Fatma Kalpaklı Yeğin - Selcuk University (Selçuk Üniversitesi) (original) (raw)

Papers by Fatma Kalpaklı Yeğin

Research paper thumbnail of İsti̇klal Marşi’Nin A. H. Tanpinar’In Saatleri̇ Ayarlama Ensti̇tüsü Romani Üzeri̇ne Yansimalari

Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 2021

'ın ünlü eseri, Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nün anlatıcısı ve ana karakteri olan Hayri İrdal, Zar... more 'ın ünlü eseri, Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nün anlatıcısı ve ana karakteri olan Hayri İrdal, Zarife halasının Laterjik uykudan uyanma sahnesini "[k]ötürüm halam, öleceği beklenen, ölen halam, yardımsız yürüyor, koşa koşa merdivenlerden çıkıyordu" (Tanpınar, 2019, s.66) diyerek okuyucuya aktarır. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın ünlü eseri Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nde, zihinlerimizde "yeniden dirilme" sahnesi ile tabutun kapağını açıp dışarı çıkarak tüm akrabalarını ve okuyucuyu şaşkınlık içinde bırakan hala karakterinin, aslında Osmanlı İmparatorluğu'nun artık sonu geldiğine inanıldığı bir dönemde, küllerinden yeniden doğarak Türkiye Cumhuriyeti olarak dirilmesini sembolize ettiği kanaatindeyiz. Zarife hala karakterinin yeniden dirilme sahnesi incelendiğinde ise milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un ve İstiklal Marşımız'ın, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanı üzerinde yer yer etkileri görülmektedir. Bu nedenle, bu çalışmada, İstiklal Marşımızın kabulünün yüzüncü yılı vesilesiyle Mehmet Akif Ersoy'un ve İstiklal Marşımızın Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Ensitüsü romanı üzerindeki etkileri mercek altına alınacaktır.

Research paper thumbnail of AN IMMIGRANT GIRL ALONG THE DANUBE RIVER: A TURKISH SONG (GÖÇMEN KIZI TÜRKÜSÜ)

RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, 2023

Öz Bu çalışmamızda “Ben Bir Göçmen Kızı Gördüm Tuna Boyunda” adlı şarkının sözlerini inceleyerek ... more Öz
Bu çalışmamızda “Ben Bir Göçmen Kızı Gördüm Tuna Boyunda” adlı şarkının sözlerini inceleyerek Tuna Nehrinin etrafında yerleşen kültürler ve meydana gelen göçler ya da savaşlar hakkında, özellikle öksüz kalan göçmen kızlar/çocuklar hakkında çıkarımlarda bulunmak amaçlanmaktadır. Bu şarkı bir Rumeli türküsüdür ve ilk olarak 2 Şubat 1984 yılında Havva Karakaş tarafından derlenerek, kocası Hasan Karakaş tarafından da notaya alınmıştır (“Ben Bir Göçmen Kızı Gördüm”e bakınız). Şarkının yazarı bilinmemekle birlikte, şarkının hüzünlü tonu nedeniyle çoğunlukla ağıt olarak sınıflandırılmaktadır. “Ben Bir Göçmen Kızı Gördüm Tuna Boyunda” adlı şarkıda Tuna boylarında koyunlarını güderek hayata tutunmaya çalışan öksüz bir göçmen kızın öyküsü anlatılmaktadır. “Ben Bir Göçmen Kızı Gördüm Tuna Boyunda” şarkısı bize Tuna boylarında yaşayan kadınların, bu güzel coğrafyada yaşamanın bedeli olarak savaşlarda sevdikleri birçok erkeği ve ailelerini kaybederek verdikleri ağır bedellere ve hayat mücadelelerine bir göz atma şansı vermektedir. Nitekim Tuna nehri tarih boyunca etrafındaki bölgeleri her zaman daha kıymetli kılmıştır. Bu nedenle Tuna boyunda yerleşebilmek için farklı insan toplulukları arasında birçok savaş yaşanmıştır. Bu güzel coğrafyada yaşamanın kaçınılmaz olarak ağır bir bedeli vardır. Dolayısıyla, “Ben Bir Göçmen Kızı Gördüm Tuna Boyunda” adlı şarkıda, öksüz kalmış genç bir göçmen kızının yaşam mücadelesi ve hayata tutunma çabası anlatılmaktadır. Kısacası, bu çalışmada şarkının ve sözlerinin Türkiye’deki farklı ses sanatçıları tarafından farklı zamanlarda, farklı yorumları sosyo-kültürel konulara ve sanatçıların kişisel tarihlerine/hikâyelerine değinerek mercek altına alınacaktır.

Anahtar kelimeler: “Ben Bir Göçmen Kızı Gördüm Tuna Boyunda”, Rumeli Türküsü, Şarkı Sözleri, Tuna Nehri, Öksüzler.

The story of “an immigrant girl along the Danube river”: A Turkish song

Abstract
This study aims to explore the lyrics of a Turkish song named “An Immigrant Girl along the Danube River” and, in doing so, we aim to derive some information in relation to the societies settled along the Danube River and the migrations or the wars that might have happened in that region. Considering the lyrics of the song, we also intent to have some information about the orphaned girls/children and their lives in that region. The song is a Rumeli folk song compiled by Havva Karakaş on February 2, 1984 and scored by her husband Hasan Karakaş (see “Ben Bir Göçmen Kızı Gördüm”). Unfortunately, the songwriter is unknown. Yet, it is one of the well-known melancholic Rumeli folk songs and might be categorized as an elegy since the song has a mournful tone. “An Immigrant Girl along the Danube River” tells mainly the story of an orphaned girl, who tries to hold onto life by taking care of two lambs and by playing games with them along the Danube River. The Turkish song, namely “an Immigrant Girl along the Danube River” gives us a chance to have a look at the lives of the women who endure the consequences of living in a very beautiful geography by losing many males in wars since the Danube River makes the places around her more desirable. Hence, we see many wars among many different populations in order to settle around her. Not surprisingly, it usually comes at a heavy price to live in such beautiful places. Therefore, this song tells the story of a young orphaned girl (and her struggles to survive), who lives along the Danube River. Thus, in this study, the lyrics of the song and its interpretations by various singers in Türkiye will be put under the lenses with reference to the socio-cultural issues at the time and their personal histories as well.

Keywords: “An Immigrant Girl along the Danube River”, a Turkish Song, Lyrics, The Danube River, Orphans.

Research paper thumbnail of CİCİ FİLMİNDE BABALAR VE OĞULLARI FATHERS AND SONS IN THE CUTEST

The 7th International Language, Culture and Literature Symposium Book of Proceedings/7. Uluslararası Dil, Kültür ve Edebiyat Sempozyumu Tam Metin Bildiriler Kitabı, 2022

Özet Yönetmenliğini ve senaryo yazarlığını Berkun Oya’nın yaptığı ve başrollerini Fatih Artman, A... more Özet
Yönetmenliğini ve senaryo yazarlığını Berkun Oya’nın yaptığı ve başrollerini Fatih Artman, Ayça Bingöl ve Funda Eryiğit’in paylaştığı 2022 yılı yapımı Cici filmi 1980’lerin Türkiye’sinde geçmektedir. Almanya’dan köyüne geri dönen Bekir ve ailesinin başından geçen olayların ele alındığı filmde Bekir, eşi Havva, iki oğulları (Kadir ile Yusuf) ve büyük kızı (Saliha) ile beraber Ankara’ya yakın bir köyde yaşamaktadır. Köyde öksüz kalan Cemil adlı bir çocuğun koyunlara bakıp, çobanlık yapmak için aileye katılmasıyla aile üyelerinin hayatlarının akışı da uzun vadede beklenmedik bir şekilde değişecektir. Cemil’in de etkisiyle özellikle ve öncelikle Bekir ile büyük oğlu Kadir’in ilişkisi ve daha uzun bir zaman diliminde, gelecekte Havva ile kızı Saliha’nın ilişkisi derinden etkilenecektir. Bu bağlamda, çalışmamızda Cici filmindeki karakterler üzerinden özellikle baba oğul ilişkilerinin ve çocukluk travmalarının irdelenmesi amaçlanmaktadır.
Anahtar Sözcükler: Cici, Çocukluk travmaları, Baba oğul ilişkileri, 1980’ler.
Fathers and Sons in the movie, the Cutest

Abstract
Written and directed by Berkun Oya, the Cutest (2022) gives an insight into the lives of rural people in Middle-Anatolia in 1980s. Having migrated back to Türkiye from Germany, Bekir lives with his family in a small village close to Ankara. One day, an orphaned-boy named Cemil comes to their house to tend sheep for the family. Cemil’s joining Bekir’s family becomes a turning point for all the members of the family since Bekir sees Cemil as his adopted-son rather than as a shepherd-boy. Consequently, first Bekir’s relationship with his sons and Havva’s relationship with her daughter change in a dramatic way. In other words, given the intense and very complex nature of parent-child relationships as illustrated in the movie, some events or experinces may cause some childhood traumas. Thus, the aim of this study is to explore the dynamics of father-son relationships and childhood-traumas by giving examples from the Cutest.

Keywords: The Cutest, Childhood trauma, Father-son relationships, 1980s.

Research paper thumbnail of Reflections of autism in media: my name is Khan

Reflections of autism in media: my name is Khan

WOS:000439379600020Autism, which is diagnosed in the early ages and may be defined as "a dis... more WOS:000439379600020Autism, which is diagnosed in the early ages and may be defined as "a disorder of neural development characterized by impaired social interaction and verbal and non-verbal communication, and by restricted, repetitive or stereotyped behavior", begins to attract the attention of media more and more day by day. Especially, in cinema, which is a very popular branch of media, the number of films dealing with the issue of autism begins to increase. One of the films is My Name is Khan directed by Karan Johar. In this film, cultural and adaptation problems faced in daily life of Khan are shown. Thus, the audience grasps the opportunity to enter into the world of autistic people through Khan and may develop empathy with these people. In this film, Khan's situation is three times more challenging than the situation of other autistics since he is not only an autistic, but also a Muslim with a dark skin color in post- 9/11 America. This study was conducted to ex...

Research paper thumbnail of Benim Adım Han Filmi: Otizmin Medyadaki Yansıması

Benim Adım Han Filmi: Otizmin Medyadaki Yansıması

Ya s amin erken donemlerinde ba s layan ve ya s am boyu suren, bireyi fiziksel, sosyal ve psikolo... more Ya s amin erken donemlerinde ba s layan ve ya s am boyu suren, bireyi fiziksel, sosyal ve psikolojik yonlerden etkileyen otizm her gecen gun medyanin da ilgisini ceken bozukluklardan biri haline gelmi s tir. Ozellikle sinema sektorunde otizmi konu edinen filmlere siklikla rastlanmaktadir. Bu filmlerden biri Karan Johar’in yonetti g i Benim Adim Khan ( My Name is Khan ) filmidir. Filmde otistik bozuklu g u olan Khan karakterinin gunluk ya s amda kar s ila s ti g i kulturel ve adaptasyon sorunlari i s lenmektedir. Bu esnada, seyirci de otistik bir cocu g un gozunden farkli bir dunyaya adim atmakta ve seyircinin kafasinda yeni perspektifler yaratilmaktadir. Filmde Khan 9/11 olaylarinda Amerika’da ya s ayan bir Musluman ve koyu renkli bir cilde sahip olmasi nedeni ile di g er otistik cocuklardan uc kat daha fazla zorlanmaktadir. Bu ozelli g i ile Benim Adim Khan filmi, otizmi konu alan di g er filmlerden ay- rilmaktadir. Bu cali s ma Benim Adim Han adli filmin tematik incelenmesi...

Research paper thumbnail of The Relationship Between Nature and Human Psyche in the Kite Runner

Journal of International Social Research, 2017

In Khaled Hosseini's the Kite Runner, we as readers witness many stages of the Afghan history. Ma... more In Khaled Hosseini's the Kite Runner, we as readers witness many stages of the Afghan history. Many socio-political events such as the fall of Afghan monarchy, the Soviet invasion, the Taliban's regime in Afghan history are given through the life story of Amir and Hassan, two Afghan boys. In the novel, the struggle for power (in politics and in daily life) and avarice of human beings (in every field of life) begin to destroy Amir and Hassan's lives as well as the environment. Eventually, everything begins to fall apart in Afghanistan. What is significant in the novel is that at the hands of the Afghan writer Khaled Hosseini, every single natural element (such as a tree, a flower or a drop of rain) may become a tool to reflect the psychology of the characters in the Kite Runner. Thus, the destruction of the nature with bombs or wars destroys not only the environment, but also the human nature/human psyche, which results in the loss of moral values as well. On the other hand, an awakening in the nature may also lead to a psychological awakening or to a realisation in the human beings. Therefore, in this paper, the relationship between nature and human psyche will be studied and will be illustrated with examples from Khaled Hosseini's novel, the Kite Runner.

Research paper thumbnail of ATEŞ VE GÜNEŞ; ZEYTİNDAĞI F.R. ATAY CUMHURİYETİMİZİN İSİMSİZ KAHRAMANLARI

Pearson Journal of Social Sciences and Humanities , 2022

Öz Bu çalışmamızda, Falih Rıfkı Atay’ın Ateş ve Güneş, Zeytindağı romanında adı geçen Konya, Ilgı... more Öz Bu çalışmamızda, Falih Rıfkı Atay’ın Ateş ve Güneş, Zeytindağı romanında adı geçen Konya, Ilgın’lı nefer Mehmet karakteri üzerinden ulusumuzun 29 Ekim, Cumhuriyet bayramımıza kavuşmasında emeği geçen tüm “isimsiz kahramanların” hatırlanması, anlaşılmaya çalışılması ve bu isimsiz kahramanların Cumhuriyetimize olan katkılarının altının çizilmesi hedeflenmektedir. Nitekim milli mücadele birlik, beraberlik ve çok farklı etnisite ve dini gruplardan oluşmasına rağmen Anadolu halkının “özgürlük ruhu ve aşkı” çerçevesinde topyekûn verdiği bir mücadeledir ki bunda en genç erden Başkumandan Atatürk’e kadar giden ve adeta bir domino etkisi yaratarak tüm yurdu saran ve sanayileşmiş emperyalist Batılı devletlere karşı iman dolu göğsünü siper eden milyonlarca isimsiz kahramanın destanıdır.
Anahtar Sözcükler:
Falih Rıfkı Atay; Ateş ve Güneş, Zeytindağı; 29 Ekim, Cumhuriyet; milli mücadele; isimsiz kahramanlar.

FIRE AND SUN, MOUNTOLIVE
AND NAMELESS HEROES OF
THE TURKISH REPUBLIC

Abstract:
This study aims to explore one of the soldiers named Mehmet (of Ilgın, Konya) mentioned in Falih Rıfkı Atay’s book, Fire and Sun, Mountolive. In doing so, we aim to express our gratitude and respect to all “the nameless heroes”, who conribute to the founding of the Turkish Republic. In the establishment of the Turkish Republic, each and every soldier (regardless of their rank, under the leadership of Mustafa Kemal Atatürk) has important responsibilities and by commemorating Mehmet of Ilgın in Fire and Sun, Mountolive we want to emphasize the patriotic deeds of many nameless heroes by having a glimpse into the memories of Mehmet of Ilgın and Falih Rıfkı Atay during WWI. It is an undeniable fact that despite many differences with regard to their etnic, class and cultural background, Anatolian people from all walks of life manage to come together and fight for the independence of our country. Hence, our ancestors following Atatürk as their commanders has become the role model for all the nations, who fight against the Imperialist countries since many Anatolian people/nameless heroes illustrated through their deeds how “the spirit of freedom and the love of independence” might win a glorious victory against the Western colonial powers. Thus, we think that the Republic Day of October 29th is a good opportunity for us to commemorate our veterans, martyrs and express our deep gratitude towards them for the sacrifices they made for our national independence.
Key Words:
Falih Rıfkı Atay; Fire and Sun, Mountolive; October 29, The Turkish Republic; national independence, nameless heroes.

Research paper thumbnail of Ş.S.AYDEMİR’İN SUYU ARAYAN ADAM ROMANINDA  (MİLLETİN VE BİREYİN) KİMLİK ARAYIŞI/SEARCHING FOR IDENTITY (NATIONAL AND PERSONAL)  IN S.S.AYDEMIR’S NOVEL, THE MAN SEARCHING FOR WATER

Pearson Journal of Social Sciences and Humanities, 2022

Ş.S.AYDEMİR’İN SUYU ARAYAN ADAM ROMANINDA (MİLLETİN VE BİREYİN) KİMLİK ARAYIŞI SEARCHING FOR I... more Ş.S.AYDEMİR’İN SUYU ARAYAN ADAM ROMANINDA
(MİLLETİN VE BİREYİN) KİMLİK ARAYIŞI

SEARCHING FOR IDENTITY (NATIONAL AND PERSONAL)
IN S.S.AYDEMIR’S NOVEL, THE MAN SEARCHING FOR WATER

Özet:
Bu çalışmada, 1897 Türk-Yunan harbi yılına denk düşen ve tüm hayatı boyunca da hem sıcak savaş hatlarında hem de uygarlaşma savaşında cepheden cepheye koşturan değerli düşünür, aydın ve ekonomist Şevket Süreyya Aydemir’in yarı otobiyografik eseri Suyu Arayan Adam adlı çalışmasında (büyük ölçekte Osmanlı milletinin ve küçük ölçekte romanın kahramanı Aydemir’in) kimlik arayışı üzerinde durularak, Türk ulusunun Osmanlı’nın küllerinden tıpkı bir Anka kuşu gibi genç ve dinamik bir Cumhuriyet olarak yeniden doğuş serüveni mercek altına alınacaktır.
Aydemir çocukluğundan itibaren annesinden güzel bir İslami terbiye alır, daha sonra gençlik yıllarında kendini Turan idealine ve o coğrafyaya olan ilgisinin bir sonucu olarak sosyalizm ve Rus kültürüne kaptırır. Daha sonra değişen dünya şartlarını ve Türkiye’nin içinde bulunduğu jeopolitik konumu ve farklı kültürel cereyanları da göz önüne alarak sosyalizm ile kapitalizmin karışımı olacak yeni bir iktisadi yapılanma planı oluşturur ve nitekim bu da “Devletçilik” kavramı olarak yeni yapılanan Türk Cumhuriyet’inin temel ilkeleri arasında görülecektir. Daha sonra devletin yüksek mevkilerinde de çalışmak ve Atatürk ile tanışmak imkânını da yakalayan Aydemir, hayatının son zamanlarında romanda anlatıldığı üzere küçük bir çiftliğin bahçesine çekilerek “kendini bulduğunu” ifade etmektedir. Bu yıllar, romanda da değinildiği üzere, daha geniş bağlamda Türkiye Cumhuriyeti’nin de kendini arama ve oluşturma yıllarıdır ki hem romanın kahramanı Aydemir, hem de Türkiye Cumhuriyeti sürekli bir değişim ve gelişim içindedir.
Çok ilginç bir yaşam serüveni olan Aydemir, okuyucuyu İslami-Mevlevi öğretilerden, Turan ideallerine, Komünizmin tarihinden Sosyalizmin prensiplerine, Türkiye’de Devletçilik’in oluşumu ve alt yapısından, en nihayetinde kitaba ismini de veren suyun başındaki ve transandantalistik bir meylin gözlemlendiği son sahne ile okuyucuyu birçok değişim rüzgârının ve tufanının içinden geçirerek kendi hayatı üzerinden Türk kültür tarihine ve her yıl büyük bir coşku ile kutladığımız 30 Ağustos Zafer bayramı ile taçlanan Türk milli mücadele tarihine ışık tutarak, okuyuculara gerçek Anadolu’nun ve ilk bakışta kaba saba görünse de duygulu, naif Anadolu insanının vatanperver kimliğini (zaman zaman iç yakan gerçek hayat hikâyelerine de değinerek) tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir.
Kısacası, bu çalışmada, Suyu Arayan Adam romanındaki Osmanlı milletinin ve bireyin, ana karakter Aydemir’in kimlik arayışı konusu romandan sunulan örneklemelerle mercek altına alınarak 30 Ağustos Zafer bayramının ve milli mücadele ruhunun daha iyi anlaşılmasına vesile olmak hedeflenmektedir.
Anahtar Sözcükler:
Şevket Süreyya Aydemir, Suyu Arayan Adam, kimlik arayışı, milli mücadele ruhu, 30 Ağustos Zafer Bayramı.

