Pınar Eke - Academia.edu (original) (raw)
Papers by Pınar Eke
Sosyoloji Dergisi, May 29, 2023
Çalışma, teorik bir zeminde konumlanmakta olup; annelik ideolojisine ve annelik ideolojisinin sın... more Çalışma, teorik bir zeminde konumlanmakta olup; annelik ideolojisine ve annelik ideolojisinin sınıfsal köklerine dair betimsel bir literatür taraması eşliğinde konuyu tartışmayı amaçlamaktadır. Bu çerçevede anneliğe dair kültürel pratiklerin, orta sınıfın yapısal koşullarıyla ilişkisi ve orta sınıf kadınlık inşasındaki işlevi ortaya konulacaktır.
The journal of international civilization studies, May 30, 2023
Öz Araştırma, Polonyalı yönetmen Kieslowski'nin Üç Renk Üçlemesi üzerinden sinemasında duyguların... more Öz Araştırma, Polonyalı yönetmen Kieslowski'nin Üç Renk Üçlemesi üzerinden sinemasında duyguların rolünü analiz etmek amacıyla yapılmıştır. Kieslowski, "insanlığın ortak değerleri zannedildiği gibi din, dil, ırk, bayrak değil; acı, keder, sevinç, aşk gibi kavramlardır" demekte ve sinemasını bu temel felsefe üzerine biçimlendirmektedir. Filmlerinde büyük anlatılara, politikaya ve toplumsal yapılara değil; bireylerin küçük ve öznel dünyalarına yer veren bir isimdir ve bireylerin varoluş çabası ile ilgilenmektedir. "Benim asıl umursadığım şey, insanın bireysel varlığı" demektedir. Duygular sosyolojisi ise insan davranışlarının dinamiklerini ve toplumsal organizasyondaki etkileşim süreçlerini anlamada önemlidir. Duygular, toplumsal yapıdan ari, içsel ve öznel tepkiler değildir. Duygulanım biçimleri, toplumsallaşma sürecinde öğrenilmekte ve kültürel kalıpları da geleceğe taşıyan bir işlev görmektedir. Duygular toplumsal değerlerden, ahlaktan ve düşünüş biçimlerinden bağımsız ele alınamamaktadır. Ancak bu tespit, duygular üzerindeki sosyal etkilerin determinist bir yapıyla öznel iradeyi yok sayar biçimde iş gördüğü anlamına da gelmemektedir. Duygular, bireyselden toplumsala giden yolda önemlidir ve yaşam, duygular üzerine inşa edilir. Kieslowski, bu farkındalığı sinemasına etkileyici biçimde yansıtmış bir yönetmendir. Betimsel literatür taraması ile Kieslowski sinemasında anlam arayışının duygular sosyolojisi ile ilişkisi ortaya konulmuş ve Üç Renk Üçlemesi, Auteur eleştiri tekniği ile analiz edilmiştir. Araştırma neticesinde Kieslowski'nin auteur olarak tanımlanmasını sağlayan sinematografik üslubunun ve anlatı yapısının duygulara dair tüm öğeleri taşıdığı görülmüştür.
MSGSÜ Sosyal Bilimler, 2024
In the light of the methodology of the oppressed as developed by U.S. third world feminist Chela ... more In the light of the methodology of the oppressed as developed by U.S. third world feminist Chela Sandoval, this study posits that the subject is not a fixed entity, but rather the result of a fluid and complex process shaped by power relations and social dynamics. Sandoval emphasizes the importance of resistance as a means of challenging oppressive systems and creating social change. She also explores an understanding for the politics of love, which involves recognizing and valuing the multiple ways in which love can be expressed and experienced. Sandoval's work provides a valuable framework for understanding and navigating the complexities of the postmodern world. In this context, the article analyzes White, the second film of Kieslowski's cult trilogy Three Colors based on Sandoval's views. As discussed throughout the study, Three Colors: White reveals how love functions as a catalyst for subjects to regain their autonomy and empowerment.
akademik sanat , 2023
İçinde yaşadığımız çağ; teknolojideki gelişmelerle beraber dijital sanatın ve dijital sanatçıları... more İçinde yaşadığımız çağ; teknolojideki gelişmelerle beraber dijital sanatın ve dijital sanatçıların giderek daha fazla ön plana çıktığı bir dönemdir. Her ne kadar sanat ve teknoloji tarihin her aşamasında etkileşim içinde olsa da bugün dijital alanda gözlenen yenilik ve imkânlarla, etkileşimin yayılım hızı kadar popülaritesi de artırmıştır. Sanat, yeni bir form kazanmış ve yeni tekniklerle uygulanmaya başlanmıştır. Özellikle sanat ve yeni medya arasında verimli bir birliktelik ortaya çıkmıştır. Yeni medya sanatı ve/ya dijital sanat olarak anılan bu yapı, sanatın deneyimlenme biçimlerini olduğu kadar üretim biçimlerini de dönüştürmüştür. Sanatın geldiği nokta, sanatçılar arasındaki kolektivite kültürünü pekiştirerek ortak üretimleri daha değerli hale getirmiştir. Söz konusu bu çerçeveden yola çıkarak, çalışma kapsamında önce, sanat ve teknoloji arasındaki ilişki kısaca aktarılmış, dijital sanat olgusu ele alınmış; daha sonra ise kökleri Türkiye’de olan ancak ünü dünyaya yayılan dijital sanatçı bir çift, ha:ar ikilisi ve sanatı mercek altına alınmıştır. Heykeltıraş Hande Şekerciler ile yeni medya sanatçısı Arda Yalkın’dan oluşan ha:ar ikilisi; birlikteliklerinin çıkış noktası, sanat anlayışları, üretim süreçleri gibi konularla tanıtılmaya çalışılmıştır. İkilinin eserleri ve felsefesi üzerinden dijital sanatın dünü, bugünü ve geleceği hem araştırma kapsamında yapılan röportaja dayanarak hem de medyada yer alan diğer röportajlarından faydalanılarak tartışılmıştır. Araştırma metodu, kavramsal çerçevede geleneksel literatür taramasına dayalı bir betimlemeye, analizde ise röportaj tekniği ile elde edilen bilgilerin betimsel analiz tekniği vasıtasıyla tartışılıp yorumlanmasına dayalıdır. Bulgular, ha:ar’ın uzunca bir süre adından söz ettireceğini, ayrıca sanatın anlam ve içeriğinin dönemin gereksinimleri ve olanakları çerçevesinde evrildiğini göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Dijital sanat, dijital sanatçı, ha:ar, yeni medya sanatı, teknoloji.
