Abdullah Denizhan | Istanbul University (original) (raw)
Uploads
Drafts by Abdullah Denizhan
Kant'ın eleştirel/kritik felsefe projesi, kendisinden sonra pek çok farklı tartışmanın oluşmasına... more Kant'ın eleştirel/kritik felsefe projesi, kendisinden sonra pek çok farklı tartışmanın oluşmasına zemin hazırlamıştır. Kendilerini büyük oranda Kant'ın felsefesini tamamlamaya adayan Alman İdealistleri, eleştirel felsefede tamamlanmayı bekleyen noktaları tespit ederek Kant ile yüzleşmeye gitmeyi tercih etmişlerdir. Kant'ın yaşadığı dönemde kendi felsefesini etkileyen Spinozacılık tartışması, Kant'ın felsefesine ilk eleştirilerin gelmesine de zemin hazırlamıştır. Bu dönemde Spinoza'nın tekrar akademi içerisinde tartışıldığını görmekteyiz. Çünkü Spinoza gerek kendi yaşamı gerekse de vefatının ardından Ateizmin felsefi bir modeli olarak sunulmuştur. Spinozacılık tartışmasında (1785) Lessing'in Berlin Aydınlanmacılarının başında olduğunu bilen Jacobi, aydınlanma aklının Lutherci imana dayalı aklı reddettiğini ve doğayıdoğal yaratılışı "yeter sebep" ilkesine göre değerlendirdiği gerekçesiyle aydınlanmacıları "Spinozacılık" ithamıyla suçlamıştır. 3 Spinozacılık, Alman düşünce dünyası içerisinde Jacobi'nin yaşadığı dönemde doğrudan ateizm ve sol bir düşünce olarak kabul edilmekteydi. 4 Böylesi bir ortamda felsefi verimliliğin zirvesini yaşayan Kant, yazdığı "Tanrı'nın Varlığının İspatı İçin Mümkün Olan Tek Argüman" 5 eseriyle, Jacobi tarafından Spinozacı olmakla suçlanmıştır. Kant, Tanrı'nın varlığına dair argümanında, Tanrı'nın var oluşunu onun diğer var olanlara önsel bir zorunluluk olduğunu ifade ederek kanıtlar. Başka bir ifadeyle, diğer varlıkların imkanı dahi Zorunlu olan bu Tanrı'dan gelmektedir. Bütün yükleme veya bir şeye
Yakın Doğu Üniversitesi İslam Tetkikleri Merkezi Dergisi, 2022
Fichte’nin Bilim Öğretisi (Wissenschaftslehre) eseri, kendi felsefi dizgesinin temellerini oluştu... more Fichte’nin Bilim Öğretisi (Wissenschaftslehre) eseri, kendi felsefi dizgesinin temellerini oluşturur. Bu eserde ‘Fichte Felsefesi’ terkibinin literatürde bir nevi karşılığı haline gelmiş ‘eylem felsefesinin’ ana hatlarını görmek mümkündür. Felsefesini yaşamıyla özdeş kılan Fichte için tüm felsefi serüven, Ben’in eyleme/vazetme ile oluşturacağı momentleri tamamlamaktır. Nitekim Fichte’nin yaşamında sürekli olarak bir eylem halinde olduğunu görebiliriz. İşte böylesi bir yaşam serüveni içerisinde varlığa gelen Bilim Öğretisi (Wissenschaftslehre), bizlere insan(lığ)ın tüm yapıp etmelerinin nihai bir telosu olduğunu imleyecektir. Bilim Öğretisi, müstakil olan bilimlerin ilkelerini vazetmekle görevlidir. Fichte’ye göre her bilimin ilkelerini alacağı başka bir bilimin varlığı zorunlu bir gereksinimdir. Çünkü bilimler kendi ilkelerini kendileri üretemezler. Böylesi bir uğraş tikel alanı incelemesine dahil etmeyen başka bir bilimin konusu olmalıdır. Bu ilkeleri diğer bilimlere vazetmekle görevli olan bilim, ‘Bilim Öğretisi (Wissenschaftslehre)’dir. Ayrıca Wissenschaftslehre’nin kendisi de müstakil bir bilimdir. Buna göre nasıl ki Bilim Öğretisinin (Wissenschaftslehre) vazettiği ilkelerle kendi bilim anlayışını inşa eden diğer bilimlerin müstakil olmaklığı söz