Mahmut BOLAT - Academia.edu (original) (raw)
Papers by Mahmut BOLAT
Sahip olduğu zenginlik ve stratejik önemi dolayısıyla birçok milletin sahip olmak istediği Hatay ... more Sahip olduğu zenginlik ve stratejik önemi dolayısıyla birçok milletin sahip olmak istediği Hatay bölgesi bu özellikleri ile tarih boyunca birçok mücadeleye sahne olmuş ve I. Dünya Savaşı sırasında da İngiliz ve Fransızların Ortadoğu'daki hakimiyet mücadelesinde Fransızların payına düşen bölge için yapılan mücadele, Savaşın statik bir hal aldığı son dönemlerde bile olanca hızıyla devam etmiştir. Buradaki mücadelede 7. Ordu komutanı olarak bulunan Mustafa Kemal Paşa, Anadolu içlerine doğru ilerlemeye çalışan İngiliz ve Araplardan kurulu müttefik güçlerinin ilerleyişini Halep'in kuzeyinde Haritan'da, 26 Ekim 1918'de yaptığı başarılı savunma ile durduran kişi olmuştur. Bu Osmanlı Devleti adına, I. Dünya Savaşı'nın son başarılı muharebesi olarak kayıtlara geçmesi yanında bu sınır, ileride Misak-ı Millî'de yer bulacak olan bu bölge için belirlenen sınırlarımızı da oluşturmuştur. Hatay, Mustafa Kemal Paşa'nın tüm girişimlerine rağmen, Yıldırım Ordular Grup Komutanlığı'nın lağvedilmesi ile bölgeden ayrılması sonrası, İtilaf güçlerinin işgaline uğramıştır. Bununla birlikte Hatay için yapılan mücadele durmamış, Mustafa Kemal Paşa'nın aldığı tedbirler ve bölge halkının direnişi ile yerel düzeyde devam etmiştir. Bölge halkının oluşturduğu çeteler, Antakya ve Reyhaniye'de kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri tarafından sürdürülen mücadele ile Fransız ve onların himayesi altındaki Ermenilerin işgaline karşı direniş gösterilmiştir. Hatay, 20 Ekim 1921 Ankara Antlaşması ile Türk toprakları dışında bırakılmak zorunda kalınmakla birlikte buradaki mücadele durmamış, Hatay'da etkili olan siyasal otorite ve güçlerin refakatinde, "Antakya-İskenderun Yurdu Cemiyeti" ve "Altınöz Gazetesi" gibi vasıtalarla, Hatay'ın Türkiye'ye bağlanması için yapılan, siyasi ve kültürel mücadele Türk Millî Mücadelesi döneminde devam ettirilmiş ve bölge insanının kurtuluşa dair umudu canlı tutulmuştur.
DergiPark (Istanbul University), Jan 17, 2024
Cumhuriyet ilk ilan edilişinden günümüze kadar olan süreçte algı ve söylem açısından genel olarak... more Cumhuriyet ilk ilan edilişinden günümüze kadar olan süreçte algı ve söylem açısından genel olarak aynı biçimde devam etmekle birlikte, geçen zaman içindeki gelişme ve olaylara bağlı olarak değişkenlik göstermiştir. Bu bağlamda, tek parti dönemine ait "Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır" "Cumhuriyet Fazilettir", "Cumhuriyet idaresi halk hükümetinin en mütekâmil şeklidir her millet Cumhuriyete geçmeyi gaye bilir" "Sevr Ölüm Lozan Hayattır! Çünkü Sevr'i saltanat Lozan'ı ise Cumhuriyet Yapmıştır" "Kutlu bir gün" "yaşasın Cumhuriyet" gibi söylemler zamanın ilerlemesine ve Türkiye'nin iç ve dış politikasındaki yeni gelişmelerine bağlı olarak değişkenlik göstermiştir. 1950'lerden başlamak üzere "Cumhuriyetimizin bu defaki yepyeni manası" "
Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi
Atatürk önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran kadroların temel şiarı olan düzen ve il... more Atatürk önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran kadroların temel şiarı olan düzen ve ilerleme fikri doğrultusunda, Türkiye’de planlı iktisadi ve sosyal kalkınma görüşü cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren hakim olmuştur. Bu anlamda planlı iktisadi ve sosyal kalkınma, dönemin bütün hükümetlerinin temel hedefi olmuş ve bu hükümetler programlarında, Türkiye’nin kalkınması için gerekli stratejileri dönemin siyasi konjonktürü, ülkenin içinde bulunduğu şartlar, sahip olduğu kaynaklar ve toplum yapısına göre belirlemişlerdir. Atatürk Dönemi hükümetlerine bakıldığında, bu hükümetler kısa süreli Fethi Okyar ve Celal Bayar hükümeti dışında İsmet İnönü tarafından kurulmuş ve bu hükümetlerin belirlediği stratejiye göre Türkiye’nin kalkınma hamleleri gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Bu doğrultuda, Atatürk Dönemi kalkınma hamlelerinde başlangıçta, ülkenin kalkınmasının sağlanmasında özel girişimciliğin asıl itici güç olacağı noktasından hareketle, devletin de desteğinin olduğu liberal...
Atatürk Araştırma Merkezi dergisi, 2018
Turk Kulturu Ve Haci Bektas Veli-arastirma Dergisi, Mar 13, 2020
France, which captured Syria to protect its interests in the Mediterranean and Middle East at the... more France, which captured Syria to protect its interests in the Mediterranean and Middle East at theend of the World War I, endeavoured to implement the “divide and rule” policy as the easiestway of reigning over these territories. In line with that policy, they established Lebanon, Druse,Alawite, Damascus and Aleppo states in Syria, which they divided according to ethnic, religious anddenominational differences and used these states as an instrument to attain their benefits in the region.According to these policies, the French used especially the Nusayris, which were also called Alawi.The Nusayris which had their own state under the name of “Alawite State” during the mandategovernment of France in Syria, were connected to the Syrian State when France terminated themandate government in Syria in 1946.This paper gives information about being a Nusayri and the Latakia region where the Nusayris liveintensely, in the introduction section. It discusses the operations performed by the French to capturethe region as from the World War I and invasion of the region, under the title “The Process Leadingto the French Occupation in Syria”. The paper also discusses the policies implemented by the Frenchthroughout their mandate government in these territories and reactions to these policies, under the title “Ethnic and Religious Division of Syria under the French Mandate and the Alawite State”.As distinct from the articles written especially on this issue, the paper reviews the “Alawite State”and developments concerning this state using relevant works, compilations, newspapers and archivedocuments of the era. Keywords: Alawite State, France, Nusayri, Syria
Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, Dec 21, 2018
I. Dünya Savaşı sırasında, İngiltere ve Fransa arasında imzalanan Sykes-Picot Anlaşması ile Orta ... more I. Dünya Savaşı sırasında, İngiltere ve Fransa arasında imzalanan Sykes-Picot Anlaşması ile Orta Doğu bu iki devlet arasında paylaşılmış ve bu paylaşıma göre de Hatay bölgesi Fransızların payına düşmüştür. I. Dünya Savaşı sonunda, Mondros Mütarekesi imzalandığında Hatay bölgesi Türk sınırları içerisinde bulunmakla birlikte Mütareke sonrası, önce İngilizler, daha sonra da Fransızlar tarafından işgal edilmiştir. Mütareke öncesinde, 7. Ordu komutanlığında bulunan ve İngiliz ilerleyişini Halep'in kuzeyinde durduran Mustafa Kemal Paşa, Mütareke sonrası atandığı Yıldırım Ordular Grup Komutanlığında da, ileri hatta bulunan birlikleri Türk sınırları içerisine çekerek, bir ateşkes anlaşması olması dolayısıyla savaşı durdurması gerekirken, İtilaf Devletleri işgallerini kolaylaştıran ve devam ettiren Mondros Mütarekesinin yaratacağı olumsuz koşullara karşı bir direniş hareketi başlatmıştır. Bu makalede, Mustafa Kemal Paşa'nın, Mondros Mütarekesi ve onun yaratacağı problemlere karşı tepkisi ve bu bağlamda bölgedeki işgalleri önlemeye yönelik faaliyetleri, Hatay ekseninde incelenmiştir.
Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü dergisi, Dec 31, 2014
Osmanlı Devleti'nin son yarım yüzyılı, deyim yerindeyse devletin hemen hemen tüm iç meselelerinin... more Osmanlı Devleti'nin son yarım yüzyılı, deyim yerindeyse devletin hemen hemen tüm iç meselelerinin uluslararası bir boyuta taşındığı ve Osmanlı Devleti'ne yabancı müdahalesinin had safhaya ulaştığı bir dönem olmuştur. Bu dönemde Osmanlı devlet adamları, bir yandan bu dış müdahaleleri önleme gayreti içerisinde, bir yandan da devleti ayakta tutma uğraşı içerisinde olmuşlardır. Bu çalışma, dönemin dış politik olaylarının derinlemesine incelenmesinden ziyade, dönemin Osmanlı dış politikasına genel hatlarıyla bir çerçeve çizmek amacı taşımaktadır.
Ataturk’un Soylev ve Demecleri, 1906–1938 yillari arasi Ataturk’e ait soz ve yazilarin derlenmesi... more Ataturk’un Soylev ve Demecleri, 1906–1938 yillari arasi Ataturk’e ait soz ve yazilarin derlenmesi ile olusturulmus bir eserdir. Eserin ilk cildi 1945’te, ikinci cildi 1952’de, ucuncu cildi 1954’te ve dorduncu cildi 1964’te yayinlanmis ve ilk uc cildi “Ataturk’un Soylev ve Demecleri” adini tasiyan eserin dorduncu cildi ise “Ataturk’un Tamim, Telgraf ve Beyannameleri” adiyla yayinlanmistir. Eser, donemin Turk Inkilâp Tarihi Enstitusu mudur muavini ve kitaplik arsiv ve muze memuru olan Nimet Arsan (Unan) tarafindan derlenmistir. Ataturk’un Soylev ve Demecleri’nin derlenerek kitaplastirilmasinin, baslangicta bilimsel amaclarla yapildigi ve Turk Devrimini ve rejimini halka anlatmak, benimsetmek amaciyla yapilan calismalarin bir sonucu oldugu gorulmekle birlikte, zamanla bu eserin Ataturk, Ataturkculuk, Turk devrimi ve rejimini, yurt icinde ve disinda tanitmak niteligine burunduruldugunu ve bu amacla basildigini soylemek mumkundur. 1945 yilindan itibaren cesitli baskilari yapilmis olan ASD, 1981 basimi da dahil olmak uzere Turk Inkilâp Tarihi Enstitusu tarafindan yayinlanmistir. 1989 tarihinden itibaren Ataturk Arastirma Merkezi tarafindan yayinlanmaya baslanan ASD’ye bu tarihten itibaren, Utkan Kocaturk ve Sadi Borak tarafindan hazirlanip, 1972’de Turk Inkilâp Tarihi Enstitusu tarafindan yayinlanan “Ataturk’un Soylev ve Demecleri, Tamim ve Telgraflari V” adli eserde yer alan Ataturk’e ait konusma ve yazilar eklenerek eserin genisletilmis baskilari yapilmistir. Ataturk’un Soylev ve Demecleri serisinin, sadece dorduncu cildinin ilk baskisina bir dizin hazirlanmis olmakla birlikte, ilk uc cilt icin boyle bir calisma yapilmamistir. Bu eksikligi ortadan kaldirma amacina yonelik olarak bu calismada, Ataturk’un Soylev ve Demecleri I-III adli eserin orijinal sekliyle 1997 yilinda yayinlanmis olan son baskisi esas alinarak, esere bir dizin hazirlanmistir. “Tarihcesi, Derlenmesi ve Diziniyle Ataturk’un Soylev ve Demecleri” adini tasiyan tez, temel kavramlarin terminolojik olarak ele alindigi ve Turkiye disindaki bu turden eserlerin islendigi “Giris” ve ASD’nin basimi oncesi benzer amaclarlaiiyapilan calismalar ve eserin derlenmesi, basilma amaci, icerigi ve onemi uzerinde durulan “Ataturk’un Soylev ve Demecleri’nin Tarihcesi ve Derlenmesi” baslikli birinci bolum, ASD’nin cesitli donemlerdeki baskilari ve o donemlerin kisaca degerlendirildigi “Ataturk’un Soylev ve Demecleri’nin Cesitli Donemlerdeki Baskilari” baslikli ikinci bolum, ASD benzeri ve bu eser uzerine yapilan calismalarin tanitildigi “Ataturk’un Soylev ve Demecleri Uzerine Yapilan Calismalar ve Benzeri Eserler” baslikli ucuncu bolum, olmak uzere uc bolumden olusmaktadir. Bunun disinda, ASD I-III’un dizininin yer aldigi “Ataturk’un Soylev ve Demecleri I-III’un Dizini” ayri bir baslikta degerlendirilmistir.AbstractStatements and Speeches of Ataturk is a work which consists of a collection of Ataturk’s sayings and writings between 1906 – 1938. The 1st volume of this work in 1945, the second volume in 1952, the third volume in 1954 were published in 1964 with the name “Statements and Speeches of Ataturk” and the fourth volume was published with the name “Circular Letters, Telegraphs and Manifestos of Ataturk”. This work was collected by Nimet Arsan (Unan) who was the manager assistant and public servant of library archieve and museum. It is possible to say that to make a book out of Ataturk’s statements and speeches is not only an outcome of the efforts aiming to explain the Turkish revolution to the public and have them adopt to it more easily but also that in time it has been used to introduce Turkish revolution and regime in and out of the country. Statements and Speeches of Ataturk of which different publications have been done since 1945 including the 1981 edition was published by the Institute of Turkish Revolution History. Extended editions of the work were published by adding the sayings and writings of Ataturk in “Statements & Speeches, Circular Letters & Telegraphs of Ataturk V” which was published by Institute of Turkish Revolution History to the Statements and Speeches of Ataturk which started to be published by the Ataturk Research Center and was prepared by Utkan Kocaturk and Sadi Borak. Although a concordence was done for the first edition of the fouth volume of Ataturk’s Statements and Speeches Series, no such work was done for the first three volumes. In this study aiming the removal of this deficiency, a concordence has been prepared for the work originally based on the last edition of Statements and Speeches of Ataturk I-III, published in 1997. The thesis called “Ataturk’s Speeches and Statements with its history, compilation and index” consists of three parts, in the “introduction” of which basic concepts are discussed terminologically and these kinds of works outside Turkey are covered; the first chapter called “History, Compilation and Content of Ataturk’s Speeches and Statements” which emphasizes the works done with the similar aimsivbefore…
The journal of academic social science studies, 2012
Many European states tried to establish their own nation-states by making the people internalize ... more Many European states tried to establish their own nation-states by making the people internalize the new values and new state understanding emerging in this formation process of nation states at the 19th century, in particular. These states which attached a great importance to the process of placing these new values and state understanding in the minds of the people and conveying them to the future generations used many different methods to fulfill their goals. Without doubt, the most important means used by the states to this end has become the national history courses. In the period starting with the establishment of Turkish Republic by the revolution carried out under the leadership of Atatürk, principles and History lesson takes an important role in the attempts to make a proper democracy in both state and the structure of the nation. The though of achieving this aim through education is a concept owned by many states as weel as the Republic of Turkey. With this understanding, in the structure of society and the state with the consciousness that will come with the teaching of this course, an attempt is undertaken in an effort to make the intended changes. Atatürk Principles and Revolution History lesson being the subject of this study has been processed during the period from initially starting teaching this course for many years to the present process, on the basis of the subjects taught in higher education institutions in Turkey, each time the course expectations about developments in the teaching of the course of political developments over the period and the effect of military coups in accordance with the purpose of achieving or approaching to or moving away from the aim.
