Gülay Bilir - Academia.edu (original) (raw)
Papers by Gülay Bilir
Ege Tıp Dergisi, Mar 1, 2006
Epstein-Barr virüs, klasik Hodgkin lenfomaların patogenezinde yer almaktadır. Epstein-Barr virüs ... more Epstein-Barr virüs, klasik Hodgkin lenfomaların patogenezinde yer almaktadır. Epstein-Barr virüs latent membran protein-1 (EBV-LMP1) Hodgkin ve Reed Sternberg (HRS) hücrelerinde sıklıkla eksprese edilmektedir. Bu çalışmada klasik Hodgkin lenfoma olgularında immünhistokimyasal olarak EBV-LMP1 ekspresyonu ve histopatolojik subtiplere göre dağılımı araştırılmıştır. Ankara Onkoloji Hastanesi patoloji bölümünde 1998-2004 yılları arasında klasik Hodgkin lenfoma tanısı alan ve çalışma için yeterli doku örnekleri mevcut olan toplam 37 olgu çalışma grubunu oluşturmaktadır. İmmünhistokimyasal olarak anti-EBV-LMP1 antikoru ile boyama yapılmıştır. Otuzyedi klasik Hodgkin lenfoma olgusunun 19'unda (%51,35) EBV-LMP1 ekspresyonu izlenmiştir. Onüç mikst selüler subtipin 11'inde (%84,6), 14 nodüler sklerozan subtipin üçünde (%21,4), altı lenfositten yoksun subtipin beşinde (%83,3) EBV-LMP1 ile HRS hücrelerinde boyanma olmuştur. Dört lenfositten zengin subtipin hiçbirinde boyanma izlenmemiştir. EBV-LMP1'in klasik Hodgkin lenfoma olgularında ekspresyonu, EBV enfeksiyonunun patogenezde rolü olduğunu desteklemektedir. Histopatolojik subtiplerden en yüksek oranda ekspresyon mikst selüler tipte, en düşük oranda ekspresyon ise lenfositten zengin tipte izlenmiştir. EBV enfeksiyonu ile ilişkili olmayan olgularda patogenezde başka ajanların araştırılması gerekmektedir. SUMMARY Epstein-Barr virus plays role in the pathogenesis of classical Hodgkin's lymphomas. Epstein Barr virus latent membrane protein-1 (EBV-LMP1) is usually expressed in Hodgkin and Reed Sternberg (HRS) cells. In this study, the immunohistochemical expression of EBV-LMP1 in classical Hodgkin's lympoma cases and its distribution according to histopathological subtypes were investigated.
Annals of medical research, 2013
Acta oncologica turcica, 2013
Ellidört yaşında erkek hastaya ailesel kolon kanseri öyküsü nedeni ile yapılan kolonoskopide mult... more Ellidört yaşında erkek hastaya ailesel kolon kanseri öyküsü nedeni ile yapılan kolonoskopide multipl polip saptandı. Patolojide multipl polipte adenokarsinom saptanması ve aile öyküsünün de olması üzerine total kolektomi yapıldı. Total kolektomi patolojisinde multisentrik kolon adenokarsinomu ve grade 1 apendiks nöroendokrin tümör saptandı. Literatürde senkron multisentrik kolon adenokarsinomu ve apendiks nöroendokrin tümörü birlikteliği nadiren bildirilmiştir, hastamız bu nedenle özellik arzetmektedir.
Marmara Medical Journal, 2006
Bu olgu sunumunda Hodgkin lenfoma tanisiyla bas-boyun bolgesine radyoterapi uygulanmasini takiben... more Bu olgu sunumunda Hodgkin lenfoma tanisiyla bas-boyun bolgesine radyoterapi uygulanmasini takiben ortaya cikan akciger ve coklu cilt kanserleri tespit edilen bir olgu sunulmustur. Elli yasinda, Evre IA Hodgkin lenfoma nedeniyle mantle alanina radyoterapi verilen erkek hastada, 6 yil sonra burun uzerinde bazal hucreli karsinom, sag kulak uzerinde invaziv epidermoid karsinom ve sol infraorbital bolgede in-situ epidermoid karsinom tespit edildi. Cerrahi tedavi sonrasi sag aurikuler alana ve sol infraorbital sahaya lateral cerrahi sinirin yakin olmasi ve hastanin re-eksizyonu kabul etmemesi nedeniyle radyoterapi verilen olgu bir yil sonra nefes darligi sikayeti ile basvurdu. Sag akciger ust ve orta zonlari tutan kitle tespit edilen olgunun bronkoskobik biyopsi sonucu Epidermoid karsinom olarak rapor edildi. Vena cava superior sendromu tespit edilen hastaya tekrar radyoterapi ve medikal tedavi uygulandi. Genel durumu giderek bozulan hasta 15 gun sonra oldu.
