berna aksoy özcan | Nisantasi University (original) (raw)
Uploads
Papers by berna aksoy özcan
Akdeniz İİBF Dergisi, 2020
⚠ Yazar(lar) bu çalışmanın tüm süreçlerinin araştırma ve yayın etiğine uygun olduğunu, etik kural... more ⚠ Yazar(lar) bu çalışmanın tüm süreçlerinin araştırma ve yayın etiğine uygun olduğunu, etik kurallara ve bilimsel atıf gösterme ilkelerine uyduğunu beyan etmiştir. Aksi bir durumda Akdeniz İİBF Dergisi sorumlu değildir. e-ISSN 2667-7229 http://dx. ÖZ Günümüzde çevre sorunları iklim değişikliği üzerinden tartışılmaktadır. İklim değişikliği, küresel düzeyde insan varlığını tehdit etmektedir. 1990'larda neoliberal politikaların etkisinde, doğal kaynakların hesapsızca kullanımı, gezegenin ekosisteminin bozulmasının önemli nedenlerinden biri olmuştur. Sanayileşmenin uluslararası niteliği, çevre sorunlarının da küresel düzeyde tartışılır olması sonucunu getirmiştir. Bu yüzden günümüzde devletler, ortak bir sorun olarak iklim değişikliğini tartışmaya ve ortak çevre politikalarıyla çözüm üretmeye çalışmaktadırlar. Devletler ortak bir mülkiyet olarak doğal kaynakların kullanımını sınırlandırmak ve bu kaynakların kalitesinin devamlılığını sağlamak için ortak hareket ederek iklim değişikliğinin önüne geçmek arzusundadırlar. Bu çalışmada, 1980'lerden sonra neoliberal politikaların etkisiyle küresel pazara dönük rekabetin sınırsız doğal kaynak kullanımını teşvik eden ortamında, ortak mülkiyet (common property) kavramı üzerinden uluslararası çevre politikalarının önemi ve uluslararası işbirliğinde ortak çevre yönetimi sorunu tartışılacaktır. Çalışmada ele alınan sorun, 2005'te yürürlüğe giren ve karbon gazı salınımını azaltma amacı ile devletlere yaptırım uygulayan Kyoto Protokolü üzerinden değerlendirilmeye çalışılacaktır.
Beykent Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Dergisi Cilt:3 Sayı:1 , 2010
1980’ler sonrası uluslararası ilişkiler ortamında Sovyet Sosyalist Cuhuriyetler Birliği (SSCB)’ni... more 1980’ler sonrası uluslararası ilişkiler ortamında Sovyet Sosyalist Cuhuriyetler Birliği (SSCB)’nin dağılması sonrası iki kutuplu sistem ortadan kalkmıştır. Bu siyasi değişim, uluslararası sorunların çözümünde de farklı perspektiflerin rol oynamasına neden olmuştur ve hala olmaktadır. Güç ve çıkar’ın ortaklık ettiği uluslararası ortamda, taraflı dış politika izlemenin de sona erdiği düşünülürse artık uluslararası sorunlara taraf olan devletlerin kendi amaçlarını siyasi ve ekonomik gücü oranında gerçekleştirme arzusu içinde oldukları görülür. Artık uluslararası siyasi ortam güç ve çıkar odaklı realist politikalar ile yönlendirilmektedir. İşbu çalışmada, realist ve neorealist paradigmaların, Kıbrıs sorununun analizinde, çözüme katkısı üzerinde durulacaktır.
