Şule Sevinç Kişi - Academia.edu (original) (raw)
Papers by Şule Sevinç Kişi
Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi Journal Of Modern Turkish History Studies XX/41 (2020-Güz/Autumn), ss. 541-578., 2020
Lozan’da 30 Ocak 1923’te Türkiye ve Yunanistan arasında, Batı Trakya’daki Türkler ve İstanbul Rum... more Lozan’da 30 Ocak 1923’te Türkiye ve Yunanistan arasında, Batı Trakya’daki Türkler ve İstanbul Rumlarının dışında kalan Yunanistan’daki Müslüman-Türk ve Türkiye’deki Ortodoks-Rum nüfusun karşılıklı olarak değiştirilmesini esas alan “Mübadele-i Ahali Mukavelenamesi” imzalandı. Mübadele işi ile ilgilenmek üzere önce Türk, Yunan ve tarafsız ülke temsilcilerinden oluşan “Muhtelit Mübadele Komisyonu (Karma Komisyon)” oluşturularak, Türkiye ve Yunanistan’da mübadele edileceklerin durumu tespit edilmeye başlandı. Türk Hükümeti, Türkiye’deki mübadele, imar ve iskân işleriyle yükümlü olmak üzere 13 Ekim 1923 tarihinde TBMM’de kabul edilen bir yasayla “Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti” kurulmasına karar verdi. Mübadele işi, ilgili bakanlıkların kamu personeli ile Türkiye Hilal-i Ahmer Cemiyeti aracılığıyla yürütülecektir. Mübadele Sözleşmesi uyarınca Yunanistan’dan getirilecek olan sayıları yarım milyona yakın mübadil Türklerin taşınması, geçici yerlerinde barındırılması ve kalıcı iskân bölgelerine yerleştirilmesi gibi büyük ve meşakkatli bir sorunu aşmak için daha önce önemli yardımları görülen Hint Müslümanlarının bir kez daha yardımlarına ihtiyaç duyuldu, bu amaçla bizzat Mustafa Kemal Paşa tarafından İslam âleminin yardımını isteyen bir bildiri hazırlandı. Bu bildiriyi ulaştırmak ve toplanan yardım paralarını getirmek üzere Hilal-i Ahmer tarafından bir heyet oluşturularak Hindistan’a gönderildi. Bu arada Türkiye’de 29 Ekim 1923’te cumhuriyet yönetimine geçilmesinden sonra çağdaş uygarlıklar düzeyine ulaşılmak için hızlı bir devrim sürecine girilmişti. Bu çerçevede TBMM’de 3 Mart 1924’te kabul edilen yasalarla, aslında cumhuriyet rejimiyle bağdaşmayan halifelik kurumunun kaldırılması ve Osmanlı Hanedanı’nın yurt dışına sürgün edilmesi gibi kararların alınması, kendilerini halifeliğe bağlı hisseden Hindistan Müslümanları arasında kafa karışıklığına yol açtı. Özellikle yardımı toplayan Hint Hilafet Komitesi’nin liderlerinden ve sıkı hilafetçilerden biri olan iş adamı Seyyit Chotani’nin, halifeliğin kaldırılmasını kabullenememesi sonucunda Türkiye için toplanan yardım paralarını kereste fabrikası ve inşaat malzemeleri alımında harcayarak kaybetmesi nedeniyle bu para Türkiye’ye getirilemedi. Dolayısıyla Türkiye, herhangi bir dış borç almaksızın ve dış yardım olmaksızın kendi kısıtlı imkânlarıyla mübadele işini halletmeye çalıştı. Öte yandan Hindistan’da Türkiye için toplanan yardım paralarıyla alınan malzemeleri kendisine devredilen Türkiye Hilal-i Ahmer Cemiyeti, bu işin peşini bırakmadı ve Hindistan’a ikinci bir heyet göndererek, cüzi miktarlarda da olsa elde edilen gelirin peyderpey Türkiye’ye getirilmesi için çaba sarf etti. Bu çalışmada, arşiv belgeleri ışığında “Lozan Mübadelesi” sürecinde Hint Müslümanlarının son yardımlarının sorun haline dönüşmesi incelenecektir.
