veysi ünverdi - Academia.edu (original) (raw)
Papers by veysi ünverdi
Kelami Bir Problem Olarak Rüyetullah Problemi, 2018
İslam Kelamında Kesb Doktrini, 2018
İslam düşünce tarihinde irâde hürriyeti ve insanın eylemindeki rolü meselesi üzerinde yoğun tartı... more İslam düşünce tarihinde irâde hürriyeti ve insanın eylemindeki rolü meselesi üzerinde yoğun tartışmaların yapıldığı bir mevzu olmuştur. Kelâm ekolleri insanın irâdesi, kudreti ve fiilindeki rolü meselesini farklı şekillerde değerlendirmişlerdir. Esasen Allah'ın mutlak irâdesi karşısında insan irâdesinin konumu, sınırları ve buna bağlı olarak ortaya çıkan meseleleri birçok düşünür ele almış ve değerlendirmiştir. Buna rağmen bu mesele hala muğlaklığını korumaktadır. İrâde konusunda "Allah'ın mutlak irâdesinin insanın irâdesini sınırlandırıp sınırlandırmadığı ve insanın irâdesinde özgür olup olmadığı" hususu kelâm âlimlerinin de en çok üzerinde durduğu konulardandır. Esasen insanın fiili irâde etmesi, ardından ihtiyarı ile fiile ilişkin tercihte bulunması ve fiilin işlenmesine yönelik var olan gücünü kullanması davranışlarından sorumlu tutulmasının gereğidir.
1238 Eġ'ARÎ KELÂM GELENEĞĠNDE ĠMÂMET ANLAYIġI: SEYYĠD ġERÎF CÜRCÂNÎ ÖRNEĞĠ Veysi ÜNVERDĠ Öz ... more 1238 Eġ'ARÎ KELÂM GELENEĞĠNDE ĠMÂMET ANLAYIġI: SEYYĠD ġERÎF CÜRCÂNÎ ÖRNEĞĠ Veysi ÜNVERDĠ Öz Ġmâmet problemi, kelâm ilminin vesâil konuları arasında yer alır. Ġslâm toplumunun yönetimi, yönetimin dayanağı, yöneticinin vasıfları, nass ve tayin meselesinin reddi, dört halifenin imâmetlerinin meĢruiyeti gibi konular etrafında merkezileĢen imâmet, ġia"nın iman esasları arasında ilk sırada yer alır. Ehl-i Sünnet geleneğinde de tartıĢılan bu konunun EĢ"arî mezhebinde nasıl ele alındığı sorunu, çalıĢmamızın mihverini teĢkil etmektedir. Bu çalıĢmada, imâmeti, ġiî imâmet anlayıĢının eleĢtirisi Ģeklinde ele alan Cürcânî mercek altına alınmıĢtır. Müteahhirûn dönem kelâmcısı olan Cürcânî"nin imâmet meselesini detaylı ve sistematik bir Ģekilde ele alması, bu konuda ona odaklanmamızı sağlamıĢtır. O, siyasi bir mesele olarak değerlendirdiği imâmeti inanç alanının dıĢında tutmaya çalıĢmıĢtır. Neticede ġiî-Ġmâmî paradigmadaki imâmet doktrinini teorik ve pratik düzeyde gerçekçi bir zemine oturtmuĢ ve siyasal iktidarı dinî otoriteden ayırmıĢtır. Ayrıca o, tarihi realiteye bağlı kalarak Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali Ģeklindeki sıralamanın isabetli olduğunu vurgulamıĢ ve siyasi paradigmasını oluĢtururken dört halife dönemi uygulamalarını esas kabul etmiĢtir. Abstract The imamate problem is among basic subjects of kalam science. The imamate focusing on subjects such as the governance of Islamic society, the basis of this governance, the qualification of governers, the refuse of appointment, the legitimacy of the four great caliphs is in the first rank among belief basics of Shiite. This subject is discussed by Sunna tradition as well and the method of
Öz: İmâmet meselesi, İslâm tarihinin erken döneminden günümüze kadar tartışma konusu olmaya devam... more Öz: İmâmet meselesi, İslâm tarihinin erken döneminden günümüze kadar tartışma konusu olmaya devam etmiştir. İmâmetin vücûbiyeti, dayanakları, imâmda bulunması gereken vasıflar, ilk dört halifenin meşruiyeti, nass ve tayin meselesinin reddi, imâmın azli ve gaybeti gibi mevzular etrafında tartışılan imâmet, İmamiyye Şiası tarafından önemli bir inanç esası haline evrilmiştir. İmâmiyye Şiası'nın fıkhî ve amelî bir konu olan imâmet meselesini bir iman esası olarak görmesi, imâmın ancak nass ve tayin yoluyla belirlenebileceğini ve özel bazı vasıflarla mücehhez olduğunu savunması üzerine, Mu'tezile ve Ehl-i Sünnet imâmet meselesine ilişkin tartışmalara dâhil olmuştur. Bu çalışmada öncelikle İmâmiyye Şiası'nın konuya dair görüşleri üzerinde kısaca durulmuş, ardından da Mu'tezile ve Ehl-i Sünnet'in İmâmiyye Şiası'na reddiye şeklinde ortaya koydukları görüşleri mercek altına alınmıştır. Neticede Mu'tezile