Tülay Kamaşak - Academia.edu (original) (raw)

Papers by Tülay Kamaşak

Research paper thumbnail of Down syndrome in the psychosis and a rare complication: basal ganglyon calsification-a retrospective screen

Down syndrome (DS) is the most common chromosomal anomaly. It affects many organ systems as well ... more Down syndrome (DS) is the most common chromosomal anomaly. It affects many organ systems as well as its phenotypic properties. Mental motor retardation, hypothyroidism, congenital heart diseases, hearing and vision problems, epilepsy and musculoskeletal problems may also be required. Mental retardation is often followed up in neurology outpatient clinics because it is often accompanied by DS. Cranial imaging is necessary because of the occasional neurological problems. Basal ganglion calcification is a rare complication seen in the rate of 0.3-0.6%. It is known to accompany Down syndrome more frequently. In this respect, in contrast to the cases reported in adults, a small number of DS and basal ganglion calcification (BGC) associations have been reported in childhood age group. This calcification, which we encounter as a complication, is thought to be related to premature aging in DS children. BCC was detected in the cranial MR of the patient being followed for the cause of Down's syndrome and behavior problems. It was worth mentioning that it was rarely seen during childhood. It was also aimed to determine the frequency of BGC in DS patients followed up in our clinic. For this purpose, all DS patients under follow-up at the Pediatric Neurology Policlinic were retrospectively screened.

Research paper thumbnail of Re-examining the characteristics of pediatric multiple sclerosis in the era of antibody-associated demyelinating syndromes

European Journal of Paediatric Neurology

Research paper thumbnail of An investigation of the effects of chronic zonisamide, sultiam, lacosamide, clobazam, and rufinamide anti‐seizure medications on foliculogenesis in ovarian tissue in prepubertal non‐epileptic rats

International Journal of Developmental Neuroscience

Research paper thumbnail of The effectiveness and tolerability of clobazam in the pediatric population: Adjunctive therapy and monotherapy in a large-cohort multicenter study

Research paper thumbnail of Çocuk Acilde Travma Dışı Nedenlerle Santral Sinir Sistemi Görüntülemeleri

Fırat Üniversitesi Sağlık Bilimleri Tıp Dergisi, 2019

Research paper thumbnail of The Effects of Antiepileptic Drugs on Complete Blood Cell Counts in Children with Epilepsy

Turkish Journal of Pediatric Disease, 2018

Amaç: Antiepileptik ilaçların kan hücreleri üzerine etkilerinin bilinmesi, uzun süreli kullanımla... more Amaç: Antiepileptik ilaçların kan hücreleri üzerine etkilerinin bilinmesi, uzun süreli kullanımları nedeniyle hastaların izleminde önemlidir. Bu etkiler, epilepsili çocuklarda yeterince değerlendirilmemiştir. Çalışmamızda; valproat, levetirasetam ve karbamazepin tedavisi alan epilepsili çocukların tam kan sayım üzerine, tedavinin etkileri incelenmiştir. Gereç ve Yöntemler: Çocuk Nörolojisi polikliniğine ardışık olarak başvuran, idiopatik epilepsi nedeniyle tekli antiepileptik ilaç kullanan hastalar, geriye dönük olarak incelendi. Tedavi öncesi, tedaviden sonraki 2-6 ay ve 9-16 aydaki tam kan sayımı verileri olan 80 hasta çalışmaya alındı. Hastaların tedavi başlangıcındaki yaşları dikkate alındı. Hemoglobin, hematokrit, eritrosit, trombosit, lökosit sayıları, lökosit alt tip (lenfosit, nötrofil, monosit, eozinofil) oranları, eritrosit ve trombositlerin ortalama hacmi ve dağılım genişliği kaydedildi. Bulgular: Levetirasetam (25 hasta) ve karbamazepin (20 hasta) grubundaki hastaların, tedaviden 2-6 ay ve 9-16 ay sonrası değerleri ile tedavi öncesi değerleri arasında istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05). Valproat (35 hasta) grubunda ise ilk 6 ayda, ortalama eritrosit hacmi ve monosit yüzdesinde artış, trombosit sayısında azalma saptandı (sırasıyla, p=0.015, p=0.001 ve p=0.005). Tedavinin 9-16 aylık döneminde, ek olarak, lenfosit oranında artış, nötrofil ve eozinofil oranında azalma vardı (sırasıyla, p=0.016, p=0.014 ve p=0.01). Sonuç: Çalışmamızda, valproat tedavisinin, lenfomonositer hücre oranı ve ortalama eritrosit hacminde artışa; trombosit sayısı, nötrofil ve eozinofil oranında azalmaya neden olduğu saptanmıştır. Valproat tedavisiyle ortaya çıkan bu etkiler, histon deasetilaz inhibitörü olmasıyla ilişkili görünmektedir.

Research paper thumbnail of Levetiracetam Treatment Induced Stevens–Johnson Syndrome and Toxic Epidermal Necrolysis

Journal of Pediatric Epilepsy, 2017

Stevens–Johnson syndrome and toxic epidermal necrolysis are severe mucocutaneous reactions involv... more Stevens–Johnson syndrome and toxic epidermal necrolysis are severe mucocutaneous reactions involving at least two mucosal surfaces and resulting in cutaneous eruption. They are frequently associated with infection and drug use. The best-known infectious cause is Mycoplasma pneumoniae, while antiepileptics are often among the drugs giving rise to these conditions. We describe two patients with suspected Stevens–Johnson syndrome and cutaneous eruption, which were primarily attributed to carbamazepine therapy. Another important shared feature in these two cases is that following an initial improvement in lesions in both patients, an increase in lesions and worsening of clinical picture after initiation of levetiracetam therapy was noted. One of the patients was found to be HLA-B 1502 positive, which is a known risk factor for carbamazepine-induced Stevens–Johnson syndrome. Levetiracetam therapy, which is regarded as safe in terms of cutaneous reactions, if chosen following such reactio...

Research paper thumbnail of Autonomic Dysfunction in Spinal Muscular AtrophySpinal Musküler Atrofi Hastalarında Otonomik Disfonksiyon Bulguları

pinal musküler atrofi (SMA); beyin sapı ve spinal kordda motor nöron dejenerasyonuna bağlı olarak... more pinal musküler atrofi (SMA); beyin sapı ve spinal kordda motor nöron dejenerasyonuna bağlı olarak güçsüzlük, kas atrofisi ve dilde fasikülasyon ile seyreden dejeneratif, genetik bir hastalıktır. SMA'nın motor nöron hastalığı yanı sıra sistemik tutulum yapan bir hastalık olduğunu bildiren klinik ve hayvan çalışmaları artmaktadır. 1,2 Otonom sinir sitemi tutulumu da bu sistemik tutulumlardan biridir. Kalp, enterik sinir sistemi, metabolik/endokrin (Örneğin; pankreas), lenfatik, kemik ve üreme sisteminde de bulgular ortaya çıktığı bildirilmiştir.