Sinefilozofi Dergisi 5. Uluslararası Sinema ve Felsefe Sempozyumu Tam Metin Kitapçığı
art-e , 2023
Çağdaş Türk resim sanatı tarihinin önemli isimlerinden olan Mustafa Ayaz, ressam kimliğinin yanı ... more Çağdaş Türk resim sanatı tarihinin önemli isimlerinden olan Mustafa Ayaz, ressam kimliğinin yanı sıra Profesör unvanı ve eğitmen kimliği ile de dikkat çeken bir figürdür. Resme dair sahip olduğu akademik birikimi, sanatçı bir ruhun özgün ve sıra dışı bakış açısıyla kesiştiren ender isimlerdendir. Eserlerinde kullandığı yarı-soyut dil, göstergeler ile bezelidir ve göstergeler, Ayaz'ın kendine has üslubunun ortaya çıkmasında etkilidir. Akademik kariyerinin de getirdiği donanımla, göstergeleri sezgisel düzeyden ziyade bilinçli şekilde kullandığı düşünülmekte; bu nedenle de Ayaz'ın eserleri görsel göstergebilim açısından önemsenmektedir. Bu bağlamda, öncelikle çağdaş Türk resim sanatı tarihinde Mustafa Ayaz'ın yerine ve önemine değinilmiştir. Sanatta soyutlama eğilimleri ve soyutlamanın görsel göstergebilimle ilişkisi ise betimsel bir literatür taraması eşliğinde ele alınmıştır. Ardındansa Ayaz'ın 1990-2000 yılları arasında ürettiği eserlerden seçilen bir karma, Barthes'ın göstergebilime dair düşünceleri izleğinde incelenmiştir. Böylece, Ayaz'ın anlamı nerede bulduğu ve nasıl ifade ettiği tartışılarak, Türk resmine katkıları vurgulanmıştır.
Kadın bedeni, her daim ideolojinin öznesi olagelmiş ve temsil niteliğiyle devlet politikalarında ... more Kadın bedeni, her daim ideolojinin öznesi olagelmiş ve temsil niteliğiyle devlet politikalarında önemli bir yer edinmiştir. Türkiye özelinde de İmparatorluk'tan Cumhuriyet'e geçiş sürecinde, modernleşme çabalarının bir yansıması olarak en çok kadınlarla ve kadın bedenleriyle uğraşılmıştır. Cumhuriyet'in kendisiyle özdeş anılmasını arzu ettiği pek çok değer, kadınlar üzerinden temsil edilmektedir. Böyle bir iklimde, ilki 1929 yılında Cumhuriyet Gazetesi organizasyonu ile gerçekleştirilen güzellik yarışmaları son derece önemlidir. Sonradan bir gelenek haline gelecek bu yarışmalar vasıtasıyla zamanın idealize edilen kadın bedenlerinin yanı sıra ideal kadınlık temsillerine de şahitlik edilecektir. Devletin yıllar içerisinde dönüşen ideolojisinin kadın bedenlerine nasıl yansıdığını irdelemeyi amaçlayan bu çalışmada, genel tarama metodu kullanılmış; kimlik ve beden politikaları ile ideal kadın/lık temsilleri arasındaki ilişki kurulmuştur. Cumhuriyet Kadınının değişen silueti, Cumhuriyet'in kuruluşundan bugüne yapılmış tüm güzellik yarışmaları içinden seçilen örnekler dikkate alınarak analiz edilmeye çalışılmıştır. Dönemsel dönüşümü yansıttığı varsayılan 1930-1950-1970-1990 ve 2010 tarihli yarışmalar seçilmiştir. Bu yarışmalarda birinci ilan edilen kadınlar, kimlikleri ve bedenleri üzerinden yapılan ikili bir okumaya tabi tutulmuştur. "Tacı hak eden kadın kimdir?" sorusuna yanıt aranmış; kadınların sosyodemografik nitelikleri üzerinden bir betimlemeye gidilmiştir. Sonrasında ise kadınların fotoğrafları biçimsel açıdan analiz edilerek, ideal beden temsilindeki evrimin görsel dönüşümü gözler önüne serilmiştir. Böylece tamamlanan analiz; sonuç kısmında ideolojik hegemonya, beden politikaları, temsil ve kimlik tartışmaları çerçevesinde yorumlanmıştır.
İletişim ve Toplum Araştırmaları Dergisi, 2023
Fotoğraf, uzunca bir zaman hakikatin yüzey üzerindeki izdüşümü olarak algılanmıştır. Teknolojinin... more Fotoğraf, uzunca bir zaman hakikatin yüzey üzerindeki izdüşümü olarak algılanmıştır. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte kavranışı ve kullanılışı dönüşmüş; fotoğraf ve gerçeklik arasındaki ilişki sorgulanır hale gelmiştir. Bugünse bu ilişki tamamen kurgulanabilir düzeydedir. Adobe’un yapay zeka aracı olan Firefly’ı Photoshop’a entegre ettiği 2023 Mayıs ayıyla birlikte fotoğraflar üzerinde yapabildiğimiz birtakım kısıtlı müdahalelerden; dijital ortamda yazılı komutlar yardımıyla sıfırdan üretilmiş fotoğraflar çağına geçmiş bulunmaktayız. Generative Fill adıyla tanıtılan özellik sayesinde artık sadece yapay zekâya iletilecek sözlü komutlar vasıtasıyla pek çok düzenleme yapılabilmektedir. Fotoğraf hem çekim aşamasında estetik bilgi ve teknik beceriye duyduğu gereksinimden hem de yeniden düzenlenme aşamasında ihtiyaç duyulan profesyonel destekten uzaklaşmakta; herkesçe kullanılır hale gelmektedir. Böyle bir dönüşümün pek çok alanda etkisi olacaktır.
Son yıllarda dijital kimliklerin büyük oranda görseller/fotoğraflar yardımıyla ortaya konulduğu dikkate alınırsa yükselen bu son teknolojinin ortalama insan için önemi daha kolay kavranacaktır. Artık dijital araçlar yardımıyla fotoğraflarda mekân yaratmak, alternatif bir gerçeklik ve dijital bir dünya inşa edebilmek mümkün hale gelmektedir. Çalışma kapsamında fotoğrafın kısa bir tarihçesi ve hakikatle kurduğu ilişki tartışılmış; gelişen teknoloji ve sosyal medya dolayımıyla fotoğrafın değişen kullanım biçimleri ele alınmış ve dijital mekânlarda fotoğraflar aracılığıyla kimliğin nasıl inşa edildiği irdelenmiştir. Sonuç olarak yapay zekâ destekli fotoğraflar dolayımıyla bireyin kimliğine dair yeni anlatılar kurma potansiyeli ve bu anlatıların hakikatle ilişkisi sorgulanmış, yapay zekâ yardımıyla oluşturulacak fotoğrafların sunacağı tehditler ve fırsatlar tartışılarak çalışma noktalanmıştır.
