılı aşarak sağlam bir kale gibi günümüze ulaşan fukahanın sünneti anlama metodolojisi bugünkü sun῾i tartışmaları bitirerek geleceğe söyleyecek sözü olan bir yöntemdir. Bu gayeyi gerçekleştirebilecek önemli bir argüman olarak, Hanefi fakîhlerin sünneti anlamadaki en önemli kriterlerinden biri olan sahâbeyi taklit kavramını incelemeyi uygun gördük.
Hukuk tarihimizde bir dönüm noktası sayılabilecek bir kanun metni olan Mecelle'nin hâlâ istifadey... more Hukuk tarihimizde bir dönüm noktası sayılabilecek bir kanun metni olan Mecelle'nin hâlâ istifadeye medar olan birçok şerhi içinde, çalışmamızda incelediğimiz Ruhu’l-Mecelle müstesna bir yere sahiptir. Mecelle’nin tamamını şerh eden birkaç eserden biri olan işbu kitap son bir asır içinde kanunlarda ve eğitimde yaşanan gelişmeler dolayısıyla hak ettiği ilgiyi görememiştir. Bütün İslâm âlemine yüksek bir hukuk ufku tayin eden Mecelle’nin yine bu topraklarda yetişmiş bir hukukçu ve devlet adamı olan Hacı Reşid Paşa tarafından yapılan şerhi ilmi seviyesinin yüksekliği yanında üslubunun sadeliğiyle de ön plana çıkmaktadır.
Çalışmamızın başında Reşid Paşa ve Ruhu’l-Mecelle’nin tanıtıldığı bir bölüm yer almaktadır. Ayrıca yine aynı müellifin hukuk ve fıkıh tasavvurumuza dair kıymetli tahliller ihtiva eden Ticaret Hukuku kitabı ve bu kitabın mukaddime-medhal kısımları incelenerek kitap bölümü haline getirilmiş ve ayrıca bu kısımların latinizesine yer verilmiştir. Akabinde Ruhu’l-Mecelle’nin kavaid-i külliye bölümünden sonraki ilk kitabı olan Kitabü’l-Büyû şerhinin latinizesi gelmektedir. Borçlar hukukunun tamamında belirleyici etkisi olan bu bölüm gerek geleneksel fıkhın gerekse döneminin hukuk düşüncesinin okunmasında kitabın kalanına numune teşkil edecek yapıdadır.
كتاب تحصيل أصول الفقه وتفصيل المقالات فيها على الوجه (على منهج أصول الفقه لمشايخ سمرقند) لنجم ال... more كتاب تحصيل أصول الفقه وتفصيل المقالات فيها على الوجه (على منهج أصول الفقه لمشايخ سمرقند)
لنجم الدين النسفي
اعتنى به وعلق عليه: بهاء الدين قراقوش
كتاب رائع في آراء الأصول للماتريدي ومشايخ سمرقند، وهو تأليف وحيد لعمر النسفي -رحمه الله- على أصول الفقه. سرد المصنف فيه أقوال مشايخ عراق وبخارى من الحنفية والفرق الكلامية ويقوي ترجيحات الماتدرية بأدلتها، ويأصل علم
أصول الفقه فرعا عن علم الكلام.
يطبع لأول مرة مع تعليقات مفصلة.
Kökler Yayınları, 2020
Osmanlı son dönem fıkıhçı/hukukçu münevverlerinden, Siyaset-i Şeriyye serisi ile tanınan İbnü'l-... more Osmanlı son dönem fıkıhçı/hukukçu münevverlerinden, Siyaset-i Şeriyye serisi ile tanınan İbnü'l-Hâzım Ferid'in (v.1935) Tesisü'n-nazar üzerine yaptığı çalışma tarafımızdan sadeleştirerek raflarda yerini aldı.
Eserde Ferid, Tesisü'n-Nazar'ı tercüme etmekle kalmamış, gündelik hayatta az karşılaşılan meseleleri çıkarak ihtisar etmiş, birçok meseleyi de izah ederek Mecelle'den örneklerle analiz etmiş, Mecellenin tercihlerinde hangi İmam'ın görüşüne dayandığını tahkik etmiştir.
Bildiğimiz kadarıyla tarihte Tesisü'n-nazar üzerine yapılan tek çalışma olma özelliğini bulunan bu eser, Hanefi İmamların kendi içindeki ihtilafları ve diğer mezhep imamları arasındaki ihtilafların usuli temellerini serdetmesi yönüyle ciddi bir fıkıh zevki sunmaktadır.
