Beyhan Uygun Aytemiz - Academia.edu (original) (raw)
Uploads
Papers by Beyhan Uygun Aytemiz
International Journal of Social Sciences, 2023
Halit Ziya Uşaklıgil (İstanbul, 1865-İstanbul, 1945)’in sanatının gerek içeriği gerekse biçimsel ... more Halit Ziya Uşaklıgil (İstanbul, 1865-İstanbul, 1945)’in sanatının gerek içeriği
gerekse biçimsel özellikleri itibarıyla doruk noktasını imleyen Aşk-ı Memnu (1900)
modern Türk edebiyatının başat metinlerinden biridir. Roman Bihter ile Behlül
arasındaki yasak aşkı ve bunun Adnan Bey ailesine getirdiği yıkımı odağa almış,
metindeki yasak aşk ve Batılılaşma meseleleri eleştirel okumaların temel
sorunsalları olarak öne çıkmıştır. Uşaklıgil; söz konusu metinde Bihter ile annesi
Firdevs Hanım, Nihal ile babası Adnan Bey arasındaki ilişkileri de ayrıntılı olarak
yapılandırılmıştır.
Bu incelemede, Halit Ziya’nın gerek Firdevs Hanım ile kızları Peyker ve Bihter
gerekse Adnan Bey ile çocukları Nihal ve Bülent arasındaki ilişkileri nasıl
biçimlendirdiği tartışmaya açılacaktır. Bu çerçevede öncelikle Firdevs Hanım’ın
kızlarıyla yaşadığı çatışma ve bu çatışmanın nedenleri açığa çıkarılacaktır. Firdevs
Hanım erken yaşta gerçekleştirdiği evliliğinde ne eşiyle mutlu olabilmiş ne de
dünyaya getirdiği kızlarını benimseyip “annelik”i yaşamında içkinleştirebilmiş bir
kadındır. Kendini gençlik vehmine kaptırmış bu kadının kızlarıyla rekabet içerisinde
olduğu görülür. Onun aksine, Adnan Bey eşini kaybettikten sonra çocuklarına hem
annelik hem babalık yapmış, çocuklarının mutluluğu için kendi isteklerini ötelemiş
bir karakterdir. Adnan Bey’in özellikle kızı Nihal’le olan ilişkisinin Firdevs
Hanım’ın kızlarıyla olan ilişkileriyle karşılaştırılması yoluyla metinde içkin “cinsel
politika”nın da açığa çıkarılması amaçlanmaktadır.
Social Sciences Research Journal (SSRJ), 2023
Peride Celal (Istanbul, 1915-Istanbul, 2013), known as the “author of romances” for her early wor... more Peride Celal (Istanbul, 1915-Istanbul, 2013), known as the “author of romances” for her early works, begins the
break in her writing with Üç Kadının Romanı (1954). It is observed that the writer developed a more competent
style in her novels such as Gecenin Ucundaki Işık (1963), which was later published under the name of Gecenin
Ucunda, Üç Yirmi Dört Saat (1977), and Kurtlar (1990).
Another observation made about Peride Celal's art is that she describes the “intellectual and wealthy people of
Istanbul” both in her novels and stories. This emphasis on Peride Celal's attention to the “intellectual and wealthy
people”; seems to have caused the life experiences that she focused on in her long stories such as “Çukur” and
“Jaguar” to be ignored. In this study, the author's story named “Çukur” in Pay Kavgası, published in 1985, will be
focused on.
Şaire Hanım, who is the narrator of the text, leaves her house with a sunny balcony overlooking the sea and moves
to a new neighborhood after losing her acquaint ances and someone she loves very much. There is a deep contrast
between the street, where the front of the apartment is opened, and Çukur, where the back of the apartment is
opened. The rapid population growth in the city due to the migrations received and the view of the city far from
meeting the sheltering needs of the people are taken into consideration through the narrator's observations.
Through the people she encounters in the environment surrounding the new apartment she settled in, the narrator
becomes a witness to the face of Istanbul shaped by the migrations it has received. In this study, the meeting
moments of the “old” and “new residents” of Istanbul will be analyzed through the narrator's attention to the
changing face of the city due to migration, and it will be examined how the narrator's relationship with her neighbor,
teacher Hatice Hanım, and her garden, which she cultivates with a great deal of effort, despite the degenerate face
of the city, shapes her relationship with the others in her new environment, and thus how the migration experience
shapes the texture of the city will be discussed.
