doğan yücel | International Burch University (original) (raw)

Papers by doğan yücel

Research paper thumbnail of Bediüzzaman’ın Üçüncü Söz Eserinde Geçen  Kavramlar ve İlişkilerine Matematiksel Modelleme Yaklaşımları

IJSSAR International Journal of Social Sciences and Academic Research , 2025

Son yüzyılın en önemli din adamlarından Bediüzzaman’ın Sözler adlı eserindeki Üçüncü Söz, ibadet ... more Son yüzyılın en önemli din adamlarından Bediüzzaman’ın Sözler adlı eserindeki Üçüncü Söz, ibadet bilinci ve kulluk motivasyonu üzerine önemli öğretici mesajlar içermektedir. Bu çalışma, Üçüncü Sözü öğretim perspektifinden ele almıştır. Ayrıca matematiksel modelleme teknikleriyle desteklenmiş bir analiz sunmayı hedeflemiştir. Çalışmada anılan eserde geçen bireyin yaratıcıyla kurduğu ilişkiyi anlamlandırmasına katkı sağlayabilecek soyut kavramlar, somut matematiksel grafik ve şekillerle incelenmiştir. Her bir grafik ve şeklin yorum ve analizleri yapılmıştır. Çalışma sonucunda modelleme yapılan eserdeki kavramların ilişkileri gözle görünür hâle getirilmiş ve anlaşılmalarının kolaylaşacağı kanaati hasıl olmuştur. Diğer yandan benzer eserlerdeki kavram haritalarının da çıkarılabileceği görülmüştür.

Research paper thumbnail of Bediüzzman’ın İkinci Söz Eserindeki Kavramların Matematiksel Modelleme Yoluyla Bağıntılarının Analizi

Journal of Quranic Studies and Modern Science , 2025

Bu çalışma, Bedüzzaman’ın Sözler eserindeki İkinci Söz'ün matematiksel modelleme yoluyla pedagoji... more Bu çalışma, Bedüzzaman’ın Sözler eserindeki İkinci Söz'ün matematiksel modelleme yoluyla pedagojik anlamda nasıl kullanılabileceğini araştırmaktadır. Sabır, tevekkül ve iman gibi temel kavramların bireysel gelişim üzerindeki etkileri, bu kavramların birbirleriyle nasıl etkileşimde bulundukları ve gelişim süreçlerinde nasıl rol oynadıkları matematiksel bir model ile ele alınmıştır. Model, diferansiyel denklemler kullanarak bu kavramlar arasındaki etkileşimi açıklamaktadır. Bulgular, sabır, tevekkül ve iman arasındaki pozitif ilişkiyi ve bu kavramların bireylerin psikolojik ve ruhsal gelişimlerine sağladığı katkıları göstermektedir. Bu kavramların ilişkilerinin görseller yoluyla anlaşıması fertlerin duygusal ve ruhsal dayanıklılıklarını artırabilir ve kişisel gelişim süreçlerini hızlandırabilir. Bu çalışma, İkinci Söz'ün pedagojik açıdan önemini vurgulayarak, fertlerin günlük hayatında bu değerlerin nasıl kullanılabileceğine dair önerilerde bulunmaktadır. Çalışmada eserde geçen kavramların birbirleriyle ilişkileri fraktal modeller, teoremler ile matematiksel ispatlar, Python analizleri, görselleştirme ve kavram haritasının çıkarılması şeklinde modellenmiştir. Bu modelleme grafikler ve şekillerle ortaya konulmuştur. Üretilen grafik ve şekillerin yorumları yapılmıştır. Ayrıca her bir teoremin ispatı metin temelinde yapılmıştır.

Research paper thumbnail of Dilimizde Hazan

Research paper thumbnail of Çok Bilinmeyen İki Edebi Sanat Müşakele ve İstihdam

Research paper thumbnail of Goli Otok ve Sinop

Adaletin mazlumun yanında olmadığı kanaati hasıl olduğunda adresler, okunu sadağına koyup, kılıcı... more Adaletin mazlumun yanında olmadığı kanaati hasıl olduğunda adresler, okunu sadağına koyup, kılıcını kuşanıp zalim idarecilerle mücadeleye giren Robin Hood gibi ormanların derinlikleri veya Köroğlu gibi dağların başlarıdır. Bir zamanlar bu gibi isimler kaçak ya da isyankâr iken zamanla hep birer halk kahramanı olmuşlardır. Bir müddet sonra isteyerek yahut istemeyerek hükümetler, bunları kahramanlar olarak anmaya başlamışlardır. Bu kahramanların hikâyeleri okullarda ders kitaplarına girmiş, filmleri çekilmiştir. Sözleri ve yaptıkları tarihe mal olmuş ve dilden dile yayılmıştır. Bu sebeple adalet, esasında bir hak arama mücadelesidir, denebilir.

Bu yazıyı kaleme aldığım günden takriben 25 yıl öncesiydi. Sean Connery’nin ses getiren filmlerinden biri olan The Rock (Kaya) isimli sinema filmini VHS video kasetinden seyretmiştik arkadaşlarla. Birkaç gün filmin üzerine konuştuğumuzu bile hatırlıyorum. Filmin konusu, bir grup devletini seven fakat kırgın deniz komandosunun turist kılığında gittikleri Alcatraz Adası üzerinde hâkimiyet kurup diğer turistleri de rehin almalarıdır. Bu deniz komandoları, herkesin korkulu rüyası olan çok tehlikeli kimyasal silahları da yanlarına alır ve ölen komandolar için devletten fidye isterler. Filmin devamını dileyenler seyredip görebilir.

Alcatraz, bir dönem siyasi ve en azılı mahkumların hapsedildiği bir hapishane aslında. Mahkûmlar buraya dış dünyayla en az irtibat kurabilecekleri için konulur. Diğer bir yönü de buradan kaçma ihtimalinin neredeyse imkânsız olmasıdır. Denize kıyısı olan birçok ülkede buna benzer mahpushaneler inşa edildiği bir vakıa. Türkiye’de de Cumhuriyet Döneminde Yassıada ve öncesinde Girit, Kıbrıs ve Rodos gibi adalar yine siyasi sürgün veya mahkûmların adresleri olmuştur. Hapishane olarak kullanılan adalarda yaşananlara dair romanlar, hikâyeler, hatıratlar ve türküler yazılmış; filmler çekilmiştir. Papillon (papyon) Türkçeye çevrildiği üzere “Kelebek” filmi de bunlardan biri. Hem 1973 hem de 2017’deki yeni versiyonu sinema tarihinin kalburüstü filmlerinden.

Üstteki film ve filmin geçtiği adaya benzer şekilde bu yazıda ilki bir hapishane adasından diğeri de ada benzeri bir yerden, iki zindan şiirinden bahsedeceğim. Yugoslavya döneminde siyasi mahkûmların gönderildiği adres Goli Otok (Kel Ada)’tur. Burası sıcağı ve ağaçsız bir kayalık yer olması hasebiyle meşhurdur tüm ülkede. Siyasi muhaliflerin buluşma yeridir sanki bu küçücük cezire. İşte bu ada ve yaşananlar alttaki 4+4 hece ölçülü şarkıyla dile gelmiş ve tarihteki yerini almıştır.

Şarkının üç kıtasının da ilk iki mısrası aynıdır. Öyle acı ve mihnet çekilir ki adını ezberler yaşayanlar. Ada öyle sıcaktır ki taşlar bile yanar. Geride kalanlara söylenecek ilk şey adanın yakıcı hararetidir.

“Otok goli, otok goli

otok goli, otok goli

sunce sije, kamen gori

to je, majko, otok goli

Kel ada bura, Kel ada

Kel ada bura, Kel ada

güneş parlar, taşlar yanar

İşte anacım, Kel ada”

Kayalar kırılır balyozlarla, taşlar insanın yüzüne çarpar. Yollar yapılır, fayanslar döşenir Kel Ada’da.

“Udarci se cuju, kamen puca

plocice se rade, bura puse

otok goli, otok goli

otok goli, otok goli

Darbeler duyulur, taşlar çarpar

Taş döşenir, fırtına eser

Kel ada bura, Kel ada

Kel ada bura, Kel ada”

Orada çekilen zorluklar yetmezmiş gibi bir de mahkûmların yedikleri ve içtikleri ne doyurur ne de tat verir damağa.

“Otok goli, otok goli

otok goli, otok goli

juha i brom glavna su klopa

na otoku golom, na otoku bijelom

Kel ada bura, Kel ada

Kel ada bura, Kel ada

Tayınım hep şaplı çorba

Kel ada, kayalık adada”

Diğeri edebiyat okurlarının yakından tanıdığı bir isme ait. Az çok müzik dinleyenler hemen hatırlar Sabahattin Ali’nin bu hüzün yüklü mısralarını. Biz de küçükken ilk mektepte söylerdik bu türküyü. Üstteki Hırvatça şarkı gibi alttaki türkümüz de 4+4 hece ölçülü. İlk kıtasında çiçeksiz bahçeler, kuşsuz ve yıldızsız gökyüzüyle bir hapishane tasviri yapılır.

“Burda çiçekler açmıyor

Kuşlar süzülüp uçmuyor

Yıldızlar ışık saçmıyor

Geçmiyor günler geçmiyor”

İkinci kıta mahpuslukta günlerin nasıl geçtiği anlatılır. Şair avluda volta attığını, duvara yaslandığını ve belki de geçmiş gelecek günlerini düşünüp hayaller kurduğunu dile getirir.

“Avluda volta vururum

Kah düşünür otururum

Türlü hayaller görürüm

Geçmiyor günler geçmiyor”

Ütteki kıtalarda hapishaneyi ve günlerini nasıl geçirdiğini anlatan şair, üçüncü kıtada içerdekilerle dışarıdakilerin farkını ifade eder. Mahpuslar dışarıdakilerin belki kıymetini bile bilmeden yaptıkları gündelik hayata dair işleri görmeyi düşlerler. Damda mevsimler bilinmez, istense de gezip dolaşılamaz, günler su gibi akmaz çünkü.

“Dışarıda mevsim baharmış

Gezip dolaşanlar varmış

Günler su gibi akarmış

Geçmiyor günler geçmiyor”

Beşinci kıta, şairin içli içli hüzünlendiği kısımdır türküde. Kimleri ve neleri sevmiştir? Nereleri gezmiştir? Aynaya bakınca dalıp gider.

“Gönülde eski sevdalar

Gözümde dereler bağlar

Aynadan hayalin ağlar

Geçmiyor günler geçmiyor”

Sevdiklerinden ayrı ve mecburen beraber aynı çatı altında kaldığı insanlar vardır onun. Hayatları yabancıdır ona. Ortak hatıraları yoktur. Güzel şeyler söylemezler. Herkesin dili acıyı mırıldanır. Hepsinden de zoru bütün bu zorluklara katlanırken zamanın çok yavaş akması.

“Yanımda yatan yabancı

Her söz zehir gibi acı

Bütün dertlerin en gücü

Geçmiyor günler geçmiyor”

Hasılıkelam Sabahattin Ali’nin türküsünün yıllara meydan okuması misali Benden selam olsun Bolu Beyi’ne mısrası çağları aşmıştır. Diğer taraftan Bolu Beyi’nin adı belki tarih kitaplarında bile kalmamıştır. Direnişte, sürgünde veya hapiste hak aranırken fikir ve mücadeleler yeri gelmiş, söze dökülmüştür. Yaşanan haksızlıklar bazen sazla, bazen sözle tenkit edilmiştir.

Research paper thumbnail of Kız Mağarası

Saraybosna-Tuzla yolunun sol tarafında kalan Kladanj kasabasındayız. Burası kaplıcalarıyla biline... more Saraybosna-Tuzla yolunun sol tarafında kalan Kladanj kasabasındayız. Burası kaplıcalarıyla bilinen Olovo’ya 18 km ve Saraybosna’ya 70 km uzaklıkta bir yer. Bosna’da kaplıca suyu çıkan Vişegrad, Ilıca ve Foynitsa gibi başka yerler de var. Bu kasaba ise Kız Mağarası’na ilaveten Oğlan Çeşmesi (muška voda) efsanesiyle de yerli halk arasında meşhur. Nüfusu 13 bin. Srebrenitsa ve Ekşisu (Kiseljak) gibi burada da bir içme var.

İki arkadaş, bir sonbahar günü Tuzla’dan Saraybosna’ya dönerken Kladanj’da meşhur Kız Mağarası’nı görelim dedik. Ağaçların yaprakları daha sararmamıştı. Biraz vaktimiz de vardı. Bu sefer sadece yol kenarındaki tabeladan görmeyelim istedik. Çok methini de duymuştuk.

Ana yoldan yaklaşık sekiz km’lik bir mesafedeydi mağara. Önce kasaba merkezinden Drinjača (Küçük Drina) ırmağının bir kolu olan Bukovica deresini solumuza alarak geçtik. Kasabanın dış mahallelerine varınca tabelaları ve navigasyonu takibe başladık. Bir süre sonra derenin üzerindeki tek araba geçecek genişlikteki ahşap köprülerden geçtik. Üç km kadar stabilize yol gittikten sonra Brateljevići köyündeki Kladanj’a su temini yapılan kaynağın yanında durduk. Yol, bizi bir dere kenarına getirmişti. Bukovica deresiyle yol arasında orman içinde piknik yapılacak cennet gibi yerler var. Vadinin iki tarafı orman.

Mağaranın, Kız Mağarası ismiyle meşhur olması 400 yıl öncesi Osmanlı dönemine kadar uzanan bir efsane. Bu efsane nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar gelmiş. Anlatılan hikâyenin çeşitli versiyonları var ancak en bilineni Kaldanj’daki köylü gençlerin aralarında mağaradan su getirmeye bahse girmeleridir. Bahse girildiğine göre muhakkak o dönemde de mağarayla ilgili çeşitli söylentiler bulunuyordu. İşte tam da bu yüzden şimdiki adıyla Kız Mağarası’na girmek büyük bir cesaret gerektiriyordu. Bu oğlanların bilmediği şey ise hiçbirinin cesaret edemediği bu iddiayı bir kızın duyup kimsenin haberi olmadan tek başına mağaraya gidip su getirmeye karar vermesiydi. Kız, bunun mağaradan gelen su olduğuna ve kendisinin orada olduğuna dair delilin ne olabileceğini akıl etmiş. Bir iğ alıp su kaynağının yanına bırakmayı düşünmüş. Gerçekten kaynağa gitmiş ve suyu sürahisine doldurmuş. Ancak kuyuya takmayı düşündüğü iği yanlışlıkla uzun elbisesinin bir kısmına da sokmuş. Ayağa kalkmaya çalıştığında birinin onu eteğinden aşağı çektiğini sanmış. Kendini çekenlerin kötü ruhlar olduğunu sandığından kalbi bir anda korkudan durmuş ve orada ölmüş. Bazı rivayetlere göre burada gömülüdür ve bu mekânda bir kişinin gömülü olduğunu gösteren bir mezar taşı vardır. O zamandan beri bu mağaraya Kız Mağarası adı verilmiştir. Kıza ait olduğu düşünülen mezarın etrafına her yerden gelen insanlar elbise vb. şeyler getirip yerleştirirler. Yerli halka göre mezarın yanında hiç kurumayan bir kaynak vardır.

