Metin Doğan - Academia.edu (original) (raw)
Papers by Metin Doğan
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2024
Refah devleti İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde oldukça önemli bir yaklaşımken 1970’li yıllar s... more Refah devleti İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde oldukça önemli bir yaklaşımken 1970’li yıllar sonrası dönemde giderek önemi azalmaya başlayan bir yaklaşım olmuştur. 1973’te başlayan ekonomik kriz ve bu krizin beraberinde getirdiği ekonomide yavaşlama ve stagflasyon ile kamu maliyesinde yaşanan gelişmeler refah devletinin eleştirilmesinin başlıca sebepleri olmuştur. Refah devletinin zayıflamasını izleyen süreçte neoliberalizm giderek hâkim paradigma halini almaya başlamıştır. Neoliberalizmin yükselmesiyle refah devleti programları birçok ülkede artık daha sınırlı bir şekilde uygulanmaya başlamıştır. Vergi ve kamu harcamaları açısından bakıldığında bu durum önemli değişikliklere yol açmıştır. Yeni sistemde kamu gelirlerinin finansmanında emek sermayeye göre daha fazla katkı sağlamaktadır. Bu çalışmada 1980-2021 yılları arasında neoliberal küreselleşmenin farklı gelir gruplarına etkisinin görülmesi amaçlanmıştır. Bu kapsamda panel veri yönteminden yararlanarak Güney Avrupa Refah Rejimine dahil edilen 6 ülkeyi kapsayan bir analiz gerçekleştirilmiştir. PMG tahmincisinin kullanıldığı bu çalışmada iki model ve her modelde de iki farklı gelir grubuna göre farklı analizler gerçekleştirilmiştir. Bu yapılan analizlerden elde edilen sonuçlara göre modelde yer alan ülkelerdeki vergi yapısı bu ülkelerdeki üst gelir gruplarının milli gelirden daha fazla pay sahip olmasına neden olmaktadır. Kamu sosyal harcamaları ise düşük gelirli gruplara refah anlamında katkı sağlasa da bütün olarak düşünüldüğünde gelirin daha adil dağılımı konusunda beklenilen düzeyde faydayı sağlamamaktadır.
International Journal of Public Finance , 2023
The European Green Deal, the European Union's roadmap for a green transition, was launched in 201... more The European Green Deal, the European Union's roadmap for a green
transition, was launched in 2019. With this strategy, the European Union
aims to stop carbon emissions by 2050 through green policies in many
sectors, especially in the energy sector. The European Union also uses
various environmental tax instruments to achieve this goal. Environmental
taxes, one of these instruments, are considered to have a regressive effect
on employment and welfare, especially in carbon-intensive industries. In
order to mitigate these negative social and economic impacts of the green
transition, the European Union has implemented the Just Transition
Mechanism. However, it is not known whether the Just Transition
Mechanism will be sufficient after the newly introduced regulations such
as the plastic tax, the Energy Tax Directive, and the Carbon Border
Adjustment.
This study conducted a panel data analysis covering the period between
1994-2020 to analyze the impact of environmental taxes on employment.
In this panel of 29 European countries, the dependent variable is the
unemployment rate while independent variables are environmental taxes,
gross domestic product, renewable energy supply and energy efficiency. As
a result of this analysis, it is concluded that environmental taxes have an
increasing effect on unemployment. Therefore, based on the panel data
analysis, it is concluded that the Environmental Tax Reform package, which
will provide double dividend in terms of both environment and
employment, should be implemented in addition to the Just Transition
Mechanism.
JOURNAL OF EMERGING ECONOMIES AND POLICY, 2023
Kurumlar vergisi devletin servet vergilerinden yeterli kaynağı elde edememesi nedeniyle ilk defa ... more Kurumlar vergisi devletin servet vergilerinden yeterli kaynağı elde edememesi nedeniyle ilk defa Batılı
ülkelerde hayata geçirilmiştir. Bu vergi dünya genelinde giderek yaygınlaşmış ve 1950’den itibaren Türkiye’de
de uygulanmaya başlanmıştır. Kurumlar vergisi Türkiye’de 1980’li yıllardan itibaren küreselleşmenin de
etkisiyle sık sık değişikliğe uğrayan bir vergi olmuştur. Bu verginin günümüzde daha adil gelir dağılımı
sağlanması ve ülkeye yabancı yatırımların çekilmesi gibi birbiriyle çelişkili görünen amaçları vardır. Bu
yüzden etkin bir kurumlar vergisi oranının tespit edilmesinde zorluklar yaşanmaktadır. Bu çalışmada kurumlar
vergisinin yatırımlarla olan ilişkisine odaklanılmıştır. Bu kapsamda Dinamik ARDL Simülasyonu Tekniği ile
kurumlar vergisi oranlarında yapılan artışın gayri safi sermaye oluşumuna etkisi analiz edilmiştir. Elde edilen
bulgular bu vergide yapılan artışın gayri safi sermaye oluşumunu negatif etkilediğini ortaya koymaktadır. Bu
durum ise Türkiye’de uzun dönemde yatırımların azalmasına neden olarak kamu gelirlerinde bir azalmayla
sonuçlanacaktır.
