Harun çoban | Erzurum Technical University (original) (raw)
Papers by Harun çoban
History studies, Feb 20, 2020
Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi
Osmanlı Devleti’nde âyanlık XVIII. yüzyılda bir devlet kurumu haline gelmiştir. Asayiş, topraklar... more Osmanlı Devleti’nde âyanlık XVIII. yüzyılda bir devlet kurumu haline gelmiştir. Asayiş, toprakların korunması, eşkıyalığın önlenmesi, seferlere toplayabildiği kuvvetlerle destek verilmesi, ordunun geçiş yollarının korunması ve ihtiyaçları için teçhizatın ayarlanması gibi kolluk, asayiş ve muhafaza konularında âyanlardan yararlanılmıştır. Âyanların önde gelenlerinden Tavaslızadeler, XIX. yüzyılda Denizli ve Menteşe sancaklarında hüküm sürmüş, Tanzimat'ın getirdiği yeni düzenlemelerle yetkilerinin kısıtlanmasına ve hâkimiyetlerinin daraltılmasına rağmen yeni düzende de etkinliklerini sürdürmüş ve bürokratik bir güç olarak varlıklarını devam ettirmişlerdir. Osmanlı Devleti, Kanun-ı Esasi ile bu güçleri ortadan kaldırarak taşra halkının refah içinde yaşamasını sağlamayı amaçlamıştır. Ancak Kanun-i Esasi ile yapılması planlanan bu reformlar, Tanzimat Fermanı ile tasarlanan reformlarda olduğu gibi umulan gelişmeyi sağlayamamıştır. Ayanlar üzerine müstakil çalışmalar yapılmış olsa da b...
DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, 2023
Osmanlı Devleti'nde âyanlık XVIII. yüzyılda bir devlet kurumu haline gelmiştir. Asayiş, topraklar... more Osmanlı Devleti'nde âyanlık XVIII. yüzyılda bir devlet kurumu haline gelmiştir. Asayiş, toprakların korunması, eşkıyalığın önlenmesi, seferlere toplayabildiği kuvvetlerle destek verilmesi, ordunun geçiş yollarının korunması ve ihtiyaçları için teçhizatın ayarlanması gibi kolluk, asayiş ve muhafaza konularında âyanlardan yararlanılmıştır. Âyanların önde gelenlerinden Tavaslızadeler, XIX. yüzyılda Denizli ve Menteşe sancaklarında hüküm sürmüş, Tanzimat'ın getirdiği yeni düzenlemelerle yetkilerinin kısıtlanmasına ve hâkimiyetlerinin daraltılmasına rağmen yeni düzende de etkinliklerini sürdürmüş ve bürokratik bir güç olarak varlıklarını devam ettirmişlerdir. Osmanlı Devleti, Kanun-ı Esasi ile bu güçleri ortadan kaldırarak taşra halkının refah içinde yaşamasını sağlamayı amaçlamıştır. Ancak Kanun-i Esasi ile yapılması planlanan bu reformlar, Tanzimat Fermanı ile tasarlanan reformlarda olduğu gibi umulan gelişmeyi sağlayamamıştır. Ayanlar üzerine müstakil çalışmalar yapılmış olsa da bu çalışmalarda, âyanların kendi bölgelerindeki memurlarla olan münasebetleri, ne tür yolsuzluklara karıştıkları, Sultan II. Abdülhamid devrindeki ihtiras ve iradesizlikleri ele alınmamıştır. Bu çalışma, Sultan Abdülhamid döneminde Osmanlı bürokrasisinde memurlar ve âyanlar arasındaki ilişkinin deformasyonunu ve XIX. yüzyıl sonlarında Osmanlı mahalli idare güçlerinin durumunu, Denizli ve çevresinde bir güç olarak varlıklarını sürdüren Tavas Ağaları hakkında birbirini takip eden bir dizi arşiv kaydı ile incelemektedir.
06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun... more 06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile 18.06.2018 tarihli “Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge” gereğince tam metin erişime açılmıştır.Osmanlı Devleti geleneksel bir devlet anlayışına sahipti. Bu anlayış 19. yüzyılın başlarına dek devam etmiştir. Devletin savaşlarda almış olduğu yenilgiler ve yaşadığı mali problemler devlet adamlarını geleneksel devlet anlayışının dışında askeri, mali, idari ve hukuki bazı reformlar yapmaya zorlamıştır. Bu reformlar Batı'da ortaya yeni çıkan devlet idaresi ve millet anlayışıyla senkronize bir şekilde gerçekleşmiştir. III. Selim ile başlayan askeri reformları II. Mahmud döneminde bir dizi hukuki, mali ve idari reformlar takip etmiştir. Tanzimat'ın ilanıyla hız kazanan hukuki ve idari reform hareketleri, Meşrutiyet'in ilanıyla daha sıkı bir uyg...
