Haluk Özdemir | KIRIKKALE UNIVERSITY-TURKEY (original) (raw)
Papers by Haluk Özdemir
A recent debate has emerged in the literature about a need for more global International Relation... more A recent debate has emerged in the literature about a need for more global International Relations (IR), one which is truly international, to be worthy of its name. This paper outlines the multi-dimensional fragmentation in IR, which has prevented the emergence of a genuinely integrated and global discipline, and created a context in which the periphery cannot make original contributions to the core. The main purpose of this paper is to point out the major obstacles for such original contributions that emanate from the periphery itself. Aside from the general core-periphery fragmentation in the discipline, the periphery is collapsing within itself. From that perspective, the core and the periphery look more integrated, while the real division is between the periphery and the outer periphery. The outer periphery, while mostly invisible to the core, has real effects in IR practice, yet its nature and problems are not looked upon or handled by the current literature. Based on this observation, and using the Turkish example, four major problems of the outer periphery that affect the periphery and curtail its potential for original contributions are identified: (1) apathy towards western IR; (2) conspiracy theorizing; (3) chronological historicism; and (4) the outer periphery's influence on the mainstream periphery. After discussing these problems, it is concluded that the periphery can make contributions to the core only after it has helped the outer periphery solve its problems, and integration within the periphery is achieved. Only then can original contributions of the periphery to a truly international IR be possible.
DergiPark (Istanbul University), Mar 1, 2012
All Azimuth, 2024
A recent debate has emerged in the literature about a need for more global International Relation... more A recent debate has emerged in the literature about a need for more global International Relations (IR), one which is truly international, to be worthy of its name. This paper outlines the multi-dimensional fragmentation in IR, which has prevented the emergence of a genuinely integrated and global discipline, and created a context in which the periphery cannot make original contributions to the core. The main purpose of this paper is to point out the major obstacles for such original contributions that emanate from the periphery itself. Aside from the general core-periphery fragmentation in the discipline, the periphery is collapsing within itself. From that perspective, the core and the periphery look more integrated, while the real division is between the periphery and the outer periphery. The outer periphery, while mostly invisible to the core, has real effects in IR practice, yet its nature and problems are not looked upon or handled by the current literature. Based on this observation, and using the Turkish example, four major problems of the outer periphery that affect the periphery and curtail its potential for original contributions are identified: (1) apathy towards western IR; (2) conspiracy theorizing; (3) chronological historicism; and (4) the outer periphery's influence on the mainstream periphery. After discussing these problems, it is concluded that the periphery can make contributions to the core only after it has helped the outer periphery solve its problems, and integration within the periphery is achieved. Only then can original contributions of the periphery to a truly international IR be possible.
Uluslararası ilişkilerde en açıklayıcı temel kavram olduğuna inanılan gücün anlamı çok net değild... more Uluslararası ilişkilerde en açıklayıcı temel kavram olduğuna inanılan gücün anlamı çok net değildir. Oyunun kurallarına, ortama, aktörlere ve sorunsal bağlamlara göre değişken niteliği nedeniyle gücün tüm zaman, mekan ve konular için geçerli evrensel bir tanımı yapılamamıştır. Bu sorunun nedenlerini ortaya koymak amacıyla makale öncelikle kavramın tanımına ilişkin güçlükler ve ele alındığı üç farklı boyutu tartışmaktadır. Bu bağlamda başka disiplinlerde yapılan çalışmalardan yola çıkarak uluslararası ilişkilerde güç kavramının farklı teoriler tarafından nasıl ele alındığı irdelenmektedir. Uluslararası örgütlerin yaygınlaşması, küresel medyanın gelişimi ve yeni aktörlerin ortaya çıkmasıyla birlikte uluslararası ilişkilerde gücün niteliği de değişmeye başlamıştır. Bu çerçevede “kaba güç/yumuşak güç” tartışmalarının hangi bağlama oturduğu ele alınmakta ve sonuç olarak gücün farklı bağlam, uygulama ve sonuçlarını birlikte değerlendiren çok boyutlu bir güç yaklaşımı önerilmektedir. İndir...