Öz Araştırma, Polonyalı yönetmen Kieslowski'nin Üç Renk Üçlemesi üzerinden sinemasında duyguların... more Öz Araştırma, Polonyalı yönetmen Kieslowski'nin Üç Renk Üçlemesi üzerinden sinemasında duyguların rolünü analiz etmek amacıyla yapılmıştır. Kieslowski, "insanlığın ortak değerleri zannedildiği gibi din, dil, ırk, bayrak değil; acı, keder, sevinç, aşk gibi kavramlardır" demekte ve sinemasını bu temel felsefe üzerine biçimlendirmektedir. Filmlerinde büyük anlatılara, politikaya ve toplumsal yapılara değil; bireylerin küçük ve öznel dünyalarına yer veren bir isimdir ve bireylerin varoluş çabası ile ilgilenmektedir. "Benim asıl umursadığım şey, insanın bireysel varlığı" demektedir. Duygular sosyolojisi ise insan davranışlarının dinamiklerini ve toplumsal organizasyondaki etkileşim süreçlerini anlamada önemlidir. Duygular, toplumsal yapıdan ari, içsel ve öznel tepkiler değildir. Duygulanım biçimleri, toplumsallaşma sürecinde öğrenilmekte ve kültürel kalıpları da geleceğe taşıyan bir işlev görmektedir. Duygular toplumsal değerlerden, ahlaktan ve düşünüş biçimlerinden bağımsız ele alınamamaktadır. Ancak bu tespit, duygular üzerindeki sosyal etkilerin determinist bir yapıyla öznel iradeyi yok sayar biçimde iş gördüğü anlamına da gelmemektedir. Duygular, bireyselden toplumsala giden yolda önemlidir ve yaşam, duygular üzerine inşa edilir. Kieslowski, bu farkındalığı sinemasına etkileyici biçimde yansıtmış bir yönetmendir. Betimsel literatür taraması ile Kieslowski sinemasında anlam arayışının duygular sosyolojisi ile ilişkisi ortaya konulmuş ve Üç Renk Üçlemesi, Auteur eleştiri tekniği ile analiz edilmiştir. Araştırma neticesinde Kieslowski'nin auteur olarak tanımlanmasını sağlayan sinematografik üslubunun ve anlatı yapısının duygulara dair tüm öğeleri taşıdığı görülmüştür.
Çalışma, teorik bir zeminde konumlanmakta olup; annelik ideolojisine ve annelik ideolojisinin sın... more Çalışma, teorik bir zeminde konumlanmakta olup; annelik ideolojisine ve annelik ideolojisinin sınıfsal köklerine dair betimsel bir literatür taraması eşliğinde konuyu tartışmayı amaçlamaktadır. Bu çerçevede anneliğe dair kültürel pratiklerin, orta sınıfın yapısal koşullarıyla ilişkisi ve orta sınıf kadınlık inşasındaki işlevi ortaya konulacaktır.
Hep bir kayıp hep bir eksilme duygusu var. Sanki bir şeylerini çaldılar, sen hiç bilemedin Adını ... more Hep bir kayıp hep bir eksilme duygusu var. Sanki bir şeylerini çaldılar, sen hiç bilemedin Adını koymadıkça kendinden eksildin". Karin Karakaşlı Darwin, İnsanın Türeyişi adlı kitabında "hakikat olmadan bağlılık olamaz" der (akt., Keyes, 2019, s. 35). Han da, "ötekiyle bağı koptuğu oranda, insan, kendi hakkında istikrarlı bir imgeye sahip olamayacaktır" diye ekler (Han, 2021(a), s. 38). Bağlılık ve kendilik bilinci, gerçeğe bu derece bağımlı mıdır sahiden? Güney Kore asıllı ünlü yönetmen Kim Ki Duk'un Shi Gan/Zaman adlı filmi, tam da bu soru üzerine kuruludur. Filmde, kendisini aşkla baştan yaratan bir kadının, Se-hi'nin hikâyesine tanık oluruz. Se-hi, bedenini tekniğin olanaklarıyla yeniden üretilebildiği çağda, kimliğini ve öznelliğini de üretebileceği yanılgısına düşmekte; ne var ki hakikati ve en önemlisi, delicesine sevdiği Ji-vu ile arasındaki bağı kaybetmektedir. Zaman bize, iki ucu keskin bıçak misali yapısıyla hakikatin anlam inşamızdaki yerini sorgulatan bir filmdir. Film, etin yakıldığı, kesilip biçildiği, yeniden şekil verildiği iç kaldırıcı ameliyat görüntüleriyle açılır. İlerleyen sahnede yüzü büyük bir maske ve güneş gözlükleri ardına gizlenmiş bir kadın, bir estetik cerrahi kliniğinin kapısından çıkmaktadır. Kapı, tamamen fotoğrafla kaplıdır. Bir kadın yüzü, iki parçaya bölünmüştür; sol kanatta estetik müdahale öncesi hali, sağ kanatta ise sonrası yer almaktadır. Kapı kapalıyken bu iki parça, tek bir yüz olarak birleşir. Filmde, bu kapıyı daha sonra tekrar gördüğümüzde üzerindeki yazı da kadraja girecektir: "Yeni bir yaşam ister misiniz? 2 ".
The relation between videographic images and their production technique conducts us to the notion... more The relation between videographic images and their production technique conducts us to the notion of time because it is through this temporal correlation that aesthetic qualities such as temporalities, durations, and rhythms are formed. This study conducts two complementary inquiries related to the above-mentioned correlation: The first one is the construction of synthetic temporalities through specific parameters resulting from aesthetic gestures that video artists implement to create an experience of temporality. The aesthetic gestures taken into account in this study include repetition, mixing, and dilation/contraction. The second inquiry is deciphering some possible traces that video images leave in collective memory due to juxtaposed temporalities that connect images. I argue that the videographic images, as a technical and conceptual form, have a time-building model that also participates in new revisions of memory and collective history. The video artists Ali Kazma's video series Obstructions (2006-2011) and Kutluğ Ataman's video Women Who Wear Wigs (1999) will be analyzed formally to visualize my argument.
