Erdem Can Öztürk - Academia.edu (original) (raw)
Papers by Erdem Can Öztürk
Turkish Studies - Language and Literature
HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)
Âşık Veysel, Türk halk edebiyatının son dönemlerde yaşamış en meşhur isimlerinden biridir. Saz eş... more Âşık Veysel, Türk halk edebiyatının son dönemlerde yaşamış en meşhur isimlerinden biridir. Saz eşliğinde icra ettiği türküleriyle tanınan şair, özellikle tabiat ve sevgiliye hitaben yazdığı samimi şiirleriyle ün yapmıştır. Dünyevî aşkla birlikte tabiat sevgisini yoğun şekilde işleyen şairin bütün eserleri incelendiğinde, şiirlerinde irfan ve tasavvufun da önemli bir tema olarak yer aldığı rahatlıkla görülür. Kendi hayat şartları ve sağlık sorunları sebebiyle yaşadığı zorluklar, onun irfan ve tasavvuf cephelerini beslemiş ve geliştirmiş görünmektedir. Bunun bir neticesi olarak da şiirlerinde bu temalar önemli bir yer tutmaktadır. Hakkında yapılan çalışmalar incelendiğinde, şiirlerindeki irfan ve tasavvuf yönlerinin yeterince ön plana çıkmadığı söylenebilir. Bu maksatla, Âşık Veysel’in şiirlerindeki özellikle irfan ve tasavvuf cephesi üzerine bir çalışma yapılmasının faydalı olacağı düşüncesi hasıl olmuştur. Veysel’in şiirleri üzerine yapılan bu çalışmayla, onun şiirlerindeki irfanî v...
The poet is recorded in the name of Seyyid Nizamoğlu and Seyfullah Kasım Efendi in written record... more The poet is recorded in the name of Seyyid Nizamoğlu and Seyfullah Kasım Efendi in written records. He is the son of Seyh Nizammeddin Ahmet Efendi. Seyyid Nizamoğlu was trained by İbrahim ÜmmîSinan. He was a member of Halvetî tariqat and he moved ahead in the tariqat's Sinânî branch and he became the seyh of a dervish lodge in Silivrikapı. He died in 1601 and was buried in the graveyard of this dervish lodge. İn his early years of childhood he was trained by his father and he spent his life for the sake of sufism. He wrote many poems about Ehl-i Beyt(the family of prophet Muhammad),the twelve imams and the divine love. Rather than artistry he is mostly interested in advising his dervishs and guiding them in his poetry. For this reason he used a clean and spare language which can be understood by the most of the people. Seyyid nizamoğlu's verse which are the base of our work are registered Manisa Public Library in the number of HMK05836/07.In the registered periodical there are diffrent texts about tariqat and sufism.İn addition there are also religous poems,sufic epistles,examples of fetwa, a dieth date of Aziz Mahmut Hüdaî and a verse text which is titled as Kitâb-ı Edebname in the periodical. The three verses of Seyyid Nizamoğlu in the periodical are the base of our work.ın these verses he advises his dervishs and the head of the dervish order.
Ozellikle aruz ve kismen de belâgat ilimlerine turlu konularda katki saglayabilecek eserlerden bi... more Ozellikle aruz ve kismen de belâgat ilimlerine turlu konularda katki saglayabilecek eserlerden bir tanesi Aruz-i Turki’dir. Ali Cemaleddin tarafindan 1291/1874-5 tarihinde yazilan eserin onemli bir bolumu aruz bahsi uzerinde durmaktadir. Bu calisma ile soz konusu eserin muhtevasi ve konulari ele alis bicimi tanitilacaktir.