Mağaranın ortasındaki alan çoğunlukla düzdür. Ancak su debisinin yükseldiği dönemler oluyor ve o yağışlı zamanlarda düz kısım göle dönüyor. Mağarada bulunan kaynak, yıl boyunca kurumaz ve özellikle mağaranın duvarlarından aşağı akan su, halk arasındaki söylentilere göre şifalıdır. Paleolitik Çağ’da burası soğuktan ve hayvanlardan korunmak için bir sığınak ve insan hayatı için gerekli olan şeyleri çoğunlukla içeren uygun bir yerdi. Kalıntılar, eskiden çok sayıda insanın tamamen normal bir hayat sürdüğü bir yer olduğunu göstermektedir. Mağaranın sonunda sarkıtların ve mantarları andıran dikitlerin hâkim olduğu küçük bir plato ile bir yükselti vardır. Gezip görenlerin çoğunun anlattığına göre mağaranın en güzel görüleceği dönem, içindeki her şeyin bir şekilde büyülü göründüğü kış mevsimidir. Sular, düşük sıcaklıklar sebebiyle mağaranın her yerinde buzdan sütunlara dönüşür.

Neyse biz gezimize dönelim. Tahminimiz, mağaranın yolun hemen kenarında olduğuydu. Öyle değildi. Etrafa bakınınca yolun kenarındaki tabelada mağaranın basamakların ucunda olduğu görülüyordu. Yoldan mağaraya giden beton basamaklar vardı. Basamaklar tırmandıkça kıvrıldı, kıvrıldı. Sonunda 10 dakika kadar tepeye tırmanış sonrası mağaranın girişine ulaştık. Yoldan mağaranın girişi 500 metre kadar ve dereden 30 metre yükseklikte. Aydınlatma tertibatı vardı ama biz panodan ışığı nasıl açacağımızı bilemediğimizden telefonların ışığıyla girmeye karar verdik. Giriş, biraz oyukta kaldığından 20 basamak kadar indikten sonra bir metre genişliğindeki beton ziyaretçi yolundan mağaraya girdik. Artık hava kararmıştı. Mağara tavanı, girişte 16 ve çoğu yerinde 15 metredir. Mağaranın iç kısmında genişlik bir noktada 40 metreyi bulmaktadır. İçerisi oldukça nemli ve yarasalıydı. Mağaranın iki yanına yapılan yoldan, insanlar gündüzleri gelip görüyorlar. Ortada mezar var. Üstte yarasalar uçuşmaya başladı. Yürüdüğümüz yol bayırlaştı ve nemden iyice kayganlaşmıştı. Bizden başka etrafta kimsecikler yoktu. Tabii biz ne kadar ilerleyeceğimizi de bilmiyorduk. Yürüdükçe yürüdük ama bir türlü karanlıkta sonunu getiremedik. Mecburen geri döndük.

Mağara duvarında bulunan yazı ve şekillerin çoğunun en azından 10.000 yıllık olduğuna yani eski taş devrine ait olduklarına inanılıyor. Bu çizim ve yazılar, mağaraya girdiğinizde sol taraftaki duvarda girişten yaklaşık 9 metre sonra başlar. Atlı, erkek, kadın, geyik ya da at gibi çeşitli karakterlerin çizimleri bulunur. Sağ taraf yosunlu olduğundan o taraftaki çizimleri görmek oldukça zordur. Çizim ve gravürler yaklaşık 10-15 metre uzunluğundadır. Bu çizimler, farklı zaman dilimlerinde yaşananları gözler önüne sermektedir. Çizimler arasında ilk olarak at binicilerinin olduğu sahneler ve bir avlanma sahnesi var. İçeriye doğru geyik ve insan figürleri yer alıyor. Bu çizimlerle dolu duvarda dikdörtgen resim alanları, bir adamın şematik bir temsili, falluslar, oklar ve algılaması zor diğer şekiller var. Sonuçta üç tür çizim göze çarpmaktadır; atlılar, ayakta duran bir erkek ve üç kadın figürünün yanı sıra değişik hayvanlar, geyikler ve atlar. Kız mağarası, birçok sırrı saklamaya devam ediyor ve bazı çizimlerin ne anlama geldiğine dair sadece tahminler var. Bir atlıdan ‘güneşli bir kadına’, oradan ‘kanatlı bir adama’ kadar bu mağara, bir gün çok önemli tarihsel verileri ortaya çıkarabilecek kapasiteye sahip. Bu sebeple mağara çizimleri ve diğer ilginç şeyleri inceleyen arkeolog, tarihçi ve çeşitli araştırmacılar için hâlâ ilgi çekici olmaya devam etmektedir. Çizim ve gravürlerin ayrıntılı izahları için yazı sonunda kaynak var. Fakat bunların değişik tarihî çağlara ait oldukları ortaya konulmuştur. Keşfedilmeyi bekleyen birçok sırrı barındıran bu çizimler, tarihçilerin yanı sıra yerli halkı ve her yıl binlerce turisti de kendine çekmektedir.

Bu mağara, her yıl yaz aylarında yüksek sıcaklıklara rağmen Kaldanj, Bosna ve diğer ülkelerden inanılmaz sayıda insanı kendine çekiyor. Her yıl 50 bin kadar insan erkenden kalkıp dua etmek ve mağarayı ziyaret etmek için hususi araçlarıyla veya organize ulaşım araçlarıyla içtimaya geliyor. Burası bir efsanenin ve geleneğin korunması rolünü üstlenmektedir. Ayvatoviç’ten çok daha eski bir dinî toplanma noktası. Günümüzde burada çeşitli etkinlikler ve programlar düzenleniyor.

Konjuh Koruma Alanı’na ait olan bu mağaranın İslamiyet sonrası dönemde de ciddi ilgi gördüğüne dair kayıtlar var. İslamiyet öncesi dönemlerde ise kilise ve çevredeki yerleşim yerlerinin sakinleri bugün de çözülmeyi bekleyen sırlardan ötürü mağaraya özel bir anlam yüklediler. Mağara yakınında Aziz George onuruna festival gibi çeşitli etkinlikler düzenlendi ve mağara bir barınak olarak kullanıldı. Kız Mağarasının kutsal ve kült bir yer olduğu ve günümüze kadar bir bakıma kutsal bir mekân rolü oynadığı varsayımlarından ötürü diğer özellikleriyle birlikte günümüzde önemli bir dinî içtima alanına dönüşmüştür.

Eskiden her yaz içtimaya imam ve hocalar katılırdı. Ancak İslami açıdan burayı ziyaret etmenin ve dua etmenin İslam’a uygun olmadığı görüşünde olanlar da çoktu. Ulema Meclisi, 1958 tarihinde mağarayı ziyaret etmenin İslam’a göre haram olduğu ve İslam’da hiçbir dayanağı olmadığına dair fetva vermiştir. Ancak günümüzde hâlen yılın belli bir gününde insanlar toplanmakta, imamlar eşliğinde topluca namaz kılmakta ve dualar etmektedir. Dönüşte basamakları saymaya karar verdim ve yola inene kadar 165 basamak saydım. Yer yer kırılan basamaklar bakımlı sayılır. Buraya mevlit okunduğu zamanda da gelmek üzere ayrıldık. Ayrıca Oğlan Çeşmesi’ni de göreceğiz, yolların çamur olmadığı bir zamanda.

Kaynaklar

https://enovosti.ba/djevojacka-pecina/#Zabrana_okupljanja_kod_Djevojacke_pecine_u_Kladnju_i_razlicita_vjerska_gledista

http://www.centarzakrs.ba/bh/images/stories/downloads/djevojacka%20pecina_booklet.pdf

Research paper thumbnail of Üçüncü Dâhiliye Koğuşu

Helezon, 2024

-Elimi yüzümü yıkadım, musluğu kapatıp geliyorum. -Şıp, şıp, şıp, şııp… Bu musluk ne zamandır da... more -Elimi yüzümü yıkadım, musluğu kapatıp geliyorum.

-Şıp, şıp, şıp, şııp… Bu musluk ne zamandır damlatıyor? Düşen damlalar halka halka dağılıyor. Halka halka, halllka halllka, haaallllkaa haalllkaaa…

-Tıp, tıp tıp, tıp, tıp tıp, tııp, tıııp…

Eh, sonunda bu glikoz serumu da bitti. Ne kadar uzadı bu sefer! Yarım litre kaç damla ki acaba? Yarım saati geçti. Bugün yediğim üçüncü serum. Neyse hemşireyi çağırayım da hortumu çıkarsın. Neredeydi şu sallanan düğme? Azıcık şu yıpranmış, yer yer çizik ve rengini atmış kırmızı karolu koridorda volta atsam. Hemşirenin gelmesini beklemektense boş şişeyi elime alayım da koridordan sesleneyim bari. Serumun asıldığı tekerlekli askının hemen yanında, iki yatak arasında duran iki karışlık demir bir direğin odanın ortasında ne işi var? Bir tek o mu? Yatakların baş ucundan sarkan kimi çalışan kimi çalışmayan sarı kablolar…

-Doğrulayım, hemşireyi on dakika beklemenin âlemi yok. Şunun şurası on adım.

-Hemen geliyorum.

Eski usul ahşap bir pencere. Pencereler gibi kocaman ve büyük eski yapım bir kalorifer peteği. Herhâlde dört kişi anca kaldırır. Bu bahar sabahında camların arasından hafif bir serinlik sızıyor. Serinliğe bile hasretim. Saçımın her teli serinlikten nasipleniyor. Diğer hastalar üşüyorum demeyecek olsalar hiç kapatmam ya, neyse!

Koğuşa geri dönme vakti. Üçüncü dâhiliye koğuşuna kapıdan girince karşıda, kalorifer peteğinin üstünde, bahçeye bakan ve belki üç metrelik eski tip bir pencere…

Bahçedeki çamlar üç bölmeli pencerenin ancak ortasından azıcık görülüyor. Yaşlı bir pelitin camdan görünen yerinde bir ağaçkakan yuva yapmış. Dikkatli bakınca seçiliyor. Alt ve üst camı boyamışlar. Keşke renkli cam koysalarmış. Koğuş üç kişilik. Geldiğimde kaloriferin yanında uyumaya çalışan seyrek saçlı, matruş bir ihtiyar vardı. Kızıl ve yuvarlak burnu görünüyordu. Gece ilerlemişti. Güler yüzlü, tatlı dilli ve hafif tombulca bir hemşire pijama verdi. Ardından sağ koluma serum taktı, ağrılarımı dindirsin diye. O arada hanımı biri almaya geldi. Yarım saat kadar daha kıvrandıktan sonra gevşemeye başladı vücudum. Ertesi sabah olmuş.

-“Haydi, yatağa. Kolunu uzat!” diyor hemşire.

-Tıp, tıp tıp, tıp, tıp tıp, tııp, tıııp…

Yine başladı. Sağ kolumdan girip içimde dağıldığını hissediyorum serumun. Ara ara hafiften sızlatıyor.

Geleli iki gün oldu. Hemşire, sabahları saat altıya çeyrek kala, elinde iğneyle kan almak için karşımda. Hayatımda kendim için hastaneye gitmiş değildim. Çocukların doğumu, aşı, sağlık taraması gibi işler için yolum düşmüştü. Öyle bir yere gelmişim ki dışarı çıkmak yok, verdiklerinden başka bir şey yemek hatta su bile olsa içmek yasak. Ziyaretçi kabul edilmiyor. Herkes bir an evvel karnından bir yerin kesilip dikilmesini bekliyor. Hayat geride kaldı.

Dün sabah yan koğuştan biri ameliyata götürüldü. Arkadan bağlamalı önlük gibi bir şey giydirilmiş. İnsanlar burada mezbahadaki birer et ve kemik yığını gibi. Kefene sarılsam daha iyi olurdu gibime geldi. “İmamla hekime ayıp olmaz.” demişler. Hekimin canlıyken, imamın cansızken ellerine düşüyoruz.

Bu sabah pencere önünde beş gündür bekleyen amcanın sırası. Soyunma odası yok. Yeşil ameliyat önlüğünü arkadan bağladım. Bitince sıra bence. Yine glikoz serumu geldi.

-Tıp, tıp tıp, tıp, tıp tıp, tııp, tıııp…

Alışıyorum galiba bu hayali sese. Bir filmden mi kalmıştı yoksa su içtiğim bir çeşmeden mi?

Amcanın ameliyatı uzadı. Benim için büyük gün yarın artık. Ameliyat bekleyenler arasında siyaset, futbol, aile, hastalıklar yani bilindik muhabbetler… Yaşlar ileri olduğundan kızlar, iş, okul konuşulmuyor. Üç gündür ameliyata hazırlanıyorum.

Sabah oldu. Bölüm başhekiminin muayenesinden on dakika sonrası. İlk günkü tombul hemşire, elinde ameliyatta giyilecek yarı şeffaf önlüğü önüme koydu. Utanmak mı ağrıları çekmeye devam etmek mi? Derken beni götürecek sedyeye bindim. Üzerimde battaniye. Ameliyathane binasına geçiyoruz. Kabuğu ters çevrilmiş bir kaplumbağa gibiyim. Çırpınsam da kurtulma imkânım yok. Gözlerim yukarı bakıyor, sırt üstü gidiyorum. Ordan diğer sedyeye, en sonunda da ameliyat masasına. Başım çok ağrıdı. Aslında ameliyat masası yok. Bir nevi sedye o da. İki metrelik, iki tane yan yana tahtadan, birazcık geniş ve sünger kaplı bir sedye. Hemşireler beni rahatlatacak şeyler söylüyor. Bacaklarımı bağladılar. Sol kolumu kanal gibi bir şeye koyup bağlayarak kan yolu açtılar. Hareket edebilen tek uzvum sağ kolum. Onu da üstümdeki önlüğü ip gibi yırtıp vücuduma sıkıştırdılar. Üstümde yüzlerce irili ufaklı lamba. Belki sekiz on tane ekran. Başımın sağ yanında kalp atışını ‘tıp, tıp, tıp’ diye sayan ana ekran. Arada heyecandan olsa gerek kan dolaşımım yükseliyor. O sırada makineden ‘tıııp’ diye bir ses yükseliyor. Nefesimi tutuyorum. Rahatlamaya gayret ediyorum. Ekrandaki normal ‘tıp, tıp” sesi geri geliyor. Gizli saklı bir şeyim yok. Yarım saat kadar sonra cerrahın geldiğini söyledi hemşire. “Morfinli maskeden nefes al!” dedi. Burunla alınca pek fark etmedi. Ağzıma dolu bir nefes çektim, anında kollarım karıncalanmaya başladı. İkinci nefesten sonrasını hatırlamıyorum.

Duvardaki saatin pili bitmişti. İsmimi söylerlerken uyandım. Aynı anda büyük bir acı ve üşüme başladı. Bir hemşire, hemen saç kurutma makinesi getirip battaniye altındaki bacaklarımın arasına koydu. Titremem geçti. Yine aynı düzen. Sedyeden sedyeye geçiş. Bu sefer ayağımı yardımsız kımıldatamıyorum. Kurt ve çakal, kabuğumu kırıp dişlerini geçirmişler sanki. Acılar inletiyor. Koğuştaki yatağa gelince ilk ağrı kesici serum geldi.

