İslam CAN | Selcuk University (Selçuk Üniversitesi) (original) (raw)
Papers by İslam CAN
Tezkire Dergisi, 2022
As individual and institutional practices for man’s domination of nature increase with the modern... more As individual and institutional practices for
man’s domination of nature increase with
the modern period, the concept of disaster
gains new meanings, and disaster types also
diversify as much as possible. Because while
the types of disasters that have existed since
ancient times such as earthquakes, fires and
avalanches continue to exist; terrorism, nuclear
explosion, civil war, cyber-attack and even
military coups are included in the scope of
disaster. In addition, the rapid circulation of
people, information, capital and other assets
on a global scale has expanded the dimensions
and impact areas of the disaster as much
as possible. Therefore, in today’s world, the
view of the disaster phenomenon should be
handled by adding new perspectives. Perhaps
the first of these perspectives should be shaped
around the necessity of redefining the concept
of disaster. Because the phenomenon of disaster
is not a process that is stated in the classical
definition, arising only from the movement of
nature. On the contrary, the dominating attitude
of man over man and/or man over nature
is the main factor in the formation of almost all
types of disasters. In this context, this study focuses
on the necessity of redefining the concept
of disaster and proposes a new definition of
disaster. In addition, the sociological contexts
created by disasters, which is a new field in
terms of sociology, is another problematic that
this study focuses on.
The Eurasia Proceedings of Health, Environment and Life Sciences (EPHELS), 2022
Geography and the geological structure of a region are among the most important factors that dete... more Geography and the geological structure of a region are among the most important factors that determine inhabitants’ health and disease. From this aspect, geological structure of a country also shapes the basic needs of people such as water, food, respiration, and shelter. Geological factors like rocks, elements, mines, minerals contact people directly or indirectly, so health and disease conditions may vary according to different geographical regions. Medical geology, as a branch of science, examines positive or negative effects of the geological environment on the health of people, animals, and plants. It tries to determine the interaction between the geographical factors on health and disease. Moreover, the air surrounding us, the water we drink, the soil we step on, the food we eat, and even the wood, brick, and metal-like things around us greatly affect our health. Medical geology provides “vital” knowledge about the etiology of diseases by examining the factors in the living area. Therefore, interdisciplinary studies should be carried out between medical geology and other related disciplines to solve the problems associated with geology that negatively affect human health. The limited number of research, which have been started to be carried out on the axis of geology in Turkey for about fifteen years and dealing with the relationship between geological structure and health and disease, are not sufficient in terms of the accumulation of medical geology literature. In this study, the subject of medical geology, which has not been studied sufficiently in the field of medical sociology in Turkey, will be discussed and it will be tried to contribute to the literature by drawing attention to the subject of medical geology.