Karadeniz Arastirmalari Merkezi, 2019
Turk Kulturu Ve Haci Bektas Veli-arastirma Dergisi, Mar 13, 2020
I. Dünya Savaşı sonunda, Akdeniz ve Ortadoğu'daki çıkarlarını korumak amacıyla Suriye'yi ele geçi... more I. Dünya Savaşı sonunda, Akdeniz ve Ortadoğu'daki çıkarlarını korumak amacıyla Suriye'yi ele geçiren Fransa, burada hüküm sürmenin en kolay yolu olarak "böl-yönet" politikasını görmüş ve uygulamaya çalışmıştır. Bu politikası doğrultusunda da etnik, dinî ve mezhebî farklılıklara göre böldüğü Suriye'de, kendine bağlı olmak üzere, Lübnan Devleti, Dürzi Devleti ve Alevi Devleti ile Şam ve Halep Devletlerini kurmuş ve bu devletleri bölgedeki çıkarlarına ulaşmak için kullandığı birer araç haline dönüştürmüştür. Fransızların, bu politikaları doğrultusunda, özellikle kullandıkları topluluklardan biri de Alevi olarak nitelendirdikleri Nusayriler olmuştur. Fransızların Suriye'deki manda yönetimi döneminde, "Aleviler Devleti" adıyla kendi devletlerine sahip olan Nusayriler, Fransa'nın Suriye'deki manda yönetimine son vermesi ile 1946 yılında Suriye Devleti'ne bağlanmıştır. Bu makalede; giriş kısmında Nusayrilik ve Nusayrilerin yoğun olarak yaşadıkları Lazkiye hakkında bilgi verilmiştir. "Fransızların Suriye'yi İşgaline Giden Süreç" başlığı altında, I. Dünya Savaşı'ndan itibaren Fransızların bölgeyi ellerine geçirmek adına gerçekleştirdiği faaliyetler ve bölgenin işgali işlenmiştir. "Fransız Mandası Altında Suriye'nin Etnik ve Dinî Olarak Bölünmesi ve Aleviler Devleti" başlığı altında ise bu topraklardaki manda yönetimleri süresince Fransızların uyguladığı politikalar ve buna karşı tepkiler ele alınmıştır. Özellikle de bu konuda kaleme alınmış yazılardan farklı olarak, "Aleviler Devleti" ve bu devlet ile ilgili gelişmeler, telif ve tetkik eserler, dönemin gazeteleri ve arşiv belgeleri kullanılarak incelenmiştir.
Atatürk yolu, 2017
Büyük devrimler gerçekleştirmiş olan devletlerin, devrimlerinin niteliğini ve ideolojisini ortaya... more Büyük devrimler gerçekleştirmiş olan devletlerin, devrimlerinin niteliğini ve ideolojisini ortaya koymak, bunu gerek kendi milletlerine ve gerekse de diğer milletlere tanıtmak amacıyla çeşitli kurumlar oluşturdukları bilinmektedir. Tarihin gücünden bu şekilde yararlanma isteği ile doğan kurumlar, ulus-devlet oluşturma süreci içerisinde, tarihin kendi üzerine yüklediği misyonu yerine getirme amacıyla faaliyet göstermişlerdir. Bu doğrultuda, Türk milletinin de bu türden işlerini görecek bir kuruma ihtiyacı olduğu noktasından hareketle, 1942'de Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü (TİTE) kurulmuştur. Bu çalışma, arşiv belgeleri, zabıt cerideleri, metinde belirtilen sürecin basına yansımaları ve diğer kaynaklar kullanılarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde böyle bir Enstitü'ye duyulan ihtiyacı, TİTE'nin kurulma aşamasını ve TBMM'de bu konuda yapılan tartışmaları, TİTE'nin görev ve yetkileri ile çalışma esasları doğrultusunda ondan beklenen işlev ve bunun sonucu olarak hedeflenen yararları, dile getirmeyi amaçlamıştır.
Atatürk yolu, Jul 27, 2022
Bu çalışmada, Türkiye tarafından, Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile tesis edilen yeni düzenin, ulusl... more Bu çalışmada, Türkiye tarafından, Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile tesis edilen yeni düzenin, uluslararası antlaşmalar hukukunun önemli ilkelerinden ve pacta sunt servanda ilkesinin bir istisnası olarak düşünülebilecek rebus sic stantibus ilkesi uyarınca temellendirildiği savlanmaktadır. İlgili ilkeye göre bir antlaşmanın akdedildiği zamandaki koşullar köklü değişimlere uğramışsa, antlaşmanın da tatbik edilmesinin imkansızlaştığı vurgulanmaktadır. Bu da sistem içerisinde akdedilen antlaşmaların hükümlerinin son bulmasının geleneksel bir yolunu sunmaktadır. Türkiye de Lozan Boğazlar Mukavelesi ile tesis edilen düzenin köklü değişikliklere uğradığını, bu yüzden de yeni bir mukavele ile Boğazların statüsünün belirlenmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Bu açıdan değerlendirildiğinde, bu çalışmada, Türkiye'nin gerek uluslararası hukuka gerekse diplomasi kurumunun varlığına riayet ettiği ve Boğazlar rejiminin değiştirilmesi hususunda iyi niyetle hareket ettiği ileri sürülmektedir. Bu savı desteklemek ve rebus sic stantibus ilkesinin izlerini sürmek için, metodolojik açıdan, dönemin gazeteleri taranmıştır. Buna ilaveten telif ve tetkik eserlerden ve devlet arşivlerinden de yararlanılmıştır. Bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden belge analizi metodu kullanılmıştır.
DergiPark (Istanbul University), Nov 27, 2018
MAHMUT BOLAT* ÖZ Toplumların hayatlarında önem verdikleri günleri kutlama, anma ve tören gibi etk... more MAHMUT BOLAT* ÖZ Toplumların hayatlarında önem verdikleri günleri kutlama, anma ve tören gibi etkinliklerle hatırlamaları çok eski çağlardan beri süregelen bir davranış şeklidir. Devletler açısından bakılırsa da bu günler, hem hatırlama, hem gelecek nesillere aktarma hem de meşruiyetlerini sağlama olarak değerlendirilmektedir. Eski çağlardan itibaren bu etkinlikler zamanın şartlarına göre şekillenmişlerdir. Milli devletlerin kurulmasından itibaren de, daha çok yeni devletin meşruiyetini ortaya koyma, devletin kurulması için yapılan mücadelelerin unutulmaması ve gelecek nesillere bu bilincin aktarılması gibi amaçlarla, çok sayıda bayram veya anma günleri tertip edilmiştir. Türkiye'de de II. Meşrutiyet Döneminden başlamak üzere, çok sayıda milli gün belirlenmiş ve bu günler çeşitli etkinlikler yapılarak anılmış ve kimileri günümüze kadar gelmiştir. Bu çalışmanın konusunu, 1963-1980 dönemi arasında 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi sonrası kutlanan Hürriyet ve Anayasa Bayramı oluşturmaktadır. Bir askeri müdahalenin ve ardından yapılan yeni bir anayasanın kutlanması olarak özetlenebilecek bu bayram, her ne kadar halkın bayramı, özgürlüklerin kutlanması ve ülkenin demokrasiye kavuştuğu bir devrim günü olarak lanse edilse de, söz konusu bayram ülkenin tüm kesimleri tarafından benimsenmemiş, kutlamaları daha çok resmi düzeyde kalmış, halkın katılımının olmadığı bir bayram niteliğinde olmuştur. Çalışmada ağırlıklı olarak basın kullanılmış ve konu ile ilgili farklı siyasi görüşleri yansıtmasına dikkat edilmiştir. Buralardan elde edilen bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla, 27 Mayıs Bayramı, ilk kutlandığı günden, günümüze kadar hep tartışmalara konu olmuştur. Söz konusu tartışmalar genellikle konuya ideolojik temelli bakılmasından kaynaklanmıştır. Ayrıca 1963-1980 dönemi ülkenin içinde bulunduğu çalkantılı durum, farklı siyasi görüşlerin çatışmaları, bayram haberlerine yansımış ve diğer bir askeri müdahaleye kadar devam eden bu bayram üzerine günümüzde dahi, 1963-1980 arası dönemde olduğu türden tartışmalar yapılmaktadır.
