Dilek Aygin - Academia.edu (original) (raw)

Papers by Dilek Aygin

Research paper thumbnail of Yara Polikliniğine Başvuran Hastaların Yara Takip Sonuçlarının Değerlendirilmesi

Bu çalışma, kronik yarası olan bireylerin yara tanılama süreçlerinin belirlenmesi amacıyla gerçek... more Bu çalışma, kronik yarası olan bireylerin yara tanılama süreçlerinin belirlenmesi amacıyla gerçekleştirildi. Gereç ve Yöntemler: Araştırma etik kurul ve kurum izinleri alındıktan sonra bir eğitim araştırma hastanesinin Yara Bakım Polikliniği'nde yürütüldü. Araştırmanın örneklemini 1 Ağustos 2021-31 Aralık 2021 tarihleri arasında polikliniğe başvuran 158 hasta oluşturdu. Araştırma verilerinin toplanmasında tanıtıcı bilgiler formu ile yara tanılama formu kullanıldı. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistiklerden yararlanıldı. Bulgular: Çalışmaya katılan hastaların %72,8'i erkek cinsiyette olup, %51,9'u 46-65 yaş aralığındaydı. En sık başvuru sebebi diyabetik ayak yaralarıydı (%67,7); bunun dışında venöz ülser, arteryel ülser, basınç yarası, travmatik yara, yanık ve cerrahi yara komplikasyonu hastaların tanıları arasındaydı. Yaraların özellikleri incelendiğinde yaranın çoğunlukla alt ekstremitede bulunduğu tespit edildi. Yara çevresinin bakımında bariyer krem ve sprey kullanıldığı, yara irigasyonu için ticari solüsyonların daha çok tercih edildiği, debridman yöntemlerinden en çok cerrahi debridmanın uygulandığı, pansuman için gümüş içerikli pansumanın daha çok kullanıldığı görüldü. Sonuç: Çalışmada hastalarda en sık diyabetik ayak yaraların olduğu ve yara yatağında herhangi bir koku varlığının tanımlanmadığı aynı zamanda hastaların çoğunda herhangi bir enfeksiyon tespit edilmemiştir. Hastalara uygulanan bakım ve tedavi girişimleri hastaya ve yaralara uygun olacak şekilde seçilmektedir. Tedavi sürecinin multidisipliner bir ekiple ve bütüncül bir yaklaşımla sürdürülmesi, kronik yaraların yönetiminde büyük önem taşımaktadır. Anahtar sözcükler: Yara; yara değerlendirmesi; yara yönetimi; yara bakımı ABSTRACT Aim: This study was planned to determine the wound diagnosis processes of individuals with chronic wounds. Material and Methods: The research was carried out in the Wound Care Outpatient Clinic of a training and research hospital after obtaining the permissions of the ethics committee and the institution. The study sample consisted of 158 patients who applied to the polyclinic between August 1, and December 31, 2021. Introductory information form and wound diagnosis form were used to collect research data. Descriptive statistics were used to evaluate the data. Results: 72.8% of the patients participating in the study were male and 51.9% were between the ages of 46-65. The most common reason for admission was diabetic foot ulcers (67.7%); in addition, venous ulcers, arterial ulcers, pressure ulcers, traumatic wounds, burns and surgical wound complications were among the diagnoses of the patients. When the characteristics of the wounds were examined, it was determined that the wound was mostly located in the lower extremities. It was observed that barrier creams and sprays were used in the care of the wound area, commercial solutions were preferred more for wound irrigation, surgical debridement was the most common debridement method, and silver-containing dressing was used more for dressing. Conclusion: In the study, diabetic foot wounds were the most common in the patients, and the presence of any odor in the wound bed was not defined, and at the same time, no infection was detected in most of the patients. Care and treatment interventions applied to patients are selected in accordance with the patient and wounds. Continuing the treatment process with a multidisciplinary team and a holistic approach is crucial in managing chronic wounds.

Research paper thumbnail of Breast Cancer in Men: Risk Factors, Treatment Options, Quality of Life: Systematic Review

Clinical and Experimental Health Sciences, Mar 30, 2022

Objective: The aim was to systematically examine the risk factors that have a role in the develop... more Objective: The aim was to systematically examine the risk factors that have a role in the development and prognosis regarding the breast cancer among men and patients' survival rate, and the studies performed to determine the treatment methods and patients' quality of life.

Research paper thumbnail of Palyatif Onkolojik Tedaviler ve Bakım

Palyatif bakım, iyileştirici tedavilerin tükenmesinin ardından başlayan, hastaların yaşamlarının ... more Palyatif bakım, iyileştirici tedavilerin tükenmesinin ardından başlayan, hastaların yaşamlarının son dönemlerinde ortaya çıkan sorunlarına semptomatik ve rahatlatıcı çözümler üreten hizmetler bütünüdür. Hasta, 1 yıl önce küçük hücreli akciğer karsinomu tanısı almış, kemoterapi ve radyoterapi tedavisi sonrası kitle kaybolmuş. Altı ay sonra kontrole gelen hastada uzak metastaz tespit edilmiş. Hastanın başvuru anında genel durumunun kötü olması, performans skorunun düşük olması nedeni ile kemoterapi başlanması düşünülmemiş. Hasta palyatif tedavi amacı ile merkezimize gönderildi. Multidisipliner yaklaşımla, fizyoterapist, psikolog, nütrisyon komitesi eşliğinde tedavi uygulandı. Hastanın klinik takiplerinde performans skoru iyileşti. Onkoloji bölümü ile görüşülerek hastanın kemoterapisine yeniden başlandı.

Research paper thumbnail of Salgın Sürecinde Görev Alan Hemşirelerde COVID-19 Fobisinin Değerlendirilmesi

Sakarya üniversitesi holistik sağlık dergisi, Apr 28, 2023

Yeni koronavirüs hastalığı (COVID-19), insanlarda solunum yolu enfeksiyonu, pnömoni, böbrek yetme... more Yeni koronavirüs hastalığı (COVID-19), insanlarda solunum yolu enfeksiyonu, pnömoni, böbrek yetmezliği, kalp krizi hatta çoklu organ yetmezliği gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açmaktadır. COVID-19 ve neden olduğu enfeksiyonun fiziksel sağlık üzerindeki etkilerinin yanında psikolojik sağlığı da önemli ölçüde etkilediği görülmektedir. COVID-19 dünya genelinde birçok insanda; panik bozukluk, anksiyete bozukluğu, keder, kayıp ve depresyon gibi çok çeşitli psikolojik sorunların da oluşumunu tetiklemektedir. Salgında büyük ölçüde sorumluluk üstlenen sağlık profesyonellerinin ruhsal sağlığı da bu durumdan etkilenmektedir. Bu çalışmanın amacı, salgın sürecinde, bir eğitim ve araştırma hastanesinde görev yapan hemşirelerde, COVID-19 ile ilişkili psikolojik yansımaların ve kaygı düzeylerinin belirlenmesidir. Tanımlayıcı tipteki araştırmanın verileri çevrimiçi anket yöntemiyle, 15 Kasım-15 Aralık 2020 tarihleri arasında elde edildi. Araştırmanın örneklemini bir üniversite hastanesinde salgın sürecinde görev yapan hemşireler oluşturdu (n=110). Veri toplamada tanımlayıcı bilgiler formu ve Corona Virüs Fobisi Ölçeği (COVID-19 Phobia Scale-C19P-S) kullanıldı. Hemşirelerin salgın sürecindeki COVID-19 fobilerinin orta düzeyde olduğu, (ölçek ortalaması=57,55), salgın döneminde hastanede çalışmanın kendilerini ve ailelerini yüksek oranda endişelendirdiği görüldü. Çalışmada, cinsiyet, medeni durum, kronik hastalık tanısı olma, çalışılan birim ile C19P-S ölçek ortalaması arasında anlamlı farklılıklar bulunmamıştır. Bu doğrultuda; çalışma koşullarının iyileştirilmesi, stres ve kaygı düzeylerinin azaltılmasına yönelik destekleyici çalışma planlarının oluşturulması ve psikolojik danışmanlık sağlanması önerilebilir.

Research paper thumbnail of COVID-19 and Distance Learning

Gazi sağlık bilimleri dergisi, Mar 24, 2023

COVID-19 enfeksiyonu eğitim dahil yaşamın tüm alanlarını etkileyen bulaşıcı ve ölümcül bir hastal... more COVID-19 enfeksiyonu eğitim dahil yaşamın tüm alanlarını etkileyen bulaşıcı ve ölümcül bir hastalıktır. Etken virüsün olası yayılımını önlemek amacıyla okullar kapatılmış ve uzaktan eğitim sürecine geçilmiştir. Her ne kadar uzaktan eğitim öğrenciler ve öğretmenler için yeni bir uygulama olmamasına karşın, temel düzeyde hesap yapabilme ve adaptasyon becerileri vb. gibi birtakım özelliklere sahip olmayı gerektirir. Bu bağlamda, ülkelerin eğitim öğretim süreçlerinde yaşanan değişimlerin, eğitim kurumlarını ve eğiticileri önemli ölçüde etkilediği bir gerçektir. Ülkeler arasında öğrenme modellerinin oluşturulması ve uygulanması sürecinin, birbirinden oldukça farklılık gösterdiği bilinmektedir. Eğitim öğretim süreçlerinde en iyi yöntem ve araçların belirlenmesi ve bunların kullanımına ilişkin yaşanan belirsizliğin, bu farklılığı yarattığı düşünülmektedir. Çevrimiçi öğrenmenin birçok ülke için erken bir aşamada olduğu göz önüne alındığında, uygulamaya ilişkin avantajların yanı sıra birtakım sorun ve engellerle karşılaşılması oldukça olasıdır. Bu derleme makale, pandemi ortamının yarattığı uzaktan eğitim sürecinin eğiticiler ve öğrenciler üzerindeki etkileri, çevrimiçi öğrenmenin sunduğu avantajlar/kolaylıklar ile getirdiği dezavantaj/kısıtlılıkları ortaya koymak amacıyla yazılmıştır.