Bugünün toplumları; siyasi, felsefi, dini, ideolojik ve daha birçok inanç motivasyonuna sahip düş... more Bugünün toplumları; siyasi, felsefi, dini, ideolojik ve daha birçok inanç motivasyonuna sahip düşünce ve hareketlerle yoğrulmuş bir doğaya sahiptir. İnanç duygusunu azık edinen bu düşünce ve hareketlerin modern dönemle birlikte hızla artması, insanın "birey" olma süreciyle yakından ilgilidir. Çünkü modern dönemle birlikte oluşan ve geleneksel dönemin "insanı"nın aksine kendi kendine yetebilme gücüne sahip "birey" kimliği, makro etkenlerden bağımsız bir şekilde, kendi doğrularınca temellendirdiği mikro inançları da tedavüle sokabilen bir yetkinliktedir. Kaldı ki Avrupa'da modern dönemle birlikte felsefenin, düşünüşün ve siyasetin kilise tahakkümünden görece kurtulması ve dinin ürettiği inanç ve söylemlerin yerine "seküler" tandanslı anlayışların merkeze alınması, yeni düşünce ve yaşam biçimlerini ortaya çıkarmıştır. Ayrıca bilimlerin birer disiplin haline gelmesi ve pozitivist inancın yöntem olarak benimsenmesi, demokrasinin ulus-devlet formasyonunda ve global ölçekte bir siyasal yönetim biçimi olarak tedavüle girmesi, düşüncenin dinsel olandan kaptığı rollerle "toplumsal iyi"nin ideolojilere tahvil edilmesi ve ideolojilerin mutlak iyiye ulaştırdığına ilişkin akideye iman edilmesi, esasında "birey"in modern zamanlardaki maharetlerinden sadece birkaçını oluşturmaktadır. Böylelikle inanç, dinsel olanı aşarak düşünsel ya da ideolojik olan seküler formlarda kendini yeniden üretmiştir. Kuşkusuz bir inancın kesinliği ya da keskinliği; bu inancın sorgulanabilirliğine veya bu inanca yönelik adanmışlığa göre değişkenlik göstermektedir. Bugünün toplumlarından bahsederken, belki de yeryüzünde yaşayan her "birey" adedi kadar "inanç"lardan söz etmek gerekecektir. Kesin inançlılığın bir toplumsal tipe tahvil edilebilmesi için ise, öncelikle bu tipin gündelik yaşamlarda görünürlülüğü ve bu görünürlülüğe ilişkin farkındalık oluşturulması, sonrasında ise ifade edilecek sözlerin yuvasını bulabilecek zihinsel mekanlara gereksinim duyulur. Toplumdaki hakim düşünce, kesin inançlılar için temel referanslardan biridir. Etnik unsurun yanı sıra din, mezhep, aidiyet, kimlik, meslek, ideoloji ve daha birçok husus, kesin inançlıların malzemesi olabilmektedir. Bu çalışmada ilkin günümüzün bir toplumsal tipi olarak görünüm kazanan kesin inançlılar konusu, aynı isimde bir çalışması da olan Eric Hoffer'ın bu tipleştirmesine referansla ve yer yer Hoffer'a yönelik eleştirilerle, sosyolojik anlamda ele alınacaktır. Ayrıca kesin inançlılar, kitle hareketleri ve toplumsal hareketler bağlamında değerlendirilecek ve kesin inançlıların bu hareketler içerisindeki rolleri üzerinde durulacaktır. Son olarak ise, dünya ve Türkiye ölçeğinde kesin inançlı olarak betimlenebilecek kişi, grup ya da toplulukların örnekliği üzerinden bir toplumsal tip geliştirilmeye çalışılacaktır.
Bu çalışmanın amacı, erkeklerin toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin tutumlarını farklı açılardan... more Bu çalışmanın amacı, erkeklerin toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin tutumlarını farklı açılardan değerlendirmektir. Araştırmanın çalışma grubunu Konya ilinde ikamet etmekte olan basit seçkisiz örnekleme yoluyla seçilmiş 201 erkek oluşturmaktadır. Erkeklerin yaşlara göre dağılımları, 18-25 yaş aralığında 54 kişi (%26.9), 26-40 yaş aralığında 59 kişi (%29.4), 41-55 yaş aralığında 47 kişi (%23.4) ve 56 yaş ve üzerinde 41 kişi (%20.4) şeklindedir. Araştırmada veri toplama yöntemi olarak kişisel bilgi formu ve toplumsal cinsiyet rolü tutum ölçeğini içeren anket formu kullanılmıştır. Kişisel bilgi formu araştırmacılar tarafından hazırlanmış olup, toplumsal cinsiyet rolleri tutum ölçeği 2011 yılında Zeyneloğlu-Terzioğlu tarafından geliştirilmiş ve toplam 38 maddeden oluşan bir ölçektir. Araştırmadan elde edilen verileri analiz etmek için frekans analizi ve ANOVA yöntemleri kullanılmıştır. Elde edilen bulgular, erkeklerin toplumsal cinsiyet tutumları ile yaşları arasındaki farklılıkların, erkek cinsiyet rolü hariç, tüm alt boyutlarda anlamlı olduğunu göstermektedir. Toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin tutumları ile eğitim düzeyleri arasındaki farklılıklara bakıldığında, toplumsal cinsiyet rolleri tutumu eğitim düzeyine göre tüm alt boyutlarda anlamlı bulunmuştur. Toplumsal cinsiyet rolleri tutumları ile evlenme şekli arasındaki farklılıklara bakıldığında, elde edilen sonuçlara göre toplumsal cinsiyet rolleri tutumu evlenme şekline geleneksel cinsiyet rolü ve erkek cinsiyet rolü hariç tüm alt boyutlarda anlamlı bulunmuştur. Toplumsal cinsiyet rolleri tutumu dinin duyguları ve düşünceleri etkileme oranına göre eşitlikçi cinsiyet rolü ve evlilikte cinsiyet rolü hariç tüm alt boyutlarda anlamlı bulunmuştur. Elde edilen sonuçlar ilgili literatür ışığında tartışılmıştır.