Bir ulkenin di politikasini belirleyen temel unsurlar; dunya siyasetindeki yeri, di er ulkelerle ... more Bir ulkenin di politikasini belirleyen temel unsurlar; dunya siyasetindeki yeri, di er ulkelerle i birli i, bari in korunmasi, askeri kaygilar, kamuoyu, di politikayi yonlendiren ki i ve kurumlarin konumu ve goru leri ile kar ilikli menfaatlerdir
Türk Kültürü ve HACI BEKTAŞ VELİ Araştırma Dergisi
I. Dünya Savaşı sonunda, Akdeniz ve Ortadoğu'daki çıkarlarını korumak amacıyla Suriye'yi ele geçi... more I. Dünya Savaşı sonunda, Akdeniz ve Ortadoğu'daki çıkarlarını korumak amacıyla Suriye'yi ele geçiren Fransa, burada hüküm sürmenin en kolay yolu olarak "böl-yönet" politikasını görmüş ve uygulamaya çalışmıştır. Bu politikası doğrultusunda da etnik, dinî ve mezhebî farklılıklara göre böldüğü Suriye'de, kendine bağlı olmak üzere, Lübnan Devleti, Dürzi Devleti ve Alevi Devleti ile Şam ve Halep Devletlerini kurmuş ve bu devletleri bölgedeki çıkarlarına ulaşmak için kullandığı birer araç haline dönüştürmüştür. Fransızların, bu politikaları doğrultusunda, özellikle kullandıkları topluluklardan biri de Alevi olarak nitelendirdikleri Nusayriler olmuştur. Fransızların Suriye'deki manda yönetimi döneminde, "Aleviler Devleti" adıyla kendi devletlerine sahip olan Nusayriler, Fransa'nın Suriye'deki manda yönetimine son vermesi ile 1946 yılında Suriye Devleti'ne bağlanmıştır. Bu makalede; giriş kısmında Nusayrilik ve Nusayrilerin yoğun olarak yaşadıkları Lazkiye hakkında bilgi verilmiştir. "Fransızların Suriye'yi İşgaline Giden Süreç" başlığı altında, I. Dünya Savaşı'ndan itibaren Fransızların bölgeyi ellerine geçirmek adına gerçekleştirdiği faaliyetler ve bölgenin işgali işlenmiştir. "Fransız Mandası Altında Suriye'nin Etnik ve Dinî Olarak Bölünmesi ve Aleviler Devleti" başlığı altında ise bu topraklardaki manda yönetimleri süresince Fransızların uyguladığı politikalar ve buna karşı tepkiler ele alınmıştır. Özellikle de bu konuda kaleme alınmış yazılardan farklı olarak, "Aleviler Devleti" ve bu devlet ile ilgili gelişmeler, telif ve tetkik eserler, dönemin gazeteleri ve arşiv belgeleri kullanılarak incelenmiştir.
Büyük devrimler gerçekleştirmiş olan devletlerin, devrimlerinin niteliğini ve ideolojisini ortaya... more Büyük devrimler gerçekleştirmiş olan devletlerin, devrimlerinin niteliğini ve ideolojisini ortaya koymak, bunu gerek kendi milletlerine ve gerekse de diğer milletlere tanıtmak amacıyla çeşitli kurumlar oluşturdukları bilinmektedir. Tarihin gücünden bu şekilde yararlanma isteği ile doğan kurumlar, ulus-devlet oluşturma süreci içerisinde, tarihin kendi üzerine yüklediği misyonu yerine getirme amacıyla faaliyet göstermişlerdir. Bu doğrultuda, Türk milletinin de bu türden işlerini görecek bir kuruma ihtiyacı olduğu noktasından hareketle, 1942’de Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü (TİTE) kurulmuştur. Bu çalışma, arşiv belgeleri, zabıt cerideleri, metinde belirtilen sürecin basına yansımaları ve diğer kaynaklar kullanılarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde böyle bir Enstitü’ye duyulan ihtiyacı, TİTE’nin kurulma aşamasını ve TBMM’de bu konuda yapılan tartışmaları, TİTE’nin görev ve yetkileri ile çalışma esasları doğrultusunda ondan beklenen işlev ve bunun sonucu olarak hedeflenen yararları, dil...
Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi
Türkiye’de cumhuriyetin ilanı sonrası kalkınma hamlelerinden birisi de hava harp sanayii alanında... more Türkiye’de cumhuriyetin ilanı sonrası kalkınma hamlelerinden birisi de hava harp sanayii alanında gerçekleştirilmeye çalışılmış ve Millî Hava Harp Sanayii kurmak hedeflenmiştir. O dönemde Türkiye’nin mevcut teknolojik ve ekonomik durumu böyle bir sanayii oluşturmaya yeterli olmadığından bu eksiklik bu noktada ileri ülkelerle iş birliği ile giderilmeye çalışılmıştır. Bu konuda tercih edilen ülke de Almanya olmuştur. Almanya ile I. Dünya Savaşı sonrası kesilen ilişkiler Cumhuriyet döneminde tekrar resmi olarak kurulmuş ve Almanya’nın hava harp sanayisindeki tecrübesinden faydalanma yoluna gidilmiştir. Bu doğrultuda Almanya’ya gönderilen heyet dönemin Berlin Büyükelçisi Kemalettin Sami (Gökçen) Paşa’nın girişimleri ile 1925’te Almanya’nın Junkers Uçak Fabrikası ile anlaşma sağlamış ve Junkers ile kurulan ortaklık neticesinde Türkiye’de “Tayyare ve Motor Türk Anonim Şirketi (TOMTAŞ)” kurulmuş ve bu şirket üzerinden 1926’da Kayseri Uçak Fabrikası oluşturulmuştur. Fakat Junkers firmasının...
Atatürk Araştırma Merkezi dergisi, 2018
Atatürk Araştırma Merkezi dergisi, Nov 27, 2018
MAHMUT BOLAT* ÖZ Toplumların hayatlarında önem verdikleri günleri kutlama, anma ve tören gibi etk... more MAHMUT BOLAT* ÖZ Toplumların hayatlarında önem verdikleri günleri kutlama, anma ve tören gibi etkinliklerle hatırlamaları çok eski çağlardan beri süregelen bir davranış şeklidir. Devletler açısından bakılırsa da bu günler, hem hatırlama, hem gelecek nesillere aktarma hem de meşruiyetlerini sağlama olarak değerlendirilmektedir. Eski çağlardan itibaren bu etkinlikler zamanın şartlarına göre şekillenmişlerdir. Milli devletlerin kurulmasından itibaren de, daha çok yeni devletin meşruiyetini ortaya koyma, devletin kurulması için yapılan mücadelelerin unutulmaması ve gelecek nesillere bu bilincin aktarılması gibi amaçlarla, çok sayıda bayram veya anma günleri tertip edilmiştir. Türkiye'de de II. Meşrutiyet Döneminden başlamak üzere, çok sayıda milli gün belirlenmiş ve bu günler çeşitli etkinlikler yapılarak anılmış ve kimileri günümüze kadar gelmiştir. Bu çalışmanın konusunu, 1963-1980 dönemi arasında 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi sonrası kutlanan Hürriyet ve Anayasa Bayramı oluşturmaktadır. Bir askeri müdahalenin ve ardından yapılan yeni bir anayasanın kutlanması olarak özetlenebilecek bu bayram, her ne kadar halkın bayramı, özgürlüklerin kutlanması ve ülkenin demokrasiye kavuştuğu bir devrim günü olarak lanse edilse de, söz konusu bayram ülkenin tüm kesimleri tarafından benimsenmemiş, kutlamaları daha çok resmi düzeyde kalmış, halkın katılımının olmadığı bir bayram niteliğinde olmuştur. Çalışmada ağırlıklı olarak basın kullanılmış ve konu ile ilgili farklı siyasi görüşleri yansıtmasına dikkat edilmiştir. Buralardan elde edilen bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla, 27 Mayıs Bayramı, ilk kutlandığı günden, günümüze kadar hep tartışmalara konu olmuştur. Söz konusu tartışmalar genellikle konuya ideolojik temelli bakılmasından kaynaklanmıştır. Ayrıca 1963-1980 dönemi ülkenin içinde bulunduğu çalkantılı durum, farklı siyasi görüşlerin çatışmaları, bayram haberlerine yansımış ve diğer bir askeri müdahaleye kadar devam eden bu bayram üzerine günümüzde dahi, 1963-1980 arası dönemde olduğu türden tartışmalar yapılmaktadır.