Research paper thumbnail of Ameli̇yat Sonrasi Erken Dönem Mobi̇li̇zasyonun Hizli İyi̇leşmeye Katkisi

Sakarya üniversitesi holistik sağlık dergisi, Dec 31, 2022

Artan cerrahi girişimlerle birlikte geleneksel yöntemler yerine kanıta dayalı yöntemler kullanılm... more Artan cerrahi girişimlerle birlikte geleneksel yöntemler yerine kanıta dayalı yöntemler kullanılmaya başlanmıştır. Cerrahi bakım ve tedavi yöntemleri standartlaştırılarak bir protokolde tek çatı altında toplanmıştır. Cerrahi sonrası hızlandırılmış iyileşme (ERAS); hastada gelişebilecek komplikasyonları engellediği, iyileşme sürecini hızlandırdığı, hastanede kalış süresini kısalttığı ve maliyeti azalttığı için günümüzde sıkça kullanılmaktadır. Erken mobilizasyon, ERAS protokolü içinde yer alan çok yönlü bir yaklaşımdır. Cerrahi sürecin vazgeçilmez bir parçasıdır. Erken dönemde mobilizasyon uygulamasıyla; pulmoner, tromboembolik ve kardiyak komplikasyonların, azalmış kas gücünün ve insülin direncinin önüne geçilebilmektedir. Bu derleme ERAS protokolü kullanımının faydalarının incelenmesi ve cerrahi sonrası erken mobilizasyonun öneminin vurgulanması amacıyla kaleme alındı.

Research paper thumbnail of The Prevalence of <i>Helicobacter pylori</i> and Related Factors among University Students in Turkey

Japanese Journal of Infectious Diseases, May 28, 2008

The frequency and risk factors for contamination of Helicobacter pylori infection was investigate... more The frequency and risk factors for contamination of Helicobacter pylori infection was investigated among Sakarya University students. Two-hundred students randomly chosen from among those who volunteered for the study and met its criteria were included. Data were obtained by a questionnaire. H. pylori positivity was checked with the monoclonal H. pylori stool antigen test. Statistical analysis was done with chi-square test. The average age of the subjects was 21.14 ± 2.06, and 76% of them were female. Monthly family income was below 575 Euros in 69.5% of them, and 56% were living in state dormitories. H. pylori positivity was found to be as high as 63% in our group. According to the questionnaire (age, gender, blood groups, family income, crowded family living conditions, smoking, alcohol and caffeine consumption, the presence of gastric symptoms, family history, and hygienic behaviors), no statistical differences were found between the H. pylori positive and negative students. These data support the finding that personal and environmental conditions in adults did not affect H. pylori infectivity, and that H. pylori might be acquired in childhood.

Research paper thumbnail of Attitudes Towards the COVID-19 Vaccine: What do Healthcare Professionals Think About the COVID-19 Vaccine?

European archives of medical research, Jun 1, 2023

COVID-19, vaccine studies have accelerated, and more than a hundred companies or academic institu... more COVID-19, vaccine studies have accelerated, and more than a hundred companies or academic institutions around the world are working on COVID-19 vaccines with methods including recombinant vectors, mRNA, DNA, inactivated virus, live attenuated virus, virus-like particles, and protein subunits in lipid nanoparticles (3). Approved COVID-19 vaccines in use;

Research paper thumbnail of Safe Opioid Use and Care in Dyspnea

DergiPark (Istanbul University), Nov 24, 2022

ÖZET Dispne yaşam kalitesini ve temel insan ihtiyaçlarını olumsuz yönde etkileyen yaygın subjekti... more ÖZET Dispne yaşam kalitesini ve temel insan ihtiyaçlarını olumsuz yönde etkileyen yaygın subjektif bir semptomdur. Dispnenin nedenleri arasında akciğer hastalıkları başta olmak üzere kardiyovasküler hastalıklar, kanser, nöromüsküler, metabolik, nörolojik, psikolojik, sosyal ya da çevresel birçok faktör vardır. Dispne tedavisinde sıklıkla kullanılan opioidler ventilasyonu, anksiyeteyi ve santral dispne algısını azaltarak etki gösterir. Ülkemizde Sağlık Uygulamaları Tebliği kapsamında yer alan opioidler kurum tarafından karşılanmaktadır. Ancak opioidlerin gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki erişim sorunu, doktorların reçete ederken hemşirelerin uygularken yaşamış olduğu tedirginlik ve opiofobi medikal opioid kullanımını azaltmaktadır. Oysa opioidlerin ciddi yan etkilere neden olmadan kanıt temelli opioid dozları, uygulama yolları, ideal monitörizasyon ve holistik bakım ile dispne tedavisinde güvenle kullanılabileceğini kanıtlayan birçok çalışma mevcuttur. Opioid kullanımının 1 önündeki bilgi eksiliğinden ve güvensizlikten kaynaklanan engeller sağlık profesyonellerinin eğitimi ile giderilmelidir. Son yıllarda yapılan çalışma sonuçlarının ele alındığı bu derlemenin amacı, opioidlerin dispne tedavisindeki yerini, kullanımının önündeki engelleri, güvenli kullanımını ve bakımını incelemektir. .

Research paper thumbnail of Yoğun Bakım Ünitelerinde Çalışan Hemşirelerin Tükenmişlik ve İş Doyumunun Değerlendirilmesi

DergiPark (Istanbul University), Dec 31, 2016

Tükenmişlik, biyopsikososyal belirtilere yol açan ve zaman içerisinde, sinsice gelişen bir süreç ... more Tükenmişlik, biyopsikososyal belirtilere yol açan ve zaman içerisinde, sinsice gelişen bir süreç olup, iş doyumu ise iş deneyimlerine karşı geliştirilen duygusal tepki olarak tanımlanmaktadır. Özellikle yoğun bakım hemşirelerinin çalışma şartları ve yoğun tempoları iş doyumlarını ve tükenmişlik düzeylerini etkilemektedir. Bu çalışma, Sakarya'da yoğun bakım ünitelerinde çalışan hemşirelerin tükenmişlik ve iş doyumu düzeylerini belirlemek amacıyla yapıldı. Araştırma verileri kurum izni alındıktan sonra 01.04.2013-20.05.2013 tarihleri arasında toplandı. Örneklemini Sakarya Eğitim Araştırma Hastanesi ile Yenikent Devlet Hastanesi yoğun bakım ünitelerinde çalışan 54 hemşire oluşturdu. Veriler parametrik ve nonparametrik testlerle analiz edildi. Yoğun bakım hemşirelerinin yaşı 25'ten küçük olanların, lisans/lisansüstü eğitim düzeyindekilerin ve meslekteki çalışma süresi 5 yıldan az olanların tükenmişlik düzeylerinin daha yüksek, emeklilik hakkını doldurduğunda emekli olmak istemeyenlerin iş doyumu puanlarının daha yüksek olduğu belirlendi. Hastalara karşı duyarsızlaşma hisseden ve antidepresan kullananların tükenmişlik düzeylerinin yüksek, iş doyumu düzeylerinin düşük olduğu belirlendi. Sonuç olarak, genç hemşirelerin daha fazla tükenmişlik duygusu yaşadığı, eğitim düzeyi arttıkça tükenmiş düzeylerinin arttığı, cinsiyete ve medeni duruma göre tükenmişlik ve iş doyumu açısından bir fark olmadığı belirlendi. Bu konuya ilişkin daha kapsamlı çalışmaların yapılmasının, bu doğrultuda alana özgü iyileştirmeler planlanmasının yararlı olacağı kanısındayız.

Research paper thumbnail of An Evaluation of the Relationship between Genital Hygiene Practices, Genital Infection

Gynecology & Obstetrics, 2013

Objective: The present study aims to evaluate the relationship between genital hygiene practices ... more Objective: The present study aims to evaluate the relationship between genital hygiene practices and genital infection in a group of university students. Materials and methods: This is a descriptive study conducted with female students residing in Sakarya State Student Dormitory between the 1st of February and 30th of May 2011. State student dormitory of Sakarya city accommodate students who attend Sakarya University. 1653 students reside in this state student dormitory and 1057 (63.94%) of these who were willing to participate constituted the study group. Then interview forms, developed in line with the study purpose, were completed by the students who were supervised during the process. Familial income was graded as poor, moderate or good according to student's perception. Obtained data were analyzed on computers with the SPSS statistics package software (version 15.0) and chi-square (χ 2) test was used for analyses. Results: History of genital infection was identified in 13.0%. Hosiery/cotton underwear was preferred by 93.4% of the students and 38.1% favoured white-coloured underwear. Of the students, 47.2% changed underwear daily and 71.2% used daily pads. "Front to rear" genital cleaning was favoured by 67.8%, 97.6% used "pads" during menstrual periods, 54.1% changed pads 6 times or more a day and 57.3% used "perfumes" for undesirable scent. No relationship was noted between the frequency of genital infections and the departments the students were studying, their years at school, age groups and mothers' level of education (p>0.05). Likewise, the frequency of genital infections was not significantly related to how frequent the students changed their underwear or how many times they replaced the materials daily during the menstrual period in our study group (p>0.05). The frequency of genital infection was higher among the students who bathed in sitting position or once or less a week, who did not perform genital cleaning and who used daily pads (p<0.05). Conclusion: The present study determined a higher frequency of genital infection among the students with improper genital hygiene practices.