Modern Türkiye'de Siyasal Düşünce (Cilt 10): Feminizm, 2020
Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce (Cilt 10): Feminizm, 2020
Eurasian Academy of Sciences Social Sciences Journal, 2021
As one of the most important authors of Turkish literature having produced numerous works in genr... more As one of the most important authors of Turkish literature having produced numerous works in genres of novel, story, interview, etc., Yaşar Kemal (1923, Hemite-2015, İstanbul) focuses on an honour killing in a village where most people are relatives who adopted a sedentary life from nomadic life just recently in Anavarza region in his book To Crush the Serpent. Witnessing his father, Halil's killing by Esme's lover Abbas, Hasan is destined to avenge his father's death. How the patriarchal system is reproduced and the conditions that enable this reproduction exposed in the novel where the decisiveness of society and customs over Hasan's experience throughout this course are masterfully depicted. The aim of this study is to examine how the relationship between the mom Esme and Hasan is ruined by the novel's characters, especially by the grandmother after the killing of Halil and his murderer Abbas as well as how the child who has attempted to become the "protector" of the mother at the beginning turns into the "mom's murderer". Within this context, the violence and the oppression the child, as well as the mother, are exposed to will be discussed. Moreover, how violence is identified with masculinity and how Hasan is forced to practice violence to come of age in this frame are going to be discussed. Hasan will become the murderer of Esme who stands as the carrier of honour while he is the one who tried to protect the mother from pressure and violence at the beginning. In addition, how Esme's honour has become an object of interrogation to condition Hasan to kill Esme and how the concept of honour is fictionalized to establish domination over women in a society where the man is determined as the owner of honour while the woman is determined as the carrier of honour will be discussed.
Keywords: Patriarchy, Customs, Honour, Masculinity, Violence
BİR NAMUS CİNAYETİNİN ANATOMİSİ: YILANI ÖLDÜRSELER'DE ERKEKLİK ve ŞİDDET Roman, öykü, röportaj vb. türlerde verdiği pek çok yapıtla Türkçe edebiyatın en önemli yazarlarından olan Yaşar Kemal (1923, Hemite-2105, İstanbul), Yılanı Öldürseler'de Anavarza yöresinde göçebelikten yerleşik yaşama yeni geçmiş, çoğu akraba olan insanların yaşadığı bir köyde işlenen bir namus cinayetini odağa alır. Babası Halil'in, annesi Esme'nin sevdalısı Abbas tarafından öldürülüşüne tanık olan Hasan'ın babanın intikamını almaya yazgılı kılınışının ve bu süreçte yaşadıklarında toplumun ve "töre"nin belirleyiciliğinin ustalıkla serimlendiği yapıtta ataerkil sistemin nasıl yeniden üretildiği ve bu üretimi olanaklı kılan koşullar açığa çıkmaktadır. Bu incelemede babası Halil ve onun katili Abbas'ın öldürülüşünün ardından Hasan ile annesi Esme arasındaki bağın babaannenin başını çektiği roman karakterlerince nasıl yıpratıldığı ve başlangıçta annenin "koruyucu"luğuna soyunan çocuğun nasıl olup da bir "anne katili"ne dönüştüğü irdelenecek; bu bağlamda annenin yanı sıra çocuğun nasıl bir baskı ve şiddete maruz kaldığı tartışmaya açılacaktır. Ayrıca şiddetin erkeklikle nasıl özdeş kılındığı ve Hasan'ın da bu çerçevede rüştünü ispatlayabilmek adına şiddetin uygulayıcısı olmaya zorlandığı tartışılacaktır. Hasan, anneye uygulanan baskı ve şiddete kendini siper eden bir çocukken namusun sahibi olarak konumlandırıldığı noktada namusun taşıyıcısı konumundaki Esme’nin katili olur. Hasan’ı Esme’yi öldürmeye koşullandırmak adına Esme’nin namusunun nasıl bir sorgulama nesnesine dönüştüğü, erkeğin namusun sahibi ve kadın bedeninin namusun taşıyıcısı olarak kodlandığı bir toplumda namus kavramının kadın bedeni üzerinde tahakküm kurmanın aracı olarak nasıl kurgulandığı açığa çıkarılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Ataerki, Töre, Namus, Erkeklik, Şiddet
Millî Edebiyat’ın kurucularından biri olarak kabul edilen Reşat Nuri Güntekin (1889-1956), şöhret... more Millî Edebiyat’ın kurucularından biri olarak kabul edilen Reşat
Nuri Güntekin (1889-1956), şöhretini borçlu olduğu Çalıkuşu’nun 1922
yılında yayımlanmasının ardından kaleme aldığı kurmaca ve kurmaca
dışı pek çok yapıtıyla Türk edebiyatına önemli katkılarda bulunmuş bir
sanatçıdır. Yazarın edebiyat kanonundaki yeri, Millî Edebiyat
Hareketi’ne değin çoğu zaman göz ardı edilen Anadolu’yu yapıtlarında
temel sorunsallardan biri olarak çeşitli yönleriyle ele almasıyla
belirlenmiştir. Güntekin, toplumsal sorunlara eğilen bir yazar olarak
Anadolu’nun geri kalmışlığına, bakımsızlığına, eğitimle ilgili sorunlara,
halkın cehalet ve yoksulluğuna, adaletsizliklere dikkat çekmiş ve söz
konusu sorunların giderilmesi için çözüm önerileri getirmiştir.