ve Ehl-i Sünnet'in imâmet konusundaki görüşlerinin, ileri sürdükleri delillerin ve İmâmiyye Şiası'na yönelttikleri eleştirilerin aynı minvalde olduğu tespit edilmiştir. Abstract: The issue of Imamat has continued to be the subject of debate since the early period of Islam to the present. The Imamat, which has been discussed around issues such as necessecity of the imam, foundations of the imam, the qualifications that should be found on imam, the legitimacy of the first four caliphs, the rejection of texts and the assignment issues, dismissal and missing of imam, has been evolved into an important belief principle by the Imamiyyah Shi'ah. Imamiyah Shi'a has seen the imamat, which is actually a jurisprudence and practice issue, as base of faith and believed that it can only be determined by texts and appointment and the imam should have some special qualities, so that Mutazilah and Ahl al-Sunnah have involved to the discussion on the imamat issue. In this study, firstly the opinions of Imamiyyah Shi'ah on the subject were briefly discussed, then the opinions of Mu'tazila and Ahl al-Sunnah as rejection to the Imamiyye Shi'ah were discussed. As a result, it was found that Mu'tazila and Ahl al-Sunnah are the same in the context of their opinions on the Imamat issue, the evidence they put forward and their criticism of the Imamiyya Shi'ah.
Eş'arî ve Ebu Muîn en-Nesefî'de Kesb Teorisi, 2015
Mâtürîdî'de İnsanın Sorumluluğu, 2015
Öz: İnsanın sorumlu oluşu, bir hakikat-i sabite olarak kabul görmüş olmasına rağmen, kelamda hem ... more Öz: İnsanın sorumlu oluşu, bir hakikat-i sabite olarak kabul görmüş olmasına rağmen, kelamda hem ahlak hem de ilahi sıfatlar açısından tartışılmıştır. Ahlak bağlamında ele alınması adalet prensibi odaklı insan fiillerinin yaratılışı ve aidiyeti merkezlidir. Buna göre insan, ahirette ceza ve ödüle konu olan bir özneyse, davra-nışlarının müridi ve faili olmalıdır. Ancak bu irade ve failiyyet, Allah'ın mutlak ilim, irade ve kudretiyle nasıl bağdaştırılacaktır, sorusu, konunun diğer veçhesini oluşturmaktadır. Öyle bir çözüm getirilmelidir ki, bir yandan insanın otonomluğu diğer yandan Allah'ın irade ve kudretinin işlerliği korunmuş olsun. Esasen kelam okulları insanın sorumluluğunu kabul etmelerine karşın, çözümü farklı şekillerde ortaya koymuşlardır. Bu çalışma, Mâtürîdî'nin konuya dair özgün yaklaşımını or-taya koymaya mebnidir. O, insan sorumluluğunu temellendirirken fiillerin varlık sahnesine getirilişini ilahi kudrete hamletmiş; fiilin sahibi ve failinin insan oldu-ğunu kabul etmiştir. Buradan hareketle de ona göre sorumluluğun temel nedeni, fiile iki irade ve kudretin taalluk etmesidir. Abstract: Though responsibility of human has been seen as a constant truth, it has been discussed in terms of both moral and divine attributes in kalam. In moral context, it is based on creation and ownership of justice-oriented human acts. Accordingly , if human is subject to punishment and reward, then he should be disciple and perpetrator of his acts. However the question of how this will and perpe-tratorty could be associated with the omniscience, will and power of Allah is another aspect of the subject. There must be a solution that preserve both the autonomy of human and functioning of will and power of Allah. Essentially, although kalam schools accepts the responsibility of human, they put forward solutions in different ways. This study aims to show Maturidi's original approach to the topic. While he tied the creation of acts with divine power, meanwhile he grounds responsibility of human and accepts him as actual owner and perpetrator of his acts. Hence according to him the basic cause of responsibility is because two will and two power are connected with the act. * Yrd. Doç. Dr., Mardin Artuklu Üniversitesi, İlahiyat Bilimleri Fakültesi, Temel İslam Bilimleri Kelam ve İslam Mezhepleri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.