Sahip olduğu zenginlik ve stratejik önemi dolayısıyla birçok milletin sahip olmak istediği Hatay ... more Sahip olduğu zenginlik ve stratejik önemi dolayısıyla birçok milletin sahip olmak istediği Hatay bölgesi bu özellikleri ile tarih boyunca birçok mücadeleye sahne olmuş ve I. Dünya Savaşı sırasında da İngiliz ve Fransızların Ortadoğu'daki hakimiyet mücadelesinde Fransızların payına düşen bölge için yapılan mücadele, Savaşın statik bir hal aldığı son dönemlerde bile olanca hızıyla devam etmiştir. Buradaki mücadelede 7. Ordu komutanı olarak bulunan Mustafa Kemal Paşa, Anadolu içlerine doğru ilerlemeye çalışan İngiliz ve Araplardan kurulu müttefik güçlerinin ilerleyişini Halep'in kuzeyinde Haritan'da, 26 Ekim 1918'de yaptığı başarılı savunma ile durduran kişi olmuştur. Bu Osmanlı Devleti adına, I. Dünya Savaşı'nın son başarılı muharebesi olarak kayıtlara geçmesi yanında bu sınır, ileride Misak-ı Millî'de yer bulacak olan bu bölge için belirlenen sınırlarımızı da oluşturmuştur. Hatay, Mustafa Kemal Paşa'nın tüm girişimlerine rağmen, Yıldırım Ordular Grup Komutanlığı'nın lağvedilmesi ile bölgeden ayrılması sonrası, İtilaf güçlerinin işgaline uğramıştır. Bununla birlikte Hatay için yapılan mücadele durmamış, Mustafa Kemal Paşa'nın aldığı tedbirler ve bölge halkının direnişi ile yerel düzeyde devam etmiştir. Bölge halkının oluşturduğu çeteler, Antakya ve Reyhaniye'de kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri tarafından sürdürülen mücadele ile Fransız ve onların himayesi altındaki Ermenilerin işgaline karşı direniş gösterilmiştir. Hatay, 20 Ekim 1921 Ankara Antlaşması ile Türk toprakları dışında bırakılmak zorunda kalınmakla birlikte buradaki mücadele durmamış, Hatay'da etkili olan siyasal otorite ve güçlerin refakatinde, "Antakya-İskenderun Yurdu Cemiyeti" ve "Altınöz Gazetesi" gibi vasıtalarla, Hatay'ın Türkiye'ye bağlanması için yapılan, siyasi ve kültürel mücadele Türk Millî Mücadelesi döneminde devam ettirilmiş ve bölge insanının kurtuluşa dair umudu canlı tutulmuştur.
DergiPark (Istanbul University), Jan 17, 2024
Cumhuriyet ilk ilan edilişinden günümüze kadar olan süreçte algı ve söylem açısından genel olarak... more Cumhuriyet ilk ilan edilişinden günümüze kadar olan süreçte algı ve söylem açısından genel olarak aynı biçimde devam etmekle birlikte, geçen zaman içindeki gelişme ve olaylara bağlı olarak değişkenlik göstermiştir. Bu bağlamda, tek parti dönemine ait "Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır" "Cumhuriyet Fazilettir", "Cumhuriyet idaresi halk hükümetinin en mütekâmil şeklidir her millet Cumhuriyete geçmeyi gaye bilir" "Sevr Ölüm Lozan Hayattır! Çünkü Sevr'i saltanat Lozan'ı ise Cumhuriyet Yapmıştır" "Kutlu bir gün" "yaşasın Cumhuriyet" gibi söylemler zamanın ilerlemesine ve Türkiye'nin iç ve dış politikasındaki yeni gelişmelerine bağlı olarak değişkenlik göstermiştir. 1950'lerden başlamak üzere "Cumhuriyetimizin bu defaki yepyeni manası" "
Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi
Atatürk önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran kadroların temel şiarı olan düzen ve il... more Atatürk önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran kadroların temel şiarı olan düzen ve ilerleme fikri doğrultusunda, Türkiye’de planlı iktisadi ve sosyal kalkınma görüşü cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren hakim olmuştur. Bu anlamda planlı iktisadi ve sosyal kalkınma, dönemin bütün hükümetlerinin temel hedefi olmuş ve bu hükümetler programlarında, Türkiye’nin kalkınması için gerekli stratejileri dönemin siyasi konjonktürü, ülkenin içinde bulunduğu şartlar, sahip olduğu kaynaklar ve toplum yapısına göre belirlemişlerdir. Atatürk Dönemi hükümetlerine bakıldığında, bu hükümetler kısa süreli Fethi Okyar ve Celal Bayar hükümeti dışında İsmet İnönü tarafından kurulmuş ve bu hükümetlerin belirlediği stratejiye göre Türkiye’nin kalkınma hamleleri gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Bu doğrultuda, Atatürk Dönemi kalkınma hamlelerinde başlangıçta, ülkenin kalkınmasının sağlanmasında özel girişimciliğin asıl itici güç olacağı noktasından hareketle, devletin de desteğinin olduğu liberal...
Atatürk Araştırma Merkezi dergisi, 2018
Turk Kulturu Ve Haci Bektas Veli-arastirma Dergisi, Mar 13, 2020
France, which captured Syria to protect its interests in the Mediterranean and Middle East at the... more France, which captured Syria to protect its interests in the Mediterranean and Middle East at theend of the World War I, endeavoured to implement the “divide and rule” policy as the easiestway of reigning over these territories. In line with that policy, they established Lebanon, Druse,Alawite, Damascus and Aleppo states in Syria, which they divided according to ethnic, religious anddenominational differences and used these states as an instrument to attain their benefits in the region.According to these policies, the French used especially the Nusayris, which were also called Alawi.The Nusayris which had their own state under the name of “Alawite State” during the mandategovernment of France in Syria, were connected to the Syrian State when France terminated themandate government in Syria in 1946.This paper gives information about being a Nusayri and the Latakia region where the Nusayris liveintensely, in the introduction section. It discusses the operations performed by the French to capturethe region as from the World War I and invasion of the region, under the title “The Process Leadingto the French Occupation in Syria”. The paper also discusses the policies implemented by the Frenchthroughout their mandate government in these territories and reactions to these policies, under the title “Ethnic and Religious Division of Syria under the French Mandate and the Alawite State”.As distinct from the articles written especially on this issue, the paper reviews the “Alawite State”and developments concerning this state using relevant works, compilations, newspapers and archivedocuments of the era. Keywords: Alawite State, France, Nusayri, Syria
Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, Dec 21, 2018
I. Dünya Savaşı sırasında, İngiltere ve Fransa arasında imzalanan Sykes-Picot Anlaşması ile Orta ... more I. Dünya Savaşı sırasında, İngiltere ve Fransa arasında imzalanan Sykes-Picot Anlaşması ile Orta Doğu bu iki devlet arasında paylaşılmış ve bu paylaşıma göre de Hatay bölgesi Fransızların payına düşmüştür. I. Dünya Savaşı sonunda, Mondros Mütarekesi imzalandığında Hatay bölgesi Türk sınırları içerisinde bulunmakla birlikte Mütareke sonrası, önce İngilizler, daha sonra da Fransızlar tarafından işgal edilmiştir. Mütareke öncesinde, 7. Ordu komutanlığında bulunan ve İngiliz ilerleyişini Halep'in kuzeyinde durduran Mustafa Kemal Paşa, Mütareke sonrası atandığı Yıldırım Ordular Grup Komutanlığında da, ileri hatta bulunan birlikleri Türk sınırları içerisine çekerek, bir ateşkes anlaşması olması dolayısıyla savaşı durdurması gerekirken, İtilaf Devletleri işgallerini kolaylaştıran ve devam ettiren Mondros Mütarekesinin yaratacağı olumsuz koşullara karşı bir direniş hareketi başlatmıştır. Bu makalede, Mustafa Kemal Paşa'nın, Mondros Mütarekesi ve onun yaratacağı problemlere karşı tepkisi ve bu bağlamda bölgedeki işgalleri önlemeye yönelik faaliyetleri, Hatay ekseninde incelenmiştir.
Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü dergisi, Dec 31, 2014
Osmanlı Devleti'nin son yarım yüzyılı, deyim yerindeyse devletin hemen hemen tüm iç meselelerinin... more Osmanlı Devleti'nin son yarım yüzyılı, deyim yerindeyse devletin hemen hemen tüm iç meselelerinin uluslararası bir boyuta taşındığı ve Osmanlı Devleti'ne yabancı müdahalesinin had safhaya ulaştığı bir dönem olmuştur. Bu dönemde Osmanlı devlet adamları, bir yandan bu dış müdahaleleri önleme gayreti içerisinde, bir yandan da devleti ayakta tutma uğraşı içerisinde olmuşlardır. Bu çalışma, dönemin dış politik olaylarının derinlemesine incelenmesinden ziyade, dönemin Osmanlı dış politikasına genel hatlarıyla bir çerçeve çizmek amacı taşımaktadır.
Ataturk’un Soylev ve Demecleri, 1906–1938 yillari arasi Ataturk’e ait soz ve yazilarin derlenmesi... more Ataturk’un Soylev ve Demecleri, 1906–1938 yillari arasi Ataturk’e ait soz ve yazilarin derlenmesi ile olusturulmus bir eserdir. Eserin ilk cildi 1945’te, ikinci cildi 1952’de, ucuncu cildi 1954’te ve dorduncu cildi 1964’te yayinlanmis ve ilk uc cildi “Ataturk’un Soylev ve Demecleri” adini tasiyan eserin dorduncu cildi ise “Ataturk’un Tamim, Telgraf ve Beyannameleri” adiyla yayinlanmistir. Eser, donemin Turk Inkilâp Tarihi Enstitusu mudur muavini ve kitaplik arsiv ve muze memuru olan Nimet Arsan (Unan) tarafindan derlenmistir. Ataturk’un Soylev ve Demecleri’nin derlenerek kitaplastirilmasinin, baslangicta bilimsel amaclarla yapildigi ve Turk Devrimini ve rejimini halka anlatmak, benimsetmek amaciyla yapilan calismalarin bir sonucu oldugu gorulmekle birlikte, zamanla bu eserin Ataturk, Ataturkculuk, Turk devrimi ve rejimini, yurt icinde ve disinda tanitmak niteligine burunduruldugunu ve bu amacla basildigini soylemek mumkundur. 1945 yilindan itibaren cesitli baskilari yapilmis olan ASD, 1981 basimi da dahil olmak uzere Turk Inkilâp Tarihi Enstitusu tarafindan yayinlanmistir. 1989 tarihinden itibaren Ataturk Arastirma Merkezi tarafindan yayinlanmaya baslanan ASD’ye bu tarihten itibaren, Utkan Kocaturk ve Sadi Borak tarafindan hazirlanip, 1972’de Turk Inkilâp Tarihi Enstitusu tarafindan yayinlanan “Ataturk’un Soylev ve Demecleri, Tamim ve Telgraflari V” adli eserde yer alan Ataturk’e ait konusma ve yazilar eklenerek eserin genisletilmis baskilari yapilmistir. Ataturk’un Soylev ve Demecleri serisinin, sadece dorduncu cildinin ilk baskisina bir dizin hazirlanmis olmakla birlikte, ilk uc cilt icin boyle bir calisma yapilmamistir. Bu eksikligi ortadan kaldirma amacina yonelik olarak bu calismada, Ataturk’un Soylev ve Demecleri I-III adli eserin orijinal sekliyle 1997 yilinda yayinlanmis olan son baskisi esas alinarak, esere bir dizin hazirlanmistir. “Tarihcesi, Derlenmesi ve Diziniyle Ataturk’un Soylev ve Demecleri” adini tasiyan tez, temel kavramlarin terminolojik olarak ele alindigi ve Turkiye disindaki bu turden eserlerin islendigi “Giris” ve ASD’nin basimi oncesi benzer amaclarlaiiyapilan calismalar ve eserin derlenmesi, basilma amaci, icerigi ve onemi uzerinde durulan “Ataturk’un Soylev ve Demecleri’nin Tarihcesi ve Derlenmesi” baslikli birinci bolum, ASD’nin cesitli donemlerdeki baskilari ve o donemlerin kisaca degerlendirildigi “Ataturk’un Soylev ve Demecleri’nin Cesitli Donemlerdeki Baskilari” baslikli ikinci bolum, ASD benzeri ve bu eser uzerine yapilan calismalarin tanitildigi “Ataturk’un Soylev ve Demecleri Uzerine Yapilan Calismalar ve Benzeri Eserler” baslikli ucuncu bolum, olmak uzere uc bolumden olusmaktadir. Bunun disinda, ASD I-III’un dizininin yer aldigi “Ataturk’un Soylev ve Demecleri I-III’un Dizini” ayri bir baslikta degerlendirilmistir.AbstractStatements and Speeches of Ataturk is a work which consists of a collection of Ataturk’s sayings and writings between 1906 – 1938. The 1st volume of this work in 1945, the second volume in 1952, the third volume in 1954 were published in 1964 with the name “Statements and Speeches of Ataturk” and the fourth volume was published with the name “Circular Letters, Telegraphs and Manifestos of Ataturk”. This work was collected by Nimet Arsan (Unan) who was the manager assistant and public servant of library archieve and museum. It is possible to say that to make a book out of Ataturk’s statements and speeches is not only an outcome of the efforts aiming to explain the Turkish revolution to the public and have them adopt to it more easily but also that in time it has been used to introduce Turkish revolution and regime in and out of the country. Statements and Speeches of Ataturk of which different publications have been done since 1945 including the 1981 edition was published by the Institute of Turkish Revolution History. Extended editions of the work were published by adding the sayings and writings of Ataturk in “Statements & Speeches, Circular Letters & Telegraphs of Ataturk V” which was published by Institute of Turkish Revolution History to the Statements and Speeches of Ataturk which started to be published by the Ataturk Research Center and was prepared by Utkan Kocaturk and Sadi Borak. Although a concordence was done for the first edition of the fouth volume of Ataturk’s Statements and Speeches Series, no such work was done for the first three volumes. In this study aiming the removal of this deficiency, a concordence has been prepared for the work originally based on the last edition of Statements and Speeches of Ataturk I-III, published in 1997. The thesis called “Ataturk’s Speeches and Statements with its history, compilation and index” consists of three parts, in the “introduction” of which basic concepts are discussed terminologically and these kinds of works outside Turkey are covered; the first chapter called “History, Compilation and Content of Ataturk’s Speeches and Statements” which emphasizes the works done with the similar aimsivbefore…
The journal of academic social science studies, 2012
Many European states tried to establish their own nation-states by making the people internalize ... more Many European states tried to establish their own nation-states by making the people internalize the new values and new state understanding emerging in this formation process of nation states at the 19th century, in particular. These states which attached a great importance to the process of placing these new values and state understanding in the minds of the people and conveying them to the future generations used many different methods to fulfill their goals. Without doubt, the most important means used by the states to this end has become the national history courses. In the period starting with the establishment of Turkish Republic by the revolution carried out under the leadership of Atatürk, principles and History lesson takes an important role in the attempts to make a proper democracy in both state and the structure of the nation. The though of achieving this aim through education is a concept owned by many states as weel as the Republic of Turkey. With this understanding, in the structure of society and the state with the consciousness that will come with the teaching of this course, an attempt is undertaken in an effort to make the intended changes. Atatürk Principles and Revolution History lesson being the subject of this study has been processed during the period from initially starting teaching this course for many years to the present process, on the basis of the subjects taught in higher education institutions in Turkey, each time the course expectations about developments in the teaching of the course of political developments over the period and the effect of military coups in accordance with the purpose of achieving or approaching to or moving away from the aim.