-Tıp, tıp tıp, tıp, tıp tıp, tııp, tıııp…

Bu sefer acıdan damlaların sesi duyulmuyor. Birkaç saat uyumuşum. Üç gün daha geçti. Damlaların her düşüşünde aynı ses…

-Tıp, tıp tıp, tıp, tıp tıp, tııp, tıııp…

Son seferlerde ‘tıp tıp’ları duymaz oldum. Ya alıştım ya da yoruldum. Altıncı günün sabahında bölüm başhekimi taburcu etti.

-Haydi, daha ne yapıyorsun? On dakika oldu.

Musluktan damlayan suların sesleri tıp’lıyor yine.

-Tamam, geldim. Dalmışım biraz.

Ameliyat sonrasına hayaller kurmuştum. Ağaçlıklı yollarda yürüyüş yapmak, çocuklarla birlikte ailecek zaman geçirmek gibi. Hava yürüyüş yapmak için çok güzel ve temiz, en güzeli de acısız yürüyebiliyorum.

Research paper thumbnail of Ayvaz Dede’nin Mekânına Yolculuk

Helezon , 2024

Saraybosna’dan arabayla yaklaşık iki saatlik uzaklıkta, kayın ormanının ortasında bir yerdeyiz. A... more Saraybosna’dan arabayla yaklaşık iki saatlik uzaklıkta, kayın ormanının ortasında bir yerdeyiz. Avrupa’daki en büyük Müslüman içtima yeri olan ve aynı zamanda Bosna’daki en eski içtima yerlerinden birindeyiz. Burası beş yüz yıllık bir geleneğe sahip olup Bosnalı Müslümanların kimliğine derinden kök salmış bir yer. Šuljaga Dağı’nın eteğinde ve eski adıyla Akhisar’ın (Prusac) eski şehir merkezine altı ila yedi kilometre uzaklıktaki ormanın içinde. Bosna eyaleti döneminde son derece önemli bir şehir merkeziymiş. Bosna’da İslamdan önce de Hristiyan/Bogomillerin yağmur, bereket ve yazlık mahsullerin korunması için yaptıkları toplu duaların varlığı biliniyor. Ayvatovitsa’nın günü de geleneğe uygun şekilde Bosna’da Osmanlı döneminde de kullanılan Rumi takvime göre hesaplanıyor.

Nisan ayının ortasındayız ve her taraf bir gün önce yağan karla bembeyaz. Sıcaklık sıfıra yakın. Ara sıra eriyen karlardan açılan yerler çamur. Nerede miyiz? Ayvaz Dede yani mahallî ismiyle Ayvatovitsa şenliklerinin yapıldığı noktadayız. Ayvatovitsa’ya ilk seferin ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmemekle birlikte burasının adını 15. yüzyılda yaşamış İslam âlimi ve derviş Ayvaz Dede’den aldığı biliniyor. Ayvaz Dede, 1463 yılında Sultan II. Mehmed ile birlikte Bosna’ya gelmiş ve gelmeden önce kendisine Üsküp’te İslam’ı tebliğ görevi verilmiş önemli bir şahsiyet. Ayvaz Dede, Boşnaklara İslam’ı nazik ve tatlı bir usulle, her şeyden önce şahsi hayatıyla anlatmış. Civardaki halka yardım etmiş ve o dönem mutasavvıflarının özelliklerinden olan halkın günlük meselelerinin çözümüne çalışmış.

Bu mevki, Bosna Hersek’in en eski şehirlerinden biri. Kasaba, 1463 yılında Bugoyno ve Yukarı (Gornji) Vakuf yakınlarındaki Vrbas Nehri’nin yukarı kesimlerinde kurulmuş. Bu kasaba, Osmanlı Dönemi’nde Bosna eyaletinin önemli bir kültür ve inanç merkezi olmuş.

Arabamızı asfaltın bitimine park ediyoruz. Soğuk hava ve yolunun sapa kalması sebebiyle içtima alanında kimsecikler yok. Burayı meşhur eden yeri bulmak için tabelalara bakıyoruz. Bulunca kar ve çamurlu alandan yürüyoruz. İşaretler yoluyla yarılan kayayı buluyoruz. İçtima alanından ormanın içine, 200-300 metrelik düzgün, taşlı yaya yolundan ilerliyoruz.

Bu orman içindeki yeri meşhur eden hikâyeye geçelim. Ayvaz Dede’nin menkıbesi Akhisar’da su sıkıntısı çekilmesiyle başlıyor. Kendisi dağda büyükçe bir kaynak buluyor. Şehre getirilebilmesi için suyun çıktığı kaynağın yolunda 74 metre uzunluğunda ve 30 metre genişliğinde bir kayanın aşılması gerekiyor. Rivayetlere göre Ayvaz Dede, kırk gün boyunca her sabah erkenden kayanın yarılması için Yüce Allah’a yakarmış. Kırkıncı günün fecrinde sabah namazından sonra uyuyakalmış. Rüyasında iki beyaz koçun çarpıştığını ve çarpışmanın şiddetiyle kayanın ortadan ikiye yarıldığını görmüş. Uyandığında kayanın gerçekten yarıldığını müşahade ettikten sonra ahşap tomruktan borularla bir su temin sistemi inşa etmiş ve onu Akhisar’a ulaştırmış.

Ayvaz Dede’nin vefatından sonra bu su tesisatının ne kadar daha, iyi durumda devam ettiği bilinmemekle birlikte ilk tamirinin Şeyh Hasan Kafi Pruščak tarafından yapıldığı biliniyor. Daha sonra 1785 yılı başında Bosna valisi Miralem Paşa tarafından bir kez daha restore edilmiş. Bu su temin sistemi, Banya Luka’daki Hıfzıssıhha Enstitüsünün, modern bir su temin sistemi inşa ettiği 1931 yılına kadar Akhisarlılar (Prusac) tarafından kullanılmış. Su tesisatı 450 yıl kullanılmış ancak aynı su Akhisarlılarca günümüzde de içilmeye devam ediyor.

Bir zamanlar susuzluktan ciddi sıkıntılar yaşayan Akhisar halkı; Ayvaz Dede’nin şehre temin ettiği bu suyun hatırasına, Yüce Yaratıcı’ya bir şükran ifadesi olarak her yıl haziran ayında, Hıdırellez (Hristiyanlarda Aziz Yorgi Günü) sonrası yedinci pazartesine denk gelecek günde bir mevlit okumaya başlamışlar. Suyun bulunma zamanı olan sabah namazı vaktinde ibadet yine kırda yapılıyor. Ardından Yasin suresi okunuyor. Kahve veya çay içildikten sonra bir hac alayı şeklinde yarılan kayanın da içinden geçerek kaynağa kadar atlı veya yaya olarak yürünüyor. Alayın yürüyüşü sırasında bir bayraktar arkasında ilahiler okunuyor, tekbirler getiriliyor. Kaynağa varıldıktan sonra Fetih suresi okunuyor ve dinî sohbet yapılıyor. Açık havada öğle namazı kılındıktan sonra birlikte dua edilerek gelenek sona eriyor. Yol, oldukça düzgün ancak asfalt yoldan tepeye tırmanmak gerekiyor araçla. Bu dik yol, şenlik esnasında yürünerek geçiliyor.

Bu arada kayaların olduğu mevkiye varınca fotoğraflar çekiyoruz. Ahşap tomruklar günümüzde temsilî olarak hâlâ duruyor. Her yer karla kaplı. Bir ara güneş çıktı. O sırada kayın ağaçlarından karlar başımıza döküldü. Arabaya çamur çaylak içinde döndük. “Bu gelenek ne zamandır var, hep sürmüş mü?” derseniz ilk başladığı günden bu yana her yıl tekrarlanan bu gelenek, sadece 2. Dünya Savaşı sonrasında 1946’da o zamanki komünist yetkililer tarafından yasaklanmış. 44 yıl ara verilmek zorunda kalınan bu âdet, 1990’da tekrar başlamış ve o zamandan beri her sene on binlerce Müslüman’ı yeniden bir araya getiriyor. Günümüzde Bosna genelinde ve özellikle Orta Bosna belediyelerinde -Yukarı (Gornji) Vakuf, Aşağı (Donji) Vakuf, Bugoyno, Travnik- Ayvatovitsa Günleri adı altında Akhisar merkezli bu anma merasimi düzenleniyor. Ayvaz Dede’nin 500. anma yılı Haziran 2010’da düzenlenmiş.

Geleneği Orta Bosna Kanton hükümeti takip ediyor. Yürüyüş dışında farklı etkinlikler de yürütülüyor ve haziran ayının büyük bir bölümünde devam ediyor. Geleneksel uluslararası folklor gösterisi, uluslararası karate turnuvası, Saraybosna Filarmoni Orkestrası performansları, konserler, edebiyat geceleri, sanat sergileri vb. gibi çeşitli programlar tertip ediliyor. İleride “Ayvatovitsa Günleri”nin “Ayvatovitsa Festival Günleri”ne dönüşme ihtimali güçleniyor.

Dönüş yolunda merak ediyorum, neden bu kadar zahmetli bir işe girişilmiş diye. Akhisar Kalesi, gerçekten de vadiden oldukça yüksekte bir dağın üstünde. Zirvenin güney yamacına kurulmuş kale. Oldukça harap bir halde günümüzde. Akhisar ise iki yanı derin vadilerin arasında ırmaktan çıkılan bayırdaki bir sırtın üzerine kurulmuş. Ayvaz Dede’nin olduğu kısım, kasabanın devamında dağın zirvesine yakın bir noktada. Böyle olunca kaleye o dönem su getirebilmenin tek yolu, zirveden kasabanın ormanla olan kısmından bir kanalın açılması. Halkın bu yürüyüşe katılımı özellikle Akhisar-Ayvatovitse bağlantı yolunun asfaltlanmasından sonra artmış. Bu anma programlarıyla Boşnakların kültürel, manevi ve geleneksel değerlerinin tanıtılması amaçlanıyor. Bosna’nın inanç turizmine de ciddi katkıda bulunuyor. Kasaba halkı, kasabalarına binlerce ziyaretçinin geldiği haziran ayına kadar sükûnet içinde yaşıyorlar. Bu anma merasimi, çevre ülkelerden kültür-sanat grupları ve sanatçıların katılımıyla uluslararası bir nitelik kazanmış. Hırvatistan ve Sırbistan’ın yanı sıra Türkiye, İran, Mısır, Malezya, Amerika, Avustralya, Kanada ve Avrupa’dan gelen binlerce insan bu yürüyüşe katılmakta. Turistler, inananlar, doğa ve maneviyat severlerle kültürel, tarihî, ekolojik vb. tematik gezi tutkunları buraya akın ediyor. Vakti ve imkânı olanların ziyaret etmeleri ümidiyle.

Kaynaklar

https://bs.wikipedia.org/wiki/Ajvatovica

https://www.muftiluk-tr.ba/ajvatovica.html

Research paper thumbnail of Examining Ömer Seyfettin's "Ant" Story in Terms of Sentence Elements

Journal of Research in Turkic Languages

Language has been at the center of thinking, knowing, and questioning processes from ancient time... more Language has been at the center of thinking, knowing, and questioning processes from ancient times to the present day, emphasizing its significance in human life. Due to its inherently multidimensional nature, language exhibits a complex structure. As a result of this complexity, it is associated with different fields, and various terms and definitions are used to describe the syntax of language structures. Although significant research has been conducted on Turkish syntax within the scope of Turkish grammar studies, the lack of a solid theoretical framework has hindered the ability to achieve the expected impact on language education. Therefore, diverse perspectives have emerged in language teaching, leading to debates on grammar. In this study, Ömer Seyfettin's story titled "Ant" has been analyzed in terms of sentence elements. The study adopts a qualitative approach, and the elements of the sentence are identified through document analysis. Based on the findings, th...

Research paper thumbnail of Cumhuriyet Öncesi Türk Romanında Düello

Asos journal, 2024

Since the Tanzimat period, many new genres such as novels, stories and plays have entered Turkish... more Since the Tanzimat period, many new genres such as novels, stories and plays have entered Turkish literature and brought the themes that were unfamiliar to Turkish readers. One such theme is "the duel", which is a peculiar custom largely specific to the Franks. Although duel is frequently mentioned in the Western literature of the period, especially in fiction works, no study has been carried out on its presence in Turkish literature. In this study, the subject of "duel" in pre-Republican Turkish novels is examined. The study used qualitative research method and case study in its design and employed document analysis as the primary source of data collection. It concluded that the practice of duel has not been encountered in the Turkish tradition, except for a few isolated works. Two novelists of the Tanzimat period, Ahmet Midhat and Hüseyin Rahmi frequently included duels in their works constituting the major exceptions.

Research paper thumbnail of Fars, Kürt ve Arap Dillerindeki Türkler ve Türkiye Türkçesinde Arap, Acem ve Kürtler

IJSSAR International Journal of Social Sciences and Academic Research, 2024

For nearly a thousand years, Turks, Persians, Arabs and Kurds have lived and continue to live tog... more For nearly a thousand years, Turks, Persians, Arabs and Kurds have lived and continue to live together with each other. The idioms, proverbs, words and expressions they have produced mutually about each other have been brought together in this study. Mixed methods were used in the study. Scans were made with both document analysis and also compilation was carried out through face-to-face interviews. As a result of the study, 147 items were identified in Arabic, 213 in Persian and 88 in Sorani Kurdish regarding Turks. These words were classified according to both their field of use and meaning. The data obtained as a result of the classifications were shown with graphs and their comments were made. As a result, it was revealed that the most words were in Persian, Arabic and Sorani Kurdish, respectively. As a result of the study, it was determined that there were 72 items related to Arabs, 33 to Persians/Iranians and 36 to Kurds in Turkish. As in other languages, the words in Turkiye Turkish were classified and commented in terms of meaning and theme.

Research paper thumbnail of Enderun Mektebinde Yabancılara Türkçe Öğretimine Bakış

Journal of Social Research and Behavioral Sciences, 2024

Üç kıtada hüküm süren Osmanlı'da eğitim anlayışı, sadece yerel ya da belirli bir milletin toplumu... more Üç kıtada hüküm süren Osmanlı'da eğitim anlayışı, sadece yerel ya da belirli bir milletin toplumuna hitap etmek yerine, birçok dil ve kültür bilen, dünyaya hitap eden bir toplumu yetiştirmeyi amaçlamıştır. Bu çalışmanın amacı Osmanlı Devleti zamanında yabancılara Türkçe öğretiminin hangi yol ile öğretildiğini araştırmak ve Enderun mektebini yakından incelemektir. Enderun, ilk Edirne Sarayı'nda faaliyete başlamıştır. 2. Murat dönemine uzanan bu okul, Fatih döneminde tamamen teşkilatlanmıştır. İstanbul'un fethinin ardından, Enderun Topkapı Sarayı'nda eğitimine devam etmiştir. Enderun'a Hıristiyan kökenli çocuklar alınırdı. Devşirme sistemi çerçevesinde toplanan bu çocuklar, Enderun'da kapsamlı bir eğitim alarak güvenilir-nitelikli çalışan olmaları için yetiştirilirdi. Devşirme sisteminde çocuklar, Devşirme Kanunu'na uygun olarak toplanır ve Türk ailelerinin yanına gönderilerek Türkçe, Türk gelenekgörenekleri ile İslam dinini öğrenmeleri sağlanırdı.