Research paper thumbnail of An Investigation of Changing Attitudes and Behaviors and Problematic Internet Use in Children Aged 8 to 17 Years During the COVID-19 Pandemic

Clinical Pediatrics, 2021

Purpose To examine the effects of the COVID-19 pandemic on the lifestyle, habits, and behavioral ... more Purpose To examine the effects of the COVID-19 pandemic on the lifestyle, habits, and behavioral differences in children, and their changing internet use habits. Methods The research was planned as a cross-sectional study involving 4892 children aged 8 to 17 years attending schools in the city center of Trabzon, Turkey. Children’s daily living activities, social habits, mood and temperament changes, and internet use were investigated before and during the pandemic. In terms of problematic internet use, internet addiction rates were evaluated using the validated Turkish-language version of the Parent-Child Internet Addiction Scale (PCIAT-20). Results The children’s mean age was 13 ± 2.45 years, and 17.1% (n = 837) exhibited problematic internet use features on the PCIAT-20. Problematic internet use was higher in boys and in children older than 13 years. The presence of COVID-19 infection among members of the household, quarantine measures, attending private schools, the mother’s occu...

Research paper thumbnail of Katılma Nöbetlerinin Etiyolojisinde Yumuşak Damak Evrelemesinin ve Palatonsiller Hipertrofinin Önemi

Turkish Journal of Pediatric Disease, 2021

Katılma nöbeti çocukluk yaş grubunda görülen epileptik olmayan paroksismal bir olaydır. Patofizyo... more Katılma nöbeti çocukluk yaş grubunda görülen epileptik olmayan paroksismal bir olaydır. Patofizyolojisi tam olarak aydınlatılamamıştır. Hipoksi neden ya da sonuç olsa da hipoksinin çocukta yaptığı hasar önemlidir ve maruziyeti azaltılmalıdır. Bizim çalışmamız katılma nöbeti olan çocuklarda palatintonsil hipertrofisinin ve yumuşak doku evrelemesinin katılma nöbeti üzerine etkisini ve ilişkisini göstermeyi amaçlayan ilk çalışmadır. Gereç ve Yöntemler: 2012-2016 yılları arasında en az bir senedir takipli demir eksikliği anemisi olmayan ve sık enfeksiyon geçirmeyen 8-56 ay arasında toplam 90 çocuk (katılma nöbeti olan/kontrol: 45/45) retrospektif olarak tarandı ve çalışmaya dahil edildi. Katılma nöbeti tanısı hikaye ve klinik gözlemlerinden ve videolardan konuldu. Katılma nöbeti olan hastaların yaşa ve cinsiyete göre atak süreleri, atak tipleri palatotonsil ve yumuşak damak evreleri kendi arasında ve kontrol grubu ile karşılaştırıldı. Bulgular: Hastaların ortalama yaşları 28.9±12.9 (8-56) aydı. Katılma nöbeti olan çocukların palatotonsil evre 1-2 (toplam %81.8) iken yumuşak damak evrelemeleri evre 2-3 (%78.9)'di ve kontrol grubu ile anlamlı farklılık vardı (p: 0.000). Siyanotik tipte katılma nöbeti olan çocuklarda tonsil büyüklüğü evre 2-3'di ve tonsil büyüklüğü ile katılma nöbeti sıklığı arasında pozitif korelasyon vardı (r: 0.315, p: 0.032). Katılma nöbeti süresi ortalama 3.5±1.3 dakikaydı. Palatotonsil büyüklüğü ve yumuşak damak evrelemesi ile atak süresi arasında da sırasıyla pozitif korelasyon mevcuttu (r: 0.459, p: 0.000; r: 0.734, p: 0,000). Sonuç: Biz bu çalışmada; demir eksikliği anemisi olmayan ve sık enfeksiyon geçirmeyen katılma nöbeti olan çocuklarda kontrol grubuna oranla palatotonsil hipertrofinin belirgin olduğunu, ancak yumuşak damağın daha ileri evrelerde olduğunu gösterdik. Sonuç olarak katılma nöbeti etyolojisinde ve nöbet süresinin uzamasında bu hastalarda ileri evre yumuşak damak hipertrofisi olması riski 1.5 kat artırır ve erken müdahele ile akip gerektirir.

Research paper thumbnail of Atypical Case of a HSV-1 Meningoencephalitis (HSE) Involving Corpus Striatum

HSE involvement commonly occurs in the regions of inferomedial temporal lobe, inferior frontal lo... more HSE involvement commonly occurs in the regions of inferomedial temporal lobe, inferior frontal lobe and insular cortex (1). We present a case of a meningoencephalitis with Corpus Striatum involvement that, to our knowledge, has not been reported in the literature previously, which was proved to be HSV-1 by PCR, and it can be considered as an atypical involvement for HSE. CASE REPORT: A 17-month-old female patient was brought with complaints of fever, lethargy and seizures. Brain MRI findings were suggestive of encephalomalacia with cystic changes detected in bilateral frontal, left temporal and left parietal lobes also bilateral medial parts of the thalamus, and also, increased T1 signal intensity compatible with laminar necrosis was detected in the cortex. In T2 sequences, increased signal intenisty was observed at the head of the left caudate nucleus and the superior part of the lentiform nucleus, bilateral posterior frontal and parietal, and left temporal deep white matter (Figur...

Research paper thumbnail of Uyku ile İlişkili Diğer Durumlar; Baş Ağrısı, Gastroözofageal Reflü, Kolik

Research paper thumbnail of Adolesanlarda Epileptik Nonepileptik Olayların Ayrımında Elektroensefalografinin Yeri: Bir Pediatrik Nöroloji Merkezinin Üç Yıllık Deneyimi

Güncel Pediatri, 2018

GIRIŞ ve AMAC: Elektroensefalografi (EEG), epileptik nobetlerin tanisinda pediatrik norologlar ic... more GIRIŞ ve AMAC: Elektroensefalografi (EEG), epileptik nobetlerin tanisinda pediatrik norologlar icin vazgecilmez bir tanisal aractir. Gunumuzde Pediatrik Noroloji Bolumundeki hasta sayisindaki artisin sadece epilepsi nedeni ile degil nonepileptik olaylarla da, artan sayidaki cekimlerle EEG laboratuvarlarina da yansidigini gormekteyiz. YONTEM ve GERECLER: Bu dusunceden yola cikarak planladigimiz calismamizda; 2013-2016 yillari arasinda Karadeniz Teknik Universitesi Tip Fakultesi Hastanesi Pediatrik Noroloji Polikliniginde muayene olarak ilk defa EEG cekimi yapilan 5-18 yas arasi 1000 hastanin EEG kayitlari incelendi. Hastalarin EEG cekimine neden olan klinik sikayetleri ve EEG sonuclari karsilastirildi. BULGULAR: Nobet dusunulerek EEG’si cekilen 213 hastanin % 39’unda EEG anormalligi izlendi. Genel olarak nonepileptik olay olarak degerlendirilerek EEG’si istenen 787 hastanin %7’sinde EEG bozuklugu izlendi. Nonepileptik olaylarda pseudonobet ve senkop dusunulen grup sayica digerlerinde...