Karadeniz Arastirmalari Merkezi, 2019
Turk Kulturu Ve Haci Bektas Veli-arastirma Dergisi, Mar 13, 2020
I. Dünya Savaşı sonunda, Akdeniz ve Ortadoğu'daki çıkarlarını korumak amacıyla Suriye'yi ele geçi... more I. Dünya Savaşı sonunda, Akdeniz ve Ortadoğu'daki çıkarlarını korumak amacıyla Suriye'yi ele geçiren Fransa, burada hüküm sürmenin en kolay yolu olarak "böl-yönet" politikasını görmüş ve uygulamaya çalışmıştır. Bu politikası doğrultusunda da etnik, dinî ve mezhebî farklılıklara göre böldüğü Suriye'de, kendine bağlı olmak üzere, Lübnan Devleti, Dürzi Devleti ve Alevi Devleti ile Şam ve Halep Devletlerini kurmuş ve bu devletleri bölgedeki çıkarlarına ulaşmak için kullandığı birer araç haline dönüştürmüştür. Fransızların, bu politikaları doğrultusunda, özellikle kullandıkları topluluklardan biri de Alevi olarak nitelendirdikleri Nusayriler olmuştur. Fransızların Suriye'deki manda yönetimi döneminde, "Aleviler Devleti" adıyla kendi devletlerine sahip olan Nusayriler, Fransa'nın Suriye'deki manda yönetimine son vermesi ile 1946 yılında Suriye Devleti'ne bağlanmıştır. Bu makalede; giriş kısmında Nusayrilik ve Nusayrilerin yoğun olarak yaşadıkları Lazkiye hakkında bilgi verilmiştir. "Fransızların Suriye'yi İşgaline Giden Süreç" başlığı altında, I. Dünya Savaşı'ndan itibaren Fransızların bölgeyi ellerine geçirmek adına gerçekleştirdiği faaliyetler ve bölgenin işgali işlenmiştir. "Fransız Mandası Altında Suriye'nin Etnik ve Dinî Olarak Bölünmesi ve Aleviler Devleti" başlığı altında ise bu topraklardaki manda yönetimleri süresince Fransızların uyguladığı politikalar ve buna karşı tepkiler ele alınmıştır. Özellikle de bu konuda kaleme alınmış yazılardan farklı olarak, "Aleviler Devleti" ve bu devlet ile ilgili gelişmeler, telif ve tetkik eserler, dönemin gazeteleri ve arşiv belgeleri kullanılarak incelenmiştir.
Atatürk yolu, 2017
Büyük devrimler gerçekleştirmiş olan devletlerin, devrimlerinin niteliğini ve ideolojisini ortaya... more Büyük devrimler gerçekleştirmiş olan devletlerin, devrimlerinin niteliğini ve ideolojisini ortaya koymak, bunu gerek kendi milletlerine ve gerekse de diğer milletlere tanıtmak amacıyla çeşitli kurumlar oluşturdukları bilinmektedir. Tarihin gücünden bu şekilde yararlanma isteği ile doğan kurumlar, ulus-devlet oluşturma süreci içerisinde, tarihin kendi üzerine yüklediği misyonu yerine getirme amacıyla faaliyet göstermişlerdir. Bu doğrultuda, Türk milletinin de bu türden işlerini görecek bir kuruma ihtiyacı olduğu noktasından hareketle, 1942'de Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü (TİTE) kurulmuştur. Bu çalışma, arşiv belgeleri, zabıt cerideleri, metinde belirtilen sürecin basına yansımaları ve diğer kaynaklar kullanılarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde böyle bir Enstitü'ye duyulan ihtiyacı, TİTE'nin kurulma aşamasını ve TBMM'de bu konuda yapılan tartışmaları, TİTE'nin görev ve yetkileri ile çalışma esasları doğrultusunda ondan beklenen işlev ve bunun sonucu olarak hedeflenen yararları, dile getirmeyi amaçlamıştır.
Atatürk yolu, Jul 27, 2022
Bu çalışmada, Türkiye tarafından, Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile tesis edilen yeni düzenin, ulusl... more Bu çalışmada, Türkiye tarafından, Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile tesis edilen yeni düzenin, uluslararası antlaşmalar hukukunun önemli ilkelerinden ve pacta sunt servanda ilkesinin bir istisnası olarak düşünülebilecek rebus sic stantibus ilkesi uyarınca temellendirildiği savlanmaktadır. İlgili ilkeye göre bir antlaşmanın akdedildiği zamandaki koşullar köklü değişimlere uğramışsa, antlaşmanın da tatbik edilmesinin imkansızlaştığı vurgulanmaktadır. Bu da sistem içerisinde akdedilen antlaşmaların hükümlerinin son bulmasının geleneksel bir yolunu sunmaktadır. Türkiye de Lozan Boğazlar Mukavelesi ile tesis edilen düzenin köklü değişikliklere uğradığını, bu yüzden de yeni bir mukavele ile Boğazların statüsünün belirlenmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Bu açıdan değerlendirildiğinde, bu çalışmada, Türkiye'nin gerek uluslararası hukuka gerekse diplomasi kurumunun varlığına riayet ettiği ve Boğazlar rejiminin değiştirilmesi hususunda iyi niyetle hareket ettiği ileri sürülmektedir. Bu savı desteklemek ve rebus sic stantibus ilkesinin izlerini sürmek için, metodolojik açıdan, dönemin gazeteleri taranmıştır. Buna ilaveten telif ve tetkik eserlerden ve devlet arşivlerinden de yararlanılmıştır. Bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden belge analizi metodu kullanılmıştır.
DergiPark (Istanbul University), Nov 27, 2018
MAHMUT BOLAT* ÖZ Toplumların hayatlarında önem verdikleri günleri kutlama, anma ve tören gibi etk... more MAHMUT BOLAT* ÖZ Toplumların hayatlarında önem verdikleri günleri kutlama, anma ve tören gibi etkinliklerle hatırlamaları çok eski çağlardan beri süregelen bir davranış şeklidir. Devletler açısından bakılırsa da bu günler, hem hatırlama, hem gelecek nesillere aktarma hem de meşruiyetlerini sağlama olarak değerlendirilmektedir. Eski çağlardan itibaren bu etkinlikler zamanın şartlarına göre şekillenmişlerdir. Milli devletlerin kurulmasından itibaren de, daha çok yeni devletin meşruiyetini ortaya koyma, devletin kurulması için yapılan mücadelelerin unutulmaması ve gelecek nesillere bu bilincin aktarılması gibi amaçlarla, çok sayıda bayram veya anma günleri tertip edilmiştir. Türkiye'de de II. Meşrutiyet Döneminden başlamak üzere, çok sayıda milli gün belirlenmiş ve bu günler çeşitli etkinlikler yapılarak anılmış ve kimileri günümüze kadar gelmiştir. Bu çalışmanın konusunu, 1963-1980 dönemi arasında 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi sonrası kutlanan Hürriyet ve Anayasa Bayramı oluşturmaktadır. Bir askeri müdahalenin ve ardından yapılan yeni bir anayasanın kutlanması olarak özetlenebilecek bu bayram, her ne kadar halkın bayramı, özgürlüklerin kutlanması ve ülkenin demokrasiye kavuştuğu bir devrim günü olarak lanse edilse de, söz konusu bayram ülkenin tüm kesimleri tarafından benimsenmemiş, kutlamaları daha çok resmi düzeyde kalmış, halkın katılımının olmadığı bir bayram niteliğinde olmuştur. Çalışmada ağırlıklı olarak basın kullanılmış ve konu ile ilgili farklı siyasi görüşleri yansıtmasına dikkat edilmiştir. Buralardan elde edilen bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla, 27 Mayıs Bayramı, ilk kutlandığı günden, günümüze kadar hep tartışmalara konu olmuştur. Söz konusu tartışmalar genellikle konuya ideolojik temelli bakılmasından kaynaklanmıştır. Ayrıca 1963-1980 dönemi ülkenin içinde bulunduğu çalkantılı durum, farklı siyasi görüşlerin çatışmaları, bayram haberlerine yansımış ve diğer bir askeri müdahaleye kadar devam eden bu bayram üzerine günümüzde dahi, 1963-1980 arası dönemde olduğu türden tartışmalar yapılmaktadır.