Research paper thumbnail of Yabancı Dil Türkçe Öğretiminde İstem Mühendisliği Teknikleriyle Sohbet Robotlarının Kullanımı

Social Sciences and Academic Studies, 2024

Yapay zeka günümüzün en önemli teknolojilerindendir. Bu teknoloji artan ve çeşitlenen kullanımıyl... more Yapay zeka günümüzün en önemli teknolojilerindendir. Bu teknoloji artan ve çeşitlenen kullanımıyla pek çok alanda olduğu gibi eğitim alanında da ciddi bir potansiyel taşımaktadır. Sohbet robotları yapay zekanın alt dalı olan doğal dil işleme teknolojisinden faydalanarak insanlarla sohbet etmek için üretilmiş büyük dil modelleridir. Son yıllarda bu alan hayli gelişmiş ve insan benzeri metinler ve görseller üretme kapasitesi elde eden sohbet robotları üretken yapay zeka modelleri olarak anılmaya başlanmıştır. Sohbet robotları yabancı dil Türkçe öğretimi konusunda büyük bir potansiyel taşımaktadır. Sohbet robotlarının taşıdığı bu büyük potansiyelden faydalanmak, istemlere, yani ilgili modele sunulan girdilere bağlıdır. İstem mühendisliği istenen çıktıları üretmek için istemleri iyileştirerek yapay zeka modellerine rehberlik etmek ve yönlendirmek anlamına gelir.

Research paper thumbnail of Almanya’da Anadili Türkçe Dersi Alan Türk Kökenli Öğrencilerin Matematiksel Terimleri Anlama ve Kullanma Başarıları

Journal of Social Research and Behavioral Sciences

Matematik denildiğinde ilk akla sayılar gelir. Elbette ki bu oldukça normal olsa da matematik asl... more Matematik denildiğinde ilk akla sayılar gelir. Elbette ki bu oldukça normal olsa da matematik aslında ifade ettiklerinin anlaşılmasına muhtaç bir derstir. Eğer bir matematik sorusu doğru ifade edilmemişse, doğru anlaşılmamışsa o soru asla çözüme ulaşamaz. Bu nedenle matematik Türkçe dersinin desteğine her zaman ihtiyaç duymuştur. Bu çalışmanın
en temel amacı ise Almanya’da eğitim gören ana dili Türkçe derslerine katılan Türk kökenli öğrencilerin matematiksel
terimleri anlama ve kullanma yeteneklerini ölçmek ve geliştirme stratejileri sunmaktır. Araştırma kapsamında
Almanya’nın Köln şehrinde bulunan Ferdinand Franz Wallraf Gymnasium okulunda eğitim-öğretim gören Türk kökenli 72 öğrenci ile anket çalışması yapılmıştır. Öğrencilerin Türkçe yeteneklerinin matematiksel terimleri anlamada ve ifade etmede büyük rol oynadığı ve Türkçe derslerinde matematiksel terimlerden bahsedilmediği tespit edilmiştir. Öğrencilerin Türkçe ifade edilen matematiksel terimleri anlama ve kullanma yeteneklerini geliştirmek için stratejiler önerilmiştir.

Research paper thumbnail of Yapısalcı Bir Yaklaşımla Nesrin Erbil’in Hancı ile Hasbihal Şiiri

International Journal of Social Sciences, 2024

İnsanlık tarihi boyunca sürekli bir sözlü ve yazılı eser verme durumu vardır. Dinleyici ve okuyuc... more İnsanlık tarihi boyunca sürekli bir sözlü ve yazılı eser verme durumu vardır. Dinleyici ve okuyucuların ilişki içinde oldukları bu eserleri tam manasıyla anlaması, anladıktan sonra yorumlaması, yorumladıktan sonra da maddi ya da manevi anlamda faydalanması karşımıza çıkmaktadır. Edebi eserlerin daha iyi anlaşılması ve yorumlanması için yirminci yüzyılda popülerleşen ve eserlerin eleştirel anlamda incelenmesinde önemli etkisi olan, metin çözümlemelerinde önplana çıkan kuram yapısalcılıkdır. Yapısalcılıkta sanatçının özel yaşamı, duygu ve düşünceleri, yaşadığı çevre ve ona etki eden unsurlar yoktur. Yapısalcı bakış açısıyla, Nesrin Erbil’in Hancı İle Hasbihal şiiri makalede ses, şekil, anlam, estetik ve sanatsal açıdan incelenmeye çalışılmıştır. Çalışmada doküman analizi
yöntemiyle şiir tahlil edilmeye çalışılmıştır. Elde edilen veriler bilahare yorumlanmıştır. Şiirde kullanılan sesler ve şiirin mana dünyası yapısalcı yöntemle ele alınmıştır

Research paper thumbnail of Examining The Effect of Using The A1-A2 Project-Based Learning Method in Teaching Turkish to Foreigners on Success

International Journal of Social Sciences, 2024

The study aims to examine the contribution of project-based learning methods to the success of te... more The study aims to examine the contribution of project-based learning methods to the success of teaching Turkish to foreigners. In a government-run school in Kazakhstan, a test group (25) and a control group (25) were formed with 50 students at the A1-A2 level in Turkish classes in grades 7-8. Nineteen questions were prepared, and the two groups were instructed to discuss and prioritize the environmental problems related to the topic of "our home" in Turkish class. One group used the traditional method of explaining the topic while the other group used the project-based learning method. After identifying the most important environmental problems, such as the cold weather conditions
in the north of Kazakhstan, the groups brainstormed possible solutions. Then, the students were asked to form groups and conduct research on the problem of homeless people in cold weather. The project-based learning method was utilized throughout the process, and a Kahoot quiz was given to evaluate the students' learning outcomes. The quiz results were compared between the project-based learning and traditional teaching methods in terms of their contribution to vocabulary learning for Turkish as a foreign language at the A1-A2 level in grades 7-8. The percentages of correct answers were compared using quantitative research methods. Additionally, a satisfaction survey was conducted among the students who participated in the project-based learning. The study findings contribute to the understanding of the effectiveness of project-based learning in teaching Turkish to foreigners in Kazakhstan.

Research paper thumbnail of türkçe dersinin Almanya´da 2005-2015 Yılları Arasında Doğan Türk Öğrencilerin Türkçe Seviyelerine Etkisi (Buchheim Örneği)

sadab, 2024

Almanya aradan 60 yıl geçmesine rağmen hâlâ Türklerin göç etmek için en çok tercih ettiği ülkeler... more Almanya aradan 60 yıl geçmesine rağmen hâlâ Türklerin göç etmek için en çok tercih ettiği ülkelerden biridir. Artık göç edenlerin demagojik yapısı değişmiştir. Günümüzde eğitimli ve meslek sahibi insanlar aileleriyle beraber göç etmektedirler. Aile ile göç beraberinde bir çok sorun getirmektedir. Bu sorunlardan belki de en önemlisi bu ailelerin çocuklarının Türkçeyi yeterli derecede öğrenebilmesi ve konuşabilmesidir. Almanya’da doğan çocuklar için bu durum çok daha zorludur, neredeyse bütün çocuklar Türkçeyi aksanlı konuşmaktadır. Öğrencilerin Türkçelerinin gelişmesi
üç temel ögeye bağlıdır: ailede öğrenilen Türkçe, okulda alınan Türkçe dersleri ve sosyal hayatta edinilen Türkçedir. Bu çalışma kapsamında bu iki grup öğrencinin Türkçe derslerine katılımlarının Türkçe bilgilerine ne kadar etki ettiği araştırılmıştır. Araştırma kapsamında Köln Schulzentrum Buchheim´da bulunan Werner Heisenberg Realschule ve Ferdinand Franz Wallraf Gymnasium ´unda, 9-12. sınıflarda bulunan 81 Türkiye kökenli öğrenci ile anket çalışması yapılmıştır. Türkçe dersi almalarının öğrencilerin Türkçesine pozitif olarak katkı sağladığı fakat bu katkı olması gerektiğinin çok altında olduğu tespit edilmiştir. Almanya’da yetişen gençlerin Türkçelerinin gelişmesi için
yapılabilecek çeşitli aktiviteler önerilmiştir.

Research paper thumbnail of Hayatın Akışı Durur mu

Helezon Edebiyat Kültür Sanat Dergisi, 2024

Hayatın Akışı Durur mu? Hayat, dönüşü olmayan bir yolculuk her fani için. Her an birilerinin yol ... more Hayatın Akışı Durur mu? Hayat, dönüşü olmayan bir yolculuk her fani için. Her an birilerinin yol arkadaşlığına katılıp kiminin vakitli kiminin vakitsiz ayrıldığı bir güzergâh. "Bak keyfine, yan gel de yat!" dediği an da var insanın "Yaşamaktansa bin kez ölmeyi yeğlerim." dediği zaman da. Yarım kalmış işler ve ulaşılamamış hayallerle hayatı bitirenler, "Ben dolu dolu yaşadım, ne istediysem yaptım." diyenlerden çok çok fazla. Neredeyse her giden vakitsiz ayrılıyor sevdiklerinden. İnsanlar rıhtımdan ayrılan sessiz gemilerin arkasından ancak nemli gözlerle bakakalıyor. Bosna'da meşhur bir sevdalinkada ne güzel ifade edilir: Acelen ne, be hey ömrüm Kud se zuris, hej zivote Az duruver, yalvarırım Stani malo kad te molim Gençliğimi alıyorsun Sto odnosis moju mladost Deli gibi bağlandığım Kad znas da je silno volim Öne katıp götürürsün Ti prolazis i odnosis Aşk, heyecan ve sevincim Ljubav, srecu i veselje Be hey ömrüm, az duruver Stani malo, hej zivote Yarım kaldı hayallerim Da ispunim svoje zelje "Acep Bir Karuban Hane Bu Dünya" şiirinde, dünyaya gelen herkes, vefası ve

Research paper thumbnail of Türkçeden Diğer Dillere Geçen Şahıs ve Millet İsimli Meyve ve Sebze Adları Names of Fruit and Vegetables with Person and Nation Names Borrowed from Turkish to Other Languages

Journal of Research in Turkic Literatures, Volume 4, Issue 1, December 2024, pp. 1-13, 2024

Birçok dilde çoğunlukla ilk defa tanıtana, ilk defa ziraatini yapana ve aslen yetiştiği coğrafyay... more Birçok dilde çoğunlukla ilk defa tanıtana, ilk defa ziraatini yapana ve aslen yetiştiği coğrafyaya nispetle isimler türetilmiştir. Bazı isimler ise enternasyonel bir hüviyet kazanmış ve dünyanın birçok dilinde aynı şekilde bilinir olmuştur. Şahıs ve millet ismiyle Hem Türkçeye alınan hem de Türkçeden ödünçlenen bitki, yemek, hayvan ve benzeri isimleri görmek mümkündür. Bu minvalde çalışmada öncelikle bu tür kelimelerden örnekler verilmiş ardından konu bakımından Türkçeden yapılan ödünçlemeler taranmıştır. Tarama sonucunda 15 farklı dilde 59 meyve ve sebze ismi derlenmiştir. İsimlerin yoğunlukları ve bulundukları diller gösterilmiştir. Derleme listesinin bilahare yorumu yapılmıştır. Türkçede meyve sebzelere şahıs ve millet isimlerinin daha ziyade bey, paşa, hanım, kadın, sultan gibi değişik ünvanlar aldıkları tespit edilmiştir. Doküman analizi yöntemiyle taramalar yapılmıştır. Araştırmada Türkçenin temasta olduğu dillerle kelime alışverişlerinin nasıl cereyan ettiğine dair bir fikir elde edilmesi meyve ve sebze adları üzerinden hedeflenmiştir. Ayrıca Türkçeden diğer dillere ödünçlenen veya taşınan bu isimlerin miktarı ve dağılım yoğunluğunun gösterilmesi hedeflenmiştir.

Research paper thumbnail of Ses ve Mevzu Meselesi

Research paper thumbnail of Bediüzzaman’ın Üçüncü Söz Eserinde Geçen  Kavramlar ve İlişkilerine Matematiksel Modelleme Yaklaşımları

IJSSAR International Journal of Social Sciences and Academic Research , 2025

Son yüzyılın en önemli din adamlarından Bediüzzaman’ın Sözler adlı eserindeki Üçüncü Söz, ibadet ... more Son yüzyılın en önemli din adamlarından Bediüzzaman’ın Sözler adlı eserindeki Üçüncü Söz, ibadet bilinci ve kulluk motivasyonu üzerine önemli öğretici mesajlar içermektedir. Bu çalışma, Üçüncü Sözü öğretim perspektifinden ele almıştır. Ayrıca matematiksel modelleme teknikleriyle desteklenmiş bir analiz sunmayı hedeflemiştir. Çalışmada anılan eserde geçen bireyin yaratıcıyla kurduğu ilişkiyi anlamlandırmasına katkı sağlayabilecek soyut kavramlar, somut matematiksel grafik ve şekillerle incelenmiştir. Her bir grafik ve şeklin yorum ve analizleri yapılmıştır. Çalışma sonucunda modelleme yapılan eserdeki kavramların ilişkileri gözle görünür hâle getirilmiş ve anlaşılmalarının kolaylaşacağı kanaati hasıl olmuştur. Diğer yandan benzer eserlerdeki kavram haritalarının da çıkarılabileceği görülmüştür.

Research paper thumbnail of Bediüzzman’ın İkinci Söz Eserindeki Kavramların Matematiksel Modelleme Yoluyla Bağıntılarının Analizi

Journal of Quranic Studies and Modern Science , 2025

Bu çalışma, Bedüzzaman’ın Sözler eserindeki İkinci Söz'ün matematiksel modelleme yoluyla pedagoji... more Bu çalışma, Bedüzzaman’ın Sözler eserindeki İkinci Söz'ün matematiksel modelleme yoluyla pedagojik anlamda nasıl kullanılabileceğini araştırmaktadır. Sabır, tevekkül ve iman gibi temel kavramların bireysel gelişim üzerindeki etkileri, bu kavramların birbirleriyle nasıl etkileşimde bulundukları ve gelişim süreçlerinde nasıl rol oynadıkları matematiksel bir model ile ele alınmıştır. Model, diferansiyel denklemler kullanarak bu kavramlar arasındaki etkileşimi açıklamaktadır. Bulgular, sabır, tevekkül ve iman arasındaki pozitif ilişkiyi ve bu kavramların bireylerin psikolojik ve ruhsal gelişimlerine sağladığı katkıları göstermektedir. Bu kavramların ilişkilerinin görseller yoluyla anlaşıması fertlerin duygusal ve ruhsal dayanıklılıklarını artırabilir ve kişisel gelişim süreçlerini hızlandırabilir. Bu çalışma, İkinci Söz'ün pedagojik açıdan önemini vurgulayarak, fertlerin günlük hayatında bu değerlerin nasıl kullanılabileceğine dair önerilerde bulunmaktadır. Çalışmada eserde geçen kavramların birbirleriyle ilişkileri fraktal modeller, teoremler ile matematiksel ispatlar, Python analizleri, görselleştirme ve kavram haritasının çıkarılması şeklinde modellenmiştir. Bu modelleme grafikler ve şekillerle ortaya konulmuştur. Üretilen grafik ve şekillerin yorumları yapılmıştır. Ayrıca her bir teoremin ispatı metin temelinde yapılmıştır.