International Journal of Gynecologic Cancer, Sep 1, 2005
Ege Tıp Dergisi, Jun 1, 2005
C-erbB-2 onkogeni, p185 olarak bilinen, epidermal büyüme faktörü ailesine ait, tirozin kinaz akti... more C-erbB-2 onkogeni, p185 olarak bilinen, epidermal büyüme faktörü ailesine ait, tirozin kinaz aktiviteli bir transmembran glikoproteinini kodlar. Meme kanserinde c-erbB-2' nin artmış ekspresyonu kötü prognozla ilişkilidir. Bu çalışmada, 131 invaziv duktal karsinom vakasına ait parafin doku kesitleri incelendi. C-erbB-2 artmış ekspresyonu ile diğer prognostik belirleyiciler (yaş, tümör boyutu, lenf nodu tutulumu, tümör grade' i, lenfovasküler invazyon, nöral invazyon, ekstensif intraduktal karsinom, östrojen ve progesteron reseptör statüsü, p53) arasındaki ilişki değerlendirildi. Sonuçlarımız, c-erbB-2 artmış ekspresyonunun yaş (p=0.02), tümör grade' i(p=0.001), östrojen reseptörü (p=0.017), p53 (p=0.047) ile istatiksel olarak ilişkili olduğunu gösterdi. Bu çalışma, c-erbB-2 onkogeninin, meme kanserinde, diğer klinikopatolojik-moleküler faktörlerle ilişkili önemli bir biyolojik belirleyici olduğunu göstermiştir. SUMMARY C-erbB-2 oncogene, encodes a transmembran glycoprotein with tyrosine kinase activity known as p185, which belongs to the family of epidermal growth factors. Its overexpression in breast cancer has been correlated with poor prognosis. In this study, paraffin-embedded tumor sections from 131 invasive ductal carcinoma cases were analyzed. The relationship between c-erbB-2 overexpression and other prognostic markers (age, tumor size, lymph node involvement, tumor grade, lymphovascular invasion, neural invasion, extensive intraductal carcinoma, estrogen, progesteron receptor status and p53) were examined. Our results showed that, c-erbB-2 overexpression is statistically correlated with age (p=0.02), tumor grade (p=0.001), estrogen receptor (p=0.0017) and p53 (p=0.047).
Ege Tıp Dergisi, Jun 1, 2007
Đntratübüler germ hücre neoplazisi, invaziv germ hücreli tümörlerle birlikteliğinden dolayı, test... more Đntratübüler germ hücre neoplazisi, invaziv germ hücreli tümörlerle birlikteliğinden dolayı, testiküler germ hücreli malignensilerin preinvaziv dönemi olarak kabul edilir. Bu çalışmada, 158 testiküler germ hücreli tümörde, intratübüler germ hücreli neoplazi sıklığı, p53 ve plasental alkalen fosfataz immunohistokimyasal boyamaları, periodik-asid Schiff-diastaz ve arjirofilik nükleoler organize bölge histokimyasal boyamaları ile değerlendirildi. 158 testiküler germ hücreli tümörün 69' unda, invaziv neoplastik odakların periferinde rezidüel seminifer tübüller bulundu. 65 olguda histomorfolojik olarak intratübüler germ hücre neoplazisi görüldü. 65 olgunun 63' ünde (%96.9) , neoplastik intratübüler germ hücreleri plasental alkalen fosfataz ve periodik-asid Schiff (PAS)-diastaz ile glikojen lehine boyanma gösterdi. 48 (%73.8) olguda, atipik germ hücrelerinde p53 ile boyanma görüldü. PLAP ve PAS-diastaz boyama yöntemleri arasında istatiksel olarak %100 anlamlı uyum saptandı (p<0.01). Đntratübüler germ hücreli neoplazi saptanan olgularda ortalama arjirofilik nükleoler organize bölge değeri 5.83 olarak hesaplandı. Çoğu invaziv germ hücreli tümörde intratübüler germ hücreli neoplazinin bulunduğu ve periodik-asid Schiff-diastaz ve plasental alkalen fosfataz boyamalarının intratübüler germ hücreli neoplazinin tesbitinde faydalı olduğu sonucuna varıldı.
DergiPark (Istanbul University), Jun 1, 2013
Burada yorgunluk ve boğaz ağrısı nedeniyle hastanemize kabul edilmiş 56 yaşında bayan hastamızı s... more Burada yorgunluk ve boğaz ağrısı nedeniyle hastanemize kabul edilmiş 56 yaşında bayan hastamızı sunmaktayız. Hastanın hastanemize kabulü sırasında yapılan laboratuar incelemesinde insidental hiperkalsemi tespit edilmesi üzerine kliniğimize konsülte edildi. Yüksek plazma paratiroid seviyelerine rağmen hastanın paratiroid görüntülemesi için istenen ultrasonografi ve Tc-99m MIBI görüntülemelerinde paratiroidler izlenemedi. Ektopik bezlerin tespiti ve malignite ekartasyonu amacıyla yapılan PET BT'de ise mediastende multipl F-18 FDG tutulumları izlendi ve lezyonlar cerrahi olarak çıkarıldı. İlginç olan durum ise, hastanın preoperatif testlerinde serum 1,25(OH) 2 D 3 ve ACE düzeylerinin normal olması ve dolayısıyla cerrahi öncesi sarkoidoz tanısı ekarte edilmiş olmasına rağmen patolojik incelemenin normal timus dokusu ve histolojik olarakta sarkoidozla uyumlu olan non-kazeöz granülomatöz lenfadenit olarak değerlendirilmesiydi.
PubMed, 2007
Objective: This study was performed to identfy surgical and histopathologic prognostic factors th... more Objective: This study was performed to identfy surgical and histopathologic prognostic factors that could predict 5-year disease-free survival (DFS) after patients underwent radical hysterectomy and pelvic-paraaortic lymphadenectomy for FIGO Stage I-II cervical carcinoma. Methods: A retrospective review was performed for all patients undergoing primary radical hysterectomy and pelvic-paraaortic lymphadenectomy for Stage I-II cervical cancer at Ankara Oncology Hospital from 1995 to 2000. Clinical and pathologic variables including age, tumor size (TS), clinical stage, depth of invasion (DI), lymphovascular space involvement (LVSI), cell type, tumor grade, lymph node metastases (LNM), parametrial involvement, surgical margin involvement and pattern of adjuvant therapy were analyzed using univariate analyses. DFS was performed by the Kaplan-Meier method and the log-rank test. Independent prognostic and predictive factors affecting DFS were assessed by the Cox proportional hazard method. Results: Ninety-three patients underwent primary type III radical hysterectomy and pelvic-paraaortic lymphadenectomy. Five-year DFS was 87.1%. LVSI, parametrial involvement and grade were the prognostic factors that independently affected survival. DFS was not significantly different for age, disease status of the surgical margins, tumor size, depth of invasion, cell type, pelvic lymph node metastases and adjuvant radiotherapy. Conclusions: LVSI, parametrial invasion and histologic grade 2-3 were independent prognostic factors in early-stage cervical cancer patients. Adjuvant radiotherapy in these patients provides no survival advantage.