Abstract:
The aim of this study is to explore Turkish nation’s search and man’s search for identity in Şevket Süreyya Aydemir’s novel, The Man Searching for Water. Turkish writer, thinker, historian and economist Şevket Süreyya Aydemir based on his life story, wrote The Man Searching for Water in 1959 and tells the story of the birth of Turkish Republic from the ashes of Ottoman Empire as well as the story of Aydemir/the protagonist in his novel. He touches upon many different socio-political inluences such as Turanism, Socialism, Communism and Kemalism detailedly. He very vividly describes the winds of change blowing all over the world and lets the readers witness many historical events. Thus, Aydemir’s semi-autobiographical novel conveys many ideological turbulences of the recent ages in his lifetime. Starting from Greco-Turkish war to Aydemir’s own participation in the First World War as a soldier and his efforts to contribute to Turkish financial policies in the first decades of the young Republic by suggesting new concepts and strategies as he has the opportunity to see and work with Atatürk himself. In The Man Searching for Water, Aydemir, in his later years, seems to get rid of all kinds of ideologies and finds the source of the water/his identity that he was looking for in his homeland. Actually, he seems to get closer to transcendentalism; he finds himself and eventually peace of mind too.
Thus, the author conveys socio-political history of Turkey as well as his personal history in his work and in doing so, he helps us have a deeper grasp of the spirit of Turkish independence and the spirit of August 30, Victory Day.

Key Words:
Şevket Süreyya Aydemir, The Man Searching for Water, search for identity, spirit of Turkish independence, August 30;Victory Day.

Research paper thumbnail of Beni̇m Adim Khan/Han Fi̇lmi̇: Oti̇zmi̇n Medyadaki̇ Yansimasi/Reflections of Autism on Media: My Name is Khan

Beni̇m Adim Khan/Han Fi̇lmi̇: Oti̇zmi̇n Medyadaki̇ Yansimasi/Reflections of Autism on Media: My Name is Khan

Ya s amin erken donemlerinde ba s layan ve ya s am boyu suren, bireyi fiziksel, sos- yal ve psiko... more Ya s amin erken donemlerinde ba s layan ve ya s am boyu suren, bireyi fiziksel, sos- yal ve psikolojik yonlerden etkileyen otizm her gecen gun medyanin da ilgisini ceken bozukluklardan biri haline gelmi s tir. Ozellikle sinema sektorunde otizmi konu edinen filmlere siklikla rastlanmaktadir. Bu filmlerden biri Karan Johar’in yonetti g i Benim Adim Khan ( My Name is Khan ) filmidir. Filmde otistik bozuklu g u olan Khan karakte- rinin gunluk ya s amda kar s ila s ti g i kulturel ve adaptasyon sorunlari i s lenmektedir. Bu esnada, seyirci de otistik bir cocu g un gozunden farkli bir dunyaya adim atmakta ve seyircinin kafasinda yeni perspektifler yaratilmaktadir. Filmde Khan 9/11 olaylarinda Amerika’da ya s ayan bir Musluman ve koyu renkli bir cilde sahip olmasi nedeni ile di g er otistik cocuklardan uc kat daha fazla zorlanmak- tadir. Bu ozelli g i ile Benim Adim Khan filmi, otizmi konu alan di g er filmlerden ay- rilmaktadir. Bu cali s ma Benim Adim Khan adli filmin tematik incelenmesi amaciyla yapilmi s tir.

Research paper thumbnail of Mi̇mi̇c Men Adli Romanda Sömürgeci̇li̇ği̇n İngi̇li̇z Ve Yerli̇ Kadin Karakterler Üzeri̇ndeki̇ Etki̇leri̇

Mi̇mi̇c Men Adli Romanda Sömürgeci̇li̇ği̇n İngi̇li̇z Ve Yerli̇ Kadin Karakterler Üzeri̇ndeki̇ Etki̇leri̇

Ata-erkil toplumlardaki, karsitliklar ve somurgecilik egilimleri kadinlarin somurulmesi icin orta... more Ata-erkil toplumlardaki, karsitliklar ve somurgecilik egilimleri kadinlarin somurulmesi icin ortam hazirlamaktadir. Ata-erkil toplumlarda, sadece erkekler degil, ayni zamanda kadinlar da kadinlari baski altina almakta ve somurmektedir. Ornegin, bu toplumlarda beyaz kadina efendi rolu verilirken, siyah kadina da hizmetci rolu verilmektedir. Boylelikle, ata-erkil kokenli somurgecilik egilimleri kadinlar arasinda da nefret tohumlari sacarak, hemcinslerin kendi aralarinda bir butunluk ve kardeslik olusturmalarini imkansizlastirmaktadir. Bunlara ek olarak, ata-erkil/somurgecilik kulturune daha yakindan bakildiginda, ata-erkil/somurgecilik kulturunun irk, din, dil ve etnik koken gozetmeksizin aslinda tum kadinlari baski altina aldigi gorulmektedir. Bu makalede, V.S. Naipaul’un The Mimic Men adli romanindan orneklemelerle ata-erkil/somurgecilik kulturunun yerli ve Ingiliz kadinlar uzerindeki etkileri incelenecektir

Research paper thumbnail of “Türkiye’de Hayvan Araştırmaları Öncüsü Olarak Hikmet Birand: “At ve Asfalt” adlı Doğa Yazını Eserinde At Algısı, Şahsiyet Olarak Atlar/Hikmet Birand as the Pioneer of Animal Studies in Turkey: Horses as Characters in Hikmet Birand’s nature-writing, “Horses on Asphalt”

JASS-The Journal of Academic Social Science Studies. , 2021

“Horses on Asphalt” in Hikmet Birand’s book, Anatolian Landscapes is written upon the request of ... more “Horses on Asphalt” in Hikmet Birand’s book, Anatolian Landscapes is written upon the request of the society for the prevention of cruelty to animals and it describes the life conditions of the horses in big cities, especially the struggles of the horses on asphalt, ineviable aspects of city life. In this nature writing text, “Horse on Asphalt”, Birand tries to raise consciousness about animal rights by underlining how human beings invade the habitats of animals with sprawling cities and how life becomes more and more difficult for animals in the modern times. Bearing this in mind, it can be suggested that in the nature writing text “Horse on Asphalt”, horses represent nature, whereas asphalt represents industrialization and modernization. In this text, Birand shares his memories, experiences and observations in relation to the horses in the Dışkapı region of Ankara with the readers. Meanwhile, he has a lot of empathy with the horses and he tries to give a voice to the horses’ feelings. Thus, in doing so, Birand might become one of the pioneers of the animal studies in Turkey, though animal studies is considered to be stemming from Peter Singer's book entitled Animal Liberation, written in 1975. Unfortunately, there is a lack of empathy and of understanding of the life conditions of the horses living in cities and this makes Birand unhappy and urges him to write about these issues. Therefore, Birand might even be considered to be the pioneer of animal studies in Turkey, before the term of animal studies coined in the world. Birand seems to be ahead of his time since he perceives horses as “not things to buy and sell, but as individuals, as characters”, who deserve respect and love in daily life. Thus, different perceptions of horses by different people and by Birand will be studied with reference to the nature writing text entitled “Horses on Asphalt” in Anatolian Landscapes and how Birand is beyond his time will be illustrated by giving examples from “Horses on Asphalt”.

Özet: Hikmet Birand’ın Anadolu Manzaraları adlı kitabında yer alan ve Hayvanları Koruma Cemiyeti için yazılan “At ve Asfalt” adlı doğa yazını eserinde, atların şehir hayatının bir parçası olan asfalt yollar ile mücadelesi, diğer bir deyişle “atların asfalt ile imtihanı” anlatılmaktadır. Birand Anadolu Manzaraları kitabının “At ve Asfalt” başlıklı doğa yazınında, atların Türkiye’deki, özellikle de Ankara’nın çeşitli semtlerindeki yaşam koşullarına değinerek, her geçen gün daha da modernleşen şehir hayatı içinde “hayvanların daralan yaşam alanlarına” ve “haklarına saygı duyulabilmesi” için okuyucuya bir bilinç aşılamaya çalışmaktadır. Bu bağlamda, “At ve Asfalt” eserinde, “atlar doğayı, aynı zamanda asfalt ise şehirleşmeyi, sanayileşmeyi” temsil etmektedir diyebiliriz.
Birand “At ve Asfalt” isimli doğa yazınında yıllar içinde edindiği, Ankara’nın Dışkapı semtinde atlar ile ilgili anılarını ve gözlemlerini, okuyucular ile paylaşmaktadır; atlar ile duygudaşlık kurarak onların duygularına tercüman olmaktadır. Bu bağlamda, “Hayvan Araştırmaları” her ne kadar tüm dünyada Peter Singer'ın yazmış olduğu Hayvanların Özgürlüğü (1975) metnine dayandırılmakta ve 1970’lerde başlamış olsa da, Hikmet Birand’ın Anadolu Manzaraları kitabında yer alan “At ve Asfalt” isimli doğa yazını, bu terim daha dünyada ortaya çıkmadan önce anakronistik olarak, Hikmet Birand’ın Türkiye’de, bu alanın öncüsü olmuş olabileceğini düşündürmektedir.
Bu çalışmada, Birand’ın “atları, hayvanları alınıp satılabilecek, sahip olunabilecek bir nesne olarak değil de, daha ziyade bir şahsiyet olarak” algılayarak, nasıl zamanının ötesinde bir kavrayışa sahip olduğu “At ve Asfalt” adlı doğa yazını metni üzerinden incelenmeye çalışılacaktır.

Research paper thumbnail of “İstiklal Marşı’nın A.H. Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü Romanı Üzerine  Yansımaları/Impact of the Turkish National Anthem on A.H.Tanpınar’s Novel, The Time Regulation Institute”

Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi/Selçuk University Journal of Studies in Turcology. , 2021

İSTİKLAL MARŞI’NIN A.H.TANPINAR’IN SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ ROMANI ÜZERİNE YANSIMALARI: Fa... more İSTİKLAL MARŞI’NIN A.H.TANPINAR’IN
SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ ROMANI ÜZERİNE
YANSIMALARI:

Fatma KALPAKLI

Öz:
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ünlü eseri, Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün anlatıcısı ve ana karakteri olan Hayri İrdal, Zarife halasının Laterjik uykudan uyanma sahnesini “[k]ötürüm halam, öleceği beklenen, ölen halam, yardımsız yürüyor, koşa koşa merdivenlerden çıkıyordu” (Tanpınar, 2019, s.66) diyerek okuyucuya aktarır. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ünlü eseri Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde, zihinlerimizde “yeniden dirilme” sahnesi ile tabutun kapağını açıp dışarı çıkarak tüm akrabalarını ve okuyucuyu şaşkınlık içinde bırakan hala karakterinin, aslında Osmanlı İmparatorluğu’nun artık sonu geldiğine inanıldığı bir dönemde, küllerinden yeniden doğarak Türkiye Cumhuriyeti olarak dirilmesini sembolize ettiği kanaatindeyiz. Zarife hala karakterinin yeniden dirilme sahnesi incelendiğinde ise milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un ve İstiklal Marşımız’ın, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanı üzerinde yer yer etkileri görülmektedir. Bu nedenle, bu çalışmada, İstiklal Marşımızın kabulünün yüzüncü yılı vesilesiyle Mehmet Akif Ersoy’un ve İstiklal Marşımızın Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Ensitüsü romanı üzerindeki etkileri mercek altına alınacaktır.
Anahtar Kelimeler:
Mehmet Akif Ersoy, “İstiklal Marşı”, Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri Ayarlama Ensitüsü, Yeniden Diriliş.

IMPACT OF THE TURKISH NATIONAL ANTHEM
ON A.H.TANPINAR’S NOVEL,
THE TIME REGULATION INSTITUTE:

ABSTRACT:
Hayride Irdal, the narrator and protagonist of Tanpınar’s novel, The Time Regulation Institute, defines the scene of resurrection of Aunt Zarife and of the opening of the coffin lid in the following words; “[b]ut without waiting a moment for assistance, [Aunt Zarife] flew up the stairs. The crowd stood stunned. My crippled aunt, who had been at death’s door, who had in fact just returned from the dead, was now walking unassisted—indeed she was bounding up the stairs!” (Tanpınar, 2019, pg.83-84). This amazing resurrection scene of Aunt Zarife brings to our minds the rise of Turkey out of the ashes of Ottoman Empire, whose end was unavoidable and near in the eye of the Western colonial invaders and therefore named as “the sick man of Europe”. Thus, historically speaking, the resurrection of Aunt Zarife might stand for the birth of Turkish Republic and during the close readings of these scenes of resurrection and latergic sleep, influences of the lines of Turkish national anthem might be observed as well. Thus, in this study, celebrating the centenary of Turkish national anthem on 12 March 2021, the influence of Mehmet Akif Ersoy and his lines on Ahmet Hamdi Tanpınar’s novel, The Time Regulation Institute will be scrutinized with reference to the related scenes in the novel mentioned above.
Key words:
Mehmet Akif Ersoy, “Turkish national anthem”, Ahmet Hamdi Tanpınar, The Time Regulation Institute, Resurrection.

Research paper thumbnail of Flora Nwapa’Nin Kadinlar Farklidir Romaninda Kadin Konusu the Women Issue in Flora Nwapa’s Women Are Different

Oz Bu calismada, Flora Nwapa’nin Women are Different adli romanindan yola cikilarak Nijerya toplu... more Oz Bu calismada, Flora Nwapa’nin Women are Different adli romanindan yola cikilarak Nijerya toplumundaki toplumsal sosyal cinsel kimlik modelleri incelenecektir. Bu romanda, Flora Nwapa Nijeryali kadinlarin haklari konusunda (ornegin egitim hakki gibi) nasil bilinclendiklerini anlatmaktadir. Ayrica, Flora Nwapa henuz yeni bagimsizligini kazanan/somurgecilik sonrasi Nijerya’da yasamanin kadinlar acisindan avantajlarini ve dezavantajlarini da bu romaninda gundeme getirmektedir. Romanda, (bir celiski gibi de gozukse de) bazi Nijeryali kadin karakterlerin eski Ingiliz yonetiminin oldugu gunleri ozledikleri gozlenmektedir, cunku ozgurluk onlara beraberinde bazi sorumluluklar da getirmistir ve yeterli egitimsel donanimlari ve ekonomik ozgurlukleri olmadigi icin, bu sorumluluklar bazi kadinlarin omzunda bir yuk olmaya baslamistir. Tum bu olumsuzluklara ragmen, cogu kadin karakter somurge donemi Nijerya’sindan somurgecilik sonrasi Nijerya’ya gecis doneminde elinden geleni yapip sorunlarin ...

Research paper thumbnail of Representation of Old Age and Pain in Iris IRIS MURDOCH

Adapted for the screen by Sir Richard and Charles Wood and directed by Sir Richard Eyre, Iris te... more Adapted for the screen by Sir Richard and Charles Wood and directed by Sir Richard Eyre, Iris tells the life story of famous British philosopher and novelist, Iris Murdoch. Her husband, John Bayley writes two books entitled Iris: A Memoir and Elegy for Iris with reference to the health problems, Murdoch has towards the end of her life. Relying on these two books, the movie Iris came out in 2001, three years after Murdoch’s death. In the movie, it is shown how Iris suffers from loss of brain power and Alzheimer as she gets older and how this situation gives pain both to her and her husband, Bayley. Hence, in this study, how lives of elderly and their loved ones change after illnesses and their pain will be analyzed in reference to Iris Murdoch’s real life story as it is depicted in the movie, Iris.

Research paper thumbnail of Doğa ve Çevre Eğitimi İçin Öğretim Materyali olarak Avatar Filmi

We believe that it is absolutely necessary to make use as instructional material of the movies in... more We believe that it is absolutely necessary to make use as instructional material of the movies in ecology-education since they play an important role in enlarging people’s learning and understanding capacities and hence helps them to grasp what goes on beneath the surfaces. In the field of ecology-education, visual materials, especially movies are very functional in raising awareness about environmental issues. Thus, the aim of this paper is to analyze Avatar, a science fiction movie, in relation to ecology-education and environmental issues as a instructional material. Content analysis was used in the analysis of data collected. In the movie, the struggle between the nature-friendly indigenous people of Pandora against the human-centered/ human-dominated and abusive human race, who exploits the nature and the natural sources of the whole universe is depicted. In Avatar, it is shown that science and technology can help us to preserve the universal order if only they do not fall into...

Research paper thumbnail of Selvon and Multicultural London  SAM SELVON THE LONELY LONDONERS

Uluslarası Sosyal Araştırmalar Dergisi- The Journal of International Social Research, 2008

Özet Bu makalede, Sam Selvon’nın the Lonely Londoners/Yalnız Londra'lılar adlı romanı baz alın... more Özet
Bu makalede, Sam Selvon’nın
the Lonely Londoners/Yalnız Londra'lılar adlı romanı baz alınarak çokkültürlülük teriminin bir ütopya mı yoksa erişbilir birgerçeklik mi olduğu tartışılmaktadır. Sam Selvon bu romanında birçok etnikkökenin, ırkın ve dinin birarada buluma noktası olarak bilinen Londra’da...

Abstract
This paper aims to analyze whether multiculturalism is a utopia oran accessable reality by referring to Sam Selvon’s
the Lonely Londoners
since Sam Selvon depicts the pros and cons of living in London where theintersections of many races, ethnicities and religions can be seen. Moreover,problems faced by the non-Anglo-Saxon people and the obstacles which donot allow them to integrate with the Anglo-Saxon culture and how theseobstacles in the way of a multicultural society can be removed are depictedin detail and some questions are raised in the mind of the readers. Thus, theissue of multiculturalism; harmony-in-diversity /chaos-in-diversity is puton the agenda in
the Lonely Londoners
by Sam Selvon.
Keywords:
Multiculturalism, ethnicity, immigration, London, English culture.

Research paper thumbnail of Secularizing Islamists?: Jama'at-e-Islami and Jama'at-ud-Da'wa in Urban Pakistan

Secularizing Islamists?: Jama'at-e-Islami and Jama'at-ud-Da'wa in Urban Pakistan

... paintings titled Moderate Enlightenment. How does one thank friends—Madiha, Sadaf, Aisha, Sum... more ... paintings titled Moderate Enlightenment. How does one thank friends—Madiha, Sadaf, Aisha, Sumaira, Sarwat, Sara, Priya—who listened and argued, laughed and sympathized at (gen-erally) the right moments? But most of ...