Çalışmamızda ayrıca Osmanlı Son Dönem Hukuk düşüncesine ve sosyal yapıya dair izler görmek de mümkündür. Bu yönüyle eserin hem klasik fıkıh hem Osmanlı hukuku çalışmalarına katkı sunması umulmaktadır.
Buhara Hanefî Usûlcülerinin Mâtürîdî Mezhebine Muhalefeti: Pezdevî-Serahsî Örneği, 2024
Hanefî mezhebinin hem kelâm hem de fıkıh usûlü ile ilgili yazım metodunun istikrar bulduğu H. VII... more Hanefî mezhebinin hem kelâm hem de fıkıh usûlü ile ilgili yazım metodunun istikrar bulduğu H. VIII. asır öncesi dönemde Buhara ve Semerkant'ta, birbirinden farklı mezhep içi ekolleşmelere şahitlik edilmektedir. Özellikle fıkıh ve usûlünde söz sahibi olan Buhara Hanefîliği, fıkıh usûlünde olduğu gibi kelâmda da Mâtürîdi'nin görüşlerine muhalif bir tavır geliştirmiştir. Genel olarak Buhara meşâyihinde gördüğümüz bu eğilimin bir kısım bariz örnekleri, Hanefî fıkıh usûlüne şeklini veren iki önemli usûlcü olan Fahru'l-İslâm el-Pezdevî (ö. 482/1089) ve Şemsü'l-eimme es-Serahsî'ye (ö. 483/1090 [?]) aittir. Onlar fıkıh usûlü tartışmalarında hüsün-kubuh ve tekvîn gibi bazı temel esaslarda İmâm Mâtürîdî'ye (ö. 333/944) muhalif görüşler belirterek mezhebin kelâm sisteminin henüz tam olarak kurumsallaşmadığı bu dönemde kimi zaman Eş'arîlerle uzlaşan bir noktaya kayabilmiştir. Her ne kadar onların bütünüyle Eş'ârîliği benimsediğini söylemek mümkün olmasa da Mâtürîdîliğe karşı mesafeli bir çizgide oldukları yadsınamaz bir gerçektir. Kısa bir zaman sonra Mâtürîdî usûlcüler tarafından, Hanefî mezhebi içinde ehl-i hadis/Eş'ârî çizgiye meyleden usûlcülerin eleştiri konusu yapıldığı bilinmektedir. Mevcut veriler değerlendirildiğinde, zikri geçen iki usûlcünün bu eleştirilerin konusu olmaya uygun bir kelâm-usûl düşüncesine sahip olduklarını söylemek mümkündür. Bu iddianın daha detaylı araştırmalarla teyit edilme ihtimali bulunmakla birlikte mevcut değerlendirmede bu görüşün ispatlanabileceği düşünülmektedir. Zira Buharalı fakihlerin Mâtürîdîliğe karşı çıktıkları konular kelâmın merkezinde yer alan meselelerdir. Konumuz açısından Buharalı usûlcülerin neden Mâtürîdîliğe karşı kimi zaman ilgisiz kimi zaman da muhalif tavır içerisine girdiği sorusu hayati öneme sahiptir. Kanaatimizce sorumuzun cevabının en önemli kısmı Buharalıların ilmî zihniyetlerinde gizlidir. Mâtürîdî-Semerkant usûl geleneği açık bir şekilde fıkıh usûlünü, kelâmın bir dalı olarak tasvir etmiş ve usûl görüşlerini bu doğrultuda geliştirmiştir. Oldukça erken bir dönemde, belki en geç H. IV. asrın başlarında İmâm Mâtürîdî sadece bireysel bir çaba olarak değil aynı zamanda Semerkant meşâyihi adına fıkıhla birlikte kelâmın da verilerini dikkate alan bir usûl yazım metodu benimsemiştir. Onun kelâm merkezli bu usûl yazım metodu H. V. asrın sonundan itibaren yeniden ihya edilmeye çalışılmıştır. Buharalı usûlcüler yaşadıkları asırda muhtemelen Mâtürîdî'nin eserlerine ve görüşlerine vâkıf oldukları halde usûl eserlerinde ona ismen atıf yapmadıkları gibi usûl yazım metodu açısından da çok farklı bir meslek takip etmişlerdir. Usûli görüşlerini kelâmî arka planıyla değil de fürû fıkıhla ilişkilendirerek açıklama yoluna giden bu âlimler, kelâmî meselelere ancak zaruret halinde ve ihtiyaç miktarı değinmeyi daha doğru bulmuşlardır. Bu dönemde Buhara meşâyihinin kelâm ilmine karşı mesafeli tavrına dair nakiller de dikkate alınınca bu durum daha anlaşılır bir hal almaktadır. Böylece tam olarak Mâtürîdî kelâm sistemini benimsemedikleri anlaşılan Buharalılar, bazı usûl konularında Mâtürîdîliğe muhalif ve kimi zaman tepkisel yaklaşımlar sergileyebilmiştir.
