TANER GÖK - Academia.edu (original) (raw)

Papers by TANER GÖK

Research paper thumbnail of Şârihin Manzum Tercümesi: Şem‘î’nin Terceme-i Kasîde-i Emâlî’si

FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, 2017

Öz 569/1173 yılında Ûşî tarafından yazılan Kasîde-i Emâlî, yazıldığı dönemden günümüze kadar büyü... more Öz 569/1173 yılında Ûşî tarafından yazılan Kasîde-i Emâlî, yazıldığı dönemden günümüze kadar büyük bir ilgi görerek Arapça, Farsça ve Türkçe olmak üzere birçok tercüme ve şerhe konu olmuştur. İslâm akaidinin temel konularını işleyen bu kasidenin mütercimlerinden biri 16. asrın tanınmış şârihlerinden Şem'î Şem'ullâh'tır. Çalışmamızda 72 bentten oluşan ve müzdevic murabba nazım şekliyle yazılan bu tercümenin öncelikle tenkitli metni oluşturulmuş sonrasında ise biçim ve içeriğine dair bilgiler verilmiştir. Eserin öne çıkan özelliklerinden biri vezin ve kafiye konusunda ana metne sadık kalınmasıdır. Çünkü kasidenin Türkçe tercümelerinde bu iki unsurun muhafaza edildiği örnek sayısı çok azdır. Tercüme usulü açısından Şem'î (ö. 1602'den sonra), her bir beytin tercümesi için dört mısralık bir bend kullanmıştır. Yani tercümesini eserin aslına göre genişletmiştir. Eserde ilgi uyandıran durumlardan biri de tercümenin hatimesinde mütercimin, yaptığı işi hem "tercüme" hem de "şerh" olarak niteleyerek bu iki kavramı aynı anlama gelecek şekilde kullanmasıdır. Çalışmamızda bu nitelemenin temelinde yatan sebeplere değinilerek gerekçeleri ortaya konmuştur.

Research paper thumbnail of Sûdî-i Bosnevî'ye Reddiyeler

Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi

Research paper thumbnail of Fakîrî’nin İstanbul Şehrengizi

Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, 2016

Fakîrî, who lived in the 16th century, is a poet known in our literature with his works titled Şe... more Fakîrî, who lived in the 16th century, is a poet known in our literature with his works titled Şehrengiz-i İstanbul (The Specific Genre of Poem Named "Şehrengiz" about Istanbul) and Ta'rifât (Depictions). Aside from these, there are also other works that are referred as his works, including Letâ'if (Emotions), Sâkî-nâme (Beverages) and 57 poems published in certain magazines. However, we have revealed in our investigations that Sâkî-nâme does not belong to him and that it was written in the 17th century.

Research paper thumbnail of Bir Kırkambar Örneği 06 MİL YZ A 6188 Numaralı Mecmua

Yonca filigranlı Mecmuanın Derleyicisi ve Yazılış Tarihi Şeyhülislam Yahya'nın şiirlerinin bulund... more Yonca filigranlı Mecmuanın Derleyicisi ve Yazılış Tarihi Şeyhülislam Yahya'nın şiirlerinin bulunduğu ilk 42 varakla son 16 varağın yazı şekli ve şiirlerin düzeni birbirinden farklıdır. Bu da mecmuanın en az iki derleyicisinin olduğunu akla getirmektedir. Mecmuanın ilk kısmında mürettib ve düzenleme tarihiyle ilgili herhangi bir kayıt olmamakla birlikte ikinci kısmıyla ilgili bu bilgiler verilmiştir. Mecmuanın 42. varağında Şeyhülislam Yahya'nın şiirlerinin bittiğini göstermek için bir çizgi çekilerek karışık şiirlere geçilmiştir. Mürettib, çizginin hemen altına "Biŋ yüz yigirmi yedi senesinde merĥūm ǾOŝmān Paşanuŋ oġlınuŋ oġlı ǾAbdullāh Aga duǾācıŋuz bu kāġızun aşaġısın taĥrįr eylemişdür" şeklinde bir kayıt düşerek mecmuayı ne zaman hazırladığını ve kendi adını söylemiş; ayrıca şiirlerin tamamlandığı 58. varakta bir beyitle mahlasını da vermiştir: Ger dilerseŋ işbu ħaŧŧuŋ śāĥibin ǾAbdį efgendedür bil ķıl duǾā Bu iki kaydın haricinde Abdî, kendisiyle ilgili bir yerde daha açıklama yapmıştır. Mecmuda 65. sıradaki gazel Abdî adlı bir şaire aittir. Mürettib Abdî, bu kişinin kendisinden farklı biri olduğunu belirtmek için gazelin altına şu kaydı düşmüştür: "Yuķarıda bir ǾAbdį ġazel yazılmışdur, ǾAbdį başķadur ǾAbdį başķa" Mecmuanın Muhtevası Çalışmamızın başlığında her ne kadar herhangi bir ayrım belirtilmemiş olsa da incelemelerimizin ağırlık noktası mecmuanın son 16 varağıyla ilgilidir. 2 Zira hem ilk kısımdaki şiirlerin tamamı Şeyhülislam

Research paper thumbnail of 16. Asır Osmanlı Toplumuna Açılan Bir Pencere Fakîrî'nin Risâle-i Ta'rifâtı

Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, 2019

Osmanlı Devleti’nin siyasî tarihinin aksine ictimâî hayatıyla ilgili günümüze ulaşan bilgi ve bel... more Osmanlı Devleti’nin siyasî tarihinin aksine ictimâî hayatıyla
ilgili günümüze ulaşan bilgi ve belge oldukça azdır. Bu nedenle
söz konusu alanla ilgili yapılan çalışmaların istenilen düzeyde
olduğunu söylemek güçtür. Şairlerin, içinde yaşadıkları
topluma, sosyal meselelere duyarsız kalamayacakları fikrinden
hareketle edebî metinlerin, ictimâî hayatla ilgili önemli birer
kaynak hüviyeti taşıdığını söylemek mümkündür. Nitekim
divan edebiyatı ürünlerinin bu bakış açısıyla incelenmesi
neticesinde önemli bulgulara ulaşıldığı görülmektedir. Bu
cümleden olmak üzere çalışmamıza konu olan Risâle-i Ta’rifât,
bahsi geçen alanla ilgili oldukça kıymetli bilgiler ihtiva
etmektedir.
Fakîrî, 1534’te tamamladığı Risâle-i Ta’rifât adlı
mesnevisinde o dönemin toplum hayatında bulunan 149 tipi
üçer beyitlik fasıllar halinde tarif etmiştir. 492 beyitten oluşan
eserde, ulak, azap, müderris, mülazım, imam, zengin, yaşlı,
Türk, Acem, ases, remmâl, berber, neyzen, kalenderî, helvacı,
kasap, çingene gibi toplumun her kesiminden insan tipi
hakkında bilgiler vardır. Şair, bazen mizâhî ya da eleştirel bir
tavır takınıp bazen de müstehcen ifadeler kullanmakla birlikte
hiçbir zaman tasannuya kaçmadan bu 149 tipi realist
denilebilecek bir üslupla toplumun içinden gelen bir birey
olarak tarif etmiştir. Risâle-i Ta’rifât, Osmanlı toplumunun, bir
şairin muhayyilesindeki intibalarını yansıtmasıyla gelenek
içerisinde müstesna bir yere sahiptir. Bu makalede daha önce
farklı çalışmalara konu olmuş ancak tam metni yayımlanmamış
olan bu eserin önce şekil ve muhteva incelemesi yapılmış bunun
akabinde, mevcut nüshaların karşılaştırılmasıyla oluşturulmuş
çeviriyazılı metnine yer verilmiştir.