This research investigates the relationship between globalization and national identity crises by... more This research investigates the relationship between globalization and national identity crises by using the Turkish case. The underlying assumption of this research is that globalization is manifested in the intercultural penetration processes which have substantial effects on ...
Uluslararası İlişkiler Dergisi, Mar 1, 2006
Bu makale, küreselleşmenin neden olduğu sorunların çözümü konusunda Avrupa Birliği’nin bazı işlev... more Bu makale, küreselleşmenin neden olduğu sorunların çözümü konusunda Avrupa Birliği’nin bazı işlevlere sahip olduğu ve Türkiye’nin de üyelik sürecini bu sorunlara bir çözüm olarak algıladığı varsayımına dayanmaktadır. Sınırların ayırıcı özelliklerinin azalması ve alt kimliklerin uyanışı ile ulus-devletler, kimlik parçalanması ve ontolojik güvenlik gibi egemenlik ve kimliğe ilişkin bir dizi sorunla karşı karşıya kalmaktadır. Bu soruların çözümü için ulus devletin merkezî ve asimilasyonist kimlik yönetiminin yerini çok-merkezli bir yönetişim anlayışı almaktadır. Kimlik yönetişiminde yalnızca egemen devlet değil, yerel otoritelerin yanısıra Avrupa Birliği de söz sahibi olmaktadır. Avrupa Birliği, başarıyla uyguladığı ve klasik egemenlik yetkilerinin kısıtlanması anlamına gelen yönetişim anlayışını üye ülkelere olduğu gibi Türkiye’ye de önermektedir. Türkiye açısından ise, kimlik parçalanmasına çözüm olarak Avrupa Birliği üyelik süreci, ortak bir amaç etrafında farklı kimlikleri birleştirici ve bütünleştirici bir rol oynamaktadır.
Turkiye’nin jeopolitik konumu, diger tum ulkeler gibi onun dis politika sorunlari karsisindaki da... more Turkiye’nin jeopolitik konumu, diger tum ulkeler gibi onun dis politika sorunlari karsisindaki davranislarini sekillendirmektedir. Ancak Turkiye’yi diger ulkelerden ayiran en onemli ozelliklerden biri, onun farkli stratejik kulturler ve farkli algilamalara sahip ulkelerle cevrilmis olmasi, yani birbirinden son derece farkli alt-sistemler arasinda bir “sinir-ulke” konumunda olmasidir. Bir tarafta iliskilerini kurumsal duzeyde yuruten ve post-modern olarak nitelenebilecek bir uluslararasi sistem, yani Avrupa, diger tarafta reelpolitik ilkelerin buyuk olcude gecerliligini korudugu Ortadogu ve Kafkaslar. Uluslararasi sorunlar karsisinda tamamen farkli davranis modelleri ve algilamalara sahip bu stratejik kulturler arasinda sikisan Turkiye’nin dis politika sorunlarinin buyuk bir kismi bu konumundan kaynaklanmaktadir. Bir tarafta ait olmayan ve katilmaya calistigi Avrupa altsisteminin ongordugu bir siyasal model ve buna dayali davranis sekilleri, diger tarafta kendi guvenligine yonelik on...
This article outlines the main logic and dynamics behind European integration and the historical ... more This article outlines the main logic and dynamics behind European integration and the historical conditions that created it. This is fundamental to understand the working of the EU, crises it experiences and the future of integration. One of the main goals of the article is to emphasize the conditions that shaped the thoughts of the founding fathers of the EU, and the general approach towards solving Europe’s problems, following WWII. First, the German factor in European history is highlighted for a better understanding of European logic of integration. Then, strategies such as prioritization of economic interests over the political ones, selective forgetting and selective remembering, focusing on small details to achieve significant results, legal problem solving for political issues, and emphasizing soft power approaches, besides ideas like pluralism, are discussed. Here, a special emphasis was placed on the strategy of using crises as opportunities to diminish state sovereignty f...
