Nuray Ergüneş | Istanbul University (original) (raw)
Papers by Nuray Ergüneş
EDÝTÖRDEN 1 Nisan-Mayıs-Haziran 2015 Kadınlar, Fransız Devrimi ile 1789'de başlayan eşitlik, özgü... more EDÝTÖRDEN 1 Nisan-Mayıs-Haziran 2015 Kadınlar, Fransız Devrimi ile 1789'de başlayan eşitlik, özgürlük ve aydınlanma mücadelesinde "Mademki kadın sehpaya çıkabiliyor, kürsüye de çıkabilir" diyerek toplumsal cinsiyet ayrımına başkaldırdılar… Tekstil fabrikasında daha iyi çalışma koşulları isteyen 40 bin dokuma işçisinin greve başladığı gündü 8 Mart 1857; New York'da fabrikaya kilitlenip yakılarak can veren 129 kadın işçinin adıydı "Dünya Emekçi Kadınlar Günü"… İşçi grevleri ve Bolşevik kadın işçilerin aktif mücadelesi sonrasında 1905 Devrimi ile monarşinin yıkılması ve yerine burjuva demokratik cumhuriyetin kurulmasıyla 1905-1907 döneminde Rusya'da örgütlü kadınların yaygınlaşan kitlesel grevleri dünyada etkilerini gösterecekti... Rusya'da sınıfın/kadının başarısı 1907'de Finlandiya'da kadının Meclise girmesine önayak oldu, İngiltere, İrlanda, Belçika, Almanya gibi ülkeler kadın mücadelesinde mevziler kazanırken bu rüzgâr Türkiye'de etkilerini 1920'li yıllarda gösterdi. Ataerkil toplum ile birlikte "Erkekler erkek olunuz!" söylemiyle "erkeklerin hakları" yapılandırılırken, bedeli sehpaya çıkarak ödenerek "kadınların hakları" da yazıldı. Kadının kurtuluş mücadelesi o gün bu gündür devam ediyor… Giriftleşen kapitalizm ile ataerkil sistemde; üretim biçimleri ve mülkiyet ilişkilerindeki değişimlerle birlikte kadının toplumda, çalışma ve aile ilişkilerindeki yeri de değişimler gösterdi. İnsanı üretimdeki yeri ya da mülkiyete sahip olduğu oranda koruyan ve kadını da ucuz emek veya mülk olarak gören egemen cinsiyetçi hukuk anlayışı farklı kültürel ortamlarda benzer özellikler gösterdi. Toplumsallaşma sürecinde Batı'da daha erken başlayan "kadın hakları" mücadelesi eril egemenliğini kısmen kırarak siyasal eşitlik savaşında kadına mevziler kazandırırken; kadını yok sayan İslam hukukunda erkeğin sahip olduğu haklardan mahrum bırakıldı.
Türkiye'de 1980 sonrası bankacılık sektöründe yaşanan değişim ve dönüşümler, genel olarak sermaye... more Türkiye'de 1980 sonrası bankacılık sektöründe yaşanan değişim ve dönüşümler, genel olarak sermaye gruplarının birikimlerini arttırma çabası içinde temel stratejilerini, özel olarak da bu yapı içerisinde sınıf içi çatışmaları anlamakta önemli veriler sunar. Sermaye gruplarının temel stratejisi, soyut anlamda para-sermayeyi kontrol altına alma çabası olarak isimlendireceğimiz fi nansal alana ilişkindir. Ve bu süreç sermaye birikim sürecinin gelmiş olduğu aşama ile doğrudan ilişkilidir.
Bu çalışma, 5-9 Eylül 2012 tarihleri arasında İzmir Karaburun'da düzenlenen "kapitalizmin kıskacı... more Bu çalışma, 5-9 Eylül 2012 tarihleri arasında İzmir Karaburun'da düzenlenen "kapitalizmin kıskacında doğa -toplumteknoloji" temalı 7. Karaburun Bilim Kongresi'nde sunulmak üzere hazırlanmıştır.
