Abdulkadir Baş - Academia.edu (original) (raw)
Papers by Abdulkadir Baş
Dünyada ilk insan kalıntılarına, tarihe konu teşkil eden büyük medeniyetlere,tarihin ilk şehir de... more Dünyada ilk insan kalıntılarına, tarihe konu teşkil eden büyük medeniyetlere,tarihin ilk şehir devletlerine Anadoluda rastlanılması tesadüf değildir.Bizans dilinde doğu eyaleti,doğu toprakları manasına gelen Anatolia,Türkçeleşerek Anadolu adını almıştır. Rahmetli Servet Somuncuoğlunun da dediği gibi; Malazgirt zaferi Anadoluya ilk gelişimiz değil, son yerleşişimizdir.Binlerce yıla uzanan Anadolu Türk Tarihini esas hatlarıyla dört safhaya ayırabiliriz.Bu safhaların ilki Öntürklerin Anadolu tarihi, ikincisi kavimler göçüne sebep olan Orta Asyadan batıya doğru yapılan göçlerle Anadoluya gelen Türkler,üçüncüsü Emevi ve Abbasiler döneminde Anadolu'ya gelen Türkler ve son olarak da 1018 yılında Çağrı Beyin başlattığı keşif hareketlerinden sonra aralıksız süren Türkiye Türklüğüdür. Bu dönemleri daha da MANŞET TARİH
Çepnilerle ilgili bilgi veren bütün kaynaklar, onların Oğuz Türklerinden olduğunu kabul etmektedi... more Çepnilerle ilgili bilgi veren bütün kaynaklar, onların Oğuz Türklerinden olduğunu kabul etmektedir. Çepni Türkleri Oğuzların Üçok koluna bağlı boylardan birisidir. Oğuz'un oğullarından Gök Han'ın dört oğlundan birisinin adını taşı maktadırlar. Anadolu'nun ve Rumeli'nin, özellikle Doğu Karadeniz'in Türkleşmesinde büyük rol oynamış bir Türk boyudur. Anadolu'daki varlıkları XII. yüzyıla kadar gitmektedir. [1]İlk olarak Kaşgarlı Mahmut'un Divanı Lügatit Türk adlı eserinde geçen Çepni kelimesi, bu eserde "Nerede yağu (düşman) görse saldıran" olarak açıklanmıştır. Malazgirt Savaşı sonrasında Ortaasya'dan İran güzergâhından geçerek Anadolu'ya yerleşen 24 Oğuz boyundan birtanesi de Çepnilerdir.
Kaynak:Kazım Dilcimen,Samsun Tarihi
Çok insan anlayamaz eski mûsıkîmizden Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden. Açar bir altın a... more Çok insan anlayamaz eski mûsıkîmizden Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden. Açar bir altın anahtarlarla rûh ufuklarını, Hemen yayılmaya başlar sadâ ve nûr akını ……………… Yahya Kemal Beyatlı Üstad Yahya Kemal Eski Musiki adlı şiirinde, sadece müziğin ve notaların hicranını değil, aynı zamanda kökü binlerce yıllık mazide olan milli kültürümüz içinde musikinin ve erbabının önemini de dile getirir. Büyük milletler sadece siyasi ve askeri güçle değil, aynı zamanda diline olan sadakati ile de asırlarca dimdik ayakta kalabilir. Çok sayıda savaş ve sürgüne rağmen Yahudilerin, diğer semavi dinlere göre az oranda bir nüfusa da sahip olsalar, binlerce yıldır varlığını koruyabilmesi dilini muhafaza etmesi ile mümkün olmuştur. Dilin nesilden nesile aktarılmasında musikinin rolü, alfabe kadar önemlidir. Dünyanın farklı coğrafyalarına dağılmış olsa da aynı dili, aynı ritmi paylaşan milletler, taşıyacakları ortak hisler ve duygu birliği ile birbirlerine kenetlenirler. Bunun canlı örneğini Balkan Savaşları sonrası Balkanlardan göç eden soydaşlarımız arasında ya da yaklaşık 150 yıl önce, Çarlık Rusya'sının zulmünden bölgemize göçen Kafkas Kökenli vatandaşlarımız arasında görebiliriz. Bu kardeşlerimiz neredeyse 2 asra yaklaşan aradan geçen zamana rağmen, Türkiye'ye gelirken yanlarında getirdikleri müzik kültürünü hala yaşatarak, aralarında ortak dil ve kültürü son nefere kadar sürdürebilmenin gayreti içindedirler. Yine bugün Avrupa'da yaşayan vatandaşlarımızın cemiyet oluşumları incelendiğinde, bir araya geldiklerinde, düğünde, eğlencede memleket türküleri ile kaynaştıklarına şahit oluyoruz. Bir milletin varlığı dilinin mevcudiyeti ile anlaşılır. Dilini kaybeden herhangi bir topluluk " millet " olmaktan çıkar ve bir daha hatırlanmamak üzere mazinin karanlıklarına gömülür, çünkü dil ile birlikte, kütlelerden millet yapan kültür de ortadan kalkmıştır. 