Merve Aksoy Ercümen | University of Glasgow (original) (raw)
Uploads
Papers by Merve Aksoy Ercümen
4 Nisan 2017 tarihinde, muhaliflerin elinde bulunan Suriye’nin kuzeyindeki İdlib eyaletinin Han Ş... more 4 Nisan 2017 tarihinde, muhaliflerin elinde bulunan Suriye’nin kuzeyindeki İdlib eyaletinin Han Şeyhun kasabasına rejim güçleri tarafından kimyasal bir saldırı düzenlendi. Saldırıda, aralarında 20 çocuğun olduğu en az 85 kişi hayatını kaybetti.[1] İdlib Sağlık Otoritesi,[2] sarin veya benzeri bir maddeyi içeren zehirli gazın salınımı sonucu ölenlerin yanı sıra 557’den fazla kişinin de yaralandığını açıkladı.[3] Dünya Sağlık Örgütü, 4 Nisan’da yapılan saldırıda, sivil halk üzerine klor gibi daha az güçlü bir sinüs ajanı yerine sarin gibi ölümcül bir sinir ajanı kullandığına dair belirtiler bulduklarını açıkladı.[4]
Yaşanan vahşet hem medya hem de sivil toplum kuruluşları tarafından belgelenerek dünya kamuoyuna duyuruldu. Saldırının ardından çekilen bazı fotoğraflarda kimyasal saldırı sonucu hayatını kaybeden çocuk bedenlerinin yığınlar halinde bir aracın arkasında dizilmiş olduğu görülüyordu. Başka bir karede ise, kimyasal silahlardan dolayı çocukların vücuduna yapışmış kıyafetlerin çıkarılış anları vardı. Bu fotoğraflarda yetkililer hortumla çocuklara tazyikli su tutarak kıyafetleri parçalamaya çalışıyordu. Ağızları köpürmüş ya da nefes alma mücadelesi içinde kıvranarak kendini yerden yere vuran insanların görüntüleri de bu karelerden hafızalara kazınan anlardı. Bütün bu vahşete ilave olarak görgü tanıkları ifadelerinde saldırının başlamasından saatler sonra rejim savaş uçaklarının halen hayatta kalan kişileri tedavi eden bir kliniğe kimyasal bomba attığını anlatıyordu.
Okumaya devam etmek için: 4 Nisan 2017 tarihinde, muhaliflerin elinde bulunan Suriye’nin kuzeyindeki İdlib eyaletinin Han Şeyhun kasabasına rejim güçleri tarafından kimyasal bir saldırı düzenlendi. Saldırıda, aralarında 20 çocuğun olduğu en az 85 kişi hayatını kaybetti.[1] İdlib Sağlık Otoritesi,[2] sarin veya benzeri bir maddeyi içeren zehirli gazın salınımı sonucu ölenlerin yanı sıra 557’den fazla kişinin de yaralandığını açıkladı.[3] Dünya Sağlık Örgütü, 4 Nisan’da yapılan saldırıda, sivil halk üzerine klor gibi daha az güçlü bir sinüs ajanı yerine sarin gibi ölümcül bir sinir ajanı kullandığına dair belirtiler bulduklarını açıkladı.[4]
Yaşanan vahşet hem medya hem de sivil toplum kuruluşları tarafından belgelenerek dünya kamuoyuna duyuruldu. Saldırının ardından çekilen bazı fotoğraflarda kimyasal saldırı sonucu hayatını kaybeden çocuk bedenlerinin yığınlar halinde bir aracın arkasında dizilmiş olduğu görülüyordu. Başka bir karede ise, kimyasal silahlardan dolayı çocukların vücuduna yapışmış kıyafetlerin çıkarılış anları vardı. Bu fotoğraflarda yetkililer hortumla çocuklara tazyikli su tutarak kıyafetleri parçalamaya çalışıyordu. Ağızları köpürmüş ya da nefes alma mücadelesi içinde kıvranarak kendini yerden yere vuran insanların görüntüleri de bu karelerden hafızalara kazınan anlardı. Bütün bu vahşete ilave olarak görgü tanıkları ifadelerinde saldırının başlamasından saatler sonra rejim savaş uçaklarının halen hayatta kalan kişileri tedavi eden bir kliniğe kimyasal bomba attığını anlatıyordu.
