Ahmet Özkan - Academia.edu (original) (raw)
Papers by Ahmet Özkan
Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi
İnsanlık tarihi boyunca pek çok medeniyet ortaya çıkmış ve ortaya çıkan medeniyetlere ilişkin ana... more İnsanlık tarihi boyunca pek çok medeniyet ortaya çıkmış ve ortaya çıkan medeniyetlere ilişkin analizler yapılmıştır. Yapılan bu analizler ve değerlendirmeler kişilerin ya da düşünürlerin hayat algılamalarına bağlı olarak şekillenmiştir. Bu noktada Türk düşünce tarihinde önemli bir mütefekkir olarak ön plana çıkan Ziya Gökalp; Türkleşmek, İslamlaşmak ve Muasırlaşmak temelinde bir medeniyet tahayyülü ortaya koymuştur. Bunun yanı sıra Türk, Türklük ve Türkçülük mefhumları üzerine pek çok çalışma yapmış, dönemine ve kendisinden sonrakilere ışık tutmuştur. Özellikle kültür kavramı üzerinde duran ve bu kavramı hars olarak kullanmayı tercih eden Gökalp; hars, mefkûre ve medeniyet kavramlarına yeni bir yaklaşım getirmiş ve bu kavramlar üzerinden toplumsal değişime ve siyasal dönüşüme katkı sunmuştur. Zira ortaya koyduğu çalışmalar ve yaklaşımlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde Türk düşünce dünyasında önemli izler bıraktığı görülmektedir. Bu bağlamda ele alınan çalışmada Ziya Gökalp’in...
Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi
Günümüz dünyasında devletlerin küresel ya da bölgesel düzeyde bir araya gelerek birliktelik oluşt... more Günümüz dünyasında devletlerin küresel ya da bölgesel düzeyde bir araya gelerek birliktelik oluşturduğunu söylemek mümkündür. Bu birliktelikler kimi zaman ekonomik kimi zaman kültürel kimi zaman askerî kimi zaman da siyasi birliktelikler olarak tezahür etmektedir. Özellikle 1991 yılında SSCB’nin dağılması ile birlikte Orta Asya’da ortaya çıkan bağımsız Türk cumhuriyetleri ile temasa geçen ve ilişkileri geliştirme gayreti gösteren Türkiye, 90’lı yıllarda TİKA ve TÜRKSOY gibi kuruluşlarla bölge ülkeleri ve halkları ile etkileşim içerisine girme gayreti göstermiştir. Aynı şekilde bölgede ihdas edilen bağımsız cumhuriyetlerin de Türkiye’ye karşı göstermiş olduğu teveccüh 2008 yılına gelindiğinde TÜRKPA’nın kuruluşuna vesile olmuştur. Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan’ın 2008 yılında bir araya gelerek kurduğu TÜRKPA, ilişkilerin her platformda geliştirildiğinin bir göstergesi olmuştur. Nitekim bu çalışma parlamenter diplomasi çerçevesinde bölgesel bir bütünleşme hamlesi olar...
Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2023
Günümüz dünyasında devletlerin küresel ya da bölgesel düzeyde bir araya gelerek birliktelik oluşt... more Günümüz dünyasında devletlerin küresel ya da bölgesel düzeyde bir araya gelerek birliktelik oluşturduğunu söylemek mümkündür. Bu birliktelikler kimi zaman ekonomik kimi zaman kültürel kimi zaman askerî kimi zaman da siyasi birliktelikler olarak tezahür etmektedir. Özellikle 1991 yılında SSCB’nin dağılması ile birlikte Orta Asya’da ortaya çıkan bağımsız Türk cumhuriyetleri ile temasa geçen ve ilişkileri geliştirme gayreti gösteren Türkiye, 90’lı yıllarda TİKA ve TÜRKSOY gibi kuruluşlarla bölge ülkeleri ve halkları ile etkileşim içerisine girme gayreti göstermiştir. Aynı şekilde bölgede ihdas edilen bağımsız cumhuriyetlerin de Türkiye’ye karşı göstermiş olduğu teveccüh 2008 yılına gelindiğinde TÜRKPA’nın kuruluşuna vesile olmuştur. Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan’ın 2008 yılında bir araya gelerek kurduğu TÜRKPA, ilişkilerin her platformda geliştirildiğinin bir göstergesi olmuştur. Nitekim bu çalışma parlamenter diplomasi çerçevesinde bölgesel bir bütünleşme hamlesi olarak ön plana çıkan TÜRKPA’nın oluşumu, kurumsal yapısı ve üye ülkelerin parlamenter sistem görünümleri çerçevesinde incelenecektir.
Uluslararası Yönetim Akademisi Dergisi, 2023
Cumhuriyetin kuruluşundan 2002 yılında AK Parti‟nin iktidara geldiği zaman dilimine kadar Türkiye... more Cumhuriyetin kuruluşundan 2002 yılında AK Parti‟nin iktidara geldiği zaman dilimine kadar Türkiye, kendi iç dinamiklerine bağlı olarak toplumsal inşa sürecini tamamlamaya çalışmıştır. Ancak bu inşa süreci tek parti döneminde farklı 1950 sonrasında farklı araçlarla ve yaklaşımlarla sağlanmaya çalışılmıştır. Tek parti döneminde hayata geçirilen devrim ve inkılâplarla bu inşa süreci yürütülürken, tek parti sonrasında ise hemen hemen on senede bir yaşanan askerî darbelerle ulus inşa sürecinin sekteye uğramasına engel olunmaya çalışılmıştır. Bu döngü 90‟lı yıllarda da kendisini göstermiş, bu girdaptan çıkışın Erdoğan liderliğindeki AK Parti iktidarıyla aşılabileceği halk tarafından tespit edilmiştir. Tespit edilmiştir dememizin sebebi oligarşik bürokrasi ve askeri vesayete karşı hukukun üstünlüğü ve AB normlarını önceleyerek politika geliştiren Erdoğan iktidarının defaatle halk tarafından iktidara taşınmış olmasıdır. Nitekim Erdoğan‟a ve AK Parti‟ye duyulan güven her seçimde sandık sonuçlarında görülmüş ve Erdoğan iktidarının sona erdirilmesinin sandıkla değil, alışılmış araçların kullanımıyla sağlanabileceği görüşü vesayet odakları tarafından benimsenmiş ve bu yönde adımların atılması beraberinde gelmiştir. Ne var ki Erdoğan liderliğindeki AK Parti, iç ve dış politikadaki problemleri Avrupa Birliği‟ne üyelik, sistem değişikliği ve terörle etkin bir mücadele anlayışı göstererek aşmayı başarmıştır. Bu çalışma ile cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar tarihsel bir analiz yapılacak ve iç ve dış politik gelişmeler ışığında Erdoğan döneminde güvenlik algısının nasıl dönüşüm yaşadığı analiz edilecektir.
Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi
Aleksandr Dugin yakın Rus siyasi tarihi açısından ortaya koyduğu fikirlerle ön plana çıkan önemli... more Aleksandr Dugin yakın Rus siyasi tarihi açısından ortaya koyduğu fikirlerle ön plana çıkan önemli bir düşünürdür. Özellikle jeopolitiği Rusya’nın lehine yorumlayarak Avrasyacı bir yaklaşım ortaya koyan Dugin, yaptığı açıklamalarla ve söylemlerle iddialı çıkışlar yapmaktan geri durmamaktadır. 2001 yılında ABD’de gerçekleşen terör saldırıları sonrasında ABD’nin Afganistan’ı işgal etmesi ve bu işgalden yirmi sene sonra 2021 yılında Afganistan’dan tamamen çekilme kararı alması ve bu kararı uygulamaya geçirmesi bölgesel ve küresel olarak pek çok etkinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Nitekim 2001 yılında başlayan ABD’nin Afganistan işgali uluslararası gelişmeler içerisinde ne kadar önemli bir yere sahipse aynı şekilde 2021 yılında ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi de aynı önem derecesine sahiptir. Bu sebeple Afganistan’ın nasıl bir yapı arz ettiği, ABD’nin Afganistan’ı işgalinin ve sonrasında çekilmesinin Dugin nezdinde Rusya cephesinde nasıl algılandığı ele alınması gereken bir meseled...
Bilig
Abdiraşidov, Zaynabidin. İsmail Gaspıralı ve XX. Yüzyılın Başlarında Türkistan (Temaslar–İlişkile... more Abdiraşidov, Zaynabidin. İsmail Gaspıralı ve XX. Yüzyılın Başlarında Türkistan (Temaslar–İlişkiler–Tesir). Çev. Hatice Kerimoğlu. Selenge Yayınları, 2022.