Research paper thumbnail of Dilimizde Hazan

Research paper thumbnail of Çok Bilinmeyen İki Edebi Sanat Müşakele ve İstihdam

Research paper thumbnail of Goli Otok ve Sinop

Adaletin mazlumun yanında olmadığı kanaati hasıl olduğunda adresler, okunu sadağına koyup, kılıcı... more Adaletin mazlumun yanında olmadığı kanaati hasıl olduğunda adresler, okunu sadağına koyup, kılıcını kuşanıp zalim idarecilerle mücadeleye giren Robin Hood gibi ormanların derinlikleri veya Köroğlu gibi dağların başlarıdır. Bir zamanlar bu gibi isimler kaçak ya da isyankâr iken zamanla hep birer halk kahramanı olmuşlardır. Bir müddet sonra isteyerek yahut istemeyerek hükümetler, bunları kahramanlar olarak anmaya başlamışlardır. Bu kahramanların hikâyeleri okullarda ders kitaplarına girmiş, filmleri çekilmiştir. Sözleri ve yaptıkları tarihe mal olmuş ve dilden dile yayılmıştır. Bu sebeple adalet, esasında bir hak arama mücadelesidir, denebilir.

Bu yazıyı kaleme aldığım günden takriben 25 yıl öncesiydi. Sean Connery’nin ses getiren filmlerinden biri olan The Rock (Kaya) isimli sinema filmini VHS video kasetinden seyretmiştik arkadaşlarla. Birkaç gün filmin üzerine konuştuğumuzu bile hatırlıyorum. Filmin konusu, bir grup devletini seven fakat kırgın deniz komandosunun turist kılığında gittikleri Alcatraz Adası üzerinde hâkimiyet kurup diğer turistleri de rehin almalarıdır. Bu deniz komandoları, herkesin korkulu rüyası olan çok tehlikeli kimyasal silahları da yanlarına alır ve ölen komandolar için devletten fidye isterler. Filmin devamını dileyenler seyredip görebilir.

Alcatraz, bir dönem siyasi ve en azılı mahkumların hapsedildiği bir hapishane aslında. Mahkûmlar buraya dış dünyayla en az irtibat kurabilecekleri için konulur. Diğer bir yönü de buradan kaçma ihtimalinin neredeyse imkânsız olmasıdır. Denize kıyısı olan birçok ülkede buna benzer mahpushaneler inşa edildiği bir vakıa. Türkiye’de de Cumhuriyet Döneminde Yassıada ve öncesinde Girit, Kıbrıs ve Rodos gibi adalar yine siyasi sürgün veya mahkûmların adresleri olmuştur. Hapishane olarak kullanılan adalarda yaşananlara dair romanlar, hikâyeler, hatıratlar ve türküler yazılmış; filmler çekilmiştir. Papillon (papyon) Türkçeye çevrildiği üzere “Kelebek” filmi de bunlardan biri. Hem 1973 hem de 2017’deki yeni versiyonu sinema tarihinin kalburüstü filmlerinden.

Üstteki film ve filmin geçtiği adaya benzer şekilde bu yazıda ilki bir hapishane adasından diğeri de ada benzeri bir yerden, iki zindan şiirinden bahsedeceğim. Yugoslavya döneminde siyasi mahkûmların gönderildiği adres Goli Otok (Kel Ada)’tur. Burası sıcağı ve ağaçsız bir kayalık yer olması hasebiyle meşhurdur tüm ülkede. Siyasi muhaliflerin buluşma yeridir sanki bu küçücük cezire. İşte bu ada ve yaşananlar alttaki 4+4 hece ölçülü şarkıyla dile gelmiş ve tarihteki yerini almıştır.

Şarkının üç kıtasının da ilk iki mısrası aynıdır. Öyle acı ve mihnet çekilir ki adını ezberler yaşayanlar. Ada öyle sıcaktır ki taşlar bile yanar. Geride kalanlara söylenecek ilk şey adanın yakıcı hararetidir.

“Otok goli, otok goli

otok goli, otok goli

sunce sije, kamen gori

to je, majko, otok goli

Kel ada bura, Kel ada

Kel ada bura, Kel ada

güneş parlar, taşlar yanar

İşte anacım, Kel ada”

Kayalar kırılır balyozlarla, taşlar insanın yüzüne çarpar. Yollar yapılır, fayanslar döşenir Kel Ada’da.

“Udarci se cuju, kamen puca

plocice se rade, bura puse

otok goli, otok goli

otok goli, otok goli

Darbeler duyulur, taşlar çarpar

Taş döşenir, fırtına eser

Kel ada bura, Kel ada

Kel ada bura, Kel ada”

Orada çekilen zorluklar yetmezmiş gibi bir de mahkûmların yedikleri ve içtikleri ne doyurur ne de tat verir damağa.

“Otok goli, otok goli

otok goli, otok goli

juha i brom glavna su klopa

na otoku golom, na otoku bijelom

Kel ada bura, Kel ada

Kel ada bura, Kel ada

Tayınım hep şaplı çorba

Kel ada, kayalık adada”

Diğeri edebiyat okurlarının yakından tanıdığı bir isme ait. Az çok müzik dinleyenler hemen hatırlar Sabahattin Ali’nin bu hüzün yüklü mısralarını. Biz de küçükken ilk mektepte söylerdik bu türküyü. Üstteki Hırvatça şarkı gibi alttaki türkümüz de 4+4 hece ölçülü. İlk kıtasında çiçeksiz bahçeler, kuşsuz ve yıldızsız gökyüzüyle bir hapishane tasviri yapılır.

“Burda çiçekler açmıyor

Kuşlar süzülüp uçmuyor

Yıldızlar ışık saçmıyor

Geçmiyor günler geçmiyor”

İkinci kıta mahpuslukta günlerin nasıl geçtiği anlatılır. Şair avluda volta attığını, duvara yaslandığını ve belki de geçmiş gelecek günlerini düşünüp hayaller kurduğunu dile getirir.

“Avluda volta vururum

Kah düşünür otururum

Türlü hayaller görürüm

Geçmiyor günler geçmiyor”

Ütteki kıtalarda hapishaneyi ve günlerini nasıl geçirdiğini anlatan şair, üçüncü kıtada içerdekilerle dışarıdakilerin farkını ifade eder. Mahpuslar dışarıdakilerin belki kıymetini bile bilmeden yaptıkları gündelik hayata dair işleri görmeyi düşlerler. Damda mevsimler bilinmez, istense de gezip dolaşılamaz, günler su gibi akmaz çünkü.

“Dışarıda mevsim baharmış

Gezip dolaşanlar varmış

Günler su gibi akarmış

Geçmiyor günler geçmiyor”

Beşinci kıta, şairin içli içli hüzünlendiği kısımdır türküde. Kimleri ve neleri sevmiştir? Nereleri gezmiştir? Aynaya bakınca dalıp gider.

“Gönülde eski sevdalar

Gözümde dereler bağlar

Aynadan hayalin ağlar

Geçmiyor günler geçmiyor”

Sevdiklerinden ayrı ve mecburen beraber aynı çatı altında kaldığı insanlar vardır onun. Hayatları yabancıdır ona. Ortak hatıraları yoktur. Güzel şeyler söylemezler. Herkesin dili acıyı mırıldanır. Hepsinden de zoru bütün bu zorluklara katlanırken zamanın çok yavaş akması.

“Yanımda yatan yabancı

Her söz zehir gibi acı

Bütün dertlerin en gücü

Geçmiyor günler geçmiyor”

Hasılıkelam Sabahattin Ali’nin türküsünün yıllara meydan okuması misali Benden selam olsun Bolu Beyi’ne mısrası çağları aşmıştır. Diğer taraftan Bolu Beyi’nin adı belki tarih kitaplarında bile kalmamıştır. Direnişte, sürgünde veya hapiste hak aranırken fikir ve mücadeleler yeri gelmiş, söze dökülmüştür. Yaşanan haksızlıklar bazen sazla, bazen sözle tenkit edilmiştir.

Research paper thumbnail of Kız Mağarası

Saraybosna-Tuzla yolunun sol tarafında kalan Kladanj kasabasındayız. Burası kaplıcalarıyla biline... more Saraybosna-Tuzla yolunun sol tarafında kalan Kladanj kasabasındayız. Burası kaplıcalarıyla bilinen Olovo’ya 18 km ve Saraybosna’ya 70 km uzaklıkta bir yer. Bosna’da kaplıca suyu çıkan Vişegrad, Ilıca ve Foynitsa gibi başka yerler de var. Bu kasaba ise Kız Mağarası’na ilaveten Oğlan Çeşmesi (muška voda) efsanesiyle de yerli halk arasında meşhur. Nüfusu 13 bin. Srebrenitsa ve Ekşisu (Kiseljak) gibi burada da bir içme var.

İki arkadaş, bir sonbahar günü Tuzla’dan Saraybosna’ya dönerken Kladanj’da meşhur Kız Mağarası’nı görelim dedik. Ağaçların yaprakları daha sararmamıştı. Biraz vaktimiz de vardı. Bu sefer sadece yol kenarındaki tabeladan görmeyelim istedik. Çok methini de duymuştuk.

Ana yoldan yaklaşık sekiz km’lik bir mesafedeydi mağara. Önce kasaba merkezinden Drinjača (Küçük Drina) ırmağının bir kolu olan Bukovica deresini solumuza alarak geçtik. Kasabanın dış mahallelerine varınca tabelaları ve navigasyonu takibe başladık. Bir süre sonra derenin üzerindeki tek araba geçecek genişlikteki ahşap köprülerden geçtik. Üç km kadar stabilize yol gittikten sonra Brateljevići köyündeki Kladanj’a su temini yapılan kaynağın yanında durduk. Yol, bizi bir dere kenarına getirmişti. Bukovica deresiyle yol arasında orman içinde piknik yapılacak cennet gibi yerler var. Vadinin iki tarafı orman.

Mağaranın, Kız Mağarası ismiyle meşhur olması 400 yıl öncesi Osmanlı dönemine kadar uzanan bir efsane. Bu efsane nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar gelmiş. Anlatılan hikâyenin çeşitli versiyonları var ancak en bilineni Kaldanj’daki köylü gençlerin aralarında mağaradan su getirmeye bahse girmeleridir. Bahse girildiğine göre muhakkak o dönemde de mağarayla ilgili çeşitli söylentiler bulunuyordu. İşte tam da bu yüzden şimdiki adıyla Kız Mağarası’na girmek büyük bir cesaret gerektiriyordu. Bu oğlanların bilmediği şey ise hiçbirinin cesaret edemediği bu iddiayı bir kızın duyup kimsenin haberi olmadan tek başına mağaraya gidip su getirmeye karar vermesiydi. Kız, bunun mağaradan gelen su olduğuna ve kendisinin orada olduğuna dair delilin ne olabileceğini akıl etmiş. Bir iğ alıp su kaynağının yanına bırakmayı düşünmüş. Gerçekten kaynağa gitmiş ve suyu sürahisine doldurmuş. Ancak kuyuya takmayı düşündüğü iği yanlışlıkla uzun elbisesinin bir kısmına da sokmuş. Ayağa kalkmaya çalıştığında birinin onu eteğinden aşağı çektiğini sanmış. Kendini çekenlerin kötü ruhlar olduğunu sandığından kalbi bir anda korkudan durmuş ve orada ölmüş. Bazı rivayetlere göre burada gömülüdür ve bu mekânda bir kişinin gömülü olduğunu gösteren bir mezar taşı vardır. O zamandan beri bu mağaraya Kız Mağarası adı verilmiştir. Kıza ait olduğu düşünülen mezarın etrafına her yerden gelen insanlar elbise vb. şeyler getirip yerleştirirler. Yerli halka göre mezarın yanında hiç kurumayan bir kaynak vardır.

Mağaranın ortasındaki alan çoğunlukla düzdür. Ancak su debisinin yükseldiği dönemler oluyor ve o yağışlı zamanlarda düz kısım göle dönüyor. Mağarada bulunan kaynak, yıl boyunca kurumaz ve özellikle mağaranın duvarlarından aşağı akan su, halk arasındaki söylentilere göre şifalıdır. Paleolitik Çağ’da burası soğuktan ve hayvanlardan korunmak için bir sığınak ve insan hayatı için gerekli olan şeyleri çoğunlukla içeren uygun bir yerdi. Kalıntılar, eskiden çok sayıda insanın tamamen normal bir hayat sürdüğü bir yer olduğunu göstermektedir. Mağaranın sonunda sarkıtların ve mantarları andıran dikitlerin hâkim olduğu küçük bir plato ile bir yükselti vardır. Gezip görenlerin çoğunun anlattığına göre mağaranın en güzel görüleceği dönem, içindeki her şeyin bir şekilde büyülü göründüğü kış mevsimidir. Sular, düşük sıcaklıklar sebebiyle mağaranın her yerinde buzdan sütunlara dönüşür.

Neyse biz gezimize dönelim. Tahminimiz, mağaranın yolun hemen kenarında olduğuydu. Öyle değildi. Etrafa bakınınca yolun kenarındaki tabelada mağaranın basamakların ucunda olduğu görülüyordu. Yoldan mağaraya giden beton basamaklar vardı. Basamaklar tırmandıkça kıvrıldı, kıvrıldı. Sonunda 10 dakika kadar tepeye tırmanış sonrası mağaranın girişine ulaştık. Yoldan mağaranın girişi 500 metre kadar ve dereden 30 metre yükseklikte. Aydınlatma tertibatı vardı ama biz panodan ışığı nasıl açacağımızı bilemediğimizden telefonların ışığıyla girmeye karar verdik. Giriş, biraz oyukta kaldığından 20 basamak kadar indikten sonra bir metre genişliğindeki beton ziyaretçi yolundan mağaraya girdik. Artık hava kararmıştı. Mağara tavanı, girişte 16 ve çoğu yerinde 15 metredir. Mağaranın iç kısmında genişlik bir noktada 40 metreyi bulmaktadır. İçerisi oldukça nemli ve yarasalıydı. Mağaranın iki yanına yapılan yoldan, insanlar gündüzleri gelip görüyorlar. Ortada mezar var. Üstte yarasalar uçuşmaya başladı. Yürüdüğümüz yol bayırlaştı ve nemden iyice kayganlaşmıştı. Bizden başka etrafta kimsecikler yoktu. Tabii biz ne kadar ilerleyeceğimizi de bilmiyorduk. Yürüdükçe yürüdük ama bir türlü karanlıkta sonunu getiremedik. Mecburen geri döndük.