Çalışma kapsamında, 2022 Cannes Film Festivali Ana Yarışma bölümünde ilk gösterimi yapılan, sıra ... more Çalışma kapsamında, 2022 Cannes Film Festivali Ana Yarışma bölümünde ilk gösterimi yapılan, sıra dışı yönetmen David Cronenberg imzalı, Crimes of The Future (Müstakbel Suçlar) adlı filmden yola çıkılarak; tekno-palyatif toplumlardaki anlam krizi, sanatın ve sanatçıların geleceği ile ilişkisi bağlamında ele alınmıştır. Müstakbel Suçlar, acıdan arındırılmış bir dünyada sanatın niteliği, sanatçının ilham kaynakları ve en nihayetinde insan olmanın anlamı üzerine sorgulayıcı bir yapımdır. Cronenberg, ütopyadan distopyaya evrilen bir bakış açısıyla seyircisini geleceğin soruları ve sorunlarıyla yüzleştirir. İnsanın anlam arayışını biyolojik, teknolojik, ekolojik ve sosyolojik yapıdaki dönüşümlerle ilişkilendirerek geniş bir çerçeveden irdeler. Günümüz toplumlarında negatif öteki olarak kodlanan acının, hem insan için hem de sanat yapıtları için varoluşsal değerini açığa çıkarır. Böylece, içinde bulunduğumuz görsel kültüre ve onun pratiklerine dair eleştirel bir bakış geliştirmekte bize yardımcı olur. Çalışmada da filmin ruhuna uygun bu eleştirel bakış korunmuş ve özellikle kültür eleştirmeni Byung-Chul Han'ın terminolojisi referans alınarak kuramsal bir çerçeve oluşturulmuştur. Sanat, sanatçı, sanat yapıtı, sanatsal üretimde ilham, sanatta yaratıcılık ve anlam, sanat ve teknolojik adaptasyon, makine-insan etkileşimi vb. pek çok konu, önce teorik açıdan tartışılmış; daha sonra ise filme dair sosyolojik bir okuma yapılmıştır. Sosyolojik ölçütleri kullanarak Müstakbel Suçları okumak, filmi bir kültür ürünü olarak ele alıp toplumsal bağlantılarını da gözeterek incelemeye imkân tanımıştır. Böylece film, Cronenberg'in öznel bakış açısının ürünü olmaktan sıyrılarak bize, bugünün ve yarının toplumlarını anlamak için ışık tutan bir sosyolojik veri haline gelmiştir; zira hiçbir yapım içinden çıktığı kültürün izlerinden muaf değildir.
Humanities and sciences, Feb 1, 2013
The aim of this research is to introduce the place of the speech by Recep Tayyip Erdoğan, spoken ... more The aim of this research is to introduce the place of the speech by Recep Tayyip Erdoğan, spoken in Plenary Session of the Council of Europe Parliamentary Assembly on April 13, 2011 and reflected to the different daily newspapers as the "Strasbourg Speech"; starting from here, to analyze the news language used in the media. For that purpose, three newspapers, Cumhuriyet, Hürriyet and Zaman, which are assumed to represent the left, liberal and right parts of the media and have the highest circulation on their own ranks, have been chosen. The presantation style of this event on the newspaper pages during one week following to the speech has been investigated. As the review method, content analysis is used. The most basic findings obtained as a result of the study are as following; the most frequently used ideology forming strategy in the analyzed news is alienation. Again, the news was dominantly found its place in inner pages; however, it was on the front pages of almost all the newspapers on the first day. When the news on the aforementioned three newspapers are analyzed, 63.2% of them were found to be based on the explanations of the Prime Minister.
Calisma kapsaminda ‘oteki’ olgusu uzerinde durularak, bu olgunun bir cesitlemesi olan cinsel yone... more Calisma kapsaminda ‘oteki’ olgusu uzerinde durularak, bu olgunun bir cesitlemesi olan cinsel yonelim farkliligina dayali otekiligin Turk Sinemasi’ndaki tezahurlerine bakilmistir. Cinsel yonelim temelli otekilik olgusu, sinemamizda ilk kez 1990’larda gercekci bicimde beyazperdeye yansitilmis bir konu olmasi nedeniyle yine bu yillara ait oncu bir film baglaminda ele alinmistir. Arastirma yontemi olarak kuramsal kisimda betimleyici bir yaklasim tercih edilmis; uygulama kisminda ise Donersen Islik Cal adli Turk filminde yer alan ana karakter (travesti) uzerinden sosyolojik bir yaklasimla, Turk Sinemasi’nda otekinin temsili ve bu temsilde travestilerin varligi toplumsal cinsiyet politikalariyla beslenen bir okumayla irdelenmistir.
Kultur ve Iletisim - Culture &Communication, 2016
Çalışma, ağ toplumlarında yaşadığımız ve dijital dünyada varlık göstermediğimiz takdirde artık re... more Çalışma, ağ toplumlarında yaşadığımız ve dijital dünyada varlık göstermediğimiz takdirde artık reel dünyada da 'yok hükmünde' sayıldığımız varsayımından yola çıkmakta ve bir iletişim mekânı olarak dijital ağları ele almaktadır. Bugün internete giren herkes ağa bağlı milyarlarca insan ile aynı ortamı paylaşmakta ve/ya teorik olarak çok geniş bir kitleye ulaşma imkânına sahip olmaktadır. Ağ toplumundaki her sosyal medya kullanıcısı, aynı zamanda birincil ve ikincil sosyal çevresini de kapsayan sanal bir cemaatin üyesidir ve bu cemaate reel dünyada tanışması pek de olası olmayan çeşitlilikte insanı katma fırsatına sahiptir. Bu durum, haliyle flörtleşme alışkanlıkları üzerinde de etkili olmuş; özellikle Y ve Z kuşaklarının duygusal ilişkilere bakışından ilişki kurma biçimlerine dek gündelik hayatlarımıza pek çok 'yenilik' getirmiştir. Bu yenilikler, kimilerince yerilirken, kimilerince de övülmektedir. Çalışma bağlamında amaçlanan ise söz konusu dönüşüm sürecini ve dinamiklerini bir iletişim mekânı olan dijital ağlarla ilişkisi kapsamında artıları ve eksileriyle açığa çıkarmaktır. Bu doğrultuda, flört kültürünün dünü, bugünü ve yarını tartışılmaktadır.