Turk Kulturu lncelemeleri Dergisi, 2019
ÖZET Klâsik Türk şiirinin doğru bir şekilde anlaşılması için deyimler, atasözleri, halk inanışlar... more ÖZET Klâsik Türk şiirinin doğru bir şekilde anlaşılması için deyimler, atasözleri, halk inanışları, gelenek ve görenekler, âdetler, yaşam tarzı vb. unsurların bilinmesi önemlidir. Çünkü şairler, bunların her birini şiirlerinde kullanmış ve zengin anlam katmanları oluşturmuşlardır. Bunların bilinmemesi ya da eksik/yanlış bilinmesi, o manzumelerin gerçek manalarının anlaşılamamasına veya şiirin farklı yorumlarının gözden kaçmasına sebep olabilir. Öyle ki bazen tek bir kavram bile şiire yeni ve zengin anlamlar kazandırabilmektedir. Şu halde klâsik şiirde geçen her bir kavramın hangi anlam çerçevelerinde kullanıldığının ve gelenek içinde ne gibi inanışları yansıttığının bilinmesi, bu şiirin hakkıyla anlaşılabilmesi için son derece önemlidir. Bu çalışmada da 'akrep' ve onun klâsik Türk şiirindeki kullanımları üzerinde durulacaktır. Akrep, zehirli ve ürkütücü bir canlı, burç ve saat aksamından bir parça gibi farklı kavramları ifade eder. Sahip olduğu özellikler ve gelenek içinde taşıdığı inanışlarla kullanıldığı şiirin manasını derinleştirmekte ve zaman zaman yeni anlam katmanları oluşturmaktadır. Özellikle bir burç ve zehirli bir hayvan olarak farklı deyim ve inanışların odak noktasında bulunan akrep, klâsik Türk edebiyatında zengin bir kullanım alanına sahiptir. Kalb sanatıyla kullanımı ise şiirin anlam katmanı ve sanat değerini artırması açısından oldukça dikkat çekicidir. Akreple ilgili anlam çerçevesi ve inanışların tespitiyle hem ilgili manzumelerin daha doğru anlaşılmasına yardımcı olunacak hem de bugün için unutulmuş olan bazı hususların hatırlatılmasına ve kayda alınmasına çalışılacaktır. A n a h t a r K e l i m e l e r Akrep, klâsik Türk edebiyatı, burç, deyim, atasözü, halk inanışı.
Journal of Turkish Research Institute, 2019
Klâsik Turk Edebiyati’nda sevgilinin kasi, gozu, zuluf ve disleri gibi kulaklari da onunu guzelli... more Klâsik Turk Edebiyati’nda sevgilinin kasi, gozu, zuluf ve disleri gibi kulaklari da onunu guzellik unsurlarindandir. Bunlarin her biri ayri ayri sevgilinin essiz guzelliginin tarif ve methi icin kullanilir. Bunlar arasinda kulaklarin ayri bir yeri vardir. Bu, kulaklara sus esyasi olarak kupe takilmasi; kulagin Klâsik Turk Şiiri’nin temel sembollerinden olan gul ile ozdeslestirilmesi ve kulak etrafinda olusmus oldukca fazla deyim ve kalip ifadelerin bulunmasidir. Bu itibarla kulak sevgilinin guzelliginin tarifinden, onunla iletisim kurmaya, onu ikaz etmekten ona âsik olmaya uzanan genis bir anlam cercevesinin temelini olusturmaktadir. Bunlarin da otesinde felek, zaman, cesitli cicek ve calgi aletleriyle birlikte dolayli olarak oldukca yaygin bir kullanima sahiptir. Divan sairleri icinde bulunduklari toplumun pek cok dinamigi gibi sozlu kultur urunlerini de siirlerinde yaygin olarak kullanmislardir. Yukarida kulakla ilgili olarak bahsedilenler de bunlar arasindadir. Bu calismada kulakla ilgili deyimler ve deyim oldugu degerlendirilen ifadelerle kulagin hangi anlam cercevelerinde kullanildigi uzerinde durulacak; bu konuda tespit ve degerlendirmelerde bulunacaktir. Ayrica kulagin cesitli sekillerde birlikte ve iliski icinde kullanildigi tespit edilebilen her bir husus hakkinda ayri ayri bilgi verilecektir.
HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature), 2018
Journal of Turkish Studies, 2016
Erdem Can ÖZTÜRK ** ÖZET Şevâhidü'n-nübüvve, Molla Abdurrahmân-ı Câmî tarafından H. 885 / M. 1480... more Erdem Can ÖZTÜRK ** ÖZET Şevâhidü'n-nübüvve, Molla Abdurrahmân-ı Câmî tarafından H. 885 / M. 1480 senesinde yazılmış, Hz. Peygamber'in nübüvvetinin delillerini anlatan Farsça bir eserdir. Kitap birkaç kez dilimize tercüme edilmiş olup bunların en meşhur ve en çok nüshaya sahip olanı Lâmi'î Çelebi'ye aittir. Lâmi'î Çelebi, Şevâhidü'n-nübüvve'yi H. 915 / M. 1510 yılında Türkçeye çevirmiştir. Lâmi'î'nin bu çevirisi, Molla Câmî'nin kitabının neredeyse kelime kelime tercümesi şeklindedir. Bununla birlikte Lâmi'î, çevirisine bazı ilâvelerde de bulunmuştur. Söz konusu ilâveler eseri, telif bir eser hüviyetine getirecek seviyede olmasa da önemli boyutlardadır. Mütercim, kitabın baş kısmına önce bir giriş bölümü eklemiş, daha sonra asıl konunun işlendiği yerlerde konuyu destekleyici mahiyetteki benzer örnekleri, rivayetleri, ayet ve hadisleri de ilâve ederek çevirisini tamamlamıştır. İşte Lâmi'î Çelebi tarafından tercüme esnasında yapılan bu eklemeler, bu çalışmanın esasını oluşturmaktadır. Bilhassa II. Bâyezîd zamanında, bizzat Lâmi'î'nin de katıldığı bir seferle gerçekleşen Moton Kalesi'nin fethi, fethin aşamaları ve bu süreçte yaşananlar Lâmi'î Çelebi tarafından manzum bir tarihle birlikte esere alınmıştır. Bu kısım, Moton Kalesi'nin fethiyle ilgili bir fetih-nâme olması hasebiyle ayrı bir önem arz eder. Bu çalışmada öncelikle Lâmi'î Çelebi tarafından Şevâhidü'n-nübüvve'ye yapılan ilâveler genel olarak değerlendirilecektir. Bu eklemeler, özelliklerine göre sınıflandırılacak, bunların işlev ve mahiyetleri hakkında bilgi verilecektir. Ardından Moton Kalesi Fetihnâmesi'nin tenkitli metni verilerek çalışma sonlandırılacaktır.