In Lausanne on 30 January 1923 “Population Emigration Convention” which was based on the mutual replacement of the Orthodox Greeks in Turkey and the Turkish-Muslim population in Greece excluding the Turks in Western Thrace and Greeks in Istanbul was signed. First the “Joint Commission”, consisting of the representatives of Turkish, Greek and neutral countries was established so that the status of those to be exchanged in Turkey and Greece could be identified. The Turkish Government adopted a law in Parliament and decided to establish “Ministry of Exchange, Construction and Settlement” on 13 October 1923 to be responsible for the development, settlement and exchange works. Population exchange business will be conducted through the relevant ministries, civil servants and Turkish Red Crescent Association. According to the Exchange Convention, the aids of Indian Muslims was once again needed to overcome a big and arduous problem, namely the transportation, sheltering and temporary settlement of the Turks who were to be brought from nearly half a million Greece. For this purpose, Mustafa Kemal Pasha personally prepared a declaration asking for the help of the Islamic world. A delegation was formed by the Red Crescent and sent to India in order to deliver this declaration and to receive the money collected. Meanwhile, on 29 October 1923 after switching to the Republican administration, Turkey has entered a rapid process of revolution to reach the level of contemporary civilizations. Within this framework, the laws adopted in the Turkish Grand National Assembly on March 3, 1924, the abolition of the caliphate institution incompatible with the republican regime and the decision to deport the Ottoman dynasty abroad caused confusion among the Indian Muslims who felt connected to the caliphate. Especially the money and aid collector “Indian Committee of the Caliphate” leader and pro-caliphate Seyyid Chotani could not accept the abolition of the caliphate and by spending the collected funds in the purchase of sawmill and construction materials, this money was not brought to Turkey. Therefore Turkey, without any external debt and foreign aid has tried to handle the population exchange with limited job opportunities. On the other hand, Turkish Red Crescent Association ceded the materials which were purchased with aid money and tag along with the second delegation to India and this delegation obtained an income albeit in small amounts, and gradually made efforts to bring Turkey. In this study, the latest aids of the Indian Muslims that transformed into a problem during the time of Population Exchange will be examined.
Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi (CTAD), 2020
Türkler ile Hint Müslümanları arasındaki yakın ilişkiler, kadim Türk devletlerine kadar uzanan ol... more Türkler ile Hint Müslümanları arasındaki yakın ilişkiler, kadim Türk devletlerine kadar uzanan oldukça köklü bir tarihi geçmişe sahiptir; ancak 19. yüzyılda Hindistan’ın İngiliz sömürgesi olmasından sonra, Hint Müslümanlarının halifeliği elinde bulunduran Osmanlı Devleti’ne bağlılığı yeni bir anlam kazandı. Özellikle, II. Abdülhamit’in saltanat yıllarında kurulan dostluk köprüsü, Hint Müslümanlarının, 19. yüzyıl sonlarından itibaren Osmanlı Devleti’nin dağılma sürecinde her biri toprak kayıplarıyla biten savaşlarının hemen hepsinde Türklere maddi ve manevi yardımlarına vesile oldu. Hint Müslümanlarının yardımları, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı Devleti’nin girdiği savaşlarda özellikle Trablusgarp Savaşı (1911- 1912) ve Balkan Savaşlarında (1912-1913) sistematik bir hale geldi. Ne var ki, I. Dünya Savaşı’nda (1914-1918) sömürge olarak bağlı oldukları İngiltere ile Osmanlı Devleti’nin savaş hali nedeniyle, savaş süresince İngiliz savaş politikasına boyun eğmek zorunda kalan Hint Müslümanlarının yardımları İngiltere tarafından engellendi. Dahası İngiltere, Osmanlı Devleti’ne karşı açtığı cephelerde Hintlilerle birlikte Hint Müslüman askerlerini de kullandı. Savaş süresince Hindistan’ı lojistik olarak kullanan İngiltere, ayrıca, esir aldıkları Osmanlı askerlerinin bir kısmını o dönemde Hindistan’a bağlı çeşitli bölgelere götürdü. Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte hilafetin ve Türkiye’nin toprak bütünlüğünün korunması için İngilizlerden söz alan Hint Müslümanları, özellikle de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasından sonraki süreçte Türk Kurtuluş Savaşı’na (1919-1922) önemli maddi destek sağladılar. Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından sonra TBMM Başkanı ve Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Türk milleti adına, gönderilen yardımlar için Hint Hilafet Komitesi aracılığıyla Hint Müslümanlarına teşekkür ederken, uzun süren savaşlarda yanmış, yıkılmış Türkiye’nin imarı için bu yardımların sürdürülmesini de istedi. Bu çalışmada, Hint Müslümanlarının 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı Devleti ve Türkiye’ye yardım ve destekleri ele alınacaktır.