MU'TEZİLE'DE PEYGAMBERLERİN İSMETİ, 2015
Öz Kelamda peygamberin özel sıfatlarından birisi olan ismet, Mu'tezile tarafından da benimsenmişt... more Öz Kelamda peygamberin özel sıfatlarından birisi olan ismet, Mu'tezile tarafından da benimsenmiştir. Mu'tezile'de ismet vahyin selameti ve peygamberin risâlet görevinde muvaffakiyeti için gereklidir. Bu sıfat, Allah Resulünün nübüvvet vazi-fesi öncesinden başlamak üzere nefret uyandıracak ve kendisinden uzaklaşılma-sına neden olacak günah, davranış, yüz kızartıcı fiil, ahlaki yapı ve mizaçtan ko-runması demektir. Peygamber, kendi iradesiyle günahtan uzak kalmaktadır ve dolayısıyla da tekliften muaf değildir. O nefret uyandırmayan ama sevap azlığına neden olan küçük günahı işleyebilir. Nitekim peygamber de bir beşerdir ve tebliğ vazifesinin dışında diğer insanlar gibidir. Bu yüzden de insanî ve ictihadî söz ve kararlarında hatayla mualleldir. Neticede Mu'tezile'de ismet sıfatı peygamberlik müessesesini koruma odaklıdır. Bu bağlamda Mu'tezile'nin ısrarla altını çizdiği nitelik " nefret uyandırmama " dır. Onların peygamberden ancak nefret uyandır-mayan fiillerin sadır olacağını savunmalarının temel nedeni de peygamberlik müessesine olan güveni sarsmamak içindir Mu'tezile'de ismetin dayanakları mucize, salah-aslah ve adalet prensibi, lütuf il-kesi ve peygamberin hüccet olmasıdır. Buna göre Allah, peygamberi, insanlara maslahatlarını bildirmesi için göndererek lütufta bulunmuştur. Bu maslahatın, lütfun en güçlü şekilde gerçekleşmesi için onun masum olması elzemdir. Onun mucize ile desteklenmesi ve hüccet olması da korunmuşluğu gerektirmektedir. Zira masum olmayan peygamber, risâlet görevinde hedefine ulaşamayabilir. Bu ise Allah'ın âdil olması ile bağdaşmaz.. Abstract Ismah, one of the special attributes of Prophets in Kalam, is also adopted by Mu'tazila. Ismah is necessary in Mu'tazila for the safety of revelation and for the Prophet to be successful in risala duties. This quality, which the Messenger of Al-lah has before his prophethood, means he is immune from sins, indecent behavior , disgraceful act, bad moral structure and temperament that would arouse hatred and cause people to stay away from him. Prophet stays away from sin * Yrd. Doç. Dr., Mardin Artuklu Üniversitesi İlahiyat Bilimleri Fakültesi, Kelam Anabi-lim Dalı, veysinet@hotmail.com.
KÂDÎ ABDULCEBBÂR'IN RÜ'YETULLAH'IN REDDİNE İLİŞKİN DAYANAKLARI, 2015
Öz Kâdî Abdulcebbâr rü'yetullahı ontolojik ve epistemik açılardan reddetmiştir. Ona göre rü'yetin... more Öz Kâdî Abdulcebbâr rü'yetullahı ontolojik ve epistemik açılardan reddetmiştir. Ona göre rü'yetin kabulü Allah'ın bir mekân ve yönde yer almasını gerektirir. Bu ise aşkın varlığın sonlu ve sınırlı olan hâdislere benzemesidir. Mu'tezilî tevhid ilkesine göre Allah'ın zâtı itibariyle mahlukata benzemesi muhaldir. Dolayısıyla rü'yetin reddi Allah'ı teşbih ve tecsimden korumak için zorunludur. Bu doğrultuda o, rü'yete ilişkin ayetleri aklın belirlediği ilkelerden hareket ederek tevil etmiş ve bir anlamda vahyin görüşünü değil, aklın öngörüsünü doktrinleştirmiştir. Bunu, onun, tevhid ve adalet konularındaki ayetleri aklın önceden belirlediği ilkelerle anlaşılması gerekir, şeklindeki beyanından anlamak mümkündür. Neticede o, tevhid prensibine dayalı olarak argümanlarını geliştirmiş ve rüyetullah konusunda Mu'tezilî menfî görüşü ortaya koymuştur. Bunun yanında ona göre rü'yetullah bahsinde delil olarak öne sürülen rivayetler hem sübutu hem de delaleti açısından epistemik değer taşımaz. Bu çalışma, aklın adeta bir postulat olarak ileri sürdüğü ilkelerle nassı okumanın nasıl bir sonuca ulaştırdığını ortaya koymaya çalışacaktır. Lafzın zahirinin açıkça bir söz söylediği yerde tevilin konuşması, kabulü ya da en azından ispatı mümkün olmayan sonuçlara ulaştırır. Bu yüzden özellikle ahiret hayatı gibi sem'iyyât alanına dahil bir konuda aklın değil vahyin diliyle konuşmak daha isabetlidir. Abstract Qadi Abd al-Jabbar has rejected visibility of Allah because of ontological and epistemological reasons. According to him the acclaim of visibility requires the existence of Allah in particular environment and direction. This means that transcendental presence is similar to finite and limited cases. As to Mu'tazila tawhid principle it is impossible for Allah to resemble a creature. So that the rejection of visibility of Allah is inevitable in order to protect Him from embodying and similitude. In accordance with those thoughts Abd al-Jabbar has interpreted verses on visibility of Allah on the basis of reason, so that he has built a doctrine on foresight of mind instead of the arguments of the verses. This can be inferred from his declaration which indicates that the verses on tawhid and justice should be understood by principles of mind. As conclusion he built