Maliye Dergisi , 2023
Eğitim sektörünün karbon nötr bir sektör olması, yoğun istihdam olanakları barındırması, beşeri s... more Eğitim sektörünün karbon nötr bir sektör olması, yoğun istihdam olanakları barındırması, beşeri sermayeyi güçlendirmesi ve gelir eşitsizliğinin azaltılmasındaki faydaları nedeniyle kamu eğitim harcamalarının günümüzde yeniden artırılması gerektiği savunulmaktadır. Bu düşüncenin daha net bir şekilde değerlendirilebilmesi için kamu eğitim harcamalarının istihdam ve gelir eşitsizliğiyle olan ilişkisi önem kazanmaktadır. Bu çalışma kapsamında kurulan iki modelle 2008-2018 yıllarında 27 OECD ülkesinde bu ilişki analiz edilmiştir. Bu iki modelin analiz edilebilmesi için Driscoll-Kraay standart hatalar regresyonu ve Dumitriscu-Hurlin nedensellik yöntemi kullanılmıştır. Elde edilen bulgulardan hareketle kamu eğitim harcamalarının yeşil yeni düzen gibi bir plan çerçevesinde uygulanmasının gelir eşitsizliğinin azaltılması ve istihdamın artırılması açısından daha uygun bir politika aracı olacağı düşünülmektedir.
Energy supply security is one of the most debated issues in the energy sector in recent years. Al... more Energy supply security is one of the most debated issues in the energy sector in recent years. Although there is no clear agreed definition of energy supply security, there are determinations that energy should be cheap, sustainable, continuous, and available in order to ensure energy supply security. The wars and political instabilities in the region where Turkey is located have caused the issue of energy supply security to gain importance in recent years. Therefore, Turkey continues to work in areas such as oil and natural gas exploration and production, coal extraction, increasing renewable energy supply, ensuring energy efficiency, and nuclear power generation to ensure energy supply security. However, although these methods such as oil and natural gas exploration and production are useful in terms of energy supply security, they increase Turkey's fossil fuel dependency and this situation weakens Turkey's efforts to combat climate change, which is one of Turkey's goals. In this study, the impact of coal, natural gas, oil, and renewable energy production on energy dependence, which is among the most important causes of energy supply security, between 1987-2020 is analyzed by the ARDL cointegration test method. In addition, the empirical analysis is concluded by using the Toda-Yamamoto causality test to observe the causality relationship between the variables. The findings of the analysis lead to the conclusion that Turkey's domestic energy production should be restructured according to environmental priorities.
Bir enerji kaynağı olarak fosil yakıt, Sanayi Devriminden itibaren üretimin en önemli unsurlarınd... more Bir enerji kaynağı olarak fosil yakıt, Sanayi Devriminden itibaren üretimin en önemli unsurlarından biri olmuştur. Ancak fosil yakıtların dünyanın her yerinde eşit bir şekilde dağılım göstermediği görülmektedir. Bu durum bazı ülkeleri enerji ihracatçısı durumuna getirirken fosil yakıt kaynağı bulunmayan ülkeleri ise ithalatçı konuma getirmiştir. Yeterli enerji kaynağına sahip olmayan ülkeler üretim miktarını ve toplumsal refah düzeyini yükseltmek için ihtiyaç duydukları enerjiyi dış kaynaklardan tedarik etmek zorundadır. Bu durum enerji sektöründe bağımlılık ilişkilerinin gelişmesine neden olmaktadır. 2022'nin ilk aylarında başlayan Ukrayna-Rusya Savaşının ardından enerji bağımlılığı enerji arz güvenliği açısından bir risk unsuru olarak kabul edilmiştir. Bu yüzden Avrupa Birliği enerji bağımlılığının azaltılması için yenilenebilir enerjiye geçiş, enerji ithalatçısı ülkelerin çeşitlendirilmesi gibi yeni bir stratejiyi hayata geçirmiştir. Yoğun bir biçimde enerji ithalatına bağımlı bir ülke olan Türkiye'nin de enerji bağımlılığı konusunda adım atması gerekmektedir. Bu çalışma kapsamında yapılan ampirik analizden elde edilen sonuçlarda bu sonucu desteklemektedir. Analiz kapsamında yapılan Johansen eşbütünleşme testi sonucunda, 1990-2020 döneminde Türkiye'de birincil enerji arzı ve fosil yakıt tüketimi ile enerji bağımlılığı arasında kısa ve uzun dönemde pozitif bir ilişki vardır. Enerji verimliliği ile enerji bağımlılığı arasında negatif bir ilişki söz konusudur. Analizde yer alan diğer bağımsız değişkenlerden biri olan Gayri Safi Yurtiçi Hasıla ve enerji bağımlılığı arasında beklentinin aksine negatif bir ilişki tespit edilmiştir. Analizdeki son değişken olan yenilenebilir enerji ve enerji bağımlılığı arasında ise bu model kapsamında bir ilişki kurulamamıştır.