VAKANÜVİS - ULUSLARARASI TARİH ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, 2018
Osmanlı Devleti hukuk sistemi üzerine yapılan çalışmalar oldukça fazladır. Yapılan çalışmaların g... more Osmanlı Devleti hukuk sistemi üzerine yapılan çalışmalar oldukça fazladır. Yapılan çalışmaların genel vurgusu, 1839 Gülhane Hattı Hümayununun sadece ferdi haklar bağlamında konu edilmemesi, aynı zamanda devletin tüm kurum ve kuruluşlarında reformasyon hareketlerinin başladığı bir dönem olarak ele alınması gerekliliğidir. Tanzimat dönemi olarak kabul gören 1839-1876 tarihleri arasında kalan süreçte, Osmanlı Devleti adli alanda pek çok ıslahat hareketlerine girişmişti. Bu ıslahat hareketleri hem kurumsal yapılaşmayı hem de muhakeme ve ceza usullerini kapsamaktaydı. Bu çalışma, Nefy-u Itlak Defterleri ışığında ceza usulünde yapılan yenileşmeyi, Tanzimat'ın ilanı sonrasında Osmanlı Devleti'nin problemli bölgelerinden birisi olan Balkanlar'dan yapılan nefy (sürgün) cezaları kapsamında incelemeyi hedeflemektedir. Aynı zamanda sürgün cezaları ile bağlantılı olarak bu dönemde Balkanlarda en fazla sürgün cezası verilen suçları ve suç çeşitlerini ortaya çıkartmayı amaçlamaktadır.
Osmanli Devleti hukuk sistemi uzerine yapilan calismalar oldukca fazladir. Yapilan calismalarin g... more Osmanli Devleti hukuk sistemi uzerine yapilan calismalar oldukca fazladir. Yapilan calismalarin genel vurgusu, 1839 Gulhane Hatti Humayununun sadece ferdi haklar baglaminda konu edilmemesi, ayni zamanda devletin tum kurum ve kuruluslarinda reformasyon hareketlerinin basladigi bir donem olarak ele alinmasi gerekliligidir. Tanzimat donemi olarak kabul goren 1839-1876 tarihleri arasinda kalan surecte, Osmanli Devleti adli alanda pek cok islahat hareketlerine girismisti. Bu islahat hareketleri hem kurumsal yapilasmayi hem de muhakeme ve ceza usullerini kapsamaktaydi. Bu calisma, Nefy-u Itlak Defterleri isiginda ceza usulunde yapilan yenilesmeyi, Tanzimat’in ilani sonrasinda Osmanli Devleti’nin problemli bolgelerinden birisi olan Balkanlar’dan yapilan nefy (surgun) cezalari kapsaminda incelemeyi hedeflemektedir. Ayni zamanda surgun cezalari ile baglantili olarak bu donemde Balkanlarda en fazla surgun cezasi verilen suclari ve suc cesitlerini ortaya cikartmayi amaclamaktadir.
