ayten aydin - Academia.edu (original) (raw)
Papers by ayten aydin
Route Educational and Social Science Journal, 2018
Bir anlam varlığı olarak insan, hayatını amaç/gaye/ideal uğrunda sürdürür. Amaçsız olmak, insanı ... more Bir anlam varlığı olarak insan, hayatını amaç/gaye/ideal uğrunda sürdürür. Amaçsız olmak, insanı taşıdığı anlamdan uzaklaştırarak onu hayatın bir nesnesi konumuna düşürür. Hâlbuki insan, özne olarak taşıdığı anlamı idrâk edip faaliyete geçtiğinde hayatını aktif olarak sürdürür. Bu da şüphesiz, metafiziksel açıdan ‘dert insanı’ olmakla mümkündür. Dert kavramının, bilinen fizikî anlamının yanında metafiziksel anlamı da bulunmaktadır. İnsanın, fizikî sahasına giren yeme-içme, barınma gibi maddî dertlerin yanında; Dîvân-ı Hikmet’teki anlamıyla kulluk bilincine ve ilahî aşka sahip olabilme gibi metafizik mânâda dertleri de bulunabilmektedir. Dolayısıyla buradaki dert, insanın günlük meşguliyetlerinde karşılaştığı, üstesinden gelemediği ve zorlanarak yaptığı işte karşısına çıkan, ona sıkıntı veren bir hâl değildir. Dîvân-ı Hikmet’te geçen “dert” mefhûmu, bu anlamın tamamen ötesinde metafiziksel bir mânâyı ihtivâ eder. Yesevî düşüncesinde dert, kendisinden kurtulunması gereken gündelik diyebileceğimiz bir hâl değil, bilakis istenen ve övülen duruma işaret eder. Dertsiz insanı, insan olarak dahi görmeyen Yesevî’nin düşüncesinde dert, doğrudan insanın anlamına ilişkin olarak metafizik bağlamda kullanılır. Bu, insanı diri tutan öyle bir hâldir ki o kişi, derdiyle mutludur ve dert, insan için bir umuttur. Dert gittiği anda anlam da gidecek, sır kaybolacak, hayatın mânâsı yok olacaktır. Çünkü dert, insanı insan yapan, ona bir mânâ yükleyen ve insanın ontolojik bütünlüğüne vurgu yapan bir hâldir. Bu açıdan dert, Yesevî’ye göre insanı harekete geçiren, kemâle erdiren bir arayış hâlidir. Bu çalışmada dert kavramı, Dîvân-ı Hikmet’te geçen anlamıyla ele alınacak ve metafiziksel açıdan irdelenecektir. Anahtar Kelimeler: Yesevî, Dîvân-ı Hikmet, Metafizik, Dert, İnsan, Anlam.
Journal of Turkish Studies, 2018
En yaygın ve yalın anlatımla madde, uzayda yer kaplayan, yediğimiz, içtiğimiz, algıladığımız her ... more En yaygın ve yalın anlatımla madde, uzayda yer kaplayan, yediğimiz, içtiğimiz, algıladığımız her şeydir. Madde, felsefenin ve bilimin çalışma konusudur. Hem felsefe hem de bilim için amaç, normal algılama düzeyinin altındaki fiziksel dünyanın gerçek yapısını ortaya çıkarmaktır. Bu yapıyı ortaya çıkarma teşebbüsünün erken örnekleri yaklaşık olarak M.Ö. 5. yüzyılda Batı Anadolu'da başlar; doğa felsefesinde bir sorun olarak ele alınır. Çağlar boyu da hem felesefe hem de bilimin çalışma konusu olmaya devam eder, günümüzde de özellikle bilim disiplinlerinin çalıştığı konudur. Maddeyi konu edinen disiplinlerden olarak kimya ve onun öncülü olarak simya (ön-kimya) da madde konusunda çalışılan alanlar olmuştur.
OTAM(Ankara, 2005
Ömer Şifaî (?-1746) 18. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda hekimlik yapmıştı. Sinop'ta doğdu. Pek... more Ömer Şifaî (?-1746) 18. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda hekimlik yapmıştı. Sinop'ta doğdu. Pek çok eser yazdı. Bunlardan biri Mürşîd el-Muhtâr fi İlm el-Esrâr'dı. Bu eser 12 bölümden oluşmuştur. Dördüncü ve beşinci bölümleri cıvalı bileşikler, kükürtlü bileşikler ve cıva-kükürt kuramı hakkında bilgiler verir. Ömer Şifaî'ye göre topraklı duman ve sulu buhar olmak üzere iki tür metal bileşiği vardır. Bu buharların toprağın iç kısımlarında yoğunlaşmalarıyla cıva ve kükürt, cıva ve kükürdün birleşmesiyle de metaller meydana gelir. Fakat bu cıva ve kükürt bilinen cıva ve kükürt metalleri değildir, varsayımsal maddelerdir. Farklı türde metaller vardır. Çünkü, cıva kükürt her zaman bütünüyle saf değildirler ve her zaman aynı oranlarda birleşmezler. Onların bütünüyle saf olarak ve en mükemmel oranda birleşmeleri durumunda altın meydana gelir. Saflık ve orandaki eksiklikler gümüş, kurşun veya demir oluşumuna yol açar. Bu teori, cıva-kükürt teorisidir ve ortaya çıkış dönemi tam olarak bilinmemektedir. Teori sekizinci yüzyılda Cabir ibn Hayan'da ortaya çıktı. Jabir'in teorisi bütünüyle orjinal olmasına rağmen Tyanalı Apollonius'un düşüncelerini temel almış olabilir. Ömer Şifaî, Cabir ibn Hayyan'dan çok etkilenmiş ve simyaya inanmıştır.