LA CRISIS DE LA FINANCIARIZACIÓN
setav.org
Türkiye ekonomisi tarihinde yaşadığı en ağır krizlerden biri olan 2001 krizini atlatmayı başarara... more Türkiye ekonomisi tarihinde yaşadığı en ağır krizlerden biri olan 2001 krizini atlatmayı başararak, ardından, bugün sınırlarına gelinmiş olan bir büyüme ivmesi kazandı. Bu büyüme süreci dayandığı dinamiklere bağlı olarak ekonomiyi kırılganlaştıran ve istikrarsız hale getiren özellikler taşıyordu. İzleyen süreçte, ekonominin temel aktörlerinin yapı ve davranış biçimlerinde önemli değişimler gerçekleşti. Bunların başlıcası, bankacılık sektörünün faaliyet ve sermaye yapısında ortaya çıkan değişim ile reel sektörün finansman biçiminde yaşanan değişim oldu. Reel sektör finansmanı içerisinde banka kredilerinin oranını azaltırken, iç kaynaklar yerine dış kaynaklara yöneldi. Reel sektörün dış borç miktarını tırmandıran bu eğilim, 2001 krizi sonrası üretim sürecinde yaşanan dönüşümle doğrudan ilişkiliydi.
Books by Nuray Ergüneş
Bugün tüm dünyada kadınların toplumsal konumlarında kökleşmiş olan eşitsizlik ile eğitimden sağlı... more Bugün tüm dünyada kadınların toplumsal konumlarında kökleşmiş olan eşitsizlik ile eğitimden sağlığa, ulaştırmadan güvenliğe kadar daha birçok alanı kapsayan cinsiyet ayrımı Türkiye'de de yaşanmaktadır. Ülkemizde kamu politikaları sürekli olarak erkeğin lehine 'güç ve iktidar' ilişkilerini üreten bu sistemden beslenmekte; kadınları iktisadi kaynaklara ve kamusal alana erişimden uzak tutmaktadır. Bu politikalar bu haliyle yeni eşitsizlik alanları yaratmakta; var olanları güçlendirmektedir. Bununla birlikte söz konusu kamu politikaları, toplumsal cinsiyete duyarlı biçimde tasarlandıklarında farklı uygulamaları da gündeme sokabilir, ya da belirli öncelikler temelinde bu eşitsizlikleri gidermenin yollarını sunabilir. Kamu politikalarının tasarlanmasından uygulanmasına kadar her aşamada toplumsal cinsiyete duyarlı bir yaklaşım ile kamu hizmetlerinin üretim ve sunumunda kadınların özel deneyimlerini dikkate alan bir politika geliştirilirse; toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda önemli aşamalar elde edilebilir. Kamu politikalarının bu yönde etkin hale getirilmesi ancak toplumsal cinsiyetin ana akımlaştırılması ile mümkün olabilir. İşte elinizdeki bu çalışmaya zemin oluşturan araştırmayı yürütenler, Birleşmiş Milletler Ortak Programı, Kadın Dostu Kent Projesi kapsamındaki Kars, Şanlıurfa, Nevşehir, İzmir, Samsun ile bu kapsamda olmayan komşu kentlerin, Erzurum, Diyarbakır, Kayseri, Manisa ve Ordu'nun belediye plan ve programlarını toplumsal cinsiyet perspektifi ile kadınların yapabilirlikleri açısından inceledi. Belediye bütçelerinin yapısı yine kadınların dirliği gözetilerek ayrıştırıldı. Kent merkezlerine ziyaretler yapılarak, hizmet sunanlar ile hizmetten yararlananların görüşleri karşılaştırıldı; günlük yaşamda, toplumsal cinsiyet eşitliği açısından gözlemler yapıldı. Araştırma kapsamında, sözkonusu kentlerin çeşitli maddi göstergeler açısından gelişme ve iyileşme eğilimine rağmen, toplumsal yaşam bağlamında aslında eşitlik tesis etmekten uzak, birer " kadınsız kent " görünümü taşıdığı sonucuna varıldı. Eşitlikçi yerel politika tasarımı ve uygulaması için öneriler sunuldu.