The close relations of Turks and Indian Muslims have a very old historical background that goes back to the ancient Turkish states. However, after India became under British colonial rule in the 19th century, the loyalty of Indian Muslims to the Ottoman Empire, which held the caliphate, gained a new meaning. Especially the bridge of friendship established during the reign of Abdulhamit II led to the Indian Muslims’ material and moral aids to the Turks since the end of the 19th century in almost all of the wars during the Ottoman Empire’s disintegration process, each of which ended with the loss of land. The aid of Indian Muslims became systematic in the wars of the Ottoman Empire in the first quarter of the 20th century, especially during the Tripoli War (1911-1912) and the Balkan Wars (1912-1913). However, during the World War I (1914-1918), the aids of Indian Muslims, who had to succumb to the British war policy during the war, was prevented by Britain due to their war with the Ottoman Empire. Moreover, Britain used Indian Muslim soldiers along with the Indians in the fronts it opened against the Ottoman Empire. Britain made use of India in terms of logistics during the war, and also took some of the Ottoman soldiers as captive and sent them to various regions of India. At the end of the World War I, Indian Muslims obtained a promise from the British for the protection of caliphate and Turkey’s territorial integrity. Indian Muslims provided significant financial support to “The Turkish War of Independence” (1919-1922), especially in the process after the inauguration of the Turkish Grand National Assembly. After the triumph in the War of Independence, Mustafa Kemal Pasha, the Speaker of the Turkish Grand National Assembly and Commander-in Chief, thanked, on behalf of the Turkish nation, the Indian Muslims through the Indian Committee of the Caliphate for the aids sent, and he also asked for the continuation of these aids in order to contribute to the reestablishment of Turkey, which was devastated then due to the lasting wars. In this study, the aids and supports of the Indian Muslims to the Ottoman State and Turkey at the first quarter of the 20th century will be discussed.
Uluslararası Küçük Menderes Araştırmaları ve Tire Tarihi Sempozyumu-Bildiriler, Cilt: 2, 2018
ÖZET Demokrat Parti’nin (DP) iktidar süreci, “Beyaz İhtilal” olarak değerlendirilen 14 Mayıs 195... more ÖZET
Demokrat Parti’nin (DP) iktidar süreci, “Beyaz İhtilal” olarak değerlendirilen 14 Mayıs 1950 seçimlerini kazanarak iktidarı ele aldığı tarihten 27 Mayıs 1960’ta askeri darbe ile iktidardan uzaklaştırıldığı tarihe kadar olan on yıllık dönemi kapsar. DP’nin iktidarda olduğu bu on yıllık dönem, Türkiye’nin çok partili siyasal yaşamında pek çok açıdan ilginç olduğu kadar aynı zamanda demokrasi adına da dersler çıkarılması gereken özel bir dönemdir. Şüphesiz DP’nin 27 yıllık Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) iktidarını yıkarak, kansız kavgasız, serbest seçimlerle yönetimi ele geçirmesi ve halk desteğiyle 1954 ve 1957 seçimlerini de kazanarak iktidarını sürdürmesi Türk demokrasisi adına övünülecek bir durumdur. Ne var ki, DP’nin ezici çoğunlukla kazandığı 1954 seçimlerinden sonra ilk yıllarının başarılı havası değişmeye yüz tutmuş, Türkiye’de ekonomik sıkıntılar baş göstermeye başlamış, bunların yanı sıra aynı zamanda demokrasi adına sıkıntılı bir süreç de başlamıştır. Bu dönemde DP iktidarını eleştiren muhalefet partileri, basın, üniversite, yargı gibi demokrasinin çeşitli unsurlarını kontrol altına almak isteyen DP’nin uyguladığı politik baskılar artmıştır. Sonunda bu baskılar DP’nin kıl payı kazandığı 1957 seçimlerinden sonra muhalefet partilerini birlikte hareket etmeye yöneltmiştir. CHP ve Hürriyet Partisi’nin birleşmesi gibi muhalefet partilerinin kendilerine yakın olan partilerle yakınlaşarak birlikte hareket etmesiyle başlayan “Güç Birliği” hareketine karşı Başbakan Menderes, 1958 Ekim ayında Manisa’da yaptığı konuşma ile halkı “Vatan Cephesi” hareketine katılmaya çağırmıştır. Türkiye çapında Vatan Cephesi’ne katılımlar sürekli olarak radyodan duyurulmaktaydı ve muhalefetin bütün eleştirilerine rağmen bu durum 1960 askeri darbesine kadar devam etmiştir. İşte bu süreçte 1958 ve 1959 yıllarında Vatan Cephesi’ne katılımlara dair İzmir’e bağlı ilçe, belde ve köyler halkından bizzat Başbakan Menderes ve Ankara’da bulunan DP Genel Merkezi’ne ilginç gerekçelerle telgraflar çekilmiştir. Bu çalışmada Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nde yer alan Tire, Birgi ve Bayındır’dan Başbakan Menderes ve DP Genel Merkezi’ne çekilen enteresan bazı telgraf örnekleri üzerinden genel bir değerlendirme yapılacaktır.