Reşat Nuri hakkında kaleme alınan eleştiri metinleri de, çoğu
zaman yazarın eserlerinin bu cephesine odaklanmış ve yazarın özellikle
Acımak (1928), Yeşil Gece (1928), Miskinler Tekkesi (1946), Kavak Yelleri
(1961), Kan Davası (1962) gibi, Cevdet Kudret’in yerinde ifadesiyle,
“toplumsal romanlar”ını Anadolu’nun temsili bağlamında
sorunsallaştırmıştır. Bu incelemede ise Güntekin’in Harabelerin Çiçeği
(1918), Gizli El (1920), Çalıkuşu (1922), Damga (1924), Dudaktan Kalbe
(1925), Akşam Güneşi (1926), Bir Kadın Düşmanı (1927), Eski Hastalık
(1938) ve Ateş Gecesi (1942) başlıklı, yine Cevdet Kudret’in ifadesiyle,
dokuz “duygusal romanı”nda Anadolu imgesinin roman anlatıcıları
tarafından nasıl kurgulandığı irdelenmiştir. Romanlardaki benmerkezci,
bencil ve sürekli olarak hayran olunma ihtiyacı duyan anlatıcıların
kibir, empati eksikliği gibi kişilik özelliklerinin Anadolu deneyiminin
doğasını belirleyen temel unsur olduğu gözlemlenmiştir. Anadolu da, bu
çerçevede bir yandan “merkez” İstanbul’un karşıtı “bir sürgün mekânı”
olarak deneyimlenmekle birlikte, anlatıcıların hayran olunma
ihtiyacının tatminine yönelik ilişkiler üretmeye uygun toplumsal
yapılanmasıyla yer yer olumlanan “çevre” olarak karşımıza çıkmaktadır.
International Journal of Social Sciences, 2023
Halit Ziya Uşaklıgil (İstanbul, 1865-İstanbul, 1945)’in sanatının gerek içeriği gerekse biçimsel ... more Halit Ziya Uşaklıgil (İstanbul, 1865-İstanbul, 1945)’in sanatının gerek içeriği
gerekse biçimsel özellikleri itibarıyla doruk noktasını imleyen Aşk-ı Memnu (1900)
modern Türk edebiyatının başat metinlerinden biridir. Roman Bihter ile Behlül
arasındaki yasak aşkı ve bunun Adnan Bey ailesine getirdiği yıkımı odağa almış,
metindeki yasak aşk ve Batılılaşma meseleleri eleştirel okumaların temel
sorunsalları olarak öne çıkmıştır. Uşaklıgil; söz konusu metinde Bihter ile annesi
Firdevs Hanım, Nihal ile babası Adnan Bey arasındaki ilişkileri de ayrıntılı olarak
yapılandırılmıştır.
Bu incelemede, Halit Ziya’nın gerek Firdevs Hanım ile kızları Peyker ve Bihter
gerekse Adnan Bey ile çocukları Nihal ve Bülent arasındaki ilişkileri nasıl
biçimlendirdiği tartışmaya açılacaktır. Bu çerçevede öncelikle Firdevs Hanım’ın
kızlarıyla yaşadığı çatışma ve bu çatışmanın nedenleri açığa çıkarılacaktır. Firdevs
Hanım erken yaşta gerçekleştirdiği evliliğinde ne eşiyle mutlu olabilmiş ne de
dünyaya getirdiği kızlarını benimseyip “annelik”i yaşamında içkinleştirebilmiş bir
kadındır. Kendini gençlik vehmine kaptırmış bu kadının kızlarıyla rekabet içerisinde
olduğu görülür. Onun aksine, Adnan Bey eşini kaybettikten sonra çocuklarına hem
annelik hem babalık yapmış, çocuklarının mutluluğu için kendi isteklerini ötelemiş
bir karakterdir. Adnan Bey’in özellikle kızı Nihal’le olan ilişkisinin Firdevs
Hanım’ın kızlarıyla olan ilişkileriyle karşılaştırılması yoluyla metinde içkin “cinsel
politika”nın da açığa çıkarılması amaçlanmaktadır.