konusuysa ve her birisinin kendi içerisinde mevzu ve mes’eleleri bulunuyorsa, Bilim Öğretisi’nin de diğer bilimlerden ayrı ve bağımsız bir yapısı söz konusudur. Nitekim diğer bilimler gibi bu bilim alanının da incelediği bir nesnesi vardır ki bu nesnenin kendisi insandır. Bilim Öğretisi, insanın kendi refleksiyon yetisinin farkına varma sürecinden önce yanlış sanılarla (duyusal pekin) oluşturduğu diyalektik sürecin hazırlığını takip edip ardından yine öznenin refleksiyon yetisinin farkına varmasını diyalektik momentlerin başlangıcı olarak kabul eder. Özne bu aşamada henüz gerçek olmayan bir memnuniyet hali içindedir. Bu aşamalardan sonra farkındalığın (refleksiyon yetisini) elde edildiği yepyeni bir Ego’nun ve daha sonraki momentlerin takibi yapılır. Bilim Öğretisinin temel sorusuysa Ben’in bir şeyi nasıl bilebildiği, hangi süreçlerden geçerek bu bilme ediminin gerçekleşeceğinin analizini yapmaktır. Bu anlamıyla Bilim Öğretisi, insanın bilgiye muhakemesini ve süreçlerinin takibini yapmayı konu edinmiştir. Böylece Fichte bir nevi insanlığın felsefi antropolojisini gözler önüne sermektir. Fichte’ye göre geçmişteki yapıp etme(ler) öznenin bireysel varoluşundan soyutlanamaz. Çünkü her bir özne adeta Mutlak Ben’in yeryüzündeki yürüyüşünü temsil eder. Özellikle Bilim Öğretisinin 1810 yılındaki revizyonu ve Çağımızın Temel Karakteristikleri başlıklı metinler, tarihsel yapıp-etmelere ayrı bir anlam yüklemektedir. Ancak unutulmaması gerekir ki Fichte’nin yaşadığı dönemde insanlığın felsefi mirası büyük düşünce krizlerin eşiğinde bulunmaktaydı. Böylesi sancılı bir sürecin ürünü olan Bilim Öğretisi, kendisinden önceki felsefi mirasları bazı yönleriyle tevarüs etmiştir. Özellikle insanın yapıp etmelerini nihai bir telos bağlamında değerlendirmek, Bilim Öğretisinin başlıca gayeleri arasındadır. Böylesi bir görevi edinen Bilim Öğretisinin üzerine yükseldiği felsefi mirası ve yine Wissenschaftslehre’nin kurulumunu takip etmek, Bilim Öğretisinin üzerine aldığı tüm ödevleri anlamayı kuvvetlendirecektir. Bu araştırmanın gözeteceği hedeflerden bir tanesi de Fichte’nin kendisinden sonra gelen ve birbirlerinden farklı şekillerde -Tarih Felsefesi ve sistematiği açısından- ayrıntılı dizge oluşturan, aynı zamanda Felsefe Tarihinin adeta yeni bir eşiği kabul edilen Schelling ve Hegel’in Fichte’den hangi yönlerden etkilendiğini anlamaktır. Kısaca bu çalışmada Bilim Öğretisinin üzerine yükseldiği felsefe gelenekleri, başlangıç ilkeleri, diyalektik momentler ve nihayette görülecek olan özgürlüğün betimsel takibi yapılacaktır.
Papers by Abdullah Denizhan
Yetkin Düşünce Dergisi, 2023
Osmanlı Devleti’nde tüm reaya ve toprak, sultana ait kabul edilirdi. Devlet içerisindeki bireysel... more Osmanlı Devleti’nde tüm reaya ve toprak, sultana ait kabul edilirdi. Devlet içerisindeki bireysel ve veraset yoluyla gelmiş hakları ortadan kaldıran bu ilke, aslında sultanın mutlak hakimiyetini/çobanlığının bir tesciliydi. Sultan hiçbir koşulda iktidarını bir şerikiyle paylaşmaz aksine tüm sistem Sultanın kararlarına göre işlerdi. Toprak asıl anlamıyla devlet için güç anlamına gelirdi. Devlet ne kadar güçlenmişse hakimiyetindeki topraklar üzerine bu güç aynı oranda yansırdı.