International Journal of Gynecologic Cancer, Sep 1, 2005
Intratubuler germ hucre neoplazisi, invaziv germ hucreli tumorlerle birlikteliginden dolayi, test... more Intratubuler germ hucre neoplazisi, invaziv germ hucreli tumorlerle birlikteliginden dolayi, testikuler germ hucreli malignensilerin preinvaziv donemi olarak kabul edilir. Bu calismada, 158 testikuler germ hucreli tumorde, intratubuler germ hucreli neoplazi sikligi, p53 ve plasental alkalen fosfataz immunohistokimyasal boyamalari, periodik-asid Schiff - diastaz ve arjirofilik nukleoler organize bolge histokimyasal boyamalari ile degerlendirildi.158 testikuler germ hucreli tumorun 69' unda, invaziv neoplastik odaklarin periferinde reziduel seminifer tubuller bulundu. 65 olguda histomorfolojik olarak intratubuler germ hucre neoplazisi goruldu. 65 olgunun 63' unde (%96.9) , neoplastik intratubuler germ hucreleri plasental alkalen fosfataz ve periodik-asid Schiff (PAS) - diastaz ile glikojen lehine boyanma gosterdi. 48 (%73.8) olguda, atipik germ hucrelerinde p53 ile boyanma goruldu. PLAP ve PAS-diastaz boyama yontemleri arasinda istatiksel olarak %100 anlamli uyum saptandi (p
Marmara Medical Journal, 2006
Bu olgu sunumunda Hodgkin lenfoma tanisiyla bas-boyun bolgesine radyoterapi uygulanmasini takiben... more Bu olgu sunumunda Hodgkin lenfoma tanisiyla bas-boyun bolgesine radyoterapi uygulanmasini takiben ortaya cikan akciger ve coklu cilt kanserleri tespit edilen bir olgu sunulmustur. Elli yasinda, Evre IA Hodgkin lenfoma nedeniyle mantle alanina radyoterapi verilen erkek hastada, 6 yil sonra burun uzerinde bazal hucreli karsinom, sag kulak uzerinde invaziv epidermoid karsinom ve sol infraorbital bolgede in-situ epidermoid karsinom tespit edildi. Cerrahi tedavi sonrasi sag aurikuler alana ve sol infraorbital sahaya lateral cerrahi sinirin yakin olmasi ve hastanin re-eksizyonu kabul etmemesi nedeniyle radyoterapi verilen olgu bir yil sonra nefes darligi sikayeti ile basvurdu. Sag akciger ust ve orta zonlari tutan kitle tespit edilen olgunun bronkoskobik biyopsi sonucu Epidermoid karsinom olarak rapor edildi. Vena cava superior sendromu tespit edilen hastaya tekrar radyoterapi ve medikal tedavi uygulandi. Genel durumu giderek bozulan hasta 15 gun sonra oldu.
Epstein-Barr virus, klasik Hodgkin lenfomalarin patogenezinde yer almaktadir. Epstein-Barr virus ... more Epstein-Barr virus, klasik Hodgkin lenfomalarin patogenezinde yer almaktadir. Epstein-Barr virus latent membran protein-1 (EBV-LMP1) Hodgkin ve Reed Sternberg (HRS) hucrelerinde siklikla eksprese edilmektedir. Bu calismada klasik Hodgkin lenfoma olgularinda immunhistokimyasal olarak EBV-LMP1 ekspresyonu ve histopatolojik subtiplere gore dagilimi arastirilmistir. Ankara Onkoloji Hastanesi patoloji bolumunde 1998-2004 yillari arasinda klasik Hodgkin lenfoma tanisi alan ve calisma icin yeterli doku ornekleri mevcut olan toplam 37 olgu calisma grubunu olusturmaktadir. Immunhistokimyasal olarak anti-EBV-LMP1 antikoru ile boyama yapilmistir. Otuzyedi klasik Hodgkin lenfoma olgusunun 19'unda (%51,35) EBV-LMP1 ekspresyonu izlenmistir. Onuc mikst seluler subtipin 11'inde (%84,6), 14 noduler sklerozan subtipin ucunde (%21,4), alti lenfositten yoksun subtipin besinde (%83,3) EBV-LMP1 ile HRS hucrelerinde boyanma olmustur. Dort lenfositten zengin subtipin hicbirinde boyanma izlenmemisti...
C-erbB-2 onkogeni, p185 olarak bilinen, epidermal buyume faktoru ailesine ait, tirozin kinaz akti... more C-erbB-2 onkogeni, p185 olarak bilinen, epidermal buyume faktoru ailesine ait, tirozin kinaz aktiviteli bir transmembran glikoproteinini kodlar. Meme kanserinde c-erbB-2' nin artmis ekspresyonu kotu prognozla iliskilidir. Bu calismada, 131 invaziv duktal karsinom vakasina ait parafin doku kesitleri incelendi. C-erbB-2 artmis ekspresyonu ile diger prognostik belirleyiciler (yas, tumor boyutu, lenf nodu tutulumu, tumor grade' i, lenfovaskuler invazyon, noral invazyon, ekstensif intraduktal karsinom, ostrojen ve progesteron reseptor statusu, p53 ) arasindaki iliski degerlendirildi. Sonuclarimiz, c-erbB-2 artmis ekspresyonunun yas (p=0.02), tumor grade' i( p=0.001), ostrojen reseptoru (p=0.017), p53 (p=0.047) ile istatiksel olarak iliskili oldugunu gosterdi. Bu calisma, c-erbB-2 onkogeninin, meme kanserinde, diger klinikopatolojik-molekuler faktorlerle iliskili onemli bir biyolojik belirleyici oldugunu gostermistir.