Research paper thumbnail of OSMANLI EDEBİYATINDA BİR EDEBÎ ELEŞTİRİ METNİ: ŞERH-İ CEDÎD Ü MUHTASAR-I MÜFÎD

ULUSLARARASI TOPLUM VE KÜLTÜR ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU (3-5 EKİM 2019), 2019

Edebiyatımızda Gülistan’ın tamamını veya sadece dibacesini konu alan birçok tercüme ve şerh yazıl... more Edebiyatımızda Gülistan’ın tamamını veya sadece dibacesini konu alan
birçok tercüme ve şerh yazılmıştır. Gülistan’ın dibacesine yapılan şerhlerin birincisi Lâmi’î Çelebi’ye, sonuncusu ise Safvet’e aittir. Şerh-i Cedîd ü Muhtasar-ı Müfîd adını taşıyan bu eser, 1200/1786’da yazılmaya başlanıp bir yılda tamamlanmıştır. Eserin giriş kısmında, Gülistan’ı şerh eden şârihlerden bahsedildikten sonra bunlar arasında en başarılısının Sûdî-i Bosnevî olduğu; ancak onun da iştikak yani kelime türetimi konusunda hatalar yaptığı belirtilmiştir. Safvet, eserini hazırlama sürecini
detaylı bir şekilde açıklamıştır. Buna göre Safvet, Şerh-i Cedîd ü Muhtasar-ı Müfîd'i hocası Necib’in, Sûdî-i Bosnevî’nin şerhi üzerinde yaptığı düzeltmeler kaybolmasın diye kaleme almıştır; ancak bunu yaparken kendisi de epeyce ekleme ve düzeltmeler yapmıştır. Yani bu eser aslında Sûdî-i Bosnevî’nin Gülistan şerhinin dibace kısmına, Necib ve Safvet tarafından yapılan ekleme ve düzeltmeleri içeren
bir eleştiridir. Safvet, bunları belirttikten sonra çalışmasını yeni bir eser olarak addedip ona Şerh-i Cedîd ü Muhtasar-ı Müfîd ismini vermiştir. Bilindiği üzere eski metinlere yönelik eleştiriler sayfa kenarlarına kaydedilen ve der-kenar tabir edilen notlar şeklinde dile getirilmektedir.
Bildirimize konu olan Şerh-i Cedîd ü Muhtasar-ı Müfîd ise farklı olarak, bir metne yönelik eleştirileri içeren müstakil eser olması bakımından özgün bir mahiyet sergilemektedir. Bildiride Safvet’in, Sûdî’nin eseri üzerinde ne gibi tasarruflarda bulunduğu örnekleriyle irdelenecektir.

Research paper thumbnail of Sûdî-i Bosnevî'ye Reddiyeler  Refutations to Sûdî-i Bosnevî

Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, 2018

16. asırda yaşayan Sûdî-i Bosnevî, Bostan, Gülistan ve Divan- ı Hafız’a yazdığı şerhlerle Türk şe... more 16. asırda yaşayan Sûdî-i Bosnevî, Bostan, Gülistan ve Divan-
ı Hafız’a yazdığı şerhlerle Türk şerh edebiyatı alanında
büyük bir şöhret ve saygı kazanmıştır. Sûdî, ele aldığı metinleri
mana ve dil bilgisi açısından detaylı bir şekilde açıklamış ayrıca
aynı eseri kendinden önce şerh eden şarihlerin çalışmalarını
inceleyip bunlarda gördüğü hata ve eksikliklere binlerce reddiye
yazmıştır. Böylelikle bu eserler, şerhin sınırlarını aşıp reddiye
geleneği açısından da önemli birer kayn,ak haline gelmişlerdir.
Sûdî, şerh konusunda önemli bir müdekkik olmasına rağmen
Gülistan şerhindeki açıklama ve yorumları nedeniyle sonraki
şarihler tarafından birtakım eleştirilere maruz kalmıştır. Gülistan’ın
tamamını şerh eden Kefevî Hüseyin Efendi ile aynı eserin
yalnızca dibacesine şerh yazan Safvet, eserlerinde Sûdî’nin
hatalı olduğunu düşündükleri yerleri tespit ederek bunları
reddetmişlerdir. Dil bilgisi konularının ağırlıkta olduğu bu
reddiyelerde şarihler arası rekabeti, gelenekteki tenkit anlayışını
ve Osmanlı bilginlerinin çalışma disiplinini yansıtan birçok
bilgiye ulaşmak mümkündür. Bu makalede, Kefevî Hüseyin
Efendi ve Safvet’in söz konusu eserleri hakkında bilgi verildikten
sonra bu eserlerdeki reddiyeler, konularına göre sınıflandırılıp
örneklerle açıklanmıştır.

Research paper thumbnail of DOĞUM VE ÖLÜME ŞAİRANE BİR YAKLAŞIM: HÂTİMETÜ’L-EŞ‘ÂR’DA GEÇEN DOĞUM VE ÖLÜM İFADELERİ

Motif Vakfı Uluslararası Sosyal Bilimler Sempozyumu, 2018

15. yüzyıldan 20. yüzyılın başlarına kadar aralıksız bir şekilde devam eden şair tezkiresi yazma ... more 15. yüzyıldan 20. yüzyılın başlarına kadar aralıksız bir şekilde devam eden şair tezkiresi yazma
geleneğinde toplam 36 eser kaleme alınmıştır. Bunlardan biri 19. yüzyılda Fatîn Davud tarafından yazılan
Hâtimetü’l-Eş’âr’dır. Fatîn, eserinde 672 şairin biyografisi hakkında bilgi vererek şair sayısı bakımından
geleneğin en hacimli tezkiresini hazırlamıştır. Şair kadrosunun genişliğine rağmen Hâtimetü’l-Eş’âr’ın asıl
ayırt edici özelliği, biyografilerde doğum ve ölüm tarihlerinin verilmiş olmasında gizlidir. Çünkü o zamana
kadar yazılan tezkirelerin hiçbirinde şairlerin doğum ve ölüm yılları hakkında bu derece detaylı bilgilere
ulaşmak mümkün değildir. Bu tezkirelerde şairlerin memleketleri söylenmekle birlikte doğumlarına nadiren
değinilmiş; ölümlerinde ise olayın zamanından çok yeri, şekli, nedeni, mezarının nerede olduğu gibi
konulara ağırlık verilmiştir. Ancak Hâtimetü’l-Eş’âr’da bu durum çok farklıdır. Hayattaki şairlerin neredeyse
tamamının doğum tarihini, gün ve ayına kadar belirten Fatîn, ölüm konusunda ise 672 şairden 657’sinin
ölüm yılını vererek bu alanda bir ilki gerçekleştirmiştir. Doğum ve ölüm ifadelerinin yoğun geçtiği
Hâtimetü’l-Eş’âr’da, insan hayatının bu iki önemli olayının aktarımında sıradan ifadeler kullanmak yerine
şairane bir tavır takınılmıştır. Aynı zamanda divan sahibi bir şair olan Fatîn, dile özel tasarruflarda bulunarak
şairlerin doğum ve ölümlerini orijinal benzetme ve hayallerle süsleyerek dile getirmiştir. Türkçenin söyleyiş
zenginliğini yansıttıkları için her biri ayrı önem taşıyan bu ifadelerden bazıları, deyimleşerek dilimizde yer
edinmiştir. Bu bildiride Hâtimetü’l-Eş’âr’da geçen söz konusu doğum ve ölüm ifadeleri tespit edilerek
yapıları, söz varlıkları ve anlam dünyaları hakkında bilgiler verilecektir.

Research paper thumbnail of On Altıncı Asırda Bir Şehir Övgüsü: Budin

ÇANAKKALE ARAŞTIRMALARI TÜRK YILLIĞI, 2017

Divan edebiyatında şehr-engiz, bilâdiye (belde-nâme), tarif-nâme, şehir mersiyesi, mesâir, sâhil-... more Divan edebiyatında şehr-engiz, bilâdiye (belde-nâme), tarif-nâme, şehir mersiyesi, mesâir, sâhil-nâme, şehir tasvirlerinin yapıldığı gazel ve kasideler gibi şehir konusunu işleyen birçok tür gelişmiş; ancak bunların içinde şehr-engizler hepsinden çok yaygınlık kazanmıştır. Edebiyatımızda bunların dışında, özel olarak adlandırılmayan, ancak şehirleri konu alan başka şiirler de vardır. İçerikleri dikkate alındığında bu şiirlerin saydığımız türlerle önemli benzerliklerinin olduğu görülmektedir. 16. asırda yaşayan Vücûdî'nin Şâhid-i Ma'nâ adlı mesnevisinde Budin şehrinin tasvir edildiği " Der-Vasf-ı Budun " başlıklı bölüm bu türden şiirlere örnek teşkil etmektedir. Vücûdî, Şâhid-i Ma'nâ'yı 1594'te bizzat katıldığı Yanıkkale'nin fethinin hemen akabinde yazmış; dinî-tasavvufî didaktik bir mesnevi olan eserine fetihten sonra kışı geçirmek için gittiği Budin'i anlatan bir de bölüm eklemiştir. 42 beyitlik bu bölümde kaplıca-hamamlarıyla tanınan Budin'in havuzları, kalesi, bağları, Tuna Nehri, Peşte bölgesi gibi öne çıkan yerleri övülerek tasvir edilmiştir. Bir şehrin öne çıkan güzellikleri anlatıldığı için söz konusu bölüm her ne kadar " şehr-engiz " başlığını taşımasa da içerik olarak şehr-engiz özelliği göstermektedir. Çalışmamızda Şâhid-i Ma'nâ'nın " Der-Vasf-ı Budun " başlıklı bölümünün tenkitli metniyle muhteva ve şekil hususiyetleri hakkında bilgiler verilmiştir.