Thesis Chapters by Abdullah Denizhan
Kendisinden önceki epistemoloji geleneğini farklı bir noktaya ulaştıran Descartes, kurduğu cogito... more Kendisinden önceki epistemoloji geleneğini farklı bir noktaya ulaştıran Descartes, kurduğu cogito ve ide ilişkisiyle, bilginin nesnel merkezini özne merkezine çevirmiştir. Bu sayede kendisinden önceki doğrulama sorununu, bilinen merkezli ontolojik bir tasarımdan bilen merkezli cogito sayesinde çözmekle meşgul olmuştur. Çalışmamız, bilen ve bilinen ilişkisini, Descartes öncesindeki gelenekle irtibatını ortaya koyup, geleneksel yaklaşımın kartezyen epistemolojide nasıl kapsanarak aşıldığını göstermeyi hedefler. Bu hedefin temellendirmesi, bir şeyin içeriğine dair konuşmanın zorunlu koşulu olan nesnel gerçeklik, o şeyin doğası ve Tanrı’nın yaratımıyla oluşturulmuştur.
Cogito’nun bilme faaliyetinde oluşan nesnel gerçeklik, o şeyin idesi sayesinde olanaklıdır. Ancak nesnel bir gerçeklik, ilgili şeyin sabit doğasına işaret etmez. Nesnel gerçeklik, dünya içerisindeki cogito’nun sonlu yapısının olasılıklar içerisindeki bilme edimini andırmaktadır. Oysa bir şeyin doğası ancak Tanrı’nın yaratımıyla ortaya çıkar. Dolayısıyla değişmeyen ya da ezeli hakikatler olarak bu bilgi, Tanrı’nın bilmesinde yer almaktadır. Bu ilişkiler, iki ayrı bilgi alanını ortaya çıkarır. Böylece “düalist bilgi sorunu” ile karşılaşırız. Cogito ve Tanrı arasındaki bu ilişki, bilgi sırası (ordo cognoscendi) ve varlık sırası (ordo essendi) irtibatıyla değerlendirilmiştir. Dünya içerisindeki bilgi sırasında cogito, Tanrı’dan önce gelirken; Tanrı, bir şeyin varlığı (ordo essendi) sırasında cogito’dan önce gelir. Zira hem Tanrı hem de cogito, felsefi olarak bilmenin içerisinde aynı anda yer alır.
Kant'ın eleştirel/kritik felsefe projesi, kendisinden sonra pek çok farklı tartışmanın oluşmasına... more Kant'ın eleştirel/kritik felsefe projesi, kendisinden sonra pek çok farklı tartışmanın oluşmasına zemin hazırlamıştır. Kendilerini büyük oranda Kant'ın felsefesini tamamlamaya adayan Alman İdealistleri, eleştirel felsefede tamamlanmayı bekleyen noktaları tespit ederek Kant ile yüzleşmeye gitmeyi tercih etmişlerdir. Kant'ın yaşadığı dönemde kendi felsefesini etkileyen Spinozacılık tartışması, Kant'ın felsefesine ilk eleştirilerin gelmesine de zemin hazırlamıştır. Bu dönemde Spinoza'nın tekrar akademi içerisinde tartışıldığını görmekteyiz. Çünkü Spinoza gerek kendi yaşamı gerekse de vefatının ardından Ateizmin felsefi bir modeli olarak sunulmuştur. Spinozacılık tartışmasında (1785) Lessing'in Berlin Aydınlanmacılarının başında olduğunu bilen Jacobi, aydınlanma aklının Lutherci imana dayalı aklı reddettiğini ve doğayıdoğal yaratılışı "yeter sebep" ilkesine göre değerlendirdiği gerekçesiyle aydınlanmacıları "Spinozacılık" ithamıyla suçlamıştır. 3 Spinozacılık, Alman düşünce dünyası içerisinde Jacobi'nin yaşadığı dönemde doğrudan ateizm ve sol bir düşünce olarak kabul edilmekteydi. 4 Böylesi bir ortamda felsefi verimliliğin zirvesini yaşayan Kant, yazdığı "Tanrı'nın Varlığının İspatı İçin Mümkün Olan Tek Argüman" 5 eseriyle, Jacobi tarafından Spinozacı olmakla suçlanmıştır. Kant, Tanrı'nın varlığına dair argümanında, Tanrı'nın var oluşunu onun diğer var olanlara önsel bir zorunluluk olduğunu ifade ederek kanıtlar. Başka bir ifadeyle, diğer varlıkların imkanı dahi Zorunlu olan bu Tanrı'dan gelmektedir. Bütün yükleme veya bir şeye
Yakın Doğu Üniversitesi İslam Tetkikleri Merkezi Dergisi, 2022