İnsanın var olduğu günden bu yana karşısına çıkan temel problemlerden birisi çevre sorunlarıdır. ... more İnsanın var olduğu günden bu yana karşısına çıkan temel problemlerden birisi çevre sorunlarıdır. İnsanoğlu her daim çevreyle iç içe bir yaşam benimsemiştir. Yeme ihtiyacından barınma ihtiyacına güvenlik ihtiyacından kendini ifade etme ihtiyacına kadar pek çok gereksinimini çevreyle iletişim haline geçerek gidermiştir. Eski çağlarda bu ilişki insanın çevreye daha az tahribat vermesi nedeniyle çok fazla dikkat çekmemiştir. Teknolojinin gelişmesi bunun yanı sıra 18. ve 19. Yüzyıllarda Sanayi Devrimiyle birlikte insanın çevre ile ilişkisinin giderek kötüleşmesi-artık çevreye verilen tahribatın tüm dünyayı ciddi bir şekilde tehdit etmesi-dünya devletlerinin özellikle de Avrupa Birliği ülkelerinin çevre konusunda ciddi adımlarını da beraberinde getirmiştir. Bu çerçevede Avrupa Birliği'nin kurucu antlaşması olarak sayabileceğimiz Roma Antlaşması'nda çevre ile alakalı bir zorunluluk bulunmamasına rağmen 1973 yılında çevre konusunda ilk ciddi adımın atıldığını görmekteyiz.
Öz Aleksandr Dugin yakın Rus siyasi tarihi açısından ortaya koyduğu fikirlerle ön plana çıkan öne... more Öz Aleksandr Dugin yakın Rus siyasi tarihi açısından ortaya koyduğu fikirlerle ön plana çıkan önemli bir düşünürdür. Özellikle jeopolitiği Rusya'nın lehine yorumlayarak Avrasyacı bir yaklaşım ortaya koyan Dugin, yaptığı açıklamalarla ve söylemlerle iddialı çıkışlar yapmaktan geri durmamaktadır. 2001 yılında ABD'de gerçekleşen terör saldırıları sonrasında ABD'nin Afganistan'ı işgal etmesi ve bu işgalden yirmi sene sonra 2021 yılında Afganistan'dan tamamen çekilme kararı alması ve bu kararı uygulamaya geçirmesi bölgesel ve küresel olarak pek çok etkinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Nitekim 2001 yılında başlayan ABD'nin Afganistan işgali uluslararası gelişmeler içerisinde ne kadar önemli bir yere sahipse aynı şekilde 2021 yılında ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi de aynı önem derecesine sahiptir. Bu sebeple Afganistan'ın nasıl bir yapı arz ettiği, ABD'nin Afganistan'ı işgalinin ve sonrasında çekilmesinin Dugin nezdinde Rusya cephesinde nasıl algılandığı ele alınması gereken bir meseledir. Aynı şekilde ABD'nin Suriye'deki varlığı ve bölgede bulunan terör örgütleriyle kurduğu ilişki Türkiye ve bölge açısından ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bu tehditler ve dahası Dugin tarafından nasıl analiz edilmektedir? Kısaca bu çalışmada Aleksandr Dugin'in Afganistan ve Suriye özelinde yaşanan gelişmeleri küresel ve bölgesel güvenlik açısından nasıl yorumladığı ele alınmıştır.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi
Türk siyasi hayatında pek çok önemli şahsiyet varlık göstermiş, ancak bu şahsiyetlerden pek azı f... more Türk siyasi hayatında pek çok önemli şahsiyet varlık göstermiş, ancak bu şahsiyetlerden pek azı fikirlerini, düşünce dünyalarını ve duygularını geleceğe aktarabilmiştir. Geleceğe aktarım sağlayabilen bu isimlerden ön plana çıkan bir tanesi de Alparslan Türkeş olmuştur. Türkeş, asker kökenli bir siyasetçi olup hayata gözlerini yumduktan sonra dahi Türk siyasal hayatına yön verebilmeyi başarabilmiş nadir bir şahsiyet olarak kabul edilmektedir. Özellikle 1960 darbesi sonrasında milliyetçiliği, Türkçülük mefhumu etrafında kenetlemeyi başarabilmiş ve Türkçülük mefhumunu kurduğu siyasal partiyle kemikleştirebilmiş bir aktör olmuştur. Sonrasında ise Türk siyasal hayatındaki özgül ağırlığı dolayısıyla pek çok politik gelişmede aktif rol oynayan bir politikacı olarak ön plana çıkmıştır. Bu sebeple çalışmamızda, milliyetçilik mefhumunu şekillendiren ve dönüştüren bir lider olarak Türkeş’in felsefesi ve düşünceleri politik psikoloji bağlamında ele alınacak ve bir çerçeve ortaya konmaya çalışıl...
Refah kelimesi Türk Dil Kurumuna göre bolluk, rahatlık anlamına gelmektedir. Refah Devleti kavram... more Refah kelimesi Türk Dil Kurumuna göre bolluk, rahatlık anlamına gelmektedir. Refah Devleti kavramı ise devletin vatandaşlarına bolluk ve rahatlık içerisinde bir yaşam sunmasını ifade etmektedir. Refah devleti literatürde sosyal devlet olarak da nitelendirilmektedir. Refah devlet-sosyal devlet anlayışını benimseyen ve dünyada uygulamaya koyan devletin ise öncelikle İngiltere olduğunu söylememiz mümkündür. Bunun yanı sıra sosyal devlet anlayışına özellikle günümüzde Norveç, İsviçre, Danimarka ve İsveç gibi İskandinav ülkelerinin haiz olduğunu ve dünya refah devletleri sıralamasında ön planda olan bu ülkelerin başını çektiği bir devlet anlayışı olduğunu görmekteyiz. Bu ülkeler başta olmak üzere dünyadaki refah devletleri, sosyal yardım alanında sistematik ve verimli politikalar benimsemektedir. Yapılan literatür taraması ve ülkeler bazında yapılan araştırmalar, istatistikler çalışmamızda temel olarak ele aldığımız kaynaklar olmuştur. Ortaya koyduğumuz bu çalışmada dünyada refah devleti-sosyal devlet-olarak nitelendirilen ülkelerin sosyal yardımlarına ilişkin genel bir değerlendirme yaparak Türkiye için nasıl bir yol haritası çıkarılması gerektiği kapsamlı bir şekilde ortaya konacaktır.
16 Nisan 2017 yılında yapılmış olan anayasa değişikliği referandumunu 2007’de ve 2010’da gerçekle... more 16 Nisan 2017 yılında yapılmış olan anayasa değişikliği referandumunu 2007’de ve 2010’da gerçekleştirilen referandumların bir sonraki adımı olarak nitelendirebiliriz. 2007 yılında referandumun yapılmasını zorunlu kılan birtakım gelişmeler yaşanmıştır. Dönemin iktidar partisinden gösterilen bir cumhurbaşkanı adayının oligarşik bürokrasi ve askeri vesayetin engelleme çabalarıyla birlikte 367 garabetinin yaşanması neticesinde mecliste yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri kilitlenmiştir. Buna müteakip seçimlerin yenilenmesi ve 367 krizinin aşılması için referandumun yapılmasına karar verilmiştir. Bu problemin 2007 referandumuyla aşılması bir başka değişikliği de zaruri hale getirmiştir. Bu zaruret hali ise 2007 yılında cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini öngören anayasa değişikliğinin referandumdan kabul görerek çıkmasıyla birlikte yürütme erkinde halk tarafından seçilmiş ikili bir yapı karşımıza çıkarmıştır. Halk tarafından seçilmiş bir Cumhurbaşkanı ve yine halk tarafından seçilerek meclise gönderilen bir vekilin - parti genel başkanının – Başbakan olması ciddi manada bir çatışma ortamının da zeminini oluşturmuştur. Ülkenin istikrarı ve kazanımları açısından ortaya çıkan bu çetrefilli durum yürütme erki içerisinde çatışmayı ve uyuşmazlığı ortaya çıkarmıştır. Nihayetinde yapılan bu referandumla birlikte ortaya böyle bir problemin çıkacağı aşikârdı, fakat konjonktürel açıdan doğrudan doğruya başbakanlık makamının lağvedilerek saf dışı bırakılmasının mümkün olmaması, en azından bir aşama kaydedilmesi açısından, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini sağlamak adına önemli bir gelişme olarak tarihe geçti. Yaşanan bu gelişmeler 16 Nisan 2017 Referandumuna giden süreçte önemli bir adım ve gerekçe teşkil etmiştir. 2017 yılında yapılmış olan Referandumun yukarıda bahsettiğimiz problemlere bağlı olarak zaruri bir hal arz ettiği kampanya süreçlerinde sıkça dile getirilmiştir. 16 Nisan 2017 Referandumunu gerekli kılan 2007 Referandumunun yanı sıra, özellikle 2010 yılında yapılan referandumla birlikte yargı alanında yapılan değişiklikler beraberinde 17-25 Aralık 2013 yılında gerçekleşen darbe girişimini beraberinde getirmiş, 15 Temmuz 2016 tarihinde ise kalkışmayla ayyuka çıkmıştır. Yaşanan bu problemlerin giderilmesi ve Türk Devlet geleneklerine uygun bir yönetim sistemine kavuşulması için 16 Nisan Referandumu gerçekleştirilmiş, %85 in üzerinde bir katılım oranı ile Referanduma %51,41 Evet denmiştir. Bu çerçevede 2007 ve 2010 Anayasa Değişikliği Referandumu ışığında 16 Nisan 2017 Anayasa Değişikliği Referandumu ele alınmıştır.
is a very important leading figure of Turkish philosophy who lived at the end of 19 th century an... more is a very important leading figure of Turkish philosophy who lived at the end of 19 th century and at the beginning of 20 th century. His idea of Turkish Unity which was shaped by his motto unity in language, idea and work became influential in spite of some difficulties. His distinctive feature is his ability to transform his ideas into the practice. Gaspıralı both constructed the idea of Turkish unity in intellectual level and reflected into life in practical level by means of Tercüman newspaper. It demonstrates that he is both practitioner and the theorist of Turkic and Islamic concepts without any discrimination. Therefore, he means from the remark of Russian Muslims all Turkish communities in particular to Crimean Turks to ones spreading overall geography.