Research paper thumbnail of Gaskell's Questıonıng Of The Vıctorıan Class System In North And South

Gaskell's Questıonıng Of The Vıctorıan Class System In North And South

sbe.giresun.edu.tr

Page 1. 1 The Black Sea Journal of Social Sciences Year:2 Number: 2 Spring: 2010 Gaskell&... more Page 1. 1 The Black Sea Journal of Social Sciences Year:2 Number: 2 Spring: 2010 Gaskell's Questıonıng Of The Vıctorıan Class System In North And South 1 Fatma KALPAKLI2 Abstract In this article, the Victorian class system ...

Research paper thumbnail of ALAGEYİK VE AVCI FİLMİNDEKİ GEYİK İMGESİNE KARŞILAŞTIRMALI BİR BAKIŞ

RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, 2021

Alageyik filmi ile Avcı filmindeki geyik imgesine karşılaştırmalı bir bakış Öz: Alageyik Yaşar ... more Alageyik filmi ile Avcı filmindeki geyik imgesine karşılaştırmalı bir bakış

Öz:
Alageyik Yaşar Kemal’in Üç Anadolu Efsanesi adlı üçlemesinin üçüncü destanıdır ve önce Atıf Yılmaz (1959), daha sonra da Süreyya Duru (1969) tarafından beyazperdeye uyarlanan eser çevre dostu ve doğa manzaralarıyla seyirciyi büyüleyen bir filme dönüşmüştür. Filmin kahramanı Halil (önce Yılmaz Güney, daha sonra da Cüneyt Arkın tarafından canlandırılan) bir türlü geyik tutkusundan ve geyiklerin sesleriyle yaptığı çağrıdan vazgeçemeyerek gerdek gecesinde bile kendini dağlara vuran bir geyik avcısıdır. Anadolu halkı biri bir geyiği, özellikle de bir alageyik yavrusunu incitirse, o kişinin Anadolu’daki hayvanların hayatına ve güvenliğine öncelik tanıyan sosyal ve ahlaki değer yargılarını hiçe saydığından ötürü lanetleneceğine ve iflah olmayacağına inanmaktadır. Bu doğa-dostu kültürel mirasa ve geçmişe sahip olan köy halkı film boyunca Halil’i sık sık uyararak, Anadolu insanının toprak etiği bağlamında, geyik öldürenlerin sonunun kötü olduğu konusunda onu açıkca uyarırlar.
Avcı ise James Fenimore Cooper'ın The Deerslayer/Geyikkatili (1841) adlı romanının beyazperdeye bir uyarlamasıdır ve yönetmenliğini 1978 yılında Michael Cimino yapmıştır. Avcı filminin kahramanı Michael da bir geyik avcısıdır ve geyik avında ahlaki açıdan inandığı tek atışta öldürme prensibini uygulamaktadır. Tıpkı Halil gibi o da doğayı, dağları, özellikle de geyikleri çok sevmektedir. Filmin ilerleyen sahnelerinde daha sonra gönüllü olarak Vietnam’a gitmek için Amerikan ordusuna katılır ve bu tecrübe onun hem geyik avını hem de insan avını/savaşı sorgulamasına sebep olur. Bu esnada, Amerikan vatanseverliği/kahramanlığı ile Batı’nın ata-erkil erillik kavramları ve vicdanı arasında kalan Michael dağlarda geyiklerin peşinden koşarak biraz huzur ve sükûnet bulmaya çalışmaktadır. Bir gün, dağdaki bir geyik Michael’ın yaşamın ölüm üzerine olan önceliğine ve kutsallığına dayalı olan Amerikalı yerlilerin toprak etiğini yeniden keşfetmesine yardımcı olur. Bu nedenle, bu çalışmada, geyik motifi ve geyik avı temasına odaklanarak edebi eserlerin ve filmlerin toplumlarda çevre bilinci oluşturmadaki rolü ve ayrıca Alageyik ile Avcı filmleri üzerinden soyu tükenme tehlikesiyle yüz yüze olan geyiklerin koruma altına alınarak sayılarının artırılmasında edebi eserlerden ve filmlerden nasıl istifade edilebileceği irdelenecektir.
Anahtar kelimeler: Alageyik, Avcı, Çevre Çalışmaları, Anadolu toprak etiği, Amerika toprak etiği.

A comparative approach to deer motif in the movies, The Red Deer
and The Deer Hunter

Abstract:

The Red Deer is adapted from Yaşar Kemal’s trilogy entitled The Three Anatolian Legend. It is directed first by Atıf Yılmaz in 1959 and ten years later by Süreyya Duru in 1969 and has become an environment-friendly, scenic film with natural images. The protagonist of the movie, Halil (acted first by Yılmaz Güney in 1959 and then by Cüneyt Arkın in 1969) is a deer-hunter, who cannot ignore the call/voice of the reddeer and finds himself in the mountains even at the first night of his marriage. In Anatolia, people believe that if someone hurts a deer, especially a fawn, then s/he is cursed and doomed to go through very tough times as this person disregards the social and moral values, which prioritize the life and well-being of animals. Having this eco-friendly cultural heritage and background, all the villagers warn him quite often by explicitly stating that he will be cursed sooner or later within the context of land ethics of the Anatolian people.
The Deer Hunter is adapted from James Fenimore Cooper's novel, The Deerslayer (1841). It is directed by Michael Cimino in 1978. The protagonist of the movie, Michael is also a deer-hunter, who follows the code of one-shot as a moral imperative during the deer-hunts. Just like Halil, Mike is also a lover of nature, mountains and especially of deer. Later, he enrolls in the American Army to go to Vietnam and begins to question human-hunts as well as deer-hunts. Torn between the concepts of native American heroism/American patriotism and Western patriarchal concepts of masculinity and his conscience, he tries to find peace and solitude by running after deer in the mountains. Meanwhile, a deer guides him in the mountains in order to help him rediscover the land ethics of America/native Americans, which prioritize the sacredness of life over death. Thus, in this study we will focus on the motif of deer and how the theme of deer-hunting is used to raise environmental consciousness and how literary works and movies are used to keep the endangered species of deer alive and increase the overall population of deer species with reference to The Red Deer and the Deer Hunter.

Key words: The Red Deer, The Deer Hunter, Environmental Studies, land ethics of Anatolia, land ethics of America.

Research paper thumbnail of Blurring of the Borders in Amitav Ghosh's Novel, in an Antique Land

Uluslarası Sosyal Araştırmalar Dergisi-The Journal of International Social Research. December 2016. ISSN: 1307-9581. 78-82. Sosyalarastirmalar.com. , 2016

Abstract Amitav Ghosh believes that all the borders are artificial in the world and he tries to ... more Abstract
Amitav Ghosh believes that all the borders are artificial in the world and he tries to illustrate this thesis in his novel, in In An Antique Land. He suggests that cultural and historical experiences constitute the common ground for people to establish a community and to enjoy the sense of belonging. Thus, shared cultural and historical experiences create a bond among people, not the borders, which are drawn artificially by the politicians. And in today’s transnational world, Ghosh believes that people are global citizens. With all these assumptions in his mind, he studies history of Egypt and tells his memoirs as a PhD student there in his semi-biographical novel, In An Antique Land. As it is also given in the novel, both India and Egypt have had British colonial experience and they have witnessed to the change of their national borders and have gone through these tough historical experiences. After redrawing the borders in Africa and India, then the issues of the construction of identity or national identity and population exchange begin to emerge in these newly defined places with their newly established borders. Yet, it seems impossible to cut the cultural bonds all of a sudden among these people in the recently constructed nation-states all over the world. Therefore, the aim of this study is to analyze the concepts of trans/nationalism , globalization , b/orders, g/localization , us&them attitude and how they are perceived through the eyes of Amitv Ghosh in his semi-biographical work, in In An Antique Land.

Key words: Amitav Ghosh, In An Antique Land, global citizenship, B/orders. trans/nationalism.

Özet
Amitav Ghosh tüm sınırların suni olduğuna inanmaktadır ve bu argümanını Antik Topraklarda’da adlı romanında da dile getirmektedir. Toplumun temelinde haritalardaki sonradan Batılı siyasetçilerce yapay bir biçimde çizilen sınırlardan ziyade, ortak kültürel ve tarihi geçmişin olduğunu ve insanların ancak bu paydalarda buluştuklarında bir yere ait hissedebileceklerini iddia etmektedir. Ghosh bugünün ulusötesi dünya düzeninde ise insanların dünya vatandaşı olduğuna inanmaktadır. Romanda da Ghosh doktora öğrencisi iken araştırma yapmaya gittiği Mısır’ın tarihini incelemektedir; hem Mısır’da hem de Hindistan’da İngiliz sömürgecilik politikaları sonucunda nasıl milli sınır kavramının empoze edilerek nüfus mübadelelerinin yaşandığı ve bu durumun orada yaşayan yerel halk üzerindeki etkileri anlatılmaktadır. Bu çalışmada, ulus/ötecilik, küresellşeme, sınırlar, küyerelleşme, biz ve onlar tutumu kavramları ve bu kavramların Antik Topraklarda’da adlı romanda Ghosh tarafından nasıl algılandığı incelenecektir.

Anahtar Kelimeler: Amitav Ghosh, Antik Topraklarda, dünya vatandaşlığı, sınırlar, ulus/ötecilik.

Research paper thumbnail of İsti̇klal Marşi’Nin A. H. Tanpinar’In Saatleri̇ Ayarlama Ensti̇tüsü Romani Üzeri̇ne Yansimalari

Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 2021

'ın ünlü eseri, Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nün anlatıcısı ve ana karakteri olan Hayri İrdal, Zar... more 'ın ünlü eseri, Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nün anlatıcısı ve ana karakteri olan Hayri İrdal, Zarife halasının Laterjik uykudan uyanma sahnesini "[k]ötürüm halam, öleceği beklenen, ölen halam, yardımsız yürüyor, koşa koşa merdivenlerden çıkıyordu" (Tanpınar, 2019, s.66) diyerek okuyucuya aktarır. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın ünlü eseri Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nde, zihinlerimizde "yeniden dirilme" sahnesi ile tabutun kapağını açıp dışarı çıkarak tüm akrabalarını ve okuyucuyu şaşkınlık içinde bırakan hala karakterinin, aslında Osmanlı İmparatorluğu'nun artık sonu geldiğine inanıldığı bir dönemde, küllerinden yeniden doğarak Türkiye Cumhuriyeti olarak dirilmesini sembolize ettiği kanaatindeyiz. Zarife hala karakterinin yeniden dirilme sahnesi incelendiğinde ise milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un ve İstiklal Marşımız'ın, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanı üzerinde yer yer etkileri görülmektedir. Bu nedenle, bu çalışmada, İstiklal Marşımızın kabulünün yüzüncü yılı vesilesiyle Mehmet Akif Ersoy'un ve İstiklal Marşımızın Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Ensitüsü romanı üzerindeki etkileri mercek altına alınacaktır.

Research paper thumbnail of AN IMMIGRANT GIRL ALONG THE DANUBE RIVER: A TURKISH SONG (GÖÇMEN KIZI TÜRKÜSÜ)

RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, 2023

Öz Bu çalışmamızda “Ben Bir Göçmen Kızı Gördüm Tuna Boyunda” adlı şarkının sözlerini inceleyerek ... more Öz
Bu çalışmamızda “Ben Bir Göçmen Kızı Gördüm Tuna Boyunda” adlı şarkının sözlerini inceleyerek Tuna Nehrinin etrafında yerleşen kültürler ve meydana gelen göçler ya da savaşlar hakkında, özellikle öksüz kalan göçmen kızlar/çocuklar hakkında çıkarımlarda bulunmak amaçlanmaktadır. Bu şarkı bir Rumeli türküsüdür ve ilk olarak 2 Şubat 1984 yılında Havva Karakaş tarafından derlenerek, kocası Hasan Karakaş tarafından da notaya alınmıştır (“Ben Bir Göçmen Kızı Gördüm”e bakınız). Şarkının yazarı bilinmemekle birlikte, şarkının hüzünlü tonu nedeniyle çoğunlukla ağıt olarak sınıflandırılmaktadır. “Ben Bir Göçmen Kızı Gördüm Tuna Boyunda” adlı şarkıda Tuna boylarında koyunlarını güderek hayata tutunmaya çalışan öksüz bir göçmen kızın öyküsü anlatılmaktadır. “Ben Bir Göçmen Kızı Gördüm Tuna Boyunda” şarkısı bize Tuna boylarında yaşayan kadınların, bu güzel coğrafyada yaşamanın bedeli olarak savaşlarda sevdikleri birçok erkeği ve ailelerini kaybederek verdikleri ağır bedellere ve hayat mücadelelerine bir göz atma şansı vermektedir. Nitekim Tuna nehri tarih boyunca etrafındaki bölgeleri her zaman daha kıymetli kılmıştır. Bu nedenle Tuna boyunda yerleşebilmek için farklı insan toplulukları arasında birçok savaş yaşanmıştır. Bu güzel coğrafyada yaşamanın kaçınılmaz olarak ağır bir bedeli vardır. Dolayısıyla, “Ben Bir Göçmen Kızı Gördüm Tuna Boyunda” adlı şarkıda, öksüz kalmış genç bir göçmen kızının yaşam mücadelesi ve hayata tutunma çabası anlatılmaktadır. Kısacası, bu çalışmada şarkının ve sözlerinin Türkiye’deki farklı ses sanatçıları tarafından farklı zamanlarda, farklı yorumları sosyo-kültürel konulara ve sanatçıların kişisel tarihlerine/hikâyelerine değinerek mercek altına alınacaktır.

Anahtar kelimeler: “Ben Bir Göçmen Kızı Gördüm Tuna Boyunda”, Rumeli Türküsü, Şarkı Sözleri, Tuna Nehri, Öksüzler.

The story of “an immigrant girl along the Danube river”: A Turkish song

Abstract
This study aims to explore the lyrics of a Turkish song named “An Immigrant Girl along the Danube River” and, in doing so, we aim to derive some information in relation to the societies settled along the Danube River and the migrations or the wars that might have happened in that region. Considering the lyrics of the song, we also intent to have some information about the orphaned girls/children and their lives in that region. The song is a Rumeli folk song compiled by Havva Karakaş on February 2, 1984 and scored by her husband Hasan Karakaş (see “Ben Bir Göçmen Kızı Gördüm”). Unfortunately, the songwriter is unknown. Yet, it is one of the well-known melancholic Rumeli folk songs and might be categorized as an elegy since the song has a mournful tone. “An Immigrant Girl along the Danube River” tells mainly the story of an orphaned girl, who tries to hold onto life by taking care of two lambs and by playing games with them along the Danube River. The Turkish song, namely “an Immigrant Girl along the Danube River” gives us a chance to have a look at the lives of the women who endure the consequences of living in a very beautiful geography by losing many males in wars since the Danube River makes the places around her more desirable. Hence, we see many wars among many different populations in order to settle around her. Not surprisingly, it usually comes at a heavy price to live in such beautiful places. Therefore, this song tells the story of a young orphaned girl (and her struggles to survive), who lives along the Danube River. Thus, in this study, the lyrics of the song and its interpretations by various singers in Türkiye will be put under the lenses with reference to the socio-cultural issues at the time and their personal histories as well.

Keywords: “An Immigrant Girl along the Danube River”, a Turkish Song, Lyrics, The Danube River, Orphans.

Research paper thumbnail of CİCİ FİLMİNDE BABALAR VE OĞULLARI FATHERS AND SONS IN THE CUTEST

The 7th International Language, Culture and Literature Symposium Book of Proceedings/7. Uluslararası Dil, Kültür ve Edebiyat Sempozyumu Tam Metin Bildiriler Kitabı, 2022

Özet Yönetmenliğini ve senaryo yazarlığını Berkun Oya’nın yaptığı ve başrollerini Fatih Artman, A... more Özet
Yönetmenliğini ve senaryo yazarlığını Berkun Oya’nın yaptığı ve başrollerini Fatih Artman, Ayça Bingöl ve Funda Eryiğit’in paylaştığı 2022 yılı yapımı Cici filmi 1980’lerin Türkiye’sinde geçmektedir. Almanya’dan köyüne geri dönen Bekir ve ailesinin başından geçen olayların ele alındığı filmde Bekir, eşi Havva, iki oğulları (Kadir ile Yusuf) ve büyük kızı (Saliha) ile beraber Ankara’ya yakın bir köyde yaşamaktadır. Köyde öksüz kalan Cemil adlı bir çocuğun koyunlara bakıp, çobanlık yapmak için aileye katılmasıyla aile üyelerinin hayatlarının akışı da uzun vadede beklenmedik bir şekilde değişecektir. Cemil’in de etkisiyle özellikle ve öncelikle Bekir ile büyük oğlu Kadir’in ilişkisi ve daha uzun bir zaman diliminde, gelecekte Havva ile kızı Saliha’nın ilişkisi derinden etkilenecektir. Bu bağlamda, çalışmamızda Cici filmindeki karakterler üzerinden özellikle baba oğul ilişkilerinin ve çocukluk travmalarının irdelenmesi amaçlanmaktadır.
Anahtar Sözcükler: Cici, Çocukluk travmaları, Baba oğul ilişkileri, 1980’ler.
Fathers and Sons in the movie, the Cutest

Abstract
Written and directed by Berkun Oya, the Cutest (2022) gives an insight into the lives of rural people in Middle-Anatolia in 1980s. Having migrated back to Türkiye from Germany, Bekir lives with his family in a small village close to Ankara. One day, an orphaned-boy named Cemil comes to their house to tend sheep for the family. Cemil’s joining Bekir’s family becomes a turning point for all the members of the family since Bekir sees Cemil as his adopted-son rather than as a shepherd-boy. Consequently, first Bekir’s relationship with his sons and Havva’s relationship with her daughter change in a dramatic way. In other words, given the intense and very complex nature of parent-child relationships as illustrated in the movie, some events or experinces may cause some childhood traumas. Thus, the aim of this study is to explore the dynamics of father-son relationships and childhood-traumas by giving examples from the Cutest.

Keywords: The Cutest, Childhood trauma, Father-son relationships, 1980s.

Research paper thumbnail of Reflections of autism in media: my name is Khan

Reflections of autism in media: my name is Khan

WOS:000439379600020Autism, which is diagnosed in the early ages and may be defined as "a dis... more WOS:000439379600020Autism, which is diagnosed in the early ages and may be defined as "a disorder of neural development characterized by impaired social interaction and verbal and non-verbal communication, and by restricted, repetitive or stereotyped behavior", begins to attract the attention of media more and more day by day. Especially, in cinema, which is a very popular branch of media, the number of films dealing with the issue of autism begins to increase. One of the films is My Name is Khan directed by Karan Johar. In this film, cultural and adaptation problems faced in daily life of Khan are shown. Thus, the audience grasps the opportunity to enter into the world of autistic people through Khan and may develop empathy with these people. In this film, Khan's situation is three times more challenging than the situation of other autistics since he is not only an autistic, but also a Muslim with a dark skin color in post- 9/11 America. This study was conducted to ex...