İklim krizi ve iklim krizine eşlik eden sosyo-ekonomik krizler günümüzde küresel dünyanın çözüm b... more İklim krizi ve iklim krizine eşlik eden sosyo-ekonomik krizler günümüzde küresel dünyanın çözüm bekleyen en ciddi sorunları olarak görülmektedir. Bu çoklu krizin çözümü için özellikle 2008 Küresel Finansal Krizinin ardından birçok yeni yaklaşım ortaya çıkmıştır. Bu yaklaşımlardan biri de Yeşil Keynesçiliktir. Yeşil Keynesçilik; kamu öncülüğünde hem iklim krizini hem de sosyo-ekonomik sorunların çözümünü sağlamak için geliştirilmiş çağdaş bir yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre iklim krizinin temelinde sanayileşme ile artan karbon salınımları vardır. Karbon salınımlarının azaltılması için yenilenebilir enerjiye geçi ve enerjinin daha verimli kullanılmasını sağlayan yeşil geçişe ihtiyaç vardır. Üstelik bu yeşil geçiş istihdamı artırarak sosyo- ekonomik sorunların çözümüne de katkı sağlayacaktır. Yeşil Keynesçilik yeşil geçiş için aralarında; karbon vergisi, askeri harcamalardan transferler, fosil yakıt teşviklerinin durdurulması ve son olarak yeşil tahviller yer aldığı çeşitli araçların kullanılmasını önermektedir. Bu araçlar yeşil geçiş için gereken finansal kaynağın sağlanması yanında fosil yakıt tüketiminin azaltılmasını sağlayacaktır. Yeşil Keynesçiliğe göre bu araçların etkin bir şekilde uygulanabilmesi için yeşil yeni düzen olarak isimlendirilen bir plan dahilinde uygulanmasına ihtiyaç vardır. Bu çalışmada Yeşil Keynesçiliğin etkinliğinin değerlendirilebilmesi için 37 OECD ülkesinde 1994-2019 yılları arasında çevre vergileri, yenilenebilir enerji arzı ve GSYH’nin karbon salınımlarına etkisi panel veri yöntemiyle analiz edilmiştir. Analiz sonuçlarına göre çevre vergileri ve yenilebilir enerji arzında artış karbon salınımlarını azaltmaktadır ancak GSYH kaynaklı karbon salınımları çok yüksek olduğundan çevre vergileri, yenilenebilir enerji arzı karbon salınımlarının azaltılmasında yeterli düzeyde fayda sağlamamaktadır. Bu yüzden Yeşil Keynesçi araçların bir bütün halinde daha güçlü bir şekilde uygulanmalıdır. Böylece iklim deği- şikliği ile mücadele için gereken kaynak sağlanmış olacaktır.
Ekonomi Maliye İşletme Dergisi , 2022
Mali demokrasi, bireylerin aktif olarak bütçe süreçlerine katılabildiği, toplumun kamu bütçesine ... more Mali demokrasi, bireylerin aktif olarak bütçe süreçlerine katılabildiği, toplumun kamu bütçesine ait gelir ve harcamalar konusunda yeterli bilgiye ulaşabildiği ve sosyal anlamda kapsayıcılığın sağlandığı bir olguyu ifade etmektedir. Mali demokrasinin bir ülkede güçlü bir şekilde uygulanıp uygulanmadığının görülmesi açısından 2019'un son aylarında başlayan COVID-19 salgını önemli bir gösterge olmuştur. COVID-19 salgını milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine neden olurken ekonomik ve sosyal sorunların küresel çapta büyümesine neden olmuştur. COVID-19'a bağlı bireylerin yaşadığı ekonomik ve sosyal sorunların çözümü ve salgının sonlandırılması için çalışmaların desteklenmesi gibi konularda hükümetlere büyük iş düşmektedir. Bu çalışma kapsamında yapılan analizde demokratik olarak olgunlaşmış, bütçe süreçlerinin şeffaf olduğu, refahın yüksek ve adil dağıtıldığı ülkelerde genel olarak COVID-19 kapsamında yapılan kamu harcamalarının Gayri Safi Milli Hasıla (GSYH)'dan daha fazla pay aldığı görülmektedir. Düşük demokratik standartlara sahip olup gelir adaletinin ve mali demokrasinin olmadığı ülkelerde ise COVID-19 harcamalarında bir azalma olduğu gözlemlenmiştir. İlerleyen yıllarda COVID-19'a benzer salgınların tekrar ortaya çıkacağı ve iklim değişikliğine bağlı aşırı doğa olaylarında sayısal bir artış olacağı beklenmektedir. Bu krizlere bağlı olarak da ekonomik ve sosyal riskler büyüyerek artacaktır. Bu yüzden özellikle otoriter ülkelerde kamu kaynaklarının daha etkin ve toplum lehine kullanabilmesi için mali demokrasi ilkelerinin doğru bir biçimde uygulanmasına ihtiyaç vardır.
Tarım sektörü, en fazla sera gazı salınımına neden olan sektörlerden biridir. Sektör kaynaklı sal... more Tarım sektörü, en fazla sera gazı salınımına neden olan sektörlerden biridir. Sektör kaynaklı salınımların düşürülmesi için organik tarıma geçiş, gıda tüketim alışkanlıklarında değişiklikler, israfın azaltılması, yerel pazarların ve küçük üreticiliğin desteklenmesi gibi önlemlerin uygulanmasına ihtiyaç vardır. Devlet de gerekli altyapıların hazırlanması, üretici ve tüketicilere destekler sağlanması gibi yöntemlerle sera gazı salınımlarını azaltıcı bu önlemlerin uygulamasını kolaylaştırabilir. Ancak çalışmada varılan sonuçlara göre 1990-2019 yılları arasında Türkiye’de tarım üreticilerine verilen tarımsal desteklerin sera gazı salınımlarını artırdığı sonucuna ulaşılmıştır. Yani Türkiye’de uygulanan tarımsal destekler sera gazı salınımlarını azaltılmasında fayda sağlamamaktadır. Bu durum iklim değişikliği ile mücadele taahhüdünde bulunan Türkiye’nin, hedeflerine ulaşmasını zorlaştıracaktır. Bu yüzden tarımsal destekler çevresel önceliklere göre yeniden ele alınmalı ve yapılandırılmalıdır. Yapılan devlet destekleri yalnızca sera gazı salınımlarının azaltılmasını değil aynı zamanda tüketicinin ucuz ve güvenilir gıdaya erişimini sağlayacaktır.
