İhsan Doğru | Karamanoglu Mehmetbey University (original) (raw)
Papers by İhsan Doğru
ANASAY, 2023
Özet Tasvir hem resimde hem de şiirde kullanılan bir sanattır. Tasvirde dikkat çeken ve bir nevi... more Özet
Tasvir hem resimde hem de şiirde kullanılan bir sanattır. Tasvirde dikkat çeken ve bir nevi onun başarısını kanıtlayan husus ressamın ya da şairin, karşısında yer alan bir nesne ya da canlının tıpatıp aynısını tuvalde oluşturulması veya mısralarda nakşedilmesidir. Bir hal veya hareket de tasvirin konusu olabilmektedir. Resimde tasvir şekiller ve renklendirmeyle yapılırken şiirde bu aletlerin yerini kelimeler alır. Yetenekli bir şair o kelimeleri kullanarak ve şiirselliğin kalitesini düşürmeden tasvir eylemini gerçekleştirir. Şiiri işiten ya da onu okuyan kişi mısraları dinlerken/okurken hemen gözü önünde mısralarda betimlenen varlığı, hali veya olayı canlandırabiliyorsa yapılan betimlemenin başarıya ulaştığı söylenebilir. Şairin betimlemeyi şiirselliği bozmadan başarması oldukça güçtür. Bu açıdan tasvir işi de yetenekli bir şairin elinden daha iyi bir şekilde sunulacaktır. Arap şiirinde Cahiliye döneminden beri tasvir geleneği devam etmektedir. Birçok şair tabiatı, çölü, çadırı, deveyi, atı, zürafayı, kuşları, bahçeleri, binaları, göksel varlıkları vs. akla gelebilecek pek çok şeyi tasvir etmiştir. İbn Reşîk de bu şairlerden birisidir. Tasvirlerinde varlığı, hali veya olayı en iyi şekilde yansıtacak kelimeler seçtiği görülmüştür. Bu tasvirlerden bir kısmı da meyve tasvirleridir. Meyve motifini bazen bir bahçeyi veya meyvenin kendisini ya da onun yenişini ortaya koymak için bazen de eski şairlerin geleneğine tabi kalarak teşbih, istiare ve kişileştirme sanatıyla sevgiliyi, onun fiziki özelliklerini belirmek için kullanmıştır. Bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Çalışmada İbn Reşîk’in tasvirleri başarılı bir şekilde kullandığı görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Arap şiiri, tasvir, İbn Reşîk el-Kayravânî, divan, meyve motifi
The Depiction of Ibn Rashiq al-Qayrawani: Fruit Motif in His Poems
Abstract
Depiction is an art used in both painting and poetry. The point that draws attention in the depiction and proves its success in a way is that the artist or poet creates the exact same object or living thing in front of him on the canvas or embroidered it in verses. A state or movement can also be the subject of the description. While the depiction is made with shapes and coloring in painting, words take the place of these tools in poetry. A talented poet performs the act of describing using those words and without degrading the quality of the poetry.It can be said that the description is successful if the person who hears or reads the poem can revive the being, state or event described in the verse right in front of his or her eyes while listening/reading the verse. It is very difficult for the poet to achieve the description without ruining the poetry. In this respect, the work of depiction will be presented in a better way by a talented poet. In Arabic poetry, the tradition of depiction has continued since the period of Jahiliyyah. Many poets describe many things imaginable like nature, desert, tent, camel, horse, giraffe, birds, gardens, buildings, celestial beings, etc.Ibn Reşik is one of these poets. It has been observed that he chose words that best reflect the existence, state or event in his depictions. Some of these depictions are fruit depictions. He used the fruit motif sometimes to reveal a garden or the fruit itself or its eating, and sometimes to reveal the lover's physical features, by using similes, metaphors and personifications, following the tradition of the old poets.In this study, content analysis method, one of the qualitative research methods, was used. In the study, it was seen that Ibn Reşik used the descriptions successfully.
Keywords: Arabic poetry, description, Ibn Rashiq al-Qayrawani, divan, fruit motif
RumeliDE, 2023
الملخص المنفى مِن الآلام التي عاشها النَّاس، وقد استمر هذا الوضع غير المرغوب فيه عَلى مرِّ العصور... more الملخص
المنفى مِن الآلام التي عاشها النَّاس، وقد استمر هذا الوضع غير المرغوب فيه عَلى مرِّ العصور وأَضحى قدرًا للبعض مُنذ المنفى الأوّل الذي عاشه سيدنا آدم -عليه السلام- عند خروجه مِن الجنة إلى الدنيا. ومِن المعروف –عبر التاريخ- أنَّ بعض الأدباء تعرّضوا لمغادرة أوطانهم، أحيانًا من يخالف حكّام الدولة يُعاقَب بالإعدام ويُقتَل وهي عقوبة أَشد مِن المنفى، إلا أنَّ الحكّام الذين لا يريدون إعدام أعدائهم يُفضِّلون قَطع الصِّلة بين المعارضين وبين شعبهم وأوطانهم مما يُقلِّل نفوذهم، خاصة مع بِداية مرحلة الاستِعمار في الشَّرق الأوسط لوحِظ أنَّ المنفى أصبح مَصيرًا محتومًا، وبسبب النّزاعات بين المستعمرين ورجال الدَّولة أَحيانًا أو المستعمرين والمقرِّبين منهم في أحيانٍ أخرى تم نفي رجال الدولة والشُّعراء والكتَّاب إلى أماكن معينة، وهكذا تَعرَّض العديد مِن الشعراء والأدباء سواء العرب أو الأتراك للمَنفى، والشَّاعران أحمد شوقي ومحمد عاكف أرصوي أيضًا اللذان عاشا في الفترة الزمنية نفسها مِن الشُّعراء الذين تعرضوا للمَنفى، حيث عاش أحمد شوقي في المنفى في إسبانيا خلال سنوات الحرب العالميَّة الأولى بناءً على أمر البريطانيين، أمَّا محمد عاكف أرصوي فقد عاش منفاه في مصر بين عامي 1925 – 1936. على أنَّ محمد عاكف أرصوي لم ينف بناء على أمرٍ رسميٍّ من إدارة الدولة إلا أنّه أُجبِر على الذهاب إلى مصر بسبب فكره المخالف وتعرّضه للاضطهاد. وهكذا في دراستنا هذه يتم إلقاء الضّوء على كيفية التعامل مع مَفهوم المنفى في ديوان الشَّاعرين؛ ونِقاط الالتقاء والاختلاف بينهما، من خلال تَتبُّع ما كتب في ديوان (الشّوقيات) وديوان (الصفحات). على أنّ الدراسة قد اقتصرت على الأبيات المتعلَّقة بالمنفى.
الكلمات المفتاحية: المنفى، أحمد شوقي، محمد عاكف أرصوي، الصفحات، الشوقيات
Öz
Sürgün insanlığın yaşadığı acılardan biridir. Hz. Âdem’in cennetten dünyaya gönderilmesiyle başlayan ilk sürgün çağlar boyunca devam etmiş ve başa gelmesi istenilmeyen bu durum bazılarının kaderi olmuştur. Tarih boyunca bazı milletlerin, edebiyatçıların yerini yurdunu terk etmeye maruz kaldıkları bilinmektedir. Bazen yönetimle ters düşenlerin sürgünden daha ağır bir ceza olan idamla cezalandırıldıkları ve öldürüldükleri görülmektedir. Ancak bu kişileri öldürmek istemeyen yöneticiler sürgün yoluyla kendi yurtları ve halk arasındaki irtibatı koparmayı, etkilerini böylece azaltmayı tercih etmişlerdir. Bilhassa sömürgeciliğin Ortadoğu’da yerleşmesiyle bu sürgünlerin de bir kader olduğu görülmüştür. Bazen sömürge yöneticileri bazen de kendi yöneticileriyle aralarındaki ihtilaflardan ötürü devlet adamları, şair ve yazarların belirli yerlere sürüldüğü görülmektedir. Türk ve Arap şair ve yazarlarından pek çok kişi de bu sürgünlere maruz kalmıştır.