Journal of International Social Research, 2015
ŞEYHOĞLU'NUN HAVÂSS-I ESMÂ-İ HÜSNÂ'SI ŞEYHOĞLU'S HAVÂSS-İ ESMÂ-İ HUSNÂ Erdem Can ÖZTÜRK * Öz Klâs... more ŞEYHOĞLU'NUN HAVÂSS-I ESMÂ-İ HÜSNÂ'SI ŞEYHOĞLU'S HAVÂSS-İ ESMÂ-İ HUSNÂ Erdem Can ÖZTÜRK * Öz Klâsik Türk edebiyatında dinî-tasavvufî amaçla yazılmış manzum ve mensur pek çok eser mevcuttur. Bunların bir kısmı çeşitli divan ve mesnevilerin parçası hâlindeyken bir kısmı da müstakil eserler hüviyetindedir. Tevhid, münâcât, na't gibi türler kısmen daha küçük hacimde olup divan ve mesnevilerin başında, giriş bölümünde yer alır. Hacim ve muhtevaları sebebiyle müstakil olarak kaleme alınan dinî metinler ise kırk hadis tercümeleri, mi'râciyye, hilye, mevlid, şemâ'il, esmâ-i nebî gibi türlerdir. Bu eserler arasında esmâ-i hüsnâ metinleri de önemli yer tutmaktadır. Esmâ-i hüsnâ türünde yazılan eserler temelde Allah'ın isimlerini ve bunların mânâlarını konu edinmektedir. Bu eserlerin bazıları daha hacimli olup İlâhî isimlerin şerhi mahiyetindedir. Türün "havâss-ı esmâ-i hüsnâ" olarak isimlendiren numuneleri ise esmâ-i hüsnânın ne gibi faydaları bulunduğunu, hangi dertlere şifa olduğunu ve bu isimlerden nasıl istifade edilmesi gerektiğini anlatmaktadır. Bu türün edebiyatımızdaki en eski örneklerinden biri de H. 901 (M. 1496) yılında Şeyhoğlu isimli müellif tarafından yazılmıştır. Şeyhoğlu, manzum-mensur karışık bir havâss-ı esmâ-i hüsnâ kaleme almıştır. Müellif bu eserinde Allah'ın isimlerinin faydalarını anlatmakta; bu isimlerin ne zaman, ne şekilde ve kaç kez zikredilmesi gerektiğini izah etmektedir. Söz konusu eserin mecmualarda yer alan iki yazma nüshası tespit edilmiş; müellif hattına ulaşılamamıştır. Bu çalışmada, Şeyhoğlu'nun kim olduğu araştırılmış; eserinden hareketle hakkında verilebilecek hükümler bildirilmiştir. Eldeki iki nüshadan hareketle eserin tenkitli metni kurulmuş ve metinden hareketle eserin incelemesi yapılmıştır.
Journal of Turkish Studies, 2013
Erdem Can ÖZTÜRK ** ÖZET 18. yüzyıl, Klâsik Türk Edebiyatı'nın ve Klâsik Türk Şiiri'nin son büyük... more Erdem Can ÖZTÜRK ** ÖZET 18. yüzyıl, Klâsik Türk Edebiyatı'nın ve Klâsik Türk Şiiri'nin son büyük temsilcilerinin yetiştiği, son başarılı numunelerinin verildiği dönem kabul edilmektedir. Yüzyılın başında Nâbî sonrasında Neylî, Nedim, Şeyh Gâlib gibi şairler bu edebiyatın son büyük temsilcileri kabul edilmiştir. Bu şairlerden ve bu devirden sonra yetişen Klâsik Edebiyat'ın temsilcileri kendilerinden önceki şairlerin seviyesine ulaşamamış; onların basit birer taklitçisi ve takipçisi olmaktan öteye gidememişlerdir. 18. yüzyıl, Klâsik Türk Edebiyatı'nın son büyük devri olmakla birlikte türlerde, nazım şekillerinde ve muhtevalarda şahsî, önceki devirlerden farklı tasarruflarda bulunulan bir devirdir. Bu değişiklikler özellikle bazı türlerde, üslup ve muhtevada görülmektedir. Ebced, diğer bir deyişle tarih düşürme geleneği ilk toplu örneklerini Ahmet Paşa Divanı'nda bulmuştur. Daha sonra yüzyıllar boyu devam etmiş, Hızır Bey, Âdem Baba, Bursalı Hâşimî, Antepli Aynî ve Sürûrî gibi şairlerde zirve noktasına çıkmıştır. * Bu makale 16-18 Ekim 2009 tarihlerinde Mardin Artuklu Üniversitesi'nde düzenlenen V. Uluslararası Klâsik Türk Edebiyatı Sempozyumu (Prof. Dr. Harun Tolasa Hatırasına)'nda sunulan tebliğin gözden geçirilmiş ve yeni taramalarla geliştirilmiş hâlidir. Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir.