Cumhuriyet ilahiyat dergisi, May 20, 2024
İlgili literatürde Kâdî Abdülcebbâr’ın hayatı boyunca Şâfiî mezhebini benimsediği iddiası çokça d... more İlgili literatürde Kâdî Abdülcebbâr’ın hayatı boyunca Şâfiî mezhebini benimsediği iddiası çokça dillendirilmiştir. Öyle ki Şâfiî fakihlerin tanıtıldığı tabakât eserlerinde Abdülcebbâr’a bir Şâfiî olarak yer verilmiştir. Günümüze kadar devam eden bu anlayış akademik çalışmalarda da devam eden bir kabul halini almıştır. Acaba gerçek böyle midir? Bu sorunun peşine düşen elinizdeki araştırma, şu adımlarla konuyu incelemiştir: Önce Kâdî Abdülcebbâr’ın fıkıhta takip ettiği yol ile ilgili olarak literatürde zikredilen iddialar sergilenmiş, ardından Abdülcebbâr’ın Mu‘tezile usûlündeki konumu ortaya konmuştur. Mu’tezilî bir âlimin benimsediği iddia edilen mezhebin kurucu imamının yani Şâfiî’nin (öl. 204/820) Mu‘tezile’ye olan mesafesi ve hatta onunla mücadelesine değinildikten sonra Kâdî Abdülcebbâr’ın İmam Şâfiî’nin meşhur usûl görüşlerine muhalif tavırları tespit edilmiştir. Abdülcebbâr’ın usûl görüşlerini İmam Şâfiî’nin usûl görüşleriyle mukayese ederek ilerleyen işbu araştırma, onun amelî sahada Şâfiî mezhebini benimsemiş olduğu iddiasının çok isabetli olmadığı sonucuna ulaşmıştır.
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisi, Apr 30, 2024
Peer-Review (Değerlendirme) Double anonymized-At Least Two External (Çift Taraflı Körleme / En az... more Peer-Review (Değerlendirme) Double anonymized-At Least Two External (Çift Taraflı Körleme / En az İki Dış Hakem).
Manchester Journal of Transnational Islamic Law & Practice, 2024
This note examines the development of Islamic banking in Türkiye over the past two decades and as... more This note examines the development of Islamic banking in Türkiye over the past
two decades and assesses the challenges it encounters in achieving a significant market share.
While Islamic banking initiatives trace back to the 1940s, formalisation took place in the 1950s,
introducing alternative methods within the framework of Islamic economic thought. Despite
rapid developments, conventional banking systems prevailed. This prompted Islamic thinkers
to propose interest-free finance as an alternative, leading to the institutionalisation of Islamic
banking. However, concerns persist regarding the religious legitimacy of Islamic banking
practices, contributing to scepticism among the public, particularly those with high religious
sensitivity. The note explores negative criticisms from academics, emphasising fundamental
flaws in the Islamic finance sector and the deviation of interest-free banks from their original
purpose. Jurisprudential issues, such as literal interpretations in Islamic legal opinions (fatwās)
and reliance mostly on concepts like necessity (al-ḍarūrah), permission (al-rukhṣah), public
interest (al-maṣlaḥah), and the objectives of Islamic law (maqāṣid al-shari’a) further increase
the scepticism. Additionally, the public perceives similarities between participation banks and
conventional banks, raising questions about profit-sharing and interest rates. Addressing these
challenges, the note proposes solutions to correct public perception, emphasising clear
explanations of differences between the two banking systems, acknowledgment of legal
measures, examination of historical Islamic practices, and interactive training programs for
religiously conservative individuals. In conclusion, despite the legal regulations and state
policies promoting participation banking in Türkiye, tangible results remain elusive. The note
underscores the need to address jurisprudential and economic concerns to foster public interest
and expand the market share of Islamic banks.