Okumaya devam etmek için: http://insamer.com/tr/esed-rejiminin-son-vahseti-han-seyhun-saldirisi_830.html
GİRİŞ Batı Şeria ve Gazze Şeridi 1967 yılında İsrail işgal devleri tarafından işgal edilmiştir. İ... more GİRİŞ Batı Şeria ve Gazze Şeridi 1967 yılında İsrail işgal devleri tarafından işgal edilmiştir. İşgal edilmiş bu topraklarda önceden beri süre gelen bir hukuk sistemi ve yönetim mevcut olmasına rağmen işgalin ardından tüm yönetim yapısı ve yasal hükümler İsrail tarafından iptal edilmiştir. Bu bağlamda, Filistin'de eğitim, İsrail tarafından yapılan askeri düzen ve yaptırımlardan zarar gören ana sektörlerden biridir. 1 1967'ye kadar Filistin'in eğitim sistemi Ürdün ve Mısır'ın düzenlemelerine tabi iken 1967 yılından itibaren İsrail'in yönetimi altına girmiştir. Filistin'in eğitim sistemini tekrar kendi elinde toplaması ise 1994 yılında mümkün olmuştur. Filistin topraklarında 50 yıldır uzayıp giden İsrail'in uyguladığı siyasi şiddete rağmen eğitim Filistinliler için önem ve öncelik açısından gündelik hayatlarının ilk sırasında yer almaktadır. 2013 yılında Dünya Bankası'nın yaptığı bir ankete göre genç Filistinlilerin (10-24 yaş) yüzde 60'ı eğitimi hayatlarının ilk sırasına koymuşlardır ve bölge ile karşılaştırıldığında Filistin'de okuma-yazma oranı diğer ülkelere göre oldukça yüksek olup yüzde 90 oranındadır. 2 Dünyadaki ve bölgedeki diğer eğitim sistemleri ile karşılaştırıldığında Filistin'de okula kayıt durumu, kızlar ve erkekler toplam %90'ın üzerinde oldukça yüksek bir orandadır. Filistin'de İsrail'in silahlı saldırıları altında yaşayan çocuklar için okul güvenli ve korunaklı bir yapı olması gerekirken okul şiddetin çeşitli türlerinin maruz kalındığı bir yer haline gelmiştir. Batı Şeria ve Doğu Kudüs özelinde düşünecek olursak öğrenciler okula giderken ve eve dönerken İsrail askerleri ve İsrailli yerleşimciler tarafından fiziksel şiddete maruz kalmakta ve bu yüzden de öğrencilerin eğitim imkânları sınırlanmaktadır. Okul içerisinde de çeşitli şiddete maruz kalan öğrenciler ya akranları olan İsrailli yerleşimci ailelerin çocuklardan ya da öğretmenlerinin uyguladığı dayak cezası ile fiziksel şiddete maruz kalmaktadır. Bu araştırma Filistin'de okullardaki eğitim üzerine yoğunlaşmıştır. Makale boyunca Filistinli öğrenciler ve aileler üzerinde nasıl ve ne derece bir psikolojik baskı ve fiziksel şiddet olduğu ortaya konacak okulların ve verilen eğitimin güvenilirliği tartışılacaktır.