ABSTRACK
The period in which the Democrat Party (DP) had been in power covered a decade between May 14, 1950 -when it won the general elections, a political event known as “the White Revolution,” and May 27, 1960 - when it was forced out of office via a coup d’état. This episode of the Turkish political history in which the DP had been in office for ten years witnessed many important political events along with many experiences that can be viewed today as invaluable lessons for democracy and democratic governance in a multi-party political system. No doubt, the fact that the DP put an end to the Republican People Party’s (RPP) twenty-seven years of rule without making any recourse to extra-legal and violent means, and winning the 1954 and the 1957 general elections based on popular support after its first political victory in the 1950 elections is a praiseworthy instance for the Turkish democracy. Nevertheless, just after its decisive victory in the 1954 elections, the DP began to lose its political appeal that it had gained in its first years of existence, while, on one hand, economic conditions had been getting worsened, on the other hand, a distressful process had set in, threatening democracy. In this period the DP had increased its use of political repression on opposition parties, the media, universities and the judiciary critical of the DP’s policies. Eventually, after the 1957 elections in which the DP barely won the popular vote, the ever-increasing political repression led the oppositional parties to act in unison. When, as in the case of the unification of the RPP with the Freedom Party, oppositional parties that shared similar political positions established links amongst themselves and forged a movement called “the Union of Forces”, in a public speech that he made in Manisa in October 1958, the Prime Minister Menderes called for a popular front, “the Homeland Front,” against the rising opposition. Despite the warnings of the opposition, the state radio unceasingly broadcasted the names of those who participated in the Homeland Front all over the land, which had lasted until the military takeover in 1960. Within this process, between the years 1958-59, many telegrams with interesting reasons were sent directly to the Prime Minister Menderes and the DP headquarters in Ankara from the towns of Tire, Birgi and Bayındır located in the İzmir province. In this paper, a general assessment of such telegrams is made by examining some telegram examples obtained from the Republic of Turkey Prime Ministry Archives.
İZMİR ARAŞTIRMALARI DERGİSİ-JOURNAL OF IZMIR STUDIES, 2018
ÖZ Demokrat Parti, İkinci Dünya Savaşı ve sonrası sürecinde Türkiye’deki sosyo-ekonomik gelişmel... more ÖZ
Demokrat Parti, İkinci Dünya Savaşı ve sonrası sürecinde Türkiye’deki sosyo-ekonomik gelişmelerin doğal bir sonucu olarak, demokrasiye hizmet etmek amacıyla 7 Ocak 1946’da kuruldu. Demokrat Parti’nin ekonomi politikası, kuruluşunda ortaya koyduğu parti programından itibaren devletçi olmakla birlikte, özel teşebbüs eliyle kalkınmaya dayalı liberalizm eğilimli bir politika olarak belirlenmiştir. Türkiye ekonomisinde büyük değişim ve canlanma getiren bu politikanın en açık şekilde uygulandığı alan ise tarım alanı olmuştur.
Bu çalışmada, Demokrat Parti’nin serbest seçimle iktidara geldiği 14 Mayıs 1950’den bir askeri darbe ile iktidardan uzaklaştırıldığı 27 Mayıs 1960 tarihleri arasındaki on yıllık iktidar sürecinde tarım alanında oluşturduğu politika ve uygulamaları ele alınacaktır. Çalışmanın hazırlanmasında dönemin özgün kaynaklarından Türk ve İngiliz arşiv belgeleri ile dönemin gazete ve dergilerinin yanı sıra bu konuda yayınlanmış akademik çalışmalardan yararlanılmıştır.
ABSTRACK
Democrat Party was established on 7 January 1946 for serving to democracy, as a natural consequence of socio-economic developments in Turkey in the time of Second World War and after. Democrat Party’s economic policy has been determined as a statist since the party program it established and it has been determined as a tendency towards liberalism based on development by private enterprise. The revival of great change and that it is applied in the best way this policy area in Turkey’s economy has been agriculture.
In this study, the policies and practices in the field of agriculture during the ten-year period between when it came to power by free choice on the year 14 May 1950 and when the Democrat Party was removed from power by a military coup on the year 27 May 1960, will be discussed. In the preparation of the study, Turkish and English archival documents from the original sources of the period and newspapers and magazines of the period as well as academic studies published on this subject were utilized.
Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi Journal Of Modern Turkish History Studies XX/41 (2020-Güz/Autumn), ss. 541-578., 2020
Lozan’da 30 Ocak 1923’te Türkiye ve Yunanistan arasında, Batı Trakya’daki Türkler ve İstanbul Rum... more Lozan’da 30 Ocak 1923’te Türkiye ve Yunanistan arasında, Batı Trakya’daki Türkler ve İstanbul Rumlarının dışında kalan Yunanistan’daki Müslüman-Türk ve Türkiye’deki Ortodoks-Rum nüfusun karşılıklı olarak değiştirilmesini esas alan “Mübadele-i Ahali Mukavelenamesi” imzalandı. Mübadele işi ile ilgilenmek üzere önce Türk, Yunan ve tarafsız ülke temsilcilerinden oluşan “Muhtelit Mübadele Komisyonu (Karma Komisyon)” oluşturularak, Türkiye ve Yunanistan’da mübadele edileceklerin durumu tespit edilmeye başlandı. Türk Hükümeti, Türkiye’deki mübadele, imar ve iskân işleriyle yükümlü olmak üzere 13 Ekim 1923 tarihinde TBMM’de kabul edilen bir yasayla “Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti” kurulmasına karar verdi. Mübadele işi, ilgili bakanlıkların kamu personeli ile Türkiye Hilal-i Ahmer Cemiyeti aracılığıyla yürütülecektir. Mübadele Sözleşmesi uyarınca Yunanistan’dan getirilecek olan sayıları yarım milyona yakın mübadil Türklerin taşınması, geçici yerlerinde barındırılması ve kalıcı iskân bölgelerine yerleştirilmesi gibi büyük ve meşakkatli bir sorunu aşmak için daha önce önemli yardımları görülen Hint Müslümanlarının bir kez daha yardımlarına ihtiyaç duyuldu, bu amaçla bizzat Mustafa Kemal Paşa tarafından İslam âleminin yardımını isteyen bir bildiri hazırlandı. Bu bildiriyi ulaştırmak ve toplanan yardım paralarını getirmek üzere Hilal-i Ahmer tarafından bir heyet oluşturularak Hindistan’a gönderildi. Bu arada Türkiye’de 29 Ekim 1923’te cumhuriyet yönetimine geçilmesinden sonra çağdaş uygarlıklar düzeyine ulaşılmak için hızlı bir devrim sürecine girilmişti. Bu çerçevede TBMM’de 3 Mart 1924’te kabul edilen yasalarla, aslında cumhuriyet rejimiyle bağdaşmayan halifelik kurumunun kaldırılması ve Osmanlı Hanedanı’nın yurt dışına sürgün edilmesi gibi kararların alınması, kendilerini halifeliğe bağlı hisseden Hindistan Müslümanları arasında kafa karışıklığına yol açtı. Özellikle yardımı toplayan Hint Hilafet Komitesi’nin liderlerinden ve sıkı hilafetçilerden biri olan iş adamı Seyyit Chotani’nin, halifeliğin kaldırılmasını kabullenememesi sonucunda Türkiye için toplanan yardım paralarını kereste fabrikası ve inşaat malzemeleri alımında harcayarak kaybetmesi nedeniyle bu para Türkiye’ye getirilemedi. Dolayısıyla Türkiye, herhangi bir dış borç almaksızın ve dış yardım olmaksızın kendi kısıtlı imkânlarıyla mübadele işini halletmeye çalıştı. Öte yandan Hindistan’da Türkiye için toplanan yardım paralarıyla alınan malzemeleri kendisine devredilen Türkiye Hilal-i Ahmer Cemiyeti, bu işin peşini bırakmadı ve Hindistan’a ikinci bir heyet göndererek, cüzi miktarlarda da olsa elde edilen gelirin peyderpey Türkiye’ye getirilmesi için çaba sarf etti. Bu çalışmada, arşiv belgeleri ışığında “Lozan Mübadelesi” sürecinde Hint Müslümanlarının son yardımlarının sorun haline dönüşmesi incelenecektir.