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2024
Peer-Review (Değerlendirme) Double anonymized-At Least Two External (Çift Taraflı Körleme / En az... more Peer-Review (Değerlendirme) Double anonymized-At Least Two External (Çift Taraflı Körleme / En az İki Dış Hakem).
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, 2024
İlgili literatürde Kâdî Abdülcebbâr’ın hayatı boyunca Şâfiî mezhebini benimsediği iddiası çokça d... more İlgili literatürde Kâdî Abdülcebbâr’ın hayatı boyunca Şâfiî mezhebini benimsediği iddiası çokça dillendirilmiştir. Öyle ki Şâfiî fakihlerin tanıtıldığı tabakât eserlerinde Abdülcebbâr’a bir Şâfiî olarak yer verilmiştir. Günümüze kadar devam eden bu anlayış akademik çalışmalarda da devam eden bir kabul halini almıştır. Acaba gerçek böyle midir? Bu sorunun peşine düşen elinizdeki araştırma, şu adımlarla konuyu incelemiştir: Önce Kâdî Abdülcebbâr’ın fıkıhta takip ettiği yol ile ilgili olarak literatürde zikredilen iddialar sergilenmiş, ardından Abdülcebbâr’ın Mu‘tezile usûlündeki konumu ortaya konmuştur. Mu’tezilî bir âlimin benimsediği iddia edilen mezhebin kurucu imamının yani Şâfiî’nin (öl. 204/820) Mu‘tezile’ye olan mesafesi ve hatta onunla mücadelesine değinildikten sonra Kâdî Abdülcebbâr’ın İmam Şâfiî’nin meşhur usûl görüşlerine muhalif tavırları tespit edilmiştir. Abdülcebbâr’ın usûl görüşlerini İmam Şâfiî’nin usûl görüşleriyle mukayese ederek ilerleyen işbu araştırma, onun amelî sahada Şâfiî mezhebini benimsemiş olduğu iddiasının çok isabetli olmadığı sonucuna ulaşmıştır.
Manchester Journal of Transnational Islamic Law & Practice, 2024
This note examines the development of Islamic banking in Türkiye over the past two decades and as... more This note examines the development of Islamic banking in Türkiye over the past two decades and assesses the challenges it encounters in achieving a significant market share. While Islamic banking initiatives trace back to the 1940s, formalisation took place in the 1950s, introducing alternative methods within the framework of Islamic economic thought. Despite rapid developments, conventional banking systems prevailed. This prompted Islamic thinkers to propose interest-free finance as an alternative, leading to the institutionalisation of Islamic banking. However, concerns persist regarding the religious legitimacy of Islamic banking practices, contributing to scepticism among the public, particularly those with high religious sensitivity. The note explores negative criticisms from academics, emphasising fundamental flaws in the Islamic finance sector and the deviation of interest-free banks from their original purpose. Jurisprudential issues, such as literal interpretations in Islamic legal opinions (fatwās) and reliance mostly on concepts like necessity (al-ḍarūrah), permission (al-rukhṣah), public interest (al-maṣlaḥah), and the objectives of Islamic law (maqāṣid al-shari’a) further increase the scepticism. Additionally, the public perceives similarities between participation banks and conventional banks, raising questions about profit-sharing and interest rates. Addressing these challenges, the note proposes solutions to correct public perception, emphasising clear explanations of differences between the two banking systems, acknowledgment of legal measures, examination of historical Islamic practices, and interactive training programs for religiously conservative individuals. In conclusion, despite the legal regulations and state policies promoting participation banking in Türkiye, tangible results remain elusive. The note underscores the need to address jurisprudential and economic concerns to foster public interest and expand the market share of Islamic banks.
Necmettin Erbakan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Jun 30, 2021
Bu makale intihal programında taranmış ve en az iki hakem incelemesinden geçmiştir. // This artic... more Bu makale intihal programında taranmış ve en az iki hakem incelemesinden geçmiştir. // This article has been scanned via a plagiarism software and reviewed by at least two referees.
Bu makale intihal programında taranmış ve en az iki hakem incelemesinden geçmiştir. // This artic... more Bu makale intihal programında taranmış ve en az iki hakem incelemesinden geçmiştir. // This article has been scanned via a plagiarism software and reviewed by at least two referees.