Social Sciences Research Journal (SSRJ), 2023
Peride Celal (Istanbul, 1915-Istanbul, 2013), known as the “author of romances” for her early wor... more Peride Celal (Istanbul, 1915-Istanbul, 2013), known as the “author of romances” for her early works, begins the
break in her writing with Üç Kadının Romanı (1954). It is observed that the writer developed a more competent
style in her novels such as Gecenin Ucundaki Işık (1963), which was later published under the name of Gecenin
Ucunda, Üç Yirmi Dört Saat (1977), and Kurtlar (1990).
Another observation made about Peride Celal's art is that she describes the “intellectual and wealthy people of
Istanbul” both in her novels and stories. This emphasis on Peride Celal's attention to the “intellectual and wealthy
people”; seems to have caused the life experiences that she focused on in her long stories such as “Çukur” and
“Jaguar” to be ignored. In this study, the author's story named “Çukur” in Pay Kavgası, published in 1985, will be
focused on.
Şaire Hanım, who is the narrator of the text, leaves her house with a sunny balcony overlooking the sea and moves
to a new neighborhood after losing her acquaint ances and someone she loves very much. There is a deep contrast
between the street, where the front of the apartment is opened, and Çukur, where the back of the apartment is
opened. The rapid population growth in the city due to the migrations received and the view of the city far from
meeting the sheltering needs of the people are taken into consideration through the narrator's observations.
Through the people she encounters in the environment surrounding the new apartment she settled in, the narrator
becomes a witness to the face of Istanbul shaped by the migrations it has received. In this study, the meeting
moments of the “old” and “new residents” of Istanbul will be analyzed through the narrator's attention to the
changing face of the city due to migration, and it will be examined how the narrator's relationship with her neighbor,
teacher Hatice Hanım, and her garden, which she cultivates with a great deal of effort, despite the degenerate face
of the city, shapes her relationship with the others in her new environment, and thus how the migration experience
shapes the texture of the city will be discussed.
Modern Türkiye'de Siyasal Düşünce (Cilt 10): Feminizm, 2020
Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce (Cilt 10): Feminizm, 2020
Eurasian Academy of Sciences Social Sciences Journal, 2021
As one of the most important authors of Turkish literature having produced numerous works in genr... more As one of the most important authors of Turkish literature having produced numerous works in genres of novel, story, interview, etc., Yaşar Kemal (1923, Hemite-2015, İstanbul) focuses on an honour killing in a village where most people are relatives who adopted a sedentary life from nomadic life just recently in Anavarza region in his book To Crush the Serpent. Witnessing his father, Halil's killing by Esme's lover Abbas, Hasan is destined to avenge his father's death. How the patriarchal system is reproduced and the conditions that enable this reproduction exposed in the novel where the decisiveness of society and customs over Hasan's experience throughout this course are masterfully depicted. The aim of this study is to examine how the relationship between the mom Esme and Hasan is ruined by the novel's characters, especially by the grandmother after the killing of Halil and his murderer Abbas as well as how the child who has attempted to become the "protector" of the mother at the beginning turns into the "mom's murderer". Within this context, the violence and the oppression the child, as well as the mother, are exposed to will be discussed. Moreover, how violence is identified with masculinity and how Hasan is forced to practice violence to come of age in this frame are going to be discussed. Hasan will become the murderer of Esme who stands as the carrier of honour while he is the one who tried to protect the mother from pressure and violence at the beginning. In addition, how Esme's honour has become an object of interrogation to condition Hasan to kill Esme and how the concept of honour is fictionalized to establish domination over women in a society where the man is determined as the owner of honour while the woman is determined as the carrier of honour will be discussed.