Mu'tazila, a founding school of Islamic thought, has frequently spoken in every period by its dis... more Mu'tazila, a founding school of Islamic thought, has frequently spoken in every period by its distinctive kalam system, rationalist, libertarian and inquisitive religious discourse and the original language it uses. Mu'tazila, that systematically revealed the belief field for the first time, declared the belief system in five essentials. These principles, known as Usul-i hamse, are almost identical to Mu'tazila. Usûl-i hamse are the main points that Mu'tazila differentiates from the Ahl as-Sunnah in terms of religious interpretation. These principles are not merely principles of religious justification and content. On the contrary, these principles, which have emerged under a number of socio-political factors, also have a number of political aspects. Knowing the background of these essentials can lead to better understanding of the form of Mu'tazilite thought. For this reason, our article is based on a thorough analysis of these five essentials. In the study, the religious discourse of Mu'tazila was analyzed along with the content and background of the five essentials. Thus, this article is the product of an effort to take a closer look at religious discourse which is not distant to political context and is woven with reason, philosophy and justice.
Öz: İslâm düşünce tarihinde Hz. Peygamber'in vefatını takip eden süreçte her toplumda olabilecek ... more Öz: İslâm düşünce tarihinde Hz. Peygamber'in vefatını takip eden süreçte her toplumda olabilecek bazı ihtilaflar ortaya çıkmıştır. Bunların arasında önemli bir yere sahip olan konulardan birisi hiç şüphesiz " imâmet " sorunudur. İmâmet ya da başka bir ifadeyle hilâfet meselesi tarihte bir yönetim sorunu gibi görünse de aslında itikâdî bir tartışmaya dönüştürülmüş ve İslâm inanç ekolleri arasında " Şia " ile ete kemiğe bürünen bir itikadî ekolün varoluşsal esası olmuştur. Şia'nın siyasî olan imâmet meselesini bir inanç esası olarak kabul etmesi, imâmın ancak nass ve tayin yoluyla atanabileceği ve masum olması gerektiği gibi fikirleri savunması üzerine Ehl-i Sünnet, imâmet meselesine ilişkin tartışmalara dâhil olmuş ve konuyu Şia'ya reddiye şeklinde ele almıştır. Sünnî kelâm ekolü olan Eş'ariyye de imâmet konusunda İmâmiyye Şiası'nın iddialarını reddetmiştir. Bu iki ekolün imâmet konusunda temel ayrışma noktaları imâmetin vücûbiyetinin temellendirilmesi, imâmetin belirlenme yöntemi, mefdûlün imâmeti, ilk üç halifenin meşruiyeti, imâmda bulunması gereken vasıflar, imâmın görevden azlinin imkânı, her dönemde bir imâmın olmasının gerekliliği gibi yapısal hususlardır. Bu noktada Eş'ariyye, temelde imâmeti ictihadî bir mesele olarak görmüş ve siyasal otoriteyi dinî otoriteden farklı bir düzleme yerleştirme çabasına girişmiştir. Fakat Eş'arî okulun imâmet anlayışını derli toplu ortaya koyan müstakil bir çalışma mevcut değildir. Bu makalede, Eş'arî kelâm okulunun imâmet nazariyesini anlamak için İslâm siyaset anlayışının hatırı sayılır teorisyenlerinden olan İmâmü'l-Haremeyn el-Cüveynî'nin konu ile ilgili görüşleri mercek altına alınmıştır. Öyle ki o, imâmet meselesine ilişkin müstakil eser telif eden birkaç kelâmcıdan biridir. Onun görüşleri temelde İmâmiyye Şiası'nın iddialarına bir reddiye olduğu için, bu çalışmada, öncelikle İmâmiyye Şiası'nın iddiaları kendi kaynaklarından tespit edilerek ele alınmış, ardından da Cüveynî'nin eleştirilerine yer verilmiştir. Böylelikle Eş'arî kelâmında imâmet meselesinin nasıl ele alındığı tespit edilmeye çalışılmıştır.