History studies International Journal of History , 2020
Öz Bitlis, Osmanlı Devleti'nde planlı Ermeni olaylarının ilk başladığı yerdir. Hınçak Cemiyeti ku... more Öz Bitlis, Osmanlı Devleti'nde planlı Ermeni olaylarının ilk başladığı yerdir. Hınçak Cemiyeti kurulduktan kısa bir süre sonra, Ermenilerin en yoğun yaşadığı bu vilayette Müslümanlarla Ermeniler arasında çatışma ortamı oluşturmak için harekete geçmiş ve bunda başarılı olmuştur. Bitlis vilayetindeki terörün amacı, Avrupalı devletlerin dikkatini Doğu Anadolu'daki Ermenilere çekmek ve Sultan II. Abdülhamid'e geciken ıslahat projelerini uygulatabilmekti. Osmanlı hükümeti bu ilk teşebbüslerden haberdar olunca Bitlis'e tecrübeli ve güçlü bir vali tayin etmek ihtiyacı hissetti. Hasan Tahsin Paşa, 1891-1895 yılları arasında bu vilayette valilik yaptı ve olayları planlayan Mihran Damadyan ve Hamparsum Boyacıyan gibi birçok Ermeni çete liderini yakalayarak, teşkilatın sırlarını çözdü. Vilayette sıkıyönetim uygulayan vali, kısa sürede bölgedeki ABD misyonerlerinin ve Avrupa Devletleri konsoloslarının da bu iş içinde olduğunu ortaya çıkardı. Onun bu faaliyetleri hem Ermeni komitelerinin ve hem de İngiltere başta olmak üzere Avrupa Devletlerinin Doğu Anadolu hakkındaki planlarını bozacak nitelikteydi. Bu yüzden valinin görevden alınması için Osmanlı hükümeti üzerinde büyük bir baskı oluşturuldu ve Batı kamuoyu vali Hasan Tahsin Paşa'nın şahsiyetinde bir Osmanlı imajı inşa ederek bütün kitlesel örgütleri "Osmanlı Devleti'nde Ermenilerin katledildiği" haberi üzerine çekti. Bu makalede, 1891-1895 yılları arasında Bitlis'te yaşananlar vali Hasan Tahsin Paşa ekseninde, Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi kayıtları ışığında, Avrupa'da propaganda basın merkezinde ele alınarak Ermeni Sorununun doğuşuna ve bunda Avrupa'nın etkisine dair bir sonuca ulaşılmaya çalışılacaktır. Abstract Bitlis is the first place in the Ottoman Empire where the Armenian events began in a planned manner. Shortly after its establishment, the Hunchakian Society, in this province where the Armenians lived the most, took action to create an atmosphere of conflict between the Muslims and the Armenians. The aim of the terror in the province of Bitlis was to draw the attention of the European states to the Armenians in Eastern Anatolia and to implement the delayed reform projects Abdülhamid II. When the Ottoman Government became aware of these first attempts, the government felt the need to appoint an experienced and powerful governor to Bitlis. Hasan Tahsin Pasha served as governor in this province between 1891-1895 and captured many Armenian gang leaders such as Mihran Damadyan and Hamparsum Boyacıyan who planned the events and solved the secrets of the organization. The governor who practiced martial law in the province soon found out that the US missionaries and the consuls of the European States in the region were involved in this matter. His activities were in a way to disrupt the plans of both the Armenian committees and the European states, especially England, on Eastern Anatolia. Therefore, a great pressure was put on the Ottoman
VAKANÜVİS/ Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi, 2018
Özet Osmanlı Devleti hukuk sistemi üzerine yapılan çalışmalar oldukça fazladır. Yapılan çalışmala... more Özet Osmanlı Devleti hukuk sistemi üzerine yapılan çalışmalar oldukça fazladır. Yapılan çalışmaların genel vurgusu, 1839 Gülhane Hattı Hümayununun sadece ferdi haklar bağlamında konu edilmemesi, aynı zamanda devletin tüm kurum ve kuruluşlarında reformasyon hareketlerinin başladığı bir dönem olarak ele alınması gerekliliğidir. Tanzimat dönemi olarak kabul gören 1839-1876 tarihleri arasında kalan süreçte, Osmanlı Devleti adli alanda pek çok ıslahat hareketlerine girişmişti. Bu ıslahat hareketleri hem kurumsal yapılaşmayı hem de muhakeme ve ceza usullerini kapsamaktaydı. Bu çalışma, Nefy-u Itlak Defterleri ışığında ceza usulünde yapılan yenileşmeyi, Tanzimat'ın ilanı sonrasında Osmanlı Devleti'nin problemli bölgelerinden birisi olan Balkanlar'dan yapılan nefy (sürgün) cezaları kapsamında incelemeyi hedeflemektedir. Aynı zamanda sürgün cezaları ile bağlantılı olarak bu dönemde Balkanlarda en fazla sürgün cezası verilen suçları ve suç çeşitlerini ortaya çıkartmayı amaçlamaktadır. Abstract There are quite a lot of academic studies on the legal system of the Ottoman state. In this academic studies done, it is emphasized in general, 1839 Gülhane Hattı Hümayun should be considered not only in the context of individual rights but also as a period in which all the institutions and institutions of the state have begun reform movements. During the period between 1839 and 1876, which was accepted as the Tanzimat period, the Ottoman state had begun many reform movements in the field of law. These reform movements included both institutional building and court and punishment methods. This study aims to examine the reforms in the light of