İkisi aynı çağda yaşamış olan Ahmed Şevkî ve Mehmet Âkif Ersoy da bu sürgünü tatmış şairlerdendir. Ahmed Şevkî İngilizlerin talebiyle 1. Dünya Savaşı yıllarında İspanya’da, Mehmet Âkif ise 1925-1936 yılları arasında Mısır’da sürgün hayatı yaşamıştır. Mehmet Âkif, yönetimin resmi talebiyle gönderilmemiştir. Ancak yönetimle ters düşmesi ve takibata uğraması nedeniyle Mısır’a gitmeye mecbur olmuştur. Bu çalışmamızda her iki şairin divanında sürgün kavramının nasıl ele alındığı, ortak oldukları ve ayrıldıkları noktalara ışık tutulmuştur. Çalışmada iki şaire ait eş- Şevkiyyât ve Safahat adlı divanları taranmış ve çalışma alanı sürgünle ilgili beyitlerle sınırlandırılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Sürgün, Ahmet Şevkî, Mehmet Âkif Ersoy, Safahât, eş-Şevkiyyât
Exile in the Poetry of Ahmad Shawqi and Mehmet Âkif Ersoy: Reflections from al- Shawqiyyat and Safahat
Abstract
Exile is one of the pains that people have experienced, and this unwanted situation has persisted throughout the ages and has become a destiny for some since the first exile that our master Adam - peace be upon him - experienced when he exited from Paradise to this world. Sometimes it is seen that those who contradict the administration are punished with death penalty, which is a more severe punishment than exile, and they are killed. However, the rulers who did not want to kill these people preferred to cut off the contact between their homeland and the people through exile, thus reducing their influence. Especially with the establishment of colonialism in the Middle East, it has been seen that these exiles are also a destiny. It is seen that sometimes statesmen, poets and writers were exiled to certain places due to conflicts between colonial administrators and sometimes their own rulers. Many Turkish and Arab poets and writers were also exposed to these exiles. Ahmed Şevkî and Mehmet Âkif Ersoy, both of whom lived in the same era, are among the poets who experienced this exile. Ahmed Şevki lived in exile in Spain during the First World War at the request of the British, and Mehmet Âkif lived in exile in Egypt between 1925-1936. Mehmet Âkif was not sent at the official request of the state management. However, he was compelled to go to Egypt because he was in conflict with the administration and was hounded. In this study, it is shed light on how the concept of exile is handled in the divan of both poets, the points they have in common and differ. In the study, the divans of two poets, namely Şevkiyyât and Safahat, were reviewed and the study area was limited to couplets related to exile.
Keywords: Exile, Ahmad Shawqî, Mehmet Âkif Ersoy, Safahat, Al- Shawqiyyat
ATAD (Akademik Tarih ve Araştırmalar Dergisi), 2022
Öz: İnsanlık âlemi birkaç yıldır 2019 yılında Çin’de patlak veren ve oradan tüm dünyaya yayılan C... more Öz: İnsanlık âlemi birkaç yıldır 2019 yılında Çin’de patlak veren ve oradan tüm dünyaya yayılan
Covid-19 salgını gölgesinde yaşamına devam etmektedir. Eskisi kadar korkutucu sahneler içermese
de hâlâ koronavirüs bulaşması sebebiyle gerçekleşen ölüm haberleri basında yer almaktadır. Bu ölüm
haberleri her kesimden insanda kaygıya sebep olmaktadır. Bugün insanımız nasıl virüsle ilgili olup
ondan hala korku duyuyorsa geçmişte yaşayan insanlar da - hastalıkla ilgili günümüz insanı kadar
yeterli bilgi sahibi olmasalar da - taun olarak adlandırılan salgınlardan korku duymuşlar ve bu
kaygılarını dile getirmişlerdir. Taun (veba) sorununa tabiplerin yanı sıra veba salgınına şahit olan ya
da olayı duyan tarihçiler, seyyahlar, dil ve edebiyatçılar ilgi duymuş, konuyu farklı yönleriyle ele
almıştır. Arap yazar ve şairler bu konuya yazı ve şiirlerinde yer vermiş ve onların bazıları da salgın
sebebiyle vefat etmiştir. Toplu ölümlerin yaşandığı bu zamanlarda şiirler söylenmiş, yazılar
yazılmıştır. Bu salgın hastalık taziye ve mersiyeleri içeren kitaplara da konu olmuştur. Meşhur dil
bilginlerinden el-Muberred de ‘et-Te‘âzî ve’l-Merâsî’ (Taziyeler ve Ağıtlar) adlı eserinde salgına yer
vermiştir. Bu çalışmanın amacı el-Muberred’in bu kitabında taunla ilgili mensur sözler ve şiirlerde
hangi hususların öne çıktığını irdelemek ve onun günümüzdeki salgında görülen psikososyal tutum
ve davranışlarla örtüşen yanlarını ortaya çıkarmaktır. Bu araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden
doküman analizi yöntemi kullanılmıştır. Çalışma el-Muberred’in ‘et-Te‘âzî ve’l-Merâsî’ adlı eserinde
taunla sınırlı tutulmuştur. Çalışma sonucunda korkular karşısında zaman değişse de insan
davranışlarının değişmediği görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Taun, Veba, Salgın, el-Muberred, et-Te‘âzî ve’l-Merâsî
RE-READİNG THE PLAGUE İN THE SHADOW OF COVİD-19 IN AL-MUBARRAD'S BOOK
NAMED ‘AL-TA‘AZĪ WA AL-MARĀTHĪ’ (CONDOLENCES AND LAMENTATIONS)
Abstract: The world of humanity has been living in the shadow of the Covid-19 epidemic that broke
out in China in 2019 and spread to the whole world from there for several years. Although it does not
contain scary scenes as before, news of death due to coronavirus infection is still in the press. This
news of death cause anxiety in people from all walks of life. Just as our people today are concerning
about the virus and are still afraid of it, people living in the past - although they did not have as much
knowledge about the disease as today's people - feared the epidemics called Taun and expressed
these concerns. In addition to physicians, historians, travelers, language and literature writers who
witnessed or heard of the plague epidemic were interested in the Taun (plague) problem and
discussed the issue from different aspects. Arab writers and poets have included this subject in their
writings and poems and some of them died due to the epidemic. In these times of mass deaths, poems
were sung and articles were written. This epidemic has also been the subject of books containing
condolences and elegies. One of the famous linguists, al-Mubarrad, also included the epidemic in his
work named al-Ta‘azī wa al-Marāthī. The aim of this study is to examine which aspects stand out in
the prose words and poems about taun in this book of al-Mubarrad and to reveal its overlapping
aspects with the psychosocial attitudes and behaviors seen in the current epidemic. In this study, the
document analysis method, which is one of the qualitative research methods, was used. The study is
limited to plague in al-Mubarrad's work named al-Ta‘azī wa al-Marāthī. As a result of the study, it
was seen that human behaviors did not change even though time changed in the face of fears.
Keywords: Taun, Plague, Epidemic, al-Mubarrad, al-Ta‘azī wa al-Marāthī
RumeliDE, 2022
الملخص خرج المسرح إل ى الوجود منذ أكثر من ألفين سنة ونال مكانته بين سائر الفنون الأدبية، فقد بدأ ... more الملخص
خرج المسرح إل ى الوجود منذ أكثر من ألفين سنة ونال مكانته بين سائر الفنون الأدبية، فقد بدأ باليونان فأخذ منهم الأوروبيون وبعد ذلك
أخذت سائر الأمم -بما فيهم العرب- من الأوروبيين، وهو فن قد يشمل داخله أنواع الفنون الأخرى؛ كالغناء والرقص والشعر ، وهو مرتبط
بالفن من ناحية وبالأدب واللغة من ناحية أخرى، وكثيرا ما دار نقاش حول لغة المسرح وكيفيتها بين كتَّاب المسرحيات والباحثين فيها وما
زال هذ ا النقاش مستمر إلى يومنا هذا. منذ حوالي قرن ونصف من الزمان بدأ فن المسرح ينقل إلى البيئة العربيَّة عن طريق ترجمة المسرحيات
الأوروبية وبدأ الكتَّاب العرب ينهمكون فيه، فانتقلوا من مرحلة الترجمة الى مرحلة الإبداع، فبرز كثير منهم بمؤلفاتهم؛ ومن أشهرهم توفيق
الحكيم الذي ألَّف كثيرا من المسرحيات وذاع صيته بين أواسط الفن والأدب، وفي الوقت نفسه هو حاول وضع قال ب خاص بالمسرح العربي.
وتوفيق الحكيم –بقوله- حاول تبسيط لغة مسرحياته وتقريب العامية من الفصحى، وقد تحدَّث الكاتب في أواخر مسرحيته المسماة (الورطة)
عن مشكلة اللغة وتقري ب العامية من الفصحى واستخدم مصطلحا ت مثل (تفصيح العامية) و(العامية الفصحى) و(عربية التخاطب) وأشار إلى
خطر في مستقبل اللغة، فحاول في مسرحياته تقريب ال لهجة من الفصحى. في هذ ا البحث تم بدراسة "الخروج من الجنة" إحدى أعماله الأدبية
التي تتضمن أرب ع مسرحيات؛ المسرحيا ت الثلاث الأولى منها بالفصحى والرابعة بالعامية، لنوضح هذا التقارب بين الكلما ت في اللهج ة
المصرية ومقابلها في الفصحى، و تم الإشارة إلى أوجه التقارب بينهما، وتم توضيح أيضا مستويات التعبير اللغوي المستعملة عند توفيق
الحكيم. وفي هذ ا البح ث تم استخدام دراس ة الوثائق إحد ى طر ق البح ث النوعي، وفي نهاية البح ث تم التوصل إل ى أ ن الكات ب قد استخدم -
بشكل عام- في مسرحيته الأخيرة من الكتاب كلمات قريبة من الفصحى و يجوز قبول هذه الكلمات في إطار الرُخَص والاختزالات كما أشا ر
إليها كاتبها.