Mağara duvarında bulunan yazı ve şekillerin çoğunun en azından 10.000 yıllık olduğuna yani eski taş devrine ait olduklarına inanılıyor. Bu çizim ve yazılar, mağaraya girdiğinizde sol taraftaki duvarda girişten yaklaşık 9 metre sonra başlar. Atlı, erkek, kadın, geyik ya da at gibi çeşitli karakterlerin çizimleri bulunur. Sağ taraf yosunlu olduğundan o taraftaki çizimleri görmek oldukça zordur. Çizim ve gravürler yaklaşık 10-15 metre uzunluğundadır. Bu çizimler, farklı zaman dilimlerinde yaşananları gözler önüne sermektedir. Çizimler arasında ilk olarak at binicilerinin olduğu sahneler ve bir avlanma sahnesi var. İçeriye doğru geyik ve insan figürleri yer alıyor. Bu çizimlerle dolu duvarda dikdörtgen resim alanları, bir adamın şematik bir temsili, falluslar, oklar ve algılaması zor diğer şekiller var. Sonuçta üç tür çizim göze çarpmaktadır; atlılar, ayakta duran bir erkek ve üç kadın figürünün yanı sıra değişik hayvanlar, geyikler ve atlar. Kız mağarası, birçok sırrı saklamaya devam ediyor ve bazı çizimlerin ne anlama geldiğine dair sadece tahminler var. Bir atlıdan ‘güneşli bir kadına’, oradan ‘kanatlı bir adama’ kadar bu mağara, bir gün çok önemli tarihsel verileri ortaya çıkarabilecek kapasiteye sahip. Bu sebeple mağara çizimleri ve diğer ilginç şeyleri inceleyen arkeolog, tarihçi ve çeşitli araştırmacılar için hâlâ ilgi çekici olmaya devam etmektedir. Çizim ve gravürlerin ayrıntılı izahları için yazı sonunda kaynak var. Fakat bunların değişik tarihî çağlara ait oldukları ortaya konulmuştur. Keşfedilmeyi bekleyen birçok sırrı barındıran bu çizimler, tarihçilerin yanı sıra yerli halkı ve her yıl binlerce turisti de kendine çekmektedir.

Bu mağara, her yıl yaz aylarında yüksek sıcaklıklara rağmen Kaldanj, Bosna ve diğer ülkelerden inanılmaz sayıda insanı kendine çekiyor. Her yıl 50 bin kadar insan erkenden kalkıp dua etmek ve mağarayı ziyaret etmek için hususi araçlarıyla veya organize ulaşım araçlarıyla içtimaya geliyor. Burası bir efsanenin ve geleneğin korunması rolünü üstlenmektedir. Ayvatoviç’ten çok daha eski bir dinî toplanma noktası. Günümüzde burada çeşitli etkinlikler ve programlar düzenleniyor.

Konjuh Koruma Alanı’na ait olan bu mağaranın İslamiyet sonrası dönemde de ciddi ilgi gördüğüne dair kayıtlar var. İslamiyet öncesi dönemlerde ise kilise ve çevredeki yerleşim yerlerinin sakinleri bugün de çözülmeyi bekleyen sırlardan ötürü mağaraya özel bir anlam yüklediler. Mağara yakınında Aziz George onuruna festival gibi çeşitli etkinlikler düzenlendi ve mağara bir barınak olarak kullanıldı. Kız Mağarasının kutsal ve kült bir yer olduğu ve günümüze kadar bir bakıma kutsal bir mekân rolü oynadığı varsayımlarından ötürü diğer özellikleriyle birlikte günümüzde önemli bir dinî içtima alanına dönüşmüştür.

Eskiden her yaz içtimaya imam ve hocalar katılırdı. Ancak İslami açıdan burayı ziyaret etmenin ve dua etmenin İslam’a uygun olmadığı görüşünde olanlar da çoktu. Ulema Meclisi, 1958 tarihinde mağarayı ziyaret etmenin İslam’a göre haram olduğu ve İslam’da hiçbir dayanağı olmadığına dair fetva vermiştir. Ancak günümüzde hâlen yılın belli bir gününde insanlar toplanmakta, imamlar eşliğinde topluca namaz kılmakta ve dualar etmektedir. Dönüşte basamakları saymaya karar verdim ve yola inene kadar 165 basamak saydım. Yer yer kırılan basamaklar bakımlı sayılır. Buraya mevlit okunduğu zamanda da gelmek üzere ayrıldık. Ayrıca Oğlan Çeşmesi’ni de göreceğiz, yolların çamur olmadığı bir zamanda.

Kaynaklar

https://enovosti.ba/djevojacka-pecina/#Zabrana_okupljanja_kod_Djevojacke_pecine_u_Kladnju_i_razlicita_vjerska_gledista

http://www.centarzakrs.ba/bh/images/stories/downloads/djevojacka%20pecina_booklet.pdf

Research paper thumbnail of Üçüncü Dâhiliye Koğuşu

Helezon, 2024

-Elimi yüzümü yıkadım, musluğu kapatıp geliyorum. -Şıp, şıp, şıp, şııp… Bu musluk ne zamandır da... more -Elimi yüzümü yıkadım, musluğu kapatıp geliyorum.

-Şıp, şıp, şıp, şııp… Bu musluk ne zamandır damlatıyor? Düşen damlalar halka halka dağılıyor. Halka halka, halllka halllka, haaallllkaa haalllkaaa…

-Tıp, tıp tıp, tıp, tıp tıp, tııp, tıııp…

Eh, sonunda bu glikoz serumu da bitti. Ne kadar uzadı bu sefer! Yarım litre kaç damla ki acaba? Yarım saati geçti. Bugün yediğim üçüncü serum. Neyse hemşireyi çağırayım da hortumu çıkarsın. Neredeydi şu sallanan düğme? Azıcık şu yıpranmış, yer yer çizik ve rengini atmış kırmızı karolu koridorda volta atsam. Hemşirenin gelmesini beklemektense boş şişeyi elime alayım da koridordan sesleneyim bari. Serumun asıldığı tekerlekli askının hemen yanında, iki yatak arasında duran iki karışlık demir bir direğin odanın ortasında ne işi var? Bir tek o mu? Yatakların baş ucundan sarkan kimi çalışan kimi çalışmayan sarı kablolar…

-Doğrulayım, hemşireyi on dakika beklemenin âlemi yok. Şunun şurası on adım.

-Hemen geliyorum.

Eski usul ahşap bir pencere. Pencereler gibi kocaman ve büyük eski yapım bir kalorifer peteği. Herhâlde dört kişi anca kaldırır. Bu bahar sabahında camların arasından hafif bir serinlik sızıyor. Serinliğe bile hasretim. Saçımın her teli serinlikten nasipleniyor. Diğer hastalar üşüyorum demeyecek olsalar hiç kapatmam ya, neyse!

Koğuşa geri dönme vakti. Üçüncü dâhiliye koğuşuna kapıdan girince karşıda, kalorifer peteğinin üstünde, bahçeye bakan ve belki üç metrelik eski tip bir pencere…

Bahçedeki çamlar üç bölmeli pencerenin ancak ortasından azıcık görülüyor. Yaşlı bir pelitin camdan görünen yerinde bir ağaçkakan yuva yapmış. Dikkatli bakınca seçiliyor. Alt ve üst camı boyamışlar. Keşke renkli cam koysalarmış. Koğuş üç kişilik. Geldiğimde kaloriferin yanında uyumaya çalışan seyrek saçlı, matruş bir ihtiyar vardı. Kızıl ve yuvarlak burnu görünüyordu. Gece ilerlemişti. Güler yüzlü, tatlı dilli ve hafif tombulca bir hemşire pijama verdi. Ardından sağ koluma serum taktı, ağrılarımı dindirsin diye. O arada hanımı biri almaya geldi. Yarım saat kadar daha kıvrandıktan sonra gevşemeye başladı vücudum. Ertesi sabah olmuş.

-“Haydi, yatağa. Kolunu uzat!” diyor hemşire.

-Tıp, tıp tıp, tıp, tıp tıp, tııp, tıııp…

Yine başladı. Sağ kolumdan girip içimde dağıldığını hissediyorum serumun. Ara ara hafiften sızlatıyor.

Geleli iki gün oldu. Hemşire, sabahları saat altıya çeyrek kala, elinde iğneyle kan almak için karşımda. Hayatımda kendim için hastaneye gitmiş değildim. Çocukların doğumu, aşı, sağlık taraması gibi işler için yolum düşmüştü. Öyle bir yere gelmişim ki dışarı çıkmak yok, verdiklerinden başka bir şey yemek hatta su bile olsa içmek yasak. Ziyaretçi kabul edilmiyor. Herkes bir an evvel karnından bir yerin kesilip dikilmesini bekliyor. Hayat geride kaldı.

Dün sabah yan koğuştan biri ameliyata götürüldü. Arkadan bağlamalı önlük gibi bir şey giydirilmiş. İnsanlar burada mezbahadaki birer et ve kemik yığını gibi. Kefene sarılsam daha iyi olurdu gibime geldi. “İmamla hekime ayıp olmaz.” demişler. Hekimin canlıyken, imamın cansızken ellerine düşüyoruz.

Bu sabah pencere önünde beş gündür bekleyen amcanın sırası. Soyunma odası yok. Yeşil ameliyat önlüğünü arkadan bağladım. Bitince sıra bence. Yine glikoz serumu geldi.

-Tıp, tıp tıp, tıp, tıp tıp, tııp, tıııp…

Alışıyorum galiba bu hayali sese. Bir filmden mi kalmıştı yoksa su içtiğim bir çeşmeden mi?

Amcanın ameliyatı uzadı. Benim için büyük gün yarın artık. Ameliyat bekleyenler arasında siyaset, futbol, aile, hastalıklar yani bilindik muhabbetler… Yaşlar ileri olduğundan kızlar, iş, okul konuşulmuyor. Üç gündür ameliyata hazırlanıyorum.

Sabah oldu. Bölüm başhekiminin muayenesinden on dakika sonrası. İlk günkü tombul hemşire, elinde ameliyatta giyilecek yarı şeffaf önlüğü önüme koydu. Utanmak mı ağrıları çekmeye devam etmek mi? Derken beni götürecek sedyeye bindim. Üzerimde battaniye. Ameliyathane binasına geçiyoruz. Kabuğu ters çevrilmiş bir kaplumbağa gibiyim. Çırpınsam da kurtulma imkânım yok. Gözlerim yukarı bakıyor, sırt üstü gidiyorum. Ordan diğer sedyeye, en sonunda da ameliyat masasına. Başım çok ağrıdı. Aslında ameliyat masası yok. Bir nevi sedye o da. İki metrelik, iki tane yan yana tahtadan, birazcık geniş ve sünger kaplı bir sedye. Hemşireler beni rahatlatacak şeyler söylüyor. Bacaklarımı bağladılar. Sol kolumu kanal gibi bir şeye koyup bağlayarak kan yolu açtılar. Hareket edebilen tek uzvum sağ kolum. Onu da üstümdeki önlüğü ip gibi yırtıp vücuduma sıkıştırdılar. Üstümde yüzlerce irili ufaklı lamba. Belki sekiz on tane ekran. Başımın sağ yanında kalp atışını ‘tıp, tıp, tıp’ diye sayan ana ekran. Arada heyecandan olsa gerek kan dolaşımım yükseliyor. O sırada makineden ‘tıııp’ diye bir ses yükseliyor. Nefesimi tutuyorum. Rahatlamaya gayret ediyorum. Ekrandaki normal ‘tıp, tıp” sesi geri geliyor. Gizli saklı bir şeyim yok. Yarım saat kadar sonra cerrahın geldiğini söyledi hemşire. “Morfinli maskeden nefes al!” dedi. Burunla alınca pek fark etmedi. Ağzıma dolu bir nefes çektim, anında kollarım karıncalanmaya başladı. İkinci nefesten sonrasını hatırlamıyorum.

Duvardaki saatin pili bitmişti. İsmimi söylerlerken uyandım. Aynı anda büyük bir acı ve üşüme başladı. Bir hemşire, hemen saç kurutma makinesi getirip battaniye altındaki bacaklarımın arasına koydu. Titremem geçti. Yine aynı düzen. Sedyeden sedyeye geçiş. Bu sefer ayağımı yardımsız kımıldatamıyorum. Kurt ve çakal, kabuğumu kırıp dişlerini geçirmişler sanki. Acılar inletiyor. Koğuştaki yatağa gelince ilk ağrı kesici serum geldi.

-Tıp, tıp tıp, tıp, tıp tıp, tııp, tıııp…

Bu sefer acıdan damlaların sesi duyulmuyor. Birkaç saat uyumuşum. Üç gün daha geçti. Damlaların her düşüşünde aynı ses…

-Tıp, tıp tıp, tıp, tıp tıp, tııp, tıııp…

Son seferlerde ‘tıp tıp’ları duymaz oldum. Ya alıştım ya da yoruldum. Altıncı günün sabahında bölüm başhekimi taburcu etti.

-Haydi, daha ne yapıyorsun? On dakika oldu.

Musluktan damlayan suların sesleri tıp’lıyor yine.

-Tamam, geldim. Dalmışım biraz.

Ameliyat sonrasına hayaller kurmuştum. Ağaçlıklı yollarda yürüyüş yapmak, çocuklarla birlikte ailecek zaman geçirmek gibi. Hava yürüyüş yapmak için çok güzel ve temiz, en güzeli de acısız yürüyebiliyorum.

Research paper thumbnail of Ayvaz Dede’nin Mekânına Yolculuk

Helezon , 2024

Saraybosna’dan arabayla yaklaşık iki saatlik uzaklıkta, kayın ormanının ortasında bir yerdeyiz. A... more Saraybosna’dan arabayla yaklaşık iki saatlik uzaklıkta, kayın ormanının ortasında bir yerdeyiz. Avrupa’daki en büyük Müslüman içtima yeri olan ve aynı zamanda Bosna’daki en eski içtima yerlerinden birindeyiz. Burası beş yüz yıllık bir geleneğe sahip olup Bosnalı Müslümanların kimliğine derinden kök salmış bir yer. Šuljaga Dağı’nın eteğinde ve eski adıyla Akhisar’ın (Prusac) eski şehir merkezine altı ila yedi kilometre uzaklıktaki ormanın içinde. Bosna eyaleti döneminde son derece önemli bir şehir merkeziymiş. Bosna’da İslamdan önce de Hristiyan/Bogomillerin yağmur, bereket ve yazlık mahsullerin korunması için yaptıkları toplu duaların varlığı biliniyor. Ayvatovitsa’nın günü de geleneğe uygun şekilde Bosna’da Osmanlı döneminde de kullanılan Rumi takvime göre hesaplanıyor.

Nisan ayının ortasındayız ve her taraf bir gün önce yağan karla bembeyaz. Sıcaklık sıfıra yakın. Ara sıra eriyen karlardan açılan yerler çamur. Nerede miyiz? Ayvaz Dede yani mahallî ismiyle Ayvatovitsa şenliklerinin yapıldığı noktadayız. Ayvatovitsa’ya ilk seferin ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmemekle birlikte burasının adını 15. yüzyılda yaşamış İslam âlimi ve derviş Ayvaz Dede’den aldığı biliniyor. Ayvaz Dede, 1463 yılında Sultan II. Mehmed ile birlikte Bosna’ya gelmiş ve gelmeden önce kendisine Üsküp’te İslam’ı tebliğ görevi verilmiş önemli bir şahsiyet. Ayvaz Dede, Boşnaklara İslam’ı nazik ve tatlı bir usulle, her şeyden önce şahsi hayatıyla anlatmış. Civardaki halka yardım etmiş ve o dönem mutasavvıflarının özelliklerinden olan halkın günlük meselelerinin çözümüne çalışmış.