Bir ulkenin di politikasini belirleyen temel unsurlar; dunya siyasetindeki yeri, di er ulkelerle ... more Bir ulkenin di politikasini belirleyen temel unsurlar; dunya siyasetindeki yeri, di er ulkelerle i birli i, bari in korunmasi, askeri kaygilar, kamuoyu, di politikayi yonlendiren ki i ve kurumlarin konumu ve goru leri ile kar ilikli menfaatlerdir
Türk Kültürü ve HACI BEKTAŞ VELİ Araştırma Dergisi
I. Dünya Savaşı sonunda, Akdeniz ve Ortadoğu'daki çıkarlarını korumak amacıyla Suriye'yi ele geçi... more I. Dünya Savaşı sonunda, Akdeniz ve Ortadoğu'daki çıkarlarını korumak amacıyla Suriye'yi ele geçiren Fransa, burada hüküm sürmenin en kolay yolu olarak "böl-yönet" politikasını görmüş ve uygulamaya çalışmıştır. Bu politikası doğrultusunda da etnik, dinî ve mezhebî farklılıklara göre böldüğü Suriye'de, kendine bağlı olmak üzere, Lübnan Devleti, Dürzi Devleti ve Alevi Devleti ile Şam ve Halep Devletlerini kurmuş ve bu devletleri bölgedeki çıkarlarına ulaşmak için kullandığı birer araç haline dönüştürmüştür. Fransızların, bu politikaları doğrultusunda, özellikle kullandıkları topluluklardan biri de Alevi olarak nitelendirdikleri Nusayriler olmuştur. Fransızların Suriye'deki manda yönetimi döneminde, "Aleviler Devleti" adıyla kendi devletlerine sahip olan Nusayriler, Fransa'nın Suriye'deki manda yönetimine son vermesi ile 1946 yılında Suriye Devleti'ne bağlanmıştır. Bu makalede; giriş kısmında Nusayrilik ve Nusayrilerin yoğun olarak yaşadıkları Lazkiye hakkında bilgi verilmiştir. "Fransızların Suriye'yi İşgaline Giden Süreç" başlığı altında, I. Dünya Savaşı'ndan itibaren Fransızların bölgeyi ellerine geçirmek adına gerçekleştirdiği faaliyetler ve bölgenin işgali işlenmiştir. "Fransız Mandası Altında Suriye'nin Etnik ve Dinî Olarak Bölünmesi ve Aleviler Devleti" başlığı altında ise bu topraklardaki manda yönetimleri süresince Fransızların uyguladığı politikalar ve buna karşı tepkiler ele alınmıştır. Özellikle de bu konuda kaleme alınmış yazılardan farklı olarak, "Aleviler Devleti" ve bu devlet ile ilgili gelişmeler, telif ve tetkik eserler, dönemin gazeteleri ve arşiv belgeleri kullanılarak incelenmiştir.
Büyük devrimler gerçekleştirmiş olan devletlerin, devrimlerinin niteliğini ve ideolojisini ortaya... more Büyük devrimler gerçekleştirmiş olan devletlerin, devrimlerinin niteliğini ve ideolojisini ortaya koymak, bunu gerek kendi milletlerine ve gerekse de diğer milletlere tanıtmak amacıyla çeşitli kurumlar oluşturdukları bilinmektedir. Tarihin gücünden bu şekilde yararlanma isteği ile doğan kurumlar, ulus-devlet oluşturma süreci içerisinde, tarihin kendi üzerine yüklediği misyonu yerine getirme amacıyla faaliyet göstermişlerdir. Bu doğrultuda, Türk milletinin de bu türden işlerini görecek bir kuruma ihtiyacı olduğu noktasından hareketle, 1942’de Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü (TİTE) kurulmuştur. Bu çalışma, arşiv belgeleri, zabıt cerideleri, metinde belirtilen sürecin basına yansımaları ve diğer kaynaklar kullanılarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde böyle bir Enstitü’ye duyulan ihtiyacı, TİTE’nin kurulma aşamasını ve TBMM’de bu konuda yapılan tartışmaları, TİTE’nin görev ve yetkileri ile çalışma esasları doğrultusunda ondan beklenen işlev ve bunun sonucu olarak hedeflenen yararları, dil...
Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi
Türkiye’de cumhuriyetin ilanı sonrası kalkınma hamlelerinden birisi de hava harp sanayii alanında... more Türkiye’de cumhuriyetin ilanı sonrası kalkınma hamlelerinden birisi de hava harp sanayii alanında gerçekleştirilmeye çalışılmış ve Millî Hava Harp Sanayii kurmak hedeflenmiştir. O dönemde Türkiye’nin mevcut teknolojik ve ekonomik durumu böyle bir sanayii oluşturmaya yeterli olmadığından bu eksiklik bu noktada ileri ülkelerle iş birliği ile giderilmeye çalışılmıştır. Bu konuda tercih edilen ülke de Almanya olmuştur. Almanya ile I. Dünya Savaşı sonrası kesilen ilişkiler Cumhuriyet döneminde tekrar resmi olarak kurulmuş ve Almanya’nın hava harp sanayisindeki tecrübesinden faydalanma yoluna gidilmiştir. Bu doğrultuda Almanya’ya gönderilen heyet dönemin Berlin Büyükelçisi Kemalettin Sami (Gökçen) Paşa’nın girişimleri ile 1925’te Almanya’nın Junkers Uçak Fabrikası ile anlaşma sağlamış ve Junkers ile kurulan ortaklık neticesinde Türkiye’de “Tayyare ve Motor Türk Anonim Şirketi (TOMTAŞ)” kurulmuş ve bu şirket üzerinden 1926’da Kayseri Uçak Fabrikası oluşturulmuştur. Fakat Junkers firmasının...
Atatürk Araştırma Merkezi dergisi, 2018
Atatürk Araştırma Merkezi dergisi, Nov 27, 2018
MAHMUT BOLAT* ÖZ Toplumların hayatlarında önem verdikleri günleri kutlama, anma ve tören gibi etk... more MAHMUT BOLAT* ÖZ Toplumların hayatlarında önem verdikleri günleri kutlama, anma ve tören gibi etkinliklerle hatırlamaları çok eski çağlardan beri süregelen bir davranış şeklidir. Devletler açısından bakılırsa da bu günler, hem hatırlama, hem gelecek nesillere aktarma hem de meşruiyetlerini sağlama olarak değerlendirilmektedir. Eski çağlardan itibaren bu etkinlikler zamanın şartlarına göre şekillenmişlerdir. Milli devletlerin kurulmasından itibaren de, daha çok yeni devletin meşruiyetini ortaya koyma, devletin kurulması için yapılan mücadelelerin unutulmaması ve gelecek nesillere bu bilincin aktarılması gibi amaçlarla, çok sayıda bayram veya anma günleri tertip edilmiştir. Türkiye'de de II. Meşrutiyet Döneminden başlamak üzere, çok sayıda milli gün belirlenmiş ve bu günler çeşitli etkinlikler yapılarak anılmış ve kimileri günümüze kadar gelmiştir. Bu çalışmanın konusunu, 1963-1980 dönemi arasında 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi sonrası kutlanan Hürriyet ve Anayasa Bayramı oluşturmaktadır. Bir askeri müdahalenin ve ardından yapılan yeni bir anayasanın kutlanması olarak özetlenebilecek bu bayram, her ne kadar halkın bayramı, özgürlüklerin kutlanması ve ülkenin demokrasiye kavuştuğu bir devrim günü olarak lanse edilse de, söz konusu bayram ülkenin tüm kesimleri tarafından benimsenmemiş, kutlamaları daha çok resmi düzeyde kalmış, halkın katılımının olmadığı bir bayram niteliğinde olmuştur. Çalışmada ağırlıklı olarak basın kullanılmış ve konu ile ilgili farklı siyasi görüşleri yansıtmasına dikkat edilmiştir. Buralardan elde edilen bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla, 27 Mayıs Bayramı, ilk kutlandığı günden, günümüze kadar hep tartışmalara konu olmuştur. Söz konusu tartışmalar genellikle konuya ideolojik temelli bakılmasından kaynaklanmıştır. Ayrıca 1963-1980 dönemi ülkenin içinde bulunduğu çalkantılı durum, farklı siyasi görüşlerin çatışmaları, bayram haberlerine yansımış ve diğer bir askeri müdahaleye kadar devam eden bu bayram üzerine günümüzde dahi, 1963-1980 arası dönemde olduğu türden tartışmalar yapılmaktadır.