الكلمات المفتاحية: المسرح، المسرح العربي، الفصحى، تفصيح العامية، توفيق الحكيم، الخروج من الجن.
Iklil Journal for Humanity Studies, 2021
الملخص أجري هذا البحث من قبل مدرّس في جامعة (كارمان أوغلو محمد بي )، قسم الترجمة، فرع الترجمة ال... more الملخص
أجري هذا البحث من قبل مدرّس في جامعة (كارمان أوغلو محمد بي )، قسم الترجمة، فرع الترجمة العربية، لإيجاد سبل لحل مشكلة الأخطاء الإملائية لدى طلبة السنة التحضيرية وطرق تجنبها، وتم إجراء البحث في الفصل الأول من العام الدراسي 2018-2019 مع الطالبة العربية التركية الوحيدة في الصف بين الطلبة الأتراك والأجانب غير العرب. ومن الملاحظ أن الطالبة العربية التركية وجميع الطلبة سواها - قد وقعوا في الأخطاء نفسها عند الإملاء. ومن ثم تم الفصل بينها وبين الطلبة الآخرين نظرا للاختلاف في مستواهم اللغوي وأجري هذا البحث مع هذه الطالبة لمدة عشرة أسابيع وألقي الضوء على النتائج الواردة فيه. يهدف هذا البحث لبيان الأخطاء الإملائية لدى الطلبة، أسبابها وإيجاد سبل لحل هذه الظاهرة. وقد أظهر هذا البحث أنّ قراءة الرواية والتركيز في الأخطاء الإملائية عند القراءة له دور إيجابي لتجنب الكثير من الأخطاء الاملائية و لتطوير مهارة الكتابة، وقد ارتفع معدل نجاح الطالبة بنسبة %30،3. وفي التوصيات تم التطرق إلى الفعاليات والأنشطة اللازمة في الصف وخارج المدرسة لتطوير مهارة الكتابة لدى الطلبة.
International Journal of Humanities and Management Sciences (IJHMS), 2019
Abstract— Art and criticism are twins that never leave each other. Although criticism was not ini... more Abstract— Art and criticism are twins that never leave each other.
Although criticism was not initially called "criticism", the mechanism
of criticism emerged - without a name- along with the emergence of
the first works of art. The pleasure each person derives from a common
art and/or literary work may differ from one another’s. Therefore, it is
inevitable to make different interpretations of the same artwork.
Criticism is made to reveal the strengths and/or weaknesses of an
artwork. Every artist should strive for perfection to make his artworks
better. A real artist produces his works for himself first and then for art
lovers and the public. After being satisfied with his work, the artist
presents his work to the public. In many cases, the artist avoids
expressing weaknesses of his work. Therefore, artists who criticize
their work are rarely encountered. The criticisms of an artist's work are
mostly made by third parties.
Virgil (70–19 B.C.) was the most famous poet of the Augustus
period during the Roman Empire. Virgil is regarded as a classic poet
for Latin and European literature, and his most important epic poem
‘’The Aeneid’’ is regarded as a classic artwork for European literature,
too. Hermann Broch's novel ‘‘The Death of Virgil'' focuses on Virgil’s
order ''Burn the Aeneid!'' and criticism of art and poetry concerning
this order. Virgil goes through a crisis on the triangle of poetry, death
and aesthetics in the last hours of his life. Virgil's criticisms of art and
poetry through his epic poem ''The Aneid'' during the conversation
with his friends Lucius Varius, Plotius and Sezar Augustus are
important in terms of showing his viewpoint towards his poems.
Hermann Broch makes Virgil speak in his book, which is about the last
eighteen hours of Virgil's life, and Virgil is ruthlessly criticizing his
own work. In this study prominent aspects of Herman Broch's criticism
on poetry and art will be discussed by taking the words right out of
Virgil' s mouth.
Index Terms—Virgil, The Aeneid, The Death of Virgil, Hermann
Broch, Art and Criticism.
Multicongress II. Uluslararası Multidisipliner Çalışmaları Kongresi Bildiri Tam Metin Kitabı, 2018
Endülüs, Araplar nezdinde bitmeyen bir aşkın bir sevdanın adı, onların içindeki hüznün ve acının ... more Endülüs, Araplar nezdinde bitmeyen bir aşkın bir sevdanın adı, onların içindeki hüznün ve acının adresidir. Endülüs, Araplar tarafından fethedilirken de onlar oradan yenilgiye uğrayıp çıkarken de kanla yoğrulmuş olan topraktır. Endülüs’teki son Arap- İslam devleti olan Granada Emirliği’nin düşüşüne kadar Arap-İslam hâkimiyetinde kalan Endülüs – bazı Araplar her ne kadar tekrar oraların yeniden fethini hayal etseler de- sanki tamamen elden çıkmış gibidir. Bu kapanmaz bir yaradır ve gelecekte de kapanmayacaktır. Arap şairleri ve yazarları dün olduğu gibi bugün de şiir, hikâye ve romanlarıyla Endülüs olgusunu hatıralarda canlı tutmaya devam etmektedir.
Radvâ Âşûr, Granada Üçlemesi adlı romanında Granada’da ikamet eden basit bir ailenin üç kuşak boyunca Engizisyon Mahkemeleri ve İspanyol yönetimi tarafından işkenceye uğramalarını, hapislerde yatışlarını, Arapça kitapların yakılışını ve ailenin bazı üyelerinin Remle Kapısında yakılarak öldürülüşünü; zorla Hristiyanlaştırılma ve ibadet yasağını, tehcir esnasında vuku bulan ölümleri, onların kan, gözyaşı ve acıyla yoğrulan hayatlarını duygusal bir dille kaleme almıştır. Aile üyelerinin bazen Allah’a tevekkül edişlerini, bazen ümitlerini kaybedip Allah’ın onları terk ettiğine dair inançlarını hüzünlü bir şekilde dile getirmiştir. Bu çalışma Endülüs’te kayıp giden bir ailenin yaşadıkları bu travmaları ve onlar üzerindeki psikolojik etkilerini ele almaktadır.
Anahtar Kelimeler: Endülüs, Engizisyon Mahkemeleri, Radva Aşur, Granada Üçlemesi
------
The Persecution on the Muslims of Andalusia and its Reflections on the 20th century Novels: The Example of Radwa Ashour's '' Granada Trilogy ''
Abstract
Andalusia is the name of a love, a name of an endless love in the eyes of the Arabs and the address of sadness and sorrow in their inner world. Andalusia is the land that is plunged into blood both at the time of Arab's conquest and at the time of their forced migration from it. Until the fall of the Emirate of Granada, the last Islamic state in Andalusia, Andalusia under the rule of Muslim Arabs - even if some Arabs imagine today the re-conquest of this land again- seems to be completely out of hand. It is a non-healing wound and will not be healed in the future. Arab poets and writers continue to keep alive the memories of Andalusia today with their poetry, stories and novels as they did it in the past.
Radwâ Ashour, in Granada Trilogy, addresses a simple family that resides in Granada for three generations and describes the events that happened to a family for three generations, their mixed life with blood, tears and pain in an emotive language; tortured family members by the Inquisition Courts and the Spanish government, their incarceration in prison, the burning of Arabic books and burning some members of the family to death at the Bib-Ramble square; forcing all Muslims to adopt Christianity, prohibition of Islamic worship, the deaths that occurred during the forced migration, etc. The family members sadly expressed their belief, sometimes they put their trust in Allah, sometimes they lost their hopes and believed that they've been abandoned by Allah. This study examines these traumas, and the psychological effects on them, on a lost family in Andalusia.
Key words: Andalusia, Inquisition Courts, Radva Ashur, Granada Trilogy
Yahya Kemal and Nizar Qabbani were two poets who served as diplomats in Spain in the past century... more Yahya Kemal and Nizar Qabbani were two poets who served as diplomats in Spain in the past century on behalf of the governments of Turkey and Syria. Yahya Kemal wrote two poems about Spain, " Dance in Andalusia " and " Coffee Shop in Madrid ". " Dance in Andalusia, " a poem written about the Flamenco dance, has become very famous. In this poem, he described the traditional dance of the Spanish people and emphasized the place of this dance in their lives and the fun-loving lives of the people of Spain. In almost all of the poems which Nizar Qabbani wrote about Spain, on the other hand, a feeling of sadness rather than joy prevails. He gives a deep sigh in his poems as he regards Andalusia as the one-time land of his ancestors. His most important poem with respect to Spain is the poem entitled " Granada ". This poem is considered to be one of the most significant odes in the Arab literature describing Granada, the pearl of Andalusia, Arab influences there, the Alhambra palace and the sadness felt due to the loss of the city by Arabs. This study analyzes the two most important poems written by Yahya Kemal and Nizar Qabbani concerning Spain, namely " Dance in Andalusia " and " Granada ". Whenever it is deemed appropriate, other poems of the two poets regarding Spain will be dwelt upon and what kind of an influence Andalusia left in their emotional world will be revealed.