Fichte’nin Bilim Öğretisi (Wissenschaftslehre) eseri, kendi felsefi dizgesinin temellerini oluştu... more Fichte’nin Bilim Öğretisi (Wissenschaftslehre) eseri, kendi felsefi dizgesinin temellerini oluşturur. Bu eserde ‘Fichte Felsefesi’ terkibinin literatürde bir nevi karşılığı haline gelmiş ‘eylem felsefesinin’ ana hatlarını görmek mümkündür. Felsefesini yaşamıyla özdeş kılan Fichte için tüm felsefi serüven, Ben’in eyleme/vazetme ile oluşturacağı momentleri tamamlamaktır. Nitekim Fichte’nin yaşamında sürekli olarak bir eylem halinde olduğunu görebiliriz. İşte böylesi bir yaşam serüveni içerisinde varlığa gelen Bilim Öğretisi (Wissenschaftslehre), bizlere insan(lığ)ın tüm yapıp etmelerinin nihai bir telosu olduğunu imleyecektir. Bilim Öğretisi, müstakil olan bilimlerin ilkelerini vazetmekle görevlidir. Fichte’ye göre her bilimin ilkelerini alacağı başka bir bilimin varlığı zorunlu bir gereksinimdir. Çünkü bilimler kendi ilkelerini kendileri üretemezler. Böylesi bir uğraş tikel alanı incelemesine dahil etmeyen başka bir bilimin konusu olmalıdır. Bu ilkeleri diğer bilimlere vazetmekle görevli olan bilim, ‘Bilim Öğretisi (Wissenschaftslehre)’dir. Ayrıca Wissenschaftslehre’nin kendisi de müstakil bir bilimdir. Buna göre nasıl ki Bilim Öğretisinin (Wissenschaftslehre) vazettiği ilkelerle kendi bilim anlayışını inşa eden diğer bilimlerin müstakil olmaklığı söz konusuysa ve her birisinin kendi içerisinde mevzu ve mes’eleleri bulunuyorsa, Bilim Öğretisi’nin de diğer bilimlerden ayrı ve bağımsız bir yapısı söz konusudur. Nitekim diğer bilimler gibi bu bilim alanının da incelediği bir nesnesi vardır ki bu nesnenin kendisi insandır. Bilim Öğretisi, insanın kendi refleksiyon yetisinin farkına varma sürecinden önce yanlış sanılarla (duyusal pekin) oluşturduğu diyalektik sürecin hazırlığını takip edip ardından yine öznenin refleksiyon yetisinin farkına varmasını diyalektik momentlerin başlangıcı olarak kabul eder. Özne bu aşamada henüz gerçek olmayan bir memnuniyet hali içindedir. Bu aşamalardan sonra farkındalığın (refleksiyon yetisini) elde edildiği yepyeni bir Ego’nun ve daha sonraki momentlerin takibi yapılır. Bilim Öğretisinin temel sorusuysa Ben’in bir şeyi nasıl bilebildiği, hangi süreçlerden geçerek bu bilme ediminin gerçekleşeceğinin analizini yapmaktır. Bu anlamıyla Bilim Öğretisi, insanın bilgiye muhakemesini ve süreçlerinin takibini yapmayı konu edinmiştir. Böylece Fichte bir nevi insanlığın felsefi antropolojisini gözler önüne sermektir. Fichte’ye göre geçmişteki yapıp etme(ler) öznenin bireysel varoluşundan soyutlanamaz. Çünkü her bir özne adeta Mutlak Ben’in yeryüzündeki yürüyüşünü temsil eder. Özellikle Bilim Öğretisinin 1810 yılındaki revizyonu ve Çağımızın Temel Karakteristikleri başlıklı metinler, tarihsel yapıp-etmelere ayrı bir anlam yüklemektedir. Ancak unutulmaması gerekir ki Fichte’nin yaşadığı dönemde insanlığın felsefi mirası büyük düşünce krizlerin eşiğinde bulunmaktaydı. Böylesi sancılı bir sürecin ürünü olan Bilim Öğretisi, kendisinden önceki felsefi mirasları bazı yönleriyle tevarüs etmiştir. Özellikle insanın yapıp etmelerini nihai bir telos bağlamında değerlendirmek, Bilim Öğretisinin başlıca gayeleri arasındadır. Böylesi bir görevi edinen Bilim Öğretisinin üzerine yükseldiği felsefi mirası ve yine Wissenschaftslehre’nin kurulumunu takip etmek, Bilim Öğretisinin üzerine aldığı tüm ödevleri anlamayı kuvvetlendirecektir. Bu araştırmanın gözeteceği hedeflerden bir tanesi de Fichte’nin kendisinden sonra gelen ve birbirlerinden farklı şekillerde -Tarih Felsefesi ve sistematiği açısından- ayrıntılı dizge oluşturan, aynı zamanda Felsefe Tarihinin adeta yeni bir eşiği kabul edilen Schelling ve Hegel’in Fichte’den hangi yönlerden etkilendiğini anlamaktır. Kısaca bu çalışmada Bilim Öğretisinin üzerine yükseldiği felsefe gelenekleri, başlangıç ilkeleri, diyalektik momentler ve nihayette görülecek olan özgürlüğün betimsel takibi yapılacaktır.