Journal of Turkish Studies, 2012
Bu çalışma ile 'Ayn-ı Ekber Mehmed Efendi'nin hayatı ve eserleriyle ilgili bilgileri paylaşmak; m... more Bu çalışma ile 'Ayn-ı Ekber Mehmed Efendi'nin hayatı ve eserleriyle ilgili bilgileri paylaşmak; manzum Şemâ'il-i Şerîf tercümesini teferruatlı olarak tanıtmak amaçlanmaktadır. Eserin metni henüz ilmî olarak neşredilmiş değildir. Bu makalede eserin mütercimi, muhtevası, üslubu, şekil ve nüsha özellikleri ile teferruatlı olarak tanıtılacaktır.
Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 2016
According to the biographical sources Tayyar-zâde Atâ was born in İstanbul in H.1225 (AC.1810(AC.... more According to the biographical sources Tayyar-zâde Atâ was born in İstanbul in H.1225 (AC.1810(AC. -1811)). In the very begining of his early life he started to be educated, and being an officer he served at numerous govermental positions and institutions of the era. He, his father and grandfather were employed as instructor at the palace and Enderun. For this reason he had got much knowledge about Enderun. As a result of erudition, he narrates the Tarih-i Atâ which includes overall historical knowledge about Enderun. Being a weighty historical book, this work, especially the 4. and 5.volume, hold the key for the Turkish Literature. Rather known by this work, at the same time he *
Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi
Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi
(https://orcid.org/0000-0001-9328-0205) ÖZET Klâsik Türk şiirinin doğru bir şekilde anlaşılması i... more (https://orcid.org/0000-0001-9328-0205) ÖZET Klâsik Türk şiirinin doğru bir şekilde anlaşılması için deyimler, atasözleri, halk inanışları, gelenek ve görenekler, âdetler, yaşam tarzı vb. unsurların bilinmesi önemlidir. Çünkü şairler, bunların her birini şiirlerinde kullanmış ve zengin anlam katmanları oluşturmuşlardır. Bunların bilinmemesi ya da eksik/yanlış bilinmesi, o manzumelerin gerçek manalarının anlaşılamamasına veya şiirin farklı yorumlarının gözden kaçmasına sebep olabilir. Öyle ki bazen tek bir kavram bile şiire yeni ve zengin anlamlar kazandırabilmektedir. Şu halde klâsik şiirde geçen her bir kavramın hangi anlam çerçevelerinde kullanıldığının ve gelenek içinde ne gibi inanışları yansıttığının bilinmesi, bu şiirin hakkıyla anlaşılabilmesi için son derece önemlidir. Bu çalışmada da 'akrep' ve onun klâsik Türk şiirindeki kullanımları üzerinde durulacaktır. Akrep, zehirli ve ürkütücü bir canlı, burç ve saat aksamından bir parça gibi farklı kavramları ifade eder. Sahip olduğu özellikler ve gelenek içinde taşıdığı inanışlarla kullanıldığı şiirin manasını derinleştirmekte ve zaman zaman yeni anlam katmanları oluşturmaktadır. Özellikle bir burç ve zehirli bir hayvan olarak farklı deyim ve inanışların odak noktasında bulunan akrep, klâsik Türk edebiyatında zengin bir kullanım alanına sahiptir. Kalb sanatıyla kullanımı ise şiirin anlam katmanı ve sanat değerini artırması açısından oldukça dikkat çekicidir. Akreple ilgili anlam çerçevesi ve inanışların tespitiyle hem ilgili manzumelerin daha doğru anlaşılmasına yardımcı olunacak hem de bugün için unutulmuş olan bazı hususların hatırlatılmasına ve kayda alınmasına çalışılacaktır. A n a h t a r K e l i m e l e r Akrep, klâsik Türk edebiyatı, burç, deyim, atasözü, halk inanışı.