Yüksek Lisans TeziSon dönem fakihlerinden Ömer Nasuhi Bilmen'in (v. 1971) Büyük İslam İlmihal... more Yüksek Lisans TeziSon dönem fakihlerinden Ömer Nasuhi Bilmen'in (v. 1971) Büyük İslam İlmihali'ndeki hükümlerin Hanefi mezhebi tercih usulüne uygunluğunu değerlendirdiğimiz bu çalışmamız giriş, üç bölüm ve sonuçtan oluşmuştur. Giriş kısmında araştırmanın önemi ve amacı, kapsamı, kaynakları ve konu ile ilgili yapılmış çalışmalar hakkında bilgi verilmiştir. Birinci bölümde Hanefi mezhebi ve tercih kavramı, mezhep içi tercih ölçütleri ve İlmihal'in değerlendirilmesinde kullanılan tercih ölçütleri ele alınmıştır. İkinci bölümde Ömer Nasuhi Bilmen'in hayatı, eserleri ve İlmihali'nde içeriği ele alınmıştır. Üçüncü bölümde Taharet ve Namaz kitabındaki hükümler incelenerek elde edilen sonuçla ilgili genel bir değerlendirme yapılmıştır. Sonuç bölümünde çalışmamız neticesinde ulaşılan tespitler ortaya konulmuştur.This study, in which we examined the suitability of the judgments of the late Islamic Canonist Ömer Nasuhi Bilmen (d. 1971) in his book Büyük İslam İlmihali (Grea...
Akaid eseriyle tanınan Necmeddin Ömer en-Nesefî (ö. 537/1142) Fıkıh’tan Kelam’a, Matematik’ten As... more Akaid eseriyle tanınan Necmeddin Ömer en-Nesefî (ö. 537/1142) Fıkıh’tan Kelam’a, Matematik’ten Astronomi’ye farklı ilim dallarındaki birikimini ömrünün sonlarında telif ettiği Matla‘u’n-nucûm ve mecme‘u’l-ulûm isimli ansiklopedik eserine aktarmıştır. Bu derlemenin fıkıh usulüne dair bölümünde Tahsîlu usûli’l-fıkh ve tafsîlu’l-makâlât fîhâ ‘ale’l-vech adıyla kaleme aldığı risale, müellifin fıkıh usulü alanında kendi telifi olan yegâne eserdir. Bu risale ilk bakışta ders arkadaşı Alaüddin es-Semerkandî’nin (ö. 539/1144) Mîzânü’l-usûl fî netâicü’l-ukûl kitabının bir muhtasarı görünümü vermektedir. Ancak müellif eseri sadece ihtisar etmekle yetinmemiş, bazı ibareleri değiştirmiş, tertibini yeniden yapmış ve Semerkandî’nin tercihte bulunmadığı bazı usulî görüşlerde tercihte bulunarak esere katkılarda bulunmuştur. Semerkand meşâyihinin ve hassaten onların reisi olarak takdim ettiği Ebû Mansûr el-Matürîdî’nin görüşlerini aktarması yanında Buhârâ Hanefîliği, Irak Hanefîliği, Şâfiî-Eş‘ârî ve Mu‘tezile usul geleneklerinin başarılı bir mukayesesini sunması eserin değerini artıran unsurlardandır.
Tahkik İslami İlimler Araştırma ve Neşir Dergisi, 2021
Akaid eseriyle tanınan Necmeddin Ömer en-Nesefî (ö. 537/1142) Fıkıh’tan Kelam’a, Matematik’ten As... more Akaid eseriyle tanınan Necmeddin Ömer en-Nesefî (ö. 537/1142) Fıkıh’tan Kelam’a, Matematik’ten Astronomi’ye farklı ilim dallarındaki birikimini ömrünün sonlarında telif ettiği Matla‘u’n-nucûm ve mecma‘u’l-ulûm isimli ansiklopedik eserine aktarmıştır. Bu derlemenin fıkıh usulüne dair bölümünde Tahsîlu usûli’l-fıkh ve tafsîlu’l-makâlât fîhâ ‘ale’l-vech adıyla kaleme aldığı risale, müellifin fıkıh usulü alanında kendi telifi olan yegâne eserdir. Bu risale ders arkadaşı Alaüddin es-Semerkandî’nin (ö. 539/1144) Mîzânü’l-usûl fî netâicü’l-ukûl adlı kitabının bir muhtasarıdır. Müellif eseri sadece ihtisar etmekle yetinmemiş, bazı ibareleri değiştirmiş, tertibini yeniden yapmış ve Semerkandî’nin tercihte bulunmadığı bazı usulî görüşlerde tercihte bulunarak esere katkılarda bulunmuştur. Semerkand meşâyihinin ve hassaten onların reisi olarak takdim ettiği Ebû Mansûr el-Matürîdî’nin (ö. 333/944) görüşlerini aktarması yanında Buhârâ Hanefîliği, Irak Hanefîliği, Şâfiî-Eş‘ârî ve Mu‘tezile usul geleneklerinin başarılı bir mukayesesini sunması eserin değerini artıran unsurlardandır.