Research paper thumbnail of Psikoz Atağında Gelen Bir Down Sendromu ve Nadir Bir Komplikasyon: Bazal Ganglion Kalsifikasyonu-Retrospektif Bir Tarama

Down sendromu (DS), en sik karsilasilan kromozom anomalisidir. Fenotipik ozelliklerinin yani sira... more Down sendromu (DS), en sik karsilasilan kromozom anomalisidir. Fenotipik ozelliklerinin yani sira bircok organ sistemlerini etkilemektedir. Mental motor gerilik, hipotiroidi, konjenital kalp hastaliklari, isitme ve gorme sorunlari, epilepsi ve kas-iskelet sistemi ile ilgili problemler nedeniyle ile de takibi gerekebilir. Mental retardasyon DS’a siklikla eslik ettigi icin cogunlukla noroloji polikliniklerinde takip edilir. Kimi zaman gelisen ek norolojik problemler nedeniyle kranial goruntuleme gerekmektedir. Bazal ganglion kalsifikasyonu %0.3-0.6 oraninda gorulen nadir bir komplikasyondur. Down sendromuna daha sik eslik ettigi bilinmektedir. Bu konuda eriskinlerde bildirilen vakalarin aksine cocukluk yas grubunda az sayida DS ve bazal ganglion kalsifikasyon (BGK) birlikteligi raporlanmistir. Bir komplikasyon olarak karsilastigimiz bu kalsifikasyonun DS’li cocuklarda erken yaslanma ile ilgili oldugu dusunulmektedir. Down sendromu ve davranis problemleri nedeni ile takip edilmekte ol...

Research paper thumbnail of Characteristics of Epilepsy and Attention Deficit Hyperactivity Disorder Comorbidity in Children: A Retrospective Analysis

Güncel Pediatri, 2019

GİRİŞ ve AMAÇ: Çocuklarda, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) epilepsiye sıklıkla... more GİRİŞ ve AMAÇ: Çocuklarda, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) epilepsiye sıklıkla eşlik etmektedir. Bu birlikteliğin nedenleri konusundaki görüşler farklıdır. Epilepsiden önce veya sonra gelişen DEHB'de, epilepsi özelliklerinin etkisi çalışılmamıştır. Bu çalışmada, DEHB ve epilepsi birlikteliği gösteren çocukların verileri, bu ilişkiye yönelik ipuçları elde etmek amacıyla incelenmiştir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çocuk Nörolojisi polikliniğine ardışık olarak başvuran, epilepsi ve DEHB birlikteliği gösteren 44 hastanın (33 erkek, 11 kız) verileri geriye dönük olarak incelendi. Çeşitli özelliklere göre ikili alt gruplarda istatistiksel karşılaştırma yapıldı. BULGULAR: DEHB 11 hastada (%25) epilepsi bulguları öncesinde, 33 hastada (%75) ise epilepsi sonrasında tanılanmıştı. Hastaların yaş ortalaması 11,5±2,7, ilk nöbet yaşları 5,2±3, son nöbet yaşı 9,5±2,8, antiepileptik başlama yaşı 6,6±3,4, DEHB tanı yaşı 8,4±2 yıldı. Epilepsi sonrasında DEHB tanılananlarda, antiepileptik tedavinin başlangıç yaşı ve ilk nöbet yaşı daha küçüktü (sırasıyla, p=0,004 ve p=0,002). İki gruptaki cinsiyet dağılımı, epilepsi tipi, DEHB tanı yaşı, elektroensefalografi ve beyin manyetik rezonans görüntüleme bulguları benzerdi. Epilepsi ve DEHB tanıları arasındaki sürenin anlamlı olarak kısa olduğu hastalar; ilk nöbet yaşı >5 ve antiepileptik başlama yaşı >6,5 yaş olanlardı (sırasıyla, p=0,013, p=0,000). Epilepsi ve DEHB tanıları arasındaki süre 1,5 yıldan uzun olanlarda, EEG anormalliği daha sıktı (p=0,044). Son nöbet ve AEİ başlama yaşları; DEHB tanı yaşı ile pozitif korelasyon gösterdi (r=0,389, r=0,434, p<0,05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızda, epilepsiden önce veya sonra DEHB tanılanan hastalarda, DEHB tanı yaşı benzer saptandı. Ancak antiepileptik ilaç gereksinimi, erken çocukluk ve okul çağı olmak üzere, iki ayrı döneme yığılma göstermişti. Diğer epilepsi özelliklerinin benzer olması, iki hastalığın birlikteliğinde ortak patogenetik mekanizmaların rol oynayabileceğini düşündürmektedir.

Research paper thumbnail of The Role of Electroencephalography in Differentiating Epileptic and Non-Epileptic Events in Adolescents: 3-Year Experience in One Pediatric Neurology Center

Güncel Pediatri, 2018

GİRİŞ ve AMAÇ: Elektroensefalografi (EEG), epileptik nöbetlerin tanısında pediatrik nörologlar iç... more GİRİŞ ve AMAÇ: Elektroensefalografi (EEG), epileptik nöbetlerin tanısında pediatrik nörologlar için vazgeçilmez bir tanısal araçtır. Günümüzde Pediatrik Nöroloji Bölümündeki hasta sayısındaki artışın sadece epilepsi nedeni ile değil nonepileptik olaylarla da, artan sayıdaki çekimlerle EEG laboratuvarlarına da yansıdığını görmekteyiz.