A case of clear cell chondrosarcoma located in the acetabulum was reported. The patient was a 39 ... more A case of clear cell chondrosarcoma located in the acetabulum was reported. The patient was a 39 years old woman who had right pelvic pain. Microscopic examination revealed that the tumor cells have a centrally placed vesicular nucleus with a clear cytoplasm. Because of its rarity and its frequent confusion with benign tumors as well as other more agressive osseous malign tumors, clear cell chondrosarcoma was discussed with the review of the literature.
Makroscopic preliminary diagnosis and histopathological result may be different in peri-ocular ma... more Makroscopic preliminary diagnosis and histopathological result may be different in peri-ocular masses, preliminary diagnosis should absolutely be confirmed by histopathology. Three cases with the preliminary diagnosis of basal cell cancer treated with surgery that had histopathological results from basal cell cancer were evaluated. Retrospectively with the diagnosis of basal cell cancer treated with surgery followed and histopathological results were evaluated in the three cases that were different. The lesions were present for varying periods of five months to one year. Direct surgical excision and primary suture or graft or flap for the reconstruction was performed in the three patients. The histopathological evaluation demonstrated chronic inflammatory findings and fibrovascular proliferation but rich lymphocytes in two cases and rich histiocytes in the other case. Preliminary diagnosis should absolutely be confirmed by histopathology. Biopsy option should be taken into considera...
Acta Oncologica Turcica, 2013
Ellidört yaşında erkek hastaya ailesel kolon kanseri öyküsü nedeni ile yapılan kolonoskopide mult... more Ellidört yaşında erkek hastaya ailesel kolon kanseri öyküsü nedeni ile yapılan kolonoskopide multipl polip saptandı. Patolojide multipl polipte adenokarsinom saptanması ve aile öyküsünün de olması üzerine total kolektomi yapıldı. Total kolektomi patolojisinde multisentrik kolon adenokarsinomu ve grade 1 apendiks nöroendokrin tümör saptandı. Literatürde senkron multisentrik kolon adenokarsinomu ve apendiks nöroendokrin tümörü birlikteliği nadiren bildirilmiştir, hastamız bu nedenle özellik arzetmektedir.
Clinics and Research in Hepatology and Gastroenterology, 2013
Background and objective: To investigate the presence of any possible association between H. pylo... more Background and objective: To investigate the presence of any possible association between H. pylori density in the stomach and the efficacy of triple (lansoprazole 30 mg b.i.d., clarithromycin 500 mg b.i.d. and amoxicillin 1 g b.i.d. for 14 days) and bismuth-containing quadruple (colloidal bismuth subcitrate 300 mg q.i.d., lansoprazole 30 mg b.i.d., tetracycline 500 mg q.i.d. and metronidazole 500 mg t.i.d. for 14 days) eradication therapies. Methods: Eighty-five cases with H. pylori infection (proved by rapid urease test and histology) were studied. In each case, the density of H. pylori colonization was graded according to the updated Sydney classification. H. pylori eradication was determined via the 14 C-Urea breath test performed 4 weeks after the end of therapy. Results: The eradication rate of H. pylori was 50% (30 out of 60) in the triple therapy and 92% (23 of 25) in the quadruple therapy group. In the triple therapy group, the eradication rate of H. pylori decreased as the initial density of H. pylori increased (density of H. pylori: 1, 58.3%; 2, 54.5%; 3, 52.4%; 4, 38.5%; 5, 33.3%). In two cases with eradication failure after quadruple therapy, the grades of bacterial density were 1 and 3. Conclusion: H. pylori density, as assessed by histological grading, may predict the usefulness of triple therapy. The higher the H. pylori density, the less effective triple therapy will be at successful eradication of H. pylori. Quadruple therapy does not seem to be negatively affected by bacterial density.
Japanese Journal of Clinical Oncology, 2005
The purpose of this study was to evaluate patient-related parameters that determine ovarian cyst ... more The purpose of this study was to evaluate patient-related parameters that determine ovarian cyst formation in women using tamoxifen for breast cancer. Methods: A retrospective review of tamoxifen-treated women with breast cancer who were followed up in the outpatient clinic at Ankara Oncology Hospital between January 2002 and December 2004 was performed. Tamoxifen doses and duration, post-treatment menstrual function, adjuvant therapy, ultrasonographic and hormonal [follicle-stimulating hormone and serum estradiol (E 2)] data, details of gynecologic surgical procedure and histopathology were recorded. Results: Twenty-nine of 150 tamoxifen-treated patients (19.3%) had ovarian cysts. Cysts were detected in 28 of 57 pre-menopausal women (49.1%) and 1 of 93 post-menopausal women (1.1%). Patients with ovarian cysts had higher serum E 2 levels compared with patients without cysts (24 versus 345 pg/ml; P < 0.001). Patients with ovarian cysts had <1 year amenorrhoea duration (P < 0.001) compared with the patients without cysts. Adjuvant standard chemotherapy did not have relationship between the development of ovarian cysts. Multivariant analysis showed that cyst development is related to high E 2 levels (P < 0.05). Conclusions: Patients still having a menstrual cycle during tamoxifen had high risk (58.33%) of developing ovarian cysts. We have described an association between pre-menopausal patients using tamoxifen with high E 2 level and ovarian cyst enlargement.