Sosyoloji Dergisi, May 29, 2023
Çalışma, teorik bir zeminde konumlanmakta olup; annelik ideolojisine ve annelik ideolojisinin sın... more Çalışma, teorik bir zeminde konumlanmakta olup; annelik ideolojisine ve annelik ideolojisinin sınıfsal köklerine dair betimsel bir literatür taraması eşliğinde konuyu tartışmayı amaçlamaktadır. Bu çerçevede anneliğe dair kültürel pratiklerin, orta sınıfın yapısal koşullarıyla ilişkisi ve orta sınıf kadınlık inşasındaki işlevi ortaya konulacaktır.
The journal of international civilization studies, May 30, 2023
Öz Araştırma, Polonyalı yönetmen Kieslowski'nin Üç Renk Üçlemesi üzerinden sinemasında duyguların... more Öz Araştırma, Polonyalı yönetmen Kieslowski'nin Üç Renk Üçlemesi üzerinden sinemasında duyguların rolünü analiz etmek amacıyla yapılmıştır. Kieslowski, "insanlığın ortak değerleri zannedildiği gibi din, dil, ırk, bayrak değil; acı, keder, sevinç, aşk gibi kavramlardır" demekte ve sinemasını bu temel felsefe üzerine biçimlendirmektedir. Filmlerinde büyük anlatılara, politikaya ve toplumsal yapılara değil; bireylerin küçük ve öznel dünyalarına yer veren bir isimdir ve bireylerin varoluş çabası ile ilgilenmektedir. "Benim asıl umursadığım şey, insanın bireysel varlığı" demektedir. Duygular sosyolojisi ise insan davranışlarının dinamiklerini ve toplumsal organizasyondaki etkileşim süreçlerini anlamada önemlidir. Duygular, toplumsal yapıdan ari, içsel ve öznel tepkiler değildir. Duygulanım biçimleri, toplumsallaşma sürecinde öğrenilmekte ve kültürel kalıpları da geleceğe taşıyan bir işlev görmektedir. Duygular toplumsal değerlerden, ahlaktan ve düşünüş biçimlerinden bağımsız ele alınamamaktadır. Ancak bu tespit, duygular üzerindeki sosyal etkilerin determinist bir yapıyla öznel iradeyi yok sayar biçimde iş gördüğü anlamına da gelmemektedir. Duygular, bireyselden toplumsala giden yolda önemlidir ve yaşam, duygular üzerine inşa edilir. Kieslowski, bu farkındalığı sinemasına etkileyici biçimde yansıtmış bir yönetmendir. Betimsel literatür taraması ile Kieslowski sinemasında anlam arayışının duygular sosyolojisi ile ilişkisi ortaya konulmuş ve Üç Renk Üçlemesi, Auteur eleştiri tekniği ile analiz edilmiştir. Araştırma neticesinde Kieslowski'nin auteur olarak tanımlanmasını sağlayan sinematografik üslubunun ve anlatı yapısının duygulara dair tüm öğeleri taşıdığı görülmüştür.
MSGSÜ Sosyal Bilimler, 2024
In the light of the methodology of the oppressed as developed by U.S. third world feminist Chela ... more In the light of the methodology of the oppressed as developed by U.S. third world feminist Chela Sandoval, this study posits that the subject is not a fixed entity, but rather the result of a fluid and complex process shaped by power relations and social dynamics. Sandoval emphasizes the importance of resistance as a means of challenging oppressive systems and creating social change. She also explores an understanding for the politics of love, which involves recognizing and valuing the multiple ways in which love can be expressed and experienced. Sandoval's work provides a valuable framework for understanding and navigating the complexities of the postmodern world. In this context, the article analyzes White, the second film of Kieslowski's cult trilogy Three Colors based on Sandoval's views. As discussed throughout the study, Three Colors: White reveals how love functions as a catalyst for subjects to regain their autonomy and empowerment.
akademik sanat , 2023
İçinde yaşadığımız çağ; teknolojideki gelişmelerle beraber dijital sanatın ve dijital sanatçıları... more İçinde yaşadığımız çağ; teknolojideki gelişmelerle beraber dijital sanatın ve dijital sanatçıların giderek daha fazla ön plana çıktığı bir dönemdir. Her ne kadar sanat ve teknoloji tarihin her aşamasında etkileşim içinde olsa da bugün dijital alanda gözlenen yenilik ve imkânlarla, etkileşimin yayılım hızı kadar popülaritesi de artırmıştır. Sanat, yeni bir form kazanmış ve yeni tekniklerle uygulanmaya başlanmıştır. Özellikle sanat ve yeni medya arasında verimli bir birliktelik ortaya çıkmıştır. Yeni medya sanatı ve/ya dijital sanat olarak anılan bu yapı, sanatın deneyimlenme biçimlerini olduğu kadar üretim biçimlerini de dönüştürmüştür. Sanatın geldiği nokta, sanatçılar arasındaki kolektivite kültürünü pekiştirerek ortak üretimleri daha değerli hale getirmiştir. Söz konusu bu çerçeveden yola çıkarak, çalışma kapsamında önce, sanat ve teknoloji arasındaki ilişki kısaca aktarılmış, dijital sanat olgusu ele alınmış; daha sonra ise kökleri Türkiye’de olan ancak ünü dünyaya yayılan dijital sanatçı bir çift, ha:ar ikilisi ve sanatı mercek altına alınmıştır. Heykeltıraş Hande Şekerciler ile yeni medya sanatçısı Arda Yalkın’dan oluşan ha:ar ikilisi; birlikteliklerinin çıkış noktası, sanat anlayışları, üretim süreçleri gibi konularla tanıtılmaya çalışılmıştır. İkilinin eserleri ve felsefesi üzerinden dijital sanatın dünü, bugünü ve geleceği hem araştırma kapsamında yapılan röportaja dayanarak hem de medyada yer alan diğer röportajlarından faydalanılarak tartışılmıştır. Araştırma metodu, kavramsal çerçevede geleneksel literatür taramasına dayalı bir betimlemeye, analizde ise röportaj tekniği ile elde edilen bilgilerin betimsel analiz tekniği vasıtasıyla tartışılıp yorumlanmasına dayalıdır. Bulgular, ha:ar’ın uzunca bir süre adından söz ettireceğini, ayrıca sanatın anlam ve içeriğinin dönemin gereksinimleri ve olanakları çerçevesinde evrildiğini göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Dijital sanat, dijital sanatçı, ha:ar, yeni medya sanatı, teknoloji.