In Lausanne on 30 January 1923 “Population Emigration Convention” which was based on the mutual replacement of the Orthodox Greeks in Turkey and the Turkish-Muslim population in Greece excluding the Turks in Western Thrace and Greeks in Istanbul was signed. First the “Joint Commission”, consisting of the representatives of Turkish, Greek and neutral countries was established so that the status of those to be exchanged in Turkey and Greece could be identified. The Turkish Government adopted a law in Parliament and decided to establish “Ministry of Exchange, Construction and Settlement” on 13 October 1923 to be responsible for the development, settlement and exchange works. Population exchange business will be conducted through the relevant ministries, civil servants and Turkish Red Crescent Association. According to the Exchange Convention, the aids of Indian Muslims was once again needed to overcome a big and arduous problem, namely the transportation, sheltering and temporary settlement of the Turks who were to be brought from nearly half a million Greece. For this purpose, Mustafa Kemal Pasha personally prepared a declaration asking for the help of the Islamic world. A delegation was formed by the Red Crescent and sent to India in order to deliver this declaration and to receive the money collected. Meanwhile, on 29 October 1923 after switching to the Republican administration, Turkey has entered a rapid process of revolution to reach the level of contemporary civilizations. Within this framework, the laws adopted in the Turkish Grand National Assembly on March 3, 1924, the abolition of the caliphate institution incompatible with the republican regime and the decision to deport the Ottoman dynasty abroad caused confusion among the Indian Muslims who felt connected to the caliphate. Especially the money and aid collector “Indian Committee of the Caliphate” leader and pro-caliphate Seyyid Chotani could not accept the abolition of the caliphate and by spending the collected funds in the purchase of sawmill and construction materials, this money was not brought to Turkey. Therefore Turkey, without any external debt and foreign aid has tried to handle the population exchange with limited job opportunities. On the other hand, Turkish Red Crescent Association ceded the materials which were purchased with aid money and tag along with the second delegation to India and this delegation obtained an income albeit in small amounts, and gradually made efforts to bring Turkey. In this study, the latest aids of the Indian Muslims that transformed into a problem during the time of Population Exchange will be examined.
Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi (CTAD), 2020
Türkler ile Hint Müslümanları arasındaki yakın ilişkiler, kadim Türk devletlerine kadar uzanan ol... more Türkler ile Hint Müslümanları arasındaki yakın ilişkiler, kadim Türk devletlerine kadar uzanan oldukça köklü bir tarihi geçmişe sahiptir; ancak 19. yüzyılda Hindistan’ın İngiliz sömürgesi olmasından sonra, Hint Müslümanlarının halifeliği elinde bulunduran Osmanlı Devleti’ne bağlılığı yeni bir anlam kazandı. Özellikle, II. Abdülhamit’in saltanat yıllarında kurulan dostluk köprüsü, Hint Müslümanlarının, 19. yüzyıl sonlarından itibaren Osmanlı Devleti’nin dağılma sürecinde her biri toprak kayıplarıyla biten savaşlarının hemen hepsinde Türklere maddi ve manevi yardımlarına vesile oldu. Hint Müslümanlarının yardımları, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı Devleti’nin girdiği savaşlarda özellikle Trablusgarp Savaşı (1911- 1912) ve Balkan Savaşlarında (1912-1913) sistematik bir hale geldi. Ne var ki, I. Dünya Savaşı’nda (1914-1918) sömürge olarak bağlı oldukları İngiltere ile Osmanlı Devleti’nin savaş hali nedeniyle, savaş süresince İngiliz savaş politikasına boyun eğmek zorunda kalan Hint Müslümanlarının yardımları İngiltere tarafından engellendi. Dahası İngiltere, Osmanlı Devleti’ne karşı açtığı cephelerde Hintlilerle birlikte Hint Müslüman askerlerini de kullandı. Savaş süresince Hindistan’ı lojistik olarak kullanan İngiltere, ayrıca, esir aldıkları Osmanlı askerlerinin bir kısmını o dönemde Hindistan’a bağlı çeşitli bölgelere götürdü. Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte hilafetin ve Türkiye’nin toprak bütünlüğünün korunması için İngilizlerden söz alan Hint Müslümanları, özellikle de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasından sonraki süreçte Türk Kurtuluş Savaşı’na (1919-1922) önemli maddi destek sağladılar. Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından sonra TBMM Başkanı ve Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Türk milleti adına, gönderilen yardımlar için Hint Hilafet Komitesi aracılığıyla Hint Müslümanlarına teşekkür ederken, uzun süren savaşlarda yanmış, yıkılmış Türkiye’nin imarı için bu yardımların sürdürülmesini de istedi. Bu çalışmada, Hint Müslümanlarının 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı Devleti ve Türkiye’ye yardım ve destekleri ele alınacaktır.