Ege Tıp Dergisi, Mar 1, 2006
Epstein-Barr virüs, klasik Hodgkin lenfomaların patogenezinde yer almaktadır. Epstein-Barr virüs ... more Epstein-Barr virüs, klasik Hodgkin lenfomaların patogenezinde yer almaktadır. Epstein-Barr virüs latent membran protein-1 (EBV-LMP1) Hodgkin ve Reed Sternberg (HRS) hücrelerinde sıklıkla eksprese edilmektedir. Bu çalışmada klasik Hodgkin lenfoma olgularında immünhistokimyasal olarak EBV-LMP1 ekspresyonu ve histopatolojik subtiplere göre dağılımı araştırılmıştır. Ankara Onkoloji Hastanesi patoloji bölümünde 1998-2004 yılları arasında klasik Hodgkin lenfoma tanısı alan ve çalışma için yeterli doku örnekleri mevcut olan toplam 37 olgu çalışma grubunu oluşturmaktadır. İmmünhistokimyasal olarak anti-EBV-LMP1 antikoru ile boyama yapılmıştır. Otuzyedi klasik Hodgkin lenfoma olgusunun 19'unda (%51,35) EBV-LMP1 ekspresyonu izlenmiştir. Onüç mikst selüler subtipin 11'inde (%84,6), 14 nodüler sklerozan subtipin üçünde (%21,4), altı lenfositten yoksun subtipin beşinde (%83,3) EBV-LMP1 ile HRS hücrelerinde boyanma olmuştur. Dört lenfositten zengin subtipin hiçbirinde boyanma izlenmemiştir. EBV-LMP1'in klasik Hodgkin lenfoma olgularında ekspresyonu, EBV enfeksiyonunun patogenezde rolü olduğunu desteklemektedir. Histopatolojik subtiplerden en yüksek oranda ekspresyon mikst selüler tipte, en düşük oranda ekspresyon ise lenfositten zengin tipte izlenmiştir. EBV enfeksiyonu ile ilişkili olmayan olgularda patogenezde başka ajanların araştırılması gerekmektedir. SUMMARY Epstein-Barr virus plays role in the pathogenesis of classical Hodgkin's lymphomas. Epstein Barr virus latent membrane protein-1 (EBV-LMP1) is usually expressed in Hodgkin and Reed Sternberg (HRS) cells. In this study, the immunohistochemical expression of EBV-LMP1 in classical Hodgkin's lympoma cases and its distribution according to histopathological subtypes were investigated.
Annals of medical research, 2013
Acta oncologica turcica, 2013
Ellidört yaşında erkek hastaya ailesel kolon kanseri öyküsü nedeni ile yapılan kolonoskopide mult... more Ellidört yaşında erkek hastaya ailesel kolon kanseri öyküsü nedeni ile yapılan kolonoskopide multipl polip saptandı. Patolojide multipl polipte adenokarsinom saptanması ve aile öyküsünün de olması üzerine total kolektomi yapıldı. Total kolektomi patolojisinde multisentrik kolon adenokarsinomu ve grade 1 apendiks nöroendokrin tümör saptandı. Literatürde senkron multisentrik kolon adenokarsinomu ve apendiks nöroendokrin tümörü birlikteliği nadiren bildirilmiştir, hastamız bu nedenle özellik arzetmektedir.
Marmara Medical Journal, 2006
Bu olgu sunumunda Hodgkin lenfoma tanisiyla bas-boyun bolgesine radyoterapi uygulanmasini takiben... more Bu olgu sunumunda Hodgkin lenfoma tanisiyla bas-boyun bolgesine radyoterapi uygulanmasini takiben ortaya cikan akciger ve coklu cilt kanserleri tespit edilen bir olgu sunulmustur. Elli yasinda, Evre IA Hodgkin lenfoma nedeniyle mantle alanina radyoterapi verilen erkek hastada, 6 yil sonra burun uzerinde bazal hucreli karsinom, sag kulak uzerinde invaziv epidermoid karsinom ve sol infraorbital bolgede in-situ epidermoid karsinom tespit edildi. Cerrahi tedavi sonrasi sag aurikuler alana ve sol infraorbital sahaya lateral cerrahi sinirin yakin olmasi ve hastanin re-eksizyonu kabul etmemesi nedeniyle radyoterapi verilen olgu bir yil sonra nefes darligi sikayeti ile basvurdu. Sag akciger ust ve orta zonlari tutan kitle tespit edilen olgunun bronkoskobik biyopsi sonucu Epidermoid karsinom olarak rapor edildi. Vena cava superior sendromu tespit edilen hastaya tekrar radyoterapi ve medikal tedavi uygulandi. Genel durumu giderek bozulan hasta 15 gun sonra oldu.