Kelami Bir Problem Olarak Rüyetullah Problemi, 2018
İslam Kelamında Kesb Doktrini, 2018
İslam düşünce tarihinde irâde hürriyeti ve insanın eylemindeki rolü meselesi üzerinde yoğun tartı... more İslam düşünce tarihinde irâde hürriyeti ve insanın eylemindeki rolü meselesi üzerinde yoğun tartışmaların yapıldığı bir mevzu olmuştur. Kelâm ekolleri insanın irâdesi, kudreti ve fiilindeki rolü meselesini farklı şekillerde değerlendirmişlerdir. Esasen Allah'ın mutlak irâdesi karşısında insan irâdesinin konumu, sınırları ve buna bağlı olarak ortaya çıkan meseleleri birçok düşünür ele almış ve değerlendirmiştir. Buna rağmen bu mesele hala muğlaklığını korumaktadır. İrâde konusunda "Allah'ın mutlak irâdesinin insanın irâdesini sınırlandırıp sınırlandırmadığı ve insanın irâdesinde özgür olup olmadığı" hususu kelâm âlimlerinin de en çok üzerinde durduğu konulardandır. Esasen insanın fiili irâde etmesi, ardından ihtiyarı ile fiile ilişkin tercihte bulunması ve fiilin işlenmesine yönelik var olan gücünü kullanması davranışlarından sorumlu tutulmasının gereğidir.
1238 Eġ'ARÎ KELÂM GELENEĞĠNDE ĠMÂMET ANLAYIġI: SEYYĠD ġERÎF CÜRCÂNÎ ÖRNEĞĠ Veysi ÜNVERDĠ Öz ... more 1238 Eġ'ARÎ KELÂM GELENEĞĠNDE ĠMÂMET ANLAYIġI: SEYYĠD ġERÎF CÜRCÂNÎ ÖRNEĞĠ Veysi ÜNVERDĠ Öz Ġmâmet problemi, kelâm ilminin vesâil konuları arasında yer alır. Ġslâm toplumunun yönetimi, yönetimin dayanağı, yöneticinin vasıfları, nass ve tayin meselesinin reddi, dört halifenin imâmetlerinin meĢruiyeti gibi konular etrafında merkezileĢen imâmet, ġia"nın iman esasları arasında ilk sırada yer alır. Ehl-i Sünnet geleneğinde de tartıĢılan bu konunun EĢ"arî mezhebinde nasıl ele alındığı sorunu, çalıĢmamızın mihverini teĢkil etmektedir. Bu çalıĢmada, imâmeti, ġiî imâmet anlayıĢının eleĢtirisi Ģeklinde ele alan Cürcânî mercek altına alınmıĢtır. Müteahhirûn dönem kelâmcısı olan Cürcânî"nin imâmet meselesini detaylı ve sistematik bir Ģekilde ele alması, bu konuda ona odaklanmamızı sağlamıĢtır. O, siyasi bir mesele olarak değerlendirdiği imâmeti inanç alanının dıĢında tutmaya çalıĢmıĢtır. Neticede ġiî-Ġmâmî paradigmadaki imâmet doktrinini teorik ve pratik düzeyde gerçekçi bir zemine oturtmuĢ ve siyasal iktidarı dinî otoriteden ayırmıĢtır. Ayrıca o, tarihi realiteye bağlı kalarak Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali Ģeklindeki sıralamanın isabetli olduğunu vurgulamıĢ ve siyasi paradigmasını oluĢtururken dört halife dönemi uygulamalarını esas kabul etmiĢtir. Abstract The imamate problem is among basic subjects of kalam science. The imamate focusing on subjects such as the governance of Islamic society, the basis of this governance, the qualification of governers, the refuse of appointment, the legitimacy of the four great caliphs is in the first rank among belief basics of Shiite. This subject is discussed by Sunna tradition as well and the method of
Öz: İmâmet meselesi, İslâm tarihinin erken döneminden günümüze kadar tartışma konusu olmaya devam... more Öz: İmâmet meselesi, İslâm tarihinin erken döneminden günümüze kadar tartışma konusu olmaya devam etmiştir. İmâmetin vücûbiyeti, dayanakları, imâmda bulunması gereken vasıflar, ilk dört halifenin meşruiyeti, nass ve tayin meselesinin reddi, imâmın azli ve gaybeti gibi mevzular etrafında tartışılan imâmet, İmamiyye Şiası tarafından önemli bir inanç esası haline evrilmiştir. İmâmiyye Şiası'nın fıkhî ve amelî bir konu olan imâmet meselesini bir iman esası olarak görmesi, imâmın ancak nass ve tayin yoluyla belirlenebileceğini ve özel bazı vasıflarla mücehhez olduğunu savunması üzerine, Mu'tezile ve Ehl-i Sünnet imâmet meselesine ilişkin tartışmalara dâhil olmuştur. Bu çalışmada öncelikle İmâmiyye Şiası'nın konuya dair görüşleri üzerinde kısaca durulmuş, ardından da Mu'tezile ve Ehl-i Sünnet'in İmâmiyye Şiası'na reddiye şeklinde ortaya koydukları görüşleri mercek altına alınmıştır. Neticede Mu'tezile ve Ehl-i Sünnet'in imâmet