Research paper thumbnail of Benim Adım Han Filmi: Otizmin Medyadaki Yansıması

Benim Adım Han Filmi: Otizmin Medyadaki Yansıması

Ya s amin erken donemlerinde ba s layan ve ya s am boyu suren, bireyi fiziksel, sosyal ve psikolo... more Ya s amin erken donemlerinde ba s layan ve ya s am boyu suren, bireyi fiziksel, sosyal ve psikolojik yonlerden etkileyen otizm her gecen gun medyanin da ilgisini ceken bozukluklardan biri haline gelmi s tir. Ozellikle sinema sektorunde otizmi konu edinen filmlere siklikla rastlanmaktadir. Bu filmlerden biri Karan Johar’in yonetti g i Benim Adim Khan ( My Name is Khan ) filmidir. Filmde otistik bozuklu g u olan Khan karakterinin gunluk ya s amda kar s ila s ti g i kulturel ve adaptasyon sorunlari i s lenmektedir. Bu esnada, seyirci de otistik bir cocu g un gozunden farkli bir dunyaya adim atmakta ve seyircinin kafasinda yeni perspektifler yaratilmaktadir. Filmde Khan 9/11 olaylarinda Amerika’da ya s ayan bir Musluman ve koyu renkli bir cilde sahip olmasi nedeni ile di g er otistik cocuklardan uc kat daha fazla zorlanmaktadir. Bu ozelli g i ile Benim Adim Khan filmi, otizmi konu alan di g er filmlerden ay- rilmaktadir. Bu cali s ma Benim Adim Han adli filmin tematik incelenmesi...

Research paper thumbnail of The Relationship Between Nature and Human Psyche in the Kite Runner

Journal of International Social Research, 2017

In Khaled Hosseini's the Kite Runner, we as readers witness many stages of the Afghan history. Ma... more In Khaled Hosseini's the Kite Runner, we as readers witness many stages of the Afghan history. Many socio-political events such as the fall of Afghan monarchy, the Soviet invasion, the Taliban's regime in Afghan history are given through the life story of Amir and Hassan, two Afghan boys. In the novel, the struggle for power (in politics and in daily life) and avarice of human beings (in every field of life) begin to destroy Amir and Hassan's lives as well as the environment. Eventually, everything begins to fall apart in Afghanistan. What is significant in the novel is that at the hands of the Afghan writer Khaled Hosseini, every single natural element (such as a tree, a flower or a drop of rain) may become a tool to reflect the psychology of the characters in the Kite Runner. Thus, the destruction of the nature with bombs or wars destroys not only the environment, but also the human nature/human psyche, which results in the loss of moral values as well. On the other hand, an awakening in the nature may also lead to a psychological awakening or to a realisation in the human beings. Therefore, in this paper, the relationship between nature and human psyche will be studied and will be illustrated with examples from Khaled Hosseini's novel, the Kite Runner.

Research paper thumbnail of ATEŞ VE GÜNEŞ; ZEYTİNDAĞI F.R. ATAY CUMHURİYETİMİZİN İSİMSİZ KAHRAMANLARI

Pearson Journal of Social Sciences and Humanities , 2022

Öz Bu çalışmamızda, Falih Rıfkı Atay’ın Ateş ve Güneş, Zeytindağı romanında adı geçen Konya, Ilgı... more Öz Bu çalışmamızda, Falih Rıfkı Atay’ın Ateş ve Güneş, Zeytindağı romanında adı geçen Konya, Ilgın’lı nefer Mehmet karakteri üzerinden ulusumuzun 29 Ekim, Cumhuriyet bayramımıza kavuşmasında emeği geçen tüm “isimsiz kahramanların” hatırlanması, anlaşılmaya çalışılması ve bu isimsiz kahramanların Cumhuriyetimize olan katkılarının altının çizilmesi hedeflenmektedir. Nitekim milli mücadele birlik, beraberlik ve çok farklı etnisite ve dini gruplardan oluşmasına rağmen Anadolu halkının “özgürlük ruhu ve aşkı” çerçevesinde topyekûn verdiği bir mücadeledir ki bunda en genç erden Başkumandan Atatürk’e kadar giden ve adeta bir domino etkisi yaratarak tüm yurdu saran ve sanayileşmiş emperyalist Batılı devletlere karşı iman dolu göğsünü siper eden milyonlarca isimsiz kahramanın destanıdır.
Anahtar Sözcükler:
Falih Rıfkı Atay; Ateş ve Güneş, Zeytindağı; 29 Ekim, Cumhuriyet; milli mücadele; isimsiz kahramanlar.

FIRE AND SUN, MOUNTOLIVE
AND NAMELESS HEROES OF
THE TURKISH REPUBLIC

Abstract:
This study aims to explore one of the soldiers named Mehmet (of Ilgın, Konya) mentioned in Falih Rıfkı Atay’s book, Fire and Sun, Mountolive. In doing so, we aim to express our gratitude and respect to all “the nameless heroes”, who conribute to the founding of the Turkish Republic. In the establishment of the Turkish Republic, each and every soldier (regardless of their rank, under the leadership of Mustafa Kemal Atatürk) has important responsibilities and by commemorating Mehmet of Ilgın in Fire and Sun, Mountolive we want to emphasize the patriotic deeds of many nameless heroes by having a glimpse into the memories of Mehmet of Ilgın and Falih Rıfkı Atay during WWI. It is an undeniable fact that despite many differences with regard to their etnic, class and cultural background, Anatolian people from all walks of life manage to come together and fight for the independence of our country. Hence, our ancestors following Atatürk as their commanders has become the role model for all the nations, who fight against the Imperialist countries since many Anatolian people/nameless heroes illustrated through their deeds how “the spirit of freedom and the love of independence” might win a glorious victory against the Western colonial powers. Thus, we think that the Republic Day of October 29th is a good opportunity for us to commemorate our veterans, martyrs and express our deep gratitude towards them for the sacrifices they made for our national independence.
Key Words:
Falih Rıfkı Atay; Fire and Sun, Mountolive; October 29, The Turkish Republic; national independence, nameless heroes.

Research paper thumbnail of Ş.S.AYDEMİR’İN SUYU ARAYAN ADAM ROMANINDA  (MİLLETİN VE BİREYİN) KİMLİK ARAYIŞI/SEARCHING FOR IDENTITY (NATIONAL AND PERSONAL)  IN S.S.AYDEMIR’S NOVEL, THE MAN SEARCHING FOR WATER

Pearson Journal of Social Sciences and Humanities, 2022

Ş.S.AYDEMİR’İN SUYU ARAYAN ADAM ROMANINDA (MİLLETİN VE BİREYİN) KİMLİK ARAYIŞI SEARCHING FOR I... more Ş.S.AYDEMİR’İN SUYU ARAYAN ADAM ROMANINDA
(MİLLETİN VE BİREYİN) KİMLİK ARAYIŞI

SEARCHING FOR IDENTITY (NATIONAL AND PERSONAL)
IN S.S.AYDEMIR’S NOVEL, THE MAN SEARCHING FOR WATER

Özet:
Bu çalışmada, 1897 Türk-Yunan harbi yılına denk düşen ve tüm hayatı boyunca da hem sıcak savaş hatlarında hem de uygarlaşma savaşında cepheden cepheye koşturan değerli düşünür, aydın ve ekonomist Şevket Süreyya Aydemir’in yarı otobiyografik eseri Suyu Arayan Adam adlı çalışmasında (büyük ölçekte Osmanlı milletinin ve küçük ölçekte romanın kahramanı Aydemir’in) kimlik arayışı üzerinde durularak, Türk ulusunun Osmanlı’nın küllerinden tıpkı bir Anka kuşu gibi genç ve dinamik bir Cumhuriyet olarak yeniden doğuş serüveni mercek altına alınacaktır.
Aydemir çocukluğundan itibaren annesinden güzel bir İslami terbiye alır, daha sonra gençlik yıllarında kendini Turan idealine ve o coğrafyaya olan ilgisinin bir sonucu olarak sosyalizm ve Rus kültürüne kaptırır. Daha sonra değişen dünya şartlarını ve Türkiye’nin içinde bulunduğu jeopolitik konumu ve farklı kültürel cereyanları da göz önüne alarak sosyalizm ile kapitalizmin karışımı olacak yeni bir iktisadi yapılanma planı oluşturur ve nitekim bu da “Devletçilik” kavramı olarak yeni yapılanan Türk Cumhuriyet’inin temel ilkeleri arasında görülecektir. Daha sonra devletin yüksek mevkilerinde de çalışmak ve Atatürk ile tanışmak imkânını da yakalayan Aydemir, hayatının son zamanlarında romanda anlatıldığı üzere küçük bir çiftliğin bahçesine çekilerek “kendini bulduğunu” ifade etmektedir. Bu yıllar, romanda da değinildiği üzere, daha geniş bağlamda Türkiye Cumhuriyeti’nin de kendini arama ve oluşturma yıllarıdır ki hem romanın kahramanı Aydemir, hem de Türkiye Cumhuriyeti sürekli bir değişim ve gelişim içindedir.
Çok ilginç bir yaşam serüveni olan Aydemir, okuyucuyu İslami-Mevlevi öğretilerden, Turan ideallerine, Komünizmin tarihinden Sosyalizmin prensiplerine, Türkiye’de Devletçilik’in oluşumu ve alt yapısından, en nihayetinde kitaba ismini de veren suyun başındaki ve transandantalistik bir meylin gözlemlendiği son sahne ile okuyucuyu birçok değişim rüzgârının ve tufanının içinden geçirerek kendi hayatı üzerinden Türk kültür tarihine ve her yıl büyük bir coşku ile kutladığımız 30 Ağustos Zafer bayramı ile taçlanan Türk milli mücadele tarihine ışık tutarak, okuyuculara gerçek Anadolu’nun ve ilk bakışta kaba saba görünse de duygulu, naif Anadolu insanının vatanperver kimliğini (zaman zaman iç yakan gerçek hayat hikâyelerine de değinerek) tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir.
Kısacası, bu çalışmada, Suyu Arayan Adam romanındaki Osmanlı milletinin ve bireyin, ana karakter Aydemir’in kimlik arayışı konusu romandan sunulan örneklemelerle mercek altına alınarak 30 Ağustos Zafer bayramının ve milli mücadele ruhunun daha iyi anlaşılmasına vesile olmak hedeflenmektedir.
Anahtar Sözcükler:
Şevket Süreyya Aydemir, Suyu Arayan Adam, kimlik arayışı, milli mücadele ruhu, 30 Ağustos Zafer Bayramı.

Abstract:
The aim of this study is to explore Turkish nation’s search and man’s search for identity in Şevket Süreyya Aydemir’s novel, The Man Searching for Water. Turkish writer, thinker, historian and economist Şevket Süreyya Aydemir based on his life story, wrote The Man Searching for Water in 1959 and tells the story of the birth of Turkish Republic from the ashes of Ottoman Empire as well as the story of Aydemir/the protagonist in his novel. He touches upon many different socio-political inluences such as Turanism, Socialism, Communism and Kemalism detailedly. He very vividly describes the winds of change blowing all over the world and lets the readers witness many historical events. Thus, Aydemir’s semi-autobiographical novel conveys many ideological turbulences of the recent ages in his lifetime. Starting from Greco-Turkish war to Aydemir’s own participation in the First World War as a soldier and his efforts to contribute to Turkish financial policies in the first decades of the young Republic by suggesting new concepts and strategies as he has the opportunity to see and work with Atatürk himself. In The Man Searching for Water, Aydemir, in his later years, seems to get rid of all kinds of ideologies and finds the source of the water/his identity that he was looking for in his homeland. Actually, he seems to get closer to transcendentalism; he finds himself and eventually peace of mind too.
Thus, the author conveys socio-political history of Turkey as well as his personal history in his work and in doing so, he helps us have a deeper grasp of the spirit of Turkish independence and the spirit of August 30, Victory Day.

Key Words:
Şevket Süreyya Aydemir, The Man Searching for Water, search for identity, spirit of Turkish independence, August 30;Victory Day.

Research paper thumbnail of Beni̇m Adim Khan/Han Fi̇lmi̇: Oti̇zmi̇n Medyadaki̇ Yansimasi/Reflections of Autism on Media: My Name is Khan

Beni̇m Adim Khan/Han Fi̇lmi̇: Oti̇zmi̇n Medyadaki̇ Yansimasi/Reflections of Autism on Media: My Name is Khan

Ya s amin erken donemlerinde ba s layan ve ya s am boyu suren, bireyi fiziksel, sos- yal ve psiko... more Ya s amin erken donemlerinde ba s layan ve ya s am boyu suren, bireyi fiziksel, sos- yal ve psikolojik yonlerden etkileyen otizm her gecen gun medyanin da ilgisini ceken bozukluklardan biri haline gelmi s tir. Ozellikle sinema sektorunde otizmi konu edinen filmlere siklikla rastlanmaktadir. Bu filmlerden biri Karan Johar’in yonetti g i Benim Adim Khan ( My Name is Khan ) filmidir. Filmde otistik bozuklu g u olan Khan karakte- rinin gunluk ya s amda kar s ila s ti g i kulturel ve adaptasyon sorunlari i s lenmektedir. Bu esnada, seyirci de otistik bir cocu g un gozunden farkli bir dunyaya adim atmakta ve seyircinin kafasinda yeni perspektifler yaratilmaktadir. Filmde Khan 9/11 olaylarinda Amerika’da ya s ayan bir Musluman ve koyu renkli bir cilde sahip olmasi nedeni ile di g er otistik cocuklardan uc kat daha fazla zorlanmak- tadir. Bu ozelli g i ile Benim Adim Khan filmi, otizmi konu alan di g er filmlerden ay- rilmaktadir. Bu cali s ma Benim Adim Khan adli filmin tematik incelenmesi amaciyla yapilmi s tir.

Research paper thumbnail of Mi̇mi̇c Men Adli Romanda Sömürgeci̇li̇ği̇n İngi̇li̇z Ve Yerli̇ Kadin Karakterler Üzeri̇ndeki̇ Etki̇leri̇

Mi̇mi̇c Men Adli Romanda Sömürgeci̇li̇ği̇n İngi̇li̇z Ve Yerli̇ Kadin Karakterler Üzeri̇ndeki̇ Etki̇leri̇

Ata-erkil toplumlardaki, karsitliklar ve somurgecilik egilimleri kadinlarin somurulmesi icin orta... more Ata-erkil toplumlardaki, karsitliklar ve somurgecilik egilimleri kadinlarin somurulmesi icin ortam hazirlamaktadir. Ata-erkil toplumlarda, sadece erkekler degil, ayni zamanda kadinlar da kadinlari baski altina almakta ve somurmektedir. Ornegin, bu toplumlarda beyaz kadina efendi rolu verilirken, siyah kadina da hizmetci rolu verilmektedir. Boylelikle, ata-erkil kokenli somurgecilik egilimleri kadinlar arasinda da nefret tohumlari sacarak, hemcinslerin kendi aralarinda bir butunluk ve kardeslik olusturmalarini imkansizlastirmaktadir. Bunlara ek olarak, ata-erkil/somurgecilik kulturune daha yakindan bakildiginda, ata-erkil/somurgecilik kulturunun irk, din, dil ve etnik koken gozetmeksizin aslinda tum kadinlari baski altina aldigi gorulmektedir. Bu makalede, V.S. Naipaul’un The Mimic Men adli romanindan orneklemelerle ata-erkil/somurgecilik kulturunun yerli ve Ingiliz kadinlar uzerindeki etkileri incelenecektir

Research paper thumbnail of “Türkiye’de Hayvan Araştırmaları Öncüsü Olarak Hikmet Birand: “At ve Asfalt” adlı Doğa Yazını Eserinde At Algısı, Şahsiyet Olarak Atlar/Hikmet Birand as the Pioneer of Animal Studies in Turkey: Horses as Characters in Hikmet Birand’s nature-writing, “Horses on Asphalt”

JASS-The Journal of Academic Social Science Studies. , 2021

“Horses on Asphalt” in Hikmet Birand’s book, Anatolian Landscapes is written upon the request of ... more “Horses on Asphalt” in Hikmet Birand’s book, Anatolian Landscapes is written upon the request of the society for the prevention of cruelty to animals and it describes the life conditions of the horses in big cities, especially the struggles of the horses on asphalt, ineviable aspects of city life. In this nature writing text, “Horse on Asphalt”, Birand tries to raise consciousness about animal rights by underlining how human beings invade the habitats of animals with sprawling cities and how life becomes more and more difficult for animals in the modern times. Bearing this in mind, it can be suggested that in the nature writing text “Horse on Asphalt”, horses represent nature, whereas asphalt represents industrialization and modernization. In this text, Birand shares his memories, experiences and observations in relation to the horses in the Dışkapı region of Ankara with the readers. Meanwhile, he has a lot of empathy with the horses and he tries to give a voice to the horses’ feelings. Thus, in doing so, Birand might become one of the pioneers of the animal studies in Turkey, though animal studies is considered to be stemming from Peter Singer's book entitled Animal Liberation, written in 1975. Unfortunately, there is a lack of empathy and of understanding of the life conditions of the horses living in cities and this makes Birand unhappy and urges him to write about these issues. Therefore, Birand might even be considered to be the pioneer of animal studies in Turkey, before the term of animal studies coined in the world. Birand seems to be ahead of his time since he perceives horses as “not things to buy and sell, but as individuals, as characters”, who deserve respect and love in daily life. Thus, different perceptions of horses by different people and by Birand will be studied with reference to the nature writing text entitled “Horses on Asphalt” in Anatolian Landscapes and how Birand is beyond his time will be illustrated by giving examples from “Horses on Asphalt”.

Özet: Hikmet Birand’ın Anadolu Manzaraları adlı kitabında yer alan ve Hayvanları Koruma Cemiyeti için yazılan “At ve Asfalt” adlı doğa yazını eserinde, atların şehir hayatının bir parçası olan asfalt yollar ile mücadelesi, diğer bir deyişle “atların asfalt ile imtihanı” anlatılmaktadır. Birand Anadolu Manzaraları kitabının “At ve Asfalt” başlıklı doğa yazınında, atların Türkiye’deki, özellikle de Ankara’nın çeşitli semtlerindeki yaşam koşullarına değinerek, her geçen gün daha da modernleşen şehir hayatı içinde “hayvanların daralan yaşam alanlarına” ve “haklarına saygı duyulabilmesi” için okuyucuya bir bilinç aşılamaya çalışmaktadır. Bu bağlamda, “At ve Asfalt” eserinde, “atlar doğayı, aynı zamanda asfalt ise şehirleşmeyi, sanayileşmeyi” temsil etmektedir diyebiliriz.
Birand “At ve Asfalt” isimli doğa yazınında yıllar içinde edindiği, Ankara’nın Dışkapı semtinde atlar ile ilgili anılarını ve gözlemlerini, okuyucular ile paylaşmaktadır; atlar ile duygudaşlık kurarak onların duygularına tercüman olmaktadır. Bu bağlamda, “Hayvan Araştırmaları” her ne kadar tüm dünyada Peter Singer'ın yazmış olduğu Hayvanların Özgürlüğü (1975) metnine dayandırılmakta ve 1970’lerde başlamış olsa da, Hikmet Birand’ın Anadolu Manzaraları kitabında yer alan “At ve Asfalt” isimli doğa yazını, bu terim daha dünyada ortaya çıkmadan önce anakronistik olarak, Hikmet Birand’ın Türkiye’de, bu alanın öncüsü olmuş olabileceğini düşündürmektedir.
Bu çalışmada, Birand’ın “atları, hayvanları alınıp satılabilecek, sahip olunabilecek bir nesne olarak değil de, daha ziyade bir şahsiyet olarak” algılayarak, nasıl zamanının ötesinde bir kavrayışa sahip olduğu “At ve Asfalt” adlı doğa yazını metni üzerinden incelenmeye çalışılacaktır.