Route Educational and Social Science Journal, 2018
Bir anlam varlığı olarak insan, hayatını amaç/gaye/ideal uğrunda sürdürür. Amaçsız olmak, insanı ... more Bir anlam varlığı olarak insan, hayatını amaç/gaye/ideal uğrunda sürdürür. Amaçsız olmak, insanı taşıdığı anlamdan uzaklaştırarak onu hayatın bir nesnesi konumuna düşürür. Hâlbuki insan, özne olarak taşıdığı anlamı idrâk edip faaliyete geçtiğinde hayatını aktif olarak sürdürür. Bu da şüphesiz, metafiziksel açıdan ‘dert insanı’ olmakla mümkündür. Dert kavramının, bilinen fizikî anlamının yanında metafiziksel anlamı da bulunmaktadır. İnsanın, fizikî sahasına giren yeme-içme, barınma gibi maddî dertlerin yanında; Dîvân-ı Hikmet’teki anlamıyla kulluk bilincine ve ilahî aşka sahip olabilme gibi metafizik mânâda dertleri de bulunabilmektedir. Dolayısıyla buradaki dert, insanın günlük meşguliyetlerinde karşılaştığı, üstesinden gelemediği ve zorlanarak yaptığı işte karşısına çıkan, ona sıkıntı veren bir hâl değildir. Dîvân-ı Hikmet’te geçen “dert” mefhûmu, bu anlamın tamamen ötesinde metafiziksel bir mânâyı ihtivâ eder. Yesevî düşüncesinde dert, kendisinden kurtulunması gereken gündelik diyebileceğimiz bir hâl değil, bilakis istenen ve övülen duruma işaret eder. Dertsiz insanı, insan olarak dahi görmeyen Yesevî’nin düşüncesinde dert, doğrudan insanın anlamına ilişkin olarak metafizik bağlamda kullanılır. Bu, insanı diri tutan öyle bir hâldir ki o kişi, derdiyle mutludur ve dert, insan için bir umuttur. Dert gittiği anda anlam da gidecek, sır kaybolacak, hayatın mânâsı yok olacaktır. Çünkü dert, insanı insan yapan, ona bir mânâ yükleyen ve insanın ontolojik bütünlüğüne vurgu yapan bir hâldir. Bu açıdan dert, Yesevî’ye göre insanı harekete geçiren, kemâle erdiren bir arayış hâlidir. Bu çalışmada dert kavramı, Dîvân-ı Hikmet’te geçen anlamıyla ele alınacak ve metafiziksel açıdan irdelenecektir. Anahtar Kelimeler: Yesevî, Dîvân-ı Hikmet, Metafizik, Dert, İnsan, Anlam.
Journal of Turkish Studies, 2018
En yaygın ve yalın anlatımla madde, uzayda yer kaplayan, yediğimiz, içtiğimiz, algıladığımız her ... more En yaygın ve yalın anlatımla madde, uzayda yer kaplayan, yediğimiz, içtiğimiz, algıladığımız her şeydir. Madde, felsefenin ve bilimin çalışma konusudur. Hem felsefe hem de bilim için amaç, normal algılama düzeyinin altındaki fiziksel dünyanın gerçek yapısını ortaya çıkarmaktır. Bu yapıyı ortaya çıkarma teşebbüsünün erken örnekleri yaklaşık olarak M.Ö. 5. yüzyılda Batı Anadolu'da başlar; doğa felsefesinde bir sorun olarak ele alınır. Çağlar boyu da hem felesefe hem de bilimin çalışma konusu olmaya devam eder, günümüzde de özellikle bilim disiplinlerinin çalıştığı konudur. Maddeyi konu edinen disiplinlerden olarak kimya ve onun öncülü olarak simya (ön-kimya) da madde konusunda çalışılan alanlar olmuştur.
OTAM(Ankara, 2005
Ömer Şifaî (?-1746) 18. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda hekimlik yapmıştı. Sinop'ta doğdu. Pek... more Ömer Şifaî (?-1746) 18. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda hekimlik yapmıştı. Sinop'ta doğdu. Pek çok eser yazdı. Bunlardan biri Mürşîd el-Muhtâr fi İlm el-Esrâr'dı. Bu eser 12 bölümden oluşmuştur. Dördüncü ve beşinci bölümleri cıvalı bileşikler, kükürtlü bileşikler ve cıva-kükürt kuramı hakkında bilgiler verir. Ömer Şifaî'ye göre topraklı duman ve sulu buhar olmak üzere iki tür metal bileşiği vardır. Bu buharların toprağın iç kısımlarında yoğunlaşmalarıyla cıva ve kükürt, cıva ve kükürdün birleşmesiyle de metaller meydana gelir. Fakat bu cıva ve kükürt bilinen cıva ve kükürt metalleri değildir, varsayımsal maddelerdir. Farklı türde metaller vardır. Çünkü, cıva kükürt her zaman bütünüyle saf değildirler ve her zaman aynı oranlarda birleşmezler. Onların bütünüyle saf olarak ve en mükemmel oranda birleşmeleri durumunda altın meydana gelir. Saflık ve orandaki eksiklikler gümüş, kurşun veya demir oluşumuna yol açar. Bu teori, cıva-kükürt teorisidir ve ortaya çıkış dönemi tam olarak bilinmemektedir. Teori sekizinci yüzyılda Cabir ibn Hayan'da ortaya çıktı. Jabir'in teorisi bütünüyle orjinal olmasına rağmen Tyanalı Apollonius'un düşüncelerini temel almış olabilir. Ömer Şifaî, Cabir ibn Hayyan'dan çok etkilenmiş ve simyaya inanmıştır.