Research paper thumbnail of Increased hemoglobin and plateletcrit levels indicating hemoconcentration in pediatric patients with migraine

Journal of Pediatric Neurosciences, 2020

Introduction: Fluid intake was reported to reduce migraine attacks. This may be due to its effect... more Introduction: Fluid intake was reported to reduce migraine attacks. This may be due to its effect on hemoconcentration. Hemoconcentration may manifest itself by increasing in the hemoglobin and platelet-related values. This study aimed to reveal hemoconcentration by evaluating complete blood cell counts in attack-free periods of pediatric patients with migraine. Materials and Methods: Consecutive children with migraine (n = 70) and tension-type headache (TTH) (n = 65) were compared with the control groups. Control 1 (n = 70) and control 2 (n = 60) groups consisted of age- and gender-matched patients, respectively. Control 2 group patients had gastrointestinal symptoms leading to fluid loss, which may have caused hemoconcentration. To evaluate hemoglobin and platelets together, the M1-value was created by multiplying hemoglobin level by plateletcrit. Results: The M1-value was higher in the migraine group than in control 1 and TTH groups (P = 0.017 and 0.034) and the hemoglobin and hematocrit levels were also higher in the migraine group than in control 2 group (P = 0.013 and 0.012). Female patients with migraine had higher hemoglobin levels as compared to the female patients in control group 1 (P = 0.041). Male patients with migraine had higher M1-values than the male patients in control group 1 (P = 0.034). In the subgroup of migraine with aura (n = 10), folic acid was significantly lower than the other patients with migraine (P = 0.02). Conclusion: This study suggests that migraine may be accompanied with hemoconcentration in children.

Research paper thumbnail of Retrospective evaluation of chidren with lymphadenopathy: Single centre experince

Eastern Journal Of Medicine, 2020

Lymphadenopathy (LAP) is a common clinical finding in childhood. It is mostly reactive and has a ... more Lymphadenopathy (LAP) is a common clinical finding in childhood. It is mostly reactive and has a good prognosis. Childhood cancers rarely occur. In our study, it was aimed to investigate the clinical and laboratory features of patients who were sent to the general child outpatient clinic due to LAP. The records of patients with LAP who applied to our General Children's outpatient clinics between January 2018 and December 2019 retrospectively. Age, gender, duration of complaint, treatment, systemic signs and symptoms, feat ures of lymph node, laboratory results was recorded The median age of 90 patients included in the study was 7 years; It takes place between 3-19 years. The complaints of the application were the most common neck swelling and submandibular and axillary sore after the second. Thirty (33%) of our cases had sore throat. Spleen and liver size were detected in 18 cases. In our study, 16% of cases were performed biopsy. Reactive hyperplasia in nine cases, nodular fasciitis in one case, granulomatous lymphadenitis in two cases, malignancy in two cases and Castleman Disease in one case were detected. We found that childhood lymphadenopathy frequently develops due to benign causes.

Research paper thumbnail of HMGB-1, TLR4, IL-1R1, TNF-α, and IL-1β: novel epilepsy markers?

Epileptic Disorders, 2020

The purpose of this study was to compare HMGB-1, TLR4, IL-1β, IL-1R1, and TNF-α levels in patient... more The purpose of this study was to compare HMGB-1, TLR4, IL-1β, IL-1R1, and TNF-α levels in patients with mild and severe epilepsy with those in a healthy control group. Children aged 4-17 years, diagnosed with epilepsy for at least three years and with no progressive neurological disease, metabolic disease or infection, were selected for the study. The severe epilepsy group consisted of 28 children with at least one episode a week despite receiving three or more antiepileptic drugs. The mild epilepsy group consisted of 29 children with no seizures in the previous year, receiving only one antiepileptic drug, while 27 healthy children were selected as the control group. HMGB-1, TLR4, IL-1R1, TNF-α and IL-1β levels were investigated in these three groups. The MRI findings and clinical characteristics of the patients in the epilepsy group were also compared with these markers. HMGB-1, TLR4, TNF-α, and IL-1β levels in the severe epilepsy group were higher than in the control group and the mild epilepsy group (p<0.05), and were higher in the mild epilepsy group than in the control group (p<0.05). IL-1R1 was also higher in the severe epilepsy group than in the control group (p<0.05). In this first report to identity a possible correlation between HMGB-1, TLR4, IL-1β, IL-1R1, and TNF-α levels and severity of epilepsy, our data demonstrates that the serum level of these cytokines is higher in cases of drug-refractory epilepsy.

Research paper thumbnail of Oti̇zmli̇ Çocuklarda Doğum Öyküsü, Anne Sütü Alma Süresi̇, Televi̇zyon İle Tanişma Yaşi, Televi̇zyon, Cep Telefonu Ve Tablet Kullanim Alişkanliklarinin İncelenmesi̇

Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2020

Amaç: Otizm spektrum bozuklukları prevalansında son yirmi yıl içerisinde ortaya çıkan artış çevre... more Amaç: Otizm spektrum bozuklukları prevalansında son yirmi yıl içerisinde ortaya çıkan artış çevresel koşullardaki değişiklikler ile otizm arasındaki ilişkinin önemini yeniden tartışmaya açmıştır. Bu çalışma ile, çevresel bazı risk faktörlerini otizm hastalarında geriye dönük incelemeyi hedefledik. Gereç ve Yöntemler: Sağlık Bilimleri Üniversitesi Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Nöroloji Polikliniği'nde otizm tanısı ile takip edilmekte olan hastalar geriye dönük olarak tarandı. Benzer yaş grubundaki sağlıklı çocuklar kontrol grubu olarak alındı. Bu iki grup; hipoksi ve prematürite varlığı, anne sütü alımı ve süresi, televizyon ile tanışma yaşı, televizyon, akıllı telefon ve tablet kullanım süreleri açısından incelendi. Bulgular: Çalışmaya otizm grubunda 66, kontrol grubunda 60 olmak üzere toplam 126 çocuk alındı. Gruplar arasında prematürite öyküsü ve hipoksik etkilenim açısından fark izlenmedi. Anne sütü hiç almayan çocuklar otizm grubunda daha yüksek sayıdaydı (p=0.018). Otizm tanısı alan hastaların daha kısa süre anne sütü almış oldukları görüldü (otizm:8.489.19 ay, kontrol:13.188.64 ay, p=0.001). Otizm grubunun ve kontrol grubunun televizyon ile tanışma yaşları arasında belirgin bir farklılık gözlenmedi. Otizm tanılı grupta dört saat ve üzeri televizyon izleme oranı belirgin derecede yüksekti (p=0.020). Benzer şekilde tablet ve akıllı telefon ile vakit geçirme süreleri otizm tanılı hastalarda anlamlı derecede yüksekti (p=0.001). Sonuç: Anne sütü almamış olmak ya da kısa süre anne sütü ile beslenme, otizm riski ile ilişkilendirilebilir. Televizyon, tablet ve akıllı telefon gibi ekran maruziyetlerinde artmış süre, otizme yatkınlığı olan çocuklarda kliniğin ortaya çıkmasını kolaylaştıran ya da tetikleyen bir faktör olabilir.