konusundaki görüşlerinin, ileri sürdükleri delillerin ve İmâmiyye Şiası'na yönelttikleri eleştirilerin aynı minvalde olduğu tespit edilmiştir. Abstract: The issue of Imamat has continued to be the subject of debate since the early period of Islam to the present. The Imamat, which has been discussed around issues such as necessecity of the imam, foundations of the imam, the qualifications that should be found on imam, the legitimacy of the first four caliphs, the rejection of texts and the assignment issues, dismissal and missing of imam, has been evolved into an important belief principle by the Imamiyyah Shi'ah. Imamiyah Shi'a has seen the imamat, which is actually a jurisprudence and practice issue, as base of faith and believed that it can only be determined by texts and appointment and the imam should have some special qualities, so that Mutazilah and Ahl al-Sunnah have involved to the discussion on the imamat issue. In this study, firstly the opinions of Imamiyyah Shi'ah on the subject were briefly discussed, then the opinions of Mu'tazila and Ahl al-Sunnah as rejection to the Imamiyye Shi'ah were discussed. As a result, it was found that Mu'tazila and Ahl al-Sunnah are the same in the context of their opinions on the Imamat issue, the evidence they put forward and their criticism of the Imamiyya Shi'ah.
Eş'arî ve Ebu Muîn en-Nesefî'de Kesb Teorisi, 2015
Mâtürîdî'de İnsanın Sorumluluğu, 2015
Öz: İnsanın sorumlu oluşu, bir hakikat-i sabite olarak kabul görmüş olmasına rağmen, kelamda hem ... more Öz: İnsanın sorumlu oluşu, bir hakikat-i sabite olarak kabul görmüş olmasına rağmen, kelamda hem ahlak hem de ilahi sıfatlar açısından tartışılmıştır. Ahlak bağlamında ele alınması adalet prensibi odaklı insan fiillerinin yaratılışı ve aidiyeti merkezlidir. Buna göre insan, ahirette ceza ve ödüle konu olan bir özneyse, davra-nışlarının müridi ve faili olmalıdır. Ancak bu irade ve failiyyet, Allah'ın mutlak ilim, irade ve kudretiyle nasıl bağdaştırılacaktır, sorusu, konunun diğer veçhesini oluşturmaktadır. Öyle bir çözüm getirilmelidir ki, bir yandan insanın otonomluğu diğer yandan Allah'ın irade ve kudretinin işlerliği korunmuş olsun. Esasen kelam okulları insanın sorumluluğunu kabul etmelerine karşın, çözümü farklı şekillerde ortaya koymuşlardır. Bu çalışma, Mâtürîdî'nin konuya dair özgün yaklaşımını or-taya koymaya mebnidir. O, insan sorumluluğunu temellendirirken fiillerin varlık sahnesine getirilişini ilahi kudrete hamletmiş; fiilin sahibi ve failinin insan oldu-ğunu kabul etmiştir. Buradan hareketle de ona göre sorumluluğun temel nedeni, fiile iki irade ve kudretin taalluk etmesidir. Abstract: Though responsibility of human has been seen as a constant truth, it has been discussed in terms of both moral and divine attributes in kalam. In moral context, it is based on creation and ownership of justice-oriented human acts. Accordingly , if human is subject to punishment and reward, then he should be disciple and perpetrator of his acts. However the question of how this will and perpe-tratorty could be associated with the omniscience, will and power of Allah is another aspect of the subject. There must be a solution that preserve both the autonomy of human and functioning of will and power of Allah. Essentially, although kalam schools accepts the responsibility of human, they put forward solutions in different ways. This study aims to show Maturidi's original approach to the topic. While he tied the creation of acts with divine power, meanwhile he grounds responsibility of human and accepts him as actual owner and perpetrator of his acts. Hence according to him the basic cause of responsibility is because two will and two power are connected with the act. * Yrd. Doç. Dr., Mardin Artuklu Üniversitesi, İlahiyat Bilimleri Fakültesi, Temel İslam Bilimleri Kelam ve İslam Mezhepleri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.