Turkish Studies - Language and Literature
HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)
Âşık Veysel, Türk halk edebiyatının son dönemlerde yaşamış en meşhur isimlerinden biridir. Saz eş... more Âşık Veysel, Türk halk edebiyatının son dönemlerde yaşamış en meşhur isimlerinden biridir. Saz eşliğinde icra ettiği türküleriyle tanınan şair, özellikle tabiat ve sevgiliye hitaben yazdığı samimi şiirleriyle ün yapmıştır. Dünyevî aşkla birlikte tabiat sevgisini yoğun şekilde işleyen şairin bütün eserleri incelendiğinde, şiirlerinde irfan ve tasavvufun da önemli bir tema olarak yer aldığı rahatlıkla görülür. Kendi hayat şartları ve sağlık sorunları sebebiyle yaşadığı zorluklar, onun irfan ve tasavvuf cephelerini beslemiş ve geliştirmiş görünmektedir. Bunun bir neticesi olarak da şiirlerinde bu temalar önemli bir yer tutmaktadır. Hakkında yapılan çalışmalar incelendiğinde, şiirlerindeki irfan ve tasavvuf yönlerinin yeterince ön plana çıkmadığı söylenebilir. Bu maksatla, Âşık Veysel’in şiirlerindeki özellikle irfan ve tasavvuf cephesi üzerine bir çalışma yapılmasının faydalı olacağı düşüncesi hasıl olmuştur. Veysel’in şiirleri üzerine yapılan bu çalışmayla, onun şiirlerindeki irfanî v...
The poet is recorded in the name of Seyyid Nizamoğlu and Seyfullah Kasım Efendi in written record... more The poet is recorded in the name of Seyyid Nizamoğlu and Seyfullah Kasım Efendi in written records. He is the son of Seyh Nizammeddin Ahmet Efendi. Seyyid Nizamoğlu was trained by İbrahim ÜmmîSinan. He was a member of Halvetî tariqat and he moved ahead in the tariqat's Sinânî branch and he became the seyh of a dervish lodge in Silivrikapı. He died in 1601 and was buried in the graveyard of this dervish lodge. İn his early years of childhood he was trained by his father and he spent his life for the sake of sufism. He wrote many poems about Ehl-i Beyt(the family of prophet Muhammad),the twelve imams and the divine love. Rather than artistry he is mostly interested in advising his dervishs and guiding them in his poetry. For this reason he used a clean and spare language which can be understood by the most of the people. Seyyid nizamoğlu's verse which are the base of our work are registered Manisa Public Library in the number of HMK05836/07.In the registered periodical there are diffrent texts about tariqat and sufism.İn addition there are also religous poems,sufic epistles,examples of fetwa, a dieth date of Aziz Mahmut Hüdaî and a verse text which is titled as Kitâb-ı Edebname in the periodical. The three verses of Seyyid Nizamoğlu in the periodical are the base of our work.ın these verses he advises his dervishs and the head of the dervish order.
Ozellikle aruz ve kismen de belâgat ilimlerine turlu konularda katki saglayabilecek eserlerden bi... more Ozellikle aruz ve kismen de belâgat ilimlerine turlu konularda katki saglayabilecek eserlerden bir tanesi Aruz-i Turki’dir. Ali Cemaleddin tarafindan 1291/1874-5 tarihinde yazilan eserin onemli bir bolumu aruz bahsi uzerinde durmaktadir. Bu calisma ile soz konusu eserin muhtevasi ve konulari ele alis bicimi tanitilacaktir.
Turk Kulturu lncelemeleri Dergisi, 2019
ÖZET Klâsik Türk şiirinin doğru bir şekilde anlaşılması için deyimler, atasözleri, halk inanışlar... more ÖZET Klâsik Türk şiirinin doğru bir şekilde anlaşılması için deyimler, atasözleri, halk inanışları, gelenek ve görenekler, âdetler, yaşam tarzı vb. unsurların bilinmesi önemlidir. Çünkü şairler, bunların her birini şiirlerinde kullanmış ve zengin anlam katmanları oluşturmuşlardır. Bunların bilinmemesi ya da eksik/yanlış bilinmesi, o manzumelerin gerçek manalarının anlaşılamamasına veya şiirin farklı yorumlarının gözden kaçmasına sebep olabilir. Öyle ki bazen tek bir kavram bile şiire yeni ve zengin anlamlar kazandırabilmektedir. Şu halde klâsik şiirde geçen her bir kavramın hangi anlam çerçevelerinde kullanıldığının ve gelenek içinde ne gibi inanışları yansıttığının bilinmesi, bu şiirin hakkıyla anlaşılabilmesi için son derece önemlidir. Bu çalışmada da 'akrep' ve onun klâsik Türk şiirindeki kullanımları üzerinde durulacaktır. Akrep, zehirli ve ürkütücü bir canlı, burç ve saat aksamından bir parça gibi farklı kavramları ifade eder. Sahip olduğu özellikler ve gelenek içinde taşıdığı inanışlarla kullanıldığı şiirin manasını derinleştirmekte ve zaman zaman yeni anlam katmanları oluşturmaktadır. Özellikle bir burç ve zehirli bir hayvan olarak farklı deyim ve inanışların odak noktasında bulunan akrep, klâsik Türk edebiyatında zengin bir kullanım alanına sahiptir. Kalb sanatıyla kullanımı ise şiirin anlam katmanı ve sanat değerini artırması açısından oldukça dikkat çekicidir. Akreple ilgili anlam çerçevesi ve inanışların tespitiyle hem ilgili manzumelerin daha doğru anlaşılmasına yardımcı olunacak hem de bugün için unutulmuş olan bazı hususların hatırlatılmasına ve kayda alınmasına çalışılacaktır. A n a h t a r K e l i m e l e r Akrep, klâsik Türk edebiyatı, burç, deyim, atasözü, halk inanışı.