Uluslararası Sosyal, Siyasal ve Mali Araştırmalar Dergisi, 2022
İlk defa 1980’lerin sonunda çevresel sorunlarla mücadele kapsamında kullanılan yeşil ekonomi kavr... more İlk defa 1980’lerin sonunda çevresel sorunlarla mücadele kapsamında kullanılan yeşil ekonomi kavramı 2008 Küresel Finansal Krizinin ardından birçok uluslararası kurum ve kuruluş tarafından benimsenen bir yaklaşıma dönüşmüştür. Yeşil ekonominin günümüzde iklim krizi nedeniyle tetiklenen çevresel sorunlar yanında işsizlik ve sosyal adaletsizlik gibi birçok sosyo-ekonomik sorunun çözümünde etkili olabileceğine dair birçok çalışma yapılmıştır. Son yıllarda kamu öncülüğünde hayata geçirilen çevre stratejilerinde yeşil ekonomi, bir adım daha ileri gidilerek bir dönüşüm stratejisi olarak tanımlanmıştır. Bu çalışma kapsamında yeşil ekonominin ekonomik, sosyal ve çevresel açıdan dönüşüm potansiyeli taşıyıp taşımadığı tartışılmıştır. Çalışmadan elde edilen sonuçlara göre yeşil ekonomi yeşil geçişin sağlanmasında önemli bir role sahiptir. Ancak sosyal ve ekonomik anlamda bir dönüşüm yaratma potansiyeli çevresel konulara göre daha düşüktür. Çünkü yeşil ekonomi istihdamın artırılması gibi yöntemlerle sosyo-ekonomik sorunların azalmasını sağlamakta ancak toplumsal adaletsizlikleri tamamen ortadan kaldıramamaktadır. Yeşil ekonomi açısından bir diğer önemli sorun refah seviyesi yüksek ülkelerle düşük gelirli ülkeler arasındaki gelir farkının kapatılmasında faydalı olacağının düşünülmemesidir. Yeşil ekonomi modelinde refah seviyesi yüksek ülkeler çevresel mal/hizmet üretiminde zirvede yer alarak düşük gelirli ülkelere rekabet etme imkânı vermeyecektir. Yeşil ekonomi yine de eski birikim rejimine göre daha adil bir geçiş stratejisi olabilir.
Drafts by Metin Doğan
Degrowth and the green new deal are two very different environmental approaches in terms of the m... more Degrowth and the green new deal are two very different environmental approaches in terms of the methods they apply. However, the common goal of both approaches is to provide a result in favor of society and ecology in economic, environmental and social issues. While early discussions focused on the contradictions between these two approaches, more recent studies have emphasized that the two approaches can be applied together. When these two approaches are combined in a common strategy, a more effective approach will emerge in solving economic, environmental and social problems by covering each other's limitations. The green new deal without growth approach has emerged as a result of these efforts. In this study, degrowth and the green new deal are first introduced separately, and these approaches' advantages and disadvantages are evaluated in this context. In the next stage of the study, the green new order without growth is discussed. It is concluded that this approach may be a more effective way to solve problems such as climate change and income inequality. The last part of the study includes the example of victory gardens, which are embraced by both degrowth and the green new deal. Victory gardens are an example of how these two approaches can converge.
Books by Metin Doğan
Sustainability, Policy, and Global Impact: A Comperative Analysis, 2024
In recent years, many new strategies have been prepared to solve the problem of climate change. I... more In recent years, many new strategies have been prepared to solve the problem of climate change. In this context, the European Union stands out the most. While the European Union has been working for the announcement and solution of the problem on the international platform since the 1990s, it put forward the European Green Deal strategy in 2019. It pledged to become a carbon-neutral continent by 2050. New environmental strategies followed the European Green Deal strategy in other countries. However, the Ukraine-Russia War has created a crisis that could trigger many problems related to climate change and negatively affect the strategies put forward. Climate change is associated with many problems, including the environment, energy, food, and migration. Prolonging this ongoing war in Ukraine will deepen these problems and make it more difficult to find a global solution to climate change. Therefore, this study evaluates the relationship of the Ukraine-Russia War with issues such as environment, energy, and food. This war will reduce the chances of success of climate change strategies, especially the European Green Deal, because the resources that could be used for climate change will be used to mitigate the effects of the war. In addition, the European Union's stopping the purchase of natural gas from Russia and turning to alternative energy sources and countries will cause the European Union's carbon emissions to increase. The pollution caused by the war will make the problem of climate change even more unsolvable.
Peter Lang GmbH, 2023
Keynesianism is based on the assumption that an increase in public spending will lead to an incre... more Keynesianism is based on the assumption that an increase in public spending will lead to an increase in aggregate demand through a multiplier effect. Government investments will increase aggregate demand and this will stimulate the economy. This Keynesian idea is widely said to have emerged in the 1930s. Following the 1929 Great Depression, governments resorted to public spending to combat rising unemployment and macroeconomic problems. In this period, infrastructure investments that would create public jobs and public expenditures with strong social aspects such as education and health expenditures were predominantly used. Later, military expenditures were used in the 1940s due to World War II. During this period, unemployment in the United States of America (USA) fell to the lowest levels in history thanks to the production of military equipment and products. These experiences in the 1930s and 1940s led to the identification of Keynesianism as social Keynesianism and military Keynesianism. John Maynard Keynes was aware of the impact of military spending, a component of public spending, on employment. However, Keynes argued that employment should be increased through social expenditures such as infrastructure investments, not military expenditures. Keynes was also aware that international financial policies would lead to violence and war. This is why he argued for a more balanced international economic structure to avoid radical ideas and wars in his various works.
Today, it can be said that the share of military expenditures in gross domestic product (GDP) is on a downward trend compared to World War II. Nevertheless, military expenditures still constitute a significant share of public expenditures. On the other hand, public expenditures on education and health have declined more rapidly since the 1980s. In today’s world of fundamental problems such as the climate crisis and income inequalities, there is a need to re-evaluate military and social expenditures in line with Keynes’s ideas. Military expenditures lead to lower allocations for education, health and other social expenditures and prevent the allocation of sufficient resources to combat environmental problems. Therefore, some authors argue that resources can be allocated to tackling these problems through transfers from military expenditures. This study discusses how public expenditures should be evaluated in combating today’s problems, taking into account the distinction between military and social Keynesianism.