All Azimuth: A Journal of Foreign Policy and Peace, 2015
The main point of departure for this article is the incapacity of current international relations... more The main point of departure for this article is the incapacity of current international relations theorizing to explain both change and continuity without shifting between levels of analysis. The previous research agenda on system studies was renounced before it realized its potential. The concept of a subsystem has great potential for resolving this challenge. This article argues that the properties of the international system, including anarchy, are not constant, and show variation. To factor in this variation, first we need to identify subsystems (e.g. geographical or functional) that diverge across issue areas and functions. Then we need to look at the interactions between subsystems, which is a neglected aspect of the literature on subsystems. This article contributes to the debate by setting out a new research agenda to study the interactions between subsystems and their effects on the general system; that is, to identify when the system is stable and when it changes. This agenda suggests a particular focus on the inconsistencies, contradictions, and challenges that lie at the intersections of different subsystems.
Savunma Bilimleri Dergisi, 2004
Ankara Avrupa Calismalari Dergisi, 2007
Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 2008
Uluslararası ilişkilerde en açıklayıcı temel kavram olduğuna inanılan gücün anlamı çok net değild... more Uluslararası ilişkilerde en açıklayıcı temel kavram olduğuna inanılan gücün anlamı çok net değildir. Oyunun kurallarına, ortama, aktörlere ve sorunsal bağlamlara göre değişken niteliği nedeniyle gücün tüm zaman, mekan ve konular için geçerli evrensel bir tanımı yapılamamıştır. Bu sorunun nedenlerini ortaya koymak amacıyla makale öncelikle kavramın tanımına ilişkin güçlükler ve ele alındığı üç farklı boyutu tartışmaktadır. Bu bağlamda başka disiplinlerde yapılan çalışmalardan yola çıkarak uluslararası ilişkilerde güç kavramının farklı teoriler tarafından nasıl ele alındığı irdelenmektedir. Uluslararası örgütlerin yaygınlaşması, küresel medyanın gelişimi ve yeni aktörlerin ortaya çıkmasıyla birlikte uluslararası ilişkilerde gücün niteliği de değişmeye başlamıştır. Bu çerçevede "kaba güç/yumuşak güç" tartışmalarının hangi bağlama oturduğu ele alınmakta ve sonuç olarak gücün farklı bağlam, uygulama ve sonuçlarını birlikte değerlendiren çok boyutlu bir güç yaklaşımı önerilmektedir. İndirgemeci yaklaşımlar, kavramın tam olarak anlaşılamamasından kaynaklanan yüzeysel ve basit açıklamalar nedeniyle analitik sığlığa neden olmaktadır. Uluslararası ilişkiler hakkında sağlıklı değerlendirmeler için güç kavramının kompleks yapısı iyi anlaşılmalıdır.
Bu çalışma, 11 Eylül saldırılarının ardından hem akademik hem de politik çevrelerde tartışmalara ... more Bu çalışma, 11 Eylül saldırılarının ardından hem akademik hem de politik çevrelerde tartışmalara neden olan ve ABD'nin savunma stratejisi olarak benimsediği önleyici savunma doktrinini ortaya çıkaran güvenlik ihtiyaçlarını ele almaktadır. Düşmandan önce davranarak saldırı hazırlıklarını boşa çıkaran önleyici saldırı, uluslararası hukukta Birleşmiş Milletler'in (BM) kuruluşundan önce bir yapılageliş kuralı olarak vardı. Ancak İkinci Dünya Savaşı'nın ardından güç kullanımının yasaklanmasıyla birlikte önleyici saldırı da tartışma konusu olmaktan çıkmıştı. Ancak bugün, devletlerin birbirlerine karşı kullandıkları caydırıcılık stratejisi terörist tehditlere karşı etkili olamamaktadır. Bu tür tehditlerin saldırıya dönüşmeden önce ortadan kaldırılması gerekmektedir. Aksi takdirde yeni tehditlere karşı savunma anlamsız hâle gelecektir. Yeni tehditlere karşı eski stratejilerle savunma yapmanın güçlüğü, gerilimin ortaya çıkışı ve uyarı süresi kavramlarıyla ve şekiller yardımıyla açıklanmaktadır. Makalemizin ikinci kısmı, bu yeni güvenlik stratejisinin uluslararası güvenlik açısından ortaya koyduğu yeni riskleri ele almaktadır. Önleyici saldırı stratejisi, sorunların barışçı yöntemlerle çözüme kavuşturulması yerine saldırı için yeni fırsatlar ve yasal bir zemin oluşturabilir. Diplomatik yöntemlerle çözümlenebilecek sorunlar savaşa dönüşebilir. Güç kullanımının tüm sisteme yayılması ile kollektif güvenlik sistemi çökebilir. Ancak tüm bu risklere rağmen yeni güvenlik stratejilerine ihtiyaç olduğu da bir gerçektir. Ancak bu strateji, tek taraflı önleyici saldırı yerine çok taraflı yöntemlere ve BM Güvenlik Konseyi'nin merkezî rol oynadığı süreçlerle gerçekleştirilmelidir.
Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri, rasyonel çıkarlar çerçevesinde yönetilen ama zaman zaman da du... more Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri, rasyonel çıkarlar çerçevesinde yönetilen ama zaman zaman da duygusallığın hakim olduğu bir süreçtir. Bu makalede, ilişkilerin rasyonel temellerini ve gelişimini ortaya koymak amacıyla Avrupa bütünleşmesinin doğası kısaca ele alınmakta, ardından ilişkilerin dönemsel olarak değişkenlik gösteren nitelikleri tartışılmaktadır.
This article outlines the main logic and dynamics behind European integration and the historical ... more This article outlines the main logic and dynamics behind European integration and the historical conditions that created it. This is fundamental to understand the working of the EU, crises it experiences and the future of integration. One of the main goals of the article is to emphasize the conditions that shaped the thoughts of the founding fathers of the EU, and the general approach towards solving Europe's problems, following WWII. First, the German factor in European history is highlighted for a better understanding of European logic of integration. Then, strategies such as prioritization of economic interests over the political ones, selective forgetting and selective remembering, focusing on small details to achieve significant results, legal problem solving for political issues, and emphasizing soft power approaches, besides ideas like pluralism, are discussed. Here, a special emphasis was placed on the strategy of using crises as opportunities to diminish state sovereignty for the sake of integration. The last part of the article contrasts the integrative logic with the current state of mind in Europe and discusses the problems caused by the departure from the European logic, especially in recent decades. In that context, the status of Turkey and the problems it faces in the accession process are elaborated as an exemplary case with an emphasis on the Cyprus issue.
Ermeni soykırım iddiaları konusunda Türkiye’de yapılan çalışmalar genel olarak kuramsal bir çerçe... more Ermeni soykırım iddiaları konusunda Türkiye’de yapılan çalışmalar genel olarak kuramsal bir çerçeveden yoksun tarihsel bilgiler olarak karşımıza çıkmaktadır. Buna karşılık Ermeniler tarafından desteklenen akademik çalışmalar sayesinde soykırım iddiaları teorik bir çerçeveye oturtulmuş bulunmaktadır. Kuramsal toparlayıcılıktan yoksunluk, argümanların inandırıcılığını da olumsuz etkilemektedir. Ermeni iddialarının ardındaki güdülerin anlaşılabilmesi amacıyla kuramsal bir çerçeve gereksinimi geçmişe oranla bugün daha fazla hissedilmektedir. Bu çalışmanın temel varsayımı, Ermeniler tarafından ortaya atılan soykırım iddialarının, değişik ülkelere dağılmış olan diasporayı birleştirici bir kimlik yaratmak amacıyla kullanılmakta olduğudur. Buradaki amacımız, soykırım iddialarının ardındaki psikolojik dinamikleri tartışarak bu konuda ortaya çıkacak olan kuramsal yapıya katkı sağlamaktır. İlk bölümde Vamık Volkan tarafından literatüre kazandırılan “seçilmiş travma” kavramı ile diasporanın kimlik gereksinimleri arasındaki ilişki tartışıldıktan sonra ikinci bölümde, gereksinim duyulan birleştirici bir kimliğe temel olarak yaratılan soykırım mitolojisi ele alınmaktadır. Ermeni diasporaları, yaşadıkları ülkelerde karşılaştıkları asimilasyon tehdidine direnebilmek amacıyla soykırım olduğu iddia edilen olayları kimliğin dayandırılabileceği “seçilmiş bir travma” olarak kullanmaktadır. Diaspora için seçilmiş travma haline gelen soykırımın gerçekliği değil birleştirici kimlik açısından gördüğü mitolojik işlevi daha önemlidir.