Research paper thumbnail of “İstiklal Marşı’nın A.H. Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü Romanı Üzerine  Yansımaları/Impact of the Turkish National Anthem on A.H.Tanpınar’s Novel, The Time Regulation Institute”

Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi/Selçuk University Journal of Studies in Turcology. , 2021

İSTİKLAL MARŞI’NIN A.H.TANPINAR’IN SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ ROMANI ÜZERİNE YANSIMALARI: Fa... more İSTİKLAL MARŞI’NIN A.H.TANPINAR’IN
SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ ROMANI ÜZERİNE
YANSIMALARI:

Fatma KALPAKLI

Öz:
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ünlü eseri, Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün anlatıcısı ve ana karakteri olan Hayri İrdal, Zarife halasının Laterjik uykudan uyanma sahnesini “[k]ötürüm halam, öleceği beklenen, ölen halam, yardımsız yürüyor, koşa koşa merdivenlerden çıkıyordu” (Tanpınar, 2019, s.66) diyerek okuyucuya aktarır. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ünlü eseri Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde, zihinlerimizde “yeniden dirilme” sahnesi ile tabutun kapağını açıp dışarı çıkarak tüm akrabalarını ve okuyucuyu şaşkınlık içinde bırakan hala karakterinin, aslında Osmanlı İmparatorluğu’nun artık sonu geldiğine inanıldığı bir dönemde, küllerinden yeniden doğarak Türkiye Cumhuriyeti olarak dirilmesini sembolize ettiği kanaatindeyiz. Zarife hala karakterinin yeniden dirilme sahnesi incelendiğinde ise milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un ve İstiklal Marşımız’ın, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanı üzerinde yer yer etkileri görülmektedir. Bu nedenle, bu çalışmada, İstiklal Marşımızın kabulünün yüzüncü yılı vesilesiyle Mehmet Akif Ersoy’un ve İstiklal Marşımızın Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Ensitüsü romanı üzerindeki etkileri mercek altına alınacaktır.
Anahtar Kelimeler:
Mehmet Akif Ersoy, “İstiklal Marşı”, Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri Ayarlama Ensitüsü, Yeniden Diriliş.

IMPACT OF THE TURKISH NATIONAL ANTHEM
ON A.H.TANPINAR’S NOVEL,
THE TIME REGULATION INSTITUTE:

ABSTRACT:
Hayride Irdal, the narrator and protagonist of Tanpınar’s novel, The Time Regulation Institute, defines the scene of resurrection of Aunt Zarife and of the opening of the coffin lid in the following words; “[b]ut without waiting a moment for assistance, [Aunt Zarife] flew up the stairs. The crowd stood stunned. My crippled aunt, who had been at death’s door, who had in fact just returned from the dead, was now walking unassisted—indeed she was bounding up the stairs!” (Tanpınar, 2019, pg.83-84). This amazing resurrection scene of Aunt Zarife brings to our minds the rise of Turkey out of the ashes of Ottoman Empire, whose end was unavoidable and near in the eye of the Western colonial invaders and therefore named as “the sick man of Europe”. Thus, historically speaking, the resurrection of Aunt Zarife might stand for the birth of Turkish Republic and during the close readings of these scenes of resurrection and latergic sleep, influences of the lines of Turkish national anthem might be observed as well. Thus, in this study, celebrating the centenary of Turkish national anthem on 12 March 2021, the influence of Mehmet Akif Ersoy and his lines on Ahmet Hamdi Tanpınar’s novel, The Time Regulation Institute will be scrutinized with reference to the related scenes in the novel mentioned above.
Key words:
Mehmet Akif Ersoy, “Turkish national anthem”, Ahmet Hamdi Tanpınar, The Time Regulation Institute, Resurrection.

Research paper thumbnail of Flora Nwapa’Nin Kadinlar Farklidir Romaninda Kadin Konusu the Women Issue in Flora Nwapa’s Women Are Different

Oz Bu calismada, Flora Nwapa’nin Women are Different adli romanindan yola cikilarak Nijerya toplu... more Oz Bu calismada, Flora Nwapa’nin Women are Different adli romanindan yola cikilarak Nijerya toplumundaki toplumsal sosyal cinsel kimlik modelleri incelenecektir. Bu romanda, Flora Nwapa Nijeryali kadinlarin haklari konusunda (ornegin egitim hakki gibi) nasil bilinclendiklerini anlatmaktadir. Ayrica, Flora Nwapa henuz yeni bagimsizligini kazanan/somurgecilik sonrasi Nijerya’da yasamanin kadinlar acisindan avantajlarini ve dezavantajlarini da bu romaninda gundeme getirmektedir. Romanda, (bir celiski gibi de gozukse de) bazi Nijeryali kadin karakterlerin eski Ingiliz yonetiminin oldugu gunleri ozledikleri gozlenmektedir, cunku ozgurluk onlara beraberinde bazi sorumluluklar da getirmistir ve yeterli egitimsel donanimlari ve ekonomik ozgurlukleri olmadigi icin, bu sorumluluklar bazi kadinlarin omzunda bir yuk olmaya baslamistir. Tum bu olumsuzluklara ragmen, cogu kadin karakter somurge donemi Nijerya’sindan somurgecilik sonrasi Nijerya’ya gecis doneminde elinden geleni yapip sorunlarin ...

Research paper thumbnail of Representation of Old Age and Pain in Iris IRIS MURDOCH

Adapted for the screen by Sir Richard and Charles Wood and directed by Sir Richard Eyre, Iris te... more Adapted for the screen by Sir Richard and Charles Wood and directed by Sir Richard Eyre, Iris tells the life story of famous British philosopher and novelist, Iris Murdoch. Her husband, John Bayley writes two books entitled Iris: A Memoir and Elegy for Iris with reference to the health problems, Murdoch has towards the end of her life. Relying on these two books, the movie Iris came out in 2001, three years after Murdoch’s death. In the movie, it is shown how Iris suffers from loss of brain power and Alzheimer as she gets older and how this situation gives pain both to her and her husband, Bayley. Hence, in this study, how lives of elderly and their loved ones change after illnesses and their pain will be analyzed in reference to Iris Murdoch’s real life story as it is depicted in the movie, Iris.

Research paper thumbnail of Doğa ve Çevre Eğitimi İçin Öğretim Materyali olarak Avatar Filmi

We believe that it is absolutely necessary to make use as instructional material of the movies in... more We believe that it is absolutely necessary to make use as instructional material of the movies in ecology-education since they play an important role in enlarging people’s learning and understanding capacities and hence helps them to grasp what goes on beneath the surfaces. In the field of ecology-education, visual materials, especially movies are very functional in raising awareness about environmental issues. Thus, the aim of this paper is to analyze Avatar, a science fiction movie, in relation to ecology-education and environmental issues as a instructional material. Content analysis was used in the analysis of data collected. In the movie, the struggle between the nature-friendly indigenous people of Pandora against the human-centered/ human-dominated and abusive human race, who exploits the nature and the natural sources of the whole universe is depicted. In Avatar, it is shown that science and technology can help us to preserve the universal order if only they do not fall into...

Research paper thumbnail of Selvon and Multicultural London  SAM SELVON THE LONELY LONDONERS

Uluslarası Sosyal Araştırmalar Dergisi- The Journal of International Social Research, 2008

Özet Bu makalede, Sam Selvon’nın the Lonely Londoners/Yalnız Londra'lılar adlı romanı baz alın... more Özet
Bu makalede, Sam Selvon’nın
the Lonely Londoners/Yalnız Londra'lılar adlı romanı baz alınarak çokkültürlülük teriminin bir ütopya mı yoksa erişbilir birgerçeklik mi olduğu tartışılmaktadır. Sam Selvon bu romanında birçok etnikkökenin, ırkın ve dinin birarada buluma noktası olarak bilinen Londra’da...

Abstract
This paper aims to analyze whether multiculturalism is a utopia oran accessable reality by referring to Sam Selvon’s
the Lonely Londoners
since Sam Selvon depicts the pros and cons of living in London where theintersections of many races, ethnicities and religions can be seen. Moreover,problems faced by the non-Anglo-Saxon people and the obstacles which donot allow them to integrate with the Anglo-Saxon culture and how theseobstacles in the way of a multicultural society can be removed are depictedin detail and some questions are raised in the mind of the readers. Thus, theissue of multiculturalism; harmony-in-diversity /chaos-in-diversity is puton the agenda in
the Lonely Londoners
by Sam Selvon.
Keywords:
Multiculturalism, ethnicity, immigration, London, English culture.

Research paper thumbnail of Secularizing Islamists?: Jama'at-e-Islami and Jama'at-ud-Da'wa in Urban Pakistan

Secularizing Islamists?: Jama'at-e-Islami and Jama'at-ud-Da'wa in Urban Pakistan

... paintings titled Moderate Enlightenment. How does one thank friends—Madiha, Sadaf, Aisha, Sum... more ... paintings titled Moderate Enlightenment. How does one thank friends—Madiha, Sadaf, Aisha, Sumaira, Sarwat, Sara, Priya—who listened and argued, laughed and sympathized at (gen-erally) the right moments? But most of ...

Research paper thumbnail of Gaskell's Questıonıng Of The Vıctorıan Class System In North And South

Gaskell's Questıonıng Of The Vıctorıan Class System In North And South

sbe.giresun.edu.tr

Page 1. 1 The Black Sea Journal of Social Sciences Year:2 Number: 2 Spring: 2010 Gaskell&... more Page 1. 1 The Black Sea Journal of Social Sciences Year:2 Number: 2 Spring: 2010 Gaskell's Questıonıng Of The Vıctorıan Class System In North And South 1 Fatma KALPAKLI2 Abstract In this article, the Victorian class system ...

Research paper thumbnail of ALAGEYİK VE AVCI FİLMİNDEKİ GEYİK İMGESİNE KARŞILAŞTIRMALI BİR BAKIŞ

RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, 2021

Alageyik filmi ile Avcı filmindeki geyik imgesine karşılaştırmalı bir bakış Öz: Alageyik Yaşar ... more Alageyik filmi ile Avcı filmindeki geyik imgesine karşılaştırmalı bir bakış

Öz:
Alageyik Yaşar Kemal’in Üç Anadolu Efsanesi adlı üçlemesinin üçüncü destanıdır ve önce Atıf Yılmaz (1959), daha sonra da Süreyya Duru (1969) tarafından beyazperdeye uyarlanan eser çevre dostu ve doğa manzaralarıyla seyirciyi büyüleyen bir filme dönüşmüştür. Filmin kahramanı Halil (önce Yılmaz Güney, daha sonra da Cüneyt Arkın tarafından canlandırılan) bir türlü geyik tutkusundan ve geyiklerin sesleriyle yaptığı çağrıdan vazgeçemeyerek gerdek gecesinde bile kendini dağlara vuran bir geyik avcısıdır. Anadolu halkı biri bir geyiği, özellikle de bir alageyik yavrusunu incitirse, o kişinin Anadolu’daki hayvanların hayatına ve güvenliğine öncelik tanıyan sosyal ve ahlaki değer yargılarını hiçe saydığından ötürü lanetleneceğine ve iflah olmayacağına inanmaktadır. Bu doğa-dostu kültürel mirasa ve geçmişe sahip olan köy halkı film boyunca Halil’i sık sık uyararak, Anadolu insanının toprak etiği bağlamında, geyik öldürenlerin sonunun kötü olduğu konusunda onu açıkca uyarırlar.
Avcı ise James Fenimore Cooper'ın The Deerslayer/Geyikkatili (1841) adlı romanının beyazperdeye bir uyarlamasıdır ve yönetmenliğini 1978 yılında Michael Cimino yapmıştır. Avcı filminin kahramanı Michael da bir geyik avcısıdır ve geyik avında ahlaki açıdan inandığı tek atışta öldürme prensibini uygulamaktadır. Tıpkı Halil gibi o da doğayı, dağları, özellikle de geyikleri çok sevmektedir. Filmin ilerleyen sahnelerinde daha sonra gönüllü olarak Vietnam’a gitmek için Amerikan ordusuna katılır ve bu tecrübe onun hem geyik avını hem de insan avını/savaşı sorgulamasına sebep olur. Bu esnada, Amerikan vatanseverliği/kahramanlığı ile Batı’nın ata-erkil erillik kavramları ve vicdanı arasında kalan Michael dağlarda geyiklerin peşinden koşarak biraz huzur ve sükûnet bulmaya çalışmaktadır. Bir gün, dağdaki bir geyik Michael’ın yaşamın ölüm üzerine olan önceliğine ve kutsallığına dayalı olan Amerikalı yerlilerin toprak etiğini yeniden keşfetmesine yardımcı olur. Bu nedenle, bu çalışmada, geyik motifi ve geyik avı temasına odaklanarak edebi eserlerin ve filmlerin toplumlarda çevre bilinci oluşturmadaki rolü ve ayrıca Alageyik ile Avcı filmleri üzerinden soyu tükenme tehlikesiyle yüz yüze olan geyiklerin koruma altına alınarak sayılarının artırılmasında edebi eserlerden ve filmlerden nasıl istifade edilebileceği irdelenecektir.
Anahtar kelimeler: Alageyik, Avcı, Çevre Çalışmaları, Anadolu toprak etiği, Amerika toprak etiği.

A comparative approach to deer motif in the movies, The Red Deer
and The Deer Hunter

Abstract:

The Red Deer is adapted from Yaşar Kemal’s trilogy entitled The Three Anatolian Legend. It is directed first by Atıf Yılmaz in 1959 and ten years later by Süreyya Duru in 1969 and has become an environment-friendly, scenic film with natural images. The protagonist of the movie, Halil (acted first by Yılmaz Güney in 1959 and then by Cüneyt Arkın in 1969) is a deer-hunter, who cannot ignore the call/voice of the reddeer and finds himself in the mountains even at the first night of his marriage. In Anatolia, people believe that if someone hurts a deer, especially a fawn, then s/he is cursed and doomed to go through very tough times as this person disregards the social and moral values, which prioritize the life and well-being of animals. Having this eco-friendly cultural heritage and background, all the villagers warn him quite often by explicitly stating that he will be cursed sooner or later within the context of land ethics of the Anatolian people.
The Deer Hunter is adapted from James Fenimore Cooper's novel, The Deerslayer (1841). It is directed by Michael Cimino in 1978. The protagonist of the movie, Michael is also a deer-hunter, who follows the code of one-shot as a moral imperative during the deer-hunts. Just like Halil, Mike is also a lover of nature, mountains and especially of deer. Later, he enrolls in the American Army to go to Vietnam and begins to question human-hunts as well as deer-hunts. Torn between the concepts of native American heroism/American patriotism and Western patriarchal concepts of masculinity and his conscience, he tries to find peace and solitude by running after deer in the mountains. Meanwhile, a deer guides him in the mountains in order to help him rediscover the land ethics of America/native Americans, which prioritize the sacredness of life over death. Thus, in this study we will focus on the motif of deer and how the theme of deer-hunting is used to raise environmental consciousness and how literary works and movies are used to keep the endangered species of deer alive and increase the overall population of deer species with reference to The Red Deer and the Deer Hunter.

Key words: The Red Deer, The Deer Hunter, Environmental Studies, land ethics of Anatolia, land ethics of America.

Research paper thumbnail of Blurring of the Borders in Amitav Ghosh's Novel, in an Antique Land

Uluslarası Sosyal Araştırmalar Dergisi-The Journal of International Social Research. December 2016. ISSN: 1307-9581. 78-82. Sosyalarastirmalar.com. , 2016

Abstract Amitav Ghosh believes that all the borders are artificial in the world and he tries to ... more Abstract
Amitav Ghosh believes that all the borders are artificial in the world and he tries to illustrate this thesis in his novel, in In An Antique Land. He suggests that cultural and historical experiences constitute the common ground for people to establish a community and to enjoy the sense of belonging. Thus, shared cultural and historical experiences create a bond among people, not the borders, which are drawn artificially by the politicians. And in today’s transnational world, Ghosh believes that people are global citizens. With all these assumptions in his mind, he studies history of Egypt and tells his memoirs as a PhD student there in his semi-biographical novel, In An Antique Land. As it is also given in the novel, both India and Egypt have had British colonial experience and they have witnessed to the change of their national borders and have gone through these tough historical experiences. After redrawing the borders in Africa and India, then the issues of the construction of identity or national identity and population exchange begin to emerge in these newly defined places with their newly established borders. Yet, it seems impossible to cut the cultural bonds all of a sudden among these people in the recently constructed nation-states all over the world. Therefore, the aim of this study is to analyze the concepts of trans/nationalism , globalization , b/orders, g/localization , us&them attitude and how they are perceived through the eyes of Amitv Ghosh in his semi-biographical work, in In An Antique Land.

Key words: Amitav Ghosh, In An Antique Land, global citizenship, B/orders. trans/nationalism.

Özet
Amitav Ghosh tüm sınırların suni olduğuna inanmaktadır ve bu argümanını Antik Topraklarda’da adlı romanında da dile getirmektedir. Toplumun temelinde haritalardaki sonradan Batılı siyasetçilerce yapay bir biçimde çizilen sınırlardan ziyade, ortak kültürel ve tarihi geçmişin olduğunu ve insanların ancak bu paydalarda buluştuklarında bir yere ait hissedebileceklerini iddia etmektedir. Ghosh bugünün ulusötesi dünya düzeninde ise insanların dünya vatandaşı olduğuna inanmaktadır. Romanda da Ghosh doktora öğrencisi iken araştırma yapmaya gittiği Mısır’ın tarihini incelemektedir; hem Mısır’da hem de Hindistan’da İngiliz sömürgecilik politikaları sonucunda nasıl milli sınır kavramının empoze edilerek nüfus mübadelelerinin yaşandığı ve bu durumun orada yaşayan yerel halk üzerindeki etkileri anlatılmaktadır. Bu çalışmada, ulus/ötecilik, küresellşeme, sınırlar, küyerelleşme, biz ve onlar tutumu kavramları ve bu kavramların Antik Topraklarda’da adlı romanda Ghosh tarafından nasıl algılandığı incelenecektir.

Anahtar Kelimeler: Amitav Ghosh, Antik Topraklarda, dünya vatandaşlığı, sınırlar, ulus/ötecilik.