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2024
Refah devleti İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde oldukça önemli bir yaklaşımken 1970’li yıllar s... more Refah devleti İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde oldukça önemli bir yaklaşımken 1970’li yıllar sonrası dönemde giderek önemi azalmaya başlayan bir yaklaşım olmuştur. 1973’te başlayan ekonomik kriz ve bu krizin beraberinde getirdiği ekonomide yavaşlama ve stagflasyon ile kamu maliyesinde yaşanan gelişmeler refah devletinin eleştirilmesinin başlıca sebepleri olmuştur. Refah devletinin zayıflamasını izleyen süreçte neoliberalizm giderek hâkim paradigma halini almaya başlamıştır. Neoliberalizmin yükselmesiyle refah devleti programları birçok ülkede artık daha sınırlı bir şekilde uygulanmaya başlamıştır. Vergi ve kamu harcamaları açısından bakıldığında bu durum önemli değişikliklere yol açmıştır. Yeni sistemde kamu gelirlerinin finansmanında emek sermayeye göre daha fazla katkı sağlamaktadır. Bu çalışmada 1980-2021 yılları arasında neoliberal küreselleşmenin farklı gelir gruplarına etkisinin görülmesi amaçlanmıştır. Bu kapsamda panel veri yönteminden yararlanarak Güney Avrupa Refah Rejimine dahil edilen 6 ülkeyi kapsayan bir analiz gerçekleştirilmiştir. PMG tahmincisinin kullanıldığı bu çalışmada iki model ve her modelde de iki farklı gelir grubuna göre farklı analizler gerçekleştirilmiştir. Bu yapılan analizlerden elde edilen sonuçlara göre modelde yer alan ülkelerdeki vergi yapısı bu ülkelerdeki üst gelir gruplarının milli gelirden daha fazla pay sahip olmasına neden olmaktadır. Kamu sosyal harcamaları ise düşük gelirli gruplara refah anlamında katkı sağlasa da bütün olarak düşünüldüğünde gelirin daha adil dağılımı konusunda beklenilen düzeyde faydayı sağlamamaktadır.
International Journal of Public Finance , 2023
The European Green Deal, the European Union's roadmap for a green transition, was launched in 201... more The European Green Deal, the European Union's roadmap for a green
transition, was launched in 2019. With this strategy, the European Union
aims to stop carbon emissions by 2050 through green policies in many
sectors, especially in the energy sector. The European Union also uses
various environmental tax instruments to achieve this goal. Environmental
taxes, one of these instruments, are considered to have a regressive effect
on employment and welfare, especially in carbon-intensive industries. In
order to mitigate these negative social and economic impacts of the green
transition, the European Union has implemented the Just Transition
Mechanism. However, it is not known whether the Just Transition
Mechanism will be sufficient after the newly introduced regulations such
as the plastic tax, the Energy Tax Directive, and the Carbon Border
Adjustment.
This study conducted a panel data analysis covering the period between
1994-2020 to analyze the impact of environmental taxes on employment.
In this panel of 29 European countries, the dependent variable is the
unemployment rate while independent variables are environmental taxes,
gross domestic product, renewable energy supply and energy efficiency. As
a result of this analysis, it is concluded that environmental taxes have an
increasing effect on unemployment. Therefore, based on the panel data
analysis, it is concluded that the Environmental Tax Reform package, which
will provide double dividend in terms of both environment and
employment, should be implemented in addition to the Just Transition
Mechanism.
JOURNAL OF EMERGING ECONOMIES AND POLICY, 2023
Kurumlar vergisi devletin servet vergilerinden yeterli kaynağı elde edememesi nedeniyle ilk defa ... more Kurumlar vergisi devletin servet vergilerinden yeterli kaynağı elde edememesi nedeniyle ilk defa Batılı
ülkelerde hayata geçirilmiştir. Bu vergi dünya genelinde giderek yaygınlaşmış ve 1950’den itibaren Türkiye’de
de uygulanmaya başlanmıştır. Kurumlar vergisi Türkiye’de 1980’li yıllardan itibaren küreselleşmenin de
etkisiyle sık sık değişikliğe uğrayan bir vergi olmuştur. Bu verginin günümüzde daha adil gelir dağılımı
sağlanması ve ülkeye yabancı yatırımların çekilmesi gibi birbiriyle çelişkili görünen amaçları vardır. Bu
yüzden etkin bir kurumlar vergisi oranının tespit edilmesinde zorluklar yaşanmaktadır. Bu çalışmada kurumlar
vergisinin yatırımlarla olan ilişkisine odaklanılmıştır. Bu kapsamda Dinamik ARDL Simülasyonu Tekniği ile
kurumlar vergisi oranlarında yapılan artışın gayri safi sermaye oluşumuna etkisi analiz edilmiştir. Elde edilen
bulgular bu vergide yapılan artışın gayri safi sermaye oluşumunu negatif etkilediğini ortaya koymaktadır. Bu
durum ise Türkiye’de uzun dönemde yatırımların azalmasına neden olarak kamu gelirlerinde bir azalmayla
sonuçlanacaktır.