İkinci Dünya Savaşı’nın sebep olduğu büyük yıkım ile birlikte savaş sonrası dönemde uluslararası ... more İkinci Dünya Savaşı’nın sebep olduğu büyük yıkım ile birlikte savaş sonrası dönemde uluslararası sistemde birçok değişim yaşanmıştır. Bu değişimlerden biri de “savaş” ve “kuvvet kullanma” terimleri üzerine olmuştur. İkinci Dünya Savaş’ından sonra Birleşmiş Milletler (BM), uluslararası hukukta kuvvet kullanımına dair düzenleme getirmiş ve belirli istisnalar dışında kuvvet kullanımı yasaklamıştır. BM Anlaşması’nın 2/4 maddesinde geçen kuvvet kullanma yasağını tüm devletler kabul etmesine rağmen uluslararası sistemde kuvvet kullanımı boyut ve nitelik değiştirerek varlığını devam ettirmektedir. Bu bağlamda, 1949 tarihli Cenevre Sözleşmelerinin yürürlüğe girmesiyle birlikte, savaş kavramı yerine silahlı çatışma kavramı kullanılmaya başlanmış ve kavramın anlamı giderek genişlemiştir. Her ne kadar uluslararası hukukta kuvvet kullanımı yasaklanmış olsa da silahlı çatışmalar tamamen önlenememiş ve bu noktada devletler, silahlı çatışmalarda uygulanacak kuralları düzenleme yoluna gitmiştir. 1949 yılında tüm dünya devletleri tarafından imzalanan ve dört farklı sözleşmeden oluşan Cenevre Sözleşmeleri, bugünkü savaş hukukunun, diğer ve daha yaygın kullanımıyla uluslararası insancıl hukukun temelini oluşturmaktadır.
ndan sonra barış ve güvenliği sağlamak amacıyla 1945'te imzalanan Birleşmiş Milletler Anlaşması, ... more ndan sonra barış ve güvenliği sağlamak amacıyla 1945'te imzalanan Birleşmiş Milletler Anlaşması, uluslararası sistemde bağlayıcı bir metindir. Bu anlaşmanın 2. Maddesinin 4. Fıkrası tüm devletler için büyük öneme sahiptir. Anlaşmanın da temelini oluşturan bu maddeye göre, üye olan ve olmayan tüm devletler uluslararası ilişkilerde güce başvurmaktan ya da güç tehdidinde bulunmaktan kaçınacaklardır. 'Güç tehdidinde bulunmayı' dahi yasaklayan ve uluslararası hukukta, jus cogen olarak kabul edilen maddenin iki önemli istisnası vardır. Bunlar 'uluslararası barış ve güvenliğin tehdit edilmesi' ve 'Meşru Müdafaa hakkı'dır. Meşru Müdafaa hakkı için Güvenlik Konseyi kararına ihtiyaç olmazken, uluslararası barış ve güvenliğin tehdit edilmesi durumunda BM Güvenlik Konseyi güç kullanımı kararı alarak, sistemde uygulamaya koyabilir. BM Güvenlik Konseyi, geniş kapsamlı insan hakları ihlallerini 'uluslararası barışa tehdit' olarak görebilir ve uluslararası güç kullanma istisnasını bu bağlamda kullanma kararı alabilir. İnsan haklarının ihlaline karşı, BM Güvenlik Konseyi 1990'lardan itibaren 'insani müdahale' adı altında bir takım ülkelere yaptırımlar uygulamıştır. Net bir tanımı olmamakla birlikte, insani müdahale : 'Bir veya birkaç devletin ya da bir uluslararası örgütün, bir başka devletin vatandaşlarını bu devlette yer alan yaygın insan hakları ihlallerine karşı korumak amacıyla kuvvet kullanma tehdidinde bulunması veya kuvvet kullanması' olarak ifade edilebilir. 1990 öncesinde insan hakları ihlalleri daha çok devletlerin iç işleri olarak görülmüştür; o nedenle bu ihlaller dışarıdan müdahaleyi gerektirecek konular değildi. Fakat Sovyetler Birliği'nin dağılması ve Soğuk Savaşın bitmesi sonrasında insan hakları ihlalleri devletin iç işi olmaktan çıkıp, uluslararası hukukun gündemine oturmuştur. Bu bağlamda farklı bir sıkıntı ortaya çıkmış ve sistemde baskın olan aktörlerin 'askeri yaptırımlar' ile insani müdahale adı altında başarısız devletlerin (failed states*) iç işlerine karışması, uluslararası toplumda giderek artan bir tepkiye yol açmıştır. Askeri müdahale ve insani müdahale birbirinden ayrı kavramlar olmakla birlikte, özü itibariyle insani müdahale akabinde askeri müdahaleyi beraberinde getirmektedir. 