Manas Journal of Social Studies, 2018
Güven duygusu, toplumsal ilişkilerin temelinde bulunan önemli bir rezervdir. Gündelik yaşamımızda... more Güven duygusu, toplumsal ilişkilerin temelinde bulunan önemli bir rezervdir. Gündelik yaşamımızda, hayatımızın büyük dönemeçlerinde, zor zamanlarda ve daha birçok olağan ve olağanüstü durumlarda güven, sosyal ilişkileri düzenleyen temel belirleyici bir güç haline gelebilmektedir. Güven konusu, bazı felsefecilerin veya düşünürlerin kısmen ilgilenmesinin dışında, yaklaşık yarım asırdan bu yana sosyoloji, psikoloji, siyaset bilimi ve ekonomi gibi bazı disiplinlerin ilgisine mazhar olmuştur. Ayrıca güven konusu Avrupa ve Amerika'da sosyal bilimlerin önemli bir konusu haline gelmiş ve güven ile ilgili geniş bir literatür oluşmuştur. Güvene duyulan ilgi, bazı uluslararası araştırma şirketlerinin çoğu ülkede yaptığı güven araştırmaları vesilesiyle de artış göstermiştir. Ancak yapılan güven araştırmalarının sonuçları, bazı sosyal bilimcilere göre " güvenilir " bulunmamaktadır. Bu çalışmanın iddiasını da oluşturan bu yargı, güven araştırmalarının metodolojik açından yeniden ele alınması gerekliliğine dikkat çekmektedir. Dolayısıyla bu çalışmada, güven konusu öncelikle toplumsal ilişkiler bağlamında ele alınacak ve güvenin sosyal bilimlerin konusu haline getirilmesi tartışılacaktır. Güven konusuna ilişkin panoramik bir çerçeve sunulduktan sonra güven araştırmasının metodolojisine yönelik güven sorusu, toplumların kültürel ayrışması, homojen/heterojen toplum farklılaşması ve güven çeşitleri bağlamında eleştiriler getirilecektir. Abstract The sense of trust is an important reserve on the basis of social relations. Trust can become a decisive force regulating social relations when in our everyday life, on the great turns of our lives, in difficult times and in many ordinary and extraordinary situations. Trust, outside the interest of some philosophers or thinkers, has been a topic of interest to some disciplines such as sociology, psychology, political science and economics since about half a century ago. In addition, trust has become an important topic of social science in Europe and America and ıt has emerged a wide range of literature on trust. It has increased interest in trust that some of the international research companies have conducted surveys on trust in most countries too. However, the results of the trust surveys conducted are not "reliable" according to some social scientists. This judgment, which also constitutes the claim of this study, draws attention to the need to rethink the methodological aspects of trust surveys. Therefore, in this study, the issue of trust will first be discussed in the context of social relations, and the issue of making trust a matter of social sciences will be discussed. It will be criticized methodology of trust surveys in the context of trust question, cultural separation of societies, homogeneous/heterogeneous society differentiation and trust types after a panoramic framework of trust is presented.
Giriş Sivil toplum kavramı özellikle Türkiye gibi sivil alana dair özgürlüklerin sınırlandırıldığ... more Giriş
Sivil toplum kavramı özellikle Türkiye gibi sivil alana dair özgürlüklerin sınırlandırıldığı ülkelerde, entelektüel ve aydınların ümitle beklediği ve adeta toplumun bütün bunalım hâline çare olması düşünülen, kurtarıcı ya da mesih kavramlardan biridir. Moderniteye ait bir kavram olarak temellendirilen sivil toplum, Hegel’den bu yana felsefenin ve toplum kuramcıların devletin sınırlarını tayin etmede kullandıkları bir söylem hâline gelmiştir. Aslında her ne kadar modern bir kavram olduğu düşünülse de sivil toplum olarak değerlendirilen ilk kavramsallaştırmayı Aristoteles’te görebilmek mümkündür. Aristoteles’in kullandığı ve Latinceye societas civilis olarak çevrilen politike koinonia ibaresi, sivil toplum kavramının ilk karşılığıdır. Fakat Antik Yunan Düşüncesi’nde Aristo’nun sivil toplum anlayışındaki vurgunun, öz itibarıyla yurttaşa yapıldığı da gözden kaçmamaktadır.
Genelde yardım kuruluşları ve Müslümanların hak ihlaline yönelik ihtiyaçlardan doğan Mazlum-Der, Özgür-Der, Deniz Feneri, Kimse Yok mu, Cansuyu ve İHH gibi İslami eğilimli sivil toplum örgütleri, geçmiş dönemlerde yaşanan sivil topluma yönelik budama girişimlerinden sonra, yaklaşık 10-15 yıldan bu yana seslerini daha canlı ve gür çıkararak yeni umutların filizleri olmayı başarmışlardır. Son dönemde bu sivil toplum örgütleri içerisinde kendinden çokça bahsettiren İHH; yardım politikalarıyla, dünya coğrafyasında erişebildiği ülke sayısıyla ve en önemlisi Orta Doğu başta olmak üzere diğer bölgelerde yaşanan drama, zulme ya da katliama yönelik müdahaleci siyasetiyle sadece Türkiye’de değil dünyanın birçok ülkesinde geniş yankılar uyandırmış ve dünya gündemini yönlendirebilen bir sivil toplum örgütü olarak küresel bir nitelik kazanmıştır.