Uluslararası Medeniyet Çalışmaları Dergisi, 2018
İsmail Bey Gaspıralı, 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında yaşamış, Türk düşünce dünyasın... more İsmail Bey Gaspıralı, 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında yaşamış, Türk düşünce dünyasının en önemli isimlerinden birisidir. Onun “dilde, fikirde, işte birlik” ifadesi etrafında şekillenen Türk Birliği düşüncesi tarihi süreç içerisindeki zorlu ve çetrefilli yolculuğuna rağmen günümüze kadar ulaşmıştır. Onu özel kılan bir nokta da, fikirlerinin düşüncede kalmayıp hayata geçmiş/geçirilmiş olmasıdır. Gaspıralı, Türk birliği idealini hem düşünsel olarak şekillendirmiş hem de -büyük oranda Tercüman Gazetesi aracılığıyla- hatırı sayılır bir boyutta fiili olarak gerçekleştirme imkânı elde etmiştir. Bu, onun bir Türk Birliği düşünürü olmasının yanında ve ötesinde bu düşüncenin bir uygulayıcısı olduğunu da göstermektedir. Aynı zamanda Gaspıralı, Türk ve İslâm kavramlarını birbirinden ayırmayıp bir bütün olarak ele almış, fikirlerinde bunu açıkça göstermiştir. Onun Rusya Müslümanları olarak ifade ettiği, esasen Kırım başta olmak üzere o coğrafyaya yayılmış Türk topluluklarıdır.
Bu çalışmada, İsmail Bey Gaspıralı’nın düşünce dünyasında bir yolculuğa çıkılarak, onun Türk Birliği idealinin izleri takip edilmiştir. Türk birliği düşüncesinin ülküsü haline gelen dilde, fikirde, işte birlik anlayışı meselenin merkezinde bulunmaktadır. Bu ülküden hareketle Türk Birliği düşüncesi incelenmiştir. Her insanın fikir dünyası yaşadığı hayatla paralel olarak şekillenmektedir. Dolayısıyla bu çalışmada bu bakış açısıyla İsmail Bey Gaspıralı’nın hayatı da inceleme konusu yapılmıştır. Sonuç kısmında ise, günümüzde Türk İslam coğrafyasında yaşanan sıkıntılar ve bu sıkıntıların çözüm yollarına İsmail Bey Gaspıralı’nın perspektifinden bakılmaya çalışılmıştır.
Bu calismada idarenin yeniden yapilanmasinda, ekolojik goruslerin nasil bir oneme haiz oldugu ele... more Bu calismada idarenin yeniden yapilanmasinda, ekolojik goruslerin nasil bir oneme haiz oldugu ele alinmaya calisilmistir. Bu amacla ekoloji, kentsel ekoloji, toplumsal ekoloji, cevre etigi gibi kavramlar ayrintili olarak aciklanarak sivil toplum ve idarenin yapilari ile harmanlanarak ortaya konulmustur. Keza idarenin yeniden yapilanmasi konusunda kentsel, toplumsal, cevresel vb. faktorler ele alinmadan yapilacak olan yorumlarin, goruslerin ve dusuncelerin eksik kalacagi muhakkaktir. Bu sebeple calismamizin cok yonlu olmasi ve kavramlarin ayrintili olarak ele alinmasi amaclanmistir.
Modernlesme Kiskacinda Kadinin Medeniyet Insasindaki Rolu ve Aile Kurumundaki Onemi The Role of W... more Modernlesme Kiskacinda Kadinin Medeniyet Insasindaki Rolu ve Aile Kurumundaki Onemi The Role of Women in the Constructioan of Civilization and Importance in the Family Organization Ogr. Gor. Ahmet Ozkan Dumlupinar Universitesi, ozkan_a6@hotmail.com OZET Gunumuz modern dunyasinda medeniyetlerin insasi kadinlar tarafindan olusturulmaktadir. Zira, kadin ve aile mefhumu medeniyetlerin seviyesini belirleyen en onemli unsurdur. Kadin uzerine dusen bu misyonu, modern dunya algisi cercevesinde insa etmeye calisir. Bu insa surecinde kadini engelleyen ve hareket alanini kisitlayan pek cok etken devreye girmektedir. Kadini kisitlayan ve engelleyen etmenlerin ortadan kaldirilarak toplumda hak ettigi noktaya tasinmasi elzemdir. Ozellikle 1917’de yururluge konmus olan Osmanli Aile Hukuku Kararnamesi bu alanda pek cok duzenleme getirmis ve toplumsal problemlerin cozumlenmesi icin kadinla ve aile kurumuyla alakali dogrudan duzenlemeler yapmistir. Yine Cumhuriyet donemiyle birlikte kadina verilen se...
Uluslararasi Cevre Politikalarinin Dogusu, Gelisimi ve 1992 Rio Konferansina Kadar Tarihsel Bir A... more Uluslararasi Cevre Politikalarinin Dogusu, Gelisimi ve 1992 Rio Konferansina Kadar Tarihsel Bir Analizi Ogr. Gor. Ahmet Ozkan Dumlupinar Universitesi, ozkan_a6@hotmail.com OZET Insanoglu varolusundan beri dogayla surekli etkilesim icerisinde olmustur. Yeme, barinma gibi pek cok ihtiyac kalemlerinde dogayla yuzlesmis; bu yuzlesme zamanla doga icin oldukca tehlikeli boyutlara ulasmistir. Insanin dogaya egemen olma istegi doga icin pek cok zarari da beraberinde getirmistir. Ozellikle 18. ve 19. Yuzyillarda Ingiltere merkezli ortaya cikan Sanayi Devrimi’ne kadar farkindalik olusturacak derecede cevre tahribatinin olmamasi uluslararasi zeminde cevreye dair uluslararasi aktorleri harekete gecirmemistir. Endustri Devrimi’yle birlikte hissedilir derecede artan cevre tahribati uluslararasi aktorleri de harekete gecirmistir. 1972 yilinda yapilan Stockholm Konferansina kadar bilimsel calismalarla daha bireysel ele alinan cevre politikalari Stockholm Konferansi ile birlikte dunya gundeminde on...
Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi
İnsanlık tarihi boyunca pek çok medeniyet ortaya çıkmış ve ortaya çıkan medeniyetlere ilişkin ana... more İnsanlık tarihi boyunca pek çok medeniyet ortaya çıkmış ve ortaya çıkan medeniyetlere ilişkin analizler yapılmıştır. Yapılan bu analizler ve değerlendirmeler kişilerin ya da düşünürlerin hayat algılamalarına bağlı olarak şekillenmiştir. Bu noktada Türk düşünce tarihinde önemli bir mütefekkir olarak ön plana çıkan Ziya Gökalp; Türkleşmek, İslamlaşmak ve Muasırlaşmak temelinde bir medeniyet tahayyülü ortaya koymuştur. Bunun yanı sıra Türk, Türklük ve Türkçülük mefhumları üzerine pek çok çalışma yapmış, dönemine ve kendisinden sonrakilere ışık tutmuştur. Özellikle kültür kavramı üzerinde duran ve bu kavramı hars olarak kullanmayı tercih eden Gökalp; hars, mefkûre ve medeniyet kavramlarına yeni bir yaklaşım getirmiş ve bu kavramlar üzerinden toplumsal değişime ve siyasal dönüşüme katkı sunmuştur. Zira ortaya koyduğu çalışmalar ve yaklaşımlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde Türk düşünce dünyasında önemli izler bıraktığı görülmektedir. Bu bağlamda ele alınan çalışmada Ziya Gökalp’in...
Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi
Günümüz dünyasında devletlerin küresel ya da bölgesel düzeyde bir araya gelerek birliktelik oluşt... more Günümüz dünyasında devletlerin küresel ya da bölgesel düzeyde bir araya gelerek birliktelik oluşturduğunu söylemek mümkündür. Bu birliktelikler kimi zaman ekonomik kimi zaman kültürel kimi zaman askerî kimi zaman da siyasi birliktelikler olarak tezahür etmektedir. Özellikle 1991 yılında SSCB’nin dağılması ile birlikte Orta Asya’da ortaya çıkan bağımsız Türk cumhuriyetleri ile temasa geçen ve ilişkileri geliştirme gayreti gösteren Türkiye, 90’lı yıllarda TİKA ve TÜRKSOY gibi kuruluşlarla bölge ülkeleri ve halkları ile etkileşim içerisine girme gayreti göstermiştir. Aynı şekilde bölgede ihdas edilen bağımsız cumhuriyetlerin de Türkiye’ye karşı göstermiş olduğu teveccüh 2008 yılına gelindiğinde TÜRKPA’nın kuruluşuna vesile olmuştur. Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan’ın 2008 yılında bir araya gelerek kurduğu TÜRKPA, ilişkilerin her platformda geliştirildiğinin bir göstergesi olmuştur. Nitekim bu çalışma parlamenter diplomasi çerçevesinde bölgesel bir bütünleşme hamlesi olar...
Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2023
Günümüz dünyasında devletlerin küresel ya da bölgesel düzeyde bir araya gelerek birliktelik oluşt... more Günümüz dünyasında devletlerin küresel ya da bölgesel düzeyde bir araya gelerek birliktelik oluşturduğunu söylemek mümkündür. Bu birliktelikler kimi zaman ekonomik kimi zaman kültürel kimi zaman askerî kimi zaman da siyasi birliktelikler olarak tezahür etmektedir. Özellikle 1991 yılında SSCB’nin dağılması ile birlikte Orta Asya’da ortaya çıkan bağımsız Türk cumhuriyetleri ile temasa geçen ve ilişkileri geliştirme gayreti gösteren Türkiye, 90’lı yıllarda TİKA ve TÜRKSOY gibi kuruluşlarla bölge ülkeleri ve halkları ile etkileşim içerisine girme gayreti göstermiştir. Aynı şekilde bölgede ihdas edilen bağımsız cumhuriyetlerin de Türkiye’ye karşı göstermiş olduğu teveccüh 2008 yılına gelindiğinde TÜRKPA’nın kuruluşuna vesile olmuştur. Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan’ın 2008 yılında bir araya gelerek kurduğu TÜRKPA, ilişkilerin her platformda geliştirildiğinin bir göstergesi olmuştur. Nitekim bu çalışma parlamenter diplomasi çerçevesinde bölgesel bir bütünleşme hamlesi olarak ön plana çıkan TÜRKPA’nın oluşumu, kurumsal yapısı ve üye ülkelerin parlamenter sistem görünümleri çerçevesinde incelenecektir.
Uluslararası Yönetim Akademisi Dergisi, 2023
Cumhuriyetin kuruluşundan 2002 yılında AK Parti‟nin iktidara geldiği zaman dilimine kadar Türkiye... more Cumhuriyetin kuruluşundan 2002 yılında AK Parti‟nin iktidara geldiği zaman dilimine kadar Türkiye, kendi iç dinamiklerine bağlı olarak toplumsal inşa sürecini tamamlamaya çalışmıştır. Ancak bu inşa süreci tek parti döneminde farklı 1950 sonrasında farklı araçlarla ve yaklaşımlarla sağlanmaya çalışılmıştır. Tek parti döneminde hayata geçirilen devrim ve inkılâplarla bu inşa süreci yürütülürken, tek parti sonrasında ise hemen hemen on senede bir yaşanan askerî darbelerle ulus inşa sürecinin sekteye uğramasına engel olunmaya çalışılmıştır. Bu döngü 90‟lı yıllarda da kendisini göstermiş, bu girdaptan çıkışın Erdoğan liderliğindeki AK Parti iktidarıyla aşılabileceği halk tarafından tespit edilmiştir. Tespit edilmiştir dememizin sebebi oligarşik bürokrasi ve askeri vesayete karşı hukukun üstünlüğü ve AB normlarını önceleyerek politika geliştiren Erdoğan iktidarının defaatle halk tarafından iktidara taşınmış olmasıdır. Nitekim Erdoğan‟a ve AK Parti‟ye duyulan güven her seçimde sandık sonuçlarında görülmüş ve Erdoğan iktidarının sona erdirilmesinin sandıkla değil, alışılmış araçların kullanımıyla sağlanabileceği görüşü vesayet odakları tarafından benimsenmiş ve bu yönde adımların atılması beraberinde gelmiştir. Ne var ki Erdoğan liderliğindeki AK Parti, iç ve dış politikadaki problemleri Avrupa Birliği‟ne üyelik, sistem değişikliği ve terörle etkin bir mücadele anlayışı göstererek aşmayı başarmıştır. Bu çalışma ile cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar tarihsel bir analiz yapılacak ve iç ve dış politik gelişmeler ışığında Erdoğan döneminde güvenlik algısının nasıl dönüşüm yaşadığı analiz edilecektir.
Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi
Aleksandr Dugin yakın Rus siyasi tarihi açısından ortaya koyduğu fikirlerle ön plana çıkan önemli... more Aleksandr Dugin yakın Rus siyasi tarihi açısından ortaya koyduğu fikirlerle ön plana çıkan önemli bir düşünürdür. Özellikle jeopolitiği Rusya’nın lehine yorumlayarak Avrasyacı bir yaklaşım ortaya koyan Dugin, yaptığı açıklamalarla ve söylemlerle iddialı çıkışlar yapmaktan geri durmamaktadır. 2001 yılında ABD’de gerçekleşen terör saldırıları sonrasında ABD’nin Afganistan’ı işgal etmesi ve bu işgalden yirmi sene sonra 2021 yılında Afganistan’dan tamamen çekilme kararı alması ve bu kararı uygulamaya geçirmesi bölgesel ve küresel olarak pek çok etkinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Nitekim 2001 yılında başlayan ABD’nin Afganistan işgali uluslararası gelişmeler içerisinde ne kadar önemli bir yere sahipse aynı şekilde 2021 yılında ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi de aynı önem derecesine sahiptir. Bu sebeple Afganistan’ın nasıl bir yapı arz ettiği, ABD’nin Afganistan’ı işgalinin ve sonrasında çekilmesinin Dugin nezdinde Rusya cephesinde nasıl algılandığı ele alınması gereken bir meseled...
Bilig
Abdiraşidov, Zaynabidin. İsmail Gaspıralı ve XX. Yüzyılın Başlarında Türkistan (Temaslar–İlişkile... more Abdiraşidov, Zaynabidin. İsmail Gaspıralı ve XX. Yüzyılın Başlarında Türkistan (Temaslar–İlişkiler–Tesir). Çev. Hatice Kerimoğlu. Selenge Yayınları, 2022.
İnsanın var olduğu günden bu yana karşısına çıkan temel problemlerden birisi çevre sorunlarıdır. ... more İnsanın var olduğu günden bu yana karşısına çıkan temel problemlerden birisi çevre sorunlarıdır. İnsanoğlu her daim çevreyle iç içe bir yaşam benimsemiştir. Yeme ihtiyacından barınma ihtiyacına güvenlik ihtiyacından kendini ifade etme ihtiyacına kadar pek çok gereksinimini çevreyle iletişim haline geçerek gidermiştir. Eski çağlarda bu ilişki insanın çevreye daha az tahribat vermesi nedeniyle çok fazla dikkat çekmemiştir. Teknolojinin gelişmesi bunun yanı sıra 18. ve 19. Yüzyıllarda Sanayi Devrimiyle birlikte insanın çevre ile ilişkisinin giderek kötüleşmesi-artık çevreye verilen tahribatın tüm dünyayı ciddi bir şekilde tehdit etmesi-dünya devletlerinin özellikle de Avrupa Birliği ülkelerinin çevre konusunda ciddi adımlarını da beraberinde getirmiştir. Bu çerçevede Avrupa Birliği'nin kurucu antlaşması olarak sayabileceğimiz Roma Antlaşması'nda çevre ile alakalı bir zorunluluk bulunmamasına rağmen 1973 yılında çevre konusunda ilk ciddi adımın atıldığını görmekteyiz.