1999'da Kosova'ya yönelik operasyonlar BM Güvenlik Konseyi kararı olmaksızın uygulanan fakat kınanmayan insani müdahalelerdi. Kavramın bu şekilde kullanılması, Soğuk savaş sonrasında insani müdahalenin yeniden tartışılmasına neden olmuştur. Ağustos 1990'da Irak'ın Kuveyt'i işgal etmesiyle başlayan ve 1994 Ruanda soykırımı ile devam eden süreçte BM'nin harekete geçmekte yetersiz kalması ve Güvenlik Konseyi'ndeki ülkelerin sorumluluk almak istememeleri insani müdahale kavramını tartışmaya açmıştır. Irak, Ruanda ve Kosova'da işlenen suçların tartışmaya yol açması üzerine, BM Genel Sekreteri Kofi Annan, Eylül 1999'da,
İran ile Batılı ülkeler arasında yıllardır devam eden nükleer anlaşmazlık sona erdi. Buna göre, İ... more İran ile Batılı ülkeler arasında yıllardır devam eden nükleer anlaşmazlık sona erdi. Buna göre, İran'ın nükleer teknoloji geliştirme ve nükleer silah yapma hedeflerinden vazgeçmesi karşılığında Batılı ülkelerce uygulanan ambargo kaldırılacak. Anlaşmanın en önemli sonucu ise; bölgede İran'ın önünün açılmasına paralel olarak yeni gerilimlerin yaşanması ihtimali.
Merve AKSOY Bilindiği gibi günümüz dünyasında uluslararası sistem ve aktörlerin sorumlulukları, 2... more Merve AKSOY Bilindiği gibi günümüz dünyasında uluslararası sistem ve aktörlerin sorumlulukları, 2. Dünya Savaşı'nın yol açtığı yıkımın ardından, tüm ulusları bir araya getirmeyi ve uluslararası güvenliği ve barışı sağlamayı asli görev ve amaç edinen Birleşmiş Milletler (BM) Anlaşması ile tanımlanmaktadır. Uluslararası sistemde bağlayıcı olan bu belgenin 2. Maddesi'nin 4. Fıkrası devletler açısından büyük önem teşkil etmektedir. Bu maddeye göre, uluslararası sistemde devletler güce ve güç kullanma tehdidine başvurmaktan kaçınacaklardır. BM Anlaşması'nda kuvvet kullanma yasağı, evrensel bir örf ve âdet hukuku "jus cogen"[1]olarak tanımlanıp, BM Anlaşması'na üye olmayan devletlere de sorumluluklar yüklemektedir. BM Anlaşması'na göre, herhangi bir devlet uluslararası barış ve güvenliğe zarar verdiği
Reports by Merve Aksoy Ercümen
Bu çalışmada HAMAS’ın seçimlerden galip çıkmasıyla başlayan İsrail’in Gazze Şeridi üzerindeki sal... more Bu çalışmada HAMAS’ın seçimlerden galip çıkmasıyla başlayan İsrail’in Gazze Şeridi üzerindeki saldırıları hukuksal boyutuyla değerlendirilecektir. İlk bölümde abluka ve ablukaya giden süreç ele alınacak, uluslararası hukukta abluka uygulanabilmesi için hangi kriterlerin oluşması gerektiği ile ilgili normlar ortaya konulacaktır. Ardından uluslararası hukukta abluka süreci konusu aktarılarak Gazze Şeridi’ne uygulanan ablukanın meşruiyeti sorgulanacaktır. İkinci bölümde ise İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları ele alınarak uluslararası insancıl hukuk ihlalleri anlatılacaktır. Bu bölümde temel olarak 2009 ve 2014 saldırılarına odaklanılarak yoğun insan hakları ihlalleri ile işlenen savaş suçları üzerinde durulacaktır. Son bölümde ise İsrail’in 2005’ten bu yana devam ettirdiği saldırılar sonucu yerinden edilip IDP konumuna düşen insanların mevcut durumları sayısal verilerle ortaya konulacaktır.