Sinefilozofi Dergisi 5. Uluslararası Sinema ve Felsefe Sempozyumu Tam Metin Kitapçığı
art-e , 2023
Çağdaş Türk resim sanatı tarihinin önemli isimlerinden olan Mustafa Ayaz, ressam kimliğinin yanı ... more Çağdaş Türk resim sanatı tarihinin önemli isimlerinden olan Mustafa Ayaz, ressam kimliğinin yanı sıra Profesör unvanı ve eğitmen kimliği ile de dikkat çeken bir figürdür. Resme dair sahip olduğu akademik birikimi, sanatçı bir ruhun özgün ve sıra dışı bakış açısıyla kesiştiren ender isimlerdendir. Eserlerinde kullandığı yarı-soyut dil, göstergeler ile bezelidir ve göstergeler, Ayaz'ın kendine has üslubunun ortaya çıkmasında etkilidir. Akademik kariyerinin de getirdiği donanımla, göstergeleri sezgisel düzeyden ziyade bilinçli şekilde kullandığı düşünülmekte; bu nedenle de Ayaz'ın eserleri görsel göstergebilim açısından önemsenmektedir. Bu bağlamda, öncelikle çağdaş Türk resim sanatı tarihinde Mustafa Ayaz'ın yerine ve önemine değinilmiştir. Sanatta soyutlama eğilimleri ve soyutlamanın görsel göstergebilimle ilişkisi ise betimsel bir literatür taraması eşliğinde ele alınmıştır. Ardındansa Ayaz'ın 1990-2000 yılları arasında ürettiği eserlerden seçilen bir karma, Barthes'ın göstergebilime dair düşünceleri izleğinde incelenmiştir. Böylece, Ayaz'ın anlamı nerede bulduğu ve nasıl ifade ettiği tartışılarak, Türk resmine katkıları vurgulanmıştır.
Kadın bedeni, her daim ideolojinin öznesi olagelmiş ve temsil niteliğiyle devlet politikalarında ... more Kadın bedeni, her daim ideolojinin öznesi olagelmiş ve temsil niteliğiyle devlet politikalarında önemli bir yer edinmiştir. Türkiye özelinde de İmparatorluk'tan Cumhuriyet'e geçiş sürecinde, modernleşme çabalarının bir yansıması olarak en çok kadınlarla ve kadın bedenleriyle uğraşılmıştır. Cumhuriyet'in kendisiyle özdeş anılmasını arzu ettiği pek çok değer, kadınlar üzerinden temsil edilmektedir. Böyle bir iklimde, ilki 1929 yılında Cumhuriyet Gazetesi organizasyonu ile gerçekleştirilen güzellik yarışmaları son derece önemlidir. Sonradan bir gelenek haline gelecek bu yarışmalar vasıtasıyla zamanın idealize edilen kadın bedenlerinin yanı sıra ideal kadınlık temsillerine de şahitlik edilecektir. Devletin yıllar içerisinde dönüşen ideolojisinin kadın bedenlerine nasıl yansıdığını irdelemeyi amaçlayan bu çalışmada, genel tarama metodu kullanılmış; kimlik ve beden politikaları ile ideal kadın/lık temsilleri arasındaki ilişki kurulmuştur. Cumhuriyet Kadınının değişen silueti, Cumhuriyet'in kuruluşundan bugüne yapılmış tüm güzellik yarışmaları içinden seçilen örnekler dikkate alınarak analiz edilmeye çalışılmıştır. Dönemsel dönüşümü yansıttığı varsayılan 1930-1950-1970-1990 ve 2010 tarihli yarışmalar seçilmiştir. Bu yarışmalarda birinci ilan edilen kadınlar, kimlikleri ve bedenleri üzerinden yapılan ikili bir okumaya tabi tutulmuştur. "Tacı hak eden kadın kimdir?" sorusuna yanıt aranmış; kadınların sosyodemografik nitelikleri üzerinden bir betimlemeye gidilmiştir. Sonrasında ise kadınların fotoğrafları biçimsel açıdan analiz edilerek, ideal beden temsilindeki evrimin görsel dönüşümü gözler önüne serilmiştir. Böylece tamamlanan analiz; sonuç kısmında ideolojik hegemonya, beden politikaları, temsil ve kimlik tartışmaları çerçevesinde yorumlanmıştır.
İletişim ve Toplum Araştırmaları Dergisi, 2023
Fotoğraf, uzunca bir zaman hakikatin yüzey üzerindeki izdüşümü olarak algılanmıştır. Teknolojinin... more Fotoğraf, uzunca bir zaman hakikatin yüzey üzerindeki izdüşümü olarak algılanmıştır. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte kavranışı ve kullanılışı dönüşmüş; fotoğraf ve gerçeklik arasındaki ilişki sorgulanır hale gelmiştir. Bugünse bu ilişki tamamen kurgulanabilir düzeydedir. Adobe’un yapay zeka aracı olan Firefly’ı Photoshop’a entegre ettiği 2023 Mayıs ayıyla birlikte fotoğraflar üzerinde yapabildiğimiz birtakım kısıtlı müdahalelerden; dijital ortamda yazılı komutlar yardımıyla sıfırdan üretilmiş fotoğraflar çağına geçmiş bulunmaktayız. Generative Fill adıyla tanıtılan özellik sayesinde artık sadece yapay zekâya iletilecek sözlü komutlar vasıtasıyla pek çok düzenleme yapılabilmektedir. Fotoğraf hem çekim aşamasında estetik bilgi ve teknik beceriye duyduğu gereksinimden hem de yeniden düzenlenme aşamasında ihtiyaç duyulan profesyonel destekten uzaklaşmakta; herkesçe kullanılır hale gelmektedir. Böyle bir dönüşümün pek çok alanda etkisi olacaktır.
Son yıllarda dijital kimliklerin büyük oranda görseller/fotoğraflar yardımıyla ortaya konulduğu dikkate alınırsa yükselen bu son teknolojinin ortalama insan için önemi daha kolay kavranacaktır. Artık dijital araçlar yardımıyla fotoğraflarda mekân yaratmak, alternatif bir gerçeklik ve dijital bir dünya inşa edebilmek mümkün hale gelmektedir. Çalışma kapsamında fotoğrafın kısa bir tarihçesi ve hakikatle kurduğu ilişki tartışılmış; gelişen teknoloji ve sosyal medya dolayımıyla fotoğrafın değişen kullanım biçimleri ele alınmış ve dijital mekânlarda fotoğraflar aracılığıyla kimliğin nasıl inşa edildiği irdelenmiştir. Sonuç olarak yapay zekâ destekli fotoğraflar dolayımıyla bireyin kimliğine dair yeni anlatılar kurma potansiyeli ve bu anlatıların hakikatle ilişkisi sorgulanmış, yapay zekâ yardımıyla oluşturulacak fotoğrafların sunacağı tehditler ve fırsatlar tartışılarak çalışma noktalanmıştır.