Just as the loss of Andalucía put Arabs in deep grief, so did the loss of the Bal-kans, which cou... more Just as the loss of Andalucía put Arabs in deep grief, so did the loss of the Bal-kans, which could be called ‚Andalucía of the Ottomans‛, put the Turks in a similar kind of grief. The two big states, one of which ruled in the southeast of Europe while the other ruled in the east, reigned for about seven centuries. Then, they retreated in defeat and degradation from the Gates of Conquest through which their ancestors had once entered with pride. Edirne, a city located in the Balkan Peninsula, is an important city that served to the Ottomans as its capital city until the conquest of Istanbul. Having been caught in grief upon the Bulgarian attack on Edirne in 1912, Egyptian poet Ahmet Shawqi wrote an elegy lamenting the loss of the city. Containing wisdom and feel, this poem is the longest and the most important of the elegies written for the Balkans in the past century. The poet devoted his elegy, which was composed of a hundred and five couplets, to expressing his grief caused by the fall of the city. He touched upon issues such as the processes of war and unspeakable mass slaughters perpetrated by the Bulgarians in the name of Christ; he depicted how people were murdered indiscriminately, whether they were young or old, or men or women, even slaughtering babies sleeping in their cribs. He condemned regretfully how the Bulgarians killed their fellow neighbors, Turks, as if they were sheep, and how the Turks shed tears while leaving the lands which once served as their homeland. He invited people in Istanbul, who had been divided into rival factions and locked in conflict, to struggle against the aggressors. He stated that it was no time to boast about one's ancestors and that what could not be protected with the sword could not be protected with the book or the pen. He commended Shukru Pasha, the commander who defended Edirne. He added that each day of the five-month-siege was so long as a year. In our study, we will deal with Ahmet Shawqi's poem beginning with ‚Oh You, Sister of Andalucia‛ in the context of elegies to cities and try to demonst
Books by İhsan Doğru
Arap Edebiyatında Vatan ve Bağımsızlık Mücadelesi, 2021
ÇEVİRİBİLİM ÜZERİNE KURAMSAL ÇALIŞMALAR, 2020
HARİRİ, MAKAMAT
Emîru’ş-Şu‘arâ Ahmet Şevkî ve Şevkiyyât’ında Toplum ve Siyaset, 2019
ÇEVİRİYE KÜLTÜREL BAKIŞ, 2020
Conference Presentations by İhsan Doğru
IKSAD, 2023
ÖZET Tabiatın tüm güzelliğiyle kendini gösterdiği mekânlardan biri de denizdir. Deniz dünya güze... more ÖZET
Tabiatın tüm güzelliğiyle kendini gösterdiği mekânlardan biri de denizdir. Deniz dünya güzelliğini içinde barındırmanın yanı sıra evrenin güzelliğine de ayna olmaktadır. Dolunay onun üzerindeyken daha güzel gözükür. Güneşin doğuşu da batışı da denizde daha farklıdır. Geceleri deniz yıldızlara ev sahipliği yapar. Güneş, ay ve yıldızlar hem gökte hem onun içinde gözükür. Deniz yolculuğu da bazı insanların hayalini süsler. Sayılamayacak kadar çok güzelliği içinde barındıran denizin şiire konu olmaması elbette düşünülemez. Deniz tabiatın güzelliğinin bir parçasıdır. Bununla birlikte o, aynı zamanda şiire güzellik katan bir unsur olagelmiştir. Bazen şiirde denizin güzelliği tasvir edilir bazen de şairler duygularını ortaya koymada denize, onun enginliğine başvurur. Kimi zaman o sevgilinin gözü olmuş, onun rengi sevgilinin gözlerinin rengini betimlemede kullanılmış kimi zaman da deniz tehlikeler barındıran korkutucu bir mekân olarak dizelerde yerini almış ve şair denizin tehlikelerine dikkat çekmiştir. Deniz bazen sevenin sevdiği uğruna içine daldığı dibi görülmeyen derin bir su kütlesidir. Bazı şairler övdüğü insanları cömertlik ve benzeri bazı yönlerden denize benzetmiştir. İbn Reşîk de bunlardan biridir. Şair bir mersiyesinde ağıt yaktığı kişiyle denizi karşılaştırmaktadır. O, şiirlerinde denize yer vermiş ve deniz yolculuğundan bahsetmiştir. Ancak onun şiirlerinde denizin güzelliğinden daha çok denizde yolculuk yapmanın tehlikesi ve şairin buna dair içinde beslediği korku baskın halde ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Şairin divanında yer alan deniz ve deniz yolculuğuyla ilgili beyitler bir araya getirilmiştir. Çalışmada denizin şair üzerindeki etkisi incelenmiştir. İbn Reşîk’in deniz korkusunu dile getirdiği ve onun yerine karada yaşayan bir canlı olarak karayı tercih edişinin ağır bastığı görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: İbn Reşîk el-Kayravânî, deniz, deniz yolculuğu
SEA AND SEA JOURNEY IN THE POEMS OF IBN RASHĪQ AL-QAYRĀWANĪ
ABSTRACT
One of the places where nature manifests itself with all its beauty is the sea. The sea not only contains the beauty of the world, but also mirrors the beauty of the universe. The full moon looks more beautiful while on it. The sunrise and sunset are different in the sea. At night, the sea is home to the stars. The sun, moon and stars appear both in the sky and in it. The sea journey also adorns some people's dreams. Of course, it is unthinkable that the sea, which contains innumerable beauties, is not the subject of poetry. The sea is part of the beauty of nature. However, it has also been an element that adds beauty to poetry. Sometimes the beauty of the sea is depicted in the poem, and sometimes the poets refer to the sea and its vastness to reveal their feelings. Sometimes it became the lover's eye, its color was used to describe the color of the lover's eyes, and sometimes the sea took its place in the lines as a frightening place with dangers and the poet drew attention to the dangers of the sea. The sea is sometimes a deep water mass with no bottom into which the lover dives for the sake of his beloved. Some poets liken the people they praise to the sea in terms of generosity and similar aspects. Ibn Rashīq is one of them. The poet compares the sea with the person he lamented in an elegy. He included the sea in his poems and talked about sea travel. However, in his poems, more than the beauty of the sea, the danger of traveling in the sea and the poet's fear about it appear dominantly. In this study, content analysis method, one of the qualitative research methods, was used. The couplets about the sea and sea travel in the poet's divan were brought together. In this study, the effect of the sea on the poet was examined. It was seen that Ibn Rashīq expressed his fear of the sea and preferred the land as a land-dwelling creature instead.
Keywords: Ibn Rashīq al-Qayrāwanī, sea, sea journey
Kabulünün 101. Yılında İstiklâl Marşı ve Milli Şairimiz Mehmed Âkif Ersoy 2. Uluslararası Sempozyumu, 2022
Mehmet Akif (1873-1936) ve Ahmet Şevkî (1868-1932), Osmanlının son dönemi ve Cumhuriyetin kuruluş... more Mehmet Akif (1873-1936) ve Ahmet Şevkî (1868-1932), Osmanlının son dönemi ve Cumhuriyetin kuruluş
zamanında biri Türkiye’de diğeri Mısır’da yaşamış, Türk ve Arap edebiyatında arkalarında adlarını yaşatacak
şiirler bırakan; böylece ölümden sonra güzel bir şekilde anılmak suretiyle ikinci bir hayat yaşayan izleri
silinmeyecek iki şairdir. Arnavut bir baba ve Buharalı bir annenin çocuğu Mehmet Akif ile damarlarında
Osmanlı hükmü altında yaşamış olan Türk, Kürt, Çerkez, Yunan ve Arapların kanlarını taşıyan Ahmet Şevkî
edebî kişiliklerinin yanı sıra topluma örnek oluşlarıyla da dikkat çekmektedir. Kökenlerindeki bu farklılığa
rağmen iki şairin duygu ve düşünce dünyalarında, dünya görüşlerinde ve olaylara bakışlarında benzerlikler
vardır. Divanlarında bu ortak noktalar göze çarpmaktadır. İkisi de birçok siyasi ve içtimai olayı ve muhtelif
meseleleri şiirlerine taşımışlardır. Bu ortak noktalardan en önemlilerinden biri de her iki şairin çağı yakalamak
için çalışmaya ve eser üretmeye teşvik edişleridir. Bu konuda divanlarında çok sayıda beyit yer almaktadır.
Çalışmak, üretmek, eser ortaya koymak her iki şairin de üstünde özenle durdukları konular arasındadır.
Bir insan eseriyle değer bulur ve eserin varlığı vasıtasıyla kendi varlığı anlam kazanır. İnsanın eseri, sahibi
hem hayattayken hem de dünyaya veda ettikten sonra onun adına konuşur, onun sözcülüğünü yapar. Ahmet
Şevkî ölümden sonra güzel bir şekilde anılmayı ikinci bir yaşam sayıp, bir eser ortaya koyanın ölmeyeceğini
söylerken Mehmet Akif gerçek bahtiyarın öldükten sonra büyük bir nam bırakan kişi olduğunu dile getirmekte
ve kendi eseri Safahât’ın ölünce kendisini rahmetle anmasını ummaktadır. Bu çalışmada her iki şairin Safahât
ve Şevkiyyât adlı divanlarından alınan iki şiirde insanın arkasına bıraktığı eseriyle ilgili şairlerin düşünceleri
ele alınacaktır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden doküman analizi yöntemi kullanılmış ve çalışma
alanı iki şairin bu konuda divanlarındaki görüşlerinin bir özü sayılabilecek iki şiirle sınırlandırılmıştır.