Research paper thumbnail of UÇAN KAZ ÇİZGİ FİLMİNDE ÇEVRE BİLİNCİ TAM METİN TEMMUZ

World Children Conference-V Proceedings Book., 2024

(NİLS VE ) UÇAN KAZ MONRO (1980) ÇİZGİ FİLMİNDE ÇEVRE BİLİNCİ Nobel Edebiyat Ödülü'nü alan il... more (NİLS VE ) UÇAN KAZ MONRO (1980) ÇİZGİ FİLMİNDE
ÇEVRE BİLİNCİ
Nobel Edebiyat Ödülü'nü alan ilk kadın yazar olan İsveçli, Selma Lagerlöf’ün 1906’da yayınladığı Nils Holgerssons underbara resa genom Sverige adlı kitaptan televizyona uyarlanan (Nils ve) Uçan Kaz Monro (1980) çizgi filmi tüm dünyada çocukların ve aynı zamanda da yetişkinlerin ilgiyle izlediği çizgi filmler arasına girmeyi başarmıştır.
Selma Lagerlöf bu eserinde Nils ile Monro’nun maceralarını anlatırken diğer taraftan da çocuklara çevre sevgisini ve çevre bilincini aşılamaktadır. Günümüzde bu eserin çizgi filme dönüştürülmesi ise bu ikilinin maceralarının teknoloji sayesinde daha geniş kitlelere ulaşması ve böylece çocuklar arasında çevre bilincinin eğlenerek çizgi filmler aracılığı ile aşılanması imkânını ortaya çıkarmaktadır ki bu çalışmamızda, (Nils ve) Uçan Kaz Monro (1980) çizgi filminin çocuklar üzerinde çevre bilincini nasıl aşıladığını irdelemeye çalışacağız.
Anahtar Sözcükler:
(Nils ve) Uçan Kaz Monro (1980), Selma Lagerlöf, Çevre bilinci, Çocuk edebiyatı, Çizgi filmler, Çevreci kadın yazarlar.

THE WONDERFUL ADVENTURES OF NILS (1907)
AND ENVIRONMENTAL CONSCIOUSNESS:
Fatma KALPAKLI YEĞİN1
1Prof.Dr., Selçuk University, Faculty of Letters, English Language and Literature, Konya,
1ORCID ID: 0000-0002-0865-5373
1fkalpakli@gmail.com, 533 727 97 84

Selma Lagerlöf, Swedish writer, who was the first female writer to receive the Nobel Prize in Literature and her literary work entitled The Wonderful Adventures of Nils (1907)/Nils Holgerssons underbara resa genome Sverige adapted for television as a cartoon in 1980 and was very popular among children all over the world. It also managed to become one of the cartoons that adults watch with great interest.
In this work, Selma Lagerlöf tells the adventures of Nils and Monro, the White goose and while doing so, she seems to be instilling love and environmental consciousness among the children. In the 1980s, with her work’s broadcasting as a cartoon on television makes it easier to spread the adventures of Nils and Monro to many people. Thanks to technology, the episodes of the cartoon reached a wider audience and implemented environmental consciousness among children by making them having fun and environmental education at the same time. In this study, we will try to examine how the cartoon The Wonderful Adventures of Nils (1907)/Nils Holgerssons underbara resa genome Sverige raises environmental consciousness among the children.
Key words:
The Wonderful Adventures of Nils (1907)/ /Nils Holgerssons underbara resa genome Sverige, Selma Lagerlöf, Environmental consciousness, Children's literature, Cartoons, Women environmental writers.

Research paper thumbnail of “Masumlar Apartmanı Dizisinde Kelimelerin Gücü: Nefret Söyleminden Sevgi Söylemine Geçiş”/ “Power of words in the Tv Serial, the Innocents: Hate Speech vs. Love Language” (Gülseren Budayıcıoğlu, Ezgi Mola)

International LET-IN 2022 Conference Proceedings Book , 2022

Abstract This study aims to explore the language used in the Tv serial, the Innocents (an adapta... more Abstract

This study aims to explore the language used in the Tv serial, the Innocents (an adaptation of Gülseren Budayıcıoğlu’s story Çöp Apartmanı/A Hoarder House) and to focus on the power of words. Interestingly enough, it has been observed that as the language shifts from hate speech to love language the relationships between the characters in the Tv serial also changes and contributes to their mental well-being and psychological health in a positive way. Thus, the magical power of words on the mental health of people will be scrutinized with reference to the Tv serial, the Innocents.
Keywords: Hate Speech, Love Language, The Innocents/A Hoarder House., Gülseren Budayıcıoğlu.

Öz

Bu çalışmada Gülseren Boyacıoğlu’nun Çöp Apartmanı hikâyesinden televizyona uyarlanan Masumlar Apartmanı dizisinde kullanılan kelimeler ve bu kelimelerin gücü mercek altına alınarak, dizideki karakterlerin zaman içerisinde nefret söyleminden sevgi söylemine geçişi, ayrıca, bu söylemlere bakarak karakterler arasındaki ilişkiler ve ruhsal durumları hakkında yorumlar yapılarak kişilerarası ilişkilerde kelimelerin ve kullanılan söylemlerin rolü irdelenecektir.
Anahtar Kelimeler:
Nefret Söylemi, Sevgi Söylemi, Masumlar Apartmanı/Çöp Apartmanı, Gülseren Budayıcıoğlu

Research paper thumbnail of GERTRUDE BELL IN THE MIDDLE EAST IRAQ (ÇÖL KRALİÇESİ, ÇÖL TİLKİSİ, ORTADOĞU, GULF STUDIES, NICOLE KIDMAN)

AELTE 2022- CONFERENCE PROCEEDINGS, 2022

The Implementation of Social Changes in Iraq as Reflected in the movie, Queen of the Desert: The... more The Implementation of Social Changes
in Iraq as Reflected in the movie, Queen of the Desert:
The English writer, archaelogist, political officer, Gertrude Lowthian Bell, known as the Queen of the Desert, is one of the most influential historical figures, who started important social changes in the Gulf region, especially in Iraq and Jordan by supporting the emergence of Arab nationalism in these societies. Directed by Werner Herzog, the story of her life is made into a movie, entitled as Queen of the Desert in 2015.
It was assumed that 20th century was going to be “the age of nation-states” (see Aydemir: 2021, 224; Wimmer and Feinstein: 2010, 786), which means the end of many empires such as Austria-Habsburg and Ottoman empires. Accordingly, the movie Queen of the Desert starts with the scene of colonial powers, who set their eyes on dividing the spoils that would be earned after the demise of Ottoman Empire and who are looking for prospective kings for the emerging kingdoms and nation-states in the Gulf region. However, the leading politicians such as Churchill and leading military men are in need of reliable knowledge about the people of the Gulf societies and they are informed that the best source of information in the Gulf region is a woman named Gertrude Lowthian Bell
Thus, the aim of this study is to explore the methods used by Gertrude Lowthian Bell in the implementation of social changes in the Gulf region with reference to the information and examples given in the movie, Queen of the Desert.
Key words:
Gertrude Lowthian Bell, Queen of the Desert, Arab nationalism, social changes, the Gulf region.

Research paper thumbnail of OPPRESSION AND ITS EFFECTS ON THE INDIVIDUAL AND SOCETY IN  FAULKNER'S A ROSE FOR EMILY

PROCEEDINGS BOOK EL RUHA 5th INTERNATIONAL CONFERENCE ON SOCIAL SCIENCES, 2019

Oppression and Its Effects on the Individual and Society in Faulkner’s “A Rose for Emily” Abst... more Oppression and Its Effects on the Individual and Society in Faulkner’s “A Rose for Emily”

Abstract:
Though, William Faulkner’s short story, “A Rose for Emily” is written in 1930, its themes are very appealing for the contemporary readers as it still manages to raise many questions on the minds of the contemporary readers. In this study, the influence of oppression both on the individual and society will be analyzed with reference to the protagonist, Emily and her hometown (the semi-rural town of Jefferson, Mississipi, the Southern society). In doing so, the causes of Emily’s loneliness and psychological problems will be put under scrutiny as well and hence a better insight will be gained into the life conditions of the Southern people in Faulkner’s time and the link between the individual and the society, s/he lives in.
Key words:
William Faulkner, “A Rose for Emily”, Oppression, Individual and Society, Cultural- Psychology.

Baskının Faulkner’ın “Emily için Bir Gül” adlı Kısa Hikayesinde Birey ve Toplum Üzerindeki Etkileri

Özet:
William Faulkner'ın "Emily için Bir Gül" adlı kısa hikayesi 1930 yılında kaleme alınmasına rağmen, ele alınan konular günümüz okuyucusunu da cezbederek okuyucuların zihninde bir sürü soru işareti uyandırmaktadır. Bu çalışmada, Faulkner’ın "Emily için Bir Gül" adlı kısa hikayesinin ana karakteri Emily ve yaşadığı Jefferson kasabası esas alınarak, baskının hem birey hem de toplum üzerindeki etkileri incelenecektir. Böylece, Emily'nin ruhsal sorunlarının ve yalnızlığının altında yatan sebepler mercek altına alınarak, Faulkner döneminin Güney Amerika'sındaki hayat koşulları, birey ve toplum arasındaki ilişkiler de daha iyi anlaşılabilecektir.

Anahtar Kelimeler:
William Faulkner, "Emily için Bir Gül", Baskı, Birey ve Toplum, Kültürel Psikoloji.

Research paper thumbnail of KARIM'S DILEMMA IN THE SONG OF SPARROWS IRANIAN CINEMA SERÇELERİN ŞARKISI İRAN SİNEMASI

HALAL AND HEALTHY LIFE: AWARENESS & SUSTAINABILITY, Dec 15, 2018

ABSTRACT Directed by Iranian director Majid Majidi, The Song of Sparrows (2008) tells the story o... more ABSTRACT
Directed by Iranian director Majid Majidi, The
Song of Sparrows (2008) tells the story of Karim,
who begins to work as a motorcycle taxi driver in
the city-centre after losing his job at an ostrich
farm outside of Tehran, Iran. But the change in
his job begins to change his perception of life and
it begins to challenge his moral values and
principles and he goes through some temptations

as to whether he should preserve his halal-life-
style or he should adopt an opportunistic-life-
style.

Research paper thumbnail of HEALTH AND HEALING IN PATCH ADAMS MEDICAL HUMANITIES HAPPINESS MENTAL HEALTH ISSUES

BOOK OF ABSTRACTS HEALTH AND HEALING IN PATCH ADAMS.pd, 2019

Inspired by a true story, Patch Adams (1998) tells the life of a suicidal man, who decides to stu... more Inspired by a true story, Patch Adams (1998) tells the life of a suicidal man, who decides to study medicine after a short stay in a mental hospital. (Hunter) Patch Adams realizes that physical healing cannot be achieved without spiritual healing first and in order to help ill people with regard to their health & healing process, he decides to establish the Gesundheit Institute as an alternative to contemporary hospitals. Dr. Adams emphasizes that in the hospitals symptoms are treated, but the root causes of the diseases and the emotions of the patients are ignored.
Combining his first hand experiences of first being a patient in a mental hospital and being a medical doctor later on, he offers alternative treatments (which emphasize caring and sharing) at the Gesundheit Institute and eventually, he touches the lives of many people around himself. However, the story of Patch Adams is adapted into a movie and his ideas and principles in relation to health & healing reach out to millions of people through media.
Thus, in this study, Adams’ healing journey and his healing methods in the field of medicine will be scrutinized with reference to the events narrated in Patch Adams. And also the power of movies to raise consciousness about health issues in the contemporary world will be discussed.
Key words:
Patch Adams (1998), health & healing, the Gesundheit Institute, alternative treatments, medicine

Research paper thumbnail of XENOPHOBIA IN AUS DEM NICHTS/IN THE FADE/PARAMPARÇA RACISM NEO-NAZISM THE OTHER FATİH AKIN ALMAN SİNEMASI TÜRK SİNEMASI

“Xenophobia in Aus Dem Nichts”, III. International Germany-Turkey Relations Symposium Proceedings Book. IKG Yayınevi, Ocak 2019, Würzburg, Germany. ISBN:978-3-00-061968-7. 100 JAHRE NACH MOUDROS UND VERSAILLES 3. INTERNATIONALES SYMPOSIUM ZU DEN DEUTSCH-TÜRKISCHEN BEZIEHUNGEN, WÜRZBURG-GERMANY, 2019

Inspired by the hatred crimes committed by Nationalsozialistischer Untergrund, Fatih Akın’s Aus D... more Inspired by the hatred crimes committed by Nationalsozialistischer Untergrund, Fatih Akın’s Aus Dem Nichts/In The Fade tells the story of Katja, whose “life collapses after the death of her Turkish husband and her son in a bomb attack”. In the movie, Akın deals with the problem of xenophobia, hatred crimes and neo-Nazism in Germany. He also tries to shed light on the German judicial system by exploring “how liberal societies deal with homegrown political extremists” and by showing “how the victims of far-right-wing violence fight back” as illustrated through the character of Katja. Hence, in this study, issues such as neo-Nazism, Islamophobia, racial discrimination and Turkish immigrants’ problems in 21st century Germany will be explored with reference to Fatih Akın’s Aus Dem Nichts/In The Fade.
Key words:
Neo-Nazism, Islamophobia, Turkish immigrants, discrimination, hatred crimes in 21st century Germany, Fatih Akın.
Özet
Milli Sosyalist Gizli Örgütü tarafından işlenen nefret suçlarından esinlenerek Fatih Akın
tarafından çekilen Paramparça filminde (Almanya’da yaşayan, Kürt asıllı Türk) kocasını ve çocuğunu bir patlamada kaybeden ve hayatı alt üst olan Katya’nın hayatı ele alınmaktadır.
Akın filmde Almanya’daki yabancı düşmanlığı, nefret suçları ve neo-Nazism gibi konuları ele almaktadır. Akın ayrıca Katya esas kadın karakteri üzerinden “aşırı sağcı şiddetin nasıl geri teptiği” ve “liberal toplumların aşırı uçtaki siyasal yurttaşlarıyla baş etme/etmeme” metotlarını irdeleyerek Almanya’daki yargı sistemi üzerine de ışık tutmaya çalışmaktadır. Bu nedenlerle, bu çalışmada, Fatih Akın’ın Paramparça filmi üzerinden neo-Nazism, İslamofobi, ırk ayrımcılığı ve 21nci yüzyıl Almanya’sındaki Türk göçmenlerin sorunları ele alınacaktır.
Anahtar Kelimeler:
Neo-Nazism, İslamofobi, Türk göçmenler, ayrımcılık, 21nci yüzyıl Almanya’sında nefret
suçları, Fatih Akın.

Research paper thumbnail of ŞARKILARDA NARSİZM / NARCISM IN THE LYRICS (Barış Manço, Ferhat Göçer, Taylor Swift şarkıları)

ÖZET Kendi güzelliğiyle mest olan Narcissun’un hikâyesini ve sonunu bilmeyen yoktur. Biz de bu ç... more ÖZET
Kendi güzelliğiyle mest olan Narcissun’un hikâyesini ve sonunu bilmeyen yoktur. Biz de bu çalışmamızda, Narcissun’un hikâyesinden yola çıkarak günümüzdeki bazı İngilizce ve Türkçe şarkılardaki narsizmi incelemeye çalışacağız. Ortaçağ İngiliz Şövalyelerinin leydilerin kalbini kazanmaya çalıştıkları “courtly love traditiondan” (saray aşk geleneğinden) tutun da Barış Manço’nun “güzel sevmeyene yiğit denir mi?” diyen Anadolu söylemlerinden ve şarkı sözlerinden, günümüzün Ferhat Göçer’in “bu kez en çok kendimi severdim” ve Taylor Swift’in “senin kraliçenim” diyen bireyci ve narsist şarkı sözlerini karşılaştırarak, sosyo-ekonomik kültürel değişimlerin ve gelişimlerin lirikler üzerindeki etkileri irdelenecektir.
Anahtar Kelimeler: Narsizm, Barış Manço, Ferhat Göçer, Taylor Swift, sosyo-ekonomik ve psiko-kültürel değişimler

ABSTRACT
Everbody must have heard about the story of Narcissus. Relying on the story of Narcissus, we will try to compare and contrast some Turkish and English lyrics. Despite having the cultural heritage of courtly love since the Medieval times in the West and having the cultural heritage of the appreciation of the love of a young man for a beautiful young woman in Anatolian songs in the East, today it is not very rare to see some lyrics (such as the lyrics of Ferhat Göçer’s songs, expressing that he would love only himself [Yıllarım Gitti] and the lyrics of Taylor Swift’s songs, emphasizing that she is the Queen of her lover [Blank Space]), which appreciate self-love and individualism rather than the love for the beloved one. Thus, in this study, we will try to analyze the influence of socio-economic and psycho-cultural changes on the lyrics of some Turkish and English songs.
Key Words: Narcissism, Barış Manço, Ferhat Göçer, Taylor Swift, socio-economic and psycho-cultural changes.

Research paper thumbnail of WOMEN AND MIGRATION ISSUE IN THE MOVIE, THE RETURN/DÖNÜŞ (TÜRKAN ŞORAY, KADİR İNANIR, ALMANYA, GÖÇ, GASTARBEITER)

Research paper thumbnail of NOEL BABA VE ANTALYA İNANÇ TURİZMİ (ST. NICHOLAS AND ANTALYA FAITH TOURISM)

Research paper thumbnail of SELVİ BOYLUM AL YAZMALIM FİLMİNDE KADIN TİPLEMELERİ.pdf (CENGİZ AYTMATOV, TÜRKAN ŞORAY, KADİR İNANIR, AHMET MEKİN)

Atıf Yılmaz ’ın yönettiği, başrollerinde Türkan Şoray ile Kadir İnanır’ın oynadığı Selvi Boylum A... more Atıf Yılmaz ’ın yönettiği, başrollerinde Türkan Şoray ile Kadir İnanır’ın oynadığı Selvi Boylum Al Yazmalım (1977) filmi unutulmaz sahneleriyle bir çoğumuzun hafızalarına kazınmış bulunmaktadır. Film bir taraftan hayatı, sevgiyi, sadakati sorgularken diğer taraftan da Türk toplumundaki kadın sorununa da ışık tutmaktadır. Filmde bazı şehirli, köylü, fettan kadın gibi kadın tiplemeleri bulunmaktadır. Selvi Boylum Al Yazmalım filminde bu kadın karakterler üzerinden, 70’li yıllar Türkiyesi’ndeki kadın ve toplum sorunlarına da ustalıkla değinilmektedir. Bu çalışmada, Selvi Boylum Al Yazmalım filmindeki başlıca kadın tiplemeleri incelenerek Türkiye’nin o dönemki sosyo-kültürel sorunları da irdelenmeye çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler:
Selvi Boylum Al Yazmalım (1977), Türkan Şoray, Kadir İnanır, kadın tiplemeleri, kadın sorunu, sosyo-kültürel değişimler.

Research paper thumbnail of Kız Kardeşim Mommo Filminde Konya Köy Kültürü (Reflections of Rural Culture of Konya in the Movie, My Sister Mommo, the Bogeyman ) (ATALAY TAŞDİKEN) (HÜYÜK İLÇESİ)

INTERNATIONAL CONGRESS ON CULTURAL HERITAGE AND TOURISM, 2017

Reflections of Rural Culture of Konya in the Movie, My Sister Mommo, the Bogeyman Directed by... more Reflections of Rural Culture of Konya in the Movie, My Sister Mommo, the Bogeyman

Directed by Atalay Taşdiken, the Movie, My Sister Mommo,the Bogeyman (2009) is one of the important movies shot in Konya. In the movie, the story of two siblings, Ali&Ayşe, whose mother has passed away recently, is shown. Throughout the movie, the audience witness how they hold on to life in rural parts of Konya (the region called Hüyük, Çavuş). While narrating the adventures of Ali&Ayşe, the movie also shows the natural and historical beauties of rural Konya, which might become attractive eco-torism centers in the future. Moreover, the movie urges the audience to think about the issues such as life, death and family in reference to the life of these two orphaned children, Ali&Ayşe. Hence, My Sister Mommo,the Bogeyman gives an insight into rural culture and natural/historical beauties of Konya and eventually, in the hands of Atalay Taşdiken, it becomes a means to contribute to Konya tourism.
Key words:
Konya rural culture, natural and historical places of rural Konya, childhood in Konya, life, death, family, eco-tourism, local culture.

