foti benlisoy - Academia.edu (original) (raw)
Uploads
Papers by foti benlisoy
Yeniyol, 2011
Hâkim "demokratikleşme" söylemlerinin sosyalist demokrasi perspektifinden bir eleştirisi...
Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Sol, Vol. VIII, (Political Thought in Modern Turkey-Left), 2007
On the Ideology of an Early Muslim Socialist in the Ottoman Empire: Huseyin Hilmi, so-called Soci... more On the Ideology of an Early Muslim Socialist in the Ottoman Empire: Huseyin Hilmi, so-called Socialist Hilmi
Osmanlı İmparatorluğu'nda Erken Dönem Sosyalist Fikriyat ve İştirakçı Hilmi / Osmanlı Sosyalizmi
Tarih ve Toplum Yeni Yaklaşımlar, 2010
Books by foti benlisoy
Gelecek 1917: Tarih Devrim Kültüre, 2018
Çoğumuz için “Sovyet Yüzyılı” çoktan geride kalmış, çok ama çok uzaklardan bize bakmaktadır. 1917... more Çoğumuz için “Sovyet Yüzyılı” çoktan geride kalmış, çok ama çok uzaklardan bize bakmaktadır. 1917 deneyiminden bahsetmek dahi bugün neredeyse her tür “dogmatik” düşüncenin şeytani miladı olarak tarif ediliyor. Türlü menkıbelerle anlatılan ya da çoğu eleştirisiz bir sahiplenme içerisinde bir konu gibi görünen Sovyet deneyimi bugün en basitinden eskimiş ve eskiye ait kodlanır. Geçmişte Lenin’e atıf yapılmadan cümle kurabilmek bile mümkün değilken bugün Lenin’e, Troçki’ye, Buharin’e ya da Zinovyev’e atıfla konuşmak mazide çakılıp kalan bir muhafazakar/dogmatik yaftalamadır artık. Oysa her devrimci hareket kendisinden önceki devrimci hareket ve akımların fikir, tartışma ve deneyimlerinden beslenir, onlara geri döner. Onlara atıfla bugünkü deneyimini anlamlandırmaya çalışır. İşte bu sebeple 1917 sadece geçmişe bugüne değil geleceğe dairdir ve Gelecek 1917 tarihten sınıfa, kültürden devrime tüm birikimlerin ışığında bir projeksiyon yaratma, bugünü besleme geleceğe umut ve mücadele taşıma çabasıdır.
Anadolu’nun Türkçe konuşan Ortodoks Hıristiyan ahalisi, 19. yüzyılın sonundan itibaren Yunan ve T... more Anadolu’nun Türkçe konuşan Ortodoks Hıristiyan ahalisi, 19. yüzyılın sonundan itibaren Yunan ve Türk milliyetçilikleri arasında, bunların dilce Türkleşmiş Yunanlar mı, yoksa Hıristiyan Türkler mi oldukları hakkında bir tartışma doğurur. “Karamanlı” diye bilinen bu toplulukların hangi “hayali cemaatin” parçası kılınacağına dair bu ihtilaf, Milli Mücadele esnasında Patrikhaneden bağımsız bir Türk kilisesinin kurulması dolayısıyla bir “kilise ihtilafı” olarak somutluk kazanır.
Bu milliyetçi rekabetin bir kilise çekişmesi biçimi alması tesadüf değildir. Çalışma, milliyetçiliğin dinsel otorite ve kurumlarla ihtilaf içerisinde geliştiği, birisinin yükselişinin diğerinin gerileyişine tekabül ettiği kabulüne karşı, milli cemaatlerin genel olarak dini cemaatlerin “ulusallaşması” sonucunda ortaya çıktığı varsayımına dayanıyor. Bu bağlamda da Türk Ortodoks Kilisesi projesini, milletlerin ulusallaşma sürecinin bir örnek olayı, yani bir Türk Hıristiyanlığının imal edilmesi süreci olarak ele alıyor.
Kitapta birbiriyle bağlantılı bir dizi sorunun cevabı aranıyor: Yunan ve Türk milliyetçilikleri Türkdil Ortodoksları kendi ulusal cemaatlerine dahil etmek adına hangi söylemsel stratejileri devreye soktular? “Karamanlıların” Yunan milliyetçiliği açısından dilsel, Türk milliyetçiği açısındansa dinsel “anomalisi” nasıl bertaraf edilmeye çalışıldı? Söz konusu söylemsel stratejiler, aynı milliyetçi projeye bağlı farklı ulusal kimlik tanımları arasındaki rekabet bağlamında kimin Yunan ya da Türk sayılıp sayılmaması gerektiğine dair tanımlarda hangi değişiklikleri gündeme getiriyordu? “Hıristiyan Türkler” teması Türk milliyetçiliğinin dini aidiyetle, spesifik olarak da İslam ile ilişkisinde nasıl bir kırılmaya denk düşüyordu?
“Türkdil Hıristiyanlar” vakası, Türk milliyetçiliğinin seküler ve etnik sınırlarının anlaşılması açısından kritik önemdedir. Millî Mücadele dönemi, farklı ve bazen birbirine rakip milliyetçi ulusal inşa projeleri arasında kararsız olunduğu bir dönemdi. Kimin inşa halindeki Türk ulusal kimliğine içerilip kimin dışlanacağı meselesi, bu alternatif milliyetçi projeksiyonlar arasındaki rekabetin bir ürünü olarak ortaya çıkacaktı. Bu anlamda Türkdil Hıristiyanların Türklüğünün kabul ya da reddedilişi, bizatihi Türklük tanımı üzerinde, yani ulusal topluluğun sınırlarına dair de sonuçlar doğuracaktı.