Research paper thumbnail of A Comparison of Parathormone, Ferritin and Echocardiographic Parameters in Differnet Body Mass Index Levels in Patients with Hemodialysis

Atherosclerosis Supplements, 2008

Objective: To investigate the proinflammatory to anti-inflammatory cytokine ratio (IL-6:IL-10) in... more Objective: To investigate the proinflammatory to anti-inflammatory cytokine ratio (IL-6:IL-10) in patients with acute myocardial infarction (AMI) vs. patients with stable angina pectoris. Methods: The investigation was prospective follow-up study (period from 01.08.2007 till 01.10.2007) in University Clinical Center Tuzla. 30 patients with AMI and 30 patients with stable angina pectoris were analyzed. Exclusion criterias were: acute infection, systemic diseases, cancers, patients in comma, hronic renal faliure. Blood samples from patients with AMI and stable angina pectoris were obtained at the time of admission. Serum concentrations of (hs) pro-inflammatory IL-6 and (hs) anti-inflammatory (IL-10) cytokines were analysed and proinflammatory to anti-inflammatory cytokine ratios were calculated by dividing proinflammatory cytokine IL-6 concentration by anti-inflammatory cytokine IL-10. In statistical analysis were used arithmetic mean and standard deviation, Student's T test, Mann-Withney U-test, chi-square test, Sperman-Rank correlation test, ROC curve analysis. Statistical importance was determined at the variation level of 5% and 1%. Results: During the two months follow-up period 60 patients were analyzed, 30 of them matched the criterias for AIM, and 30 for stable angina pectoris. Concentrations of IL-6 and ratios of IL-6:IL-10 were significantly higher in patients with AMI than in patients with stable angina pectoris. Conclusions: Cytokine concentrations and proinflammatory to antiinflammatory cytokine ratios may be useful markers in AMI and they have potential prognostic role in plaque vulnerability.

Research paper thumbnail of Doku Organ Bağişina Yöneli̇k Bi̇lgi̇ Ve Tutumlarin Değerlendi̇ri̇lmesi̇: Karasu Örneği̇

Sakarya üniversitesi holistik sağlık dergisi, Dec 19, 2020

Bu çalışmada Sakarya ilinin Karasu ilçe merkezinde bulunan yetişkin bireylerin doku-organ bağışın... more Bu çalışmada Sakarya ilinin Karasu ilçe merkezinde bulunan yetişkin bireylerin doku-organ bağışına yönelik bilgi ve tutumlarının değerlendirilmesi amaçlandı. Yöntem: Ağustos-Aralık 2019'da Sakarya ilinin Karasu ilçe merkezindeki yetişkin bireylerle yapılan ve tanımlayıcı tipteki çalışmaya 227 kişi dahil edildi. Veriler, çalışmaya katılmaya istekli bireylerin tanıtıcı özelliklerini içeren anket formu ve 'Organ-Doku Bağışı ve Nakli Konusunda Bilgi Düzey Ölçeği' (DBNBDÖ) kullanılarak sosyal medya aracılığıyla toplandı. Veriler SPSS 18.0 programında sayı, yüzde, ortalama, standart sapma, Kolmogorov-Smirnov, Mann-Whitney, Kruskal-Wallis ve ki kare testleri kullanılarak analiz edildi. Bulgular: Çalışmada %68,7'si kadın ve yaş ortalaması 35,70±15,045 olan bireylerin %75,8'i doku organ bağışı eğitimi almadığını ifade etti. Çoğunluğu (%96,5) doku-organ bağışında bulunmadığını, %55,1'i bağışlamayı düşündüğünü, %32,2'si kararsız olduğunu bildirdi. DBNBDÖ puan ortalaması 11,58±3,381 olan katılımcıların bilgi düzeylerinin iyi olduğu görüldü (%63= iyi, %31,7= orta, %5,3= kötü). Doku-organ bağışı eğitimi alma durumuyla toplam ölçek puanı (p=0,002), medeni durum (p=0,000), çocuk sahibi olma (p=0,000), meslek (p=0,000) ve organ bağışında bulunmayı düşünme durumu (p=0,008) arasında anlamlı fark bulundu. Toplam ölçek puanı ile organ bağışında bulunmayı düşünme arasında da (p=0,033) anlamlı bir fark saptandı. Sonuç: Sonuç olarak, çoğunluğun doku-organ bağışı konusunda eğitim almadığı, bilgi düzeyinin iyi olmasına karşın istenen seviyede olmadığı belirlendi.

Research paper thumbnail of Temi̇z Su Kaynaklari Azalirken Cerrahi̇ El Hazirliğinda Geleneksel Yöntem Mi̇ Susuz El Anti̇sepsi̇si̇ Mi̇

Sakarya üniversitesi holistik sağlık dergisi, Dec 20, 2020

İnsan sağlığı açısından temiz su kaynaklarına erişimin önemi tartışılamaz. Sağlıklı suyun kullanı... more İnsan sağlığı açısından temiz su kaynaklarına erişimin önemi tartışılamaz. Sağlıklı suyun kullanımı enfeksiyonların ve buna bağlı hastalıkların önlenmesinde elzemdir. Günümüzde cerrahi el hazırlığı, geleneksel el antisepsisi ve susuz el antisepsisi olarak gruplandırılabilmektedir. Geleneksel el antisepsisinin, cilt bütünlüğüne zarar verme ve alerjik reaksiyonlara zemin hazırlama gibi istenmeyen etkileri bulunmakta, bu da bakteriyel kolonizasyon riskini arttırarak cerrahi alan enfeksiyonlarına (CAE) zemin hazırlamaktadır. Susuz el antisepsisi, kullanımının kolay ve adaptasyonunun yüksek olması, su ve zaman tasarrufu sağlaması ve cilt tahrişini minimal düzeylere indirmesi gibi birçok avantaja sahiptir. Su kaynaklarına erişimin güç olduğu günümüz dünyasında, sağlık profesyonelleri açısından cilde zarar vermeyen, uygulama kolaylığı olan, enerji, zaman ve su tasarrufu sağlayan, ekonomik ve CEA'nı önlemede etkili olan cerrahi el antisepsisine olan ihtiyaç her geçen gün artmaktadır. Bu derleme makalenin amacı, cerrahi öncesi el hazırlığında geleneksel el antisepsisi ile susuz el antisepsisi yöntemlerini karşılaştıran çalışmaları inceleyerek, her iki yöntemin de avantajlarını ve dezavantajlarını ortaya koymak, sağlık profesyonellerine yeni yöntemleri denemeleri ve bu konuda deneysel çalışmalar yapmaları için farkındalık yaratmaktır.

Research paper thumbnail of Ameliyathane Radyasyon Güvenliği

DergiPark (Istanbul University), Mar 23, 2018

Sağlık sektöründe yeni gelişmelerin yaşanmasıyla beraber ameliyathanelerde de değişim ve gelişmel... more Sağlık sektöründe yeni gelişmelerin yaşanmasıyla beraber ameliyathanelerde de değişim ve gelişmeler görülmektedir. Bu gelişim ve değişimin yararlarının yanı sıra hasta ve sağlık personelleri açısından birçok risk faktörü de bulunmaktadır. Bu riskler arasında yer alan radyasyon, birçok branşta kullanılmasına ve riskleri bilinmesine rağmen en çok ihmal edilen konulardan biridir. Ameliyathanelerde radyasyon maruziyetini azaltmak için evrensel bir kılavuz bulunmamaktadır. Evrensel kılavuz olmasa da maruziyeti azaltmak için çeşitli kurumların yayınladığı rehberler ve temel olarak zaman, uzaklık ve koruyucu önlemleri içeren ALARA (As low as reasonably achievable) prensiplerinin uygulanması önerilmektedir. Radyasyonun mümkün olan en kısa zamanda, en uzak mesafede uygulanmasının ve kurşun gözlük, kurşun önlük, dozimetre gibi koruyucu önlemlerin kullanılmasıyla maruziyetin büyük ölçüde azaltılabileceği belirtilmektedir. Ancak yapılan çalışmalarda sağlık personellerinin bu konuda farkındalıklarının olduğu halde güvenlik önlemlerini uygulamadıkları veya bu önlemlere inanmadıkları görülmektedir. Bu nedenle, radyasyonun sıklıkla uygulandığı bölümlerde sağlık personellerinin radyasyonun riskleri ve güvenlik önlemleri konusunda eğitilmesi önem taşımaktadır.