Öz Yüzyıllık tarihe sahip Türk sosyolojisi, dünyada kurulan ilk sosyoloji kürsülerinden biri olma... more Öz Yüzyıllık tarihe sahip Türk sosyolojisi, dünyada kurulan ilk sosyoloji kürsülerinden biri olmasına rağmen yeterli düzeyde ses getirememiştir. Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde tanıştığımız ve devletin içinde bulunduğu buhrandan kurtulmasına aracılık etmesi beklenen sosyoloji bilimi, yeni devletin kuruluşunda da önemli bir misyon yüklenmiştir. Özellikle Ziya Gökalp'in sosyolojik düşünceleri, Cumhuriyet'in sosyolojik temellerini oluşturmuştur. Türkiye'de Sosyoloji, bu denli önemli bir işlev görmesine rağmen, gerek toplumumuzun sorunlarına yeterli düzeyde cevap bulamamış olması gerekse de taklit ve aktarma yoluyla Batı sosyolojisine eklemlenme çabasından dolayı, özgün bir sosyoloji anlayışı ve geleneğini oluşturamamıştır. Bu durum ise sosyoloji çevrelerinde Türk sosyolojisinin kendine yeni çıkış yolları araması gerektiğine yönelik tartışmaların başlamasına neden olmuştur. Bu çalışmada Ziya Gökalp geleneğinden gelen ve genç yaşta kaybettiğimiz Erol Güngör'ün sosyolojik yaklaşımı ve bu yaklaşımın hem sosyolojimizin hem de toplumumuzun sorunlarını aşmada bir yöntem olarak kullanılabilirliği üzerinde durulacak, bu bağlamda Türk sosyolojisinin yeni çıkış yollarının imkanları da araştırılacaktır. Abstract Turkish Sociology, has a history of century, has not feel existence sufficiently despite being one of the first established sociology chairs in the world. Science of sociology that we met in the last period of the Ottoman Empire and ıt's expected that removal from the crisis in the state, has been installed on an important mission in the founding of the republic. Especially sociological ideas of Ziya Gokalp that Mustafa Kemal expressed as father of idea, created sociological basis of Republic. Sociology in Turkey, despite seeing so much of a key function could'nt create a unique understanding of sociology and tradition that should not find adequate answers to the problems of our society as well as due to articulation effort to the Western sociology by imitation and transfer. This situation is caused that has led to the start of the debate at sociology that Turkish sociology should seek new ways. In this study will be discussed that sociological approach of Erol Gungor who is from Ziya Gokalp tradition and died at a young age and functioning as a method of this approach that both problems of sociology and our society to overcome, in this context it will also be investigated the possibility of new ways of Turkish sociology.
Öz Türkiye'de siyaset, geçmişten bugüne her daim bir " merkez " temelinde şekillendirilmiştir. Me... more Öz Türkiye'de siyaset, geçmişten bugüne her daim bir " merkez " temelinde şekillendirilmiştir. Merkez, hem yönetim gücünün belirleyicisi hem de idarenin uygulayıcısı konumunda olmuştur. Buna karşılık taşraya; merkezin hükümlerinin uygulayıcılığını yapmak ve merkezin askeri, tarımsal, beşeri ve bunun gibi birçok alandaki sermayeye dayalı ihtiyaçlarını karşılamak şeklinde roller biçilmiştir. Dolayısıyla merkez açısından taşra, siyasal sermaye bağlamında düşünüldüğünde, siyasal idareye ortak olabilme rüştüne haiz görünmemiştir. Bundan dolayı taşranın merkeze yönelik çeşitli refleksleri de ya görmezden gelinmiş ya da bastırılmaya çalışılmıştır. Böylelikle taşra; hem siyasal yönetim hem de toplumsal bağlamda, ötekileştirilen, dışlanan ve küçümsenen bir politikaya maruz kalmıştır. Oysa taşra, sadece merkezin iaşesini ve insan sermayesini karşılamakla mükellef coğrafi bir alan olmanın ötesinde bir rezerve ve pratiğe sahiptir. Taşra, gündelik siyasal yaşam pratikleri ve merkezi yakından takip etmesiyle, siyasetin önemli bir aktörüdür. Kaldı ki taşra, pasif ve güçsüz bir yapıya sahip gibi görünse de, esasında merkezi çepeçevre kuşatan bir yetkinlikte ve dirayettedir. Bu çalışmada, öncelikle merkez-çevre teorisi bağlamında taşranın tarihsel ve siyasal gelenek bakımından ne tür rollere sahip olduğu üzerinde durulacaktır. Bununla birlikte bir çevre olarak taşranın siyasal kültürdeki konumu ele alınacaktır. Ayrıca taşranın geçmişten günümüze temsiliyetlerine ve siyasette ve idarede taşranın ötekileştirildiğine dikkat çekilecektir. Son olarak ise, günümüz taşrasından insan manzaralarına, toplumsal tiplere, siyasal aktörlere ve politik ilişkilere yer verilerek merkez-taşra diyalektiğinin görünümleri üzerinde durulacaktır. Anahtar Kelimeler: Taşra, taşrada siyaset, taşra siyaseti, taşrada siyasal kültür, merkez-çevre düalizmi.