A recent debate has emerged in the literature about a need for more global International Relation... more A recent debate has emerged in the literature about a need for more global International Relations (IR), one which is truly international, to be worthy of its name. This paper outlines the multi-dimensional fragmentation in IR, which has prevented the emergence of a genuinely integrated and global discipline, and created a context in which the periphery cannot make original contributions to the core. The main purpose of this paper is to point out the major obstacles for such original contributions that emanate from the periphery itself. Aside from the general core-periphery fragmentation in the discipline, the periphery is collapsing within itself. From that perspective, the core and the periphery look more integrated, while the real division is between the periphery and the outer periphery. The outer periphery, while mostly invisible to the core, has real effects in IR practice, yet its nature and problems are not looked upon or handled by the current literature. Based on this observation, and using the Turkish example, four major problems of the outer periphery that affect the periphery and curtail its potential for original contributions are identified: (1) apathy towards western IR; (2) conspiracy theorizing; (3) chronological historicism; and (4) the outer periphery's influence on the mainstream periphery. After discussing these problems, it is concluded that the periphery can make contributions to the core only after it has helped the outer periphery solve its problems, and integration within the periphery is achieved. Only then can original contributions of the periphery to a truly international IR be possible.
DergiPark (Istanbul University), Mar 1, 2012
All Azimuth, 2024
A recent debate has emerged in the literature about a need for more global International Relation... more A recent debate has emerged in the literature about a need for more global International Relations (IR), one which is truly international, to be worthy of its name. This paper outlines the multi-dimensional fragmentation in IR, which has prevented the emergence of a genuinely integrated and global discipline, and created a context in which the periphery cannot make original contributions to the core. The main purpose of this paper is to point out the major obstacles for such original contributions that emanate from the periphery itself. Aside from the general core-periphery fragmentation in the discipline, the periphery is collapsing within itself. From that perspective, the core and the periphery look more integrated, while the real division is between the periphery and the outer periphery. The outer periphery, while mostly invisible to the core, has real effects in IR practice, yet its nature and problems are not looked upon or handled by the current literature. Based on this observation, and using the Turkish example, four major problems of the outer periphery that affect the periphery and curtail its potential for original contributions are identified: (1) apathy towards western IR; (2) conspiracy theorizing; (3) chronological historicism; and (4) the outer periphery's influence on the mainstream periphery. After discussing these problems, it is concluded that the periphery can make contributions to the core only after it has helped the outer periphery solve its problems, and integration within the periphery is achieved. Only then can original contributions of the periphery to a truly international IR be possible.
Uluslararası ilişkilerde en açıklayıcı temel kavram olduğuna inanılan gücün anlamı çok net değild... more Uluslararası ilişkilerde en açıklayıcı temel kavram olduğuna inanılan gücün anlamı çok net değildir. Oyunun kurallarına, ortama, aktörlere ve sorunsal bağlamlara göre değişken niteliği nedeniyle gücün tüm zaman, mekan ve konular için geçerli evrensel bir tanımı yapılamamıştır. Bu sorunun nedenlerini ortaya koymak amacıyla makale öncelikle kavramın tanımına ilişkin güçlükler ve ele alındığı üç farklı boyutu tartışmaktadır. Bu bağlamda başka disiplinlerde yapılan çalışmalardan yola çıkarak uluslararası ilişkilerde güç kavramının farklı teoriler tarafından nasıl ele alındığı irdelenmektedir. Uluslararası örgütlerin yaygınlaşması, küresel medyanın gelişimi ve yeni aktörlerin ortaya çıkmasıyla birlikte uluslararası ilişkilerde gücün niteliği de değişmeye başlamıştır. Bu çerçevede “kaba güç/yumuşak güç” tartışmalarının hangi bağlama oturduğu ele alınmakta ve sonuç olarak gücün farklı bağlam, uygulama ve sonuçlarını birlikte değerlendiren çok boyutlu bir güç yaklaşımı önerilmektedir. İndir...
This research investigates the relationship between globalization and national identity crises by... more This research investigates the relationship between globalization and national identity crises by using the Turkish case. The underlying assumption of this research is that globalization is manifested in the intercultural penetration processes which have substantial effects on ...