Research paper thumbnail of Relationship of Patients’ Anxiety Levels Prior to Open Heart Surgery with Postoperative Symptoms

Sakarya üniversitesi holistik sağlık dergisi, Dec 31, 2022

Objective: It was aimed to assess the relationship between patients' anxiety levels before open h... more Objective: It was aimed to assess the relationship between patients' anxiety levels before open heart surgery with postoperative pain, dyspnea, and nausea-vomiting in this study. Method(s): The study was performed between September 2017 and April 2018 with 77 patients who underwent open heart surgery after obtaining ethical approval. Before the surgery, the "Anxiety Specific to Surgery Questionnaire" and patient information forms were completed, while after the surgery, the "Visual Analogue Scale for Pain", the "Modified Borg Scale" andthe "Rhodes Index of Nausea, Vomiting, and Retching" were implemented within three days after the patients were discharged from the intensive care unit to follow-up services. Results: The average age of the patients was 58.63±11.85; 72.7% of the patients were male and 46.8% were overweight. The patients were determined to experience medium-level anxiety before open heart surgery. The total anxiety and nausea-vomiting-retching distress scores obtained by the females were higher than those obtained by the males. A positive statistical correlation was detected in mid-levels between pain and dyspnea and in low levels between pain and nausea-vomiting. Conclusion: The patients were determined to experience medium-level anxiety before open heart surgery, and it was found that there was no relationship between anxiety and pain, dyspnea, or nausea-vomiting.

Research paper thumbnail of Investigation of Knowledge Levels of Nurses Working in Pandemic Hospital on Evidence-Based Practices Regarding COVID-19

Ordu Üniversitesi hemşirelik çalışmaları dergisi, Dec 5, 2022

Bu araştırma, Sakarya ilinde bir pandemi hastanesinde çalışan hemşirelerin Dünya Sağlık Örgütü ta... more Bu araştırma, Sakarya ilinde bir pandemi hastanesinde çalışan hemşirelerin Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenen kanıta dayalı uygulamalar konusunda bilgi düzeylerini tespit etmek amacıyla yapıldı. Yöntem: Çalışma Sakarya ilindeki bir pandemi hastanesinde çalışan 127 hemşire ile gerçekleştirildi. Etik kurul izinleri alındıktan sonra Haziran-Ağustos 2021 tarihleri arasında veri toplandı. Veri toplama aracında tanıtıcı bilgileri içeren altı soru ve COVID-19'a ilişkin kanıta dayalı uygulamalar konusunda bilgi düzeyini ölçmeye yönelik 25 ifade yer almaktaydı. İfadeler Dünya Sağlık Örgütü'nün kılavuzlarında yer alan maske kullanımı ve COVID-19'un klinik yönetimine ilişkin bilgiler üzerinden oluşturuldu. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistikler ve nonparametrik testlerden yararlanıldı. Bulgular: Hemşirelerin yaş ortalaması 29.73±7.38 (min:21-maks:49), anketten aldıkları toplam puan ortalaması 11.86 ± 3.61 (min:0maks:19) olarak bulundu. Buna göre hemşirelerin bilgi düzeyleri orta düzey olarak değerlendirildi. Yaş ve çalışma yılı ile anket toplam puan medyanı arasında anlamlı ilişki bulunmadı. Eğitim durumu, çalışılan birim ve COVID-19 ile ilgili eğitim alma durumu ile anket toplam puan medyanı arasında ise anlamlı farklılık bulundu. Sonuç: Hemşirelerin COVID-19'a ilişkin kanıta dayalı uygulamalar konusunda bilgi düzeylerinin orta düzeyde olduğu belirlendi.

Research paper thumbnail of Alkol Tüketimine Bağlı Acil Servise Başvuran Hastalar ve Cerrahi Boyutu

DergiPark (Istanbul University), Dec 27, 2021

Today, alcohol which is one of most commonly used substance on global level constitutes the etiol... more Today, alcohol which is one of most commonly used substance on global level constitutes the etiology of many diseases. Data on alcohol consumption foreshadow the possible rapid increase in its consumption in the coming years. A significant part of the admissions to hospitals, and the clinical prognosis of patients who have undergone diagnostic or surgical processes consist of the problems aroused by alcohol consumption. The patient load created by this active substance especially in emergency services, perioperative process management and the healthcare services is an important problem. Because of that alcohol presents a toxic property, it is needed special approaches and practices in diagnosis, treatment and examination processes of individuals who are detected as drunk in the admissions to healthcare institutions. This compilation is written for the purpose of analyzing the literature data towards the effects of alcohol/alcohol consumption on human organism, and the points to take into consideration about the individuals' admissions to emergency service and their perioperative processes.

Research paper thumbnail of Childhood And Adolescent Period Breast Cancer

Çocuk cerrahisi dergisi, 2021

Objective: Breast cancer is a global public health problem which draws attention with the gradual... more Objective: Breast cancer is a global public health problem which draws attention with the gradual increase in morbidity and mortality rates. Unlike adults, breast cancers in children and adolescents are rarely seen. Since the risk factors are not well defined, cancer findings are mixed with other disease findings and follow-up/treatment processes differ. As a result, childhood/adolescent breast cancers are ignored. It is stated that the prognosis of childhood and adolescent breast cancers is not good, although they are seen in a limited number of patients, the mortality rate is high and it significantly affects the life of the patient and his/her family. The main aim of this compilation is to examine the literature on the pediatric and adolescent breast cancers and the treatment process. Its secondary purpose is to increase the awareness of health professionals and the society and help to create a guideline in this regard to pediatric surgeons, and nurses. Methods: We identified 24 case reports comprising the data of 24 cases of childhood or adolescent breast cancers that were reported between 2000 and 2018. Results: Twenty-four cases (10 males, 14 females) published about breast cancer in children and adolescents were reached. Pathologies of the patients with a mean age of 12.19±4.13 have been reported as secretory carcinoma (70.8%), infiltrative secretory carcinoma (8.3%), malignant phyllodes tumor (8.3%), pleomorphic carcinoma (4.2%), invasive ductal carcinoma (4.2%), secretory adenocarcinoma (4.2%). Modified radical mastectomy was performed in 26.31% of patients with secretory carcinoma, mastectomy in 52.63%, breast-conserving surgery in 10.53%, and wide local excision in 10.53%. While 33.3% of the patients received adjuvant chemotherapy, 29.2% were given radiotherapy. Two patients had recurrence after surgery (3-17 months; median: 10 months). Three patients died due to postoperative metastases. Conclusion: Breast malignancies are relatively rare in the pediatric and adolescent period. However, mortality rates are quite significant contrary to what’s believed. In these patients, difficulties in diagnosing the disease may affect the treatment process negatively. While there isn’t a consensus about the treatment of the disease, the authors reported a wide range of treatments with different combinations of radiotherapy, chemotherapy, breast-conserving surgery, modified radical mastectomy and radical mastectomy.

Research paper thumbnail of Elektif Cerrahi Süreçte Yaşanan ve Göz Ardı Edilen Bir Sorun: Ameliyatın Gecikmesi ve İptali

Ege üniversitesi hemşirelik fakültesi dergisi, Dec 28, 2020

Elektif cerrahi işlemlerin gecikmesi veya iptali dünya çapında görülen ve bir hastaneden diğerine... more Elektif cerrahi işlemlerin gecikmesi veya iptali dünya çapında görülen ve bir hastaneden diğerine değişebilen çok faktörlü sorundur. Ameliyatların herhangi bir sebepten dolayı gecikmesi ya da iptal edilmesi hem kurum hem de hasta üzerinde istenmeyen sonuçlara yol açar. Cerrahi programdaki son dakika değişiklikleri yoğun bakım ve ameliyathaneyi de içeren birçok birimin iş akışını etkilemektedir. Bu durum verimliliği azaltmakta, bekleme süresini arttırmakta, kaynakların uygun kullanılmamasına ve maliyetin artmasına yol açmaktadır. Cerrahi iptal oranını azaltmak için iptal nedenlerini analiz etmek önemlidir. Araştırmalar iptallerin %50 ila %65'inin önlenebilir nedenlerden kaynaklandığını göstermektedir. Birçok çalışma iptal nedenlerini, kurumla, hastayla ve sağlık profesyonelleri ile ilgili nedenler olmak üzere üçe ayırmıştır. Cerrahi gecikme ve iptalleri azaltmak için; standardize hasta hazırlık protokolünün kullanılması, birimler arası iletişimin arttırılması, acil durumlara ve ameliyat planındaki değişikliklere göre bir eylem planı oluşturulması, günübirlik ameliyatlarda hastalar ile telefon ile iletişim kurulması, iptal/ gecikmelerin rapor edilmesi önerilmektedir. Yapılan araştırmalar ameliyat iptalini ve gecikmelerini azaltmada cerrahi süreçteki hemşirelik bakımının önemli bir unsur olduğunu göstermektedir. Ameliyat öncesi değerlendirme, hastanın cerrahiye fizyolojik ve psikolojik hazırlığı, ekip içi iletişim, ameliyat için gerekli ekipmanın ve malzemenin hazırlığı hemşirenin rutin bakımda uygulandığı, iptal ve gecikmeleri önleyen girişimlerdir. Bu derlemenin amacı, elektif cerrahi işlemlerin gecikme ve iptal nedenlerini, yol açtığı sorunları ve önlenmesi için uygulanabilecek stratejileri literatür ışığında incelemektir.