4 Nisan 2017 tarihinde, muhaliflerin elinde bulunan Suriye’nin kuzeyindeki İdlib eyaletinin Han Ş... more 4 Nisan 2017 tarihinde, muhaliflerin elinde bulunan Suriye’nin kuzeyindeki İdlib eyaletinin Han Şeyhun kasabasına rejim güçleri tarafından kimyasal bir saldırı düzenlendi. Saldırıda, aralarında 20 çocuğun olduğu en az 85 kişi hayatını kaybetti.[1] İdlib Sağlık Otoritesi,[2] sarin veya benzeri bir maddeyi içeren zehirli gazın salınımı sonucu ölenlerin yanı sıra 557’den fazla kişinin de yaralandığını açıkladı.[3] Dünya Sağlık Örgütü, 4 Nisan’da yapılan saldırıda, sivil halk üzerine klor gibi daha az güçlü bir sinüs ajanı yerine sarin gibi ölümcül bir sinir ajanı kullandığına dair belirtiler bulduklarını açıkladı.[4]
Yaşanan vahşet hem medya hem de sivil toplum kuruluşları tarafından belgelenerek dünya kamuoyuna duyuruldu. Saldırının ardından çekilen bazı fotoğraflarda kimyasal saldırı sonucu hayatını kaybeden çocuk bedenlerinin yığınlar halinde bir aracın arkasında dizilmiş olduğu görülüyordu. Başka bir karede ise, kimyasal silahlardan dolayı çocukların vücuduna yapışmış kıyafetlerin çıkarılış anları vardı. Bu fotoğraflarda yetkililer hortumla çocuklara tazyikli su tutarak kıyafetleri parçalamaya çalışıyordu. Ağızları köpürmüş ya da nefes alma mücadelesi içinde kıvranarak kendini yerden yere vuran insanların görüntüleri de bu karelerden hafızalara kazınan anlardı. Bütün bu vahşete ilave olarak görgü tanıkları ifadelerinde saldırının başlamasından saatler sonra rejim savaş uçaklarının halen hayatta kalan kişileri tedavi eden bir kliniğe kimyasal bomba attığını anlatıyordu.
Okumaya devam etmek için: 4 Nisan 2017 tarihinde, muhaliflerin elinde bulunan Suriye’nin kuzeyindeki İdlib eyaletinin Han Şeyhun kasabasına rejim güçleri tarafından kimyasal bir saldırı düzenlendi. Saldırıda, aralarında 20 çocuğun olduğu en az 85 kişi hayatını kaybetti.[1] İdlib Sağlık Otoritesi,[2] sarin veya benzeri bir maddeyi içeren zehirli gazın salınımı sonucu ölenlerin yanı sıra 557’den fazla kişinin de yaralandığını açıkladı.[3] Dünya Sağlık Örgütü, 4 Nisan’da yapılan saldırıda, sivil halk üzerine klor gibi daha az güçlü bir sinüs ajanı yerine sarin gibi ölümcül bir sinir ajanı kullandığına dair belirtiler bulduklarını açıkladı.[4]
Yaşanan vahşet hem medya hem de sivil toplum kuruluşları tarafından belgelenerek dünya kamuoyuna duyuruldu. Saldırının ardından çekilen bazı fotoğraflarda kimyasal saldırı sonucu hayatını kaybeden çocuk bedenlerinin yığınlar halinde bir aracın arkasında dizilmiş olduğu görülüyordu. Başka bir karede ise, kimyasal silahlardan dolayı çocukların vücuduna yapışmış kıyafetlerin çıkarılış anları vardı. Bu fotoğraflarda yetkililer hortumla çocuklara tazyikli su tutarak kıyafetleri parçalamaya çalışıyordu. Ağızları köpürmüş ya da nefes alma mücadelesi içinde kıvranarak kendini yerden yere vuran insanların görüntüleri de bu karelerden hafızalara kazınan anlardı. Bütün bu vahşete ilave olarak görgü tanıkları ifadelerinde saldırının başlamasından saatler sonra rejim savaş uçaklarının halen hayatta kalan kişileri tedavi eden bir kliniğe kimyasal bomba attığını anlatıyordu.