Uluslararası İlişkiler Dergisi, Mar 1, 2006
Bu makale, küreselleşmenin neden olduğu sorunların çözümü konusunda Avrupa Birliği’nin bazı işlev... more Bu makale, küreselleşmenin neden olduğu sorunların çözümü konusunda Avrupa Birliği’nin bazı işlevlere sahip olduğu ve Türkiye’nin de üyelik sürecini bu sorunlara bir çözüm olarak algıladığı varsayımına dayanmaktadır. Sınırların ayırıcı özelliklerinin azalması ve alt kimliklerin uyanışı ile ulus-devletler, kimlik parçalanması ve ontolojik güvenlik gibi egemenlik ve kimliğe ilişkin bir dizi sorunla karşı karşıya kalmaktadır. Bu soruların çözümü için ulus devletin merkezî ve asimilasyonist kimlik yönetiminin yerini çok-merkezli bir yönetişim anlayışı almaktadır. Kimlik yönetişiminde yalnızca egemen devlet değil, yerel otoritelerin yanısıra Avrupa Birliği de söz sahibi olmaktadır. Avrupa Birliği, başarıyla uyguladığı ve klasik egemenlik yetkilerinin kısıtlanması anlamına gelen yönetişim anlayışını üye ülkelere olduğu gibi Türkiye’ye de önermektedir. Türkiye açısından ise, kimlik parçalanmasına çözüm olarak Avrupa Birliği üyelik süreci, ortak bir amaç etrafında farklı kimlikleri birleştirici ve bütünleştirici bir rol oynamaktadır.
Turkiye’nin jeopolitik konumu, diger tum ulkeler gibi onun dis politika sorunlari karsisindaki da... more Turkiye’nin jeopolitik konumu, diger tum ulkeler gibi onun dis politika sorunlari karsisindaki davranislarini sekillendirmektedir. Ancak Turkiye’yi diger ulkelerden ayiran en onemli ozelliklerden biri, onun farkli stratejik kulturler ve farkli algilamalara sahip ulkelerle cevrilmis olmasi, yani birbirinden son derece farkli alt-sistemler arasinda bir “sinir-ulke” konumunda olmasidir. Bir tarafta iliskilerini kurumsal duzeyde yuruten ve post-modern olarak nitelenebilecek bir uluslararasi sistem, yani Avrupa, diger tarafta reelpolitik ilkelerin buyuk olcude gecerliligini korudugu Ortadogu ve Kafkaslar. Uluslararasi sorunlar karsisinda tamamen farkli davranis modelleri ve algilamalara sahip bu stratejik kulturler arasinda sikisan Turkiye’nin dis politika sorunlarinin buyuk bir kismi bu konumundan kaynaklanmaktadir. Bir tarafta ait olmayan ve katilmaya calistigi Avrupa altsisteminin ongordugu bir siyasal model ve buna dayali davranis sekilleri, diger tarafta kendi guvenligine yonelik on...
This article outlines the main logic and dynamics behind European integration and the historical ... more This article outlines the main logic and dynamics behind European integration and the historical conditions that created it. This is fundamental to understand the working of the EU, crises it experiences and the future of integration. One of the main goals of the article is to emphasize the conditions that shaped the thoughts of the founding fathers of the EU, and the general approach towards solving Europe’s problems, following WWII. First, the German factor in European history is highlighted for a better understanding of European logic of integration. Then, strategies such as prioritization of economic interests over the political ones, selective forgetting and selective remembering, focusing on small details to achieve significant results, legal problem solving for political issues, and emphasizing soft power approaches, besides ideas like pluralism, are discussed. Here, a special emphasis was placed on the strategy of using crises as opportunities to diminish state sovereignty f...