Research paper thumbnail of Yara Polikliniğine Başvuran Hastaların Yara Takip Sonuçlarının Değerlendirilmesi

Bu çalışma, kronik yarası olan bireylerin yara tanılama süreçlerinin belirlenmesi amacıyla gerçek... more Bu çalışma, kronik yarası olan bireylerin yara tanılama süreçlerinin belirlenmesi amacıyla gerçekleştirildi. Gereç ve Yöntemler: Araştırma etik kurul ve kurum izinleri alındıktan sonra bir eğitim araştırma hastanesinin Yara Bakım Polikliniği'nde yürütüldü. Araştırmanın örneklemini 1 Ağustos 2021-31 Aralık 2021 tarihleri arasında polikliniğe başvuran 158 hasta oluşturdu. Araştırma verilerinin toplanmasında tanıtıcı bilgiler formu ile yara tanılama formu kullanıldı. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistiklerden yararlanıldı. Bulgular: Çalışmaya katılan hastaların %72,8'i erkek cinsiyette olup, %51,9'u 46-65 yaş aralığındaydı. En sık başvuru sebebi diyabetik ayak yaralarıydı (%67,7); bunun dışında venöz ülser, arteryel ülser, basınç yarası, travmatik yara, yanık ve cerrahi yara komplikasyonu hastaların tanıları arasındaydı. Yaraların özellikleri incelendiğinde yaranın çoğunlukla alt ekstremitede bulunduğu tespit edildi. Yara çevresinin bakımında bariyer krem ve sprey kullanıldığı, yara irigasyonu için ticari solüsyonların daha çok tercih edildiği, debridman yöntemlerinden en çok cerrahi debridmanın uygulandığı, pansuman için gümüş içerikli pansumanın daha çok kullanıldığı görüldü. Sonuç: Çalışmada hastalarda en sık diyabetik ayak yaraların olduğu ve yara yatağında herhangi bir koku varlığının tanımlanmadığı aynı zamanda hastaların çoğunda herhangi bir enfeksiyon tespit edilmemiştir. Hastalara uygulanan bakım ve tedavi girişimleri hastaya ve yaralara uygun olacak şekilde seçilmektedir. Tedavi sürecinin multidisipliner bir ekiple ve bütüncül bir yaklaşımla sürdürülmesi, kronik yaraların yönetiminde büyük önem taşımaktadır. Anahtar sözcükler: Yara; yara değerlendirmesi; yara yönetimi; yara bakımı ABSTRACT Aim: This study was planned to determine the wound diagnosis processes of individuals with chronic wounds. Material and Methods: The research was carried out in the Wound Care Outpatient Clinic of a training and research hospital after obtaining the permissions of the ethics committee and the institution. The study sample consisted of 158 patients who applied to the polyclinic between August 1, and December 31, 2021. Introductory information form and wound diagnosis form were used to collect research data. Descriptive statistics were used to evaluate the data. Results: 72.8% of the patients participating in the study were male and 51.9% were between the ages of 46-65. The most common reason for admission was diabetic foot ulcers (67.7%); in addition, venous ulcers, arterial ulcers, pressure ulcers, traumatic wounds, burns and surgical wound complications were among the diagnoses of the patients. When the characteristics of the wounds were examined, it was determined that the wound was mostly located in the lower extremities. It was observed that barrier creams and sprays were used in the care of the wound area, commercial solutions were preferred more for wound irrigation, surgical debridement was the most common debridement method, and silver-containing dressing was used more for dressing. Conclusion: In the study, diabetic foot wounds were the most common in the patients, and the presence of any odor in the wound bed was not defined, and at the same time, no infection was detected in most of the patients. Care and treatment interventions applied to patients are selected in accordance with the patient and wounds. Continuing the treatment process with a multidisciplinary team and a holistic approach is crucial in managing chronic wounds.

Research paper thumbnail of Breast Cancer in Men: Risk Factors, Treatment Options, Quality of Life: Systematic Review

Clinical and Experimental Health Sciences, Mar 30, 2022

Objective: The aim was to systematically examine the risk factors that have a role in the develop... more Objective: The aim was to systematically examine the risk factors that have a role in the development and prognosis regarding the breast cancer among men and patients' survival rate, and the studies performed to determine the treatment methods and patients' quality of life.

Research paper thumbnail of Palyatif Onkolojik Tedaviler ve Bakım

Palyatif bakım, iyileştirici tedavilerin tükenmesinin ardından başlayan, hastaların yaşamlarının ... more Palyatif bakım, iyileştirici tedavilerin tükenmesinin ardından başlayan, hastaların yaşamlarının son dönemlerinde ortaya çıkan sorunlarına semptomatik ve rahatlatıcı çözümler üreten hizmetler bütünüdür. Hasta, 1 yıl önce küçük hücreli akciğer karsinomu tanısı almış, kemoterapi ve radyoterapi tedavisi sonrası kitle kaybolmuş. Altı ay sonra kontrole gelen hastada uzak metastaz tespit edilmiş. Hastanın başvuru anında genel durumunun kötü olması, performans skorunun düşük olması nedeni ile kemoterapi başlanması düşünülmemiş. Hasta palyatif tedavi amacı ile merkezimize gönderildi. Multidisipliner yaklaşımla, fizyoterapist, psikolog, nütrisyon komitesi eşliğinde tedavi uygulandı. Hastanın klinik takiplerinde performans skoru iyileşti. Onkoloji bölümü ile görüşülerek hastanın kemoterapisine yeniden başlandı.

Research paper thumbnail of Salgın Sürecinde Görev Alan Hemşirelerde COVID-19 Fobisinin Değerlendirilmesi

Sakarya üniversitesi holistik sağlık dergisi, Apr 28, 2023

Yeni koronavirüs hastalığı (COVID-19), insanlarda solunum yolu enfeksiyonu, pnömoni, böbrek yetme... more Yeni koronavirüs hastalığı (COVID-19), insanlarda solunum yolu enfeksiyonu, pnömoni, böbrek yetmezliği, kalp krizi hatta çoklu organ yetmezliği gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açmaktadır. COVID-19 ve neden olduğu enfeksiyonun fiziksel sağlık üzerindeki etkilerinin yanında psikolojik sağlığı da önemli ölçüde etkilediği görülmektedir. COVID-19 dünya genelinde birçok insanda; panik bozukluk, anksiyete bozukluğu, keder, kayıp ve depresyon gibi çok çeşitli psikolojik sorunların da oluşumunu tetiklemektedir. Salgında büyük ölçüde sorumluluk üstlenen sağlık profesyonellerinin ruhsal sağlığı da bu durumdan etkilenmektedir. Bu çalışmanın amacı, salgın sürecinde, bir eğitim ve araştırma hastanesinde görev yapan hemşirelerde, COVID-19 ile ilişkili psikolojik yansımaların ve kaygı düzeylerinin belirlenmesidir. Tanımlayıcı tipteki araştırmanın verileri çevrimiçi anket yöntemiyle, 15 Kasım-15 Aralık 2020 tarihleri arasında elde edildi. Araştırmanın örneklemini bir üniversite hastanesinde salgın sürecinde görev yapan hemşireler oluşturdu (n=110). Veri toplamada tanımlayıcı bilgiler formu ve Corona Virüs Fobisi Ölçeği (COVID-19 Phobia Scale-C19P-S) kullanıldı. Hemşirelerin salgın sürecindeki COVID-19 fobilerinin orta düzeyde olduğu, (ölçek ortalaması=57,55), salgın döneminde hastanede çalışmanın kendilerini ve ailelerini yüksek oranda endişelendirdiği görüldü. Çalışmada, cinsiyet, medeni durum, kronik hastalık tanısı olma, çalışılan birim ile C19P-S ölçek ortalaması arasında anlamlı farklılıklar bulunmamıştır. Bu doğrultuda; çalışma koşullarının iyileştirilmesi, stres ve kaygı düzeylerinin azaltılmasına yönelik destekleyici çalışma planlarının oluşturulması ve psikolojik danışmanlık sağlanması önerilebilir.

Research paper thumbnail of COVID-19 and Distance Learning

Gazi sağlık bilimleri dergisi, Mar 24, 2023

COVID-19 enfeksiyonu eğitim dahil yaşamın tüm alanlarını etkileyen bulaşıcı ve ölümcül bir hastal... more COVID-19 enfeksiyonu eğitim dahil yaşamın tüm alanlarını etkileyen bulaşıcı ve ölümcül bir hastalıktır. Etken virüsün olası yayılımını önlemek amacıyla okullar kapatılmış ve uzaktan eğitim sürecine geçilmiştir. Her ne kadar uzaktan eğitim öğrenciler ve öğretmenler için yeni bir uygulama olmamasına karşın, temel düzeyde hesap yapabilme ve adaptasyon becerileri vb. gibi birtakım özelliklere sahip olmayı gerektirir. Bu bağlamda, ülkelerin eğitim öğretim süreçlerinde yaşanan değişimlerin, eğitim kurumlarını ve eğiticileri önemli ölçüde etkilediği bir gerçektir. Ülkeler arasında öğrenme modellerinin oluşturulması ve uygulanması sürecinin, birbirinden oldukça farklılık gösterdiği bilinmektedir. Eğitim öğretim süreçlerinde en iyi yöntem ve araçların belirlenmesi ve bunların kullanımına ilişkin yaşanan belirsizliğin, bu farklılığı yarattığı düşünülmektedir. Çevrimiçi öğrenmenin birçok ülke için erken bir aşamada olduğu göz önüne alındığında, uygulamaya ilişkin avantajların yanı sıra birtakım sorun ve engellerle karşılaşılması oldukça olasıdır. Bu derleme makale, pandemi ortamının yarattığı uzaktan eğitim sürecinin eğiticiler ve öğrenciler üzerindeki etkileri, çevrimiçi öğrenmenin sunduğu avantajlar/kolaylıklar ile getirdiği dezavantaj/kısıtlılıkları ortaya koymak amacıyla yazılmıştır.