Okumaya devam etmek için: http://insamer.com/tr/esed-rejiminin-son-vahseti-han-seyhun-saldirisi_830.html
GİRİŞ Batı Şeria ve Gazze Şeridi 1967 yılında İsrail işgal devleri tarafından işgal edilmiştir. İ... more GİRİŞ Batı Şeria ve Gazze Şeridi 1967 yılında İsrail işgal devleri tarafından işgal edilmiştir. İşgal edilmiş bu topraklarda önceden beri süre gelen bir hukuk sistemi ve yönetim mevcut olmasına rağmen işgalin ardından tüm yönetim yapısı ve yasal hükümler İsrail tarafından iptal edilmiştir. Bu bağlamda, Filistin'de eğitim, İsrail tarafından yapılan askeri düzen ve yaptırımlardan zarar gören ana sektörlerden biridir. 1 1967'ye kadar Filistin'in eğitim sistemi Ürdün ve Mısır'ın düzenlemelerine tabi iken 1967 yılından itibaren İsrail'in yönetimi altına girmiştir. Filistin'in eğitim sistemini tekrar kendi elinde toplaması ise 1994 yılında mümkün olmuştur. Filistin topraklarında 50 yıldır uzayıp giden İsrail'in uyguladığı siyasi şiddete rağmen eğitim Filistinliler için önem ve öncelik açısından gündelik hayatlarının ilk sırasında yer almaktadır. 2013 yılında Dünya Bankası'nın yaptığı bir ankete göre genç Filistinlilerin (10-24 yaş) yüzde 60'ı eğitimi hayatlarının ilk sırasına koymuşlardır ve bölge ile karşılaştırıldığında Filistin'de okuma-yazma oranı diğer ülkelere göre oldukça yüksek olup yüzde 90 oranındadır. 2 Dünyadaki ve bölgedeki diğer eğitim sistemleri ile karşılaştırıldığında Filistin'de okula kayıt durumu, kızlar ve erkekler toplam %90'ın üzerinde oldukça yüksek bir orandadır. Filistin'de İsrail'in silahlı saldırıları altında yaşayan çocuklar için okul güvenli ve korunaklı bir yapı olması gerekirken okul şiddetin çeşitli türlerinin maruz kalındığı bir yer haline gelmiştir. Batı Şeria ve Doğu Kudüs özelinde düşünecek olursak öğrenciler okula giderken ve eve dönerken İsrail askerleri ve İsrailli yerleşimciler tarafından fiziksel şiddete maruz kalmakta ve bu yüzden de öğrencilerin eğitim imkânları sınırlanmaktadır. Okul içerisinde de çeşitli şiddete maruz kalan öğrenciler ya akranları olan İsrailli yerleşimci ailelerin çocuklardan ya da öğretmenlerinin uyguladığı dayak cezası ile fiziksel şiddete maruz kalmaktadır. Bu araştırma Filistin'de okullardaki eğitim üzerine yoğunlaşmıştır. Makale boyunca Filistinli öğrenciler ve aileler üzerinde nasıl ve ne derece bir psikolojik baskı ve fiziksel şiddet olduğu ortaya konacak okulların ve verilen eğitimin güvenilirliği tartışılacaktır.