Öz Aleksandr Dugin yakın Rus siyasi tarihi açısından ortaya koyduğu fikirlerle ön plana çıkan öne... more Öz Aleksandr Dugin yakın Rus siyasi tarihi açısından ortaya koyduğu fikirlerle ön plana çıkan önemli bir düşünürdür. Özellikle jeopolitiği Rusya'nın lehine yorumlayarak Avrasyacı bir yaklaşım ortaya koyan Dugin, yaptığı açıklamalarla ve söylemlerle iddialı çıkışlar yapmaktan geri durmamaktadır. 2001 yılında ABD'de gerçekleşen terör saldırıları sonrasında ABD'nin Afganistan'ı işgal etmesi ve bu işgalden yirmi sene sonra 2021 yılında Afganistan'dan tamamen çekilme kararı alması ve bu kararı uygulamaya geçirmesi bölgesel ve küresel olarak pek çok etkinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Nitekim 2001 yılında başlayan ABD'nin Afganistan işgali uluslararası gelişmeler içerisinde ne kadar önemli bir yere sahipse aynı şekilde 2021 yılında ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi de aynı önem derecesine sahiptir. Bu sebeple Afganistan'ın nasıl bir yapı arz ettiği, ABD'nin Afganistan'ı işgalinin ve sonrasında çekilmesinin Dugin nezdinde Rusya cephesinde nasıl algılandığı ele alınması gereken bir meseledir. Aynı şekilde ABD'nin Suriye'deki varlığı ve bölgede bulunan terör örgütleriyle kurduğu ilişki Türkiye ve bölge açısından ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bu tehditler ve dahası Dugin tarafından nasıl analiz edilmektedir? Kısaca bu çalışmada Aleksandr Dugin'in Afganistan ve Suriye özelinde yaşanan gelişmeleri küresel ve bölgesel güvenlik açısından nasıl yorumladığı ele alınmıştır.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi
Türk siyasi hayatında pek çok önemli şahsiyet varlık göstermiş, ancak bu şahsiyetlerden pek azı f... more Türk siyasi hayatında pek çok önemli şahsiyet varlık göstermiş, ancak bu şahsiyetlerden pek azı fikirlerini, düşünce dünyalarını ve duygularını geleceğe aktarabilmiştir. Geleceğe aktarım sağlayabilen bu isimlerden ön plana çıkan bir tanesi de Alparslan Türkeş olmuştur. Türkeş, asker kökenli bir siyasetçi olup hayata gözlerini yumduktan sonra dahi Türk siyasal hayatına yön verebilmeyi başarabilmiş nadir bir şahsiyet olarak kabul edilmektedir. Özellikle 1960 darbesi sonrasında milliyetçiliği, Türkçülük mefhumu etrafında kenetlemeyi başarabilmiş ve Türkçülük mefhumunu kurduğu siyasal partiyle kemikleştirebilmiş bir aktör olmuştur. Sonrasında ise Türk siyasal hayatındaki özgül ağırlığı dolayısıyla pek çok politik gelişmede aktif rol oynayan bir politikacı olarak ön plana çıkmıştır. Bu sebeple çalışmamızda, milliyetçilik mefhumunu şekillendiren ve dönüştüren bir lider olarak Türkeş’in felsefesi ve düşünceleri politik psikoloji bağlamında ele alınacak ve bir çerçeve ortaya konmaya çalışıl...
Refah kelimesi Türk Dil Kurumuna göre bolluk, rahatlık anlamına gelmektedir. Refah Devleti kavram... more Refah kelimesi Türk Dil Kurumuna göre bolluk, rahatlık anlamına gelmektedir. Refah Devleti kavramı ise devletin vatandaşlarına bolluk ve rahatlık içerisinde bir yaşam sunmasını ifade etmektedir. Refah devleti literatürde sosyal devlet olarak da nitelendirilmektedir. Refah devlet-sosyal devlet anlayışını benimseyen ve dünyada uygulamaya koyan devletin ise öncelikle İngiltere olduğunu söylememiz mümkündür. Bunun yanı sıra sosyal devlet anlayışına özellikle günümüzde Norveç, İsviçre, Danimarka ve İsveç gibi İskandinav ülkelerinin haiz olduğunu ve dünya refah devletleri sıralamasında ön planda olan bu ülkelerin başını çektiği bir devlet anlayışı olduğunu görmekteyiz. Bu ülkeler başta olmak üzere dünyadaki refah devletleri, sosyal yardım alanında sistematik ve verimli politikalar benimsemektedir. Yapılan literatür taraması ve ülkeler bazında yapılan araştırmalar, istatistikler çalışmamızda temel olarak ele aldığımız kaynaklar olmuştur. Ortaya koyduğumuz bu çalışmada dünyada refah devleti-sosyal devlet-olarak nitelendirilen ülkelerin sosyal yardımlarına ilişkin genel bir değerlendirme yaparak Türkiye için nasıl bir yol haritası çıkarılması gerektiği kapsamlı bir şekilde ortaya konacaktır.
16 Nisan 2017 yılında yapılmış olan anayasa değişikliği referandumunu 2007’de ve 2010’da gerçekle... more 16 Nisan 2017 yılında yapılmış olan anayasa değişikliği referandumunu 2007’de ve 2010’da gerçekleştirilen referandumların bir sonraki adımı olarak nitelendirebiliriz. 2007 yılında referandumun yapılmasını zorunlu kılan birtakım gelişmeler yaşanmıştır. Dönemin iktidar partisinden gösterilen bir cumhurbaşkanı adayının oligarşik bürokrasi ve askeri vesayetin engelleme çabalarıyla birlikte 367 garabetinin yaşanması neticesinde mecliste yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri kilitlenmiştir. Buna müteakip seçimlerin yenilenmesi ve 367 krizinin aşılması için referandumun yapılmasına karar verilmiştir. Bu problemin 2007 referandumuyla aşılması bir başka değişikliği de zaruri hale getirmiştir. Bu zaruret hali ise 2007 yılında cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini öngören anayasa değişikliğinin referandumdan kabul görerek çıkmasıyla birlikte yürütme erkinde halk tarafından seçilmiş ikili bir yapı karşımıza çıkarmıştır. Halk tarafından seçilmiş bir Cumhurbaşkanı ve yine halk tarafından seçilerek meclise gönderilen bir vekilin - parti genel başkanının – Başbakan olması ciddi manada bir çatışma ortamının da zeminini oluşturmuştur. Ülkenin istikrarı ve kazanımları açısından ortaya çıkan bu çetrefilli durum yürütme erki içerisinde çatışmayı ve uyuşmazlığı ortaya çıkarmıştır. Nihayetinde yapılan bu referandumla birlikte ortaya böyle bir problemin çıkacağı aşikârdı, fakat konjonktürel açıdan doğrudan doğruya başbakanlık makamının lağvedilerek saf dışı bırakılmasının mümkün olmaması, en azından bir aşama kaydedilmesi açısından, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini sağlamak adına önemli bir gelişme olarak tarihe geçti. Yaşanan bu gelişmeler 16 Nisan 2017 Referandumuna giden süreçte önemli bir adım ve gerekçe teşkil etmiştir. 2017 yılında yapılmış olan Referandumun yukarıda bahsettiğimiz problemlere bağlı olarak zaruri bir hal arz ettiği kampanya süreçlerinde sıkça dile getirilmiştir. 16 Nisan 2017 Referandumunu gerekli kılan 2007 Referandumunun yanı sıra, özellikle 2010 yılında yapılan referandumla birlikte yargı alanında yapılan değişiklikler beraberinde 17-25 Aralık 2013 yılında gerçekleşen darbe girişimini beraberinde getirmiş, 15 Temmuz 2016 tarihinde ise kalkışmayla ayyuka çıkmıştır. Yaşanan bu problemlerin giderilmesi ve Türk Devlet geleneklerine uygun bir yönetim sistemine kavuşulması için 16 Nisan Referandumu gerçekleştirilmiş, %85 in üzerinde bir katılım oranı ile Referanduma %51,41 Evet denmiştir. Bu çerçevede 2007 ve 2010 Anayasa Değişikliği Referandumu ışığında 16 Nisan 2017 Anayasa Değişikliği Referandumu ele alınmıştır.
is a very important leading figure of Turkish philosophy who lived at the end of 19 th century an... more is a very important leading figure of Turkish philosophy who lived at the end of 19 th century and at the beginning of 20 th century. His idea of Turkish Unity which was shaped by his motto unity in language, idea and work became influential in spite of some difficulties. His distinctive feature is his ability to transform his ideas into the practice. Gaspıralı both constructed the idea of Turkish unity in intellectual level and reflected into life in practical level by means of Tercüman newspaper. It demonstrates that he is both practitioner and the theorist of Turkic and Islamic concepts without any discrimination. Therefore, he means from the remark of Russian Muslims all Turkish communities in particular to Crimean Turks to ones spreading overall geography.
Uluslararası Medeniyet Çalışmaları Dergisi, 2018
İsmail Bey Gaspıralı, 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında yaşamış, Türk düşünce dünyasın... more İsmail Bey Gaspıralı, 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında yaşamış, Türk düşünce dünyasının en önemli isimlerinden birisidir. Onun “dilde, fikirde, işte birlik” ifadesi etrafında şekillenen Türk Birliği düşüncesi tarihi süreç içerisindeki zorlu ve çetrefilli yolculuğuna rağmen günümüze kadar ulaşmıştır. Onu özel kılan bir nokta da, fikirlerinin düşüncede kalmayıp hayata geçmiş/geçirilmiş olmasıdır. Gaspıralı, Türk birliği idealini hem düşünsel olarak şekillendirmiş hem de -büyük oranda Tercüman Gazetesi aracılığıyla- hatırı sayılır bir boyutta fiili olarak gerçekleştirme imkânı elde etmiştir. Bu, onun bir Türk Birliği düşünürü olmasının yanında ve ötesinde bu düşüncenin bir uygulayıcısı olduğunu da göstermektedir. Aynı zamanda Gaspıralı, Türk ve İslâm kavramlarını birbirinden ayırmayıp bir bütün olarak ele almış, fikirlerinde bunu açıkça göstermiştir. Onun Rusya Müslümanları olarak ifade ettiği, esasen Kırım başta olmak üzere o coğrafyaya yayılmış Türk topluluklarıdır.