Öz Araştırma, Polonyalı yönetmen Kieslowski'nin Üç Renk Üçlemesi üzerinden sinemasında duyguların... more Öz Araştırma, Polonyalı yönetmen Kieslowski'nin Üç Renk Üçlemesi üzerinden sinemasında duyguların rolünü analiz etmek amacıyla yapılmıştır. Kieslowski, "insanlığın ortak değerleri zannedildiği gibi din, dil, ırk, bayrak değil; acı, keder, sevinç, aşk gibi kavramlardır" demekte ve sinemasını bu temel felsefe üzerine biçimlendirmektedir. Filmlerinde büyük anlatılara, politikaya ve toplumsal yapılara değil; bireylerin küçük ve öznel dünyalarına yer veren bir isimdir ve bireylerin varoluş çabası ile ilgilenmektedir. "Benim asıl umursadığım şey, insanın bireysel varlığı" demektedir. Duygular sosyolojisi ise insan davranışlarının dinamiklerini ve toplumsal organizasyondaki etkileşim süreçlerini anlamada önemlidir. Duygular, toplumsal yapıdan ari, içsel ve öznel tepkiler değildir. Duygulanım biçimleri, toplumsallaşma sürecinde öğrenilmekte ve kültürel kalıpları da geleceğe taşıyan bir işlev görmektedir. Duygular toplumsal değerlerden, ahlaktan ve düşünüş biçimlerinden bağımsız ele alınamamaktadır. Ancak bu tespit, duygular üzerindeki sosyal etkilerin determinist bir yapıyla öznel iradeyi yok sayar biçimde iş gördüğü anlamına da gelmemektedir. Duygular, bireyselden toplumsala giden yolda önemlidir ve yaşam, duygular üzerine inşa edilir. Kieslowski, bu farkındalığı sinemasına etkileyici biçimde yansıtmış bir yönetmendir. Betimsel literatür taraması ile Kieslowski sinemasında anlam arayışının duygular sosyolojisi ile ilişkisi ortaya konulmuş ve Üç Renk Üçlemesi, Auteur eleştiri tekniği ile analiz edilmiştir. Araştırma neticesinde Kieslowski'nin auteur olarak tanımlanmasını sağlayan sinematografik üslubunun ve anlatı yapısının duygulara dair tüm öğeleri taşıdığı görülmüştür.
Çalışma, teorik bir zeminde konumlanmakta olup; annelik ideolojisine ve annelik ideolojisinin sın... more Çalışma, teorik bir zeminde konumlanmakta olup; annelik ideolojisine ve annelik ideolojisinin sınıfsal köklerine dair betimsel bir literatür taraması eşliğinde konuyu tartışmayı amaçlamaktadır. Bu çerçevede anneliğe dair kültürel pratiklerin, orta sınıfın yapısal koşullarıyla ilişkisi ve orta sınıf kadınlık inşasındaki işlevi ortaya konulacaktır.
Hep bir kayıp hep bir eksilme duygusu var. Sanki bir şeylerini çaldılar, sen hiç bilemedin Adını ... more Hep bir kayıp hep bir eksilme duygusu var. Sanki bir şeylerini çaldılar, sen hiç bilemedin Adını koymadıkça kendinden eksildin". Karin Karakaşlı Darwin, İnsanın Türeyişi adlı kitabında "hakikat olmadan bağlılık olamaz" der (akt., Keyes, 2019, s. 35). Han da, "ötekiyle bağı koptuğu oranda, insan, kendi hakkında istikrarlı bir imgeye sahip olamayacaktır" diye ekler (Han, 2021(a), s. 38). Bağlılık ve kendilik bilinci, gerçeğe bu derece bağımlı mıdır sahiden? Güney Kore asıllı ünlü yönetmen Kim Ki Duk'un Shi Gan/Zaman adlı filmi, tam da bu soru üzerine kuruludur. Filmde, kendisini aşkla baştan yaratan bir kadının, Se-hi'nin hikâyesine tanık oluruz. Se-hi, bedenini tekniğin olanaklarıyla yeniden üretilebildiği çağda, kimliğini ve öznelliğini de üretebileceği yanılgısına düşmekte; ne var ki hakikati ve en önemlisi, delicesine sevdiği Ji-vu ile arasındaki bağı kaybetmektedir. Zaman bize, iki ucu keskin bıçak misali yapısıyla hakikatin anlam inşamızdaki yerini sorgulatan bir filmdir. Film, etin yakıldığı, kesilip biçildiği, yeniden şekil verildiği iç kaldırıcı ameliyat görüntüleriyle açılır. İlerleyen sahnede yüzü büyük bir maske ve güneş gözlükleri ardına gizlenmiş bir kadın, bir estetik cerrahi kliniğinin kapısından çıkmaktadır. Kapı, tamamen fotoğrafla kaplıdır. Bir kadın yüzü, iki parçaya bölünmüştür; sol kanatta estetik müdahale öncesi hali, sağ kanatta ise sonrası yer almaktadır. Kapı kapalıyken bu iki parça, tek bir yüz olarak birleşir. Filmde, bu kapıyı daha sonra tekrar gördüğümüzde üzerindeki yazı da kadraja girecektir: "Yeni bir yaşam ister misiniz? 2 ".
The relation between videographic images and their production technique conducts us to the notion... more The relation between videographic images and their production technique conducts us to the notion of time because it is through this temporal correlation that aesthetic qualities such as temporalities, durations, and rhythms are formed. This study conducts two complementary inquiries related to the above-mentioned correlation: The first one is the construction of synthetic temporalities through specific parameters resulting from aesthetic gestures that video artists implement to create an experience of temporality. The aesthetic gestures taken into account in this study include repetition, mixing, and dilation/contraction. The second inquiry is deciphering some possible traces that video images leave in collective memory due to juxtaposed temporalities that connect images. I argue that the videographic images, as a technical and conceptual form, have a time-building model that also participates in new revisions of memory and collective history. The video artists Ali Kazma's video series Obstructions (2006-2011) and Kutluğ Ataman's video Women Who Wear Wigs (1999) will be analyzed formally to visualize my argument.