ANASAY, 2023
Özet Tasvir hem resimde hem de şiirde kullanılan bir sanattır. Tasvirde dikkat çeken ve bir nevi... more Özet
Tasvir hem resimde hem de şiirde kullanılan bir sanattır. Tasvirde dikkat çeken ve bir nevi onun başarısını kanıtlayan husus ressamın ya da şairin, karşısında yer alan bir nesne ya da canlının tıpatıp aynısını tuvalde oluşturulması veya mısralarda nakşedilmesidir. Bir hal veya hareket de tasvirin konusu olabilmektedir. Resimde tasvir şekiller ve renklendirmeyle yapılırken şiirde bu aletlerin yerini kelimeler alır. Yetenekli bir şair o kelimeleri kullanarak ve şiirselliğin kalitesini düşürmeden tasvir eylemini gerçekleştirir. Şiiri işiten ya da onu okuyan kişi mısraları dinlerken/okurken hemen gözü önünde mısralarda betimlenen varlığı, hali veya olayı canlandırabiliyorsa yapılan betimlemenin başarıya ulaştığı söylenebilir. Şairin betimlemeyi şiirselliği bozmadan başarması oldukça güçtür. Bu açıdan tasvir işi de yetenekli bir şairin elinden daha iyi bir şekilde sunulacaktır. Arap şiirinde Cahiliye döneminden beri tasvir geleneği devam etmektedir. Birçok şair tabiatı, çölü, çadırı, deveyi, atı, zürafayı, kuşları, bahçeleri, binaları, göksel varlıkları vs. akla gelebilecek pek çok şeyi tasvir etmiştir. İbn Reşîk de bu şairlerden birisidir. Tasvirlerinde varlığı, hali veya olayı en iyi şekilde yansıtacak kelimeler seçtiği görülmüştür. Bu tasvirlerden bir kısmı da meyve tasvirleridir. Meyve motifini bazen bir bahçeyi veya meyvenin kendisini ya da onun yenişini ortaya koymak için bazen de eski şairlerin geleneğine tabi kalarak teşbih, istiare ve kişileştirme sanatıyla sevgiliyi, onun fiziki özelliklerini belirmek için kullanmıştır. Bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Çalışmada İbn Reşîk’in tasvirleri başarılı bir şekilde kullandığı görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Arap şiiri, tasvir, İbn Reşîk el-Kayravânî, divan, meyve motifi
The Depiction of Ibn Rashiq al-Qayrawani: Fruit Motif in His Poems
Abstract
Depiction is an art used in both painting and poetry. The point that draws attention in the depiction and proves its success in a way is that the artist or poet creates the exact same object or living thing in front of him on the canvas or embroidered it in verses. A state or movement can also be the subject of the description. While the depiction is made with shapes and coloring in painting, words take the place of these tools in poetry. A talented poet performs the act of describing using those words and without degrading the quality of the poetry.It can be said that the description is successful if the person who hears or reads the poem can revive the being, state or event described in the verse right in front of his or her eyes while listening/reading the verse. It is very difficult for the poet to achieve the description without ruining the poetry. In this respect, the work of depiction will be presented in a better way by a talented poet. In Arabic poetry, the tradition of depiction has continued since the period of Jahiliyyah. Many poets describe many things imaginable like nature, desert, tent, camel, horse, giraffe, birds, gardens, buildings, celestial beings, etc.Ibn Reşik is one of these poets. It has been observed that he chose words that best reflect the existence, state or event in his depictions. Some of these depictions are fruit depictions. He used the fruit motif sometimes to reveal a garden or the fruit itself or its eating, and sometimes to reveal the lover's physical features, by using similes, metaphors and personifications, following the tradition of the old poets.In this study, content analysis method, one of the qualitative research methods, was used. In the study, it was seen that Ibn Reşik used the descriptions successfully.
Keywords: Arabic poetry, description, Ibn Rashiq al-Qayrawani, divan, fruit motif
RumeliDE, 2023
الملخص المنفى مِن الآلام التي عاشها النَّاس، وقد استمر هذا الوضع غير المرغوب فيه عَلى مرِّ العصور... more الملخص
المنفى مِن الآلام التي عاشها النَّاس، وقد استمر هذا الوضع غير المرغوب فيه عَلى مرِّ العصور وأَضحى قدرًا للبعض مُنذ المنفى الأوّل الذي عاشه سيدنا آدم -عليه السلام- عند خروجه مِن الجنة إلى الدنيا. ومِن المعروف –عبر التاريخ- أنَّ بعض الأدباء تعرّضوا لمغادرة أوطانهم، أحيانًا من يخالف حكّام الدولة يُعاقَب بالإعدام ويُقتَل وهي عقوبة أَشد مِن المنفى، إلا أنَّ الحكّام الذين لا يريدون إعدام أعدائهم يُفضِّلون قَطع الصِّلة بين المعارضين وبين شعبهم وأوطانهم مما يُقلِّل نفوذهم، خاصة مع بِداية مرحلة الاستِعمار في الشَّرق الأوسط لوحِظ أنَّ المنفى أصبح مَصيرًا محتومًا، وبسبب النّزاعات بين المستعمرين ورجال الدَّولة أَحيانًا أو المستعمرين والمقرِّبين منهم في أحيانٍ أخرى تم نفي رجال الدولة والشُّعراء والكتَّاب إلى أماكن معينة، وهكذا تَعرَّض العديد مِن الشعراء والأدباء سواء العرب أو الأتراك للمَنفى، والشَّاعران أحمد شوقي ومحمد عاكف أرصوي أيضًا اللذان عاشا في الفترة الزمنية نفسها مِن الشُّعراء الذين تعرضوا للمَنفى، حيث عاش أحمد شوقي في المنفى في إسبانيا خلال سنوات الحرب العالميَّة الأولى بناءً على أمر البريطانيين، أمَّا محمد عاكف أرصوي فقد عاش منفاه في مصر بين عامي 1925 – 1936. على أنَّ محمد عاكف أرصوي لم ينف بناء على أمرٍ رسميٍّ من إدارة الدولة إلا أنّه أُجبِر على الذهاب إلى مصر بسبب فكره المخالف وتعرّضه للاضطهاد. وهكذا في دراستنا هذه يتم إلقاء الضّوء على كيفية التعامل مع مَفهوم المنفى في ديوان الشَّاعرين؛ ونِقاط الالتقاء والاختلاف بينهما، من خلال تَتبُّع ما كتب في ديوان (الشّوقيات) وديوان (الصفحات). على أنّ الدراسة قد اقتصرت على الأبيات المتعلَّقة بالمنفى.
الكلمات المفتاحية: المنفى، أحمد شوقي، محمد عاكف أرصوي، الصفحات، الشوقيات
Öz
Sürgün insanlığın yaşadığı acılardan biridir. Hz. Âdem’in cennetten dünyaya gönderilmesiyle başlayan ilk sürgün çağlar boyunca devam etmiş ve başa gelmesi istenilmeyen bu durum bazılarının kaderi olmuştur. Tarih boyunca bazı milletlerin, edebiyatçıların yerini yurdunu terk etmeye maruz kaldıkları bilinmektedir. Bazen yönetimle ters düşenlerin sürgünden daha ağır bir ceza olan idamla cezalandırıldıkları ve öldürüldükleri görülmektedir. Ancak bu kişileri öldürmek istemeyen yöneticiler sürgün yoluyla kendi yurtları ve halk arasındaki irtibatı koparmayı, etkilerini böylece azaltmayı tercih etmişlerdir. Bilhassa sömürgeciliğin Ortadoğu’da yerleşmesiyle bu sürgünlerin de bir kader olduğu görülmüştür. Bazen sömürge yöneticileri bazen de kendi yöneticileriyle aralarındaki ihtilaflardan ötürü devlet adamları, şair ve yazarların belirli yerlere sürüldüğü görülmektedir. Türk ve Arap şair ve yazarlarından pek çok kişi de bu sürgünlere maruz kalmıştır.