MU'TEZİLE'DE PEYGAMBERLERİN İSMETİ, 2015
Öz Kelamda peygamberin özel sıfatlarından birisi olan ismet, Mu'tezile tarafından da benimsenmişt... more Öz Kelamda peygamberin özel sıfatlarından birisi olan ismet, Mu'tezile tarafından da benimsenmiştir. Mu'tezile'de ismet vahyin selameti ve peygamberin risâlet görevinde muvaffakiyeti için gereklidir. Bu sıfat, Allah Resulünün nübüvvet vazi-fesi öncesinden başlamak üzere nefret uyandıracak ve kendisinden uzaklaşılma-sına neden olacak günah, davranış, yüz kızartıcı fiil, ahlaki yapı ve mizaçtan ko-runması demektir. Peygamber, kendi iradesiyle günahtan uzak kalmaktadır ve dolayısıyla da tekliften muaf değildir. O nefret uyandırmayan ama sevap azlığına neden olan küçük günahı işleyebilir. Nitekim peygamber de bir beşerdir ve tebliğ vazifesinin dışında diğer insanlar gibidir. Bu yüzden de insanî ve ictihadî söz ve kararlarında hatayla mualleldir. Neticede Mu'tezile'de ismet sıfatı peygamberlik müessesesini koruma odaklıdır. Bu bağlamda Mu'tezile'nin ısrarla altını çizdiği nitelik " nefret uyandırmama " dır. Onların peygamberden ancak nefret uyandır-mayan fiillerin sadır olacağını savunmalarının temel nedeni de peygamberlik müessesine olan güveni sarsmamak içindir Mu'tezile'de ismetin dayanakları mucize, salah-aslah ve adalet prensibi, lütuf il-kesi ve peygamberin hüccet olmasıdır. Buna göre Allah, peygamberi, insanlara maslahatlarını bildirmesi için göndererek lütufta bulunmuştur. Bu maslahatın, lütfun en güçlü şekilde gerçekleşmesi için onun masum olması elzemdir. Onun mucize ile desteklenmesi ve hüccet olması da korunmuşluğu gerektirmektedir. Zira masum olmayan peygamber, risâlet görevinde hedefine ulaşamayabilir. Bu ise Allah'ın âdil olması ile bağdaşmaz.. Abstract Ismah, one of the special attributes of Prophets in Kalam, is also adopted by Mu'tazila. Ismah is necessary in Mu'tazila for the safety of revelation and for the Prophet to be successful in risala duties. This quality, which the Messenger of Al-lah has before his prophethood, means he is immune from sins, indecent behavior , disgraceful act, bad moral structure and temperament that would arouse hatred and cause people to stay away from him. Prophet stays away from sin * Yrd. Doç. Dr., Mardin Artuklu Üniversitesi İlahiyat Bilimleri Fakültesi, Kelam Anabi-lim Dalı, veysinet@hotmail.com.
KÂDÎ ABDULCEBBÂR'IN RÜ'YETULLAH'IN REDDİNE İLİŞKİN DAYANAKLARI, 2015
Öz Kâdî Abdulcebbâr rü'yetullahı ontolojik ve epistemik açılardan reddetmiştir. Ona göre rü'yetin... more Öz Kâdî Abdulcebbâr rü'yetullahı ontolojik ve epistemik açılardan reddetmiştir. Ona göre rü'yetin kabulü Allah'ın bir mekân ve yönde yer almasını gerektirir. Bu ise aşkın varlığın sonlu ve sınırlı olan hâdislere benzemesidir. Mu'tezilî tevhid ilkesine göre Allah'ın zâtı itibariyle mahlukata benzemesi muhaldir. Dolayısıyla rü'yetin reddi Allah'ı teşbih ve tecsimden korumak için zorunludur. Bu doğrultuda o, rü'yete ilişkin ayetleri aklın belirlediği ilkelerden hareket ederek tevil etmiş ve bir anlamda vahyin görüşünü değil, aklın öngörüsünü doktrinleştirmiştir. Bunu, onun, tevhid ve adalet konularındaki ayetleri aklın önceden belirlediği ilkelerle anlaşılması gerekir, şeklindeki beyanından anlamak mümkündür. Neticede o, tevhid prensibine dayalı olarak argümanlarını geliştirmiş ve rüyetullah konusunda Mu'tezilî menfî görüşü ortaya koymuştur. Bunun yanında ona göre rü'yetullah bahsinde delil olarak öne sürülen rivayetler hem sübutu hem de delaleti açısından epistemik değer taşımaz. Bu çalışma, aklın adeta bir postulat olarak ileri sürdüğü ilkelerle nassı okumanın nasıl bir sonuca ulaştırdığını ortaya koymaya çalışacaktır. Lafzın zahirinin açıkça bir söz söylediği yerde tevilin konuşması, kabulü ya da en azından ispatı mümkün olmayan sonuçlara ulaştırır. Bu yüzden özellikle ahiret hayatı gibi sem'iyyât alanına dahil bir konuda aklın değil vahyin diliyle konuşmak daha isabetlidir. Abstract Qadi Abd al-Jabbar has rejected visibility of Allah because of ontological and epistemological reasons. According to him the acclaim of visibility requires the existence of Allah in particular environment and direction. This means that transcendental presence is similar to finite and limited cases. As to Mu'tazila tawhid principle it is impossible for Allah to resemble a creature. So that the rejection of visibility of Allah is inevitable in order to protect Him from embodying and similitude. In accordance with those thoughts Abd al-Jabbar has interpreted verses on visibility of Allah on the basis of reason, so that he has built a doctrine on foresight of mind instead of the arguments of the verses. This can be inferred from his declaration which indicates that the verses on tawhid and justice should be understood by principles of mind. As conclusion he built