Research paper thumbnail of Down syndrome in the psychosis and a rare complication: basal ganglyon calsification-a retrospective screen

Down syndrome (DS) is the most common chromosomal anomaly. It affects many organ systems as well ... more Down syndrome (DS) is the most common chromosomal anomaly. It affects many organ systems as well as its phenotypic properties. Mental motor retardation, hypothyroidism, congenital heart diseases, hearing and vision problems, epilepsy and musculoskeletal problems may also be required. Mental retardation is often followed up in neurology outpatient clinics because it is often accompanied by DS. Cranial imaging is necessary because of the occasional neurological problems. Basal ganglion calcification is a rare complication seen in the rate of 0.3-0.6%. It is known to accompany Down syndrome more frequently. In this respect, in contrast to the cases reported in adults, a small number of DS and basal ganglion calcification (BGC) associations have been reported in childhood age group. This calcification, which we encounter as a complication, is thought to be related to premature aging in DS children. BCC was detected in the cranial MR of the patient being followed for the cause of Down's syndrome and behavior problems. It was worth mentioning that it was rarely seen during childhood. It was also aimed to determine the frequency of BGC in DS patients followed up in our clinic. For this purpose, all DS patients under follow-up at the Pediatric Neurology Policlinic were retrospectively screened.

Research paper thumbnail of Re-examining the characteristics of pediatric multiple sclerosis in the era of antibody-associated demyelinating syndromes

European Journal of Paediatric Neurology

Research paper thumbnail of An investigation of the effects of chronic zonisamide, sultiam, lacosamide, clobazam, and rufinamide anti‐seizure medications on foliculogenesis in ovarian tissue in prepubertal non‐epileptic rats

International Journal of Developmental Neuroscience

Research paper thumbnail of The effectiveness and tolerability of clobazam in the pediatric population: Adjunctive therapy and monotherapy in a large-cohort multicenter study

Research paper thumbnail of Çocuk Acilde Travma Dışı Nedenlerle Santral Sinir Sistemi Görüntülemeleri

Fırat Üniversitesi Sağlık Bilimleri Tıp Dergisi, 2019

Research paper thumbnail of The Effects of Antiepileptic Drugs on Complete Blood Cell Counts in Children with Epilepsy

Turkish Journal of Pediatric Disease, 2018

Amaç: Antiepileptik ilaçların kan hücreleri üzerine etkilerinin bilinmesi, uzun süreli kullanımla... more Amaç: Antiepileptik ilaçların kan hücreleri üzerine etkilerinin bilinmesi, uzun süreli kullanımları nedeniyle hastaların izleminde önemlidir. Bu etkiler, epilepsili çocuklarda yeterince değerlendirilmemiştir. Çalışmamızda; valproat, levetirasetam ve karbamazepin tedavisi alan epilepsili çocukların tam kan sayım üzerine, tedavinin etkileri incelenmiştir. Gereç ve Yöntemler: Çocuk Nörolojisi polikliniğine ardışık olarak başvuran, idiopatik epilepsi nedeniyle tekli antiepileptik ilaç kullanan hastalar, geriye dönük olarak incelendi. Tedavi öncesi, tedaviden sonraki 2-6 ay ve 9-16 aydaki tam kan sayımı verileri olan 80 hasta çalışmaya alındı. Hastaların tedavi başlangıcındaki yaşları dikkate alındı. Hemoglobin, hematokrit, eritrosit, trombosit, lökosit sayıları, lökosit alt tip (lenfosit, nötrofil, monosit, eozinofil) oranları, eritrosit ve trombositlerin ortalama hacmi ve dağılım genişliği kaydedildi. Bulgular: Levetirasetam (25 hasta) ve karbamazepin (20 hasta) grubundaki hastaların, tedaviden 2-6 ay ve 9-16 ay sonrası değerleri ile tedavi öncesi değerleri arasında istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05). Valproat (35 hasta) grubunda ise ilk 6 ayda, ortalama eritrosit hacmi ve monosit yüzdesinde artış, trombosit sayısında azalma saptandı (sırasıyla, p=0.015, p=0.001 ve p=0.005). Tedavinin 9-16 aylık döneminde, ek olarak, lenfosit oranında artış, nötrofil ve eozinofil oranında azalma vardı (sırasıyla, p=0.016, p=0.014 ve p=0.01). Sonuç: Çalışmamızda, valproat tedavisinin, lenfomonositer hücre oranı ve ortalama eritrosit hacminde artışa; trombosit sayısı, nötrofil ve eozinofil oranında azalmaya neden olduğu saptanmıştır. Valproat tedavisiyle ortaya çıkan bu etkiler, histon deasetilaz inhibitörü olmasıyla ilişkili görünmektedir.

Research paper thumbnail of Levetiracetam Treatment Induced Stevens–Johnson Syndrome and Toxic Epidermal Necrolysis

Journal of Pediatric Epilepsy, 2017

Stevens–Johnson syndrome and toxic epidermal necrolysis are severe mucocutaneous reactions involv... more Stevens–Johnson syndrome and toxic epidermal necrolysis are severe mucocutaneous reactions involving at least two mucosal surfaces and resulting in cutaneous eruption. They are frequently associated with infection and drug use. The best-known infectious cause is Mycoplasma pneumoniae, while antiepileptics are often among the drugs giving rise to these conditions. We describe two patients with suspected Stevens–Johnson syndrome and cutaneous eruption, which were primarily attributed to carbamazepine therapy. Another important shared feature in these two cases is that following an initial improvement in lesions in both patients, an increase in lesions and worsening of clinical picture after initiation of levetiracetam therapy was noted. One of the patients was found to be HLA-B 1502 positive, which is a known risk factor for carbamazepine-induced Stevens–Johnson syndrome. Levetiracetam therapy, which is regarded as safe in terms of cutaneous reactions, if chosen following such reactio...

Research paper thumbnail of Autonomic Dysfunction in Spinal Muscular AtrophySpinal Musküler Atrofi Hastalarında Otonomik Disfonksiyon Bulguları

pinal musküler atrofi (SMA); beyin sapı ve spinal kordda motor nöron dejenerasyonuna bağlı olarak... more pinal musküler atrofi (SMA); beyin sapı ve spinal kordda motor nöron dejenerasyonuna bağlı olarak güçsüzlük, kas atrofisi ve dilde fasikülasyon ile seyreden dejeneratif, genetik bir hastalıktır. SMA'nın motor nöron hastalığı yanı sıra sistemik tutulum yapan bir hastalık olduğunu bildiren klinik ve hayvan çalışmaları artmaktadır. 1,2 Otonom sinir sitemi tutulumu da bu sistemik tutulumlardan biridir. Kalp, enterik sinir sistemi, metabolik/endokrin (Örneğin; pankreas), lenfatik, kemik ve üreme sisteminde de bulgular ortaya çıktığı bildirilmiştir.