All Azimuth: A Journal of Foreign Policy and Peace, 2015
The main point of departure for this article is the incapacity of current international relations... more The main point of departure for this article is the incapacity of current international relations theorizing to explain both change and continuity without shifting between levels of analysis. The previous research agenda on system studies was renounced before it realized its potential. The concept of a subsystem has great potential for resolving this challenge. This article argues that the properties of the international system, including anarchy, are not constant, and show variation. To factor in this variation, first we need to identify subsystems (e.g. geographical or functional) that diverge across issue areas and functions. Then we need to look at the interactions between subsystems, which is a neglected aspect of the literature on subsystems. This article contributes to the debate by setting out a new research agenda to study the interactions between subsystems and their effects on the general system; that is, to identify when the system is stable and when it changes. This agenda suggests a particular focus on the inconsistencies, contradictions, and challenges that lie at the intersections of different subsystems.
Savunma Bilimleri Dergisi, 2004
Ankara Avrupa Calismalari Dergisi, 2007
Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 2008
Uluslararası ilişkilerde en açıklayıcı temel kavram olduğuna inanılan gücün anlamı çok net değild... more Uluslararası ilişkilerde en açıklayıcı temel kavram olduğuna inanılan gücün anlamı çok net değildir. Oyunun kurallarına, ortama, aktörlere ve sorunsal bağlamlara göre değişken niteliği nedeniyle gücün tüm zaman, mekan ve konular için geçerli evrensel bir tanımı yapılamamıştır. Bu sorunun nedenlerini ortaya koymak amacıyla makale öncelikle kavramın tanımına ilişkin güçlükler ve ele alındığı üç farklı boyutu tartışmaktadır. Bu bağlamda başka disiplinlerde yapılan çalışmalardan yola çıkarak uluslararası ilişkilerde güç kavramının farklı teoriler tarafından nasıl ele alındığı irdelenmektedir. Uluslararası örgütlerin yaygınlaşması, küresel medyanın gelişimi ve yeni aktörlerin ortaya çıkmasıyla birlikte uluslararası ilişkilerde gücün niteliği de değişmeye başlamıştır. Bu çerçevede "kaba güç/yumuşak güç" tartışmalarının hangi bağlama oturduğu ele alınmakta ve sonuç olarak gücün farklı bağlam, uygulama ve sonuçlarını birlikte değerlendiren çok boyutlu bir güç yaklaşımı önerilmektedir. İndirgemeci yaklaşımlar, kavramın tam olarak anlaşılamamasından kaynaklanan yüzeysel ve basit açıklamalar nedeniyle analitik sığlığa neden olmaktadır. Uluslararası ilişkiler hakkında sağlıklı değerlendirmeler için güç kavramının kompleks yapısı iyi anlaşılmalıdır.
Bu çalışma, 11 Eylül saldırılarının ardından hem akademik hem de politik çevrelerde tartışmalara ... more Bu çalışma, 11 Eylül saldırılarının ardından hem akademik hem de politik çevrelerde tartışmalara neden olan ve ABD'nin savunma stratejisi olarak benimsediği önleyici savunma doktrinini ortaya çıkaran güvenlik ihtiyaçlarını ele almaktadır. Düşmandan önce davranarak saldırı hazırlıklarını boşa çıkaran önleyici saldırı, uluslararası hukukta Birleşmiş Milletler'in (BM) kuruluşundan önce bir yapılageliş kuralı olarak vardı. Ancak İkinci Dünya Savaşı'nın ardından güç kullanımının yasaklanmasıyla birlikte önleyici saldırı da tartışma konusu olmaktan çıkmıştı. Ancak bugün, devletlerin birbirlerine karşı kullandıkları caydırıcılık stratejisi terörist tehditlere karşı etkili olamamaktadır. Bu tür tehditlerin saldırıya dönüşmeden önce ortadan kaldırılması gerekmektedir. Aksi takdirde yeni tehditlere karşı savunma anlamsız hâle gelecektir. Yeni tehditlere karşı eski stratejilerle savunma yapmanın güçlüğü, gerilimin ortaya çıkışı ve uyarı süresi kavramlarıyla ve şekiller yardımıyla açıklanmaktadır. Makalemizin ikinci kısmı, bu yeni güvenlik stratejisinin uluslararası güvenlik açısından ortaya koyduğu yeni riskleri ele almaktadır. Önleyici saldırı stratejisi, sorunların barışçı yöntemlerle çözüme kavuşturulması yerine saldırı için yeni fırsatlar ve yasal bir zemin oluşturabilir. Diplomatik yöntemlerle çözümlenebilecek sorunlar savaşa dönüşebilir. Güç kullanımının tüm sisteme yayılması ile kollektif güvenlik sistemi çökebilir. Ancak tüm bu risklere rağmen yeni güvenlik stratejilerine ihtiyaç olduğu da bir gerçektir. Ancak bu strateji, tek taraflı önleyici saldırı yerine çok taraflı yöntemlere ve BM Güvenlik Konseyi'nin merkezî rol oynadığı süreçlerle gerçekleştirilmelidir.
Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri, rasyonel çıkarlar çerçevesinde yönetilen ama zaman zaman da du... more Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri, rasyonel çıkarlar çerçevesinde yönetilen ama zaman zaman da duygusallığın hakim olduğu bir süreçtir. Bu makalede, ilişkilerin rasyonel temellerini ve gelişimini ortaya koymak amacıyla Avrupa bütünleşmesinin doğası kısaca ele alınmakta, ardından ilişkilerin dönemsel olarak değişkenlik gösteren nitelikleri tartışılmaktadır.
This article outlines the main logic and dynamics behind European integration and the historical ... more This article outlines the main logic and dynamics behind European integration and the historical conditions that created it. This is fundamental to understand the working of the EU, crises it experiences and the future of integration. One of the main goals of the article is to emphasize the conditions that shaped the thoughts of the founding fathers of the EU, and the general approach towards solving Europe's problems, following WWII. First, the German factor in European history is highlighted for a better understanding of European logic of integration. Then, strategies such as prioritization of economic interests over the political ones, selective forgetting and selective remembering, focusing on small details to achieve significant results, legal problem solving for political issues, and emphasizing soft power approaches, besides ideas like pluralism, are discussed. Here, a special emphasis was placed on the strategy of using crises as opportunities to diminish state sovereignty for the sake of integration. The last part of the article contrasts the integrative logic with the current state of mind in Europe and discusses the problems caused by the departure from the European logic, especially in recent decades. In that context, the status of Turkey and the problems it faces in the accession process are elaborated as an exemplary case with an emphasis on the Cyprus issue.
Ermeni soykırım iddiaları konusunda Türkiye’de yapılan çalışmalar genel olarak kuramsal bir çerçe... more Ermeni soykırım iddiaları konusunda Türkiye’de yapılan çalışmalar genel olarak kuramsal bir çerçeveden yoksun tarihsel bilgiler olarak karşımıza çıkmaktadır. Buna karşılık Ermeniler tarafından desteklenen akademik çalışmalar sayesinde soykırım iddiaları teorik bir çerçeveye oturtulmuş bulunmaktadır. Kuramsal toparlayıcılıktan yoksunluk, argümanların inandırıcılığını da olumsuz etkilemektedir. Ermeni iddialarının ardındaki güdülerin anlaşılabilmesi amacıyla kuramsal bir çerçeve gereksinimi geçmişe oranla bugün daha fazla hissedilmektedir. Bu çalışmanın temel varsayımı, Ermeniler tarafından ortaya atılan soykırım iddialarının, değişik ülkelere dağılmış olan diasporayı birleştirici bir kimlik yaratmak amacıyla kullanılmakta olduğudur. Buradaki amacımız, soykırım iddialarının ardındaki psikolojik dinamikleri tartışarak bu konuda ortaya çıkacak olan kuramsal yapıya katkı sağlamaktır. İlk bölümde Vamık Volkan tarafından literatüre kazandırılan “seçilmiş travma” kavramı ile diasporanın kimlik gereksinimleri arasındaki ilişki tartışıldıktan sonra ikinci bölümde, gereksinim duyulan birleştirici bir kimliğe temel olarak yaratılan soykırım mitolojisi ele alınmaktadır. Ermeni diasporaları, yaşadıkları ülkelerde karşılaştıkları asimilasyon tehdidine direnebilmek amacıyla soykırım olduğu iddia edilen olayları kimliğin dayandırılabileceği “seçilmiş bir travma” olarak kullanmaktadır. Diaspora için seçilmiş travma haline gelen soykırımın gerçekliği değil birleştirici kimlik açısından gördüğü mitolojik işlevi daha önemlidir.