EDÝTÖRDEN 1 Nisan-Mayıs-Haziran 2015 Kadınlar, Fransız Devrimi ile 1789'de başlayan eşitlik, özgü... more EDÝTÖRDEN 1 Nisan-Mayıs-Haziran 2015 Kadınlar, Fransız Devrimi ile 1789'de başlayan eşitlik, özgürlük ve aydınlanma mücadelesinde "Mademki kadın sehpaya çıkabiliyor, kürsüye de çıkabilir" diyerek toplumsal cinsiyet ayrımına başkaldırdılar… Tekstil fabrikasında daha iyi çalışma koşulları isteyen 40 bin dokuma işçisinin greve başladığı gündü 8 Mart 1857; New York'da fabrikaya kilitlenip yakılarak can veren 129 kadın işçinin adıydı "Dünya Emekçi Kadınlar Günü"… İşçi grevleri ve Bolşevik kadın işçilerin aktif mücadelesi sonrasında 1905 Devrimi ile monarşinin yıkılması ve yerine burjuva demokratik cumhuriyetin kurulmasıyla 1905-1907 döneminde Rusya'da örgütlü kadınların yaygınlaşan kitlesel grevleri dünyada etkilerini gösterecekti... Rusya'da sınıfın/kadının başarısı 1907'de Finlandiya'da kadının Meclise girmesine önayak oldu, İngiltere, İrlanda, Belçika, Almanya gibi ülkeler kadın mücadelesinde mevziler kazanırken bu rüzgâr Türkiye'de etkilerini 1920'li yıllarda gösterdi. Ataerkil toplum ile birlikte "Erkekler erkek olunuz!" söylemiyle "erkeklerin hakları" yapılandırılırken, bedeli sehpaya çıkarak ödenerek "kadınların hakları" da yazıldı. Kadının kurtuluş mücadelesi o gün bu gündür devam ediyor… Giriftleşen kapitalizm ile ataerkil sistemde; üretim biçimleri ve mülkiyet ilişkilerindeki değişimlerle birlikte kadının toplumda, çalışma ve aile ilişkilerindeki yeri de değişimler gösterdi. İnsanı üretimdeki yeri ya da mülkiyete sahip olduğu oranda koruyan ve kadını da ucuz emek veya mülk olarak gören egemen cinsiyetçi hukuk anlayışı farklı kültürel ortamlarda benzer özellikler gösterdi. Toplumsallaşma sürecinde Batı'da daha erken başlayan "kadın hakları" mücadelesi eril egemenliğini kısmen kırarak siyasal eşitlik savaşında kadına mevziler kazandırırken; kadını yok sayan İslam hukukunda erkeğin sahip olduğu haklardan mahrum bırakıldı.
Türkiye'de 1980 sonrası bankacılık sektöründe yaşanan değişim ve dönüşümler, genel olarak sermaye... more Türkiye'de 1980 sonrası bankacılık sektöründe yaşanan değişim ve dönüşümler, genel olarak sermaye gruplarının birikimlerini arttırma çabası içinde temel stratejilerini, özel olarak da bu yapı içerisinde sınıf içi çatışmaları anlamakta önemli veriler sunar. Sermaye gruplarının temel stratejisi, soyut anlamda para-sermayeyi kontrol altına alma çabası olarak isimlendireceğimiz fi nansal alana ilişkindir. Ve bu süreç sermaye birikim sürecinin gelmiş olduğu aşama ile doğrudan ilişkilidir.
Bu çalışma, 5-9 Eylül 2012 tarihleri arasında İzmir Karaburun'da düzenlenen "kapitalizmin kıskacı... more Bu çalışma, 5-9 Eylül 2012 tarihleri arasında İzmir Karaburun'da düzenlenen "kapitalizmin kıskacında doğa -toplumteknoloji" temalı 7. Karaburun Bilim Kongresi'nde sunulmak üzere hazırlanmıştır.