Kıbrıs sorunu, Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkileri etkilemeye başladığı yıllardan itibare... more Kıbrıs sorunu, Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkileri etkilemeye başladığı yıllardan itibaren her zaman dış politikada Türkiye üzerinde bir baskı unsuru olmuştur. Yunanistan, kuruluşundan günümüze dış politikasını, Türkiye'yle sorunları üzerine kurmuş ve özellikle Kıbrıs sorununu Ege Denizi'nde hakimiyet elde edebilmek için kendi lehine çözülmesi gereken birincil sorun olarak görmüştür. Kıbrıs sorununu, sadece Türk-Yunan mücadele sahası olarak göremeyiz. Sorunun parametreleri, bölgenin stratejik önemi nedeniyle dönemin siyasi koşullarına göre belirlenmekte ve bu parametreler üzerinden güçlü devletlerin izin verdiği ölçüde her iki devlet dış politika amaçlarını belirlemektedirler. Bu çalışmada Kıbrıs sorunu, dönemin siyasi koşulları ve güçlü devletlerin, Kıbrıs'a yakın olan Ortadoğu bölgesine yönelik uluslararası politik yaklaşımları ve küresel politik açılımlarda her iki devletin dış politika çıktılarının parametreleri üzerinden genel çerçevede değerlendirilmiştir. Son dönemde ise değişen dünya düzeninde Kıbrıs sorununun, taraf değiştirerek Avrupa Birliği ve Türkiye arasında bir sorun olarak değerlendirilmesinin sonucunda, Türkiye'nin Kıbrıs sorununa taraf iken önündeki engel olarak görülmesi, Türk-Yunan dengesinin ortadan kaldırılması ile açıklanacaktır. Çalışmadaki temel sonuç, Kıbrıs sorununun Türk-Yunan dengesinde çözülmesi gerektiğidir. Avrupa Birliği zemininde, iki ülkenin eşit statüde olmamasının yarattığı sorunsalın Kıbrıs sorununa etkisi üzerinde durulmuştur. Ayrıca sonuç bölümünde, Türkiye'nin Yunanistan karşısında denge unsuru olacak politik açılımlara yönelmesi gerektiği önerileri getirilmiştir.
Anadolu Bil Meslek Yüksekokulu Dergisi Yıl:3 Sayı:11, 2008
Avrupa Birliği, 1997 Kopenhag Zirvesi’nde AB’ye aday ülkelerin önüne ekonomik, siyasi ve mükteseb... more Avrupa Birliği, 1997 Kopenhag Zirvesi’nde AB’ye aday ülkelerin önüne ekonomik, siyasi ve müktesebat uyumuyla ilgili bazı kriterler ileri sürmüştür. Bu kriterlerden biri de azınlık haklarına saygı ve azınlık haklarının korunması ilkesidir. Azınlık hakları; azınlıkların bulundukları ülkelerde,ülke vatandaşlarının sahip oldukları tüm hak ve hürriyetlere sahip olabilmesidir.
AB, Lozan Antlaşması’nda “azınlık” ifadesinin sadece Hristiyanlardan oluşan azınlık şeklinde değil dil,din,kültürel farklılığı olan topluluklar olarak daha geniş kapsamlı olarak Türkiye tarafından benimsenmesini istemektedir. Türkiye’nin 1998-1999,2000,2001,2002,2003 raporlarında genelde aday ülkenin doğru yolda olduğu ve ilerlemeye devam etmesi gerektiği ile ilgili ifadeler yer alırken 2004 yılı raporunda Kopenhag kriterlerinin tamamlandığı fakat azınlık haklarıyla ilgili bazı aksaklıkların olduğu ifade edilmiştir. Bu raporda açıkça Kürt ve Alevi Türk vatandaşlarından azınlık olarak bahsedilmiştir. Bunun yanısıra özellikle de seçim sistemlerinde % 10 barajının kaldırılmasıyla ilgili görüşler bildirilmiştir. Fakat bir AB üyesi olan Yunanistan’ın seçim barajını % 3 olarak belirlemesinden AB’nin haberi yok mudur? Ya da insan haklarıyla ilgili ciddi sorunları olan Slovenya’nın AB’ye tam üye olması ve Komisyon’un bu ülkeyle ilgili raporunda insan hakları sorunlarına yer vermemesi de AB’nin kriterleriyle çelişmekte değil midir? Aday ülkelerin bu kriterlere uyumu istenirken diğer taraftan AB üyesi ülkelerin bu kriterleri ne derece uyguladığı tartışılmaktadır.
21. yüzyıla girdiğimiz bu zaman diliminde devletler, küreselleşmenin sosyo-ekonomik açıdan yarattığı geniş bir açı ile karşı karşıya kalmaktadır. İnsan gücünün kullanımı, teknolojik gelişmelerle yetişmiş personel ihtiyacının ortaya çıkması, beyin göçü dediğimiz olgu sayesinde tüm dünyada emek kullanımı evrensel hale gelmiştir. Bununla birlikte bir ülkede çalışan yabancı işçi sayısı özellikle Avrupa ülkelerinin yaşlı nüfusa sahip olmaları sebebiyle Avrupa’da sürekli artmaktadır. Bu çalışmada özellikle Avrupa ülkelerinin azınlık hakları konusundaki uygulamaları ve uluslararası antlaşmalarda azınlık hakları üzerinde durulacaktır.