ÖZET
Yönetmen Atalay Taşdiken’in Kız Kradeşim Mommo (2009) adlı filmi Konya’da çekilen önemli filmlerden bir tanesidir. Filmde, annelerini daha yeni kaybeden iki kardeşin yaşam öyküsü anlatılırken, seyirci Konya’nın Hüyük ilçesine bağlı Çavuş beldesinin doğal ve tarihi güzelliklerini izleme şansı bulur, aynı zamanda da Anadolu kültüründe hayat, ölüm ve aile kavramları üzerine de düşünmeye sevk edilir. Bu çalışmada, Atalay Taşdiken’in Kız Kardeşim Mommo adlı filminde seçilen mekânlar üzerinden Konya köy kültürü, Konya’da çocuk olmak ve çocuk gözüyle hayat, ölüm ve aile temaları mercek altına alınacaktır.
Anahtar Kelimeler:
Konya köylerinin kültürü, Konya doğal ve tarihi güzellikleri, Konya’da çocuk olmak, hayat, ölüm ve aile, Eko-turizm, yerel kültür.

Research paper thumbnail of DEER IMAGERY IN THE MOVIE, REDDEER/ALAGEYİK FİLMİ (CÜNEYT ARKIN, YAŞAR KEMAL)

“International Conference on Environmental Justice-Culture, Resistance and Ethics Abstracts”, Dr. K. N. Modi University, Rajasthan, India. 24-25 March 2017. Rajasthan: Yking Books, 2017. ISBN: 978-93-85528-70-5. , 2017

Research paper thumbnail of ELİF ŞAFAK USTAM VE BENDE 16 YY OSMANLI TOPLUMUNDAN KADIN PORTRELERI THE ARCHITECT'S APPRENTICE BY ELIF SHAFAK

Sosyal Yaşam ve Kadın Sempozyumu Bildiri Kitabı/Proceedings of Social Life and Women Conference.

In Elif Şafak’s novel, namely My Master and I, there is a wide variety of women characters, comi... more In Elif Şafak’s novel, namely My Master and I, there is a wide variety of women
characters, coming from all walks of life such as the ones, who lead secluded lives in
harem and also the others, who cross-dress and work with the construction-workers in the
open-air under the supervision of the great architect, Sinan. In My Master and I, the main
focus in on the adventures of Sinan’s Indian apprentice, Cihan and his elephant, Çota, but
through their adventures in İstanbul, the readers get the opportunity to eye-witness the
multicultural daily life in 16th century Ottoman Empire. Meanwhile, the reader is also
exposed to the lives of many other women characters. Thus, the aim of this paper is to
analyze the portraits of women in 16th century Ottoman Empire as depicted by Elif Şafak
in My Master and I.
Keywords: Elif Şafak, My Master and I, women in 16th century Ottoman Empire, harem,
the great architect Sinan.
Özet

Ustam ve Ben ilk bakışta her ne kadar Mimar Sinan ve onun yaşamı döneminde başa geçen sultanlar (16.yy) hakkında gibi gözükse de, romanda bize o dönemdeki kadınların yaşamları, sorunları ve statüleri hakkında bir fikir sahibi olabileceğimiz (saraydaki/haremdeki kadınlardan inşaat alanlarında bu sarayları inşa eden kadınlara kadar) yeterli sayıda kadın karakterler portre edilmiş ve yaşamları irdelenmiştir; kadınların eğitimleri, günlük hayatları, aşk hayatları ve mesleki hayatları yalın bir dille tasvir edilmiştir. Bu bağlamda, bu tebliğde yetmiş iki milletin birarada yaşadığı, Osmanlı İstanbul’unda Elif Şafak’ın Ustam ve Ben romanı esas alınarak Osmanlı toplumundaki kadın portreleri ele alınacak ve ayrıca Mimar Sinan’ın kadınlara bakış açısına da değinilecektir. Tabii bir de romanı daha da cazip kılan romanın başkahramanı Hintli filbaz Cihan’ın ve onun platonik aşklarına da değinmeden bu çalışmayı sonlandırmayacağız.

Keywords: Elif Şafak, Ustam ve Ben, Osmanlı Toplumu’ndaki kadın, harem, Mimar Sinan.

Research paper thumbnail of THE IMAGE OF THE OUTSIDER IN AN ANTIQUE LAND

Research paper thumbnail of REPRESENTATION OF OLD AGE AND PAIN IN IRIS

Research paper thumbnail of ELİF ŞAFAK BABA VE PİÇ'TE KADINLARIN KADINLARI ÖTEKİLEŞTİRMESİ ELIF SHAFAK BASTARD OF İSTANBUL

X. Uluslararası Türk Kültürü, Sanatı ve Kültürel Mirası Koruma Sempozyumu Sanat Etkinlikleri/X. International Turkic Culture, Art and Protection of Cultural Heritage Symposium. Ed. Osman Kunduracı&Ahmet Aytaç. Ulanbatur, Moğolistan. 21-27 Eylül 2016. Anka Basım Yayın Ltd. Aralık, 2016. 77-83. , 2016

Özet: BABA VE PİÇ’TE KADINLARIN ÖTEKİ/LEŞTİRİLMESİ İlk bakışta, ataerkil düzende kadınları erk... more Özet:
BABA VE PİÇ’TE KADINLARIN ÖTEKİ/LEŞTİRİLMESİ
İlk bakışta, ataerkil düzende kadınları erkeklerin baskı altında tutabileceği düşünülse de ve kadının kadının halinden anlayacağı sanılsa da yakından bakılınca çoğu öncü feministlerin de değindiği üzere maalesef “kadınlar arasında bir kızkardeşlik bağı olmadığı” (there is no sisterhood among women) görülür. Elif Şafak’ın Baba ve Piç adlı romanı incelendiğinde de kadınların kadınları baskı altına aldığı, dışladığı ve ötekileştirdiği görülmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamanlarından, Cumhuriyet’in kuruluşuna ve milenyuma kadar uzun bir zaman sürecini ele alan romanda toplumun en küçük yapıtaşı olan ailede bile kadınların kadınlara karşı olduğunu ve birbirini ötekileştirdiğini görüyoruz. Bu çalışmada, Şafak’ın Baba ve Piç romanındaki kadın karakterlerin birbirlerine karşı olan tutum ve davranışları üzerinden yola çıkarak erkeklerden ziyade kadınların kadınları ötekileştirerek nasıl ataerkil düzene hizmet ettiği irdelenecektir.
Anahtar Sözcükler:
Elif Şafak, Baba ve Piç, Kadın, Öteki/leştirme, Toplumsal Sosyal Cinsel Kimlik.
Abstract:
THE OTHERIZATION OF WOMEN IN THE BASTARD OF ISTANBUL
At first sight, we may think that it is the men, who oppress women and women do understand women, however, surprisingly enough and as most of the feminists state unfortunately “there is no sisterhood among women”. When we have a closer look at the pages of Şafak’s The Bastard of Istanbul, we see that it is also the women, who oppress, exclude and otherise other women. The novel covers a wide time span; from the last days of Ottoman Empire and the founding of Turkish Republic to millenium. During all this time, in the novel, it is revealed that even in the smallest unit of the society, that is in the family, women are exposed to the othering process as it happens in Kazancı family. Thus, in this study, how women are othered and how men and women do serve to the patriarchy will be scrutinized in regard to The Bastard of Istanbul.

Research paper thumbnail of ALTERNATIVE LIFE-STYLES IN JANE CHAMBERS' EYE OF THE GULL  CAMBRIDGE SCHOLARS PUB.

Proceedings of the 18th Simone de Beauvoir Society- Yesterday Today Tomorrow , 2017

Alternative Life-Styles in Jane Chambers’ Eye of the Gull ABSTRACT Within the framework of ... more Alternative Life-Styles in Jane Chambers’ Eye of the Gull

ABSTRACT

Within the framework of social norms and within the restrictions of the thinking mechanisms-based on binary oppositions- being a black, a non-Christian, a homosexual, or leading an alternative life is a queer or a weird thing to do. Is it the case in real life, or are the homosexuals very different from the heterosexuals? Jane Chambers in her play, namely in Eye of the Gull depicts some scenes from the daily lives of the lesbians. Thus, the aim of this paper is to analyse the lesbian couples in Chambers’ Eye of the Gull (1971) and to hold a mirror to their problems and happinesses by making a close reading of the play.

Key Words:
Jane Chambers, Eye of the Gull, lesbianism, gender roles, search for identity/love, alternative life-styles.

Research paper thumbnail of WOMEN AND NATIONAL SECURITY IN FAIR GAME

Research paper thumbnail of " ACIMASIZ ZAMAN " ADLI KISA HİKÂYE'DE BOZKIR EVLERİ

Öz İngilizler " evim kalemdir " derler ve insanların hayatlarının çoğunu geçirdiği mekanlar olara... more Öz İngilizler " evim kalemdir " derler ve insanların hayatlarının çoğunu geçirdiği mekanlar olarak evler " dört duvar ve bir çatıdan " daha çok anlam ifade eder. İçinde barındırdığı insanların hüzünlerinin, sevinçlerinin sessiz şahitleridir evler, hani derler ya " duvarların dili olsa da konuşsa ". Filiz Kılınçel'in " Acımasız Zaman " adlı kısa hikâyesinde de işte yıllara meydan okuyan bu sessiz tanıklar, Bozkır evleri konu ediliyor. İnsanlarla yaşadıkları mekanlar arasında kurulan psiko-kültürel ve tarihi bağdan yola çıkarak bu çalışmada Kılınçel'in " Acımasız Zaman " adlı kısa hikâyesi incelenecektir..

Research paper thumbnail of Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar Romanında Bir İntiharın Perde Arkası: Bipolar Duygudurum Bozukluğu /Representation of Bipolar Disorder in the Disconnected

Edebiyat, Dil ve Kültürde İnsan., 2025

1972 yılında okuyucularla buluşan Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar romanının duygusal karakteri Selim ... more 1972 yılında okuyucularla buluşan Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar romanının duygusal karakteri Selim Işık’ın intiharı ve intiharının arkasındaki sebepler okuyucuların merakını celp etmektedir. Arkadaşı Turgut da Selim’in bir intihar mektubu bırakarak bu dünyadan ayrılmasının ardındaki sis perdesini aralamak için kendi içinde uzun bir yolculuğa çıkarken, bizler de okuyucular olarak ona eşlik ederiz. Bu merak ve arayış içinde Selim’in çocukluğuna, erken gençlik yıllarına bakıldığında onun günümüz tabiriyle bipolar duygudurum bozukluğundan mustarip olduğu düşünülebilir. Ancak, 1950’li yılların Türkiye’sinde ruhsal hastalıklar konusunda çok farkındalık olmadığından Selim’in ebeveynleri ve arkadaşları onun yardım çığlığı tadındaki sinyalleri okuyamamış ve onun genç yaştaki ölümüne bir anlam verememişlerdir. Bu bağlamda, edebi eserlerin ruhsal hastalıklar hakkında toplumsal bilinç oluşturmada son derece kıymetli olduğunu düşünüyoruz. Bu çalışmamızda, edebi eserlerde ruh ve akıl sağlığının tasvirinin güzel bir örneği olarak Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar romanındaki Selim Işık karakteri üzerinden bipolar duygudurum bozukluğunun temsili ele alınacaktır.

Research paper thumbnail of REPRESENTATION OF THE MODERN  CAPITALIST LIFE STYLE  WITH REFERENCE TO  THE CONCEPTS OF HALAL AND HARAM  IN PEYAMİ SAFA’S WE ARE LONELY

ADVANCES IN SOCIAL SCIENCES, 2024

PEYAMİ SAFA’NIN YALNIZIZ ROMANINDA MODERN KAPITALIST YAŞAM TARZININ HARAM VE HELAL KAVRAMLARI Ç... more PEYAMİ SAFA’NIN YALNIZIZ ROMANINDA
MODERN KAPITALIST YAŞAM TARZININ
HARAM VE HELAL KAVRAMLARI
ÇERÇEVESİNDE
TEMSİLİ

Peyami Safa'nın Yalnızız adlı romanı, modern kapitalist yaşam tarzının sorunlarını helal-haram kavramları üzerinden ele alır. Peyami Safa'nın helal-haram kavramlarına ilişkin görüşlerinin anlatılmasında genç ve güzel bir kız olan Meral adlı karakter, onun annesi ile babası enstrümental karakterler olarak kullanılır. Romanın geneline bakıldığında, romanın başkahramanı Samim’in kendine bir hayat arkadaşı aradığı ve Meral'den çok hoşlandığı görülmektedir. Ancak zaman içinde fark edildiği üzere, bu iki karakterin iyi bir yaşamın ne olduğuna dair anlayışları çok farklıdır. Ayrıca, ahlaki değerleri arasında da büyük bir uçurum vardır. Bu bağlamda, çalışmamızda modern kapitalist yaşam tarzının ve helal-haram kavramlarının temsili Peyami Safa'nın Yalnızız romanından örneklendirilerek mercek altına alınacaktır
Anahtar Kelimeler:
Peyami Safa, Yalnızız, Helal-haram kavramlarının temsili, Kapitalizm.

Peyami Safa's novel, We are Lonely, deals with the issues of modern capitalist life style with reference to the concepts of halal & haram. The beautiful young girl named Meral and her parents are used as instrumental characters to illustrate Peyami Safa’s views on the the concepts of halal & haram. The protagonist of the novel, Samim is in search of a life-partner and he likes Meral very much, but it seems that there is a huge gap between their understandings of what constitutes a good life. Their moral values seem to be very different from each other as well. Hence, in this study, the representation of the modern capitalist life style with reference to the concepts of halal & haram will be analyzed by giving examples from the novel.

Research paper thumbnail of Günümüz Sinemasında Haçlı Zihniyeti: Adil Oyun

Selçuklular ve Haçlılar, 2023

Naomi Watts ve Sam Shephard’ın başrollerini paylaştığı Adil Oyun/Fair Game (2010) adlı film ilk b... more Naomi Watts ve Sam Shephard’ın başrollerini paylaştığı Adil Oyun/Fair Game (2010) adlı film ilk bakışta her ne kadar Ortadoğu’daki Anglo-Amerikan politikalarını ve Irak Savaşını sorguluyor gibi gözükse de film bir bütün olarak değerlendirildiğinde Doğu’yu batının önderliğine ve yardımına ihtiyaç duyan Orientalist bakış açısından görmekte ve “Amerikan milliyetçiliğini” ve “hegemonyasını” seyircilere empoze eder niteliktedir. Bu çalışmada, Haçlı Seferlerinin ve Haçlı ruhunun demode bir kavram olmadığını ve aslında tapınak Şövalyeleri’nden günümüze hayatın her alanında devam ettiğini ve özellikle de medyanın Haçlı zihniyetini yaymakta ve devam ettirmekte en güçlü silah olduğu düşüncesinden yola çıkılarak, Haçlı ruhunun Adil Oyun filmindeki yansımaları mercek altına alınacaktır.

Research paper thumbnail of TANPINARIN HUZUR ROMANINDA AŞKIN SEVGİNİN TEMSİLİ

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Alanında Gelişmeler. Cilt.2. , 2023

REPRESENTATION OF LOVE IN AHMET HAMDİ TANPINAR’S NOVEL, MIND AT PEACE Summary: In the novel of ... more REPRESENTATION OF LOVE
IN AHMET HAMDİ TANPINAR’S NOVEL,
MIND AT PEACE
Summary:
In the novel of Mind at Peace, which contains the very down-to-earth observations of Ahmet Hamdi Tanpınar, a mirror is held to the first years of our Republic and to the socio-cultural life of those years. In doing so, human relations of those years were also brought under a close scrutiny. When we look at the daily lives of the characters and their relationships with each other in the novel, we can claim that despite all socio-economic problems, people in Türkiye kept their humanitarian values and overcame all the difficulties by holding onto love on the eve of the Second World War. Keeping this in mind, we think that Mind at Peace can also give inspiration to today's people, who face many hardships living throug a pandemic. Therefore, in this study, we have tried to examine how love is represented in Tanpınar’s novel, Mind at Peace by having a close look at the human nature and psychology and how it is illustrated with reference to the main characters and events narrated in the novel.
Key words:
Ahmet Hamdi Tanpınar, Mind at Peace, love, human nature/psychology, World War II.

Özet:
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın çok güzel tespitlerini barındıran Huzur romanında Cumhuriyetimizin ilk yıllarına, o yıllardaki sosyo-kültürel hayata bir ayna tutulmakta ve bu esnada insan ilişkileri de yakın bir mercek altına alınmaktadır. Roman kahramanlarının günlük hayatlarına ve birbirleriyle olan ilişkilerine bakıldığında, İkinci Dünya Savaşı arifesinin Türkiye’sinde insanların tüm sosyo-ekonomik buhranlara rağmen sevgiye, aşka tutunarak tüm zorlukların üstesinden gelerek insan olma vasıflarını koruduklarını ve bu bağlamda, Huzur romanının günümüz insanına da ışık tutabileceği kanısındayız. Bu nedenle, bu çalışmamızda, özellikle sevginin romandaki temsili konusu üzerinde durarak insan doğasını, psikolojisini irdelemeye çalışılacaktır.

Research paper thumbnail of ZEYTİN AĞACI TV DİZİSİ OLIVE TREE TURKISH TV SERIAL

Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Alanında Yeni Trendler IV, 2022

Anahtar Sözcükler: His(ler) ve düşünce(ler), Zeytin Ağacı, Bert Hellinger, Mark Wolynn, Travma, ... more Anahtar Sözcükler: His(ler) ve düşünce(ler), Zeytin Ağacı, Bert Hellinger, Mark Wolynn, Travma, Aile Dizini, Family Constellations.

Giriş:
Bu çalışmamızda, Alman psikoterapist Bert Hellinger ve Ameri-kalı psikolog Mark Wolynn’in ileri sürdüğü bir ailedeki travmala-rın çözülmediği sürece, sonraki nesillere de aktarıldığı görüşün-den esinlenerek, senaryosunu Nuran Evren Şit'in yazdığı, başrol-lerini Tuba Büyüküstün, Seda Bakan ve Boncuk Yılmaz'ın pay-laştığı Zeytin Ağacı TV dizisinde ilk bakışta “gen-hafızası”, “aile-dizini” ve karakterlerin “yaşam mücadeleleri” konu edilmektedir. Ancak, daha yakından bakıldığında tüm bu konuların temelinde “his ve düşüncelerin birbiriyle çatışması” ve modern insanlar ola-rak hala his ve düşüncelerimiz arasında bir uzlaşma sağlayamaya tam olarak muktedir olamadığımız, belki de bu yüzden günlük hayatımızda huzuru yakalayamadığımız görülmektedir. Nitekim Mevlana’nın “ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol” söylemi de bu çatışmanın yükünden insanı ve insanlığı kurtarmak amacıyla söylenmiş olsa gerektir ki Dr. Gabor Mate de benzer bir tutumu Vücudunuz Hayır Diyorsa adlı kitabında dile getirmek-tedir; insanın hislerinin farkında olmasının ve onları ifade ede-bilmesinin önemini vurgulamaktadır. Ülkemizde Dr. Elif Güve-loğlu, Hastalıklar Öğretmendir isimli eserinde duygularımızın aşırı derecede bastırılmasının meydana getirdiği hastalıklara de-ğinmektedir. Louise Hay’in Düşünce Gücüyle Tedavi ve Hasta-lıkların Zihinsel Nedenleri adlı eserleri bu alandaki önemli kay-nak kitaplardandır. Tüm bu araştırmalar ve kuramlardan yola çıkarak, bu çalışmamızda, hislerimiz ve düşüncelerimiz arasında-ki çatışmaların insan sağlığı ve ilişkileri üzerindeki etkileri Zeytin Ağacı dizisinin karakterleri üzerinden örneklerle incelenerek, bu alandaki uzmanların ve teorisyenlerin fikirlerine değinerek incelenecektir.