The 12th International Congress of Ottoman Social and Economic History (ICOSEH), Retz, Austria., 2011
History studies, Feb 20, 2020
Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi
Osmanlı Devleti’nde âyanlık XVIII. yüzyılda bir devlet kurumu haline gelmiştir. Asayiş, topraklar... more Osmanlı Devleti’nde âyanlık XVIII. yüzyılda bir devlet kurumu haline gelmiştir. Asayiş, toprakların korunması, eşkıyalığın önlenmesi, seferlere toplayabildiği kuvvetlerle destek verilmesi, ordunun geçiş yollarının korunması ve ihtiyaçları için teçhizatın ayarlanması gibi kolluk, asayiş ve muhafaza konularında âyanlardan yararlanılmıştır. Âyanların önde gelenlerinden Tavaslızadeler, XIX. yüzyılda Denizli ve Menteşe sancaklarında hüküm sürmüş, Tanzimat'ın getirdiği yeni düzenlemelerle yetkilerinin kısıtlanmasına ve hâkimiyetlerinin daraltılmasına rağmen yeni düzende de etkinliklerini sürdürmüş ve bürokratik bir güç olarak varlıklarını devam ettirmişlerdir. Osmanlı Devleti, Kanun-ı Esasi ile bu güçleri ortadan kaldırarak taşra halkının refah içinde yaşamasını sağlamayı amaçlamıştır. Ancak Kanun-i Esasi ile yapılması planlanan bu reformlar, Tanzimat Fermanı ile tasarlanan reformlarda olduğu gibi umulan gelişmeyi sağlayamamıştır. Ayanlar üzerine müstakil çalışmalar yapılmış olsa da b...
DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, 2023
Osmanlı Devleti'nde âyanlık XVIII. yüzyılda bir devlet kurumu haline gelmiştir. Asayiş, topraklar... more Osmanlı Devleti'nde âyanlık XVIII. yüzyılda bir devlet kurumu haline gelmiştir. Asayiş, toprakların korunması, eşkıyalığın önlenmesi, seferlere toplayabildiği kuvvetlerle destek verilmesi, ordunun geçiş yollarının korunması ve ihtiyaçları için teçhizatın ayarlanması gibi kolluk, asayiş ve muhafaza konularında âyanlardan yararlanılmıştır. Âyanların önde gelenlerinden Tavaslızadeler, XIX. yüzyılda Denizli ve Menteşe sancaklarında hüküm sürmüş, Tanzimat'ın getirdiği yeni düzenlemelerle yetkilerinin kısıtlanmasına ve hâkimiyetlerinin daraltılmasına rağmen yeni düzende de etkinliklerini sürdürmüş ve bürokratik bir güç olarak varlıklarını devam ettirmişlerdir. Osmanlı Devleti, Kanun-ı Esasi ile bu güçleri ortadan kaldırarak taşra halkının refah içinde yaşamasını sağlamayı amaçlamıştır. Ancak Kanun-i Esasi ile yapılması planlanan bu reformlar, Tanzimat Fermanı ile tasarlanan reformlarda olduğu gibi umulan gelişmeyi sağlayamamıştır. Ayanlar üzerine müstakil çalışmalar yapılmış olsa da bu çalışmalarda, âyanların kendi bölgelerindeki memurlarla olan münasebetleri, ne tür yolsuzluklara karıştıkları, Sultan II. Abdülhamid devrindeki ihtiras ve iradesizlikleri ele alınmamıştır. Bu çalışma, Sultan Abdülhamid döneminde Osmanlı bürokrasisinde memurlar ve âyanlar arasındaki ilişkinin deformasyonunu ve XIX. yüzyıl sonlarında Osmanlı mahalli idare güçlerinin durumunu, Denizli ve çevresinde bir güç olarak varlıklarını sürdüren Tavas Ağaları hakkında birbirini takip eden bir dizi arşiv kaydı ile incelemektedir.
06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun... more 06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile 18.06.2018 tarihli “Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge” gereğince tam metin erişime açılmıştır.Osmanlı Devleti geleneksel bir devlet anlayışına sahipti. Bu anlayış 19. yüzyılın başlarına dek devam etmiştir. Devletin savaşlarda almış olduğu yenilgiler ve yaşadığı mali problemler devlet adamlarını geleneksel devlet anlayışının dışında askeri, mali, idari ve hukuki bazı reformlar yapmaya zorlamıştır. Bu reformlar Batı'da ortaya yeni çıkan devlet idaresi ve millet anlayışıyla senkronize bir şekilde gerçekleşmiştir. III. Selim ile başlayan askeri reformları II. Mahmud döneminde bir dizi hukuki, mali ve idari reformlar takip etmiştir. Tanzimat'ın ilanıyla hız kazanan hukuki ve idari reform hareketleri, Meşrutiyet'in ilanıyla daha sıkı bir uyg...