The close relations of Turks and Indian Muslims have a very old historical background that goes back to the ancient Turkish states. However, after India became under British colonial rule in the 19th century, the loyalty of Indian Muslims to the Ottoman Empire, which held the caliphate, gained a new meaning. Especially the bridge of friendship established during the reign of Abdulhamit II led to the Indian Muslims’ material and moral aids to the Turks since the end of the 19th century in almost all of the wars during the Ottoman Empire’s disintegration process, each of which ended with the loss of land. The aid of Indian Muslims became systematic in the wars of the Ottoman Empire in the first quarter of the 20th century, especially during the Tripoli War (1911-1912) and the Balkan Wars (1912-1913). However, during the World War I (1914-1918), the aids of Indian Muslims, who had to succumb to the British war policy during the war, was prevented by Britain due to their war with the Ottoman Empire. Moreover, Britain used Indian Muslim soldiers along with the Indians in the fronts it opened against the Ottoman Empire. Britain made use of India in terms of logistics during the war, and also took some of the Ottoman soldiers as captive and sent them to various regions of India. At the end of the World War I, Indian Muslims obtained a promise from the British for the protection of caliphate and Turkey’s territorial integrity. Indian Muslims provided significant financial support to “The Turkish War of Independence” (1919-1922), especially in the process after the inauguration of the Turkish Grand National Assembly. After the triumph in the War of Independence, Mustafa Kemal Pasha, the Speaker of the Turkish Grand National Assembly and Commander-in Chief, thanked, on behalf of the Turkish nation, the Indian Muslims through the Indian Committee of the Caliphate for the aids sent, and he also asked for the continuation of these aids in order to contribute to the reestablishment of Turkey, which was devastated then due to the lasting wars. In this study, the aids and supports of the Indian Muslims to the Ottoman State and Turkey at the first quarter of the 20th century will be discussed.
Uluslararası Küçük Menderes Araştırmaları ve Tire Tarihi Sempozyumu-Bildiriler, Cilt: 2, 2018
ÖZET Demokrat Parti’nin (DP) iktidar süreci, “Beyaz İhtilal” olarak değerlendirilen 14 Mayıs 195... more ÖZET
Demokrat Parti’nin (DP) iktidar süreci, “Beyaz İhtilal” olarak değerlendirilen 14 Mayıs 1950 seçimlerini kazanarak iktidarı ele aldığı tarihten 27 Mayıs 1960’ta askeri darbe ile iktidardan uzaklaştırıldığı tarihe kadar olan on yıllık dönemi kapsar. DP’nin iktidarda olduğu bu on yıllık dönem, Türkiye’nin çok partili siyasal yaşamında pek çok açıdan ilginç olduğu kadar aynı zamanda demokrasi adına da dersler çıkarılması gereken özel bir dönemdir. Şüphesiz DP’nin 27 yıllık Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) iktidarını yıkarak, kansız kavgasız, serbest seçimlerle yönetimi ele geçirmesi ve halk desteğiyle 1954 ve 1957 seçimlerini de kazanarak iktidarını sürdürmesi Türk demokrasisi adına övünülecek bir durumdur. Ne var ki, DP’nin ezici çoğunlukla kazandığı 1954 seçimlerinden sonra ilk yıllarının başarılı havası değişmeye yüz tutmuş, Türkiye’de ekonomik sıkıntılar baş göstermeye başlamış, bunların yanı sıra aynı zamanda demokrasi adına sıkıntılı bir süreç de başlamıştır. Bu dönemde DP iktidarını eleştiren muhalefet partileri, basın, üniversite, yargı gibi demokrasinin çeşitli unsurlarını kontrol altına almak isteyen DP’nin uyguladığı politik baskılar artmıştır. Sonunda bu baskılar DP’nin kıl payı kazandığı 1957 seçimlerinden sonra muhalefet partilerini birlikte hareket etmeye yöneltmiştir. CHP ve Hürriyet Partisi’nin birleşmesi gibi muhalefet partilerinin kendilerine yakın olan partilerle yakınlaşarak birlikte hareket etmesiyle başlayan “Güç Birliği” hareketine karşı Başbakan Menderes, 1958 Ekim ayında Manisa’da yaptığı konuşma ile halkı “Vatan Cephesi” hareketine katılmaya çağırmıştır. Türkiye çapında Vatan Cephesi’ne katılımlar sürekli olarak radyodan duyurulmaktaydı ve muhalefetin bütün eleştirilerine rağmen bu durum 1960 askeri darbesine kadar devam etmiştir. İşte bu süreçte 1958 ve 1959 yıllarında Vatan Cephesi’ne katılımlara dair İzmir’e bağlı ilçe, belde ve köyler halkından bizzat Başbakan Menderes ve Ankara’da bulunan DP Genel Merkezi’ne ilginç gerekçelerle telgraflar çekilmiştir. Bu çalışmada Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nde yer alan Tire, Birgi ve Bayındır’dan Başbakan Menderes ve DP Genel Merkezi’ne çekilen enteresan bazı telgraf örnekleri üzerinden genel bir değerlendirme yapılacaktır.