Journal of Turkish Research Institute, 2019
Klâsik Turk Edebiyati’nda sevgilinin kasi, gozu, zuluf ve disleri gibi kulaklari da onunu guzelli... more Klâsik Turk Edebiyati’nda sevgilinin kasi, gozu, zuluf ve disleri gibi kulaklari da onunu guzellik unsurlarindandir. Bunlarin her biri ayri ayri sevgilinin essiz guzelliginin tarif ve methi icin kullanilir. Bunlar arasinda kulaklarin ayri bir yeri vardir. Bu, kulaklara sus esyasi olarak kupe takilmasi; kulagin Klâsik Turk Şiiri’nin temel sembollerinden olan gul ile ozdeslestirilmesi ve kulak etrafinda olusmus oldukca fazla deyim ve kalip ifadelerin bulunmasidir. Bu itibarla kulak sevgilinin guzelliginin tarifinden, onunla iletisim kurmaya, onu ikaz etmekten ona âsik olmaya uzanan genis bir anlam cercevesinin temelini olusturmaktadir. Bunlarin da otesinde felek, zaman, cesitli cicek ve calgi aletleriyle birlikte dolayli olarak oldukca yaygin bir kullanima sahiptir. Divan sairleri icinde bulunduklari toplumun pek cok dinamigi gibi sozlu kultur urunlerini de siirlerinde yaygin olarak kullanmislardir. Yukarida kulakla ilgili olarak bahsedilenler de bunlar arasindadir. Bu calismada kulakla ilgili deyimler ve deyim oldugu degerlendirilen ifadelerle kulagin hangi anlam cercevelerinde kullanildigi uzerinde durulacak; bu konuda tespit ve degerlendirmelerde bulunacaktir. Ayrica kulagin cesitli sekillerde birlikte ve iliski icinde kullanildigi tespit edilebilen her bir husus hakkinda ayri ayri bilgi verilecektir.
HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature), 2018
Journal of Turkish Studies, 2016
Erdem Can ÖZTÜRK ** ÖZET Şevâhidü'n-nübüvve, Molla Abdurrahmân-ı Câmî tarafından H. 885 / M. 1480... more Erdem Can ÖZTÜRK ** ÖZET Şevâhidü'n-nübüvve, Molla Abdurrahmân-ı Câmî tarafından H. 885 / M. 1480 senesinde yazılmış, Hz. Peygamber'in nübüvvetinin delillerini anlatan Farsça bir eserdir. Kitap birkaç kez dilimize tercüme edilmiş olup bunların en meşhur ve en çok nüshaya sahip olanı Lâmi'î Çelebi'ye aittir. Lâmi'î Çelebi, Şevâhidü'n-nübüvve'yi H. 915 / M. 1510 yılında Türkçeye çevirmiştir. Lâmi'î'nin bu çevirisi, Molla Câmî'nin kitabının neredeyse kelime kelime tercümesi şeklindedir. Bununla birlikte Lâmi'î, çevirisine bazı ilâvelerde de bulunmuştur. Söz konusu ilâveler eseri, telif bir eser hüviyetine getirecek seviyede olmasa da önemli boyutlardadır. Mütercim, kitabın baş kısmına önce bir giriş bölümü eklemiş, daha sonra asıl konunun işlendiği yerlerde konuyu destekleyici mahiyetteki benzer örnekleri, rivayetleri, ayet ve hadisleri de ilâve ederek çevirisini tamamlamıştır. İşte Lâmi'î Çelebi tarafından tercüme esnasında yapılan bu eklemeler, bu çalışmanın esasını oluşturmaktadır. Bilhassa II. Bâyezîd zamanında, bizzat Lâmi'î'nin de katıldığı bir seferle gerçekleşen Moton Kalesi'nin fethi, fethin aşamaları ve bu süreçte yaşananlar Lâmi'î Çelebi tarafından manzum bir tarihle birlikte esere alınmıştır. Bu kısım, Moton Kalesi'nin fethiyle ilgili bir fetih-nâme olması hasebiyle ayrı bir önem arz eder. Bu çalışmada öncelikle Lâmi'î Çelebi tarafından Şevâhidü'n-nübüvve'ye yapılan ilâveler genel olarak değerlendirilecektir. Bu eklemeler, özelliklerine göre sınıflandırılacak, bunların işlev ve mahiyetleri hakkında bilgi verilecektir. Ardından Moton Kalesi Fetihnâmesi'nin tenkitli metni verilerek çalışma sonlandırılacaktır.