İstanbul Hukuk Mecmuası / Istanbul Law Review
Öz Osmanlı Devleti'nin son yüzyılında özellikle Tanzimat Fermanı'nın ilanından so... more Öz Osmanlı Devleti'nin son yüzyılında özellikle Tanzimat Fermanı'nın ilanından sonra yaşanan gelişmelerden biri de yükseköğretim kurumu hüviyetini taşıyan modern hukuk mekteplerinin açılması olmuştur. Bu mekteplerin ders programı, müfredatı ve kitapları, artık klasik fıkhın eğitim modeli ve zihniyetinden oldukça farklı bir mahiyet arz etmiştir. Fıkıh usûlü ve feraiz dışındaki derslerde, bu meyanda mesela hukuk tarihi ve felsefesi, siyaset tarihi ve felsefesi ile iktisat tarihi ve felsefesi gibi alanlarda daha ziyade Batılı hukukçu, feylosof ve iktisatçıların teorileri esas alınmıştır. Bu yeni durum ve süreçler, Osmanlı'nın daha önce "fıkıh" merkezli olan yargısal ve normatif yapısını "hukuk" merkezli bir yapıya dönüştürmeye başlamış ve gelenekselden farklı yeni yeni hukuk mecralarının zuhurunu sağlamıştır. İşte bu bağlamda Mahmud Esad Seydişehrî de henüz Mekteb-i Hukuk öğrencisi iken 1884 yılında aldığı ruhsat ile Ravza-i Hukuk adını verdiği bir dergi çıkarmıştır. Bu dergi, hukuk alanında yazılar neşretmenin yanında Mekteb-i Hukuk programındaki derslerle ilgili kitap bölümlerini de tefrika suretiyle yayımlamıştır. Tespit edebildiğimiz kadarıyla bu seride farklı alanlarda 6 (altı) kitap yayımlanmıştır. Bunların biri Mahmud Esad'ın Fransızcadan yaptığı hukuk felsefesiyle ilgili Hikmet-i Hukuk yahut Hukuk-ı Tabîiyye isimli çeviridir. Telhîs-i Hikmet-i Hukuk ve İlm-i Servet başlığını taşıyan diğer iki kitap, çok takdir ettiği hocası Münif Paşa'nın Mekteb-i Hukuk'taki takrirlerinde tuttuğu ders notlarının birebir neşri konumundadır. Hanefî fıkıh metodolojisini konu edinen Usûl-i Fıkıh ile İslam miras hukuku alanındaki Ferâidü'l-feraiz isimli eserler doğrudan kendisinin telifidir. Serinin son kitabı ise 1858 tarihli yeni ceza kanununa (Ceza Kanunname-i Hümayunu) yapmaya başladığı şerh çalışması olan Şerh-i Kanun-ı Ceza'dır. Bu makalede önce Mahmud Esad Seydişehrî'nin hukukçu ve devlet adamı kimliği tespit edilecek, ardından söz konusu altı eser ana hatlarıyla incelenecektir.