ABSTRACK
The period in which the Democrat Party (DP) had been in power covered a decade between May 14, 1950 -when it won the general elections, a political event known as “the White Revolution,” and May 27, 1960 - when it was forced out of office via a coup d’état. This episode of the Turkish political history in which the DP had been in office for ten years witnessed many important political events along with many experiences that can be viewed today as invaluable lessons for democracy and democratic governance in a multi-party political system. No doubt, the fact that the DP put an end to the Republican People Party’s (RPP) twenty-seven years of rule without making any recourse to extra-legal and violent means, and winning the 1954 and the 1957 general elections based on popular support after its first political victory in the 1950 elections is a praiseworthy instance for the Turkish democracy. Nevertheless, just after its decisive victory in the 1954 elections, the DP began to lose its political appeal that it had gained in its first years of existence, while, on one hand, economic conditions had been getting worsened, on the other hand, a distressful process had set in, threatening democracy. In this period the DP had increased its use of political repression on opposition parties, the media, universities and the judiciary critical of the DP’s policies. Eventually, after the 1957 elections in which the DP barely won the popular vote, the ever-increasing political repression led the oppositional parties to act in unison. When, as in the case of the unification of the RPP with the Freedom Party, oppositional parties that shared similar political positions established links amongst themselves and forged a movement called “the Union of Forces”, in a public speech that he made in Manisa in October 1958, the Prime Minister Menderes called for a popular front, “the Homeland Front,” against the rising opposition. Despite the warnings of the opposition, the state radio unceasingly broadcasted the names of those who participated in the Homeland Front all over the land, which had lasted until the military takeover in 1960. Within this process, between the years 1958-59, many telegrams with interesting reasons were sent directly to the Prime Minister Menderes and the DP headquarters in Ankara from the towns of Tire, Birgi and Bayındır located in the İzmir province. In this paper, a general assessment of such telegrams is made by examining some telegram examples obtained from the Republic of Turkey Prime Ministry Archives.
İZMİR ARAŞTIRMALARI DERGİSİ-JOURNAL OF IZMIR STUDIES, 2018
ÖZ Demokrat Parti, İkinci Dünya Savaşı ve sonrası sürecinde Türkiye’deki sosyo-ekonomik gelişmel... more ÖZ
Demokrat Parti, İkinci Dünya Savaşı ve sonrası sürecinde Türkiye’deki sosyo-ekonomik gelişmelerin doğal bir sonucu olarak, demokrasiye hizmet etmek amacıyla 7 Ocak 1946’da kuruldu. Demokrat Parti’nin ekonomi politikası, kuruluşunda ortaya koyduğu parti programından itibaren devletçi olmakla birlikte, özel teşebbüs eliyle kalkınmaya dayalı liberalizm eğilimli bir politika olarak belirlenmiştir. Türkiye ekonomisinde büyük değişim ve canlanma getiren bu politikanın en açık şekilde uygulandığı alan ise tarım alanı olmuştur.
Bu çalışmada, Demokrat Parti’nin serbest seçimle iktidara geldiği 14 Mayıs 1950’den bir askeri darbe ile iktidardan uzaklaştırıldığı 27 Mayıs 1960 tarihleri arasındaki on yıllık iktidar sürecinde tarım alanında oluşturduğu politika ve uygulamaları ele alınacaktır. Çalışmanın hazırlanmasında dönemin özgün kaynaklarından Türk ve İngiliz arşiv belgeleri ile dönemin gazete ve dergilerinin yanı sıra bu konuda yayınlanmış akademik çalışmalardan yararlanılmıştır.
ABSTRACK
Democrat Party was established on 7 January 1946 for serving to democracy, as a natural consequence of socio-economic developments in Turkey in the time of Second World War and after. Democrat Party’s economic policy has been determined as a statist since the party program it established and it has been determined as a tendency towards liberalism based on development by private enterprise. The revival of great change and that it is applied in the best way this policy area in Turkey’s economy has been agriculture.
In this study, the policies and practices in the field of agriculture during the ten-year period between when it came to power by free choice on the year 14 May 1950 and when the Democrat Party was removed from power by a military coup on the year 27 May 1960, will be discussed. In the preparation of the study, Turkish and English archival documents from the original sources of the period and newspapers and magazines of the period as well as academic studies published on this subject were utilized.