İkinci Dünya Savaşı’nın sebep olduğu büyük yıkım ile birlikte savaş sonrası dönemde uluslararası ... more İkinci Dünya Savaşı’nın sebep olduğu büyük yıkım ile birlikte savaş sonrası dönemde uluslararası sistemde birçok değişim yaşanmıştır. Bu değişimlerden biri de “savaş” ve “kuvvet kullanma” terimleri üzerine olmuştur. İkinci Dünya Savaş’ından sonra Birleşmiş Milletler (BM), uluslararası hukukta kuvvet kullanımına dair düzenleme getirmiş ve belirli istisnalar dışında kuvvet kullanımı yasaklamıştır. BM Anlaşması’nın 2/4 maddesinde geçen kuvvet kullanma yasağını tüm devletler kabul etmesine rağmen uluslararası sistemde kuvvet kullanımı boyut ve nitelik değiştirerek varlığını devam ettirmektedir. Bu bağlamda, 1949 tarihli Cenevre Sözleşmelerinin yürürlüğe girmesiyle birlikte, savaş kavramı yerine silahlı çatışma kavramı kullanılmaya başlanmış ve kavramın anlamı giderek genişlemiştir. Her ne kadar uluslararası hukukta kuvvet kullanımı yasaklanmış olsa da silahlı çatışmalar tamamen önlenememiş ve bu noktada devletler, silahlı çatışmalarda uygulanacak kuralları düzenleme yoluna gitmiştir. 1949 yılında tüm dünya devletleri tarafından imzalanan ve dört farklı sözleşmeden oluşan Cenevre Sözleşmeleri, bugünkü savaş hukukunun, diğer ve daha yaygın kullanımıyla uluslararası insancıl hukukun temelini oluşturmaktadır.
ndan sonra barış ve güvenliği sağlamak amacıyla 1945'te imzalanan Birleşmiş Milletler Anlaşması, ... more ndan sonra barış ve güvenliği sağlamak amacıyla 1945'te imzalanan Birleşmiş Milletler Anlaşması, uluslararası sistemde bağlayıcı bir metindir. Bu anlaşmanın 2. Maddesinin 4. Fıkrası tüm devletler için büyük öneme sahiptir. Anlaşmanın da temelini oluşturan bu maddeye göre, üye olan ve olmayan tüm devletler uluslararası ilişkilerde güce başvurmaktan ya da güç tehdidinde bulunmaktan kaçınacaklardır. 'Güç tehdidinde bulunmayı' dahi yasaklayan ve uluslararası hukukta, jus cogen olarak kabul edilen maddenin iki önemli istisnası vardır. Bunlar 'uluslararası barış ve güvenliğin tehdit edilmesi' ve 'Meşru Müdafaa hakkı'dır. Meşru Müdafaa hakkı için Güvenlik Konseyi kararına ihtiyaç olmazken, uluslararası barış ve güvenliğin tehdit edilmesi durumunda BM Güvenlik Konseyi güç kullanımı kararı alarak, sistemde uygulamaya koyabilir. BM Güvenlik Konseyi, geniş kapsamlı insan hakları ihlallerini 'uluslararası barışa tehdit' olarak görebilir ve uluslararası güç kullanma istisnasını bu bağlamda kullanma kararı alabilir. İnsan haklarının ihlaline karşı, BM Güvenlik Konseyi 1990'lardan itibaren 'insani müdahale' adı altında bir takım ülkelere yaptırımlar uygulamıştır. Net bir tanımı olmamakla birlikte, insani müdahale : 'Bir veya birkaç devletin ya da bir uluslararası örgütün, bir başka devletin vatandaşlarını bu devlette yer alan yaygın insan hakları ihlallerine karşı korumak amacıyla kuvvet kullanma tehdidinde bulunması veya kuvvet kullanması' olarak ifade edilebilir. 1990 öncesinde insan hakları ihlalleri daha çok devletlerin iç işleri olarak görülmüştür; o nedenle bu ihlaller dışarıdan müdahaleyi gerektirecek konular değildi. Fakat Sovyetler Birliği'nin dağılması ve Soğuk Savaşın bitmesi sonrasında insan hakları ihlalleri devletin iç işi olmaktan çıkıp, uluslararası hukukun gündemine oturmuştur. Bu bağlamda farklı bir sıkıntı ortaya çıkmış ve sistemde baskın olan aktörlerin 'askeri yaptırımlar' ile insani müdahale adı altında başarısız devletlerin (failed states*) iç işlerine karışması, uluslararası toplumda giderek artan bir tepkiye yol açmıştır. Askeri müdahale ve insani müdahale birbirinden ayrı kavramlar olmakla birlikte, özü itibariyle insani müdahale akabinde askeri müdahaleyi beraberinde getirmektedir. 