İstanbul Hukuk Mecmuası, 2021
Öz Osmanlı Devleti'nin son yüzyılında özellikle Tanzimat Fermanı'nın ilanından sonra yaşanan geli... more Öz Osmanlı Devleti'nin son yüzyılında özellikle Tanzimat Fermanı'nın ilanından sonra yaşanan gelişmelerden biri de yükseköğretim kurumu hüviyetini taşıyan modern hukuk mekteplerinin açılması olmuştur. Bu mekteplerin ders programı, müfredatı ve kitapları, artık klasik fıkhın eğitim modeli ve zihniyetinden oldukça farklı bir mahiyet arz etmiştir. Fıkıh usûlü ve feraiz dışındaki derslerde, bu meyanda mesela hukuk tarihi ve felsefesi, siyaset tarihi ve felsefesi ile iktisat tarihi ve felsefesi gibi alanlarda daha ziyade Batılı hukukçu, feylosof ve iktisatçıların teorileri esas alınmıştır. Bu yeni durum ve süreçler, Osmanlı'nın daha önce "fıkıh" merkezli olan yargısal ve normatif yapısını "hukuk" merkezli bir yapıya dönüştürmeye başlamış ve gelenekselden farklı yeni yeni hukuk mecralarının zuhurunu sağlamıştır. İşte bu bağlamda Mahmud Esad Seydişehrî de henüz Mekteb-i Hukuk öğrencisi iken 1884 yılında aldığı ruhsat ile Ravza-i Hukuk adını verdiği bir dergi çıkarmıştır. Bu dergi, hukuk alanında yazılar neşretmenin yanında Mekteb-i Hukuk programındaki derslerle ilgili kitap bölümlerini de tefrika suretiyle yayımlamıştır. Tespit edebildiğimiz kadarıyla bu seride farklı alanlarda 6 (altı) kitap yayımlanmıştır. Bunların biri Mahmud Esad'ın Fransızcadan yaptığı hukuk felsefesiyle ilgili Hikmet-i Hukuk yahut Hukuk-ı Tabîiyye isimli çeviridir. Telhîs-i Hikmet-i Hukuk ve İlm-i Servet başlığını taşıyan diğer iki kitap, çok takdir ettiği hocası Münif Paşa'nın Mekteb-i Hukuk'taki takrirlerinde tuttuğu ders notlarının birebir neşri konumundadır. Hanefî fıkıh metodolojisini konu edinen Usûl-i Fıkıh ile İslam miras hukuku alanındaki Ferâidü'l-feraiz isimli eserler doğrudan kendisinin telifidir. Serinin son kitabı ise 1858 tarihli yeni ceza kanununa (Ceza Kanunname-i Hümayunu) yapmaya başladığı şerh çalışması olan Şerh-i Kanun-ı Ceza'dır. Bu makalede önce Mahmud Esad Seydişehrî'nin hukukçu ve devlet adamı kimliği tespit edilecek, ardından söz konusu altı eser ana hatlarıyla incelenecektir.
Necmettin Erbakan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi (NEÜHFD) Journal of Necmettin Erbakan University Faculty of Law, 2021
Tanzimat ve sonrasındaki süreçte çalkantılı dönemler yaşayan Osmanlı Hukuk düşüncesinde Batı ile ... more Tanzimat ve sonrasındaki süreçte çalkantılı dönemler yaşayan Osmanlı Hukuk düşüncesinde Batı ile karşılaşmanın etkilerini iyiden iyiye görmek mümkündür. Gerek değiştirilmesi gündeme gelen yönetim şeklindeki arayışlar gerekse Batı kanunlarından yapılan resepsiyonlar devlet ricalinden mütefekkirlere kadar geniş bir kitlede yankı bulmuştur. Tartışmaların merkezindeki konulardan biri de şüphesiz bu yeni düzenlemelerin siyâset-i şer‘iyyeye uygunluğu ve şer‘î kanunlara ne derece yer verileceğidir. Bunun sonucunda farklı meşrep ve dünya görüşüne göre yazılan çok sayıda kitap, makale ve risaleden oluşan zengin bir literatür meydana gelmiştir. Özellikle II. Meşrutiyet sonrası meydana geldiği varsayılan rahatlama sonucu, Kanûn-i Esâsî gibi düzenlemeler başta olmak üzere bazı kanunların tartışılması için uygun bir ortam oluşmuştur. Dönemin aydınlarından İbnü’l-Hâzım Ferîd (ö. 1938), hem klasik medrese hem de hukuk eğitimi almış, yıllarca fiilen adliye teşkilatında görev yapmış, edebi yeteneği de olan çok yönlü bir Osmanlı aydınıdır. Çalışmamızda ele alacağımız İbnü’l-Hâzım’ın “Siyâset-i Şer‘iyye” yazı dizisi, bu dönemde şer‘î siyaset bağlamında tartışılan adalet, eşitlik ve hürriyet gibi bazı soyut konuları ele almıştır. Ancak bunlara nispetle, yürürlükte olan 1274/1858 tarihli Ceza Kanunnâme-i Hümâyunu’nun bazı maddelerinin tahliline daha çok yer vermiştir. Ayrıca adliye teşkilatında görülen aksaklıklar, muhakeme usulü ve istibdâd dönemi diye nitelediği süreçte yaşanan problemler de bu yazılarda gündeme getirilmiştir. Ferîd, siyâset-i şer‘iyyeyi merkeze alarak sık sık dönemin kanunlarıyla mukayese etmiş ve eksikliklerini dile getirmiştir. Batı kaynaklı bazı ticari uygulamaların ve aile hukukunun da incelendiği yazı dizisinin geniş içerikli muhtevası arasından, şer‘î siyasetin pratik uygulama alanını daha fazla temsil ettiğini düşündüğümüz hukuk felsefesi ve ceza hukuku konuları incelenecektir.