Research paper thumbnail of Şârihin Manzum Tercümesi: Şem'î'nin Terceme-i Kasîde-i Emâlî'si

FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, 2017

Öz 569/1173 yılında Ûşî tarafından yazılan Kasîde-i Emâlî, yazıldığı dönemden günü-müze kadar büy... more Öz 569/1173 yılında Ûşî tarafından yazılan Kasîde-i Emâlî, yazıldığı dönemden günü-müze kadar büyük bir ilgi görerek Arapça, Farsça ve Türkçe olmak üzere birçok ter-cüme ve şerhe konu olmuştur. İslâm akaidinin temel konularını işleyen bu kasidenin mütercimlerinden biri 16. asrın tanınmış şârihlerinden Şem'î Şem'ullâh'tır. Çalışmamızda 72 bentten oluşan ve müzdevic murabba nazım şekliyle yazılan bu tercümenin öncelik-le tenkitli metni oluşturulmuş sonrasında ise biçim ve içeriğine dair bilgiler verilmiştir. Eserin öne çıkan özelliklerinden biri vezin ve kafiye konusunda ana metne sadık kalın-masıdır. Çünkü kasidenin Türkçe tercümelerinde bu iki unsurun muhafaza edildiği örnek sayısı çok azdır. Tercüme usulü açısından Şem'î (ö. 1602'den sonra), her bir beytin ter-cümesi için dört mısralık bir bend kullanmıştır. Yani tercümesini eserin aslına göre geniş-letmiştir. Eserde ilgi uyandıran durumlardan biri de tercümenin hatimesinde mütercimin, yaptığı işi hem " tercüme " hem de " şerh " olarak niteleyerek bu iki kavramı aynı anlama gelecek şekilde kullanmasıdır. Çalışmamızda bu nitelemenin temelinde yatan sebeplere değinilerek gerekçeleri ortaya konmuştur. Abstract Kasîde-i Emâlî, written by Ûşî in 569/1173, have attracted notable interest to the present day and been translated into and annotated in many languages including Arabic, Per-sian and Turkish. Şem'î Şem'ullâh, an acclaimed annotator of the 16 th century, is among the translators of this eulogy, dealing with basic considerations of the Islamic catechism. The present study firstly provides a critical evaluation of this translation, which consists

Research paper thumbnail of Bir Osmanlı Bilgini Kethüdâzâde Ârif ve Divanı

TÜRKİYAT MECMUASI, 2012

ÖZET Osmanlı Devleti tarihinde birkaç asırdır devam eden yenilik çalışmaları 19. asırla birlikte ... more ÖZET Osmanlı Devleti tarihinde birkaç asırdır devam eden yenilik çalışmaları 19. asırla birlikte daha geniş bir alana yayılarak devam etmiştir. Başlangıçta askerî alanla sınırlandırılmaya çalışılan bu yenilikler, zamanla toplumun zihniyet dünyasına etki etme imkânı bulmuştur. Bu durum klasik olan her şeyi sorgulamayı beraberinde getirmiş ve divan edebiyatı da bundan payını almıştır. O dönem divanlarında geleneğe tamamıyla uyan şiirlerin yanı sıra muhteva ve şekil özellikleri açısından yeni sayılabilecek şiirler de kendilerine yer bulmuştur. Söz konusu asrın tanınmış bilginlerinden biri olan Kethüdâzâde Ârif, bu fikirlerle yetişerek içinde bulunduğu ortama uygun şiirler yazmıştır. Şair, geleneği devam ettirmesine rağmen bazı şiirlerinde onun klasik yapısının dışına çıkmayı bir kusur olarak görmemiştir. Çalışmamızda Kethüdâzâde Ârif Divanı bu bakış açısıyla ele alınarak içerisindeki şiirlerin muhteva ve şekil özellikleri üzerinde durulacaktır.

Research paper thumbnail of Beyânî'nin Sinop Şehrengizi

Turkish Studies, 2015

Şehrengizler, bir şehrin doğal ve tarihî güzellikleri ile çeşitli meslek ve zanaat dallarında ün ... more Şehrengizler, bir şehrin doğal ve tarihî güzellikleri ile çeşitli meslek ve zanaat dallarında ün yapmış esnaflarını (güzellerini) manzum olarak tanıtan eserlerdir. Osmanlı sahasında 16. asırla birlikte ilk örnekleri verilen şehrengizler, iki asırlık bir sürecin sonunda 18. asırda rağbetten düşmüş, bir zaman sonra da ortadan kalkmıştır. Edebiyatımızda başta İstanbul, Edirne ve Bursa olmak üzere birçok şehir hakkında yazılmış altmıştan fazla şehrengiz bulunmaktadır. Bunlardan biri de Beyânî’nin yazdığı Şehrengiz-i Sinop’tur.
Beyânî, şehrengizlerin daha yeni yeni yaygınlık kazandığı 16. asırda yaşamış ve memleketi Sinop için bu türün örneklerinden birini ortaya koymuştur. Bu eser, Sinop için yazılan ilk ve tek şehrengizdir. Mesnevi nazım şekliyle yazılan ve 235 beyitten oluşan eserde 13 güzele yer verilmiştir. Güzellerin haricinde eserde Sinop Kalesi ve Sultan Alâeddin Camii gibi Sinop’un önemli yerlerinin 16. asırdaki durumlarını yansıtan önemli bilgiler de bulunmaktadır. Münâcâtla başlayan eserde Sinop şehrinin güzelliklerinin anlatıldığı kısımlar da dâhil olmak üzere dokuz bölüm bulunmaktadır.
Tertip düzeni, içeriği ve yazılış sebebiyle Şehrengiz-i Sinop, edebiyatımızdaki birçok şehrengizle ortak özellikler taşımaktadır. Eserin gelenekle dikkat çekici tek farkı, güzellerin anlatıldığı bölümün diğer bölümlere nazaran kısa oluşudur.
Çalışmamızda öncelikle şehrengiz geleneği ve Beyânî hakkında bilgi verilmiştir. Sonrasında Şehrengiz-i Sinop’un şekil ve muhteva özellikleri üzerinde durulmuş; ardından da eserin transkripsiyonlu metni verilmiştir.

Research paper thumbnail of Şem'î Şem'ullâh ve Şerh-i Subhatü'l-Ebrâr'ı

The Journal of Academic Social Science Studies, 2014

Research paper thumbnail of Fakîrî'nin İstanbul Şehrengizi.pdf

ÇANAKKALE ARAŞTIRMALARI TÜRK YILLIĞI, 2016

16. asırda yaşamış olan olan Fakîrî, edebiyatımızdaŞehrengiz-i İstanbul ve Ta‘rifât adlı eserleri... more 16. asırda yaşamış olan olan Fakîrî, edebiyatımızdaŞehrengiz-i
İstanbul ve Ta‘rifât adlı eserleriyle tanınan bir şairdir. Bunların haricinde
Letâ‘if, bazı çalışmalarda ona atfedilen ancak yaptığımız incelemede 17.
yüzyılda yazıldığı anlaşılan Sâkî-nâme ve mecmularda geçen 57 şiir de
yine Fakîrî’yle anılan eserlerdir.
Kâtib ve Taşlıcalı Yahya’nın eserlerinin ardından İstanbul için yazılan
üçüncü şehrengiz olma özelliğini taşıyan Şehrengiz-i İstanbul’un elimize
ulaşan üç nüshası vardır. Bu üç nüshaya dayanarak eser hakkında bilgiler
veren araştırmacıların tamamı, şehrengizin 305 beyit olduğu konusunda
hemfikirdirler. Ancak yaptığımız inceleme neticesinde eserin aslında 259
beyit olduğu; arta kalan 46 beytin ise Mesîhî’nin Edirne Şehrengizi’nden
alındığı sonucuna varılmıştır. Zira Fakîrî’nin eserinde geçen 23 güzelin
tasviri birebir aynı beyitlerle Mesîhî’nin şehrengizinde de geçmektedir.
Mesîhî’nin, eserini Fakîrî’den önce yazdığı bilgisinden hareketle bu
durumun kuvvetle muhtemel bir müstensih hatasından kaynaklandığını
söyleyebiliriz.
Fakîrî’nin Sâkî-nâme ve Şehrengiz-i İstanbul adlı eserleri hakkında
önemli bulgulara ulaşılan çalışmamızın ilk bölümünde Fakîrî’nin hayatı
ve eserleri üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde ise önce mevcut
nüshaların ikisinden yararlanılarak Şehrengiz-i İstanbul’un tenkitli metni
oluşturulmuş; sonra da eserin muhteva ve şekil hususiyetleri hakkında
bilgiler verilmiştir. Bunun neticesinde sebeb-i te’lif, tasvirler, kullanılan
dil, vezin ve nazım şekli gibi birçok bakımdan eserin, gelenekle sıkı bir bağ
içerisinde olduğu görülmüştür.