Research paper thumbnail of Ameli̇yat Sonrasi Erken Dönem Mobi̇li̇zasyonun Hizli İyi̇leşmeye Katkisi

Sakarya üniversitesi holistik sağlık dergisi, Dec 31, 2022

Artan cerrahi girişimlerle birlikte geleneksel yöntemler yerine kanıta dayalı yöntemler kullanılm... more Artan cerrahi girişimlerle birlikte geleneksel yöntemler yerine kanıta dayalı yöntemler kullanılmaya başlanmıştır. Cerrahi bakım ve tedavi yöntemleri standartlaştırılarak bir protokolde tek çatı altında toplanmıştır. Cerrahi sonrası hızlandırılmış iyileşme (ERAS); hastada gelişebilecek komplikasyonları engellediği, iyileşme sürecini hızlandırdığı, hastanede kalış süresini kısalttığı ve maliyeti azalttığı için günümüzde sıkça kullanılmaktadır. Erken mobilizasyon, ERAS protokolü içinde yer alan çok yönlü bir yaklaşımdır. Cerrahi sürecin vazgeçilmez bir parçasıdır. Erken dönemde mobilizasyon uygulamasıyla; pulmoner, tromboembolik ve kardiyak komplikasyonların, azalmış kas gücünün ve insülin direncinin önüne geçilebilmektedir. Bu derleme ERAS protokolü kullanımının faydalarının incelenmesi ve cerrahi sonrası erken mobilizasyonun öneminin vurgulanması amacıyla kaleme alındı.

Research paper thumbnail of The Prevalence of <i>Helicobacter pylori</i> and Related Factors among University Students in Turkey

Japanese Journal of Infectious Diseases, May 28, 2008

The frequency and risk factors for contamination of Helicobacter pylori infection was investigate... more The frequency and risk factors for contamination of Helicobacter pylori infection was investigated among Sakarya University students. Two-hundred students randomly chosen from among those who volunteered for the study and met its criteria were included. Data were obtained by a questionnaire. H. pylori positivity was checked with the monoclonal H. pylori stool antigen test. Statistical analysis was done with chi-square test. The average age of the subjects was 21.14 ± 2.06, and 76% of them were female. Monthly family income was below 575 Euros in 69.5% of them, and 56% were living in state dormitories. H. pylori positivity was found to be as high as 63% in our group. According to the questionnaire (age, gender, blood groups, family income, crowded family living conditions, smoking, alcohol and caffeine consumption, the presence of gastric symptoms, family history, and hygienic behaviors), no statistical differences were found between the H. pylori positive and negative students. These data support the finding that personal and environmental conditions in adults did not affect H. pylori infectivity, and that H. pylori might be acquired in childhood.

Research paper thumbnail of Attitudes Towards the COVID-19 Vaccine: What do Healthcare Professionals Think About the COVID-19 Vaccine?

European archives of medical research, Jun 1, 2023

COVID-19, vaccine studies have accelerated, and more than a hundred companies or academic institu... more COVID-19, vaccine studies have accelerated, and more than a hundred companies or academic institutions around the world are working on COVID-19 vaccines with methods including recombinant vectors, mRNA, DNA, inactivated virus, live attenuated virus, virus-like particles, and protein subunits in lipid nanoparticles (3). Approved COVID-19 vaccines in use;

Research paper thumbnail of Safe Opioid Use and Care in Dyspnea

DergiPark (Istanbul University), Nov 24, 2022

ÖZET Dispne yaşam kalitesini ve temel insan ihtiyaçlarını olumsuz yönde etkileyen yaygın subjekti... more ÖZET Dispne yaşam kalitesini ve temel insan ihtiyaçlarını olumsuz yönde etkileyen yaygın subjektif bir semptomdur. Dispnenin nedenleri arasında akciğer hastalıkları başta olmak üzere kardiyovasküler hastalıklar, kanser, nöromüsküler, metabolik, nörolojik, psikolojik, sosyal ya da çevresel birçok faktör vardır. Dispne tedavisinde sıklıkla kullanılan opioidler ventilasyonu, anksiyeteyi ve santral dispne algısını azaltarak etki gösterir. Ülkemizde Sağlık Uygulamaları Tebliği kapsamında yer alan opioidler kurum tarafından karşılanmaktadır. Ancak opioidlerin gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki erişim sorunu, doktorların reçete ederken hemşirelerin uygularken yaşamış olduğu tedirginlik ve opiofobi medikal opioid kullanımını azaltmaktadır. Oysa opioidlerin ciddi yan etkilere neden olmadan kanıt temelli opioid dozları, uygulama yolları, ideal monitörizasyon ve holistik bakım ile dispne tedavisinde güvenle kullanılabileceğini kanıtlayan birçok çalışma mevcuttur. Opioid kullanımının 1 önündeki bilgi eksiliğinden ve güvensizlikten kaynaklanan engeller sağlık profesyonellerinin eğitimi ile giderilmelidir. Son yıllarda yapılan çalışma sonuçlarının ele alındığı bu derlemenin amacı, opioidlerin dispne tedavisindeki yerini, kullanımının önündeki engelleri, güvenli kullanımını ve bakımını incelemektir. .

Research paper thumbnail of Yoğun Bakım Ünitelerinde Çalışan Hemşirelerin Tükenmişlik ve İş Doyumunun Değerlendirilmesi

DergiPark (Istanbul University), Dec 31, 2016

Tükenmişlik, biyopsikososyal belirtilere yol açan ve zaman içerisinde, sinsice gelişen bir süreç ... more Tükenmişlik, biyopsikososyal belirtilere yol açan ve zaman içerisinde, sinsice gelişen bir süreç olup, iş doyumu ise iş deneyimlerine karşı geliştirilen duygusal tepki olarak tanımlanmaktadır. Özellikle yoğun bakım hemşirelerinin çalışma şartları ve yoğun tempoları iş doyumlarını ve tükenmişlik düzeylerini etkilemektedir. Bu çalışma, Sakarya'da yoğun bakım ünitelerinde çalışan hemşirelerin tükenmişlik ve iş doyumu düzeylerini belirlemek amacıyla yapıldı. Araştırma verileri kurum izni alındıktan sonra 01.04.2013-20.05.2013 tarihleri arasında toplandı. Örneklemini Sakarya Eğitim Araştırma Hastanesi ile Yenikent Devlet Hastanesi yoğun bakım ünitelerinde çalışan 54 hemşire oluşturdu. Veriler parametrik ve nonparametrik testlerle analiz edildi. Yoğun bakım hemşirelerinin yaşı 25'ten küçük olanların, lisans/lisansüstü eğitim düzeyindekilerin ve meslekteki çalışma süresi 5 yıldan az olanların tükenmişlik düzeylerinin daha yüksek, emeklilik hakkını doldurduğunda emekli olmak istemeyenlerin iş doyumu puanlarının daha yüksek olduğu belirlendi. Hastalara karşı duyarsızlaşma hisseden ve antidepresan kullananların tükenmişlik düzeylerinin yüksek, iş doyumu düzeylerinin düşük olduğu belirlendi. Sonuç olarak, genç hemşirelerin daha fazla tükenmişlik duygusu yaşadığı, eğitim düzeyi arttıkça tükenmiş düzeylerinin arttığı, cinsiyete ve medeni duruma göre tükenmişlik ve iş doyumu açısından bir fark olmadığı belirlendi. Bu konuya ilişkin daha kapsamlı çalışmaların yapılmasının, bu doğrultuda alana özgü iyileştirmeler planlanmasının yararlı olacağı kanısındayız.

Research paper thumbnail of An Evaluation of the Relationship between Genital Hygiene Practices, Genital Infection

Gynecology & Obstetrics, 2013

Objective: The present study aims to evaluate the relationship between genital hygiene practices ... more Objective: The present study aims to evaluate the relationship between genital hygiene practices and genital infection in a group of university students. Materials and methods: This is a descriptive study conducted with female students residing in Sakarya State Student Dormitory between the 1st of February and 30th of May 2011. State student dormitory of Sakarya city accommodate students who attend Sakarya University. 1653 students reside in this state student dormitory and 1057 (63.94%) of these who were willing to participate constituted the study group. Then interview forms, developed in line with the study purpose, were completed by the students who were supervised during the process. Familial income was graded as poor, moderate or good according to student's perception. Obtained data were analyzed on computers with the SPSS statistics package software (version 15.0) and chi-square (χ 2) test was used for analyses. Results: History of genital infection was identified in 13.0%. Hosiery/cotton underwear was preferred by 93.4% of the students and 38.1% favoured white-coloured underwear. Of the students, 47.2% changed underwear daily and 71.2% used daily pads. "Front to rear" genital cleaning was favoured by 67.8%, 97.6% used "pads" during menstrual periods, 54.1% changed pads 6 times or more a day and 57.3% used "perfumes" for undesirable scent. No relationship was noted between the frequency of genital infections and the departments the students were studying, their years at school, age groups and mothers' level of education (p>0.05). Likewise, the frequency of genital infections was not significantly related to how frequent the students changed their underwear or how many times they replaced the materials daily during the menstrual period in our study group (p>0.05). The frequency of genital infection was higher among the students who bathed in sitting position or once or less a week, who did not perform genital cleaning and who used daily pads (p<0.05). Conclusion: The present study determined a higher frequency of genital infection among the students with improper genital hygiene practices.