İbn Kemal Paşa Tabakatü’l-Fukahâ’da Ne Yapmaya Çalıştı?, 2020
Mezhepte fakihler arası hiyerarşiyi tespite yönelik özelleşmiş ilk eser kabul edilen İbn Kemal Pa... more Mezhepte fakihler arası hiyerarşiyi tespite yönelik özelleşmiş ilk eser kabul edilen İbn Kemal Paşa'nın Tabakâtü'l-fukahâ risalesi sonrası bu alanda bir literatür oluşmuştur. 2 Tarihsel süreçte, mezkûr risaledeki taksim özellikle İmameyn'in mezhepte müçtehit sayılması, zikredilen bazı fakihlerin de içtihada muktedir olduğu halde, mukallit sayılması gibi yönlerden tenkitler almıştır. Şâh Veliyyillâh Dihlevî, Leknevî, Mercanî, Kevserî, Hudarî, el-Mutî῾î, Ebu Zehre gibi isimler İmameyn'in mutlak müçtehit sayılmamasına itiraz etmişlerdir. 3 Bu isimlerin çoğunun ortak noktası, son iki asırda yani, modern islam düşüncesinde içtihadın övülerek, taklide tamamen olumsuz anlamlar yüklendiği dönemde yaşamış olmalarıdır. 4 Buna mukabil, İbn Kemal Paşa dışında Gaznevî 5 , Molla Hüsrev 6 , Şuhâvî, 7 , Abdülganî en-Nablusî 8 ve İbn Âbidîn 9 gibi farklı tarih ve coğrafyalarda yaşamış birçok fakih İmameyn'in mezhepte müçtehit olmasında bir sorun görmemiştir. Ancak bizce İbn Kemal Paşa'nın ve onun taksimini benimseyenlerin, tabakât taksiminde yapmaya çalıştığı,
Fıkıh usûlü kelâm ilmine paralel bir gelişme kaydetmiş, usûlün ilk meseleleri genellikle öncelikl... more Fıkıh usûlü kelâm ilmine paralel bir gelişme kaydetmiş, usûlün ilk meseleleri genellikle öncelikle kelâmî mezhepler tarafından ele alınmıştır. Bu açıdan öncü bir rolü bulunan Mu‘tezile iç içe olduğu Irak Hanefîlerinin fıkıh usûlü görüşlerine kelâmî ilkeleri aracılığıyla doğrudan etki etmiştir. Ancak sonraki asırlarda gerek Semerkant gerekse Buhara meşâyihi bu etkinin farkında olarak Irak ulemâsı aracılığıyla mezhebe mâl edilen usûl görüşlerinde bazı tadilatlar yapmışlardır. Bu tartışmaların neticesinde hicrî altıncı asırdan sonra son şeklini alan Hanefî usûlünde Buharalı usûlcülerin ağırlığı hissedilse de Semerkant meşâyihi kelâm görüşleri üzerinden diğer iki meşâyih grubuna eleştirilerini sürdürmüştür. Çalışmamız hicretin ilk altı asrında kelâm meseleleri üzerinden devam eden fıkıh usûlü görüşlerinde Mu‘tezile’nin Hanefî mezhebine etkisine yoğunlaşmaktadır.
Tezimiz üç bölümden oluşmaktadır.
Birinci bölümde, fıkıh usûlünün kelâm ilmiyle ilgisinden bahsedilmekte, akabinde Mu‘tezile ve Hanefî mezhebinde usûlün gelişimine katkı sağlayan meşâyih gruplarını incelemektedir.
İkinci bölümde, Kitap, Sünnet ve Kıyas olarak üç bölümde ele alınan şer‘î delillerle ilgili usûl konularındaki farklı görüşler karşılaştırmalı olarak verilmiştir.
Üçüncü bölümde, elfâz bahislerinde Mu‘tezile ile Hanefî mezhebinin görüşleri mukayese edilmektedir.