Maliye Dergisi , 2023
Eğitim sektörünün karbon nötr bir sektör olması, yoğun istihdam olanakları barındırması, beşeri s... more Eğitim sektörünün karbon nötr bir sektör olması, yoğun istihdam olanakları barındırması, beşeri sermayeyi güçlendirmesi ve gelir eşitsizliğinin azaltılmasındaki faydaları nedeniyle kamu eğitim harcamalarının günümüzde yeniden artırılması gerektiği savunulmaktadır. Bu düşüncenin daha net bir şekilde değerlendirilebilmesi için kamu eğitim harcamalarının istihdam ve gelir eşitsizliğiyle olan ilişkisi önem kazanmaktadır. Bu çalışma kapsamında kurulan iki modelle 2008-2018 yıllarında 27 OECD ülkesinde bu ilişki analiz edilmiştir. Bu iki modelin analiz edilebilmesi için Driscoll-Kraay standart hatalar regresyonu ve Dumitriscu-Hurlin nedensellik yöntemi kullanılmıştır. Elde edilen bulgulardan hareketle kamu eğitim harcamalarının yeşil yeni düzen gibi bir plan çerçevesinde uygulanmasının gelir eşitsizliğinin azaltılması ve istihdamın artırılması açısından daha uygun bir politika aracı olacağı düşünülmektedir.
Energy supply security is one of the most debated issues in the energy sector in recent years. Al... more Energy supply security is one of the most debated issues in the energy sector in recent years. Although there is no clear agreed definition of energy supply security, there are determinations that energy should be cheap, sustainable, continuous, and available in order to ensure energy supply security. The wars and political instabilities in the region where Turkey is located have caused the issue of energy supply security to gain importance in recent years. Therefore, Turkey continues to work in areas such as oil and natural gas exploration and production, coal extraction, increasing renewable energy supply, ensuring energy efficiency, and nuclear power generation to ensure energy supply security. However, although these methods such as oil and natural gas exploration and production are useful in terms of energy supply security, they increase Turkey's fossil fuel dependency and this situation weakens Turkey's efforts to combat climate change, which is one of Turkey's goals. In this study, the impact of coal, natural gas, oil, and renewable energy production on energy dependence, which is among the most important causes of energy supply security, between 1987-2020 is analyzed by the ARDL cointegration test method. In addition, the empirical analysis is concluded by using the Toda-Yamamoto causality test to observe the causality relationship between the variables. The findings of the analysis lead to the conclusion that Turkey's domestic energy production should be restructured according to environmental priorities.
Bir enerji kaynağı olarak fosil yakıt, Sanayi Devriminden itibaren üretimin en önemli unsurlarınd... more Bir enerji kaynağı olarak fosil yakıt, Sanayi Devriminden itibaren üretimin en önemli unsurlarından biri olmuştur. Ancak fosil yakıtların dünyanın her yerinde eşit bir şekilde dağılım göstermediği görülmektedir. Bu durum bazı ülkeleri enerji ihracatçısı durumuna getirirken fosil yakıt kaynağı bulunmayan ülkeleri ise ithalatçı konuma getirmiştir. Yeterli enerji kaynağına sahip olmayan ülkeler üretim miktarını ve toplumsal refah düzeyini yükseltmek için ihtiyaç duydukları enerjiyi dış kaynaklardan tedarik etmek zorundadır. Bu durum enerji sektöründe bağımlılık ilişkilerinin gelişmesine neden olmaktadır. 2022'nin ilk aylarında başlayan Ukrayna-Rusya Savaşının ardından enerji bağımlılığı enerji arz güvenliği açısından bir risk unsuru olarak kabul edilmiştir. Bu yüzden Avrupa Birliği enerji bağımlılığının azaltılması için yenilenebilir enerjiye geçiş, enerji ithalatçısı ülkelerin çeşitlendirilmesi gibi yeni bir stratejiyi hayata geçirmiştir. Yoğun bir biçimde enerji ithalatına bağımlı bir ülke olan Türkiye'nin de enerji bağımlılığı konusunda adım atması gerekmektedir. Bu çalışma kapsamında yapılan ampirik analizden elde edilen sonuçlarda bu sonucu desteklemektedir. Analiz kapsamında yapılan Johansen eşbütünleşme testi sonucunda, 1990-2020 döneminde Türkiye'de birincil enerji arzı ve fosil yakıt tüketimi ile enerji bağımlılığı arasında kısa ve uzun dönemde pozitif bir ilişki vardır. Enerji verimliliği ile enerji bağımlılığı arasında negatif bir ilişki söz konusudur. Analizde yer alan diğer bağımsız değişkenlerden biri olan Gayri Safi Yurtiçi Hasıla ve enerji bağımlılığı arasında beklentinin aksine negatif bir ilişki tespit edilmiştir. Analizdeki son değişken olan yenilenebilir enerji ve enerji bağımlılığı arasında ise bu model kapsamında bir ilişki kurulamamıştır.
İklim krizi ve iklim krizine eşlik eden sosyo-ekonomik krizler günümüzde küresel dünyanın çözüm b... more İklim krizi ve iklim krizine eşlik eden sosyo-ekonomik krizler günümüzde küresel dünyanın çözüm bekleyen en ciddi sorunları olarak görülmektedir. Bu çoklu krizin çözümü için özellikle 2008 Küresel Finansal Krizinin ardından birçok yeni yaklaşım ortaya çıkmıştır. Bu yaklaşımlardan biri de Yeşil Keynesçiliktir. Yeşil Keynesçilik; kamu öncülüğünde hem iklim krizini hem de sosyo-ekonomik sorunların çözümünü sağlamak için geliştirilmiş çağdaş bir yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre iklim krizinin temelinde sanayileşme ile artan karbon salınımları vardır. Karbon salınımlarının azaltılması için yenilenebilir enerjiye geçi ve enerjinin daha verimli kullanılmasını sağlayan yeşil geçişe ihtiyaç vardır. Üstelik bu yeşil geçiş istihdamı artırarak sosyo- ekonomik sorunların çözümüne de katkı sağlayacaktır. Yeşil Keynesçilik yeşil geçiş için aralarında; karbon vergisi, askeri harcamalardan transferler, fosil yakıt teşviklerinin durdurulması ve son olarak yeşil tahviller yer aldığı çeşitli araçların kullanılmasını önermektedir. Bu araçlar yeşil geçiş için gereken finansal kaynağın sağlanması yanında fosil yakıt tüketiminin azaltılmasını sağlayacaktır. Yeşil Keynesçiliğe göre bu araçların etkin bir şekilde uygulanabilmesi için yeşil yeni düzen olarak isimlendirilen bir plan dahilinde uygulanmasına ihtiyaç vardır. Bu çalışmada Yeşil Keynesçiliğin etkinliğinin değerlendirilebilmesi için 37 OECD ülkesinde 1994-2019 yılları arasında çevre vergileri, yenilenebilir enerji arzı ve GSYH’nin karbon salınımlarına etkisi panel veri yöntemiyle analiz edilmiştir. Analiz sonuçlarına göre çevre vergileri ve yenilebilir enerji arzında artış karbon salınımlarını azaltmaktadır ancak GSYH kaynaklı karbon salınımları çok yüksek olduğundan çevre vergileri, yenilenebilir enerji arzı karbon salınımlarının azaltılmasında yeterli düzeyde fayda sağlamamaktadır. Bu yüzden Yeşil Keynesçi araçların bir bütün halinde daha güçlü bir şekilde uygulanmalıdır. Böylece iklim deği- şikliği ile mücadele için gereken kaynak sağlanmış olacaktır.