İkisi aynı çağda yaşamış olan Ahmed Şevkî ve Mehmet Âkif Ersoy da bu sürgünü tatmış şairlerdendir. Ahmed Şevkî İngilizlerin talebiyle 1. Dünya Savaşı yıllarında İspanya’da, Mehmet Âkif ise 1925-1936 yılları arasında Mısır’da sürgün hayatı yaşamıştır. Mehmet Âkif, yönetimin resmi talebiyle gönderilmemiştir. Ancak yönetimle ters düşmesi ve takibata uğraması nedeniyle Mısır’a gitmeye mecbur olmuştur. Bu çalışmamızda her iki şairin divanında sürgün kavramının nasıl ele alındığı, ortak oldukları ve ayrıldıkları noktalara ışık tutulmuştur. Çalışmada iki şaire ait eş- Şevkiyyât ve Safahat adlı divanları taranmış ve çalışma alanı sürgünle ilgili beyitlerle sınırlandırılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Sürgün, Ahmet Şevkî, Mehmet Âkif Ersoy, Safahât, eş-Şevkiyyât
Exile in the Poetry of Ahmad Shawqi and Mehmet Âkif Ersoy: Reflections from al- Shawqiyyat and Safahat
Abstract
Exile is one of the pains that people have experienced, and this unwanted situation has persisted throughout the ages and has become a destiny for some since the first exile that our master Adam - peace be upon him - experienced when he exited from Paradise to this world. Sometimes it is seen that those who contradict the administration are punished with death penalty, which is a more severe punishment than exile, and they are killed. However, the rulers who did not want to kill these people preferred to cut off the contact between their homeland and the people through exile, thus reducing their influence. Especially with the establishment of colonialism in the Middle East, it has been seen that these exiles are also a destiny. It is seen that sometimes statesmen, poets and writers were exiled to certain places due to conflicts between colonial administrators and sometimes their own rulers. Many Turkish and Arab poets and writers were also exposed to these exiles. Ahmed Şevkî and Mehmet Âkif Ersoy, both of whom lived in the same era, are among the poets who experienced this exile. Ahmed Şevki lived in exile in Spain during the First World War at the request of the British, and Mehmet Âkif lived in exile in Egypt between 1925-1936. Mehmet Âkif was not sent at the official request of the state management. However, he was compelled to go to Egypt because he was in conflict with the administration and was hounded. In this study, it is shed light on how the concept of exile is handled in the divan of both poets, the points they have in common and differ. In the study, the divans of two poets, namely Şevkiyyât and Safahat, were reviewed and the study area was limited to couplets related to exile.
Keywords: Exile, Ahmad Shawqî, Mehmet Âkif Ersoy, Safahat, Al- Shawqiyyat
ATAD (Akademik Tarih ve Araştırmalar Dergisi), 2022
Öz: İnsanlık âlemi birkaç yıldır 2019 yılında Çin’de patlak veren ve oradan tüm dünyaya yayılan C... more Öz: İnsanlık âlemi birkaç yıldır 2019 yılında Çin’de patlak veren ve oradan tüm dünyaya yayılan
Covid-19 salgını gölgesinde yaşamına devam etmektedir. Eskisi kadar korkutucu sahneler içermese
de hâlâ koronavirüs bulaşması sebebiyle gerçekleşen ölüm haberleri basında yer almaktadır. Bu ölüm
haberleri her kesimden insanda kaygıya sebep olmaktadır. Bugün insanımız nasıl virüsle ilgili olup
ondan hala korku duyuyorsa geçmişte yaşayan insanlar da - hastalıkla ilgili günümüz insanı kadar
yeterli bilgi sahibi olmasalar da - taun olarak adlandırılan salgınlardan korku duymuşlar ve bu
kaygılarını dile getirmişlerdir. Taun (veba) sorununa tabiplerin yanı sıra veba salgınına şahit olan ya
da olayı duyan tarihçiler, seyyahlar, dil ve edebiyatçılar ilgi duymuş, konuyu farklı yönleriyle ele
almıştır. Arap yazar ve şairler bu konuya yazı ve şiirlerinde yer vermiş ve onların bazıları da salgın
sebebiyle vefat etmiştir. Toplu ölümlerin yaşandığı bu zamanlarda şiirler söylenmiş, yazılar
yazılmıştır. Bu salgın hastalık taziye ve mersiyeleri içeren kitaplara da konu olmuştur. Meşhur dil
bilginlerinden el-Muberred de ‘et-Te‘âzî ve’l-Merâsî’ (Taziyeler ve Ağıtlar) adlı eserinde salgına yer
vermiştir. Bu çalışmanın amacı el-Muberred’in bu kitabında taunla ilgili mensur sözler ve şiirlerde
hangi hususların öne çıktığını irdelemek ve onun günümüzdeki salgında görülen psikososyal tutum
ve davranışlarla örtüşen yanlarını ortaya çıkarmaktır. Bu araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden
doküman analizi yöntemi kullanılmıştır. Çalışma el-Muberred’in ‘et-Te‘âzî ve’l-Merâsî’ adlı eserinde
taunla sınırlı tutulmuştur. Çalışma sonucunda korkular karşısında zaman değişse de insan
davranışlarının değişmediği görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Taun, Veba, Salgın, el-Muberred, et-Te‘âzî ve’l-Merâsî
RE-READİNG THE PLAGUE İN THE SHADOW OF COVİD-19 IN AL-MUBARRAD'S BOOK
NAMED ‘AL-TA‘AZĪ WA AL-MARĀTHĪ’ (CONDOLENCES AND LAMENTATIONS)
Abstract: The world of humanity has been living in the shadow of the Covid-19 epidemic that broke
out in China in 2019 and spread to the whole world from there for several years. Although it does not
contain scary scenes as before, news of death due to coronavirus infection is still in the press. This
news of death cause anxiety in people from all walks of life. Just as our people today are concerning
about the virus and are still afraid of it, people living in the past - although they did not have as much
knowledge about the disease as today's people - feared the epidemics called Taun and expressed
these concerns. In addition to physicians, historians, travelers, language and literature writers who
witnessed or heard of the plague epidemic were interested in the Taun (plague) problem and
discussed the issue from different aspects. Arab writers and poets have included this subject in their
writings and poems and some of them died due to the epidemic. In these times of mass deaths, poems
were sung and articles were written. This epidemic has also been the subject of books containing
condolences and elegies. One of the famous linguists, al-Mubarrad, also included the epidemic in his
work named al-Ta‘azī wa al-Marāthī. The aim of this study is to examine which aspects stand out in
the prose words and poems about taun in this book of al-Mubarrad and to reveal its overlapping
aspects with the psychosocial attitudes and behaviors seen in the current epidemic. In this study, the
document analysis method, which is one of the qualitative research methods, was used. The study is
limited to plague in al-Mubarrad's work named al-Ta‘azī wa al-Marāthī. As a result of the study, it
was seen that human behaviors did not change even though time changed in the face of fears.
Keywords: Taun, Plague, Epidemic, al-Mubarrad, al-Ta‘azī wa al-Marāthī
RumeliDE, 2022
الملخص خرج المسرح إل ى الوجود منذ أكثر من ألفين سنة ونال مكانته بين سائر الفنون الأدبية، فقد بدأ ... more الملخص
خرج المسرح إل ى الوجود منذ أكثر من ألفين سنة ونال مكانته بين سائر الفنون الأدبية، فقد بدأ باليونان فأخذ منهم الأوروبيون وبعد ذلك
أخذت سائر الأمم -بما فيهم العرب- من الأوروبيين، وهو فن قد يشمل داخله أنواع الفنون الأخرى؛ كالغناء والرقص والشعر ، وهو مرتبط
بالفن من ناحية وبالأدب واللغة من ناحية أخرى، وكثيرا ما دار نقاش حول لغة المسرح وكيفيتها بين كتَّاب المسرحيات والباحثين فيها وما
زال هذ ا النقاش مستمر إلى يومنا هذا. منذ حوالي قرن ونصف من الزمان بدأ فن المسرح ينقل إلى البيئة العربيَّة عن طريق ترجمة المسرحيات
الأوروبية وبدأ الكتَّاب العرب ينهمكون فيه، فانتقلوا من مرحلة الترجمة الى مرحلة الإبداع، فبرز كثير منهم بمؤلفاتهم؛ ومن أشهرهم توفيق
الحكيم الذي ألَّف كثيرا من المسرحيات وذاع صيته بين أواسط الفن والأدب، وفي الوقت نفسه هو حاول وضع قال ب خاص بالمسرح العربي.
وتوفيق الحكيم –بقوله- حاول تبسيط لغة مسرحياته وتقريب العامية من الفصحى، وقد تحدَّث الكاتب في أواخر مسرحيته المسماة (الورطة)
عن مشكلة اللغة وتقري ب العامية من الفصحى واستخدم مصطلحا ت مثل (تفصيح العامية) و(العامية الفصحى) و(عربية التخاطب) وأشار إلى
خطر في مستقبل اللغة، فحاول في مسرحياته تقريب ال لهجة من الفصحى. في هذ ا البحث تم بدراسة "الخروج من الجنة" إحدى أعماله الأدبية
التي تتضمن أرب ع مسرحيات؛ المسرحيا ت الثلاث الأولى منها بالفصحى والرابعة بالعامية، لنوضح هذا التقارب بين الكلما ت في اللهج ة
المصرية ومقابلها في الفصحى، و تم الإشارة إلى أوجه التقارب بينهما، وتم توضيح أيضا مستويات التعبير اللغوي المستعملة عند توفيق
الحكيم. وفي هذ ا البح ث تم استخدام دراس ة الوثائق إحد ى طر ق البح ث النوعي، وفي نهاية البح ث تم التوصل إل ى أ ن الكات ب قد استخدم -
بشكل عام- في مسرحيته الأخيرة من الكتاب كلمات قريبة من الفصحى و يجوز قبول هذه الكلمات في إطار الرُخَص والاختزالات كما أشا ر
إليها كاتبها.