Akdeniz İİBF Dergisi, 2020
⚠ Yazar(lar) bu çalışmanın tüm süreçlerinin araştırma ve yayın etiğine uygun olduğunu, etik kural... more ⚠ Yazar(lar) bu çalışmanın tüm süreçlerinin araştırma ve yayın etiğine uygun olduğunu, etik kurallara ve bilimsel atıf gösterme ilkelerine uyduğunu beyan etmiştir. Aksi bir durumda Akdeniz İİBF Dergisi sorumlu değildir. e-ISSN 2667-7229 http://dx. ÖZ Günümüzde çevre sorunları iklim değişikliği üzerinden tartışılmaktadır. İklim değişikliği, küresel düzeyde insan varlığını tehdit etmektedir. 1990'larda neoliberal politikaların etkisinde, doğal kaynakların hesapsızca kullanımı, gezegenin ekosisteminin bozulmasının önemli nedenlerinden biri olmuştur. Sanayileşmenin uluslararası niteliği, çevre sorunlarının da küresel düzeyde tartışılır olması sonucunu getirmiştir. Bu yüzden günümüzde devletler, ortak bir sorun olarak iklim değişikliğini tartışmaya ve ortak çevre politikalarıyla çözüm üretmeye çalışmaktadırlar. Devletler ortak bir mülkiyet olarak doğal kaynakların kullanımını sınırlandırmak ve bu kaynakların kalitesinin devamlılığını sağlamak için ortak hareket ederek iklim değişikliğinin önüne geçmek arzusundadırlar. Bu çalışmada, 1980'lerden sonra neoliberal politikaların etkisiyle küresel pazara dönük rekabetin sınırsız doğal kaynak kullanımını teşvik eden ortamında, ortak mülkiyet (common property) kavramı üzerinden uluslararası çevre politikalarının önemi ve uluslararası işbirliğinde ortak çevre yönetimi sorunu tartışılacaktır. Çalışmada ele alınan sorun, 2005'te yürürlüğe giren ve karbon gazı salınımını azaltma amacı ile devletlere yaptırım uygulayan Kyoto Protokolü üzerinden değerlendirilmeye çalışılacaktır.
Beykent Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Dergisi Cilt:3 Sayı:1 , 2010
1980’ler sonrası uluslararası ilişkiler ortamında Sovyet Sosyalist Cuhuriyetler Birliği (SSCB)’ni... more 1980’ler sonrası uluslararası ilişkiler ortamında Sovyet Sosyalist Cuhuriyetler Birliği (SSCB)’nin dağılması sonrası iki kutuplu sistem ortadan kalkmıştır. Bu siyasi değişim, uluslararası sorunların çözümünde de farklı perspektiflerin rol oynamasına neden olmuştur ve hala olmaktadır. Güç ve çıkar’ın ortaklık ettiği uluslararası ortamda, taraflı dış politika izlemenin de sona erdiği düşünülürse artık uluslararası sorunlara taraf olan devletlerin kendi amaçlarını siyasi ve ekonomik gücü oranında gerçekleştirme arzusu içinde oldukları görülür. Artık uluslararası siyasi ortam güç ve çıkar odaklı realist politikalar ile yönlendirilmektedir. İşbu çalışmada, realist ve neorealist paradigmaların, Kıbrıs sorununun analizinde, çözüme katkısı üzerinde durulacaktır.