Ekonomi Maliye İşletme Dergisi , 2022
Mali demokrasi, bireylerin aktif olarak bütçe süreçlerine katılabildiği, toplumun kamu bütçesine ... more Mali demokrasi, bireylerin aktif olarak bütçe süreçlerine katılabildiği, toplumun kamu bütçesine ait gelir ve harcamalar konusunda yeterli bilgiye ulaşabildiği ve sosyal anlamda kapsayıcılığın sağlandığı bir olguyu ifade etmektedir. Mali demokrasinin bir ülkede güçlü bir şekilde uygulanıp uygulanmadığının görülmesi açısından 2019'un son aylarında başlayan COVID-19 salgını önemli bir gösterge olmuştur. COVID-19 salgını milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine neden olurken ekonomik ve sosyal sorunların küresel çapta büyümesine neden olmuştur. COVID-19'a bağlı bireylerin yaşadığı ekonomik ve sosyal sorunların çözümü ve salgının sonlandırılması için çalışmaların desteklenmesi gibi konularda hükümetlere büyük iş düşmektedir. Bu çalışma kapsamında yapılan analizde demokratik olarak olgunlaşmış, bütçe süreçlerinin şeffaf olduğu, refahın yüksek ve adil dağıtıldığı ülkelerde genel olarak COVID-19 kapsamında yapılan kamu harcamalarının Gayri Safi Milli Hasıla (GSYH)'dan daha fazla pay aldığı görülmektedir. Düşük demokratik standartlara sahip olup gelir adaletinin ve mali demokrasinin olmadığı ülkelerde ise COVID-19 harcamalarında bir azalma olduğu gözlemlenmiştir. İlerleyen yıllarda COVID-19'a benzer salgınların tekrar ortaya çıkacağı ve iklim değişikliğine bağlı aşırı doğa olaylarında sayısal bir artış olacağı beklenmektedir. Bu krizlere bağlı olarak da ekonomik ve sosyal riskler büyüyerek artacaktır. Bu yüzden özellikle otoriter ülkelerde kamu kaynaklarının daha etkin ve toplum lehine kullanabilmesi için mali demokrasi ilkelerinin doğru bir biçimde uygulanmasına ihtiyaç vardır.
Tarım sektörü, en fazla sera gazı salınımına neden olan sektörlerden biridir. Sektör kaynaklı sal... more Tarım sektörü, en fazla sera gazı salınımına neden olan sektörlerden biridir. Sektör kaynaklı salınımların düşürülmesi için organik tarıma geçiş, gıda tüketim alışkanlıklarında değişiklikler, israfın azaltılması, yerel pazarların ve küçük üreticiliğin desteklenmesi gibi önlemlerin uygulanmasına ihtiyaç vardır. Devlet de gerekli altyapıların hazırlanması, üretici ve tüketicilere destekler sağlanması gibi yöntemlerle sera gazı salınımlarını azaltıcı bu önlemlerin uygulamasını kolaylaştırabilir. Ancak çalışmada varılan sonuçlara göre 1990-2019 yılları arasında Türkiye’de tarım üreticilerine verilen tarımsal desteklerin sera gazı salınımlarını artırdığı sonucuna ulaşılmıştır. Yani Türkiye’de uygulanan tarımsal destekler sera gazı salınımlarını azaltılmasında fayda sağlamamaktadır. Bu durum iklim değişikliği ile mücadele taahhüdünde bulunan Türkiye’nin, hedeflerine ulaşmasını zorlaştıracaktır. Bu yüzden tarımsal destekler çevresel önceliklere göre yeniden ele alınmalı ve yapılandırılmalıdır. Yapılan devlet destekleri yalnızca sera gazı salınımlarının azaltılmasını değil aynı zamanda tüketicinin ucuz ve güvenilir gıdaya erişimini sağlayacaktır.