Books by TANER GÖK

Research paper thumbnail of Divan-ı Defterî

Divan-ı Defterî, 2020

1508-1568 yılları arasında yaşayan Defterî hakkında şuara tezkirelerinde herhangi bir bilgi yoktu... more 1508-1568 yılları arasında yaşayan Defterî hakkında şuara
tezkirelerinde herhangi bir bilgi yoktur. Ancak o, Osmanlı Devleti’nin
en meşhur ailelerinin başında gelen Çandarlılara mensup
bir isim olduğu için hayatı hakkında detaylı sayılabilecek bilgilere
ulaşılabilmetedir. Asıl adı Halil olan Defterî, Osmanlı tarihinin
ilk kazaskeri ve beşinci veziri olan Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa’nın dördüncü göbekten torunudur. Birçok veziriâzam
çıkarmış, gelenekleri olan bir aileden geldiği için iyi bir
eğitim alarak müderrislik, şehzade lalalığı, beylerbeyliği ve defterdarlık
gibi görevlerde bulunmuştur.
Defterî’nin bilinen tek eseri, içerisinde 216 şiirin bulunduğu
divandır. Eserin öne çıkan tarafı bu 216 şiirden 210’unun gazel
olmasıdır. Divanda Arap alfabesinin bütün harfleriyle gazel yazılmıştır.
Divandaki şiirlerin büyük çoğunluğu âşıkâne içerikli
olmakla birlikte rindâne, hikemî ve tasavvufî şiirler de vardır.
Türkçe kelimelerin ağırlıkta olduğu bir dil kullanan Defterî, şiirlerini
külfetten uzak oldukça anlaşılır ve akıcı bir üslupla yazmıştır.
Defterî’nin divanını ele alan çalışmamız üç bölümden oluşmaktadır.
Birinci bölümde kaynaklardan hareketle Defterî’nin
hayatı hakkında bilgiler ortaya konmuştur. İkinci bölümde ise divanın
incelemesi yapılmış, eserin şekil, muhteva, dil ve anlatım
özellikleri ayrıntılı bir şekilde aktarılmıştır. Üçüncü bölümde Divan-
ı Defterî’nin bugün için bilinen tek nüshasının tavsifi yapılmış
ve metin tespitinde uyulan yöntem belirtilmiştir. Bundan
sonra divanın çeviriyazılı metni verilmiştir.

Research paper thumbnail of Emîrî'nin Ahlâk-ı Kâmilîn Tercümesi

Emîrî’nin Ahlâk-ı Kâmilîn Tercümesi, 2020

Divan edebiyatı sahasındaki metinlerin dikkatle incelenmesi ve içlerindeki her ayrıntıya önem ver... more Divan edebiyatı sahasındaki metinlerin dikkatle incelenmesi ve içlerindeki her ayrıntıya önem verilmesi, sonraki çalışmalar için aydınlatıcı ve yol gösterici bir mahiyet arz etmektedir. Zira her ne kadar başlangıç ve bitişi konusunda hüküm vermek mümkün olsa da yayıldığı coğrafya bakımından bu edebiyat geleneğinin sınırlarını çizmek oldukça zordur. Söz konusu geniş sahadaki her ayrıntı, ardında büyük bir edebî birikim barındırabilmektedir. 16. yüzyıl şairlerinden Emîrî hakkında yapılan çalışmalar bu cümledendir. Edebî kaynaklarda hakkında bilgi
bulunmayan Emîrî’nin, dikkatli araştırmacıların çalışmalarıyla ilim âlemine tanıtılmasından sonra devam eden incelemelerde hayatı ve eserleri hakkında detaylı ve önemli bulgulara ulaşılmıştır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki Emîrî, yazdığı 4 divan ve 14 mesneviyle
yaşadığı asrın en üretken isimlerinden biri olmuştur. Bu 18 eserin ortak özelliği, içlerinde Farsçanın çok yoğun bir şekilde kullanılmış olmasıdır. Gelenek içerisinde Farsça şiirler söyleyen ya da doğrudan bu dilde yazılmış divan hazırlayan şair sayısı bir hayli fazla olduğu için Emîrî’nin bu tavrının bir ayrıcalık olmadığını söyleyebiliriz. Ancak Farsçadan tercüme edilen mesnevilerdeki Farsça beyit sayısının fazlalığı bakımından onun, eşine az rastlanır bir şair olduğu hemen dikkat çekmektedir. “Farsçadan Farsçaya tercüme” şeklinde nitelenebilecek bu durum, onun mesnevilerinin belirleyici özelliğidir.
Emîrî’nin Farsçadan Farsçaya tercüme etme tavrının en net görüldüğü
mesnevilerinin başında Ahlâk-ı Kâmilîn gelmektedir. Bu eser, 14. asırda yaşamış İranlı şair Hâcû-yı Kirmânî’nin Kemâl-nâme adlı mesnevisinin tercümesidir. Kemâl-nâme 1884 beyit iken Ahlâk-ı Kâmilîn 1575 beyit uzunluğundadır. Buradan anlaşılacağı üzere Emîrî, tercümesini asıl metni kısaltarak hazırlamıştır. 1575 beyitlik bu tercümenin 682 beyti Farsçadır; ayrıca eserde, asıl metinde olmayan 26 Farsça gazele yer verilmiştir. Ahlâk-ı Kâmilîn, Türkçe-Farsça karışık bir tercüme olması yönüyle tercüme geleneğimizde hususi bir yere sahiptir. Asıl metindeki birçok beyit, çoğu zaman küçük değişikliklerle yeniden Farsça olarak
yazılmıştır. Farsçaya en az Türkçe kadar hâkim olmasına rağmen Emîrî, neden böyle bir yöntem kullandığı konusunda herhangi bir bilgi vermemiştir.

Research paper thumbnail of Vücûdî Şâhid-i Ma'nâ

Research paper thumbnail of Şem'î Şem'ullâh ve Şerh-i Subhatü'l-Ebrâr'ı (İnceleme-Tenkitli metin).pdf

16. asrın ikinci yarısında yaşamış olan Şemʿî, Fars edebiyatı klasiklerinden 11 eseri şerh etmişt... more 16. asrın ikinci yarısında yaşamış olan Şemʿî, Fars edebiyatı klasiklerinden 11 eseri şerh etmiştir. O, kendine has özellikler taşıyan şerh usûlü ve eserlerinin çokluğuyla şerh edebiyatının üretken isimleri arasındaki yerini almıştır. Çalışmanın konusunu oluşturan ve Şemʿî’nin, hayatının sonlarına doğru yazdığı Subhatü’l-Ebrâr şerhi, Molla Câmî’nin bu eserinin Anadolu sahasındaki tek şerhidir. Şârih, Subhatü’l-Ebrâr’ı mısra mısra şerh ederken klasik şerh usûlünün bütün unsurlarından yararlanmıştır. Ancak şerhte, bu unsurlar, eşit miktarda yer almamıştır. Şemʿî, eserinde, birçok kelimenin anlamını vermemiştir. Ayrıca şerhte, beyitlerin anlam katmanlarının ortaya çıkarıldığı açıklama kısımları da oldukça azdır. Subhatü’l-Ebrâr şerhinin en belirgin özelliği, eserdeki
beyitlerin birçoğunun, hiçbir izah, kelime anlamı, gramer ya da belagat bilgisi verilmeden sadece tercüme edilmesidir. Bunların haricindeki diğer beyitlere ise kısa açıklamalar eklenmiştir. Çalışmamızda, öncelikle Molla Câmî ile Şemʿî’nin hayatları ve eserleri hakkında bilgi verildi. Sonrasında şerhin teknik ve muhteva özelliklerini ortaya çıkarmak amacıyla eserdeki metin şerhi metodu, şerhin kaynakları, söz varlığı, dil, imla ve özellikleri, Şemʿî’nin şârihliğine ilişkin değerlendirmeler, Şemʿî’nin şerh yapmadaki
amaçları ile nüsha şeceresi üzerinde duruldu. Bunlardan sonra, Şerh-i Subhatü’l-Ebrâr’ın çeviri yazılı metni ortaya konup en sonda da şahıs, yer ve eser adları dizinine yer verildi.