Journal of International Social Research, 2015
ŞEYHOĞLU'NUN HAVÂSS-I ESMÂ-İ HÜSNÂ'SI ŞEYHOĞLU'S HAVÂSS-İ ESMÂ-İ HUSNÂ Erdem Can ÖZTÜRK * Öz Klâs... more ŞEYHOĞLU'NUN HAVÂSS-I ESMÂ-İ HÜSNÂ'SI ŞEYHOĞLU'S HAVÂSS-İ ESMÂ-İ HUSNÂ Erdem Can ÖZTÜRK * Öz Klâsik Türk edebiyatında dinî-tasavvufî amaçla yazılmış manzum ve mensur pek çok eser mevcuttur. Bunların bir kısmı çeşitli divan ve mesnevilerin parçası hâlindeyken bir kısmı da müstakil eserler hüviyetindedir. Tevhid, münâcât, na't gibi türler kısmen daha küçük hacimde olup divan ve mesnevilerin başında, giriş bölümünde yer alır. Hacim ve muhtevaları sebebiyle müstakil olarak kaleme alınan dinî metinler ise kırk hadis tercümeleri, mi'râciyye, hilye, mevlid, şemâ'il, esmâ-i nebî gibi türlerdir. Bu eserler arasında esmâ-i hüsnâ metinleri de önemli yer tutmaktadır. Esmâ-i hüsnâ türünde yazılan eserler temelde Allah'ın isimlerini ve bunların mânâlarını konu edinmektedir. Bu eserlerin bazıları daha hacimli olup İlâhî isimlerin şerhi mahiyetindedir. Türün "havâss-ı esmâ-i hüsnâ" olarak isimlendiren numuneleri ise esmâ-i hüsnânın ne gibi faydaları bulunduğunu, hangi dertlere şifa olduğunu ve bu isimlerden nasıl istifade edilmesi gerektiğini anlatmaktadır. Bu türün edebiyatımızdaki en eski örneklerinden biri de H. 901 (M. 1496) yılında Şeyhoğlu isimli müellif tarafından yazılmıştır. Şeyhoğlu, manzum-mensur karışık bir havâss-ı esmâ-i hüsnâ kaleme almıştır. Müellif bu eserinde Allah'ın isimlerinin faydalarını anlatmakta; bu isimlerin ne zaman, ne şekilde ve kaç kez zikredilmesi gerektiğini izah etmektedir. Söz konusu eserin mecmualarda yer alan iki yazma nüshası tespit edilmiş; müellif hattına ulaşılamamıştır. Bu çalışmada, Şeyhoğlu'nun kim olduğu araştırılmış; eserinden hareketle hakkında verilebilecek hükümler bildirilmiştir. Eldeki iki nüshadan hareketle eserin tenkitli metni kurulmuş ve metinden hareketle eserin incelemesi yapılmıştır.
Journal of Turkish Studies, 2013
Erdem Can ÖZTÜRK ** ÖZET 18. yüzyıl, Klâsik Türk Edebiyatı'nın ve Klâsik Türk Şiiri'nin son büyük... more Erdem Can ÖZTÜRK ** ÖZET 18. yüzyıl, Klâsik Türk Edebiyatı'nın ve Klâsik Türk Şiiri'nin son büyük temsilcilerinin yetiştiği, son başarılı numunelerinin verildiği dönem kabul edilmektedir. Yüzyılın başında Nâbî sonrasında Neylî, Nedim, Şeyh Gâlib gibi şairler bu edebiyatın son büyük temsilcileri kabul edilmiştir. Bu şairlerden ve bu devirden sonra yetişen Klâsik Edebiyat'ın temsilcileri kendilerinden önceki şairlerin seviyesine ulaşamamış; onların basit birer taklitçisi ve takipçisi olmaktan öteye gidememişlerdir. 18. yüzyıl, Klâsik Türk Edebiyatı'nın son büyük devri olmakla birlikte türlerde, nazım şekillerinde ve muhtevalarda şahsî, önceki devirlerden farklı tasarruflarda bulunulan bir devirdir. Bu değişiklikler özellikle bazı türlerde, üslup ve muhtevada görülmektedir. Ebced, diğer bir deyişle tarih düşürme geleneği ilk toplu örneklerini Ahmet Paşa Divanı'nda bulmuştur. Daha sonra yüzyıllar boyu devam etmiş, Hızır Bey, Âdem Baba, Bursalı Hâşimî, Antepli Aynî ve Sürûrî gibi şairlerde zirve noktasına çıkmıştır. * Bu makale 16-18 Ekim 2009 tarihlerinde Mardin Artuklu Üniversitesi'nde düzenlenen V. Uluslararası Klâsik Türk Edebiyatı Sempozyumu (Prof. Dr. Harun Tolasa Hatırasına)'nda sunulan tebliğin gözden geçirilmiş ve yeni taramalarla geliştirilmiş hâlidir. Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir.