الكلمات المفتاحية: المسرح، المسرح العربي، الفصحى، تفصيح العامية، توفيق الحكيم، الخروج من الجن.
Iklil Journal for Humanity Studies, 2021
الملخص أجري هذا البحث من قبل مدرّس في جامعة (كارمان أوغلو محمد بي )، قسم الترجمة، فرع الترجمة ال... more الملخص
أجري هذا البحث من قبل مدرّس في جامعة (كارمان أوغلو محمد بي )، قسم الترجمة، فرع الترجمة العربية، لإيجاد سبل لحل مشكلة الأخطاء الإملائية لدى طلبة السنة التحضيرية وطرق تجنبها، وتم إجراء البحث في الفصل الأول من العام الدراسي 2018-2019 مع الطالبة العربية التركية الوحيدة في الصف بين الطلبة الأتراك والأجانب غير العرب. ومن الملاحظ أن الطالبة العربية التركية وجميع الطلبة سواها - قد وقعوا في الأخطاء نفسها عند الإملاء. ومن ثم تم الفصل بينها وبين الطلبة الآخرين نظرا للاختلاف في مستواهم اللغوي وأجري هذا البحث مع هذه الطالبة لمدة عشرة أسابيع وألقي الضوء على النتائج الواردة فيه. يهدف هذا البحث لبيان الأخطاء الإملائية لدى الطلبة، أسبابها وإيجاد سبل لحل هذه الظاهرة. وقد أظهر هذا البحث أنّ قراءة الرواية والتركيز في الأخطاء الإملائية عند القراءة له دور إيجابي لتجنب الكثير من الأخطاء الاملائية و لتطوير مهارة الكتابة، وقد ارتفع معدل نجاح الطالبة بنسبة %30،3. وفي التوصيات تم التطرق إلى الفعاليات والأنشطة اللازمة في الصف وخارج المدرسة لتطوير مهارة الكتابة لدى الطلبة.
International Journal of Humanities and Management Sciences (IJHMS), 2019
Abstract— Art and criticism are twins that never leave each other. Although criticism was not ini... more Abstract— Art and criticism are twins that never leave each other.
Although criticism was not initially called "criticism", the mechanism
of criticism emerged - without a name- along with the emergence of
the first works of art. The pleasure each person derives from a common
art and/or literary work may differ from one another’s. Therefore, it is
inevitable to make different interpretations of the same artwork.
Criticism is made to reveal the strengths and/or weaknesses of an
artwork. Every artist should strive for perfection to make his artworks
better. A real artist produces his works for himself first and then for art
lovers and the public. After being satisfied with his work, the artist
presents his work to the public. In many cases, the artist avoids
expressing weaknesses of his work. Therefore, artists who criticize
their work are rarely encountered. The criticisms of an artist's work are
mostly made by third parties.
Virgil (70–19 B.C.) was the most famous poet of the Augustus
period during the Roman Empire. Virgil is regarded as a classic poet
for Latin and European literature, and his most important epic poem
‘’The Aeneid’’ is regarded as a classic artwork for European literature,
too. Hermann Broch's novel ‘‘The Death of Virgil'' focuses on Virgil’s
order ''Burn the Aeneid!'' and criticism of art and poetry concerning
this order. Virgil goes through a crisis on the triangle of poetry, death
and aesthetics in the last hours of his life. Virgil's criticisms of art and
poetry through his epic poem ''The Aneid'' during the conversation
with his friends Lucius Varius, Plotius and Sezar Augustus are
important in terms of showing his viewpoint towards his poems.
Hermann Broch makes Virgil speak in his book, which is about the last
eighteen hours of Virgil's life, and Virgil is ruthlessly criticizing his
own work. In this study prominent aspects of Herman Broch's criticism
on poetry and art will be discussed by taking the words right out of
Virgil' s mouth.
Index Terms—Virgil, The Aeneid, The Death of Virgil, Hermann
Broch, Art and Criticism.
Multicongress II. Uluslararası Multidisipliner Çalışmaları Kongresi Bildiri Tam Metin Kitabı, 2018
Endülüs, Araplar nezdinde bitmeyen bir aşkın bir sevdanın adı, onların içindeki hüznün ve acının ... more Endülüs, Araplar nezdinde bitmeyen bir aşkın bir sevdanın adı, onların içindeki hüznün ve acının adresidir. Endülüs, Araplar tarafından fethedilirken de onlar oradan yenilgiye uğrayıp çıkarken de kanla yoğrulmuş olan topraktır. Endülüs’teki son Arap- İslam devleti olan Granada Emirliği’nin düşüşüne kadar Arap-İslam hâkimiyetinde kalan Endülüs – bazı Araplar her ne kadar tekrar oraların yeniden fethini hayal etseler de- sanki tamamen elden çıkmış gibidir. Bu kapanmaz bir yaradır ve gelecekte de kapanmayacaktır. Arap şairleri ve yazarları dün olduğu gibi bugün de şiir, hikâye ve romanlarıyla Endülüs olgusunu hatıralarda canlı tutmaya devam etmektedir.
Radvâ Âşûr, Granada Üçlemesi adlı romanında Granada’da ikamet eden basit bir ailenin üç kuşak boyunca Engizisyon Mahkemeleri ve İspanyol yönetimi tarafından işkenceye uğramalarını, hapislerde yatışlarını, Arapça kitapların yakılışını ve ailenin bazı üyelerinin Remle Kapısında yakılarak öldürülüşünü; zorla Hristiyanlaştırılma ve ibadet yasağını, tehcir esnasında vuku bulan ölümleri, onların kan, gözyaşı ve acıyla yoğrulan hayatlarını duygusal bir dille kaleme almıştır. Aile üyelerinin bazen Allah’a tevekkül edişlerini, bazen ümitlerini kaybedip Allah’ın onları terk ettiğine dair inançlarını hüzünlü bir şekilde dile getirmiştir. Bu çalışma Endülüs’te kayıp giden bir ailenin yaşadıkları bu travmaları ve onlar üzerindeki psikolojik etkilerini ele almaktadır.
Anahtar Kelimeler: Endülüs, Engizisyon Mahkemeleri, Radva Aşur, Granada Üçlemesi
------
The Persecution on the Muslims of Andalusia and its Reflections on the 20th century Novels: The Example of Radwa Ashour's '' Granada Trilogy ''
Abstract
Andalusia is the name of a love, a name of an endless love in the eyes of the Arabs and the address of sadness and sorrow in their inner world. Andalusia is the land that is plunged into blood both at the time of Arab's conquest and at the time of their forced migration from it. Until the fall of the Emirate of Granada, the last Islamic state in Andalusia, Andalusia under the rule of Muslim Arabs - even if some Arabs imagine today the re-conquest of this land again- seems to be completely out of hand. It is a non-healing wound and will not be healed in the future. Arab poets and writers continue to keep alive the memories of Andalusia today with their poetry, stories and novels as they did it in the past.
Radwâ Ashour, in Granada Trilogy, addresses a simple family that resides in Granada for three generations and describes the events that happened to a family for three generations, their mixed life with blood, tears and pain in an emotive language; tortured family members by the Inquisition Courts and the Spanish government, their incarceration in prison, the burning of Arabic books and burning some members of the family to death at the Bib-Ramble square; forcing all Muslims to adopt Christianity, prohibition of Islamic worship, the deaths that occurred during the forced migration, etc. The family members sadly expressed their belief, sometimes they put their trust in Allah, sometimes they lost their hopes and believed that they've been abandoned by Allah. This study examines these traumas, and the psychological effects on them, on a lost family in Andalusia.
Key words: Andalusia, Inquisition Courts, Radva Ashur, Granada Trilogy
Yahya Kemal and Nizar Qabbani were two poets who served as diplomats in Spain in the past century... more Yahya Kemal and Nizar Qabbani were two poets who served as diplomats in Spain in the past century on behalf of the governments of Turkey and Syria. Yahya Kemal wrote two poems about Spain, " Dance in Andalusia " and " Coffee Shop in Madrid ". " Dance in Andalusia, " a poem written about the Flamenco dance, has become very famous. In this poem, he described the traditional dance of the Spanish people and emphasized the place of this dance in their lives and the fun-loving lives of the people of Spain. In almost all of the poems which Nizar Qabbani wrote about Spain, on the other hand, a feeling of sadness rather than joy prevails. He gives a deep sigh in his poems as he regards Andalusia as the one-time land of his ancestors. His most important poem with respect to Spain is the poem entitled " Granada ". This poem is considered to be one of the most significant odes in the Arab literature describing Granada, the pearl of Andalusia, Arab influences there, the Alhambra palace and the sadness felt due to the loss of the city by Arabs. This study analyzes the two most important poems written by Yahya Kemal and Nizar Qabbani concerning Spain, namely " Dance in Andalusia " and " Granada ". Whenever it is deemed appropriate, other poems of the two poets regarding Spain will be dwelt upon and what kind of an influence Andalusia left in their emotional world will be revealed.