Research paper thumbnail of Şârihin Manzum Tercümesi: Şem‘î’nin Terceme-i Kasîde-i Emâlî’si

FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, 2017

Öz 569/1173 yılında Ûşî tarafından yazılan Kasîde-i Emâlî, yazıldığı dönemden günümüze kadar büyü... more Öz 569/1173 yılında Ûşî tarafından yazılan Kasîde-i Emâlî, yazıldığı dönemden günümüze kadar büyük bir ilgi görerek Arapça, Farsça ve Türkçe olmak üzere birçok tercüme ve şerhe konu olmuştur. İslâm akaidinin temel konularını işleyen bu kasidenin mütercimlerinden biri 16. asrın tanınmış şârihlerinden Şem'î Şem'ullâh'tır. Çalışmamızda 72 bentten oluşan ve müzdevic murabba nazım şekliyle yazılan bu tercümenin öncelikle tenkitli metni oluşturulmuş sonrasında ise biçim ve içeriğine dair bilgiler verilmiştir. Eserin öne çıkan özelliklerinden biri vezin ve kafiye konusunda ana metne sadık kalınmasıdır. Çünkü kasidenin Türkçe tercümelerinde bu iki unsurun muhafaza edildiği örnek sayısı çok azdır. Tercüme usulü açısından Şem'î (ö. 1602'den sonra), her bir beytin tercümesi için dört mısralık bir bend kullanmıştır. Yani tercümesini eserin aslına göre genişletmiştir. Eserde ilgi uyandıran durumlardan biri de tercümenin hatimesinde mütercimin, yaptığı işi hem "tercüme" hem de "şerh" olarak niteleyerek bu iki kavramı aynı anlama gelecek şekilde kullanmasıdır. Çalışmamızda bu nitelemenin temelinde yatan sebeplere değinilerek gerekçeleri ortaya konmuştur.

Research paper thumbnail of Sûdî-i Bosnevî'ye Reddiyeler

Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi

Research paper thumbnail of Fakîrî’nin İstanbul Şehrengizi

Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, 2016

Fakîrî, who lived in the 16th century, is a poet known in our literature with his works titled Şe... more Fakîrî, who lived in the 16th century, is a poet known in our literature with his works titled Şehrengiz-i İstanbul (The Specific Genre of Poem Named "Şehrengiz" about Istanbul) and Ta'rifât (Depictions). Aside from these, there are also other works that are referred as his works, including Letâ'if (Emotions), Sâkî-nâme (Beverages) and 57 poems published in certain magazines. However, we have revealed in our investigations that Sâkî-nâme does not belong to him and that it was written in the 17th century.

Research paper thumbnail of Bir Kırkambar Örneği 06 MİL YZ A 6188 Numaralı Mecmua

Yonca filigranlı Mecmuanın Derleyicisi ve Yazılış Tarihi Şeyhülislam Yahya'nın şiirlerinin bulund... more Yonca filigranlı Mecmuanın Derleyicisi ve Yazılış Tarihi Şeyhülislam Yahya'nın şiirlerinin bulunduğu ilk 42 varakla son 16 varağın yazı şekli ve şiirlerin düzeni birbirinden farklıdır. Bu da mecmuanın en az iki derleyicisinin olduğunu akla getirmektedir. Mecmuanın ilk kısmında mürettib ve düzenleme tarihiyle ilgili herhangi bir kayıt olmamakla birlikte ikinci kısmıyla ilgili bu bilgiler verilmiştir. Mecmuanın 42. varağında Şeyhülislam Yahya'nın şiirlerinin bittiğini göstermek için bir çizgi çekilerek karışık şiirlere geçilmiştir. Mürettib, çizginin hemen altına "Biŋ yüz yigirmi yedi senesinde merĥūm ǾOŝmān Paşanuŋ oġlınuŋ oġlı ǾAbdullāh Aga duǾācıŋuz bu kāġızun aşaġısın taĥrįr eylemişdür" şeklinde bir kayıt düşerek mecmuayı ne zaman hazırladığını ve kendi adını söylemiş; ayrıca şiirlerin tamamlandığı 58. varakta bir beyitle mahlasını da vermiştir: Ger dilerseŋ işbu ħaŧŧuŋ śāĥibin ǾAbdį efgendedür bil ķıl duǾā Bu iki kaydın haricinde Abdî, kendisiyle ilgili bir yerde daha açıklama yapmıştır. Mecmuda 65. sıradaki gazel Abdî adlı bir şaire aittir. Mürettib Abdî, bu kişinin kendisinden farklı biri olduğunu belirtmek için gazelin altına şu kaydı düşmüştür: "Yuķarıda bir ǾAbdį ġazel yazılmışdur, ǾAbdį başķadur ǾAbdį başķa" Mecmuanın Muhtevası Çalışmamızın başlığında her ne kadar herhangi bir ayrım belirtilmemiş olsa da incelemelerimizin ağırlık noktası mecmuanın son 16 varağıyla ilgilidir. 2 Zira hem ilk kısımdaki şiirlerin tamamı Şeyhülislam

Research paper thumbnail of 16. Asır Osmanlı Toplumuna Açılan Bir Pencere Fakîrî'nin Risâle-i Ta'rifâtı

Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, 2019

Osmanlı Devleti’nin siyasî tarihinin aksine ictimâî hayatıyla ilgili günümüze ulaşan bilgi ve bel... more Osmanlı Devleti’nin siyasî tarihinin aksine ictimâî hayatıyla
ilgili günümüze ulaşan bilgi ve belge oldukça azdır. Bu nedenle
söz konusu alanla ilgili yapılan çalışmaların istenilen düzeyde
olduğunu söylemek güçtür. Şairlerin, içinde yaşadıkları
topluma, sosyal meselelere duyarsız kalamayacakları fikrinden
hareketle edebî metinlerin, ictimâî hayatla ilgili önemli birer
kaynak hüviyeti taşıdığını söylemek mümkündür. Nitekim
divan edebiyatı ürünlerinin bu bakış açısıyla incelenmesi
neticesinde önemli bulgulara ulaşıldığı görülmektedir. Bu
cümleden olmak üzere çalışmamıza konu olan Risâle-i Ta’rifât,
bahsi geçen alanla ilgili oldukça kıymetli bilgiler ihtiva
etmektedir.
Fakîrî, 1534’te tamamladığı Risâle-i Ta’rifât adlı
mesnevisinde o dönemin toplum hayatında bulunan 149 tipi
üçer beyitlik fasıllar halinde tarif etmiştir. 492 beyitten oluşan
eserde, ulak, azap, müderris, mülazım, imam, zengin, yaşlı,
Türk, Acem, ases, remmâl, berber, neyzen, kalenderî, helvacı,
kasap, çingene gibi toplumun her kesiminden insan tipi
hakkında bilgiler vardır. Şair, bazen mizâhî ya da eleştirel bir
tavır takınıp bazen de müstehcen ifadeler kullanmakla birlikte
hiçbir zaman tasannuya kaçmadan bu 149 tipi realist
denilebilecek bir üslupla toplumun içinden gelen bir birey
olarak tarif etmiştir. Risâle-i Ta’rifât, Osmanlı toplumunun, bir
şairin muhayyilesindeki intibalarını yansıtmasıyla gelenek
içerisinde müstesna bir yere sahiptir. Bu makalede daha önce
farklı çalışmalara konu olmuş ancak tam metni yayımlanmamış
olan bu eserin önce şekil ve muhteva incelemesi yapılmış bunun
akabinde, mevcut nüshaların karşılaştırılmasıyla oluşturulmuş
çeviriyazılı metnine yer verilmiştir.