International Journal of Gynecologic Cancer, Sep 1, 2005
Ege Tıp Dergisi, Jun 1, 2005
C-erbB-2 onkogeni, p185 olarak bilinen, epidermal büyüme faktörü ailesine ait, tirozin kinaz akti... more C-erbB-2 onkogeni, p185 olarak bilinen, epidermal büyüme faktörü ailesine ait, tirozin kinaz aktiviteli bir transmembran glikoproteinini kodlar. Meme kanserinde c-erbB-2' nin artmış ekspresyonu kötü prognozla ilişkilidir. Bu çalışmada, 131 invaziv duktal karsinom vakasına ait parafin doku kesitleri incelendi. C-erbB-2 artmış ekspresyonu ile diğer prognostik belirleyiciler (yaş, tümör boyutu, lenf nodu tutulumu, tümör grade' i, lenfovasküler invazyon, nöral invazyon, ekstensif intraduktal karsinom, östrojen ve progesteron reseptör statüsü, p53) arasındaki ilişki değerlendirildi. Sonuçlarımız, c-erbB-2 artmış ekspresyonunun yaş (p=0.02), tümör grade' i(p=0.001), östrojen reseptörü (p=0.017), p53 (p=0.047) ile istatiksel olarak ilişkili olduğunu gösterdi. Bu çalışma, c-erbB-2 onkogeninin, meme kanserinde, diğer klinikopatolojik-moleküler faktörlerle ilişkili önemli bir biyolojik belirleyici olduğunu göstermiştir. SUMMARY C-erbB-2 oncogene, encodes a transmembran glycoprotein with tyrosine kinase activity known as p185, which belongs to the family of epidermal growth factors. Its overexpression in breast cancer has been correlated with poor prognosis. In this study, paraffin-embedded tumor sections from 131 invasive ductal carcinoma cases were analyzed. The relationship between c-erbB-2 overexpression and other prognostic markers (age, tumor size, lymph node involvement, tumor grade, lymphovascular invasion, neural invasion, extensive intraductal carcinoma, estrogen, progesteron receptor status and p53) were examined. Our results showed that, c-erbB-2 overexpression is statistically correlated with age (p=0.02), tumor grade (p=0.001), estrogen receptor (p=0.0017) and p53 (p=0.047).
Ege Tıp Dergisi, Jun 1, 2007
Đntratübüler germ hücre neoplazisi, invaziv germ hücreli tümörlerle birlikteliğinden dolayı, test... more Đntratübüler germ hücre neoplazisi, invaziv germ hücreli tümörlerle birlikteliğinden dolayı, testiküler germ hücreli malignensilerin preinvaziv dönemi olarak kabul edilir. Bu çalışmada, 158 testiküler germ hücreli tümörde, intratübüler germ hücreli neoplazi sıklığı, p53 ve plasental alkalen fosfataz immunohistokimyasal boyamaları, periodik-asid Schiff-diastaz ve arjirofilik nükleoler organize bölge histokimyasal boyamaları ile değerlendirildi. 158 testiküler germ hücreli tümörün 69' unda, invaziv neoplastik odakların periferinde rezidüel seminifer tübüller bulundu. 65 olguda histomorfolojik olarak intratübüler germ hücre neoplazisi görüldü. 65 olgunun 63' ünde (%96.9) , neoplastik intratübüler germ hücreleri plasental alkalen fosfataz ve periodik-asid Schiff (PAS)-diastaz ile glikojen lehine boyanma gösterdi. 48 (%73.8) olguda, atipik germ hücrelerinde p53 ile boyanma görüldü. PLAP ve PAS-diastaz boyama yöntemleri arasında istatiksel olarak %100 anlamlı uyum saptandı (p<0.01). Đntratübüler germ hücreli neoplazi saptanan olgularda ortalama arjirofilik nükleoler organize bölge değeri 5.83 olarak hesaplandı. Çoğu invaziv germ hücreli tümörde intratübüler germ hücreli neoplazinin bulunduğu ve periodik-asid Schiff-diastaz ve plasental alkalen fosfataz boyamalarının intratübüler germ hücreli neoplazinin tesbitinde faydalı olduğu sonucuna varıldı.
DergiPark (Istanbul University), Jun 1, 2013
Burada yorgunluk ve boğaz ağrısı nedeniyle hastanemize kabul edilmiş 56 yaşında bayan hastamızı s... more Burada yorgunluk ve boğaz ağrısı nedeniyle hastanemize kabul edilmiş 56 yaşında bayan hastamızı sunmaktayız. Hastanın hastanemize kabulü sırasında yapılan laboratuar incelemesinde insidental hiperkalsemi tespit edilmesi üzerine kliniğimize konsülte edildi. Yüksek plazma paratiroid seviyelerine rağmen hastanın paratiroid görüntülemesi için istenen ultrasonografi ve Tc-99m MIBI görüntülemelerinde paratiroidler izlenemedi. Ektopik bezlerin tespiti ve malignite ekartasyonu amacıyla yapılan PET BT'de ise mediastende multipl F-18 FDG tutulumları izlendi ve lezyonlar cerrahi olarak çıkarıldı. İlginç olan durum ise, hastanın preoperatif testlerinde serum 1,25(OH) 2 D 3 ve ACE düzeylerinin normal olması ve dolayısıyla cerrahi öncesi sarkoidoz tanısı ekarte edilmiş olmasına rağmen patolojik incelemenin normal timus dokusu ve histolojik olarakta sarkoidozla uyumlu olan non-kazeöz granülomatöz lenfadenit olarak değerlendirilmesiydi.
PubMed, 2007
Objective: This study was performed to identfy surgical and histopathologic prognostic factors th... more Objective: This study was performed to identfy surgical and histopathologic prognostic factors that could predict 5-year disease-free survival (DFS) after patients underwent radical hysterectomy and pelvic-paraaortic lymphadenectomy for FIGO Stage I-II cervical carcinoma. Methods: A retrospective review was performed for all patients undergoing primary radical hysterectomy and pelvic-paraaortic lymphadenectomy for Stage I-II cervical cancer at Ankara Oncology Hospital from 1995 to 2000. Clinical and pathologic variables including age, tumor size (TS), clinical stage, depth of invasion (DI), lymphovascular space involvement (LVSI), cell type, tumor grade, lymph node metastases (LNM), parametrial involvement, surgical margin involvement and pattern of adjuvant therapy were analyzed using univariate analyses. DFS was performed by the Kaplan-Meier method and the log-rank test. Independent prognostic and predictive factors affecting DFS were assessed by the Cox proportional hazard method. Results: Ninety-three patients underwent primary type III radical hysterectomy and pelvic-paraaortic lymphadenectomy. Five-year DFS was 87.1%. LVSI, parametrial involvement and grade were the prognostic factors that independently affected survival. DFS was not significantly different for age, disease status of the surgical margins, tumor size, depth of invasion, cell type, pelvic lymph node metastases and adjuvant radiotherapy. Conclusions: LVSI, parametrial invasion and histologic grade 2-3 were independent prognostic factors in early-stage cervical cancer patients. Adjuvant radiotherapy in these patients provides no survival advantage.