1 Müslümanların Batıya bıraktığı en önemli musiki miras dokuzuncu asrın ortalarında İslam filozofu el-Kindi'nin öğretileriyle ritmik bütünden, usule doğru gelişen musikidir.2 Batı musikisinde kullanılan pek çok müzik aleti, araç ve gereci İslam medeniyetinden Avrupa'ya sirayet etmiştir. Orkestra şeflerinin kullandığı dirinajdan çalınan çalgılara kadar pek çoğu İslam medeniyetinden İspanya üzerinden Avrupa'ya yayılmış hatırasıdır.3 5000 yıllık bilinen Türk tarihinin yayıldığı sahanın büyüklüğü, bugün Türk olmayan ülkelerde bile Türk musikisinin tesirlerinin gözlemlenmesine imkân vermektedir. Bugün Türk yurdu deyinde (hudutları) Kuzey Buz Denizi kıyılarından, Tuna Kıyılarına, Himalayaların Kuzeyinden, Volga kıyılarına kadar uzanır. Coğrafya ve tarihi coğrafyaya vukuf şarttır. Hangi ülkede, hangi asırda, hangi kavimlerin oturduğu, hangi dillerin konuşulduğu, hangi devletlerin hükümran olduğu hangi din mezhep ve tarikatların yaşadığı bilinmeksizin gerçek bir müzik tarihi düşünülemez.4 Anadolu coğrafyasının ve Türk tarihinin musikimizde tesirini bilmeden, horon ve zeybek oyunlarını anlamaya çalışmak resim eğitimi almayan birinin Picasso'nun tabloları karşısında saatlerce durup
AĞUSTOS AYININ TÜRK TARİHİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ
Terme, Karadenizin Türkleşmesi ve Terme Tarihi, Danişmendliler, Canik Beylikleri Abdulkadir Baş
Dünyada ilk insan kalıntılarına, tarihe konu teşkil eden büyük medeniyetlere,tarihin ilk şehir de... more Dünyada ilk insan kalıntılarına, tarihe konu teşkil eden büyük medeniyetlere,tarihin ilk şehir devletlerine Anadoluda rastlanılması tesadüf değildir.Bizans dilinde doğu eyaleti,doğu toprakları manasına gelen Anatolia,Türkçeleşerek Anadolu adını almıştır. Rahmetli Servet Somuncuoğlunun da dediği gibi; Malazgirt zaferi Anadoluya ilk gelişimiz değil, son yerleşişimizdir.Binlerce yıla uzanan Anadolu Türk Tarihini esas hatlarıyla dört safhaya ayırabiliriz.Bu safhaların ilki Öntürklerin Anadolu tarihi, ikincisi kavimler göçüne sebep olan Orta Asyadan batıya doğru yapılan göçlerle Anadoluya gelen Türkler,üçüncüsü Emevi ve Abbasiler döneminde Anadolu'ya gelen Türkler ve son olarak da 1018 yılında Çağrı Beyin başlattığı keşif hareketlerinden sonra aralıksız süren Türkiye Türklüğüdür. Bu dönemleri daha da MANŞET TARİH
Çepnilerle ilgili bilgi veren bütün kaynaklar, onların Oğuz Türklerinden olduğunu kabul etmektedi... more Çepnilerle ilgili bilgi veren bütün kaynaklar, onların Oğuz Türklerinden olduğunu kabul etmektedir. Çepni Türkleri Oğuzların Üçok koluna bağlı boylardan birisidir. Oğuz'un oğullarından Gök Han'ın dört oğlundan birisinin adını taşı maktadırlar. Anadolu'nun ve Rumeli'nin, özellikle Doğu Karadeniz'in Türkleşmesinde büyük rol oynamış bir Türk boyudur. Anadolu'daki varlıkları XII. yüzyıla kadar gitmektedir. [1]İlk olarak Kaşgarlı Mahmut'un Divanı Lügatit Türk adlı eserinde geçen Çepni kelimesi, bu eserde "Nerede yağu (düşman) görse saldıran" olarak açıklanmıştır. Malazgirt Savaşı sonrasında Ortaasya'dan İran güzergâhından geçerek Anadolu'ya yerleşen 24 Oğuz boyundan birtanesi de Çepnilerdir.