Research paper thumbnail of OSMANLI EDEBİYATINDA BİR EDEBÎ ELEŞTİRİ METNİ: ŞERH-İ CEDÎD Ü MUHTASAR-I MÜFÎD

ULUSLARARASI TOPLUM VE KÜLTÜR ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU (3-5 EKİM 2019), 2019

Edebiyatımızda Gülistan’ın tamamını veya sadece dibacesini konu alan birçok tercüme ve şerh yazıl... more Edebiyatımızda Gülistan’ın tamamını veya sadece dibacesini konu alan
birçok tercüme ve şerh yazılmıştır. Gülistan’ın dibacesine yapılan şerhlerin birincisi Lâmi’î Çelebi’ye, sonuncusu ise Safvet’e aittir. Şerh-i Cedîd ü Muhtasar-ı Müfîd adını taşıyan bu eser, 1200/1786’da yazılmaya başlanıp bir yılda tamamlanmıştır. Eserin giriş kısmında, Gülistan’ı şerh eden şârihlerden bahsedildikten sonra bunlar arasında en başarılısının Sûdî-i Bosnevî olduğu; ancak onun da iştikak yani kelime türetimi konusunda hatalar yaptığı belirtilmiştir. Safvet, eserini hazırlama sürecini
detaylı bir şekilde açıklamıştır. Buna göre Safvet, Şerh-i Cedîd ü Muhtasar-ı Müfîd'i hocası Necib’in, Sûdî-i Bosnevî’nin şerhi üzerinde yaptığı düzeltmeler kaybolmasın diye kaleme almıştır; ancak bunu yaparken kendisi de epeyce ekleme ve düzeltmeler yapmıştır. Yani bu eser aslında Sûdî-i Bosnevî’nin Gülistan şerhinin dibace kısmına, Necib ve Safvet tarafından yapılan ekleme ve düzeltmeleri içeren
bir eleştiridir. Safvet, bunları belirttikten sonra çalışmasını yeni bir eser olarak addedip ona Şerh-i Cedîd ü Muhtasar-ı Müfîd ismini vermiştir. Bilindiği üzere eski metinlere yönelik eleştiriler sayfa kenarlarına kaydedilen ve der-kenar tabir edilen notlar şeklinde dile getirilmektedir.
Bildirimize konu olan Şerh-i Cedîd ü Muhtasar-ı Müfîd ise farklı olarak, bir metne yönelik eleştirileri içeren müstakil eser olması bakımından özgün bir mahiyet sergilemektedir. Bildiride Safvet’in, Sûdî’nin eseri üzerinde ne gibi tasarruflarda bulunduğu örnekleriyle irdelenecektir.

Research paper thumbnail of Sûdî-i Bosnevî'ye Reddiyeler  Refutations to Sûdî-i Bosnevî

Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, 2018

16. asırda yaşayan Sûdî-i Bosnevî, Bostan, Gülistan ve Divan- ı Hafız’a yazdığı şerhlerle Türk şe... more 16. asırda yaşayan Sûdî-i Bosnevî, Bostan, Gülistan ve Divan-
ı Hafız’a yazdığı şerhlerle Türk şerh edebiyatı alanında
büyük bir şöhret ve saygı kazanmıştır. Sûdî, ele aldığı metinleri
mana ve dil bilgisi açısından detaylı bir şekilde açıklamış ayrıca
aynı eseri kendinden önce şerh eden şarihlerin çalışmalarını
inceleyip bunlarda gördüğü hata ve eksikliklere binlerce reddiye
yazmıştır. Böylelikle bu eserler, şerhin sınırlarını aşıp reddiye
geleneği açısından da önemli birer kayn,ak haline gelmişlerdir.
Sûdî, şerh konusunda önemli bir müdekkik olmasına rağmen
Gülistan şerhindeki açıklama ve yorumları nedeniyle sonraki
şarihler tarafından birtakım eleştirilere maruz kalmıştır. Gülistan’ın
tamamını şerh eden Kefevî Hüseyin Efendi ile aynı eserin
yalnızca dibacesine şerh yazan Safvet, eserlerinde Sûdî’nin
hatalı olduğunu düşündükleri yerleri tespit ederek bunları
reddetmişlerdir. Dil bilgisi konularının ağırlıkta olduğu bu
reddiyelerde şarihler arası rekabeti, gelenekteki tenkit anlayışını
ve Osmanlı bilginlerinin çalışma disiplinini yansıtan birçok
bilgiye ulaşmak mümkündür. Bu makalede, Kefevî Hüseyin
Efendi ve Safvet’in söz konusu eserleri hakkında bilgi verildikten
sonra bu eserlerdeki reddiyeler, konularına göre sınıflandırılıp
örneklerle açıklanmıştır.

Research paper thumbnail of DOĞUM VE ÖLÜME ŞAİRANE BİR YAKLAŞIM: HÂTİMETÜ’L-EŞ‘ÂR’DA GEÇEN DOĞUM VE ÖLÜM İFADELERİ

Motif Vakfı Uluslararası Sosyal Bilimler Sempozyumu, 2018

15. yüzyıldan 20. yüzyılın başlarına kadar aralıksız bir şekilde devam eden şair tezkiresi yazma ... more 15. yüzyıldan 20. yüzyılın başlarına kadar aralıksız bir şekilde devam eden şair tezkiresi yazma
geleneğinde toplam 36 eser kaleme alınmıştır. Bunlardan biri 19. yüzyılda Fatîn Davud tarafından yazılan
Hâtimetü’l-Eş’âr’dır. Fatîn, eserinde 672 şairin biyografisi hakkında bilgi vererek şair sayısı bakımından
geleneğin en hacimli tezkiresini hazırlamıştır. Şair kadrosunun genişliğine rağmen Hâtimetü’l-Eş’âr’ın asıl
ayırt edici özelliği, biyografilerde doğum ve ölüm tarihlerinin verilmiş olmasında gizlidir. Çünkü o zamana
kadar yazılan tezkirelerin hiçbirinde şairlerin doğum ve ölüm yılları hakkında bu derece detaylı bilgilere
ulaşmak mümkün değildir. Bu tezkirelerde şairlerin memleketleri söylenmekle birlikte doğumlarına nadiren
değinilmiş; ölümlerinde ise olayın zamanından çok yeri, şekli, nedeni, mezarının nerede olduğu gibi
konulara ağırlık verilmiştir. Ancak Hâtimetü’l-Eş’âr’da bu durum çok farklıdır. Hayattaki şairlerin neredeyse
tamamının doğum tarihini, gün ve ayına kadar belirten Fatîn, ölüm konusunda ise 672 şairden 657’sinin
ölüm yılını vererek bu alanda bir ilki gerçekleştirmiştir. Doğum ve ölüm ifadelerinin yoğun geçtiği
Hâtimetü’l-Eş’âr’da, insan hayatının bu iki önemli olayının aktarımında sıradan ifadeler kullanmak yerine
şairane bir tavır takınılmıştır. Aynı zamanda divan sahibi bir şair olan Fatîn, dile özel tasarruflarda bulunarak
şairlerin doğum ve ölümlerini orijinal benzetme ve hayallerle süsleyerek dile getirmiştir. Türkçenin söyleyiş
zenginliğini yansıttıkları için her biri ayrı önem taşıyan bu ifadelerden bazıları, deyimleşerek dilimizde yer
edinmiştir. Bu bildiride Hâtimetü’l-Eş’âr’da geçen söz konusu doğum ve ölüm ifadeleri tespit edilerek
yapıları, söz varlıkları ve anlam dünyaları hakkında bilgiler verilecektir.

Research paper thumbnail of On Altıncı Asırda Bir Şehir Övgüsü: Budin

ÇANAKKALE ARAŞTIRMALARI TÜRK YILLIĞI, 2017

Divan edebiyatında şehr-engiz, bilâdiye (belde-nâme), tarif-nâme, şehir mersiyesi, mesâir, sâhil-... more Divan edebiyatında şehr-engiz, bilâdiye (belde-nâme), tarif-nâme, şehir mersiyesi, mesâir, sâhil-nâme, şehir tasvirlerinin yapıldığı gazel ve kasideler gibi şehir konusunu işleyen birçok tür gelişmiş; ancak bunların içinde şehr-engizler hepsinden çok yaygınlık kazanmıştır. Edebiyatımızda bunların dışında, özel olarak adlandırılmayan, ancak şehirleri konu alan başka şiirler de vardır. İçerikleri dikkate alındığında bu şiirlerin saydığımız türlerle önemli benzerliklerinin olduğu görülmektedir. 16. asırda yaşayan Vücûdî'nin Şâhid-i Ma'nâ adlı mesnevisinde Budin şehrinin tasvir edildiği " Der-Vasf-ı Budun " başlıklı bölüm bu türden şiirlere örnek teşkil etmektedir. Vücûdî, Şâhid-i Ma'nâ'yı 1594'te bizzat katıldığı Yanıkkale'nin fethinin hemen akabinde yazmış; dinî-tasavvufî didaktik bir mesnevi olan eserine fetihten sonra kışı geçirmek için gittiği Budin'i anlatan bir de bölüm eklemiştir. 42 beyitlik bu bölümde kaplıca-hamamlarıyla tanınan Budin'in havuzları, kalesi, bağları, Tuna Nehri, Peşte bölgesi gibi öne çıkan yerleri övülerek tasvir edilmiştir. Bir şehrin öne çıkan güzellikleri anlatıldığı için söz konusu bölüm her ne kadar " şehr-engiz " başlığını taşımasa da içerik olarak şehr-engiz özelliği göstermektedir. Çalışmamızda Şâhid-i Ma'nâ'nın " Der-Vasf-ı Budun " başlıklı bölümünün tenkitli metniyle muhteva ve şekil hususiyetleri hakkında bilgiler verilmiştir.