Research paper thumbnail of FAKİR BAYKURT’UN KAPLUMBAĞALAR  ROMANI ARACILIĞIYLA ÇEVRE EĞİTİMİ VE TOPRAK İYİLEŞTİRME ÇALIŞMALARI

Genel ve Karşılaştırmalı Edebiyat Çalışmaları III, 2022

Giriş: “Eskiden beri bizim köy hep böyle mi acaba Abbas Emmi? Üç yüz yıldır hep susuz ağaçsız mı... more Giriş:
“Eskiden beri bizim köy hep böyle mi acaba Abbas Emmi? Üç yüz yıldır hep susuz ağaçsız mı? ... Acımasız insanoğlu suları kuruttu, ağaçları farıttı! ... (Baykurt, 2022, 47).

Yukarıdaki sözler, Kaplumbağalar romanında Tozaklı, Alevi köyünün muhtarı Rıza’ya aittir ve köyün çılgın bir yaşlısı olan Kır Abbas’a yöneltilmiştir. Romanın bu iki karakteri arasındaki sohbet daha sonra onların köy halkını da ikna ederek köydeki çorak alanların ıslahının ve toprak iyileştirme çalışmalarının yolunu açacaktır. Bu çalışmamızda, ilk defa 2009 yılında Prof. Dr. Ufuk Özdağ tarafından “Yeryüzünü Restore Etme Çağında Çevreci Eleştiri Üzerine Bir Yazı/ An Essay on Ecocriticism in the Century of Restoring the Earth” adlı makalesinde kullandığı “restoration ecocriticism” (restorasyon çevreci eleştirisi) kavramı bağlamında Fakir Baykurt’un bir Alevi köyünde geçen Kaplumbağalar romanı mercek altına alınarak, yerel edebi eserler ve hikayeler aracılığıyla toplumlarda çevre bilinci oluşturma ve çevre eğitimini yaygınlaştırma ve böylece halkın toprak/su/hava restorasyonu/iyileştirme ve doğayı koruma hareketlerinde aktif katılımının sağlanarak, uzun vadede çevrenin korunması ve edebi eserlerin bu alanda yapabileceği katkılar irdelenecektir.

Anahtar Kelimeler: Fakir Baykurt, Kaplumbağalar, Çevreci Türk Alevi Kültürü, “Restorasyon Çevreci Eleştirisi”, Edebiyat ve Çevre Eğitimi, Ufuk Özdağ.

Introduction:
Have you ever come across the term “land doctoring” or “restoration eco-criticism” by any chance? If not this study might appeal to you and might satisfy your curiosity, especially if you are a nature lover.

Wangari Maathai states that “Human beings cannot thrive in a place where the natural environment has been degraded” (viii). Therefore, “human communities restored along with nature. ...” (viii).(see “Foreword” to the twentieth anniversary edition of Jean Giono’s influential narrative on restoration, The Man Who Planted Trees ).

Land doctoring is first uttered by Aldo Leopold and it is used to refer to the restoration of land, water and so on. Land doctoring or restoration eco-criticism is a subgenre of environmental criticism. Inspired by Leopold and his studies, Prof. Dr. Ufuk Özdağ adds “restoration eco-criticism dimension to environmental criticism”. Özdağ coined the term “restoration eco-criticism” in 2009 in her article entitled “An Essay on Ecocriticism in the Century of Restoring the Earth” and Özdağ’s theory of restoration eco-criticism suggests to make use of the local narratives of restoration efforts of lands in order to make people more actively engaged and involved in the preservation of nature. One of the best ways of doing it is to study cultural and literary texts to set good examples for the contemporary settlers of the world. She also states that “there is an urgent need to re-establish the disrupted lands through collective collaborative action” (2022, 3). In Turkish literature, we have Fakir Baykurt’s novel, Tortoises, which inspires to take collaborative action to re-establish degraded lands in one of the Alevi villages of Ankara. This literary-work thus becomes “an eye-opener for the value of restoring lands” (Özdağ, 2022, 3). Thus, the aim of this study is to explore Fakir Baykurt’s novel, namely Tortoises/Kablumbağalar as an eco-critical text, within the scope of restoration eco-criticism, which inspires land-restoration and to explore how literary texts contribute to give and spread environmental education.

Key words: Fakir Baykurt, Tortoises, Environment-friendly Turkish Alevi Culture, Environmental Education, Restoration Eco-criticism.

Research paper thumbnail of William Faulkner’ın ‘Emily’e Bir Gül’ (1930) ve İnci Aral’ın ‘Gölgede Kırk  Derece’(2000) Adlı Kısa Hikâyelerinde Sosyal Sınıf Bilinci ve Toplumsal Sosyal Cinsel Kimlik Rollerine Karşılaştırmalı Bir Bakış”

“William Faulkner’ın ‘Emily’e Bir Gül’ (1930) ve İnci Aral’ın ‘Gölgede Kırk Derece’(2000) Adlı Kısa Hikâyelerinde Sosyal Sınıf Bilinci ve Toplumsal Sosyal Cinsel Kimlik Rollerine Karşılaştırmalı Bir Bakış”, Genel ve Karşılaştırmalı Edebiyat Çalışmaları II. , 2021

WILLIAM FAULKNER’IN “EMİLY’YE BİR GÜL”(1930) VE İNCİ ARAL’IN “GÖLGEDE KIRK DERECE”(2000) ADLI K... more WILLIAM FAULKNER’IN “EMİLY’YE BİR GÜL”(1930) VE
İNCİ ARAL’IN “GÖLGEDE KIRK DERECE”(2000)
ADLI KISA HİKÂYELERİNDE SOSYAL SINIF BİLİNCİ VE TOPLUMSAL SOSYAL CİNSEL KİMLİK ROLLERİNE KARŞILAŞTIRMALI BİR BAKIŞ:

A COMPARATIVE ANALYSIS OF THE CLASS –CONSCIOUSNESS AND GENDER PATTERNS IN “A ROSE FOR EMILY”(1930) AND “40 DEGREES IN THE SHADE”(2000):

Özet:
Bu çalışmada, William Faulkner’ın “Emily’ye Bir Gül” (1930) ve İnci Aral’ın “Gölgede Kırk Derece” (2000) adlı kısa hikâyelerinde “sosyal sınıf bilinci ve toplumsal sosyal cinsel kimlik rolleri” karşılaştırmalı bir bakış açısıyla incelenecektir.“Emily’ye Bir Gül” (1930) ve “Gölgede Kırk Derece” (2000) kısa hikâyeleri arasında yetmiş yıllık bir zaman dilimi farkı ve ayrıca coğrafya, din, dil, kültür farkı vardır. Buna ilaveten, “Emily’ye Bir Gül” erkek, “Gölgede Kırk Derece” ise kadın bir yazar tarafından kaleme alınmıştır. Bu çalışmada, tüm bu farklılıkları bünyesinde barındıran bu iki kısa hikayede, sosyal sınıf ve toplumsal sosyal cinsel kimlik konularının nasıl ele alındığı ve ana karakterler (Emily ve Bediha) üzerindeki etkileri incelenmeye çalışılacaktır. Böylece, yetmiş yıl ara ile biri erkek diğeri kadın farklı iki coğrafyadan (Amerika-Türkiye) gelen iki yazarın toplumlarındaki sosyal sınıf bilinci ve toplumsal sosyal cinsel kimlik rolleri konularını ele alışları ve bu konulara bakış açıları karşılaştırmalı olarak incelenmeye çalışılacaktır.
Anahtar Sözcükler:
William Faulkner, “Emily’ye Bir Gül”, İnci Aral, “Gölgede Kırk Derece”, sosyal sınıf bilinci ve toplumsal sosyal cinsel kimlik rolleri.
Abstract:
In this study, the issues of class-consciousness and the gender patterns illustrated in William Faulkner’s “A Rose for Emily”(1930) and İnci Aral’s “40 Degrees in the Shade” (2000) will be analyzed by giving examples from both texts. Though, these two short stories are written by writers, who have completely different cultural backgrounds with regard to their homeland, race, religion, language and their time period as well as their sexes, there seems to be many similarities between “A Rose for Emily”(1930) and “40 Degrees in the Shade” (2000) in terms of class and gender patterns.
Key words:
William Faulkner, “A Rose for Emily”, İnci Aral, “40 Degrees in the Shade”, class-consciousness and the gender patterns.

Research paper thumbnail of "Ruhun Bedene Seslenişi’nin Düşündürdükleri", ESKI INGILIZ SIIRI CEVIRI VE YORUM.

ESKİ İNGİLİZ ŞİİRİ: ÇEVİRİ VE YORUM. ED. MEHMET ALİ ÇELİKEL, BARIŞ AĞIR, 2021

Her ne kadar Orta çağdan günümüze yüzyıllar geçmiş olsa da ölüm hala insanlar için gizemini koru... more Her ne kadar Orta çağdan günümüze yüzyıllar geçmiş olsa da ölüm hala insanlar için gizemini korumaktadır; ruh ile beden arasındaki işbirliği ve çatışma konusu Orta çağ İngiliz edebiyatında olduğu gibi tüm dünyadaki edebi, felsefi ve dini eserlerin en gözde tartışma konusu olmaya günümüzde de devam etmektedir ve edecektir. Bu nedenle de “Ruhun Bedene Seslenişi” şiiri de hiç eskimeden güncelliğini ve evrenselliğini koruyarak, her geçen gün İngilizce’den diğer dünya dillerine yapılan çevirileri aracılığıyla da farklı kültürlerden ve farklı zamanlardan okuyucuları ile buluşmaya devam edecektir kanaatindeyiz.

Research paper thumbnail of British Novelists and Indian Nationalism: Contrasting Approaches in the Works of Mary Margaret Kaye, James Gordon Farrell and Zadie Smith

British Novelists and Indian Nationalism, 2010

This is an intriguing and groundbreaking study by a scholar who not only is not British nor India... more This is an intriguing and groundbreaking study by a scholar who not only is not British nor Indian but belongs to a society that has had its own imperial history as well as having a strong, revitalizing nationalist movement in the 20th c. It is through this prism that Dr Kapakli discusses, compares and contrasts Indian nationalism in three seminal novels. The novels in question are ""Shadow of the Moon"" (1957) by Mary Margaret Kaye, the ""Siege of Knishnapur""(1973) by James Gordon Smith and ""White Teeth"" (2000)by Zadie Smith. The literary analysis undertaken focuses on the changes in attitude and expectation the British writers demonstrate in navigating the issues of race, class, gender, religion, education and age in both Indian and European characters and settings. Especially interesting is the discussion of male/female relationships and the transgressive engeries of nationalism in re determining power and position in pre and post independent India and, indeed, in England itself. Religion is also discussed especially the collision of Christian, Hindu and Muslim practice in the face of historical imperatives and societal tension.

Research paper thumbnail of KAPTAN CİPRİANİ'NİN HAYATI BATI HİNT ADALARI KARAYİPLER İNGİLİZ YÖNETİMİ

C.L.R. JAMES Tarihçi, edebiyatçı, kültür eleştirmeni ve politik aktivist. Pan-Afrikalı hareketin ... more C.L.R. JAMES Tarihçi, edebiyatçı, kültür eleştirmeni ve politik aktivist. Pan-Afrikalı hareketin ve 20. yüzyılda sömürgeciliğe karşı mücadelenin öncü figürlerinden biridir. KAPTAN CİPRİANİ'NİN HAYATI James'in Trinidad demokratik hareketinin tarihinde öncü rol oynamış işçi lideri Arthur Andrew Cipriani'nin hayatını ve İngiliz sömürgeciliğini konu aldığı ilk eseridir. Kaptan Cipriani'nin Hayatı'nın daha kısaltılmış bir versiyonu olan ve Batı Hint Adaları Öz Yönetimi Davası adıyla basılan kitapçık 1930'larda İngilizce konuşan Karayipler'de, sömürgecilik karşıtı düşüncelerin ifade edilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Her iki kitap da tarihte ve tarih yazınında oldukça önemli bir yere sahip olup bölgedeki başlıca 20. yüzyıl düşünür ve yazarlarının gelişiminde rol oynayan önemli mihenk taşlarıdır. James'in Batı Hint Adaları milliyetçiliğinin avukatı olarak ortaya çıkmasını yansıtan bu kitaplar Karayipler'deki sömürgecilik karşıtı, öz yönetim talepli hareketin önemli ve ilk dile getirimleridir.

Research paper thumbnail of ÖTEKİLEŞTİRME: AMITAV GHOSH İLE ELİF ŞAFAK'IN ROMANLARINDA/US AND THEM ATTITUDE IN THE WORKS OF AMITAV GHOSH AND ELIF SHAFAK/THE OTHERIZATION IN THE WORKS OF AMITAV GHOSH AND ELIF SHAFAK

İnsanlık tarihine bakıldığında her ne kadar muazzam medeniyetler kurulmuş olsa da insanlar arasın... more İnsanlık tarihine bakıldığında her ne kadar muazzam medeniyetler kurulmuş olsa da insanlar arasındaki dini, etnik ve toplumsal cinsel kimlik rollerinden kaynaklanan farklılıkların insanlar arasında öteki/leştirmeye yol açtığı ve bu durumun zaman zaman zorunlu göçlere ve savaşlara dâhi sebep olduğu gözlemlenmektedir. Ancak, ötekileştirmenin sadece büyük göçler ve savaş zamanlarına mahsus olmadığı barış zamanlarında da insanların günlük hayatlarının bir parçası olmaya devam ederek bireysel, toplumsal huzuru ve barışı tehdit etmeye devam ettiği de aşikârdır. Biz de bu çalışmamızda insanoğlunu yüzyıllardır meşgul eden ötekileştirme sorununu Hint asıllı Amerika’lı (Amitav Ghosh) ve Türk (Elif Şafak) yazarların eserlerinden örneklemelerle ele almak istiyoruz.

Research paper thumbnail of Those Left for the Future-TRT Documentary: Shamsi Ahmed Pasha (Bird control) Mosque TRT Belgesel-Geleceğe Kalanlar: Şemsi Ahmed Paşa (Kuşkonmaz) Camii

TRT BELGESEL: GELECEĞE KALANLAR

comes from a noble family and has notable ancestry through his father and likely his mother. His ... more comes from a noble family and has notable ancestry through his father and likely his mother. His father was Mirza Mehmed Beg and his grandfather was Kızıl Ahmed Beg. Shamsi Ahmed Pasha, of the Jandarid dynasty (known as Candaroğulları in Turkish or as İsfendiyaroğulları/Isfendiyarids) was a noble person. *Besides, Shamsi Ahmed Pasha's maternal family lineage also goes back to Bayezid II, to another Turkish dynasty, namely, the Ottomans. As a matter of fact, Shamsi Ahmed Pasha's mother was Shahnisa Sultan II, the eldest daughter of Şehzade Abdullah, one of the sons of Bayezid II, the Ottoman ruler (1481-1512). *Shamsi Ahmed Pasha was a very meticulous, disciplined and talented statesman. *He was also a poet and he used "Şemsi" as his pen name. *He and his brother were educated at Enderun School. His educational background of Enderun school helps him gradually rise through the ranks of government services. Eventually, her served as governors (beglerbeg) of Sivas, Damascus and Rumelia. *Being a very hardworking and an idealist person, he always attracted the attention of the sultans. Hence, along with Suleiman the Magnificient, he participated in the Siege of Szigetvár (which is known as the last siege of Suleiman the Magnificient) in 1566 and took part in the conquest of some fortresses in Europe.

Research paper thumbnail of GENDER DISCRIMINATION IN THE SIEGE OF KRISHNAPUR.pdf

Research paper thumbnail of CURRENT RESEARCH IN SOCIAL SCIENCES MAY 2016.pdf

Research paper thumbnail of Inquis_Journal May 2016

Inquis is an online, biannual, blind peer-reviewed journal which offers graduate students in the ... more Inquis is an online, biannual, blind peer-reviewed journal which offers graduate students in the field of literatures in English a chance to make their research known internationally. The journal is published online and can be accessed via https://inquisjournal.wordpress.com. The whole content of the journal is free for public use and the authors possess the rights of their articles and they are responsible for the content. The texts in this journal can't be reproduced, stored, transmitted or quoted in any form or by any means without the prior permission of its author(s). To submit articles and reviews for future issues, please see the guidelines at the end of the journal. For further information and enquiries, please contact the editors.

Research paper thumbnail of Shamsi Ahmed Pasha (?-1580) (Chief of Provincial Governors of Suleiman the Magnificent; Hunting and Conversation Companion of Selim II and Murad III

Shamsi Ahmed Pasha1, of the Jandarid2 dynasty (known as Candaroğulları in Turkish or as İsfendiya... more Shamsi Ahmed Pasha1, of the Jandarid2 dynasty (known as Candaroğulları in Turkish or as İsfendiyaroğulları/Isfendiyarids) was born in Bolu. His father was Mirza Mehmed Beg and his grandfather was Kızıl Ahmed Beg. Relying on the Candaroğlu İsmail Beg Vakfiye (Foundation) as well as İsmail Beg's Turkish fiqh book Hulviyât-ı Sultani/Desserts of Soltani 3 , the family lineage of Shamsi Ahmed Pasha comes to the surface and, accordingly, it can be listed in the following order:

Research paper thumbnail of Şemsî Ahmed Paşa (?-1580) (Kanuni Sultan Süleyman'ın Beylerbeyi; II. Selim ve III. Murad'ın Av ve Sohbet Arkadaşı

Buna göre, Şemsî Ahmed Paşa'nın soyu Selçuklular zamanında Kastamonu'da görev yapmış ve beylik ku... more Buna göre, Şemsî Ahmed Paşa'nın soyu Selçuklular zamanında Kastamonu'da görev yapmış ve beylik kurmuş (Candaroğulları/İsfendiyaroğulları)5 bir Türk beyi olan Şemşettin Yaman Candar Bey'e dayanmaktadır (Şemsettin Yaman Çandar Bey ve İsfendiyaroğulları hakkında geniş bilgi için bkz. İslam Ansiklopedisi-Türkiye Diyanet Vakfı (TDV. İA.), s. 123). Bunun yanında, Şemsî Ahmed Paşa'nın soyu, anne tarafından da başka bir Türk hanedanı olan Osmanlılara çıkmaktadır. Nitekim, bu zatın annesi Osmanlı hükümdarı II. Bâyezid (1481-1512)'in oğullarından Şehzade Abdullah'ın büyük kızı Şahnisâ Sultan'dır. Böylece Şemsî Ahmed Paşa, anne tarafından Fatih Sultan Mehmed'in de torununun torunu olmaktadır. Bu bakımdan Şemsî Ahmed Paşa'nın soyunun ilk dönem İslam komutanlarından Halid bin Velid'e dayandığına dair iddiaların tarihî ve bilimsel temeli