Journal of Turkish Studies, 2012
Bu çalışma ile 'Ayn-ı Ekber Mehmed Efendi'nin hayatı ve eserleriyle ilgili bilgileri paylaşmak; m... more Bu çalışma ile 'Ayn-ı Ekber Mehmed Efendi'nin hayatı ve eserleriyle ilgili bilgileri paylaşmak; manzum Şemâ'il-i Şerîf tercümesini teferruatlı olarak tanıtmak amaçlanmaktadır. Eserin metni henüz ilmî olarak neşredilmiş değildir. Bu makalede eserin mütercimi, muhtevası, üslubu, şekil ve nüsha özellikleri ile teferruatlı olarak tanıtılacaktır.
Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 2016
According to the biographical sources Tayyar-zâde Atâ was born in İstanbul in H.1225 (AC.1810(AC.... more According to the biographical sources Tayyar-zâde Atâ was born in İstanbul in H.1225 (AC.1810(AC. -1811)). In the very begining of his early life he started to be educated, and being an officer he served at numerous govermental positions and institutions of the era. He, his father and grandfather were employed as instructor at the palace and Enderun. For this reason he had got much knowledge about Enderun. As a result of erudition, he narrates the Tarih-i Atâ which includes overall historical knowledge about Enderun. Being a weighty historical book, this work, especially the 4. and 5.volume, hold the key for the Turkish Literature. Rather known by this work, at the same time he *
Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi
Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi
(https://orcid.org/0000-0001-9328-0205) ÖZET Klâsik Türk şiirinin doğru bir şekilde anlaşılması i... more (https://orcid.org/0000-0001-9328-0205) ÖZET Klâsik Türk şiirinin doğru bir şekilde anlaşılması için deyimler, atasözleri, halk inanışları, gelenek ve görenekler, âdetler, yaşam tarzı vb. unsurların bilinmesi önemlidir. Çünkü şairler, bunların her birini şiirlerinde kullanmış ve zengin anlam katmanları oluşturmuşlardır. Bunların bilinmemesi ya da eksik/yanlış bilinmesi, o manzumelerin gerçek manalarının anlaşılamamasına veya şiirin farklı yorumlarının gözden kaçmasına sebep olabilir. Öyle ki bazen tek bir kavram bile şiire yeni ve zengin anlamlar kazandırabilmektedir. Şu halde klâsik şiirde geçen her bir kavramın hangi anlam çerçevelerinde kullanıldığının ve gelenek içinde ne gibi inanışları yansıttığının bilinmesi, bu şiirin hakkıyla anlaşılabilmesi için son derece önemlidir. Bu çalışmada da 'akrep' ve onun klâsik Türk şiirindeki kullanımları üzerinde durulacaktır. Akrep, zehirli ve ürkütücü bir canlı, burç ve saat aksamından bir parça gibi farklı kavramları ifade eder. Sahip olduğu özellikler ve gelenek içinde taşıdığı inanışlarla kullanıldığı şiirin manasını derinleştirmekte ve zaman zaman yeni anlam katmanları oluşturmaktadır. Özellikle bir burç ve zehirli bir hayvan olarak farklı deyim ve inanışların odak noktasında bulunan akrep, klâsik Türk edebiyatında zengin bir kullanım alanına sahiptir. Kalb sanatıyla kullanımı ise şiirin anlam katmanı ve sanat değerini artırması açısından oldukça dikkat çekicidir. Akreple ilgili anlam çerçevesi ve inanışların tespitiyle hem ilgili manzumelerin daha doğru anlaşılmasına yardımcı olunacak hem de bugün için unutulmuş olan bazı hususların hatırlatılmasına ve kayda alınmasına çalışılacaktır. A n a h t a r K e l i m e l e r Akrep, klâsik Türk edebiyatı, burç, deyim, atasözü, halk inanışı.