LA CRISIS DE LA FINANCIARIZACIÓN
setav.org
Türkiye ekonomisi tarihinde yaşadığı en ağır krizlerden biri olan 2001 krizini atlatmayı başarara... more Türkiye ekonomisi tarihinde yaşadığı en ağır krizlerden biri olan 2001 krizini atlatmayı başararak, ardından, bugün sınırlarına gelinmiş olan bir büyüme ivmesi kazandı. Bu büyüme süreci dayandığı dinamiklere bağlı olarak ekonomiyi kırılganlaştıran ve istikrarsız hale getiren özellikler taşıyordu. İzleyen süreçte, ekonominin temel aktörlerinin yapı ve davranış biçimlerinde önemli değişimler gerçekleşti. Bunların başlıcası, bankacılık sektörünün faaliyet ve sermaye yapısında ortaya çıkan değişim ile reel sektörün finansman biçiminde yaşanan değişim oldu. Reel sektör finansmanı içerisinde banka kredilerinin oranını azaltırken, iç kaynaklar yerine dış kaynaklara yöneldi. Reel sektörün dış borç miktarını tırmandıran bu eğilim, 2001 krizi sonrası üretim sürecinde yaşanan dönüşümle doğrudan ilişkiliydi.
Bugün tüm dünyada kadınların toplumsal konumlarında kökleşmiş olan eşitsizlik ile eğitimden sağlı... more Bugün tüm dünyada kadınların toplumsal konumlarında kökleşmiş olan eşitsizlik ile eğitimden sağlığa, ulaştırmadan güvenliğe kadar daha birçok alanı kapsayan cinsiyet ayrımı Türkiye'de de yaşanmaktadır. Ülkemizde kamu politikaları sürekli olarak erkeğin lehine 'güç ve iktidar' ilişkilerini üreten bu sistemden beslenmekte; kadınları iktisadi kaynaklara ve kamusal alana erişimden uzak tutmaktadır. Bu politikalar bu haliyle yeni eşitsizlik alanları yaratmakta; var olanları güçlendirmektedir. Bununla birlikte söz konusu kamu politikaları, toplumsal cinsiyete duyarlı biçimde tasarlandıklarında farklı uygulamaları da gündeme sokabilir, ya da belirli öncelikler temelinde bu eşitsizlikleri gidermenin yollarını sunabilir. Kamu politikalarının tasarlanmasından uygulanmasına kadar her aşamada toplumsal cinsiyete duyarlı bir yaklaşım ile kamu hizmetlerinin üretim ve sunumunda kadınların özel deneyimlerini dikkate alan bir politika geliştirilirse; toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda önemli aşamalar elde edilebilir. Kamu politikalarının bu yönde etkin hale getirilmesi ancak toplumsal cinsiyetin ana akımlaştırılması ile mümkün olabilir. İşte elinizdeki bu çalışmaya zemin oluşturan araştırmayı yürütenler, Birleşmiş Milletler Ortak Programı, Kadın Dostu Kent Projesi kapsamındaki Kars, Şanlıurfa, Nevşehir, İzmir, Samsun ile bu kapsamda olmayan komşu kentlerin, Erzurum, Diyarbakır, Kayseri, Manisa ve Ordu'nun belediye plan ve programlarını toplumsal cinsiyet perspektifi ile kadınların yapabilirlikleri açısından inceledi. Belediye bütçelerinin yapısı yine kadınların dirliği gözetilerek ayrıştırıldı. Kent merkezlerine ziyaretler yapılarak, hizmet sunanlar ile hizmetten yararlananların görüşleri karşılaştırıldı; günlük yaşamda, toplumsal cinsiyet eşitliği açısından gözlemler yapıldı. Araştırma kapsamında, sözkonusu kentlerin çeşitli maddi göstergeler açısından gelişme ve iyileşme eğilimine rağmen, toplumsal yaşam bağlamında aslında eşitlik tesis etmekten uzak, birer " kadınsız kent " görünümü taşıdığı sonucuna varıldı. Eşitlikçi yerel politika tasarımı ve uygulaması için öneriler sunuldu.