Research paper thumbnail of A Comparison of Parathormone, Ferritin and Echocardiographic Parameters in Differnet Body Mass Index Levels in Patients with Hemodialysis

Atherosclerosis Supplements, 2008

Objective: To investigate the proinflammatory to anti-inflammatory cytokine ratio (IL-6:IL-10) in... more Objective: To investigate the proinflammatory to anti-inflammatory cytokine ratio (IL-6:IL-10) in patients with acute myocardial infarction (AMI) vs. patients with stable angina pectoris. Methods: The investigation was prospective follow-up study (period from 01.08.2007 till 01.10.2007) in University Clinical Center Tuzla. 30 patients with AMI and 30 patients with stable angina pectoris were analyzed. Exclusion criterias were: acute infection, systemic diseases, cancers, patients in comma, hronic renal faliure. Blood samples from patients with AMI and stable angina pectoris were obtained at the time of admission. Serum concentrations of (hs) pro-inflammatory IL-6 and (hs) anti-inflammatory (IL-10) cytokines were analysed and proinflammatory to anti-inflammatory cytokine ratios were calculated by dividing proinflammatory cytokine IL-6 concentration by anti-inflammatory cytokine IL-10. In statistical analysis were used arithmetic mean and standard deviation, Student's T test, Mann-Withney U-test, chi-square test, Sperman-Rank correlation test, ROC curve analysis. Statistical importance was determined at the variation level of 5% and 1%. Results: During the two months follow-up period 60 patients were analyzed, 30 of them matched the criterias for AIM, and 30 for stable angina pectoris. Concentrations of IL-6 and ratios of IL-6:IL-10 were significantly higher in patients with AMI than in patients with stable angina pectoris. Conclusions: Cytokine concentrations and proinflammatory to antiinflammatory cytokine ratios may be useful markers in AMI and they have potential prognostic role in plaque vulnerability.

Research paper thumbnail of Doku Organ Bağişina Yöneli̇k Bi̇lgi̇ Ve Tutumlarin Değerlendi̇ri̇lmesi̇: Karasu Örneği̇

Sakarya üniversitesi holistik sağlık dergisi, Dec 19, 2020

Bu çalışmada Sakarya ilinin Karasu ilçe merkezinde bulunan yetişkin bireylerin doku-organ bağışın... more Bu çalışmada Sakarya ilinin Karasu ilçe merkezinde bulunan yetişkin bireylerin doku-organ bağışına yönelik bilgi ve tutumlarının değerlendirilmesi amaçlandı. Yöntem: Ağustos-Aralık 2019'da Sakarya ilinin Karasu ilçe merkezindeki yetişkin bireylerle yapılan ve tanımlayıcı tipteki çalışmaya 227 kişi dahil edildi. Veriler, çalışmaya katılmaya istekli bireylerin tanıtıcı özelliklerini içeren anket formu ve 'Organ-Doku Bağışı ve Nakli Konusunda Bilgi Düzey Ölçeği' (DBNBDÖ) kullanılarak sosyal medya aracılığıyla toplandı. Veriler SPSS 18.0 programında sayı, yüzde, ortalama, standart sapma, Kolmogorov-Smirnov, Mann-Whitney, Kruskal-Wallis ve ki kare testleri kullanılarak analiz edildi. Bulgular: Çalışmada %68,7'si kadın ve yaş ortalaması 35,70±15,045 olan bireylerin %75,8'i doku organ bağışı eğitimi almadığını ifade etti. Çoğunluğu (%96,5) doku-organ bağışında bulunmadığını, %55,1'i bağışlamayı düşündüğünü, %32,2'si kararsız olduğunu bildirdi. DBNBDÖ puan ortalaması 11,58±3,381 olan katılımcıların bilgi düzeylerinin iyi olduğu görüldü (%63= iyi, %31,7= orta, %5,3= kötü). Doku-organ bağışı eğitimi alma durumuyla toplam ölçek puanı (p=0,002), medeni durum (p=0,000), çocuk sahibi olma (p=0,000), meslek (p=0,000) ve organ bağışında bulunmayı düşünme durumu (p=0,008) arasında anlamlı fark bulundu. Toplam ölçek puanı ile organ bağışında bulunmayı düşünme arasında da (p=0,033) anlamlı bir fark saptandı. Sonuç: Sonuç olarak, çoğunluğun doku-organ bağışı konusunda eğitim almadığı, bilgi düzeyinin iyi olmasına karşın istenen seviyede olmadığı belirlendi.

Research paper thumbnail of Temi̇z Su Kaynaklari Azalirken Cerrahi̇ El Hazirliğinda Geleneksel Yöntem Mi̇ Susuz El Anti̇sepsi̇si̇ Mi̇

Sakarya üniversitesi holistik sağlık dergisi, Dec 20, 2020

İnsan sağlığı açısından temiz su kaynaklarına erişimin önemi tartışılamaz. Sağlıklı suyun kullanı... more İnsan sağlığı açısından temiz su kaynaklarına erişimin önemi tartışılamaz. Sağlıklı suyun kullanımı enfeksiyonların ve buna bağlı hastalıkların önlenmesinde elzemdir. Günümüzde cerrahi el hazırlığı, geleneksel el antisepsisi ve susuz el antisepsisi olarak gruplandırılabilmektedir. Geleneksel el antisepsisinin, cilt bütünlüğüne zarar verme ve alerjik reaksiyonlara zemin hazırlama gibi istenmeyen etkileri bulunmakta, bu da bakteriyel kolonizasyon riskini arttırarak cerrahi alan enfeksiyonlarına (CAE) zemin hazırlamaktadır. Susuz el antisepsisi, kullanımının kolay ve adaptasyonunun yüksek olması, su ve zaman tasarrufu sağlaması ve cilt tahrişini minimal düzeylere indirmesi gibi birçok avantaja sahiptir. Su kaynaklarına erişimin güç olduğu günümüz dünyasında, sağlık profesyonelleri açısından cilde zarar vermeyen, uygulama kolaylığı olan, enerji, zaman ve su tasarrufu sağlayan, ekonomik ve CEA'nı önlemede etkili olan cerrahi el antisepsisine olan ihtiyaç her geçen gün artmaktadır. Bu derleme makalenin amacı, cerrahi öncesi el hazırlığında geleneksel el antisepsisi ile susuz el antisepsisi yöntemlerini karşılaştıran çalışmaları inceleyerek, her iki yöntemin de avantajlarını ve dezavantajlarını ortaya koymak, sağlık profesyonellerine yeni yöntemleri denemeleri ve bu konuda deneysel çalışmalar yapmaları için farkındalık yaratmaktır.

Research paper thumbnail of Ameliyathane Radyasyon Güvenliği

DergiPark (Istanbul University), Mar 23, 2018

Sağlık sektöründe yeni gelişmelerin yaşanmasıyla beraber ameliyathanelerde de değişim ve gelişmel... more Sağlık sektöründe yeni gelişmelerin yaşanmasıyla beraber ameliyathanelerde de değişim ve gelişmeler görülmektedir. Bu gelişim ve değişimin yararlarının yanı sıra hasta ve sağlık personelleri açısından birçok risk faktörü de bulunmaktadır. Bu riskler arasında yer alan radyasyon, birçok branşta kullanılmasına ve riskleri bilinmesine rağmen en çok ihmal edilen konulardan biridir. Ameliyathanelerde radyasyon maruziyetini azaltmak için evrensel bir kılavuz bulunmamaktadır. Evrensel kılavuz olmasa da maruziyeti azaltmak için çeşitli kurumların yayınladığı rehberler ve temel olarak zaman, uzaklık ve koruyucu önlemleri içeren ALARA (As low as reasonably achievable) prensiplerinin uygulanması önerilmektedir. Radyasyonun mümkün olan en kısa zamanda, en uzak mesafede uygulanmasının ve kurşun gözlük, kurşun önlük, dozimetre gibi koruyucu önlemlerin kullanılmasıyla maruziyetin büyük ölçüde azaltılabileceği belirtilmektedir. Ancak yapılan çalışmalarda sağlık personellerinin bu konuda farkındalıklarının olduğu halde güvenlik önlemlerini uygulamadıkları veya bu önlemlere inanmadıkları görülmektedir. Bu nedenle, radyasyonun sıklıkla uygulandığı bölümlerde sağlık personellerinin radyasyonun riskleri ve güvenlik önlemleri konusunda eğitilmesi önem taşımaktadır.