Mu'tazila, a founding school of Islamic thought, has frequently spoken in every period by its dis... more Mu'tazila, a founding school of Islamic thought, has frequently spoken in every period by its distinctive kalam system, rationalist, libertarian and inquisitive religious discourse and the original language it uses. Mu'tazila, that systematically revealed the belief field for the first time, declared the belief system in five essentials. These principles, known as Usul-i hamse, are almost identical to Mu'tazila. Usûl-i hamse are the main points that Mu'tazila differentiates from the Ahl as-Sunnah in terms of religious interpretation. These principles are not merely principles of religious justification and content. On the contrary, these principles, which have emerged under a number of socio-political factors, also have a number of political aspects. Knowing the background of these essentials can lead to better understanding of the form of Mu'tazilite thought. For this reason, our article is based on a thorough analysis of these five essentials. In the study, the religious discourse of Mu'tazila was analyzed along with the content and background of the five essentials. Thus, this article is the product of an effort to take a closer look at religious discourse which is not distant to political context and is woven with reason, philosophy and justice.
Öz: İslâm düşünce tarihinde Hz. Peygamber'in vefatını takip eden süreçte her toplumda olabilecek ... more Öz: İslâm düşünce tarihinde Hz. Peygamber'in vefatını takip eden süreçte her toplumda olabilecek bazı ihtilaflar ortaya çıkmıştır. Bunların arasında önemli bir yere sahip olan konulardan birisi hiç şüphesiz " imâmet " sorunudur. İmâmet ya da başka bir ifadeyle hilâfet meselesi tarihte bir yönetim sorunu gibi görünse de aslında itikâdî bir tartışmaya dönüştürülmüş ve İslâm inanç ekolleri arasında " Şia " ile ete kemiğe bürünen bir itikadî ekolün varoluşsal esası olmuştur. Şia'nın siyasî olan imâmet meselesini bir inanç esası olarak kabul etmesi, imâmın ancak nass ve tayin yoluyla atanabileceği ve masum olması gerektiği gibi fikirleri savunması üzerine Ehl-i Sünnet, imâmet meselesine ilişkin tartışmalara dâhil olmuş ve konuyu Şia'ya reddiye şeklinde ele almıştır. Sünnî kelâm ekolü olan Eş'ariyye de imâmet konusunda İmâmiyye Şiası'nın iddialarını reddetmiştir. Bu iki ekolün imâmet konusunda temel ayrışma noktaları imâmetin vücûbiyetinin temellendirilmesi, imâmetin belirlenme yöntemi, mefdûlün imâmeti, ilk üç halifenin meşruiyeti, imâmda bulunması gereken vasıflar, imâmın görevden azlinin imkânı, her dönemde bir imâmın olmasının gerekliliği gibi yapısal hususlardır. Bu noktada Eş'ariyye, temelde imâmeti ictihadî bir mesele olarak görmüş ve siyasal otoriteyi dinî otoriteden farklı bir düzleme yerleştirme çabasına girişmiştir. Fakat Eş'arî okulun imâmet anlayışını derli toplu ortaya koyan müstakil bir çalışma mevcut değildir. Bu makalede, Eş'arî kelâm okulunun imâmet nazariyesini anlamak için İslâm siyaset anlayışının hatırı sayılır teorisyenlerinden olan İmâmü'l-Haremeyn el-Cüveynî'nin konu ile ilgili görüşleri mercek altına alınmıştır. Öyle ki o, imâmet meselesine ilişkin müstakil eser telif eden birkaç kelâmcıdan biridir. Onun görüşleri temelde İmâmiyye Şiası'nın iddialarına bir reddiye olduğu için, bu çalışmada, öncelikle İmâmiyye Şiası'nın iddiaları kendi kaynaklarından tespit edilerek ele alınmış, ardından da Cüveynî'nin eleştirilerine yer verilmiştir. Böylelikle Eş'arî kelâmında imâmet meselesinin nasıl ele alındığı tespit edilmeye çalışılmıştır.