Research paper thumbnail of Şârihin Manzum Tercümesi: Şem'î'nin Terceme-i Kasîde-i Emâlî'si

FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, 2017

Öz 569/1173 yılında Ûşî tarafından yazılan Kasîde-i Emâlî, yazıldığı dönemden günü-müze kadar büy... more Öz 569/1173 yılında Ûşî tarafından yazılan Kasîde-i Emâlî, yazıldığı dönemden günü-müze kadar büyük bir ilgi görerek Arapça, Farsça ve Türkçe olmak üzere birçok ter-cüme ve şerhe konu olmuştur. İslâm akaidinin temel konularını işleyen bu kasidenin mütercimlerinden biri 16. asrın tanınmış şârihlerinden Şem'î Şem'ullâh'tır. Çalışmamızda 72 bentten oluşan ve müzdevic murabba nazım şekliyle yazılan bu tercümenin öncelik-le tenkitli metni oluşturulmuş sonrasında ise biçim ve içeriğine dair bilgiler verilmiştir. Eserin öne çıkan özelliklerinden biri vezin ve kafiye konusunda ana metne sadık kalın-masıdır. Çünkü kasidenin Türkçe tercümelerinde bu iki unsurun muhafaza edildiği örnek sayısı çok azdır. Tercüme usulü açısından Şem'î (ö. 1602'den sonra), her bir beytin ter-cümesi için dört mısralık bir bend kullanmıştır. Yani tercümesini eserin aslına göre geniş-letmiştir. Eserde ilgi uyandıran durumlardan biri de tercümenin hatimesinde mütercimin, yaptığı işi hem " tercüme " hem de " şerh " olarak niteleyerek bu iki kavramı aynı anlama gelecek şekilde kullanmasıdır. Çalışmamızda bu nitelemenin temelinde yatan sebeplere değinilerek gerekçeleri ortaya konmuştur. Abstract Kasîde-i Emâlî, written by Ûşî in 569/1173, have attracted notable interest to the present day and been translated into and annotated in many languages including Arabic, Per-sian and Turkish. Şem'î Şem'ullâh, an acclaimed annotator of the 16 th century, is among the translators of this eulogy, dealing with basic considerations of the Islamic catechism. The present study firstly provides a critical evaluation of this translation, which consists

Research paper thumbnail of Bir Osmanlı Bilgini Kethüdâzâde Ârif ve Divanı

TÜRKİYAT MECMUASI, 2012

ÖZET Osmanlı Devleti tarihinde birkaç asırdır devam eden yenilik çalışmaları 19. asırla birlikte ... more ÖZET Osmanlı Devleti tarihinde birkaç asırdır devam eden yenilik çalışmaları 19. asırla birlikte daha geniş bir alana yayılarak devam etmiştir. Başlangıçta askerî alanla sınırlandırılmaya çalışılan bu yenilikler, zamanla toplumun zihniyet dünyasına etki etme imkânı bulmuştur. Bu durum klasik olan her şeyi sorgulamayı beraberinde getirmiş ve divan edebiyatı da bundan payını almıştır. O dönem divanlarında geleneğe tamamıyla uyan şiirlerin yanı sıra muhteva ve şekil özellikleri açısından yeni sayılabilecek şiirler de kendilerine yer bulmuştur. Söz konusu asrın tanınmış bilginlerinden biri olan Kethüdâzâde Ârif, bu fikirlerle yetişerek içinde bulunduğu ortama uygun şiirler yazmıştır. Şair, geleneği devam ettirmesine rağmen bazı şiirlerinde onun klasik yapısının dışına çıkmayı bir kusur olarak görmemiştir. Çalışmamızda Kethüdâzâde Ârif Divanı bu bakış açısıyla ele alınarak içerisindeki şiirlerin muhteva ve şekil özellikleri üzerinde durulacaktır.

Research paper thumbnail of Beyânî'nin Sinop Şehrengizi

Turkish Studies, 2015

Şehrengizler, bir şehrin doğal ve tarihî güzellikleri ile çeşitli meslek ve zanaat dallarında ün ... more Şehrengizler, bir şehrin doğal ve tarihî güzellikleri ile çeşitli meslek ve zanaat dallarında ün yapmış esnaflarını (güzellerini) manzum olarak tanıtan eserlerdir. Osmanlı sahasında 16. asırla birlikte ilk örnekleri verilen şehrengizler, iki asırlık bir sürecin sonunda 18. asırda rağbetten düşmüş, bir zaman sonra da ortadan kalkmıştır. Edebiyatımızda başta İstanbul, Edirne ve Bursa olmak üzere birçok şehir hakkında yazılmış altmıştan fazla şehrengiz bulunmaktadır. Bunlardan biri de Beyânî’nin yazdığı Şehrengiz-i Sinop’tur.
Beyânî, şehrengizlerin daha yeni yeni yaygınlık kazandığı 16. asırda yaşamış ve memleketi Sinop için bu türün örneklerinden birini ortaya koymuştur. Bu eser, Sinop için yazılan ilk ve tek şehrengizdir. Mesnevi nazım şekliyle yazılan ve 235 beyitten oluşan eserde 13 güzele yer verilmiştir. Güzellerin haricinde eserde Sinop Kalesi ve Sultan Alâeddin Camii gibi Sinop’un önemli yerlerinin 16. asırdaki durumlarını yansıtan önemli bilgiler de bulunmaktadır. Münâcâtla başlayan eserde Sinop şehrinin güzelliklerinin anlatıldığı kısımlar da dâhil olmak üzere dokuz bölüm bulunmaktadır.
Tertip düzeni, içeriği ve yazılış sebebiyle Şehrengiz-i Sinop, edebiyatımızdaki birçok şehrengizle ortak özellikler taşımaktadır. Eserin gelenekle dikkat çekici tek farkı, güzellerin anlatıldığı bölümün diğer bölümlere nazaran kısa oluşudur.
Çalışmamızda öncelikle şehrengiz geleneği ve Beyânî hakkında bilgi verilmiştir. Sonrasında Şehrengiz-i Sinop’un şekil ve muhteva özellikleri üzerinde durulmuş; ardından da eserin transkripsiyonlu metni verilmiştir.

Research paper thumbnail of Şem'î Şem'ullâh ve Şerh-i Subhatü'l-Ebrâr'ı

The Journal of Academic Social Science Studies, 2014

Research paper thumbnail of Fakîrî'nin İstanbul Şehrengizi.pdf

ÇANAKKALE ARAŞTIRMALARI TÜRK YILLIĞI, 2016

16. asırda yaşamış olan olan Fakîrî, edebiyatımızdaŞehrengiz-i İstanbul ve Ta‘rifât adlı eserleri... more 16. asırda yaşamış olan olan Fakîrî, edebiyatımızdaŞehrengiz-i
İstanbul ve Ta‘rifât adlı eserleriyle tanınan bir şairdir. Bunların haricinde
Letâ‘if, bazı çalışmalarda ona atfedilen ancak yaptığımız incelemede 17.
yüzyılda yazıldığı anlaşılan Sâkî-nâme ve mecmularda geçen 57 şiir de
yine Fakîrî’yle anılan eserlerdir.
Kâtib ve Taşlıcalı Yahya’nın eserlerinin ardından İstanbul için yazılan
üçüncü şehrengiz olma özelliğini taşıyan Şehrengiz-i İstanbul’un elimize
ulaşan üç nüshası vardır. Bu üç nüshaya dayanarak eser hakkında bilgiler
veren araştırmacıların tamamı, şehrengizin 305 beyit olduğu konusunda
hemfikirdirler. Ancak yaptığımız inceleme neticesinde eserin aslında 259
beyit olduğu; arta kalan 46 beytin ise Mesîhî’nin Edirne Şehrengizi’nden
alındığı sonucuna varılmıştır. Zira Fakîrî’nin eserinde geçen 23 güzelin
tasviri birebir aynı beyitlerle Mesîhî’nin şehrengizinde de geçmektedir.
Mesîhî’nin, eserini Fakîrî’den önce yazdığı bilgisinden hareketle bu
durumun kuvvetle muhtemel bir müstensih hatasından kaynaklandığını
söyleyebiliriz.
Fakîrî’nin Sâkî-nâme ve Şehrengiz-i İstanbul adlı eserleri hakkında
önemli bulgulara ulaşılan çalışmamızın ilk bölümünde Fakîrî’nin hayatı
ve eserleri üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde ise önce mevcut
nüshaların ikisinden yararlanılarak Şehrengiz-i İstanbul’un tenkitli metni
oluşturulmuş; sonra da eserin muhteva ve şekil hususiyetleri hakkında
bilgiler verilmiştir. Bunun neticesinde sebeb-i te’lif, tasvirler, kullanılan
dil, vezin ve nazım şekli gibi birçok bakımdan eserin, gelenekle sıkı bir bağ
içerisinde olduğu görülmüştür.