1999'da Kosova'ya yönelik operasyonlar BM Güvenlik Konseyi kararı olmaksızın uygulanan fakat kınanmayan insani müdahalelerdi. Kavramın bu şekilde kullanılması, Soğuk savaş sonrasında insani müdahalenin yeniden tartışılmasına neden olmuştur. Ağustos 1990'da Irak'ın Kuveyt'i işgal etmesiyle başlayan ve 1994 Ruanda soykırımı ile devam eden süreçte BM'nin harekete geçmekte yetersiz kalması ve Güvenlik Konseyi'ndeki ülkelerin sorumluluk almak istememeleri insani müdahale kavramını tartışmaya açmıştır. Irak, Ruanda ve Kosova'da işlenen suçların tartışmaya yol açması üzerine, BM Genel Sekreteri Kofi Annan, Eylül 1999'da,
İran ile Batılı ülkeler arasında yıllardır devam eden nükleer anlaşmazlık sona erdi. Buna göre, İ... more İran ile Batılı ülkeler arasında yıllardır devam eden nükleer anlaşmazlık sona erdi. Buna göre, İran'ın nükleer teknoloji geliştirme ve nükleer silah yapma hedeflerinden vazgeçmesi karşılığında Batılı ülkelerce uygulanan ambargo kaldırılacak. Anlaşmanın en önemli sonucu ise; bölgede İran'ın önünün açılmasına paralel olarak yeni gerilimlerin yaşanması ihtimali.
Merve AKSOY Bilindiği gibi günümüz dünyasında uluslararası sistem ve aktörlerin sorumlulukları, 2... more Merve AKSOY Bilindiği gibi günümüz dünyasında uluslararası sistem ve aktörlerin sorumlulukları, 2. Dünya Savaşı'nın yol açtığı yıkımın ardından, tüm ulusları bir araya getirmeyi ve uluslararası güvenliği ve barışı sağlamayı asli görev ve amaç edinen Birleşmiş Milletler (BM) Anlaşması ile tanımlanmaktadır. Uluslararası sistemde bağlayıcı olan bu belgenin 2. Maddesi'nin 4. Fıkrası devletler açısından büyük önem teşkil etmektedir. Bu maddeye göre, uluslararası sistemde devletler güce ve güç kullanma tehdidine başvurmaktan kaçınacaklardır. BM Anlaşması'nda kuvvet kullanma yasağı, evrensel bir örf ve âdet hukuku "jus cogen"[1]olarak tanımlanıp, BM Anlaşması'na üye olmayan devletlere de sorumluluklar yüklemektedir. BM Anlaşması'na göre, herhangi bir devlet uluslararası barış ve güvenliğe zarar verdiği
Bu çalışmada HAMAS’ın seçimlerden galip çıkmasıyla başlayan İsrail’in Gazze Şeridi üzerindeki sal... more Bu çalışmada HAMAS’ın seçimlerden galip çıkmasıyla başlayan İsrail’in Gazze Şeridi üzerindeki saldırıları hukuksal boyutuyla değerlendirilecektir. İlk bölümde abluka ve ablukaya giden süreç ele alınacak, uluslararası hukukta abluka uygulanabilmesi için hangi kriterlerin oluşması gerektiği ile ilgili normlar ortaya konulacaktır. Ardından uluslararası hukukta abluka süreci konusu aktarılarak Gazze Şeridi’ne uygulanan ablukanın meşruiyeti sorgulanacaktır. İkinci bölümde ise İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları ele alınarak uluslararası insancıl hukuk ihlalleri anlatılacaktır. Bu bölümde temel olarak 2009 ve 2014 saldırılarına odaklanılarak yoğun insan hakları ihlalleri ile işlenen savaş suçları üzerinde durulacaktır. Son bölümde ise İsrail’in 2005’ten bu yana devam ettirdiği saldırılar sonucu yerinden edilip IDP konumuna düşen insanların mevcut durumları sayısal verilerle ortaya konulacaktır.