Just as the loss of Andalucía put Arabs in deep grief, so did the loss of the Bal-kans, which cou... more Just as the loss of Andalucía put Arabs in deep grief, so did the loss of the Bal-kans, which could be called ‚Andalucía of the Ottomans‛, put the Turks in a similar kind of grief. The two big states, one of which ruled in the southeast of Europe while the other ruled in the east, reigned for about seven centuries. Then, they retreated in defeat and degradation from the Gates of Conquest through which their ancestors had once entered with pride. Edirne, a city located in the Balkan Peninsula, is an important city that served to the Ottomans as its capital city until the conquest of Istanbul. Having been caught in grief upon the Bulgarian attack on Edirne in 1912, Egyptian poet Ahmet Shawqi wrote an elegy lamenting the loss of the city. Containing wisdom and feel, this poem is the longest and the most important of the elegies written for the Balkans in the past century. The poet devoted his elegy, which was composed of a hundred and five couplets, to expressing his grief caused by the fall of the city. He touched upon issues such as the processes of war and unspeakable mass slaughters perpetrated by the Bulgarians in the name of Christ; he depicted how people were murdered indiscriminately, whether they were young or old, or men or women, even slaughtering babies sleeping in their cribs. He condemned regretfully how the Bulgarians killed their fellow neighbors, Turks, as if they were sheep, and how the Turks shed tears while leaving the lands which once served as their homeland. He invited people in Istanbul, who had been divided into rival factions and locked in conflict, to struggle against the aggressors. He stated that it was no time to boast about one's ancestors and that what could not be protected with the sword could not be protected with the book or the pen. He commended Shukru Pasha, the commander who defended Edirne. He added that each day of the five-month-siege was so long as a year. In our study, we will deal with Ahmet Shawqi's poem beginning with ‚Oh You, Sister of Andalucia‛ in the context of elegies to cities and try to demonst
IKSAD, 2023
ÖZET Tabiatın tüm güzelliğiyle kendini gösterdiği mekânlardan biri de denizdir. Deniz dünya güze... more ÖZET
Tabiatın tüm güzelliğiyle kendini gösterdiği mekânlardan biri de denizdir. Deniz dünya güzelliğini içinde barındırmanın yanı sıra evrenin güzelliğine de ayna olmaktadır. Dolunay onun üzerindeyken daha güzel gözükür. Güneşin doğuşu da batışı da denizde daha farklıdır. Geceleri deniz yıldızlara ev sahipliği yapar. Güneş, ay ve yıldızlar hem gökte hem onun içinde gözükür. Deniz yolculuğu da bazı insanların hayalini süsler. Sayılamayacak kadar çok güzelliği içinde barındıran denizin şiire konu olmaması elbette düşünülemez. Deniz tabiatın güzelliğinin bir parçasıdır. Bununla birlikte o, aynı zamanda şiire güzellik katan bir unsur olagelmiştir. Bazen şiirde denizin güzelliği tasvir edilir bazen de şairler duygularını ortaya koymada denize, onun enginliğine başvurur. Kimi zaman o sevgilinin gözü olmuş, onun rengi sevgilinin gözlerinin rengini betimlemede kullanılmış kimi zaman da deniz tehlikeler barındıran korkutucu bir mekân olarak dizelerde yerini almış ve şair denizin tehlikelerine dikkat çekmiştir. Deniz bazen sevenin sevdiği uğruna içine daldığı dibi görülmeyen derin bir su kütlesidir. Bazı şairler övdüğü insanları cömertlik ve benzeri bazı yönlerden denize benzetmiştir. İbn Reşîk de bunlardan biridir. Şair bir mersiyesinde ağıt yaktığı kişiyle denizi karşılaştırmaktadır. O, şiirlerinde denize yer vermiş ve deniz yolculuğundan bahsetmiştir. Ancak onun şiirlerinde denizin güzelliğinden daha çok denizde yolculuk yapmanın tehlikesi ve şairin buna dair içinde beslediği korku baskın halde ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Şairin divanında yer alan deniz ve deniz yolculuğuyla ilgili beyitler bir araya getirilmiştir. Çalışmada denizin şair üzerindeki etkisi incelenmiştir. İbn Reşîk’in deniz korkusunu dile getirdiği ve onun yerine karada yaşayan bir canlı olarak karayı tercih edişinin ağır bastığı görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: İbn Reşîk el-Kayravânî, deniz, deniz yolculuğu
SEA AND SEA JOURNEY IN THE POEMS OF IBN RASHĪQ AL-QAYRĀWANĪ
ABSTRACT
One of the places where nature manifests itself with all its beauty is the sea. The sea not only contains the beauty of the world, but also mirrors the beauty of the universe. The full moon looks more beautiful while on it. The sunrise and sunset are different in the sea. At night, the sea is home to the stars. The sun, moon and stars appear both in the sky and in it. The sea journey also adorns some people's dreams. Of course, it is unthinkable that the sea, which contains innumerable beauties, is not the subject of poetry. The sea is part of the beauty of nature. However, it has also been an element that adds beauty to poetry. Sometimes the beauty of the sea is depicted in the poem, and sometimes the poets refer to the sea and its vastness to reveal their feelings. Sometimes it became the lover's eye, its color was used to describe the color of the lover's eyes, and sometimes the sea took its place in the lines as a frightening place with dangers and the poet drew attention to the dangers of the sea. The sea is sometimes a deep water mass with no bottom into which the lover dives for the sake of his beloved. Some poets liken the people they praise to the sea in terms of generosity and similar aspects. Ibn Rashīq is one of them. The poet compares the sea with the person he lamented in an elegy. He included the sea in his poems and talked about sea travel. However, in his poems, more than the beauty of the sea, the danger of traveling in the sea and the poet's fear about it appear dominantly. In this study, content analysis method, one of the qualitative research methods, was used. The couplets about the sea and sea travel in the poet's divan were brought together. In this study, the effect of the sea on the poet was examined. It was seen that Ibn Rashīq expressed his fear of the sea and preferred the land as a land-dwelling creature instead.
Keywords: Ibn Rashīq al-Qayrāwanī, sea, sea journey
Kabulünün 101. Yılında İstiklâl Marşı ve Milli Şairimiz Mehmed Âkif Ersoy 2. Uluslararası Sempozyumu, 2022
Mehmet Akif (1873-1936) ve Ahmet Şevkî (1868-1932), Osmanlının son dönemi ve Cumhuriyetin kuruluş... more Mehmet Akif (1873-1936) ve Ahmet Şevkî (1868-1932), Osmanlının son dönemi ve Cumhuriyetin kuruluş
zamanında biri Türkiye’de diğeri Mısır’da yaşamış, Türk ve Arap edebiyatında arkalarında adlarını yaşatacak
şiirler bırakan; böylece ölümden sonra güzel bir şekilde anılmak suretiyle ikinci bir hayat yaşayan izleri
silinmeyecek iki şairdir. Arnavut bir baba ve Buharalı bir annenin çocuğu Mehmet Akif ile damarlarında
Osmanlı hükmü altında yaşamış olan Türk, Kürt, Çerkez, Yunan ve Arapların kanlarını taşıyan Ahmet Şevkî
edebî kişiliklerinin yanı sıra topluma örnek oluşlarıyla da dikkat çekmektedir. Kökenlerindeki bu farklılığa
rağmen iki şairin duygu ve düşünce dünyalarında, dünya görüşlerinde ve olaylara bakışlarında benzerlikler
vardır. Divanlarında bu ortak noktalar göze çarpmaktadır. İkisi de birçok siyasi ve içtimai olayı ve muhtelif
meseleleri şiirlerine taşımışlardır. Bu ortak noktalardan en önemlilerinden biri de her iki şairin çağı yakalamak
için çalışmaya ve eser üretmeye teşvik edişleridir. Bu konuda divanlarında çok sayıda beyit yer almaktadır.
Çalışmak, üretmek, eser ortaya koymak her iki şairin de üstünde özenle durdukları konular arasındadır.
Bir insan eseriyle değer bulur ve eserin varlığı vasıtasıyla kendi varlığı anlam kazanır. İnsanın eseri, sahibi
hem hayattayken hem de dünyaya veda ettikten sonra onun adına konuşur, onun sözcülüğünü yapar. Ahmet
Şevkî ölümden sonra güzel bir şekilde anılmayı ikinci bir yaşam sayıp, bir eser ortaya koyanın ölmeyeceğini
söylerken Mehmet Akif gerçek bahtiyarın öldükten sonra büyük bir nam bırakan kişi olduğunu dile getirmekte
ve kendi eseri Safahât’ın ölünce kendisini rahmetle anmasını ummaktadır. Bu çalışmada her iki şairin Safahât
ve Şevkiyyât adlı divanlarından alınan iki şiirde insanın arkasına bıraktığı eseriyle ilgili şairlerin düşünceleri
ele alınacaktır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden doküman analizi yöntemi kullanılmış ve çalışma
alanı iki şairin bu konuda divanlarındaki görüşlerinin bir özü sayılabilecek iki şiirle sınırlandırılmıştır.