Kıbrıs sorunu, Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkileri etkilemeye başladığı yıllardan itibare... more Kıbrıs sorunu, Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkileri etkilemeye başladığı yıllardan itibaren her zaman dış politikada Türkiye üzerinde bir baskı unsuru olmuştur. Yunanistan, kuruluşundan günümüze dış politikasını, Türkiye'yle sorunları üzerine kurmuş ve özellikle Kıbrıs sorununu Ege Denizi'nde hakimiyet elde edebilmek için kendi lehine çözülmesi gereken birincil sorun olarak görmüştür. Kıbrıs sorununu, sadece Türk-Yunan mücadele sahası olarak göremeyiz. Sorunun parametreleri, bölgenin stratejik önemi nedeniyle dönemin siyasi koşullarına göre belirlenmekte ve bu parametreler üzerinden güçlü devletlerin izin verdiği ölçüde her iki devlet dış politika amaçlarını belirlemektedirler. Bu çalışmada Kıbrıs sorunu, dönemin siyasi koşulları ve güçlü devletlerin, Kıbrıs'a yakın olan Ortadoğu bölgesine yönelik uluslararası politik yaklaşımları ve küresel politik açılımlarda her iki devletin dış politika çıktılarının parametreleri üzerinden genel çerçevede değerlendirilmiştir. Son dönemde ise değişen dünya düzeninde Kıbrıs sorununun, taraf değiştirerek Avrupa Birliği ve Türkiye arasında bir sorun olarak değerlendirilmesinin sonucunda, Türkiye'nin Kıbrıs sorununa taraf iken önündeki engel olarak görülmesi, Türk-Yunan dengesinin ortadan kaldırılması ile açıklanacaktır. Çalışmadaki temel sonuç, Kıbrıs sorununun Türk-Yunan dengesinde çözülmesi gerektiğidir. Avrupa Birliği zemininde, iki ülkenin eşit statüde olmamasının yarattığı sorunsalın Kıbrıs sorununa etkisi üzerinde durulmuştur. Ayrıca sonuç bölümünde, Türkiye'nin Yunanistan karşısında denge unsuru olacak politik açılımlara yönelmesi gerektiği önerileri getirilmiştir.
Anadolu Bil Meslek Yüksekokulu Dergisi Yıl:3 Sayı:11, 2008
Avrupa Birliği, 1997 Kopenhag Zirvesi’nde AB’ye aday ülkelerin önüne ekonomik, siyasi ve mükteseb... more Avrupa Birliği, 1997 Kopenhag Zirvesi’nde AB’ye aday ülkelerin önüne ekonomik, siyasi ve müktesebat uyumuyla ilgili bazı kriterler ileri sürmüştür. Bu kriterlerden biri de azınlık haklarına saygı ve azınlık haklarının korunması ilkesidir. Azınlık hakları; azınlıkların bulundukları ülkelerde,ülke vatandaşlarının sahip oldukları tüm hak ve hürriyetlere sahip olabilmesidir.
AB, Lozan Antlaşması’nda “azınlık” ifadesinin sadece Hristiyanlardan oluşan azınlık şeklinde değil dil,din,kültürel farklılığı olan topluluklar olarak daha geniş kapsamlı olarak Türkiye tarafından benimsenmesini istemektedir. Türkiye’nin 1998-1999,2000,2001,2002,2003 raporlarında genelde aday ülkenin doğru yolda olduğu ve ilerlemeye devam etmesi gerektiği ile ilgili ifadeler yer alırken 2004 yılı raporunda Kopenhag kriterlerinin tamamlandığı fakat azınlık haklarıyla ilgili bazı aksaklıkların olduğu ifade edilmiştir. Bu raporda açıkça Kürt ve Alevi Türk vatandaşlarından azınlık olarak bahsedilmiştir. Bunun yanısıra özellikle de seçim sistemlerinde % 10 barajının kaldırılmasıyla ilgili görüşler bildirilmiştir. Fakat bir AB üyesi olan Yunanistan’ın seçim barajını % 3 olarak belirlemesinden AB’nin haberi yok mudur? Ya da insan haklarıyla ilgili ciddi sorunları olan Slovenya’nın AB’ye tam üye olması ve Komisyon’un bu ülkeyle ilgili raporunda insan hakları sorunlarına yer vermemesi de AB’nin kriterleriyle çelişmekte değil midir? Aday ülkelerin bu kriterlere uyumu istenirken diğer taraftan AB üyesi ülkelerin bu kriterleri ne derece uyguladığı tartışılmaktadır.
21. yüzyıla girdiğimiz bu zaman diliminde devletler, küreselleşmenin sosyo-ekonomik açıdan yarattığı geniş bir açı ile karşı karşıya kalmaktadır. İnsan gücünün kullanımı, teknolojik gelişmelerle yetişmiş personel ihtiyacının ortaya çıkması, beyin göçü dediğimiz olgu sayesinde tüm dünyada emek kullanımı evrensel hale gelmiştir. Bununla birlikte bir ülkede çalışan yabancı işçi sayısı özellikle Avrupa ülkelerinin yaşlı nüfusa sahip olmaları sebebiyle Avrupa’da sürekli artmaktadır. Bu çalışmada özellikle Avrupa ülkelerinin azınlık hakları konusundaki uygulamaları ve uluslararası antlaşmalarda azınlık hakları üzerinde durulacaktır.