Çalışma kapsamında, 2022 Cannes Film Festivali Ana Yarışma bölümünde ilk gösterimi yapılan, sıra ... more Çalışma kapsamında, 2022 Cannes Film Festivali Ana Yarışma bölümünde ilk gösterimi yapılan, sıra dışı yönetmen David Cronenberg imzalı, Crimes of The Future (Müstakbel Suçlar) adlı filmden yola çıkılarak; tekno-palyatif toplumlardaki anlam krizi, sanatın ve sanatçıların geleceği ile ilişkisi bağlamında ele alınmıştır. Müstakbel Suçlar, acıdan arındırılmış bir dünyada sanatın niteliği, sanatçının ilham kaynakları ve en nihayetinde insan olmanın anlamı üzerine sorgulayıcı bir yapımdır. Cronenberg, ütopyadan distopyaya evrilen bir bakış açısıyla seyircisini geleceğin soruları ve sorunlarıyla yüzleştirir. İnsanın anlam arayışını biyolojik, teknolojik, ekolojik ve sosyolojik yapıdaki dönüşümlerle ilişkilendirerek geniş bir çerçeveden irdeler. Günümüz toplumlarında negatif öteki olarak kodlanan acının, hem insan için hem de sanat yapıtları için varoluşsal değerini açığa çıkarır. Böylece, içinde bulunduğumuz görsel kültüre ve onun pratiklerine dair eleştirel bir bakış geliştirmekte bize yardımcı olur. Çalışmada da filmin ruhuna uygun bu eleştirel bakış korunmuş ve özellikle kültür eleştirmeni Byung-Chul Han'ın terminolojisi referans alınarak kuramsal bir çerçeve oluşturulmuştur. Sanat, sanatçı, sanat yapıtı, sanatsal üretimde ilham, sanatta yaratıcılık ve anlam, sanat ve teknolojik adaptasyon, makine-insan etkileşimi vb. pek çok konu, önce teorik açıdan tartışılmış; daha sonra ise filme dair sosyolojik bir okuma yapılmıştır. Sosyolojik ölçütleri kullanarak Müstakbel Suçları okumak, filmi bir kültür ürünü olarak ele alıp toplumsal bağlantılarını da gözeterek incelemeye imkân tanımıştır. Böylece film, Cronenberg'in öznel bakış açısının ürünü olmaktan sıyrılarak bize, bugünün ve yarının toplumlarını anlamak için ışık tutan bir sosyolojik veri haline gelmiştir; zira hiçbir yapım içinden çıktığı kültürün izlerinden muaf değildir.
Humanities and sciences, Feb 1, 2013
The aim of this research is to introduce the place of the speech by Recep Tayyip Erdoğan, spoken ... more The aim of this research is to introduce the place of the speech by Recep Tayyip Erdoğan, spoken in Plenary Session of the Council of Europe Parliamentary Assembly on April 13, 2011 and reflected to the different daily newspapers as the "Strasbourg Speech"; starting from here, to analyze the news language used in the media. For that purpose, three newspapers, Cumhuriyet, Hürriyet and Zaman, which are assumed to represent the left, liberal and right parts of the media and have the highest circulation on their own ranks, have been chosen. The presantation style of this event on the newspaper pages during one week following to the speech has been investigated. As the review method, content analysis is used. The most basic findings obtained as a result of the study are as following; the most frequently used ideology forming strategy in the analyzed news is alienation. Again, the news was dominantly found its place in inner pages; however, it was on the front pages of almost all the newspapers on the first day. When the news on the aforementioned three newspapers are analyzed, 63.2% of them were found to be based on the explanations of the Prime Minister.
Calisma kapsaminda ‘oteki’ olgusu uzerinde durularak, bu olgunun bir cesitlemesi olan cinsel yone... more Calisma kapsaminda ‘oteki’ olgusu uzerinde durularak, bu olgunun bir cesitlemesi olan cinsel yonelim farkliligina dayali otekiligin Turk Sinemasi’ndaki tezahurlerine bakilmistir. Cinsel yonelim temelli otekilik olgusu, sinemamizda ilk kez 1990’larda gercekci bicimde beyazperdeye yansitilmis bir konu olmasi nedeniyle yine bu yillara ait oncu bir film baglaminda ele alinmistir. Arastirma yontemi olarak kuramsal kisimda betimleyici bir yaklasim tercih edilmis; uygulama kisminda ise Donersen Islik Cal adli Turk filminde yer alan ana karakter (travesti) uzerinden sosyolojik bir yaklasimla, Turk Sinemasi’nda otekinin temsili ve bu temsilde travestilerin varligi toplumsal cinsiyet politikalariyla beslenen bir okumayla irdelenmistir.
Kultur ve Iletisim - Culture &Communication, 2016
Çalışma, ağ toplumlarında yaşadığımız ve dijital dünyada varlık göstermediğimiz takdirde artık re... more Çalışma, ağ toplumlarında yaşadığımız ve dijital dünyada varlık göstermediğimiz takdirde artık reel dünyada da 'yok hükmünde' sayıldığımız varsayımından yola çıkmakta ve bir iletişim mekânı olarak dijital ağları ele almaktadır. Bugün internete giren herkes ağa bağlı milyarlarca insan ile aynı ortamı paylaşmakta ve/ya teorik olarak çok geniş bir kitleye ulaşma imkânına sahip olmaktadır. Ağ toplumundaki her sosyal medya kullanıcısı, aynı zamanda birincil ve ikincil sosyal çevresini de kapsayan sanal bir cemaatin üyesidir ve bu cemaate reel dünyada tanışması pek de olası olmayan çeşitlilikte insanı katma fırsatına sahiptir. Bu durum, haliyle flörtleşme alışkanlıkları üzerinde de etkili olmuş; özellikle Y ve Z kuşaklarının duygusal ilişkilere bakışından ilişki kurma biçimlerine dek gündelik hayatlarımıza pek çok 'yenilik' getirmiştir. Bu yenilikler, kimilerince yerilirken, kimilerince de övülmektedir. Çalışma bağlamında amaçlanan ise söz konusu dönüşüm sürecini ve dinamiklerini bir iletişim mekânı olan dijital ağlarla ilişkisi kapsamında artıları ve eksileriyle açığa çıkarmaktır. Bu doğrultuda, flört kültürünün dünü, bugünü ve yarını tartışılmaktadır.