Uluslararası Sosyal, Siyasal ve Mali Araştırmalar Dergisi, 2022
İlk defa 1980’lerin sonunda çevresel sorunlarla mücadele kapsamında kullanılan yeşil ekonomi kavr... more İlk defa 1980’lerin sonunda çevresel sorunlarla mücadele kapsamında kullanılan yeşil ekonomi kavramı 2008 Küresel Finansal Krizinin ardından birçok uluslararası kurum ve kuruluş tarafından benimsenen bir yaklaşıma dönüşmüştür. Yeşil ekonominin günümüzde iklim krizi nedeniyle tetiklenen çevresel sorunlar yanında işsizlik ve sosyal adaletsizlik gibi birçok sosyo-ekonomik sorunun çözümünde etkili olabileceğine dair birçok çalışma yapılmıştır. Son yıllarda kamu öncülüğünde hayata geçirilen çevre stratejilerinde yeşil ekonomi, bir adım daha ileri gidilerek bir dönüşüm stratejisi olarak tanımlanmıştır. Bu çalışma kapsamında yeşil ekonominin ekonomik, sosyal ve çevresel açıdan dönüşüm potansiyeli taşıyıp taşımadığı tartışılmıştır. Çalışmadan elde edilen sonuçlara göre yeşil ekonomi yeşil geçişin sağlanmasında önemli bir role sahiptir. Ancak sosyal ve ekonomik anlamda bir dönüşüm yaratma potansiyeli çevresel konulara göre daha düşüktür. Çünkü yeşil ekonomi istihdamın artırılması gibi yöntemlerle sosyo-ekonomik sorunların azalmasını sağlamakta ancak toplumsal adaletsizlikleri tamamen ortadan kaldıramamaktadır. Yeşil ekonomi açısından bir diğer önemli sorun refah seviyesi yüksek ülkelerle düşük gelirli ülkeler arasındaki gelir farkının kapatılmasında faydalı olacağının düşünülmemesidir. Yeşil ekonomi modelinde refah seviyesi yüksek ülkeler çevresel mal/hizmet üretiminde zirvede yer alarak düşük gelirli ülkelere rekabet etme imkânı vermeyecektir. Yeşil ekonomi yine de eski birikim rejimine göre daha adil bir geçiş stratejisi olabilir.
Degrowth and the green new deal are two very different environmental approaches in terms of the m... more Degrowth and the green new deal are two very different environmental approaches in terms of the methods they apply. However, the common goal of both approaches is to provide a result in favor of society and ecology in economic, environmental and social issues. While early discussions focused on the contradictions between these two approaches, more recent studies have emphasized that the two approaches can be applied together. When these two approaches are combined in a common strategy, a more effective approach will emerge in solving economic, environmental and social problems by covering each other's limitations. The green new deal without growth approach has emerged as a result of these efforts. In this study, degrowth and the green new deal are first introduced separately, and these approaches' advantages and disadvantages are evaluated in this context. In the next stage of the study, the green new order without growth is discussed. It is concluded that this approach may be a more effective way to solve problems such as climate change and income inequality. The last part of the study includes the example of victory gardens, which are embraced by both degrowth and the green new deal. Victory gardens are an example of how these two approaches can converge.
Sustainability, Policy, and Global Impact: A Comperative Analysis, 2024
In recent years, many new strategies have been prepared to solve the problem of climate change. I... more In recent years, many new strategies have been prepared to solve the problem of climate change. In this context, the European Union stands out the most. While the European Union has been working for the announcement and solution of the problem on the international platform since the 1990s, it put forward the European Green Deal strategy in 2019. It pledged to become a carbon-neutral continent by 2050. New environmental strategies followed the European Green Deal strategy in other countries. However, the Ukraine-Russia War has created a crisis that could trigger many problems related to climate change and negatively affect the strategies put forward. Climate change is associated with many problems, including the environment, energy, food, and migration. Prolonging this ongoing war in Ukraine will deepen these problems and make it more difficult to find a global solution to climate change. Therefore, this study evaluates the relationship of the Ukraine-Russia War with issues such as environment, energy, and food. This war will reduce the chances of success of climate change strategies, especially the European Green Deal, because the resources that could be used for climate change will be used to mitigate the effects of the war. In addition, the European Union's stopping the purchase of natural gas from Russia and turning to alternative energy sources and countries will cause the European Union's carbon emissions to increase. The pollution caused by the war will make the problem of climate change even more unsolvable.
Peter Lang GmbH, 2023
Keynesianism is based on the assumption that an increase in public spending will lead to an incre... more Keynesianism is based on the assumption that an increase in public spending will lead to an increase in aggregate demand through a multiplier effect. Government investments will increase aggregate demand and this will stimulate the economy. This Keynesian idea is widely said to have emerged in the 1930s. Following the 1929 Great Depression, governments resorted to public spending to combat rising unemployment and macroeconomic problems. In this period, infrastructure investments that would create public jobs and public expenditures with strong social aspects such as education and health expenditures were predominantly used. Later, military expenditures were used in the 1940s due to World War II. During this period, unemployment in the United States of America (USA) fell to the lowest levels in history thanks to the production of military equipment and products. These experiences in the 1930s and 1940s led to the identification of Keynesianism as social Keynesianism and military Keynesianism. John Maynard Keynes was aware of the impact of military spending, a component of public spending, on employment. However, Keynes argued that employment should be increased through social expenditures such as infrastructure investments, not military expenditures. Keynes was also aware that international financial policies would lead to violence and war. This is why he argued for a more balanced international economic structure to avoid radical ideas and wars in his various works.
Today, it can be said that the share of military expenditures in gross domestic product (GDP) is on a downward trend compared to World War II. Nevertheless, military expenditures still constitute a significant share of public expenditures. On the other hand, public expenditures on education and health have declined more rapidly since the 1980s. In today’s world of fundamental problems such as the climate crisis and income inequalities, there is a need to re-evaluate military and social expenditures in line with Keynes’s ideas. Military expenditures lead to lower allocations for education, health and other social expenditures and prevent the allocation of sufficient resources to combat environmental problems. Therefore, some authors argue that resources can be allocated to tackling these problems through transfers from military expenditures. This study discusses how public expenditures should be evaluated in combating today’s problems, taking into account the distinction between military and social Keynesianism.