Bu mevki, Bosna Hersek’in en eski şehirlerinden biri. Kasaba, 1463 yılında Bugoyno ve Yukarı (Gornji) Vakuf yakınlarındaki Vrbas Nehri’nin yukarı kesimlerinde kurulmuş. Bu kasaba, Osmanlı Dönemi’nde Bosna eyaletinin önemli bir kültür ve inanç merkezi olmuş.

Arabamızı asfaltın bitimine park ediyoruz. Soğuk hava ve yolunun sapa kalması sebebiyle içtima alanında kimsecikler yok. Burayı meşhur eden yeri bulmak için tabelalara bakıyoruz. Bulunca kar ve çamurlu alandan yürüyoruz. İşaretler yoluyla yarılan kayayı buluyoruz. İçtima alanından ormanın içine, 200-300 metrelik düzgün, taşlı yaya yolundan ilerliyoruz.

Bu orman içindeki yeri meşhur eden hikâyeye geçelim. Ayvaz Dede’nin menkıbesi Akhisar’da su sıkıntısı çekilmesiyle başlıyor. Kendisi dağda büyükçe bir kaynak buluyor. Şehre getirilebilmesi için suyun çıktığı kaynağın yolunda 74 metre uzunluğunda ve 30 metre genişliğinde bir kayanın aşılması gerekiyor. Rivayetlere göre Ayvaz Dede, kırk gün boyunca her sabah erkenden kayanın yarılması için Yüce Allah’a yakarmış. Kırkıncı günün fecrinde sabah namazından sonra uyuyakalmış. Rüyasında iki beyaz koçun çarpıştığını ve çarpışmanın şiddetiyle kayanın ortadan ikiye yarıldığını görmüş. Uyandığında kayanın gerçekten yarıldığını müşahade ettikten sonra ahşap tomruktan borularla bir su temin sistemi inşa etmiş ve onu Akhisar’a ulaştırmış.

Ayvaz Dede’nin vefatından sonra bu su tesisatının ne kadar daha, iyi durumda devam ettiği bilinmemekle birlikte ilk tamirinin Şeyh Hasan Kafi Pruščak tarafından yapıldığı biliniyor. Daha sonra 1785 yılı başında Bosna valisi Miralem Paşa tarafından bir kez daha restore edilmiş. Bu su temin sistemi, Banya Luka’daki Hıfzıssıhha Enstitüsünün, modern bir su temin sistemi inşa ettiği 1931 yılına kadar Akhisarlılar (Prusac) tarafından kullanılmış. Su tesisatı 450 yıl kullanılmış ancak aynı su Akhisarlılarca günümüzde de içilmeye devam ediyor.

Bir zamanlar susuzluktan ciddi sıkıntılar yaşayan Akhisar halkı; Ayvaz Dede’nin şehre temin ettiği bu suyun hatırasına, Yüce Yaratıcı’ya bir şükran ifadesi olarak her yıl haziran ayında, Hıdırellez (Hristiyanlarda Aziz Yorgi Günü) sonrası yedinci pazartesine denk gelecek günde bir mevlit okumaya başlamışlar. Suyun bulunma zamanı olan sabah namazı vaktinde ibadet yine kırda yapılıyor. Ardından Yasin suresi okunuyor. Kahve veya çay içildikten sonra bir hac alayı şeklinde yarılan kayanın da içinden geçerek kaynağa kadar atlı veya yaya olarak yürünüyor. Alayın yürüyüşü sırasında bir bayraktar arkasında ilahiler okunuyor, tekbirler getiriliyor. Kaynağa varıldıktan sonra Fetih suresi okunuyor ve dinî sohbet yapılıyor. Açık havada öğle namazı kılındıktan sonra birlikte dua edilerek gelenek sona eriyor. Yol, oldukça düzgün ancak asfalt yoldan tepeye tırmanmak gerekiyor araçla. Bu dik yol, şenlik esnasında yürünerek geçiliyor.

Bu arada kayaların olduğu mevkiye varınca fotoğraflar çekiyoruz. Ahşap tomruklar günümüzde temsilî olarak hâlâ duruyor. Her yer karla kaplı. Bir ara güneş çıktı. O sırada kayın ağaçlarından karlar başımıza döküldü. Arabaya çamur çaylak içinde döndük. “Bu gelenek ne zamandır var, hep sürmüş mü?” derseniz ilk başladığı günden bu yana her yıl tekrarlanan bu gelenek, sadece 2. Dünya Savaşı sonrasında 1946’da o zamanki komünist yetkililer tarafından yasaklanmış. 44 yıl ara verilmek zorunda kalınan bu âdet, 1990’da tekrar başlamış ve o zamandan beri her sene on binlerce Müslüman’ı yeniden bir araya getiriyor. Günümüzde Bosna genelinde ve özellikle Orta Bosna belediyelerinde -Yukarı (Gornji) Vakuf, Aşağı (Donji) Vakuf, Bugoyno, Travnik- Ayvatovitsa Günleri adı altında Akhisar merkezli bu anma merasimi düzenleniyor. Ayvaz Dede’nin 500. anma yılı Haziran 2010’da düzenlenmiş.

Geleneği Orta Bosna Kanton hükümeti takip ediyor. Yürüyüş dışında farklı etkinlikler de yürütülüyor ve haziran ayının büyük bir bölümünde devam ediyor. Geleneksel uluslararası folklor gösterisi, uluslararası karate turnuvası, Saraybosna Filarmoni Orkestrası performansları, konserler, edebiyat geceleri, sanat sergileri vb. gibi çeşitli programlar tertip ediliyor. İleride “Ayvatovitsa Günleri”nin “Ayvatovitsa Festival Günleri”ne dönüşme ihtimali güçleniyor.

Dönüş yolunda merak ediyorum, neden bu kadar zahmetli bir işe girişilmiş diye. Akhisar Kalesi, gerçekten de vadiden oldukça yüksekte bir dağın üstünde. Zirvenin güney yamacına kurulmuş kale. Oldukça harap bir halde günümüzde. Akhisar ise iki yanı derin vadilerin arasında ırmaktan çıkılan bayırdaki bir sırtın üzerine kurulmuş. Ayvaz Dede’nin olduğu kısım, kasabanın devamında dağın zirvesine yakın bir noktada. Böyle olunca kaleye o dönem su getirebilmenin tek yolu, zirveden kasabanın ormanla olan kısmından bir kanalın açılması. Halkın bu yürüyüşe katılımı özellikle Akhisar-Ayvatovitse bağlantı yolunun asfaltlanmasından sonra artmış. Bu anma programlarıyla Boşnakların kültürel, manevi ve geleneksel değerlerinin tanıtılması amaçlanıyor. Bosna’nın inanç turizmine de ciddi katkıda bulunuyor. Kasaba halkı, kasabalarına binlerce ziyaretçinin geldiği haziran ayına kadar sükûnet içinde yaşıyorlar. Bu anma merasimi, çevre ülkelerden kültür-sanat grupları ve sanatçıların katılımıyla uluslararası bir nitelik kazanmış. Hırvatistan ve Sırbistan’ın yanı sıra Türkiye, İran, Mısır, Malezya, Amerika, Avustralya, Kanada ve Avrupa’dan gelen binlerce insan bu yürüyüşe katılmakta. Turistler, inananlar, doğa ve maneviyat severlerle kültürel, tarihî, ekolojik vb. tematik gezi tutkunları buraya akın ediyor. Vakti ve imkânı olanların ziyaret etmeleri ümidiyle.

Kaynaklar

https://bs.wikipedia.org/wiki/Ajvatovica

https://www.muftiluk-tr.ba/ajvatovica.html

Research paper thumbnail of Examining Ömer Seyfettin's "Ant" Story in Terms of Sentence Elements

Journal of Research in Turkic Languages

Language has been at the center of thinking, knowing, and questioning processes from ancient time... more Language has been at the center of thinking, knowing, and questioning processes from ancient times to the present day, emphasizing its significance in human life. Due to its inherently multidimensional nature, language exhibits a complex structure. As a result of this complexity, it is associated with different fields, and various terms and definitions are used to describe the syntax of language structures. Although significant research has been conducted on Turkish syntax within the scope of Turkish grammar studies, the lack of a solid theoretical framework has hindered the ability to achieve the expected impact on language education. Therefore, diverse perspectives have emerged in language teaching, leading to debates on grammar. In this study, Ömer Seyfettin's story titled "Ant" has been analyzed in terms of sentence elements. The study adopts a qualitative approach, and the elements of the sentence are identified through document analysis. Based on the findings, th...

Research paper thumbnail of Cumhuriyet Öncesi Türk Romanında Düello

Asos journal, 2024

Since the Tanzimat period, many new genres such as novels, stories and plays have entered Turkish... more Since the Tanzimat period, many new genres such as novels, stories and plays have entered Turkish literature and brought the themes that were unfamiliar to Turkish readers. One such theme is "the duel", which is a peculiar custom largely specific to the Franks. Although duel is frequently mentioned in the Western literature of the period, especially in fiction works, no study has been carried out on its presence in Turkish literature. In this study, the subject of "duel" in pre-Republican Turkish novels is examined. The study used qualitative research method and case study in its design and employed document analysis as the primary source of data collection. It concluded that the practice of duel has not been encountered in the Turkish tradition, except for a few isolated works. Two novelists of the Tanzimat period, Ahmet Midhat and Hüseyin Rahmi frequently included duels in their works constituting the major exceptions.

Research paper thumbnail of Fars, Kürt ve Arap Dillerindeki Türkler ve Türkiye Türkçesinde Arap, Acem ve Kürtler

IJSSAR International Journal of Social Sciences and Academic Research, 2024

For nearly a thousand years, Turks, Persians, Arabs and Kurds have lived and continue to live tog... more For nearly a thousand years, Turks, Persians, Arabs and Kurds have lived and continue to live together with each other. The idioms, proverbs, words and expressions they have produced mutually about each other have been brought together in this study. Mixed methods were used in the study. Scans were made with both document analysis and also compilation was carried out through face-to-face interviews. As a result of the study, 147 items were identified in Arabic, 213 in Persian and 88 in Sorani Kurdish regarding Turks. These words were classified according to both their field of use and meaning. The data obtained as a result of the classifications were shown with graphs and their comments were made. As a result, it was revealed that the most words were in Persian, Arabic and Sorani Kurdish, respectively. As a result of the study, it was determined that there were 72 items related to Arabs, 33 to Persians/Iranians and 36 to Kurds in Turkish. As in other languages, the words in Turkiye Turkish were classified and commented in terms of meaning and theme.

Research paper thumbnail of Enderun Mektebinde Yabancılara Türkçe Öğretimine Bakış

Journal of Social Research and Behavioral Sciences, 2024

Üç kıtada hüküm süren Osmanlı'da eğitim anlayışı, sadece yerel ya da belirli bir milletin toplumu... more Üç kıtada hüküm süren Osmanlı'da eğitim anlayışı, sadece yerel ya da belirli bir milletin toplumuna hitap etmek yerine, birçok dil ve kültür bilen, dünyaya hitap eden bir toplumu yetiştirmeyi amaçlamıştır. Bu çalışmanın amacı Osmanlı Devleti zamanında yabancılara Türkçe öğretiminin hangi yol ile öğretildiğini araştırmak ve Enderun mektebini yakından incelemektir. Enderun, ilk Edirne Sarayı'nda faaliyete başlamıştır. 2. Murat dönemine uzanan bu okul, Fatih döneminde tamamen teşkilatlanmıştır. İstanbul'un fethinin ardından, Enderun Topkapı Sarayı'nda eğitimine devam etmiştir. Enderun'a Hıristiyan kökenli çocuklar alınırdı. Devşirme sistemi çerçevesinde toplanan bu çocuklar, Enderun'da kapsamlı bir eğitim alarak güvenilir-nitelikli çalışan olmaları için yetiştirilirdi. Devşirme sisteminde çocuklar, Devşirme Kanunu'na uygun olarak toplanır ve Türk ailelerinin yanına gönderilerek Türkçe, Türk gelenekgörenekleri ile İslam dinini öğrenmeleri sağlanırdı.

Research paper thumbnail of Yabancı Dil Türkçe Öğretiminde İstem Mühendisliği Teknikleriyle Sohbet Robotlarının Kullanımı

Social Sciences and Academic Studies, 2024

Yapay zeka günümüzün en önemli teknolojilerindendir. Bu teknoloji artan ve çeşitlenen kullanımıyl... more Yapay zeka günümüzün en önemli teknolojilerindendir. Bu teknoloji artan ve çeşitlenen kullanımıyla pek çok alanda olduğu gibi eğitim alanında da ciddi bir potansiyel taşımaktadır. Sohbet robotları yapay zekanın alt dalı olan doğal dil işleme teknolojisinden faydalanarak insanlarla sohbet etmek için üretilmiş büyük dil modelleridir. Son yıllarda bu alan hayli gelişmiş ve insan benzeri metinler ve görseller üretme kapasitesi elde eden sohbet robotları üretken yapay zeka modelleri olarak anılmaya başlanmıştır. Sohbet robotları yabancı dil Türkçe öğretimi konusunda büyük bir potansiyel taşımaktadır. Sohbet robotlarının taşıdığı bu büyük potansiyelden faydalanmak, istemlere, yani ilgili modele sunulan girdilere bağlıdır. İstem mühendisliği istenen çıktıları üretmek için istemleri iyileştirerek yapay zeka modellerine rehberlik etmek ve yönlendirmek anlamına gelir.

Research paper thumbnail of Almanya’da Anadili Türkçe Dersi Alan Türk Kökenli Öğrencilerin Matematiksel Terimleri Anlama ve Kullanma Başarıları

Journal of Social Research and Behavioral Sciences

Matematik denildiğinde ilk akla sayılar gelir. Elbette ki bu oldukça normal olsa da matematik asl... more Matematik denildiğinde ilk akla sayılar gelir. Elbette ki bu oldukça normal olsa da matematik aslında ifade ettiklerinin anlaşılmasına muhtaç bir derstir. Eğer bir matematik sorusu doğru ifade edilmemişse, doğru anlaşılmamışsa o soru asla çözüme ulaşamaz. Bu nedenle matematik Türkçe dersinin desteğine her zaman ihtiyaç duymuştur. Bu çalışmanın
en temel amacı ise Almanya’da eğitim gören ana dili Türkçe derslerine katılan Türk kökenli öğrencilerin matematiksel
terimleri anlama ve kullanma yeteneklerini ölçmek ve geliştirme stratejileri sunmaktır. Araştırma kapsamında
Almanya’nın Köln şehrinde bulunan Ferdinand Franz Wallraf Gymnasium okulunda eğitim-öğretim gören Türk kökenli 72 öğrenci ile anket çalışması yapılmıştır. Öğrencilerin Türkçe yeteneklerinin matematiksel terimleri anlamada ve ifade etmede büyük rol oynadığı ve Türkçe derslerinde matematiksel terimlerden bahsedilmediği tespit edilmiştir. Öğrencilerin Türkçe ifade edilen matematiksel terimleri anlama ve kullanma yeteneklerini geliştirmek için stratejiler önerilmiştir.