Bu çalışmada, İsmail Bey Gaspıralı’nın düşünce dünyasında bir yolculuğa çıkılarak, onun Türk Birliği idealinin izleri takip edilmiştir. Türk birliği düşüncesinin ülküsü haline gelen dilde, fikirde, işte birlik anlayışı meselenin merkezinde bulunmaktadır. Bu ülküden hareketle Türk Birliği düşüncesi incelenmiştir. Her insanın fikir dünyası yaşadığı hayatla paralel olarak şekillenmektedir. Dolayısıyla bu çalışmada bu bakış açısıyla İsmail Bey Gaspıralı’nın hayatı da inceleme konusu yapılmıştır. Sonuç kısmında ise, günümüzde Türk İslam coğrafyasında yaşanan sıkıntılar ve bu sıkıntıların çözüm yollarına İsmail Bey Gaspıralı’nın perspektifinden bakılmaya çalışılmıştır.
Bu calismada idarenin yeniden yapilanmasinda, ekolojik goruslerin nasil bir oneme haiz oldugu ele... more Bu calismada idarenin yeniden yapilanmasinda, ekolojik goruslerin nasil bir oneme haiz oldugu ele alinmaya calisilmistir. Bu amacla ekoloji, kentsel ekoloji, toplumsal ekoloji, cevre etigi gibi kavramlar ayrintili olarak aciklanarak sivil toplum ve idarenin yapilari ile harmanlanarak ortaya konulmustur. Keza idarenin yeniden yapilanmasi konusunda kentsel, toplumsal, cevresel vb. faktorler ele alinmadan yapilacak olan yorumlarin, goruslerin ve dusuncelerin eksik kalacagi muhakkaktir. Bu sebeple calismamizin cok yonlu olmasi ve kavramlarin ayrintili olarak ele alinmasi amaclanmistir.
Modernlesme Kiskacinda Kadinin Medeniyet Insasindaki Rolu ve Aile Kurumundaki Onemi The Role of W... more Modernlesme Kiskacinda Kadinin Medeniyet Insasindaki Rolu ve Aile Kurumundaki Onemi The Role of Women in the Constructioan of Civilization and Importance in the Family Organization Ogr. Gor. Ahmet Ozkan Dumlupinar Universitesi, ozkan_a6@hotmail.com OZET Gunumuz modern dunyasinda medeniyetlerin insasi kadinlar tarafindan olusturulmaktadir. Zira, kadin ve aile mefhumu medeniyetlerin seviyesini belirleyen en onemli unsurdur. Kadin uzerine dusen bu misyonu, modern dunya algisi cercevesinde insa etmeye calisir. Bu insa surecinde kadini engelleyen ve hareket alanini kisitlayan pek cok etken devreye girmektedir. Kadini kisitlayan ve engelleyen etmenlerin ortadan kaldirilarak toplumda hak ettigi noktaya tasinmasi elzemdir. Ozellikle 1917’de yururluge konmus olan Osmanli Aile Hukuku Kararnamesi bu alanda pek cok duzenleme getirmis ve toplumsal problemlerin cozumlenmesi icin kadinla ve aile kurumuyla alakali dogrudan duzenlemeler yapmistir. Yine Cumhuriyet donemiyle birlikte kadina verilen se...
Uluslararasi Cevre Politikalarinin Dogusu, Gelisimi ve 1992 Rio Konferansina Kadar Tarihsel Bir A... more Uluslararasi Cevre Politikalarinin Dogusu, Gelisimi ve 1992 Rio Konferansina Kadar Tarihsel Bir Analizi Ogr. Gor. Ahmet Ozkan Dumlupinar Universitesi, ozkan_a6@hotmail.com OZET Insanoglu varolusundan beri dogayla surekli etkilesim icerisinde olmustur. Yeme, barinma gibi pek cok ihtiyac kalemlerinde dogayla yuzlesmis; bu yuzlesme zamanla doga icin oldukca tehlikeli boyutlara ulasmistir. Insanin dogaya egemen olma istegi doga icin pek cok zarari da beraberinde getirmistir. Ozellikle 18. ve 19. Yuzyillarda Ingiltere merkezli ortaya cikan Sanayi Devrimi’ne kadar farkindalik olusturacak derecede cevre tahribatinin olmamasi uluslararasi zeminde cevreye dair uluslararasi aktorleri harekete gecirmemistir. Endustri Devrimi’yle birlikte hissedilir derecede artan cevre tahribati uluslararasi aktorleri de harekete gecirmistir. 1972 yilinda yapilan Stockholm Konferansina kadar bilimsel calismalarla daha bireysel ele alinan cevre politikalari Stockholm Konferansi ile birlikte dunya gundeminde on...
Nobel Akademik Yayıncılık, 2022
Medya; yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü bir sacayağı olarak nitelenmiş ve devlet idares... more Medya; yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü bir sacayağı olarak nitelenmiş ve devlet idaresini yönlendirmede etkin bir rol oynamıştır. Medya, kamuoyu oluşturma gücünü oldukça iyi kullanmış ve yargı başta olmak üzere pek çok organı yönlendirmeyi başarmıştır. Bu bağlamda 2002 yılında AK Parti’yi iktidara taşıyan en önemli güçlerden birisi, eleştirel tutum sergileyen medya olmuştur. Medya bunu isteyerek değil eleştirel ve seçkinci bir bakış açısıyla manipüle ederek sağlamıştır. Keza Recep Tayyip Erdoğan’ın muhtar bile olamayacağını dile getiren alaysı ve eleştirel manşetler, Türkiye’deki medya-siyaset ilişkilerini gözler önüne seren en belirgin siyasal olgulardan birisi olmuştur. Atılan bu ve buna benzer pek çok manşet, çevrede bulunan dışlanmış toplumu kenetlemiş ve 3 Kasım 2002 yılında yapılan seçimlerle AK Parti’nin tek başına iktidara gelmesinde önemli bir rol oynamıştır. 2002 yılında başlayan ve on yıllardır çevrede kalan ve kendisini muhafazakâr demokrat olarak nitelendiren, AK Parti kimliğinde vücut bulmuş kesimlerin iktidarı, aynı zamanda "muhafazakâr demokratlık"tan "muhafazakâr burjuvazi"ye giden yolun da önünün açılmasına sebebiyet vermiştir. Türkiye’de muhafazakâr kesimin ve burjuvazinin yaklaşık son yirmi yıllık dönemde yaşadığı toplumsal değişim ve dönüşüm, medya boyutuyla tarihe not düşecek şekilde kendisini göstermiştir.
Nitekim bu kitap bahsi geçen konulara ilgi duyan herkes için önemli bir kaynak niteliği taşımaktadır.
Nobel Akademik Yayıncılık, 2022
Türkiye ve Rusya hem bölge açısından hem de küresel sistem içerisinde ön plana çıkan iki önemli d... more Türkiye ve Rusya hem bölge açısından hem de küresel sistem içerisinde ön plana çıkan iki önemli devlettir. Bu iki devletin güvenlik politikaları zaman zaman değişime uğrasa da 2000'li yıllarda iktidara gelen güçlü ve kararlı liderleri sayesinde beslendikleri kaynak ve felsefe farklı olsa da istikrarlı bir görünüme sahip olmuştur. Zira imparatorluk vârisleri olan Türkiye ve Rusya, tarihsel misyonlarını ve yükümlülüklerini ön plana çıkaran bir anlayışla dış politikalarını ve güvenlik politikalarını şekillendirmektedir.
Erdoğan liderliğindeki Türkiye, terörle mücadelede ve sınır güvenliğinin tesisinde proaktif bir anlayış belirleyerek insani diplomasi odaklı stratejiyle ön plana çıkarken, Putin liderliğindeki Rusya ise dış politikadaki güvenlik yaklaşımlarını imparatorluk geçmişini referans alarak yayılmacı anlayışla güçlendirerek devam etmektedir. Bu sebeple farklı medeniyet algılarından hareketle Erdoğan Türkiye'sinde hayata geçirilen proaktif güvenlik anlayışı ve Putin Rusya'sında hayata geçirilen yayılmacı politikalar/hamleler bu çalışmanın nirengi noktasıdır. Zira Türkiye, terör örgütlerinin ülkesini bölmeye yönelik eylemleri ve saldırılarına karşı sınırlarının ötesinde proaktif bir konseptle güvenlik kuşağı oluşturmaya çalışırken; imparatorluk kaybı ile bir türlü yüzleşemeyen ve “normal bir ülke”ye dönüşemeyen Rusya ise eski ihtişamlı günlerine dönme iştiyakıyla toprak ilhakına varan düzeyde yayılmacı politikaları hayata geçirmektedir.
Hayata geçirilen bu politikalar Türkiye açısından Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtları ile Libya'da varlık göstermesi üzerinden analiz edilirken; Rusya açısından ise, Gürcistan Savaşı, Kırım'ın işgali ve ilhakı, Ukrayna ve Suriye Krizleri üzerinden analiz edilmiştir. Nitekim bu kitap bahsi geçen konulara ilgi duyan herkes için önemli bir kaynak niteliği taşımaktadır.