Kaynak:Kazım Dilcimen,Samsun Tarihi
Çok insan anlayamaz eski mûsıkîmizden Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden. Açar bir altın a... more Çok insan anlayamaz eski mûsıkîmizden Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden. Açar bir altın anahtarlarla rûh ufuklarını, Hemen yayılmaya başlar sadâ ve nûr akını ……………… Yahya Kemal Beyatlı Üstad Yahya Kemal Eski Musiki adlı şiirinde, sadece müziğin ve notaların hicranını değil, aynı zamanda kökü binlerce yıllık mazide olan milli kültürümüz içinde musikinin ve erbabının önemini de dile getirir. Büyük milletler sadece siyasi ve askeri güçle değil, aynı zamanda diline olan sadakati ile de asırlarca dimdik ayakta kalabilir. Çok sayıda savaş ve sürgüne rağmen Yahudilerin, diğer semavi dinlere göre az oranda bir nüfusa da sahip olsalar, binlerce yıldır varlığını koruyabilmesi dilini muhafaza etmesi ile mümkün olmuştur. Dilin nesilden nesile aktarılmasında musikinin rolü, alfabe kadar önemlidir. Dünyanın farklı coğrafyalarına dağılmış olsa da aynı dili, aynı ritmi paylaşan milletler, taşıyacakları ortak hisler ve duygu birliği ile birbirlerine kenetlenirler. Bunun canlı örneğini Balkan Savaşları sonrası Balkanlardan göç eden soydaşlarımız arasında ya da yaklaşık 150 yıl önce, Çarlık Rusya'sının zulmünden bölgemize göçen Kafkas Kökenli vatandaşlarımız arasında görebiliriz. Bu kardeşlerimiz neredeyse 2 asra yaklaşan aradan geçen zamana rağmen, Türkiye'ye gelirken yanlarında getirdikleri müzik kültürünü hala yaşatarak, aralarında ortak dil ve kültürü son nefere kadar sürdürebilmenin gayreti içindedirler. Yine bugün Avrupa'da yaşayan vatandaşlarımızın cemiyet oluşumları incelendiğinde, bir araya geldiklerinde, düğünde, eğlencede memleket türküleri ile kaynaştıklarına şahit oluyoruz. Bir milletin varlığı dilinin mevcudiyeti ile anlaşılır. Dilini kaybeden herhangi bir topluluk " millet " olmaktan çıkar ve bir daha hatırlanmamak üzere mazinin karanlıklarına gömülür, çünkü dil ile birlikte, kütlelerden millet yapan kültür de ortadan kalkmıştır. 1 Müslümanların Batıya bıraktığı en önemli musiki miras dokuzuncu asrın ortalarında İslam filozofu el-Kindi'nin öğretileriyle ritmik bütünden, usule doğru gelişen musikidir.2 Batı musikisinde kullanılan pek çok müzik aleti, araç ve gereci İslam medeniyetinden Avrupa'ya sirayet etmiştir. Orkestra şeflerinin kullandığı dirinajdan çalınan çalgılara kadar pek çoğu İslam medeniyetinden İspanya üzerinden Avrupa'ya yayılmış hatırasıdır.3 5000 yıllık bilinen Türk tarihinin yayıldığı sahanın büyüklüğü, bugün Türk olmayan ülkelerde bile Türk musikisinin tesirlerinin gözlemlenmesine imkân vermektedir. Bugün Türk yurdu deyinde (hudutları) Kuzey Buz Denizi kıyılarından, Tuna Kıyılarına, Himalayaların Kuzeyinden, Volga kıyılarına kadar uzanır. Coğrafya ve tarihi coğrafyaya vukuf şarttır. Hangi ülkede, hangi asırda, hangi kavimlerin oturduğu, hangi dillerin konuşulduğu, hangi devletlerin hükümran olduğu hangi din mezhep ve tarikatların yaşadığı bilinmeksizin gerçek bir müzik tarihi düşünülemez.4 Anadolu coğrafyasının ve Türk tarihinin musikimizde tesirini bilmeden, horon ve zeybek oyunlarını anlamaya çalışmak resim eğitimi almayan birinin Picasso'nun tabloları karşısında saatlerce durup
AĞUSTOS AYININ TÜRK TARİHİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ
Terme, Karadenizin Türkleşmesi ve Terme Tarihi, Danişmendliler, Canik Beylikleri Abdulkadir Baş