Research paper thumbnail of Yapısalcı Bir Yaklaşımla Nesrin Erbil’in Hancı ile Hasbihal Şiiri

International Journal of Social Sciences, 2024

İnsanlık tarihi boyunca sürekli bir sözlü ve yazılı eser verme durumu vardır. Dinleyici ve okuyuc... more İnsanlık tarihi boyunca sürekli bir sözlü ve yazılı eser verme durumu vardır. Dinleyici ve okuyucuların ilişki içinde oldukları bu eserleri tam manasıyla anlaması, anladıktan sonra yorumlaması, yorumladıktan sonra da maddi ya da manevi anlamda faydalanması karşımıza çıkmaktadır. Edebi eserlerin daha iyi anlaşılması ve yorumlanması için yirminci yüzyılda popülerleşen ve eserlerin eleştirel anlamda incelenmesinde önemli etkisi olan, metin çözümlemelerinde önplana çıkan kuram yapısalcılıkdır. Yapısalcılıkta sanatçının özel yaşamı, duygu ve düşünceleri, yaşadığı çevre ve ona etki eden unsurlar yoktur. Yapısalcı bakış açısıyla, Nesrin Erbil’in Hancı İle Hasbihal şiiri makalede ses, şekil, anlam, estetik ve sanatsal açıdan incelenmeye çalışılmıştır. Çalışmada doküman analizi
yöntemiyle şiir tahlil edilmeye çalışılmıştır. Elde edilen veriler bilahare yorumlanmıştır. Şiirde kullanılan sesler ve şiirin mana dünyası yapısalcı yöntemle ele alınmıştır

Research paper thumbnail of Examining The Effect of Using The A1-A2 Project-Based Learning Method in Teaching Turkish to Foreigners on Success

International Journal of Social Sciences, 2024

The study aims to examine the contribution of project-based learning methods to the success of te... more The study aims to examine the contribution of project-based learning methods to the success of teaching Turkish to foreigners. In a government-run school in Kazakhstan, a test group (25) and a control group (25) were formed with 50 students at the A1-A2 level in Turkish classes in grades 7-8. Nineteen questions were prepared, and the two groups were instructed to discuss and prioritize the environmental problems related to the topic of "our home" in Turkish class. One group used the traditional method of explaining the topic while the other group used the project-based learning method. After identifying the most important environmental problems, such as the cold weather conditions
in the north of Kazakhstan, the groups brainstormed possible solutions. Then, the students were asked to form groups and conduct research on the problem of homeless people in cold weather. The project-based learning method was utilized throughout the process, and a Kahoot quiz was given to evaluate the students' learning outcomes. The quiz results were compared between the project-based learning and traditional teaching methods in terms of their contribution to vocabulary learning for Turkish as a foreign language at the A1-A2 level in grades 7-8. The percentages of correct answers were compared using quantitative research methods. Additionally, a satisfaction survey was conducted among the students who participated in the project-based learning. The study findings contribute to the understanding of the effectiveness of project-based learning in teaching Turkish to foreigners in Kazakhstan.

Research paper thumbnail of türkçe dersinin Almanya´da 2005-2015 Yılları Arasında Doğan Türk Öğrencilerin Türkçe Seviyelerine Etkisi (Buchheim Örneği)

sadab, 2024

Almanya aradan 60 yıl geçmesine rağmen hâlâ Türklerin göç etmek için en çok tercih ettiği ülkeler... more Almanya aradan 60 yıl geçmesine rağmen hâlâ Türklerin göç etmek için en çok tercih ettiği ülkelerden biridir. Artık göç edenlerin demagojik yapısı değişmiştir. Günümüzde eğitimli ve meslek sahibi insanlar aileleriyle beraber göç etmektedirler. Aile ile göç beraberinde bir çok sorun getirmektedir. Bu sorunlardan belki de en önemlisi bu ailelerin çocuklarının Türkçeyi yeterli derecede öğrenebilmesi ve konuşabilmesidir. Almanya’da doğan çocuklar için bu durum çok daha zorludur, neredeyse bütün çocuklar Türkçeyi aksanlı konuşmaktadır. Öğrencilerin Türkçelerinin gelişmesi
üç temel ögeye bağlıdır: ailede öğrenilen Türkçe, okulda alınan Türkçe dersleri ve sosyal hayatta edinilen Türkçedir. Bu çalışma kapsamında bu iki grup öğrencinin Türkçe derslerine katılımlarının Türkçe bilgilerine ne kadar etki ettiği araştırılmıştır. Araştırma kapsamında Köln Schulzentrum Buchheim´da bulunan Werner Heisenberg Realschule ve Ferdinand Franz Wallraf Gymnasium ´unda, 9-12. sınıflarda bulunan 81 Türkiye kökenli öğrenci ile anket çalışması yapılmıştır. Türkçe dersi almalarının öğrencilerin Türkçesine pozitif olarak katkı sağladığı fakat bu katkı olması gerektiğinin çok altında olduğu tespit edilmiştir. Almanya’da yetişen gençlerin Türkçelerinin gelişmesi için
yapılabilecek çeşitli aktiviteler önerilmiştir.

Research paper thumbnail of Hayatın Akışı Durur mu

Helezon Edebiyat Kültür Sanat Dergisi, 2024

Hayatın Akışı Durur mu? Hayat, dönüşü olmayan bir yolculuk her fani için. Her an birilerinin yol ... more Hayatın Akışı Durur mu? Hayat, dönüşü olmayan bir yolculuk her fani için. Her an birilerinin yol arkadaşlığına katılıp kiminin vakitli kiminin vakitsiz ayrıldığı bir güzergâh. "Bak keyfine, yan gel de yat!" dediği an da var insanın "Yaşamaktansa bin kez ölmeyi yeğlerim." dediği zaman da. Yarım kalmış işler ve ulaşılamamış hayallerle hayatı bitirenler, "Ben dolu dolu yaşadım, ne istediysem yaptım." diyenlerden çok çok fazla. Neredeyse her giden vakitsiz ayrılıyor sevdiklerinden. İnsanlar rıhtımdan ayrılan sessiz gemilerin arkasından ancak nemli gözlerle bakakalıyor. Bosna'da meşhur bir sevdalinkada ne güzel ifade edilir: Acelen ne, be hey ömrüm Kud se zuris, hej zivote Az duruver, yalvarırım Stani malo kad te molim Gençliğimi alıyorsun Sto odnosis moju mladost Deli gibi bağlandığım Kad znas da je silno volim Öne katıp götürürsün Ti prolazis i odnosis Aşk, heyecan ve sevincim Ljubav, srecu i veselje Be hey ömrüm, az duruver Stani malo, hej zivote Yarım kaldı hayallerim Da ispunim svoje zelje "Acep Bir Karuban Hane Bu Dünya" şiirinde, dünyaya gelen herkes, vefası ve

Research paper thumbnail of Türkçeden Diğer Dillere Geçen Şahıs ve Millet İsimli Meyve ve Sebze Adları Names of Fruit and Vegetables with Person and Nation Names Borrowed from Turkish to Other Languages

Journal of Research in Turkic Literatures, Volume 4, Issue 1, December 2024, pp. 1-13, 2024

Birçok dilde çoğunlukla ilk defa tanıtana, ilk defa ziraatini yapana ve aslen yetiştiği coğrafyay... more Birçok dilde çoğunlukla ilk defa tanıtana, ilk defa ziraatini yapana ve aslen yetiştiği coğrafyaya nispetle isimler türetilmiştir. Bazı isimler ise enternasyonel bir hüviyet kazanmış ve dünyanın birçok dilinde aynı şekilde bilinir olmuştur. Şahıs ve millet ismiyle Hem Türkçeye alınan hem de Türkçeden ödünçlenen bitki, yemek, hayvan ve benzeri isimleri görmek mümkündür. Bu minvalde çalışmada öncelikle bu tür kelimelerden örnekler verilmiş ardından konu bakımından Türkçeden yapılan ödünçlemeler taranmıştır. Tarama sonucunda 15 farklı dilde 59 meyve ve sebze ismi derlenmiştir. İsimlerin yoğunlukları ve bulundukları diller gösterilmiştir. Derleme listesinin bilahare yorumu yapılmıştır. Türkçede meyve sebzelere şahıs ve millet isimlerinin daha ziyade bey, paşa, hanım, kadın, sultan gibi değişik ünvanlar aldıkları tespit edilmiştir. Doküman analizi yöntemiyle taramalar yapılmıştır. Araştırmada Türkçenin temasta olduğu dillerle kelime alışverişlerinin nasıl cereyan ettiğine dair bir fikir elde edilmesi meyve ve sebze adları üzerinden hedeflenmiştir. Ayrıca Türkçeden diğer dillere ödünçlenen veya taşınan bu isimlerin miktarı ve dağılım yoğunluğunun gösterilmesi hedeflenmiştir.

Research paper thumbnail of Ses ve Mevzu Meselesi

Research paper thumbnail of RELIGIOUS AND SUFI TURCIZAMS IN ABDULLAH ŠİKALJİĆ’S DICTIONARY

4 th INTERNATIONAL CONFERENCE ON LANGUAGE AND LITERATURE, 2015

Bosnia and Herzegovina has been under the influence of differernt civilizations. Among these the ... more Bosnia and Herzegovina has been under the influence of differernt civilizations. Among these the most influencial one is Turkish culture and civilization. Throughout the history it is known that Huns, Bulgarians, Avars, Pechenegs settled in the Balkan region and influenced the South Slavian nations. This influence accelerated after Fatih Sultan Mehmet conquired Bosnia and Herzegovina.
After the Ottomans came to Bosnia, large groups of Bosnians converted into Islam. As a result of this most of the words related to religion were borrowed from the Ottoman Turkish language. Because of living together for about five hundred years, other nations started to mention the Bosniaks as Turks. With this feeling even today the Bosniaks has geart interest for Sufism. Among Bosniaks tekkes play an important role. The Bosniaks borrowed many words in the field of language as other fields. They call these words as ‘Turcizam.’ Although many of these words are Arabic and Persian, the Bosniaks call them that way because they had borrowed them from the Ottomans. One of the major parts of Turcizam is religious and sufi terms. The influence of Turkish on Bosnian, Croation and Serbian has been studied in many aspects. The most popular and important one is “Turcizmi u srpskohrvatskom jeziku”, written by Abdullah Şkalyiç in 1966. In this dictionary he collected 6878 words with 8742 different meaning. In the introduction part of his dictionary Abdullah Şkalyiç lists the phonetics changes, the origins of language, verbs roof and thematic groupings. In our study, the religious and sufi terms have been scanned and clasified in the mentioned dictionary.

Research paper thumbnail of BALKAN DİLLERİNDE TÜRKÇE ASILLI ÖDÜNÇLEMELERİN SES, YAPI VE TEMATİK ANALİZLERİ

Bu araştırmanın amacı, Balkanlarda Türkizm üzerine yapılan çalışmalara tarihî seyir içerisinde bü... more Bu araştırmanın amacı, Balkanlarda Türkizm üzerine yapılan çalışmalara tarihî seyir içerisinde bütüncül bir bakış açısı sunabilmek ve altı ana Balkan dilindeki Türkçe asıllı ödünçlemeleri morfolojik, tematik ve fonetik açılardan maddî ölçümünü yapmaktır. Balkan dillerinin tamamı Hint-Avrupa dil ailesine mensuptur. Ancak kendi içerisinde üç gruba ayrılmaktadır; Slav, Latin ve Helenik diller. Sırpça-Hırvatça- Boşnakça Güney Slav dil grubunun Batı koluna Makedonca ve Bulgarca ise Doğu koluna dahildir. Arnavutça ve Romence Latinik, Yunanca ise Helenik bir dildir. Tarihî seyir içerisinde Balkan dilleriyle Türkçe arasında son 1700 yılda Hunlardan başlayarak Osmanlınının çekilişine kadar neredeyse kesintisiz bir etkileşim söz konusudur. Çalışmada: Balkan dillerindeki Türkçe asıllı unsurlarla ilgili 17.yy’da Frank Bardhi’nin yazdığı Arnavutça-Latince “Dictionarium Latino-Epiroticum” iki dilli Türkçe sözlükten başlayarak günümüze kadar dilsel etkileşimin tarihî seyri kronolojik olarak incelenmiştir. Balkan dillerindeki Türkçe asıllı unsurlar araştırılırken yazılı-sözlü ürünler dikkate alınmıştır. Türkizm denildiğinde sadece Türkçeden ödünçlenen Türkçe kelime ve dil unsurları anlaşılmamaktadır. Türkçe yoluyla Macarca, Yunanca, Rumca, Arapça, Farsça, İtalyanca, Fransızca gibi dillerden de Balkan dillerine ödünçlemeler olmuştur. Ancak, bu unsurlar kapsam dışında bırakılmıştır. Balkan dillerine ödünçlenen Türkçe asıllı unsurlar üzerine etimoloji sözlüklerinde kayıtlar olmasına rağmen bütüncül bir çalışma bulunmamaktadır. Bütüncül bir bakış açısıyla Türkçe asıllı kelime ve unsurların ortaya konması, Türkçenin Balkanlara etkisini anlama bakımından önemli görülmektedir. Balkan dillerine Türkçeden ödünçlemeler üç kategoride değerlendirilmektedir: kelimeler, dil unsurları, dil kalıntıları . Çalışmada altı Balkan dilindeki Türkçe unsurlar ortak eş değerlilik açısından irdelenmiştir. Tez çalışmasında ortaya çıkan sonuçlar özellikle Türkçe asıllı unsurların Balkan dillerindeki dağılımı istatistikî olarak ortaya konmuştur. Balkan dillerindeki Türkizmler konusunda yapılan bu tez çalışmasının bundan sonra yapılacak benzer çaılşmalara kaynaklık edeceği ümidi taşınmaktadır.

Research paper thumbnail of PAKISTAN’DAKİ URDUCA VE DÖRT ANA MAHALLİ DİLİN TARİHLERI, KULLANIM SAHALARI İLE CÜMLE YAPILARI VE FİİL ÇEKİMLERİNİN TÜRKÇEYLE MUKAYESESİ VE TÜRKÇE KELİMELERİNİN TARANMASI

Diller arası etkileşim insanoğlunun tarihine yakın eskiliktedir. Bu etkileşim değişik yollar ve t... more Diller arası etkileşim insanoğlunun tarihine yakın eskiliktedir. Bu etkileşim değişik yollar
ve türlerde olmaktadır. Dünyada karşılıklı etkileşimde bulunmayan dil bulmak ihtimali yok gibidir.
Bu etkileşim diğer dillerden kelime, deyim, cümlecik, terkipler, ekler vs şeklinde alınıp kendi diline
mal etmek şeklinde olmaktadır. Bu çalışma; Hindistan altkıtası genelinde ve bu coğrafyanın bir
parçası olan Pakistan özelinde yüzlerce yıl idareci ve halk olarak yaşayan Türklerin dili olan
Türkçenin Urduca ve diğer mahalli diller üzerinde kelime alımı etkisinin incelenmesi ve fiil
çekimleri ve cümle yapıları boyutunda karşılaştırılmasıdır. Türkçenin Pakistan’daki Urduca ve ana
mahalli dillerle fiil ve cümle yapılarının benzerlik ve farklılıkları ile
kelime alımları
gösterilmeye çalışılmıştır.