Keywords: Patriarchy, Customs, Honour, Masculinity, Violence
BİR NAMUS CİNAYETİNİN ANATOMİSİ: YILANI ÖLDÜRSELER'DE ERKEKLİK ve ŞİDDET Roman, öykü, röportaj vb. türlerde verdiği pek çok yapıtla Türkçe edebiyatın en önemli yazarlarından olan Yaşar Kemal (1923, Hemite-2105, İstanbul), Yılanı Öldürseler'de Anavarza yöresinde göçebelikten yerleşik yaşama yeni geçmiş, çoğu akraba olan insanların yaşadığı bir köyde işlenen bir namus cinayetini odağa alır. Babası Halil'in, annesi Esme'nin sevdalısı Abbas tarafından öldürülüşüne tanık olan Hasan'ın babanın intikamını almaya yazgılı kılınışının ve bu süreçte yaşadıklarında toplumun ve "töre"nin belirleyiciliğinin ustalıkla serimlendiği yapıtta ataerkil sistemin nasıl yeniden üretildiği ve bu üretimi olanaklı kılan koşullar açığa çıkmaktadır. Bu incelemede babası Halil ve onun katili Abbas'ın öldürülüşünün ardından Hasan ile annesi Esme arasındaki bağın babaannenin başını çektiği roman karakterlerince nasıl yıpratıldığı ve başlangıçta annenin "koruyucu"luğuna soyunan çocuğun nasıl olup da bir "anne katili"ne dönüştüğü irdelenecek; bu bağlamda annenin yanı sıra çocuğun nasıl bir baskı ve şiddete maruz kaldığı tartışmaya açılacaktır. Ayrıca şiddetin erkeklikle nasıl özdeş kılındığı ve Hasan'ın da bu çerçevede rüştünü ispatlayabilmek adına şiddetin uygulayıcısı olmaya zorlandığı tartışılacaktır. Hasan, anneye uygulanan baskı ve şiddete kendini siper eden bir çocukken namusun sahibi olarak konumlandırıldığı noktada namusun taşıyıcısı konumundaki Esme’nin katili olur. Hasan’ı Esme’yi öldürmeye koşullandırmak adına Esme’nin namusunun nasıl bir sorgulama nesnesine dönüştüğü, erkeğin namusun sahibi ve kadın bedeninin namusun taşıyıcısı olarak kodlandığı bir toplumda namus kavramının kadın bedeni üzerinde tahakküm kurmanın aracı olarak nasıl kurgulandığı açığa çıkarılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Ataerki, Töre, Namus, Erkeklik, Şiddet
Millî Edebiyat’ın kurucularından biri olarak kabul edilen Reşat Nuri Güntekin (1889-1956), şöhret... more Millî Edebiyat’ın kurucularından biri olarak kabul edilen Reşat
Nuri Güntekin (1889-1956), şöhretini borçlu olduğu Çalıkuşu’nun 1922
yılında yayımlanmasının ardından kaleme aldığı kurmaca ve kurmaca
dışı pek çok yapıtıyla Türk edebiyatına önemli katkılarda bulunmuş bir
sanatçıdır. Yazarın edebiyat kanonundaki yeri, Millî Edebiyat
Hareketi’ne değin çoğu zaman göz ardı edilen Anadolu’yu yapıtlarında
temel sorunsallardan biri olarak çeşitli yönleriyle ele almasıyla
belirlenmiştir. Güntekin, toplumsal sorunlara eğilen bir yazar olarak
Anadolu’nun geri kalmışlığına, bakımsızlığına, eğitimle ilgili sorunlara,
halkın cehalet ve yoksulluğuna, adaletsizliklere dikkat çekmiş ve söz
konusu sorunların giderilmesi için çözüm önerileri getirmiştir.
Reşat Nuri hakkında kaleme alınan eleştiri metinleri de, çoğu
zaman yazarın eserlerinin bu cephesine odaklanmış ve yazarın özellikle
Acımak (1928), Yeşil Gece (1928), Miskinler Tekkesi (1946), Kavak Yelleri
(1961), Kan Davası (1962) gibi, Cevdet Kudret’in yerinde ifadesiyle,
“toplumsal romanlar”ını Anadolu’nun temsili bağlamında
sorunsallaştırmıştır. Bu incelemede ise Güntekin’in Harabelerin Çiçeği
(1918), Gizli El (1920), Çalıkuşu (1922), Damga (1924), Dudaktan Kalbe
(1925), Akşam Güneşi (1926), Bir Kadın Düşmanı (1927), Eski Hastalık
(1938) ve Ateş Gecesi (1942) başlıklı, yine Cevdet Kudret’in ifadesiyle,
dokuz “duygusal romanı”nda Anadolu imgesinin roman anlatıcıları
tarafından nasıl kurgulandığı irdelenmiştir. Romanlardaki benmerkezci,
bencil ve sürekli olarak hayran olunma ihtiyacı duyan anlatıcıların
kibir, empati eksikliği gibi kişilik özelliklerinin Anadolu deneyiminin
doğasını belirleyen temel unsur olduğu gözlemlenmiştir. Anadolu da, bu
çerçevede bir yandan “merkez” İstanbul’un karşıtı “bir sürgün mekânı”
olarak deneyimlenmekle birlikte, anlatıcıların hayran olunma
ihtiyacının tatminine yönelik ilişkiler üretmeye uygun toplumsal
yapılanmasıyla yer yer olumlanan “çevre” olarak karşımıza çıkmaktadır.