VAKANÜVİS - ULUSLARARASI TARİH ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, 2018
Osmanlı Devleti hukuk sistemi üzerine yapılan çalışmalar oldukça fazladır. Yapılan çalışmaların g... more Osmanlı Devleti hukuk sistemi üzerine yapılan çalışmalar oldukça fazladır. Yapılan çalışmaların genel vurgusu, 1839 Gülhane Hattı Hümayununun sadece ferdi haklar bağlamında konu edilmemesi, aynı zamanda devletin tüm kurum ve kuruluşlarında reformasyon hareketlerinin başladığı bir dönem olarak ele alınması gerekliliğidir. Tanzimat dönemi olarak kabul gören 1839-1876 tarihleri arasında kalan süreçte, Osmanlı Devleti adli alanda pek çok ıslahat hareketlerine girişmişti. Bu ıslahat hareketleri hem kurumsal yapılaşmayı hem de muhakeme ve ceza usullerini kapsamaktaydı. Bu çalışma, Nefy-u Itlak Defterleri ışığında ceza usulünde yapılan yenileşmeyi, Tanzimat'ın ilanı sonrasında Osmanlı Devleti'nin problemli bölgelerinden birisi olan Balkanlar'dan yapılan nefy (sürgün) cezaları kapsamında incelemeyi hedeflemektedir. Aynı zamanda sürgün cezaları ile bağlantılı olarak bu dönemde Balkanlarda en fazla sürgün cezası verilen suçları ve suç çeşitlerini ortaya çıkartmayı amaçlamaktadır.
Osmanli Devleti hukuk sistemi uzerine yapilan calismalar oldukca fazladir. Yapilan calismalarin g... more Osmanli Devleti hukuk sistemi uzerine yapilan calismalar oldukca fazladir. Yapilan calismalarin genel vurgusu, 1839 Gulhane Hatti Humayununun sadece ferdi haklar baglaminda konu edilmemesi, ayni zamanda devletin tum kurum ve kuruluslarinda reformasyon hareketlerinin basladigi bir donem olarak ele alinmasi gerekliligidir. Tanzimat donemi olarak kabul goren 1839-1876 tarihleri arasinda kalan surecte, Osmanli Devleti adli alanda pek cok islahat hareketlerine girismisti. Bu islahat hareketleri hem kurumsal yapilasmayi hem de muhakeme ve ceza usullerini kapsamaktaydi. Bu calisma, Nefy-u Itlak Defterleri isiginda ceza usulunde yapilan yenilesmeyi, Tanzimat’in ilani sonrasinda Osmanli Devleti’nin problemli bolgelerinden birisi olan Balkanlar’dan yapilan nefy (surgun) cezalari kapsaminda incelemeyi hedeflemektedir. Ayni zamanda surgun cezalari ile baglantili olarak bu donemde Balkanlarda en fazla surgun cezasi verilen suclari ve suc cesitlerini ortaya cikartmayi amaclamaktadir.