Yetkin Düşünce Dergisi, 2023
Osmanlı Devleti’nde tüm reaya ve toprak, sultana ait kabul edilirdi. Devlet içerisindeki bireysel... more Osmanlı Devleti’nde tüm reaya ve toprak, sultana ait kabul edilirdi. Devlet içerisindeki bireysel ve veraset yoluyla gelmiş hakları ortadan kaldıran bu ilke, aslında sultanın mutlak hakimiyetini/çobanlığının bir tesciliydi. Sultan hiçbir koşulda iktidarını bir şerikiyle paylaşmaz aksine tüm sistem Sultanın kararlarına göre işlerdi. Toprak asıl anlamıyla devlet için güç anlamına gelirdi. Devlet ne kadar güçlenmişse hakimiyetindeki topraklar üzerine bu güç aynı oranda yansırdı.
Kendisinden önceki epistemoloji geleneğini farklı bir noktaya ulaştıran Descartes, kurduğu cogito... more Kendisinden önceki epistemoloji geleneğini farklı bir noktaya ulaştıran Descartes, kurduğu cogito ve ide ilişkisiyle, bilginin nesnel merkezini özne merkezine çevirmiştir. Bu sayede kendisinden önceki doğrulama sorununu, bilinen merkezli ontolojik bir tasarımdan bilen merkezli cogito sayesinde çözmekle meşgul olmuştur. Çalışmamız, bilen ve bilinen ilişkisini, Descartes öncesindeki gelenekle irtibatını ortaya koyup, geleneksel yaklaşımın kartezyen epistemolojide nasıl kapsanarak aşıldığını göstermeyi hedefler. Bu hedefin temellendirmesi, bir şeyin içeriğine dair konuşmanın zorunlu koşulu olan nesnel gerçeklik, o şeyin doğası ve Tanrı’nın yaratımıyla oluşturulmuştur.
Cogito’nun bilme faaliyetinde oluşan nesnel gerçeklik, o şeyin idesi sayesinde olanaklıdır. Ancak nesnel bir gerçeklik, ilgili şeyin sabit doğasına işaret etmez. Nesnel gerçeklik, dünya içerisindeki cogito’nun sonlu yapısının olasılıklar içerisindeki bilme edimini andırmaktadır. Oysa bir şeyin doğası ancak Tanrı’nın yaratımıyla ortaya çıkar. Dolayısıyla değişmeyen ya da ezeli hakikatler olarak bu bilgi, Tanrı’nın bilmesinde yer almaktadır. Bu ilişkiler, iki ayrı bilgi alanını ortaya çıkarır. Böylece “düalist bilgi sorunu” ile karşılaşırız. Cogito ve Tanrı arasındaki bu ilişki, bilgi sırası (ordo cognoscendi) ve varlık sırası (ordo essendi) irtibatıyla değerlendirilmiştir. Dünya içerisindeki bilgi sırasında cogito, Tanrı’dan önce gelirken; Tanrı, bir şeyin varlığı (ordo essendi) sırasında cogito’dan önce gelir. Zira hem Tanrı hem de cogito, felsefi olarak bilmenin içerisinde aynı anda yer alır.