Research paper thumbnail of Divan-ı Defterî

Divan-ı Defterî, 2020

1508-1568 yılları arasında yaşayan Defterî hakkında şuara tezkirelerinde herhangi bir bilgi yoktu... more 1508-1568 yılları arasında yaşayan Defterî hakkında şuara
tezkirelerinde herhangi bir bilgi yoktur. Ancak o, Osmanlı Devleti’nin
en meşhur ailelerinin başında gelen Çandarlılara mensup
bir isim olduğu için hayatı hakkında detaylı sayılabilecek bilgilere
ulaşılabilmetedir. Asıl adı Halil olan Defterî, Osmanlı tarihinin
ilk kazaskeri ve beşinci veziri olan Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa’nın dördüncü göbekten torunudur. Birçok veziriâzam
çıkarmış, gelenekleri olan bir aileden geldiği için iyi bir
eğitim alarak müderrislik, şehzade lalalığı, beylerbeyliği ve defterdarlık
gibi görevlerde bulunmuştur.
Defterî’nin bilinen tek eseri, içerisinde 216 şiirin bulunduğu
divandır. Eserin öne çıkan tarafı bu 216 şiirden 210’unun gazel
olmasıdır. Divanda Arap alfabesinin bütün harfleriyle gazel yazılmıştır.
Divandaki şiirlerin büyük çoğunluğu âşıkâne içerikli
olmakla birlikte rindâne, hikemî ve tasavvufî şiirler de vardır.
Türkçe kelimelerin ağırlıkta olduğu bir dil kullanan Defterî, şiirlerini
külfetten uzak oldukça anlaşılır ve akıcı bir üslupla yazmıştır.
Defterî’nin divanını ele alan çalışmamız üç bölümden oluşmaktadır.
Birinci bölümde kaynaklardan hareketle Defterî’nin
hayatı hakkında bilgiler ortaya konmuştur. İkinci bölümde ise divanın
incelemesi yapılmış, eserin şekil, muhteva, dil ve anlatım
özellikleri ayrıntılı bir şekilde aktarılmıştır. Üçüncü bölümde Divan-
ı Defterî’nin bugün için bilinen tek nüshasının tavsifi yapılmış
ve metin tespitinde uyulan yöntem belirtilmiştir. Bundan
sonra divanın çeviriyazılı metni verilmiştir.

Research paper thumbnail of Emîrî'nin Ahlâk-ı Kâmilîn Tercümesi

Emîrî’nin Ahlâk-ı Kâmilîn Tercümesi, 2020

Divan edebiyatı sahasındaki metinlerin dikkatle incelenmesi ve içlerindeki her ayrıntıya önem ver... more Divan edebiyatı sahasındaki metinlerin dikkatle incelenmesi ve içlerindeki her ayrıntıya önem verilmesi, sonraki çalışmalar için aydınlatıcı ve yol gösterici bir mahiyet arz etmektedir. Zira her ne kadar başlangıç ve bitişi konusunda hüküm vermek mümkün olsa da yayıldığı coğrafya bakımından bu edebiyat geleneğinin sınırlarını çizmek oldukça zordur. Söz konusu geniş sahadaki her ayrıntı, ardında büyük bir edebî birikim barındırabilmektedir. 16. yüzyıl şairlerinden Emîrî hakkında yapılan çalışmalar bu cümledendir. Edebî kaynaklarda hakkında bilgi
bulunmayan Emîrî’nin, dikkatli araştırmacıların çalışmalarıyla ilim âlemine tanıtılmasından sonra devam eden incelemelerde hayatı ve eserleri hakkında detaylı ve önemli bulgulara ulaşılmıştır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki Emîrî, yazdığı 4 divan ve 14 mesneviyle
yaşadığı asrın en üretken isimlerinden biri olmuştur. Bu 18 eserin ortak özelliği, içlerinde Farsçanın çok yoğun bir şekilde kullanılmış olmasıdır. Gelenek içerisinde Farsça şiirler söyleyen ya da doğrudan bu dilde yazılmış divan hazırlayan şair sayısı bir hayli fazla olduğu için Emîrî’nin bu tavrının bir ayrıcalık olmadığını söyleyebiliriz. Ancak Farsçadan tercüme edilen mesnevilerdeki Farsça beyit sayısının fazlalığı bakımından onun, eşine az rastlanır bir şair olduğu hemen dikkat çekmektedir. “Farsçadan Farsçaya tercüme” şeklinde nitelenebilecek bu durum, onun mesnevilerinin belirleyici özelliğidir.
Emîrî’nin Farsçadan Farsçaya tercüme etme tavrının en net görüldüğü
mesnevilerinin başında Ahlâk-ı Kâmilîn gelmektedir. Bu eser, 14. asırda yaşamış İranlı şair Hâcû-yı Kirmânî’nin Kemâl-nâme adlı mesnevisinin tercümesidir. Kemâl-nâme 1884 beyit iken Ahlâk-ı Kâmilîn 1575 beyit uzunluğundadır. Buradan anlaşılacağı üzere Emîrî, tercümesini asıl metni kısaltarak hazırlamıştır. 1575 beyitlik bu tercümenin 682 beyti Farsçadır; ayrıca eserde, asıl metinde olmayan 26 Farsça gazele yer verilmiştir. Ahlâk-ı Kâmilîn, Türkçe-Farsça karışık bir tercüme olması yönüyle tercüme geleneğimizde hususi bir yere sahiptir. Asıl metindeki birçok beyit, çoğu zaman küçük değişikliklerle yeniden Farsça olarak
yazılmıştır. Farsçaya en az Türkçe kadar hâkim olmasına rağmen Emîrî, neden böyle bir yöntem kullandığı konusunda herhangi bir bilgi vermemiştir.

Research paper thumbnail of Vücûdî Şâhid-i Ma'nâ

Research paper thumbnail of Şem'î Şem'ullâh ve Şerh-i Subhatü'l-Ebrâr'ı (İnceleme-Tenkitli metin).pdf

16. asrın ikinci yarısında yaşamış olan Şemʿî, Fars edebiyatı klasiklerinden 11 eseri şerh etmişt... more 16. asrın ikinci yarısında yaşamış olan Şemʿî, Fars edebiyatı klasiklerinden 11 eseri şerh etmiştir. O, kendine has özellikler taşıyan şerh usûlü ve eserlerinin çokluğuyla şerh edebiyatının üretken isimleri arasındaki yerini almıştır. Çalışmanın konusunu oluşturan ve Şemʿî’nin, hayatının sonlarına doğru yazdığı Subhatü’l-Ebrâr şerhi, Molla Câmî’nin bu eserinin Anadolu sahasındaki tek şerhidir. Şârih, Subhatü’l-Ebrâr’ı mısra mısra şerh ederken klasik şerh usûlünün bütün unsurlarından yararlanmıştır. Ancak şerhte, bu unsurlar, eşit miktarda yer almamıştır. Şemʿî, eserinde, birçok kelimenin anlamını vermemiştir. Ayrıca şerhte, beyitlerin anlam katmanlarının ortaya çıkarıldığı açıklama kısımları da oldukça azdır. Subhatü’l-Ebrâr şerhinin en belirgin özelliği, eserdeki
beyitlerin birçoğunun, hiçbir izah, kelime anlamı, gramer ya da belagat bilgisi verilmeden sadece tercüme edilmesidir. Bunların haricindeki diğer beyitlere ise kısa açıklamalar eklenmiştir. Çalışmamızda, öncelikle Molla Câmî ile Şemʿî’nin hayatları ve eserleri hakkında bilgi verildi. Sonrasında şerhin teknik ve muhteva özelliklerini ortaya çıkarmak amacıyla eserdeki metin şerhi metodu, şerhin kaynakları, söz varlığı, dil, imla ve özellikleri, Şemʿî’nin şârihliğine ilişkin değerlendirmeler, Şemʿî’nin şerh yapmadaki
amaçları ile nüsha şeceresi üzerinde duruldu. Bunlardan sonra, Şerh-i Subhatü’l-Ebrâr’ın çeviri yazılı metni ortaya konup en sonda da şahıs, yer ve eser adları dizinine yer verildi.