2. Uluslararası Ortadoğu Disiplinlerararası Bilimsel Çalışmalar Kongresi, 2023
Uluslararası ilişkilerde yaşanan gelişmeler küresel sistem içerisinde yer alan devletlerin güvenl... more Uluslararası ilişkilerde yaşanan gelişmeler küresel sistem içerisinde yer alan devletlerin güvenliğini tehdit etmektedir. İçerisinde bulunduğumuz zaman diliminde güvenlik, sadece askerle ya da silahla tesis edilen bir husus olmaktan çıkmıştır. Zira yaşanacak olan kıtlık, açlık, enerji yoksunluğu, yaşanan göçler ve benzeri durumlar devletlerin güvenlik endişeleri içerisinde önemli bir konum elde etmiştir. 24 Şubat 2022 tarihinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’ya yönelik başlattığı harekâtı açıklamasıyla birlikte Türkiye ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere dünyada derin bir endişe hâkim olmuştur. Nitekim Rusya ile
Ukrayna arasında başlayan savaş ülkeler açısından pek çok parametreyi gündeme getirmiştir. Bu parametrelerden bir tanesi Ukrayna’dan Türkiye ve Avrupa başta olmak üzere çeşitli ülkelere gerçekleşen mülteci akını olmuştur. Diğer yandan Rusya-Ukrayna savaşı ile birlikte Batı dünyasının Rusya’ya uyguladığı ambargoya karşılık Rusya’nın Batı’ya enerji akışını
kesmesi Avrupa ve bölge ülkeleri açısından ciddi bir enerji krizini gündeme getirmiştir. Ayrıca “tahıl krizi” olarak literatüre geçen ve Rusya-Ukrayna Savaşına bağlı olarak önemli bir tahıl deposu olan Ukrayna’dan tahıl yüklü gemilerin çıkış yapamaması dünya ölçeğinde ciddi bir etki yaratmış ve dünya tahıl piyasasını yerle yeksan etmiştir. Tüm bu gelişmeler ışığında ortaya çıkan küresel endişelerin giderilmesinde Erdoğan liderliğindeki Türkiye önemli bir adım atarak önemli bir arabuluculuk rolü üstlenmiştir. Türkiye hem Ukrayna ile hem de Rusya ile sağlıklı bir iletişim kurarak dünyayı endişeye sevk eden konuların çözümünde önemli bir rol oynamıştır. Özellikle yürüttüğü başarılı diplomasi ile tahıl krizini çözmesi, savaş esirlerinin takasında önemli bir rol üstlenmesi ve yaşanabilecek enerji krizine yönelik ön alması Türkiye’nin uluslararası güvenliğe ve barışa sağladığı önemli katkılar olarak görülmelidir. Nitekim bu çalışmada Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan savaşın sona erdirilmesi ve küresel güvenliğe katkı sunması açısından Türkiye’nin göstermiş olduğu çabalar ele alınmaktadır.
Dünyada bugüne kadar pek çok düşünür yaşamış, fakat çoğunun düşüncesi Konfüçyüs'ünki kadar uzun ö... more Dünyada bugüne kadar pek çok düşünür yaşamış, fakat çoğunun düşüncesi Konfüçyüs'ünki kadar uzun ömürlü olmamıştır. Özellikle Doğu medeniyeti ve toplumları açısından önemli bir isim olan Konfüçyüs, yönetim üzerine ve ahlak üzerine felsefenin temel taşlarını oluşturan pek çok görüş ortaya koymuştur. Onun ortaya koyduğu görüşler halen genel kabul görmekte ve yönetsel tutumları ciddi manada etkilemektedir. Konfüçyüs'ün anlaşılması günümüz dünyasındaki yönetim felsefesinin ciddi manada sorgulanmasını ve atılabilecek adımların belirlenmesinde büyük rol oynayacaktır. Konfüçyüs'ten geriye kalan tek bir yazılı eser olmamasına rağmen onun öğretilerini ve felsefesini günümüze kadar taşıyan eserler ele alınarak konu aydınlatılmaya çalışılacaktır. Çalışmamızda Konfüçyüs'ün hayatı, ortaya koyduğu ve günümüze kadar uzanan felsefi bakış açısı; bu bağlamda vücut bulan Konfüçyanizm hakkında bilgiler verilecek ve günümüz yönetsel felsefesine ışık tutmaya çalışılacaktır.
Var olduğu dönemde dünyadaki en geniş yüz ölçümüne sahip olan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birl... more Var olduğu dönemde dünyadaki en geniş yüz ölçümüne sahip olan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB), 1991 yılına gelindiğinde miadını doldurmuş ve iflasını ilan ederek dağılmıştır. Vuku bulan bu dağılma SSCB’nin kendi içerisinde bulunan etnik, dini ve sosyokültürel farklı yapıları için yeni bir devlet anlamına gelmiştir. SSCB’nin hâkimiyet kurduğu ve Orta Asya olarak nitelendirilen bölgede Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Tacikistan olmak üzere beş adet ülke bağımsızlığını
ilan etmiştir. Bağımsızlığını ilan eden bu ülkeler birer cumhuriyet olarak inşa edilse de demokrasi mefhumunu tam olarak içselleştirdiklerini söylemek oldukça güçtür. Bahsi geçen ülkelerin yeni birer devlet
olma yolunda SSCB sonrasından günümüze nasıl gelişim gösterdikleri üzerinde durulması gereken bir konudur. Nitekim bu çalışmada SSCB sonrası Orta Asya’da ortaya çıkan Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Tacikistan’ın genel görünümleri, siyasal ve idari yapıları kapsamlı bir şekilde ele alınacaktır.
Trump Amerikası ve Rusya Yakınlaşmasının Türk Dünyasına Muktemel Etkisi
İki kutuplu dünya düzeninin sona ermesiyle birlikte dünya yeniden şekillenme yolunda hızlı bir dö... more İki kutuplu dünya düzeninin sona ermesiyle birlikte dünya yeniden şekillenme yolunda hızlı bir dönüşüm yaşamıştır. Özellikle 2002’de Ak Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte muhafazakâr kesimin yönetimde ağırlık kazanması; bölge coğrafyalarda yaşanan çatışmalar, iç savaşlar ve işgaller Türk hükümetini muhafazakâr-milliyetçi söylemlere itmiştir. Daha fazla Türk Dünyası ve Türklük vurgusu ön plana çıkmıştır. Bunun yanı sıra Türk Dünyası’yla yakinen kurulan ilişkiler Türkiye’nin sahada Rusya ile zıtlaşmasına vesile olmuş; gelişen ilişkiler Rusya tarafından tehdit olarak algılanmıştır. Akabinde iki ülke arasında yaşanan sıkıntılar (uçak düşürme krizi) bu ilişkileri maksimum düzeyde zedelemiş ve oynanan oyun perde arkasında kalmıştır. Amerika’daki siyasi belirsizlik, iktidar mücadelesi bu coğrafyada söz sahibi olması gereken ülkenin Türkiye ve Rusya olduğunu bir kez daha göstermiştir. Tekrar ilişkileri düzenleme uğraşıları terör örgütleri tarafından sabote edilmeye (büyükelçi suikastı) çalışılmış, fakat muvaffak olunamamıştır. Tüm bu gelişmelere ek olarak Amerika’daki seçimleri Trump’ın kazanması, Rusya ile ABD’nin yakınlaşmasını getirmiş, Türk Dünyası’nda Türkiye’nin daha etkin bir misyon üstleneceğini bariz bir şekilde ortaya çıkarmıştır. Bu çalışmamızda, dünyadaki yaşanan değişimin ve dönüşümün Türk Dünyası’na tesirleri farklı boyutlarıyla analiz edilmiştir.
İletişim, insanlık var olduğundan bugüne dek varlığını sürdüren bir olgudur. Bu olgu zaman içeris... more İletişim, insanlık var olduğundan bugüne dek varlığını sürdüren bir olgudur. Bu olgu zaman içerisinde değişiklik göstermiş, çeşitli yöntemlerle varlığını sürdürmüştür. Özellikle Sanayi Devrimi ile birlikte kitlelerin kentlerde toplanması, toplumsal iletişimi de kuvvetlendirmiştir. Akabindeki teknolojik gelişmelerle iletişim, aralarında mesafe olan bireyler ya da toplumlar için 'an' kavramıyla ifade edilebilecek derecede kısalmıştır.
İnsanın var olduğu günden bu yana karşısına çıkan temel problemlerden birisi çevre sorunlarıdır. ... more İnsanın var olduğu günden bu yana karşısına çıkan temel problemlerden birisi çevre sorunlarıdır. İnsanoğlu her daim çevreyle iç içe bir yaşam benimsemiştir. Yeme ihtiyacından barınma ihtiyacına güvenlik ihtiyacından kendini ifade etme ihtiyacına kadar pek çok gereksinimini çevreyle iletişim haline geçerek gidermiştir. Eski çağlarda bu ilişki insanın çevreye daha az tahribat vermesi nedeniyle çok fazla dikkat çekmemiştir. Teknolojinin gelişmesi bunun yanı sıra 18. ve 19. Yüzyıllarda Sanayi Devrimiyle birlikte insanın çevre ile ilişkisinin giderek kötüleşmesi-artık çevreye verilen tahribatın tüm dünyayı ciddi bir şekilde tehdit etmesi-dünya devletlerinin özellikle de Avrupa Birliği ülkelerinin çevre konusunda ciddi adımlarını da beraberinde getirmiştir. Bu çerçevede Avrupa Birliği'nin kurucu antlaşması olarak sayabileceğimiz Roma Antlaşması'nda çevre ile alakalı bir zorunluluk bulunmamasına rağmen 1973 yılında çevre konusunda ilk ciddi adımın atıldığını görmekteyiz.