Book Chapters by foti benlisoy
Interviews by foti benlisoy
Yeniyol, 2011
Hâkim "demokratikleşme" söylemlerinin sosyalist demokrasi perspektifinden bir eleştirisi...
Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Sol, Vol. VIII, (Political Thought in Modern Turkey-Left), 2007
On the Ideology of an Early Muslim Socialist in the Ottoman Empire: Huseyin Hilmi, so-called Soci... more On the Ideology of an Early Muslim Socialist in the Ottoman Empire: Huseyin Hilmi, so-called Socialist Hilmi
Osmanlı İmparatorluğu'nda Erken Dönem Sosyalist Fikriyat ve İştirakçı Hilmi / Osmanlı Sosyalizmi
Tarih ve Toplum Yeni Yaklaşımlar, 2010
Gelecek 1917: Tarih Devrim Kültüre, 2018
Çoğumuz için “Sovyet Yüzyılı” çoktan geride kalmış, çok ama çok uzaklardan bize bakmaktadır. 1917... more Çoğumuz için “Sovyet Yüzyılı” çoktan geride kalmış, çok ama çok uzaklardan bize bakmaktadır. 1917 deneyiminden bahsetmek dahi bugün neredeyse her tür “dogmatik” düşüncenin şeytani miladı olarak tarif ediliyor. Türlü menkıbelerle anlatılan ya da çoğu eleştirisiz bir sahiplenme içerisinde bir konu gibi görünen Sovyet deneyimi bugün en basitinden eskimiş ve eskiye ait kodlanır. Geçmişte Lenin’e atıf yapılmadan cümle kurabilmek bile mümkün değilken bugün Lenin’e, Troçki’ye, Buharin’e ya da Zinovyev’e atıfla konuşmak mazide çakılıp kalan bir muhafazakar/dogmatik yaftalamadır artık. Oysa her devrimci hareket kendisinden önceki devrimci hareket ve akımların fikir, tartışma ve deneyimlerinden beslenir, onlara geri döner. Onlara atıfla bugünkü deneyimini anlamlandırmaya çalışır. İşte bu sebeple 1917 sadece geçmişe bugüne değil geleceğe dairdir ve Gelecek 1917 tarihten sınıfa, kültürden devrime tüm birikimlerin ışığında bir projeksiyon yaratma, bugünü besleme geleceğe umut ve mücadele taşıma çabasıdır.
Anadolu’nun Türkçe konuşan Ortodoks Hıristiyan ahalisi, 19. yüzyılın sonundan itibaren Yunan ve T... more Anadolu’nun Türkçe konuşan Ortodoks Hıristiyan ahalisi, 19. yüzyılın sonundan itibaren Yunan ve Türk milliyetçilikleri arasında, bunların dilce Türkleşmiş Yunanlar mı, yoksa Hıristiyan Türkler mi oldukları hakkında bir tartışma doğurur. “Karamanlı” diye bilinen bu toplulukların hangi “hayali cemaatin” parçası kılınacağına dair bu ihtilaf, Milli Mücadele esnasında Patrikhaneden bağımsız bir Türk kilisesinin kurulması dolayısıyla bir “kilise ihtilafı” olarak somutluk kazanır.
Bu milliyetçi rekabetin bir kilise çekişmesi biçimi alması tesadüf değildir. Çalışma, milliyetçiliğin dinsel otorite ve kurumlarla ihtilaf içerisinde geliştiği, birisinin yükselişinin diğerinin gerileyişine tekabül ettiği kabulüne karşı, milli cemaatlerin genel olarak dini cemaatlerin “ulusallaşması” sonucunda ortaya çıktığı varsayımına dayanıyor. Bu bağlamda da Türk Ortodoks Kilisesi projesini, milletlerin ulusallaşma sürecinin bir örnek olayı, yani bir Türk Hıristiyanlığının imal edilmesi süreci olarak ele alıyor.
Kitapta birbiriyle bağlantılı bir dizi sorunun cevabı aranıyor: Yunan ve Türk milliyetçilikleri Türkdil Ortodoksları kendi ulusal cemaatlerine dahil etmek adına hangi söylemsel stratejileri devreye soktular? “Karamanlıların” Yunan milliyetçiliği açısından dilsel, Türk milliyetçiği açısındansa dinsel “anomalisi” nasıl bertaraf edilmeye çalışıldı? Söz konusu söylemsel stratejiler, aynı milliyetçi projeye bağlı farklı ulusal kimlik tanımları arasındaki rekabet bağlamında kimin Yunan ya da Türk sayılıp sayılmaması gerektiğine dair tanımlarda hangi değişiklikleri gündeme getiriyordu? “Hıristiyan Türkler” teması Türk milliyetçiliğinin dini aidiyetle, spesifik olarak da İslam ile ilişkisinde nasıl bir kırılmaya denk düşüyordu?
“Türkdil Hıristiyanlar” vakası, Türk milliyetçiliğinin seküler ve etnik sınırlarının anlaşılması açısından kritik önemdedir. Millî Mücadele dönemi, farklı ve bazen birbirine rakip milliyetçi ulusal inşa projeleri arasında kararsız olunduğu bir dönemdi. Kimin inşa halindeki Türk ulusal kimliğine içerilip kimin dışlanacağı meselesi, bu alternatif milliyetçi projeksiyonlar arasındaki rekabetin bir ürünü olarak ortaya çıkacaktı. Bu anlamda Türkdil Hıristiyanların Türklüğünün kabul ya da reddedilişi, bizatihi Türklük tanımı üzerinde, yani ulusal topluluğun sınırlarına dair de sonuçlar doğuracaktı.