Research paper thumbnail of An Investigation of Changing Attitudes and Behaviors and Problematic Internet Use in Children Aged 8 to 17 Years During the COVID-19 Pandemic

Clinical Pediatrics, 2021

Purpose To examine the effects of the COVID-19 pandemic on the lifestyle, habits, and behavioral ... more Purpose To examine the effects of the COVID-19 pandemic on the lifestyle, habits, and behavioral differences in children, and their changing internet use habits. Methods The research was planned as a cross-sectional study involving 4892 children aged 8 to 17 years attending schools in the city center of Trabzon, Turkey. Children’s daily living activities, social habits, mood and temperament changes, and internet use were investigated before and during the pandemic. In terms of problematic internet use, internet addiction rates were evaluated using the validated Turkish-language version of the Parent-Child Internet Addiction Scale (PCIAT-20). Results The children’s mean age was 13 ± 2.45 years, and 17.1% (n = 837) exhibited problematic internet use features on the PCIAT-20. Problematic internet use was higher in boys and in children older than 13 years. The presence of COVID-19 infection among members of the household, quarantine measures, attending private schools, the mother’s occu...

Research paper thumbnail of Katılma Nöbetlerinin Etiyolojisinde Yumuşak Damak Evrelemesinin ve Palatonsiller Hipertrofinin Önemi

Turkish Journal of Pediatric Disease, 2021

Katılma nöbeti çocukluk yaş grubunda görülen epileptik olmayan paroksismal bir olaydır. Patofizyo... more Katılma nöbeti çocukluk yaş grubunda görülen epileptik olmayan paroksismal bir olaydır. Patofizyolojisi tam olarak aydınlatılamamıştır. Hipoksi neden ya da sonuç olsa da hipoksinin çocukta yaptığı hasar önemlidir ve maruziyeti azaltılmalıdır. Bizim çalışmamız katılma nöbeti olan çocuklarda palatintonsil hipertrofisinin ve yumuşak doku evrelemesinin katılma nöbeti üzerine etkisini ve ilişkisini göstermeyi amaçlayan ilk çalışmadır. Gereç ve Yöntemler: 2012-2016 yılları arasında en az bir senedir takipli demir eksikliği anemisi olmayan ve sık enfeksiyon geçirmeyen 8-56 ay arasında toplam 90 çocuk (katılma nöbeti olan/kontrol: 45/45) retrospektif olarak tarandı ve çalışmaya dahil edildi. Katılma nöbeti tanısı hikaye ve klinik gözlemlerinden ve videolardan konuldu. Katılma nöbeti olan hastaların yaşa ve cinsiyete göre atak süreleri, atak tipleri palatotonsil ve yumuşak damak evreleri kendi arasında ve kontrol grubu ile karşılaştırıldı. Bulgular: Hastaların ortalama yaşları 28.9±12.9 (8-56) aydı. Katılma nöbeti olan çocukların palatotonsil evre 1-2 (toplam %81.8) iken yumuşak damak evrelemeleri evre 2-3 (%78.9)'di ve kontrol grubu ile anlamlı farklılık vardı (p: 0.000). Siyanotik tipte katılma nöbeti olan çocuklarda tonsil büyüklüğü evre 2-3'di ve tonsil büyüklüğü ile katılma nöbeti sıklığı arasında pozitif korelasyon vardı (r: 0.315, p: 0.032). Katılma nöbeti süresi ortalama 3.5±1.3 dakikaydı. Palatotonsil büyüklüğü ve yumuşak damak evrelemesi ile atak süresi arasında da sırasıyla pozitif korelasyon mevcuttu (r: 0.459, p: 0.000; r: 0.734, p: 0,000). Sonuç: Biz bu çalışmada; demir eksikliği anemisi olmayan ve sık enfeksiyon geçirmeyen katılma nöbeti olan çocuklarda kontrol grubuna oranla palatotonsil hipertrofinin belirgin olduğunu, ancak yumuşak damağın daha ileri evrelerde olduğunu gösterdik. Sonuç olarak katılma nöbeti etyolojisinde ve nöbet süresinin uzamasında bu hastalarda ileri evre yumuşak damak hipertrofisi olması riski 1.5 kat artırır ve erken müdahele ile akip gerektirir.

Research paper thumbnail of Atypical Case of a HSV-1 Meningoencephalitis (HSE) Involving Corpus Striatum

HSE involvement commonly occurs in the regions of inferomedial temporal lobe, inferior frontal lo... more HSE involvement commonly occurs in the regions of inferomedial temporal lobe, inferior frontal lobe and insular cortex (1). We present a case of a meningoencephalitis with Corpus Striatum involvement that, to our knowledge, has not been reported in the literature previously, which was proved to be HSV-1 by PCR, and it can be considered as an atypical involvement for HSE. CASE REPORT: A 17-month-old female patient was brought with complaints of fever, lethargy and seizures. Brain MRI findings were suggestive of encephalomalacia with cystic changes detected in bilateral frontal, left temporal and left parietal lobes also bilateral medial parts of the thalamus, and also, increased T1 signal intensity compatible with laminar necrosis was detected in the cortex. In T2 sequences, increased signal intenisty was observed at the head of the left caudate nucleus and the superior part of the lentiform nucleus, bilateral posterior frontal and parietal, and left temporal deep white matter (Figur...

Research paper thumbnail of Uyku ile İlişkili Diğer Durumlar; Baş Ağrısı, Gastroözofageal Reflü, Kolik

Research paper thumbnail of Adolesanlarda Epileptik Nonepileptik Olayların Ayrımında Elektroensefalografinin Yeri: Bir Pediatrik Nöroloji Merkezinin Üç Yıllık Deneyimi

Güncel Pediatri, 2018

GIRIŞ ve AMAC: Elektroensefalografi (EEG), epileptik nobetlerin tanisinda pediatrik norologlar ic... more GIRIŞ ve AMAC: Elektroensefalografi (EEG), epileptik nobetlerin tanisinda pediatrik norologlar icin vazgecilmez bir tanisal aractir. Gunumuzde Pediatrik Noroloji Bolumundeki hasta sayisindaki artisin sadece epilepsi nedeni ile degil nonepileptik olaylarla da, artan sayidaki cekimlerle EEG laboratuvarlarina da yansidigini gormekteyiz. YONTEM ve GERECLER: Bu dusunceden yola cikarak planladigimiz calismamizda; 2013-2016 yillari arasinda Karadeniz Teknik Universitesi Tip Fakultesi Hastanesi Pediatrik Noroloji Polikliniginde muayene olarak ilk defa EEG cekimi yapilan 5-18 yas arasi 1000 hastanin EEG kayitlari incelendi. Hastalarin EEG cekimine neden olan klinik sikayetleri ve EEG sonuclari karsilastirildi. BULGULAR: Nobet dusunulerek EEG’si cekilen 213 hastanin % 39’unda EEG anormalligi izlendi. Genel olarak nonepileptik olay olarak degerlendirilerek EEG’si istenen 787 hastanin %7’sinde EEG bozuklugu izlendi. Nonepileptik olaylarda pseudonobet ve senkop dusunulen grup sayica digerlerinde...