Refah kelimesi Türk Dil Kurumuna göre bolluk, rahatlık anlamına gelmektedir. Refah Devleti kavram... more Refah kelimesi Türk Dil Kurumuna göre bolluk, rahatlık anlamına gelmektedir. Refah Devleti kavramı ise devletin vatandaşlarına bolluk ve rahatlık içerisinde bir yaşam sunmasını ifade etmektedir. Refah devleti literatürde sosyal devlet olarak da nitelendirilmektedir. Refah devlet-sosyal devlet anlayışını benimseyen ve dünyada uygulamaya koyan devletin ise öncelikle İngiltere olduğunu söylememiz mümkündür. Bunun yanı sıra sosyal devlet anlayışına özellikle günümüzde Norveç, İsviçre, Danimarka ve İsveç gibi İskandinav ülkelerinin haiz olduğunu ve dünya refah devletleri sıralamasında ön planda olan bu ülkelerin başını çektiği bir devlet anlayışı olduğunu görmekteyiz. Bu ülkeler başta olmak üzere dünyadaki refah devletleri, sosyal yardım alanında sistematik ve verimli politikalar benimsemektedir. Yapılan literatür taraması ve ülkeler bazında yapılan araştırmalar, istatistikler çalışmamızda temel olarak ele aldığımız kaynaklar olmuştur. Ortaya koyduğumuz bu çalışmada dünyada refah devleti-sosyal devlet-olarak nitelendirilen ülkelerin sosyal yardımlarına ilişkin genel bir değerlendirme yaparak Türkiye için nasıl bir yol haritası çıkarılması gerektiği kapsamlı bir şekilde ortaya konacaktır.
2002‘den Günümüze Genel Seçimlerin Antalya Özelinde Değerlendirilmesi, 2018
Antalya, tarihi ve kültürel olarak Anadolu’nun kadim şehirlerinden birisidir. Tarihte pek çok uyg... more Antalya, tarihi ve kültürel olarak Anadolu’nun kadim şehirlerinden birisidir. Tarihte pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış pek çok medeniyetin doğuşuna ve gelişimine tanıklık etmiştir. Osmanlı bakiyesinden Türkiye Cumhuriyeti’ne kalan bu kadim şehir, siyasal olarak farklı yönelimler göstermiştir. 1923 – 1950 arası tek Parti döneminde demokratik olmayan – açık oy, gizli sayım – seçimler dolayısıyla siyasal eğilimini gösterememiş, akabindeki yıllarda ise on yılda yapılan darbeler neticesinde demokrasiyi tüm Türkiye’de olduğu gibi doyasıya yaşayamamıştır. Türkiye için büyük bir değişimin ve dönüşümün yaşandığı 3 Kasım 2002 Seçimleri ile birlikte günümüze kadar 22 Temmuz 2007, 12 Haziran 2011, 7 Haziran 2015 ve 1 Kasım 2015 genel seçimleri Antalya şehri için partiler arasında ciddi çekişmelere sahne olmuştur. Antalya yıllarca solun kalesi olarak nitelenmiş ve bu yönde özellikle medya yoluyla belirli bir çerçeveye oturtulmaya çalışılmıştır. Özellikle 3 Kasım 2002 Seçimleri ile birlikte Türkiye’de hiçbir ilin hiçbir siyasal ideolojinin kalesi olmadığı ayyuka çıkmıştır. Türkiye’deki siyasal dönüşüm ve demokrasiyi doyasıya yaşama arzusu Türkiye genelinde olduğu gibi Antalya ili üzerinde de kendisini göstermiştir. Ak Parti tüm Türkiye’de olduğu gibi Antalya’da da varlığını ciddi bir şekilde hissettirmiş fakat on üç milletvekili kontenjanından sadece beş milletvekili çıkartabilmiştir. 2007 yılında yapılan genel seçimlerde ise yüzde yirmi yedi oy alarak Antalya’da birinci parti olarak beş milletvekili çıkarmıştır. 2011 yılında yapılan genel seçimlerde ise yine Antalya’da birinci parti olarak altı milletvekili çıkarmıştır. 7 Haziran 2015 genel seçimlerine baktığımızda ise özellikle çözüm sürecinin ülke politikalarını akamete uğratması ve siyasal iktidara karşı duyulan güven bunalımı – ülke genelindeki siyasetin Antalya’da da kendisini derinden hissettirmesi – Ak Parti’nin oy oranını %49’dan %35’lere düşürmüştür. Doğu ve Güneydoğu’da başlayan ve hendek operasyonları olarak hafızalara kazınan terörle mücadelenin tekrar etkin bir şekilde hayata geçirilmesi tüm Türkiye’de olduğu gibi Antalya’da da hemen etkisini göstermiş ve yaşanan güven bunalımı Kasım 2015 Genel seçimleriyle giderilmiştir. Bu çalışmada istikrarlı bir ülke olma yolunda önemli bir dönüm noktası olan 3 Kasım 2002 seçimlerinden günümüze genel seçimlerin Antalya özelinde siyasal partiler bazında ve milletvekili sayılarındaki değişimi analiz edilerek farklı bir bakış açısı kazandırmak olacaktır.
2007 ve 2010 Anayasa Değişiklği Referandumu Işığında 2017 Referandumu Analizi, 2018
16 Nisan 2017 yılında yapılmış olan anayasa değişikliği referandumunu 2007’de ve 2010’da gerçekl... more 16 Nisan 2017 yılında yapılmış olan anayasa değişikliği referandumunu 2007’de ve
2010’da gerçekleştirilen referandumların bir sonraki adımı olarak nitelendirebiliriz. 2007
yılında referandumun yapılmasını zorunlu kılan birtakım gelişmeler yaşanmıştır. Dönemin iktidar partisinden gösterilen bir cumhurbaşkanı adayının oligarşik bürokrasi ve askeri vesayetin engelleme çabalarıyla birlikte 367 garabetinin yaşanması neticesinde mecliste yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri kilitlenmiştir. Buna müteakip seçimlerin yenilenmesi ve 367 krizinin aşılması için referandumun yapılmasına karar verilmiştir. Bu problemin 2007 referandumuyla aşılması bir başka değişikliği de zaruri hale getirmiştir. Bu zaruret hali ise 2007 yılında cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini öngören anayasa değişikliğinin referandumdan kabul görerek çıkmasıyla birlikte yürütme erkinde halk tarafından seçilmiş ikili bir yapı karşımıza çıkarmıştır. Halk tarafından seçilmiş bir Cumhurbaşkanı ve yine halk tarafından seçilerek meclise gönderilen bir vekilin - parti genel başkanının – Başbakan olması ciddi manada bir çatışma ortamının da zeminini oluşturmuştur. Ülkenin istikrarı ve kazanımları açısından ortaya çıkan bu çetrefilli durum yürütme erki içerisinde çatışmayı ve uyuşmazlığı ortaya çıkarmıştır. Nihayetinde yapılan bu referandumla birlikte ortaya böyle bir problemin çıkacağı aşikârdı, fakat konjonktürel açıdan doğrudan doğruya başbakanlık
makamının lağvedilerek saf dışı bırakılmasının mümkün olmaması, en azından bir aşama kaydedilmesi açısından, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini sağlamak adına önemli bir gelişme olarak tarihe geçti. Yaşanan bu gelişmeler 16 Nisan 2017 Referandumuna giden süreçte önemli bir adım ve gerekçe teşkil etmiştir. 2017 yılında yapılmış olan Referandumun yukarıda bahsettiğimiz problemlere bağlı olarak zaruri bir hal arz ettiği kampanya süreçlerinde sıkça dile getirilmiştir. 16 Nisan 2017 Referandumunu gerekli kılan 2007 Referandumunun yanı sıra, özellikle 2010 yılında yapılan referandumla birlikte yargı alanında yapılan değişiklikler beraberinde 17-25 Aralık 2013 yılında gerçekleşen darbe girişimini beraberinde getirmiş, 15 Temmuz 2016 tarihinde ise kalkışmayla ayyuka çıkmıştır. Yaşanan bu problemlerin giderilmesi ve Türk Devlet geleneklerine uygun bir yönetim sistemine kavuşulması için 16 Nisan Referandumu gerçekleştirilmiş, %85 in üzerinde bir katılım oranı ile Referanduma %51,41 Evet denmiştir. Bu çerçevede 2007 ve 2010 Anayasa Değişikliği Referandumu ışığında 16 Nisan 2017 Anayasa Değişikliği Referandumu ele alınmıştır.