International Journal of Gynecologic Cancer, Sep 1, 2005
Intratubuler germ hucre neoplazisi, invaziv germ hucreli tumorlerle birlikteliginden dolayi, test... more Intratubuler germ hucre neoplazisi, invaziv germ hucreli tumorlerle birlikteliginden dolayi, testikuler germ hucreli malignensilerin preinvaziv donemi olarak kabul edilir. Bu calismada, 158 testikuler germ hucreli tumorde, intratubuler germ hucreli neoplazi sikligi, p53 ve plasental alkalen fosfataz immunohistokimyasal boyamalari, periodik-asid Schiff - diastaz ve arjirofilik nukleoler organize bolge histokimyasal boyamalari ile degerlendirildi.158 testikuler germ hucreli tumorun 69' unda, invaziv neoplastik odaklarin periferinde reziduel seminifer tubuller bulundu. 65 olguda histomorfolojik olarak intratubuler germ hucre neoplazisi goruldu. 65 olgunun 63' unde (%96.9) , neoplastik intratubuler germ hucreleri plasental alkalen fosfataz ve periodik-asid Schiff (PAS) - diastaz ile glikojen lehine boyanma gosterdi. 48 (%73.8) olguda, atipik germ hucrelerinde p53 ile boyanma goruldu. PLAP ve PAS-diastaz boyama yontemleri arasinda istatiksel olarak %100 anlamli uyum saptandi (p
Marmara Medical Journal, 2006
Bu olgu sunumunda Hodgkin lenfoma tanisiyla bas-boyun bolgesine radyoterapi uygulanmasini takiben... more Bu olgu sunumunda Hodgkin lenfoma tanisiyla bas-boyun bolgesine radyoterapi uygulanmasini takiben ortaya cikan akciger ve coklu cilt kanserleri tespit edilen bir olgu sunulmustur. Elli yasinda, Evre IA Hodgkin lenfoma nedeniyle mantle alanina radyoterapi verilen erkek hastada, 6 yil sonra burun uzerinde bazal hucreli karsinom, sag kulak uzerinde invaziv epidermoid karsinom ve sol infraorbital bolgede in-situ epidermoid karsinom tespit edildi. Cerrahi tedavi sonrasi sag aurikuler alana ve sol infraorbital sahaya lateral cerrahi sinirin yakin olmasi ve hastanin re-eksizyonu kabul etmemesi nedeniyle radyoterapi verilen olgu bir yil sonra nefes darligi sikayeti ile basvurdu. Sag akciger ust ve orta zonlari tutan kitle tespit edilen olgunun bronkoskobik biyopsi sonucu Epidermoid karsinom olarak rapor edildi. Vena cava superior sendromu tespit edilen hastaya tekrar radyoterapi ve medikal tedavi uygulandi. Genel durumu giderek bozulan hasta 15 gun sonra oldu.
Epstein-Barr virus, klasik Hodgkin lenfomalarin patogenezinde yer almaktadir. Epstein-Barr virus ... more Epstein-Barr virus, klasik Hodgkin lenfomalarin patogenezinde yer almaktadir. Epstein-Barr virus latent membran protein-1 (EBV-LMP1) Hodgkin ve Reed Sternberg (HRS) hucrelerinde siklikla eksprese edilmektedir. Bu calismada klasik Hodgkin lenfoma olgularinda immunhistokimyasal olarak EBV-LMP1 ekspresyonu ve histopatolojik subtiplere gore dagilimi arastirilmistir. Ankara Onkoloji Hastanesi patoloji bolumunde 1998-2004 yillari arasinda klasik Hodgkin lenfoma tanisi alan ve calisma icin yeterli doku ornekleri mevcut olan toplam 37 olgu calisma grubunu olusturmaktadir. Immunhistokimyasal olarak anti-EBV-LMP1 antikoru ile boyama yapilmistir. Otuzyedi klasik Hodgkin lenfoma olgusunun 19'unda (%51,35) EBV-LMP1 ekspresyonu izlenmistir. Onuc mikst seluler subtipin 11'inde (%84,6), 14 noduler sklerozan subtipin ucunde (%21,4), alti lenfositten yoksun subtipin besinde (%83,3) EBV-LMP1 ile HRS hucrelerinde boyanma olmustur. Dort lenfositten zengin subtipin hicbirinde boyanma izlenmemisti...
C-erbB-2 onkogeni, p185 olarak bilinen, epidermal buyume faktoru ailesine ait, tirozin kinaz akti... more C-erbB-2 onkogeni, p185 olarak bilinen, epidermal buyume faktoru ailesine ait, tirozin kinaz aktiviteli bir transmembran glikoproteinini kodlar. Meme kanserinde c-erbB-2' nin artmis ekspresyonu kotu prognozla iliskilidir. Bu calismada, 131 invaziv duktal karsinom vakasina ait parafin doku kesitleri incelendi. C-erbB-2 artmis ekspresyonu ile diger prognostik belirleyiciler (yas, tumor boyutu, lenf nodu tutulumu, tumor grade' i, lenfovaskuler invazyon, noral invazyon, ekstensif intraduktal karsinom, ostrojen ve progesteron reseptor statusu, p53 ) arasindaki iliski degerlendirildi. Sonuclarimiz, c-erbB-2 artmis ekspresyonunun yas (p=0.02), tumor grade' i( p=0.001), ostrojen reseptoru (p=0.017), p53 (p=0.047) ile istatiksel olarak iliskili oldugunu gosterdi. Bu calisma, c-erbB-2 onkogeninin, meme kanserinde, diger klinikopatolojik-molekuler faktorlerle iliskili onemli bir biyolojik belirleyici oldugunu gostermistir.