Research paper thumbnail of Psikoz Atağında Gelen Bir Down Sendromu ve Nadir Bir Komplikasyon: Bazal Ganglion Kalsifikasyonu-Retrospektif Bir Tarama

Down sendromu (DS), en sik karsilasilan kromozom anomalisidir. Fenotipik ozelliklerinin yani sira... more Down sendromu (DS), en sik karsilasilan kromozom anomalisidir. Fenotipik ozelliklerinin yani sira bircok organ sistemlerini etkilemektedir. Mental motor gerilik, hipotiroidi, konjenital kalp hastaliklari, isitme ve gorme sorunlari, epilepsi ve kas-iskelet sistemi ile ilgili problemler nedeniyle ile de takibi gerekebilir. Mental retardasyon DS’a siklikla eslik ettigi icin cogunlukla noroloji polikliniklerinde takip edilir. Kimi zaman gelisen ek norolojik problemler nedeniyle kranial goruntuleme gerekmektedir. Bazal ganglion kalsifikasyonu %0.3-0.6 oraninda gorulen nadir bir komplikasyondur. Down sendromuna daha sik eslik ettigi bilinmektedir. Bu konuda eriskinlerde bildirilen vakalarin aksine cocukluk yas grubunda az sayida DS ve bazal ganglion kalsifikasyon (BGK) birlikteligi raporlanmistir. Bir komplikasyon olarak karsilastigimiz bu kalsifikasyonun DS’li cocuklarda erken yaslanma ile ilgili oldugu dusunulmektedir. Down sendromu ve davranis problemleri nedeni ile takip edilmekte ol...

Research paper thumbnail of Characteristics of Epilepsy and Attention Deficit Hyperactivity Disorder Comorbidity in Children: A Retrospective Analysis

Güncel Pediatri, 2019

GİRİŞ ve AMAÇ: Çocuklarda, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) epilepsiye sıklıkla... more GİRİŞ ve AMAÇ: Çocuklarda, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) epilepsiye sıklıkla eşlik etmektedir. Bu birlikteliğin nedenleri konusundaki görüşler farklıdır. Epilepsiden önce veya sonra gelişen DEHB'de, epilepsi özelliklerinin etkisi çalışılmamıştır. Bu çalışmada, DEHB ve epilepsi birlikteliği gösteren çocukların verileri, bu ilişkiye yönelik ipuçları elde etmek amacıyla incelenmiştir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çocuk Nörolojisi polikliniğine ardışık olarak başvuran, epilepsi ve DEHB birlikteliği gösteren 44 hastanın (33 erkek, 11 kız) verileri geriye dönük olarak incelendi. Çeşitli özelliklere göre ikili alt gruplarda istatistiksel karşılaştırma yapıldı. BULGULAR: DEHB 11 hastada (%25) epilepsi bulguları öncesinde, 33 hastada (%75) ise epilepsi sonrasında tanılanmıştı. Hastaların yaş ortalaması 11,5±2,7, ilk nöbet yaşları 5,2±3, son nöbet yaşı 9,5±2,8, antiepileptik başlama yaşı 6,6±3,4, DEHB tanı yaşı 8,4±2 yıldı. Epilepsi sonrasında DEHB tanılananlarda, antiepileptik tedavinin başlangıç yaşı ve ilk nöbet yaşı daha küçüktü (sırasıyla, p=0,004 ve p=0,002). İki gruptaki cinsiyet dağılımı, epilepsi tipi, DEHB tanı yaşı, elektroensefalografi ve beyin manyetik rezonans görüntüleme bulguları benzerdi. Epilepsi ve DEHB tanıları arasındaki sürenin anlamlı olarak kısa olduğu hastalar; ilk nöbet yaşı >5 ve antiepileptik başlama yaşı >6,5 yaş olanlardı (sırasıyla, p=0,013, p=0,000). Epilepsi ve DEHB tanıları arasındaki süre 1,5 yıldan uzun olanlarda, EEG anormalliği daha sıktı (p=0,044). Son nöbet ve AEİ başlama yaşları; DEHB tanı yaşı ile pozitif korelasyon gösterdi (r=0,389, r=0,434, p<0,05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızda, epilepsiden önce veya sonra DEHB tanılanan hastalarda, DEHB tanı yaşı benzer saptandı. Ancak antiepileptik ilaç gereksinimi, erken çocukluk ve okul çağı olmak üzere, iki ayrı döneme yığılma göstermişti. Diğer epilepsi özelliklerinin benzer olması, iki hastalığın birlikteliğinde ortak patogenetik mekanizmaların rol oynayabileceğini düşündürmektedir.

Research paper thumbnail of The Role of Electroencephalography in Differentiating Epileptic and Non-Epileptic Events in Adolescents: 3-Year Experience in One Pediatric Neurology Center

Güncel Pediatri, 2018

GİRİŞ ve AMAÇ: Elektroensefalografi (EEG), epileptik nöbetlerin tanısında pediatrik nörologlar iç... more GİRİŞ ve AMAÇ: Elektroensefalografi (EEG), epileptik nöbetlerin tanısında pediatrik nörologlar için vazgeçilmez bir tanısal araçtır. Günümüzde Pediatrik Nöroloji Bölümündeki hasta sayısındaki artışın sadece epilepsi nedeni ile değil nonepileptik olaylarla da, artan sayıdaki çekimlerle EEG laboratuvarlarına da yansıdığını görmekteyiz.