History studies International Journal of History , 2020
Öz Bitlis, Osmanlı Devleti'nde planlı Ermeni olaylarının ilk başladığı yerdir. Hınçak Cemiyeti ku... more Öz Bitlis, Osmanlı Devleti'nde planlı Ermeni olaylarının ilk başladığı yerdir. Hınçak Cemiyeti kurulduktan kısa bir süre sonra, Ermenilerin en yoğun yaşadığı bu vilayette Müslümanlarla Ermeniler arasında çatışma ortamı oluşturmak için harekete geçmiş ve bunda başarılı olmuştur. Bitlis vilayetindeki terörün amacı, Avrupalı devletlerin dikkatini Doğu Anadolu'daki Ermenilere çekmek ve Sultan II. Abdülhamid'e geciken ıslahat projelerini uygulatabilmekti. Osmanlı hükümeti bu ilk teşebbüslerden haberdar olunca Bitlis'e tecrübeli ve güçlü bir vali tayin etmek ihtiyacı hissetti. Hasan Tahsin Paşa, 1891-1895 yılları arasında bu vilayette valilik yaptı ve olayları planlayan Mihran Damadyan ve Hamparsum Boyacıyan gibi birçok Ermeni çete liderini yakalayarak, teşkilatın sırlarını çözdü. Vilayette sıkıyönetim uygulayan vali, kısa sürede bölgedeki ABD misyonerlerinin ve Avrupa Devletleri konsoloslarının da bu iş içinde olduğunu ortaya çıkardı. Onun bu faaliyetleri hem Ermeni komitelerinin ve hem de İngiltere başta olmak üzere Avrupa Devletlerinin Doğu Anadolu hakkındaki planlarını bozacak nitelikteydi. Bu yüzden valinin görevden alınması için Osmanlı hükümeti üzerinde büyük bir baskı oluşturuldu ve Batı kamuoyu vali Hasan Tahsin Paşa'nın şahsiyetinde bir Osmanlı imajı inşa ederek bütün kitlesel örgütleri "Osmanlı Devleti'nde Ermenilerin katledildiği" haberi üzerine çekti. Bu makalede, 1891-1895 yılları arasında Bitlis'te yaşananlar vali Hasan Tahsin Paşa ekseninde, Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi kayıtları ışığında, Avrupa'da propaganda basın merkezinde ele alınarak Ermeni Sorununun doğuşuna ve bunda Avrupa'nın etkisine dair bir sonuca ulaşılmaya çalışılacaktır. Abstract Bitlis is the first place in the Ottoman Empire where the Armenian events began in a planned manner. Shortly after its establishment, the Hunchakian Society, in this province where the Armenians lived the most, took action to create an atmosphere of conflict between the Muslims and the Armenians. The aim of the terror in the province of Bitlis was to draw the attention of the European states to the Armenians in Eastern Anatolia and to implement the delayed reform projects Abdülhamid II. When the Ottoman Government became aware of these first attempts, the government felt the need to appoint an experienced and powerful governor to Bitlis. Hasan Tahsin Pasha served as governor in this province between 1891-1895 and captured many Armenian gang leaders such as Mihran Damadyan and Hamparsum Boyacıyan who planned the events and solved the secrets of the organization. The governor who practiced martial law in the province soon found out that the US missionaries and the consuls of the European States in the region were involved in this matter. His activities were in a way to disrupt the plans of both the Armenian committees and the European states, especially England, on Eastern Anatolia. Therefore, a great pressure was put on the Ottoman
VAKANÜVİS/ Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi, 2018
Özet Osmanlı Devleti hukuk sistemi üzerine yapılan çalışmalar oldukça fazladır. Yapılan çalışmala... more Özet Osmanlı Devleti hukuk sistemi üzerine yapılan çalışmalar oldukça fazladır. Yapılan çalışmaların genel vurgusu, 1839 Gülhane Hattı Hümayununun sadece ferdi haklar bağlamında konu edilmemesi, aynı zamanda devletin tüm kurum ve kuruluşlarında reformasyon hareketlerinin başladığı bir dönem olarak ele alınması gerekliliğidir. Tanzimat dönemi olarak kabul gören 1839-1876 tarihleri arasında kalan süreçte, Osmanlı Devleti adli alanda pek çok ıslahat hareketlerine girişmişti. Bu ıslahat hareketleri hem kurumsal yapılaşmayı hem de muhakeme ve ceza usullerini kapsamaktaydı. Bu çalışma, Nefy-u Itlak Defterleri ışığında ceza usulünde yapılan yenileşmeyi, Tanzimat'ın ilanı sonrasında Osmanlı Devleti'nin problemli bölgelerinden birisi olan Balkanlar'dan yapılan nefy (sürgün) cezaları kapsamında incelemeyi hedeflemektedir. Aynı zamanda sürgün cezaları ile bağlantılı olarak bu dönemde Balkanlarda en fazla sürgün cezası verilen suçları ve suç çeşitlerini ortaya çıkartmayı amaçlamaktadır. Abstract There are quite a lot of academic studies on the legal system of the Ottoman state. In this academic studies done, it is emphasized in general, 1839 Gülhane Hattı Hümayun should be considered not only in the context of individual rights but also as a period in which all the institutions and institutions of the state have begun reform movements. During the period between 1839 and 1876, which was accepted as the Tanzimat period, the Ottoman state had begun many reform movements in the field of law. These reform movements included both institutional building and court and punishment methods. This study aims to examine the reforms in the light of
The 12th International Congress of Ottoman Social and Economic History (ICOSEH), Retz, Austria., 2011