A case of clear cell chondrosarcoma located in the acetabulum was reported. The patient was a 39 ... more A case of clear cell chondrosarcoma located in the acetabulum was reported. The patient was a 39 years old woman who had right pelvic pain. Microscopic examination revealed that the tumor cells have a centrally placed vesicular nucleus with a clear cytoplasm. Because of its rarity and its frequent confusion with benign tumors as well as other more agressive osseous malign tumors, clear cell chondrosarcoma was discussed with the review of the literature.
Makroscopic preliminary diagnosis and histopathological result may be different in peri-ocular ma... more Makroscopic preliminary diagnosis and histopathological result may be different in peri-ocular masses, preliminary diagnosis should absolutely be confirmed by histopathology. Three cases with the preliminary diagnosis of basal cell cancer treated with surgery that had histopathological results from basal cell cancer were evaluated. Retrospectively with the diagnosis of basal cell cancer treated with surgery followed and histopathological results were evaluated in the three cases that were different. The lesions were present for varying periods of five months to one year. Direct surgical excision and primary suture or graft or flap for the reconstruction was performed in the three patients. The histopathological evaluation demonstrated chronic inflammatory findings and fibrovascular proliferation but rich lymphocytes in two cases and rich histiocytes in the other case. Preliminary diagnosis should absolutely be confirmed by histopathology. Biopsy option should be taken into considera...
Acta Oncologica Turcica, 2013
Ellidört yaşında erkek hastaya ailesel kolon kanseri öyküsü nedeni ile yapılan kolonoskopide mult... more Ellidört yaşında erkek hastaya ailesel kolon kanseri öyküsü nedeni ile yapılan kolonoskopide multipl polip saptandı. Patolojide multipl polipte adenokarsinom saptanması ve aile öyküsünün de olması üzerine total kolektomi yapıldı. Total kolektomi patolojisinde multisentrik kolon adenokarsinomu ve grade 1 apendiks nöroendokrin tümör saptandı. Literatürde senkron multisentrik kolon adenokarsinomu ve apendiks nöroendokrin tümörü birlikteliği nadiren bildirilmiştir, hastamız bu nedenle özellik arzetmektedir.
Clinics and Research in Hepatology and Gastroenterology, 2013
Background and objective: To investigate the presence of any possible association between H. pylo... more Background and objective: To investigate the presence of any possible association between H. pylori density in the stomach and the efficacy of triple (lansoprazole 30 mg b.i.d., clarithromycin 500 mg b.i.d. and amoxicillin 1 g b.i.d. for 14 days) and bismuth-containing quadruple (colloidal bismuth subcitrate 300 mg q.i.d., lansoprazole 30 mg b.i.d., tetracycline 500 mg q.i.d. and metronidazole 500 mg t.i.d. for 14 days) eradication therapies. Methods: Eighty-five cases with H. pylori infection (proved by rapid urease test and histology) were studied. In each case, the density of H. pylori colonization was graded according to the updated Sydney classification. H. pylori eradication was determined via the 14 C-Urea breath test performed 4 weeks after the end of therapy. Results: The eradication rate of H. pylori was 50% (30 out of 60) in the triple therapy and 92% (23 of 25) in the quadruple therapy group. In the triple therapy group, the eradication rate of H. pylori decreased as the initial density of H. pylori increased (density of H. pylori: 1, 58.3%; 2, 54.5%; 3, 52.4%; 4, 38.5%; 5, 33.3%). In two cases with eradication failure after quadruple therapy, the grades of bacterial density were 1 and 3. Conclusion: H. pylori density, as assessed by histological grading, may predict the usefulness of triple therapy. The higher the H. pylori density, the less effective triple therapy will be at successful eradication of H. pylori. Quadruple therapy does not seem to be negatively affected by bacterial density.
Japanese Journal of Clinical Oncology, 2005
The purpose of this study was to evaluate patient-related parameters that determine ovarian cyst ... more The purpose of this study was to evaluate patient-related parameters that determine ovarian cyst formation in women using tamoxifen for breast cancer. Methods: A retrospective review of tamoxifen-treated women with breast cancer who were followed up in the outpatient clinic at Ankara Oncology Hospital between January 2002 and December 2004 was performed. Tamoxifen doses and duration, post-treatment menstrual function, adjuvant therapy, ultrasonographic and hormonal [follicle-stimulating hormone and serum estradiol (E 2)] data, details of gynecologic surgical procedure and histopathology were recorded. Results: Twenty-nine of 150 tamoxifen-treated patients (19.3%) had ovarian cysts. Cysts were detected in 28 of 57 pre-menopausal women (49.1%) and 1 of 93 post-menopausal women (1.1%). Patients with ovarian cysts had higher serum E 2 levels compared with patients without cysts (24 versus 345 pg/ml; P < 0.001). Patients with ovarian cysts had <1 year amenorrhoea duration (P < 0.001) compared with the patients without cysts. Adjuvant standard chemotherapy did not have relationship between the development of ovarian cysts. Multivariant analysis showed that cyst development is related to high E 2 levels (P < 0.05). Conclusions: Patients still having a menstrual cycle during tamoxifen had high risk (58.33%) of developing ovarian cysts. We have described an association between pre-menopausal patients using tamoxifen with high E 2 level and ovarian cyst enlargement.