Research paper thumbnail of Relationship of Patients’ Anxiety Levels Prior to Open Heart Surgery with Postoperative Symptoms

Sakarya üniversitesi holistik sağlık dergisi, Dec 31, 2022

Objective: It was aimed to assess the relationship between patients' anxiety levels before open h... more Objective: It was aimed to assess the relationship between patients' anxiety levels before open heart surgery with postoperative pain, dyspnea, and nausea-vomiting in this study. Method(s): The study was performed between September 2017 and April 2018 with 77 patients who underwent open heart surgery after obtaining ethical approval. Before the surgery, the "Anxiety Specific to Surgery Questionnaire" and patient information forms were completed, while after the surgery, the "Visual Analogue Scale for Pain", the "Modified Borg Scale" andthe "Rhodes Index of Nausea, Vomiting, and Retching" were implemented within three days after the patients were discharged from the intensive care unit to follow-up services. Results: The average age of the patients was 58.63±11.85; 72.7% of the patients were male and 46.8% were overweight. The patients were determined to experience medium-level anxiety before open heart surgery. The total anxiety and nausea-vomiting-retching distress scores obtained by the females were higher than those obtained by the males. A positive statistical correlation was detected in mid-levels between pain and dyspnea and in low levels between pain and nausea-vomiting. Conclusion: The patients were determined to experience medium-level anxiety before open heart surgery, and it was found that there was no relationship between anxiety and pain, dyspnea, or nausea-vomiting.

Research paper thumbnail of Investigation of Knowledge Levels of Nurses Working in Pandemic Hospital on Evidence-Based Practices Regarding COVID-19

Ordu Üniversitesi hemşirelik çalışmaları dergisi, Dec 5, 2022

Bu araştırma, Sakarya ilinde bir pandemi hastanesinde çalışan hemşirelerin Dünya Sağlık Örgütü ta... more Bu araştırma, Sakarya ilinde bir pandemi hastanesinde çalışan hemşirelerin Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenen kanıta dayalı uygulamalar konusunda bilgi düzeylerini tespit etmek amacıyla yapıldı. Yöntem: Çalışma Sakarya ilindeki bir pandemi hastanesinde çalışan 127 hemşire ile gerçekleştirildi. Etik kurul izinleri alındıktan sonra Haziran-Ağustos 2021 tarihleri arasında veri toplandı. Veri toplama aracında tanıtıcı bilgileri içeren altı soru ve COVID-19'a ilişkin kanıta dayalı uygulamalar konusunda bilgi düzeyini ölçmeye yönelik 25 ifade yer almaktaydı. İfadeler Dünya Sağlık Örgütü'nün kılavuzlarında yer alan maske kullanımı ve COVID-19'un klinik yönetimine ilişkin bilgiler üzerinden oluşturuldu. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistikler ve nonparametrik testlerden yararlanıldı. Bulgular: Hemşirelerin yaş ortalaması 29.73±7.38 (min:21-maks:49), anketten aldıkları toplam puan ortalaması 11.86 ± 3.61 (min:0maks:19) olarak bulundu. Buna göre hemşirelerin bilgi düzeyleri orta düzey olarak değerlendirildi. Yaş ve çalışma yılı ile anket toplam puan medyanı arasında anlamlı ilişki bulunmadı. Eğitim durumu, çalışılan birim ve COVID-19 ile ilgili eğitim alma durumu ile anket toplam puan medyanı arasında ise anlamlı farklılık bulundu. Sonuç: Hemşirelerin COVID-19'a ilişkin kanıta dayalı uygulamalar konusunda bilgi düzeylerinin orta düzeyde olduğu belirlendi.

Research paper thumbnail of Alkol Tüketimine Bağlı Acil Servise Başvuran Hastalar ve Cerrahi Boyutu

DergiPark (Istanbul University), Dec 27, 2021

Today, alcohol which is one of most commonly used substance on global level constitutes the etiol... more Today, alcohol which is one of most commonly used substance on global level constitutes the etiology of many diseases. Data on alcohol consumption foreshadow the possible rapid increase in its consumption in the coming years. A significant part of the admissions to hospitals, and the clinical prognosis of patients who have undergone diagnostic or surgical processes consist of the problems aroused by alcohol consumption. The patient load created by this active substance especially in emergency services, perioperative process management and the healthcare services is an important problem. Because of that alcohol presents a toxic property, it is needed special approaches and practices in diagnosis, treatment and examination processes of individuals who are detected as drunk in the admissions to healthcare institutions. This compilation is written for the purpose of analyzing the literature data towards the effects of alcohol/alcohol consumption on human organism, and the points to take into consideration about the individuals' admissions to emergency service and their perioperative processes.

Research paper thumbnail of Childhood And Adolescent Period Breast Cancer

Çocuk cerrahisi dergisi, 2021

Objective: Breast cancer is a global public health problem which draws attention with the gradual... more Objective: Breast cancer is a global public health problem which draws attention with the gradual increase in morbidity and mortality rates. Unlike adults, breast cancers in children and adolescents are rarely seen. Since the risk factors are not well defined, cancer findings are mixed with other disease findings and follow-up/treatment processes differ. As a result, childhood/adolescent breast cancers are ignored. It is stated that the prognosis of childhood and adolescent breast cancers is not good, although they are seen in a limited number of patients, the mortality rate is high and it significantly affects the life of the patient and his/her family. The main aim of this compilation is to examine the literature on the pediatric and adolescent breast cancers and the treatment process. Its secondary purpose is to increase the awareness of health professionals and the society and help to create a guideline in this regard to pediatric surgeons, and nurses. Methods: We identified 24 case reports comprising the data of 24 cases of childhood or adolescent breast cancers that were reported between 2000 and 2018. Results: Twenty-four cases (10 males, 14 females) published about breast cancer in children and adolescents were reached. Pathologies of the patients with a mean age of 12.19±4.13 have been reported as secretory carcinoma (70.8%), infiltrative secretory carcinoma (8.3%), malignant phyllodes tumor (8.3%), pleomorphic carcinoma (4.2%), invasive ductal carcinoma (4.2%), secretory adenocarcinoma (4.2%). Modified radical mastectomy was performed in 26.31% of patients with secretory carcinoma, mastectomy in 52.63%, breast-conserving surgery in 10.53%, and wide local excision in 10.53%. While 33.3% of the patients received adjuvant chemotherapy, 29.2% were given radiotherapy. Two patients had recurrence after surgery (3-17 months; median: 10 months). Three patients died due to postoperative metastases. Conclusion: Breast malignancies are relatively rare in the pediatric and adolescent period. However, mortality rates are quite significant contrary to what’s believed. In these patients, difficulties in diagnosing the disease may affect the treatment process negatively. While there isn’t a consensus about the treatment of the disease, the authors reported a wide range of treatments with different combinations of radiotherapy, chemotherapy, breast-conserving surgery, modified radical mastectomy and radical mastectomy.

Research paper thumbnail of Elektif Cerrahi Süreçte Yaşanan ve Göz Ardı Edilen Bir Sorun: Ameliyatın Gecikmesi ve İptali

Ege üniversitesi hemşirelik fakültesi dergisi, Dec 28, 2020

Elektif cerrahi işlemlerin gecikmesi veya iptali dünya çapında görülen ve bir hastaneden diğerine... more Elektif cerrahi işlemlerin gecikmesi veya iptali dünya çapında görülen ve bir hastaneden diğerine değişebilen çok faktörlü sorundur. Ameliyatların herhangi bir sebepten dolayı gecikmesi ya da iptal edilmesi hem kurum hem de hasta üzerinde istenmeyen sonuçlara yol açar. Cerrahi programdaki son dakika değişiklikleri yoğun bakım ve ameliyathaneyi de içeren birçok birimin iş akışını etkilemektedir. Bu durum verimliliği azaltmakta, bekleme süresini arttırmakta, kaynakların uygun kullanılmamasına ve maliyetin artmasına yol açmaktadır. Cerrahi iptal oranını azaltmak için iptal nedenlerini analiz etmek önemlidir. Araştırmalar iptallerin %50 ila %65'inin önlenebilir nedenlerden kaynaklandığını göstermektedir. Birçok çalışma iptal nedenlerini, kurumla, hastayla ve sağlık profesyonelleri ile ilgili nedenler olmak üzere üçe ayırmıştır. Cerrahi gecikme ve iptalleri azaltmak için; standardize hasta hazırlık protokolünün kullanılması, birimler arası iletişimin arttırılması, acil durumlara ve ameliyat planındaki değişikliklere göre bir eylem planı oluşturulması, günübirlik ameliyatlarda hastalar ile telefon ile iletişim kurulması, iptal/ gecikmelerin rapor edilmesi önerilmektedir. Yapılan araştırmalar ameliyat iptalini ve gecikmelerini azaltmada cerrahi süreçteki hemşirelik bakımının önemli bir unsur olduğunu göstermektedir. Ameliyat öncesi değerlendirme, hastanın cerrahiye fizyolojik ve psikolojik hazırlığı, ekip içi iletişim, ameliyat için gerekli ekipmanın ve malzemenin hazırlığı hemşirenin rutin bakımda uygulandığı, iptal ve gecikmeleri önleyen girişimlerdir. Bu derlemenin amacı, elektif cerrahi işlemlerin gecikme ve iptal nedenlerini, yol açtığı sorunları ve önlenmesi için uygulanabilecek stratejileri literatür ışığında incelemektir.