Research paper thumbnail of Increased hemoglobin and plateletcrit levels indicating hemoconcentration in pediatric patients with migraine

Journal of Pediatric Neurosciences, 2020

Introduction: Fluid intake was reported to reduce migraine attacks. This may be due to its effect... more Introduction: Fluid intake was reported to reduce migraine attacks. This may be due to its effect on hemoconcentration. Hemoconcentration may manifest itself by increasing in the hemoglobin and platelet-related values. This study aimed to reveal hemoconcentration by evaluating complete blood cell counts in attack-free periods of pediatric patients with migraine. Materials and Methods: Consecutive children with migraine (n = 70) and tension-type headache (TTH) (n = 65) were compared with the control groups. Control 1 (n = 70) and control 2 (n = 60) groups consisted of age- and gender-matched patients, respectively. Control 2 group patients had gastrointestinal symptoms leading to fluid loss, which may have caused hemoconcentration. To evaluate hemoglobin and platelets together, the M1-value was created by multiplying hemoglobin level by plateletcrit. Results: The M1-value was higher in the migraine group than in control 1 and TTH groups (P = 0.017 and 0.034) and the hemoglobin and hematocrit levels were also higher in the migraine group than in control 2 group (P = 0.013 and 0.012). Female patients with migraine had higher hemoglobin levels as compared to the female patients in control group 1 (P = 0.041). Male patients with migraine had higher M1-values than the male patients in control group 1 (P = 0.034). In the subgroup of migraine with aura (n = 10), folic acid was significantly lower than the other patients with migraine (P = 0.02). Conclusion: This study suggests that migraine may be accompanied with hemoconcentration in children.

Research paper thumbnail of Retrospective evaluation of chidren with lymphadenopathy: Single centre experince

Eastern Journal Of Medicine, 2020

Lymphadenopathy (LAP) is a common clinical finding in childhood. It is mostly reactive and has a ... more Lymphadenopathy (LAP) is a common clinical finding in childhood. It is mostly reactive and has a good prognosis. Childhood cancers rarely occur. In our study, it was aimed to investigate the clinical and laboratory features of patients who were sent to the general child outpatient clinic due to LAP. The records of patients with LAP who applied to our General Children's outpatient clinics between January 2018 and December 2019 retrospectively. Age, gender, duration of complaint, treatment, systemic signs and symptoms, feat ures of lymph node, laboratory results was recorded The median age of 90 patients included in the study was 7 years; It takes place between 3-19 years. The complaints of the application were the most common neck swelling and submandibular and axillary sore after the second. Thirty (33%) of our cases had sore throat. Spleen and liver size were detected in 18 cases. In our study, 16% of cases were performed biopsy. Reactive hyperplasia in nine cases, nodular fasciitis in one case, granulomatous lymphadenitis in two cases, malignancy in two cases and Castleman Disease in one case were detected. We found that childhood lymphadenopathy frequently develops due to benign causes.

Research paper thumbnail of HMGB-1, TLR4, IL-1R1, TNF-α, and IL-1β: novel epilepsy markers?

Epileptic Disorders, 2020

The purpose of this study was to compare HMGB-1, TLR4, IL-1β, IL-1R1, and TNF-α levels in patient... more The purpose of this study was to compare HMGB-1, TLR4, IL-1β, IL-1R1, and TNF-α levels in patients with mild and severe epilepsy with those in a healthy control group. Children aged 4-17 years, diagnosed with epilepsy for at least three years and with no progressive neurological disease, metabolic disease or infection, were selected for the study. The severe epilepsy group consisted of 28 children with at least one episode a week despite receiving three or more antiepileptic drugs. The mild epilepsy group consisted of 29 children with no seizures in the previous year, receiving only one antiepileptic drug, while 27 healthy children were selected as the control group. HMGB-1, TLR4, IL-1R1, TNF-α and IL-1β levels were investigated in these three groups. The MRI findings and clinical characteristics of the patients in the epilepsy group were also compared with these markers. HMGB-1, TLR4, TNF-α, and IL-1β levels in the severe epilepsy group were higher than in the control group and the mild epilepsy group (p<0.05), and were higher in the mild epilepsy group than in the control group (p<0.05). IL-1R1 was also higher in the severe epilepsy group than in the control group (p<0.05). In this first report to identity a possible correlation between HMGB-1, TLR4, IL-1β, IL-1R1, and TNF-α levels and severity of epilepsy, our data demonstrates that the serum level of these cytokines is higher in cases of drug-refractory epilepsy.

Research paper thumbnail of Oti̇zmli̇ Çocuklarda Doğum Öyküsü, Anne Sütü Alma Süresi̇, Televi̇zyon İle Tanişma Yaşi, Televi̇zyon, Cep Telefonu Ve Tablet Kullanim Alişkanliklarinin İncelenmesi̇

Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2020

Amaç: Otizm spektrum bozuklukları prevalansında son yirmi yıl içerisinde ortaya çıkan artış çevre... more Amaç: Otizm spektrum bozuklukları prevalansında son yirmi yıl içerisinde ortaya çıkan artış çevresel koşullardaki değişiklikler ile otizm arasındaki ilişkinin önemini yeniden tartışmaya açmıştır. Bu çalışma ile, çevresel bazı risk faktörlerini otizm hastalarında geriye dönük incelemeyi hedefledik. Gereç ve Yöntemler: Sağlık Bilimleri Üniversitesi Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Nöroloji Polikliniği'nde otizm tanısı ile takip edilmekte olan hastalar geriye dönük olarak tarandı. Benzer yaş grubundaki sağlıklı çocuklar kontrol grubu olarak alındı. Bu iki grup; hipoksi ve prematürite varlığı, anne sütü alımı ve süresi, televizyon ile tanışma yaşı, televizyon, akıllı telefon ve tablet kullanım süreleri açısından incelendi. Bulgular: Çalışmaya otizm grubunda 66, kontrol grubunda 60 olmak üzere toplam 126 çocuk alındı. Gruplar arasında prematürite öyküsü ve hipoksik etkilenim açısından fark izlenmedi. Anne sütü hiç almayan çocuklar otizm grubunda daha yüksek sayıdaydı (p=0.018). Otizm tanısı alan hastaların daha kısa süre anne sütü almış oldukları görüldü (otizm:8.489.19 ay, kontrol:13.188.64 ay, p=0.001). Otizm grubunun ve kontrol grubunun televizyon ile tanışma yaşları arasında belirgin bir farklılık gözlenmedi. Otizm tanılı grupta dört saat ve üzeri televizyon izleme oranı belirgin derecede yüksekti (p=0.020). Benzer şekilde tablet ve akıllı telefon ile vakit geçirme süreleri otizm tanılı hastalarda anlamlı derecede yüksekti (p=0.001). Sonuç: Anne sütü almamış olmak ya da kısa süre anne sütü ile beslenme, otizm riski ile ilişkilendirilebilir. Televizyon, tablet ve akıllı telefon gibi ekran maruziyetlerinde artmış süre, otizme yatkınlığı olan çocuklarda kliniğin ortaya çıkmasını kolaylaştıran ya da tetikleyen bir faktör olabilir.