ÖZ Erol Güngör, erken bir yaşta bu dünyadan göçmesine rağmen ardında çok sayıda eser bırakan ve e... more ÖZ Erol Güngör, erken bir yaşta bu dünyadan göçmesine rağmen ardında çok sayıda eser bırakan ve ele aldığı önemli konular bakımından hala güncelliğini koruyan bir sosyal bilimcidir. Milliyetçi bir gelenekten gelen Güngör, ahlak, kültür ve İslam'a dair tespitleriyle bu geleneğe ciddi eleştireler getiren ve bu anlamda kendine özgü duruş sergileyen bir aydındır. Akademisyen kimliğinin yanı sıra toplumla ve toplumun değerleriyle bütünleşmiş bir profil sergileyen Güngör, epistemik cemaatin dogmalarına da yenik düşmekten kendini kurtarabilmiştir. Erol Güngör, gerek Cumhuriyet sonrası Türk siyasi düşüncesi içerisinde değerlendirilmesiyle gerekse de onun düşüncesini tartışan metinlerin odaklandığı tema itibarıyla genellikle birbirlerinden farklı biçimlerde yorumlanmıştır. Güngör'ün siyasi düşüncesi; milliyetçilik, muhafazakârlık, İslamcılık, liberalizm ve hatta sol düşünce içerisinde dahi tartışılmakla birlikte daha çok milliyetçi düşünce içerisinde konumlandırılmaktadır. Erol Güngör, ilim adamı olmasının yanı sıra ele aldığı konulara didaktik bir yön vermesi ve bu konuları her sınıftan insanın anlayabileceği şekilde ifade etmesiyle aynı zamanda bir mütefekkirdir. Güngör, pozitivist sosyolojinin dinin topluma uyum gösterdiği sürece varlığını devam ettirebileceği yönündeki iddiasına temelden karşı çıkar. Dinin topluma uyması veya uydurulmasını, esasen dinin ontolojisine karşı yapılan bir suikast girişimi olarak görür. Çünkü toplumsal hayata göre şekillendirilen din, din olmaktan çıkarak herhangi bir yaşam tarzına dönüşmüş olur. Erol Güngör İslam'a içeriden bakan bir söylem geliştirmiş ve temellendirdiği milli bakışını, İslam'ın ruhuna uygun bir kaygıyla tesis etmeye çabalamış ve milliyetçiliği kültürel boyutuyla yorumlayabilmiş bir aydındır. Güngör, halkçılığı temele aldığı bir milliyetçilik anlayışı geliştirmesi, İslam'ın ve İslam ülkelerinin problemlerine çözüm üretmedeki gönüllülüğü, İslam'ın yeniden diri bir medeniyet geliştirerek tarih sahnesinde boy göstermesi gerektiğini ifade eden düşünceleriyle, bugün dahi eksikliği hissedilen bir mütefekkirdir. Bu çalışmada Erol Güngör'ün din sosyolojisi bağlamında İslam'ın sorunsalları üzerine ortaya koyduğu düşünceleri ve sosyolojik yaklaşımı ele alınacaktır. Bu çerçevede ise kısmen Güngör'ün pür sosyolojik tasavvuruna değinilecek fakat asıl mevzu, İslam'a ve müslüman toplumlara ilişkin sosyolojik yaklaşımında düğümlenecektir. Dolayısıyla Erol Güngör'ün İslam'a ilişkin mülahazalarına ve İslam'ın bugünkü ve muhtemelen gelecekteki problemlerine yönelik değerlendirmelerine yer verilecektir. Anahtar Kelimeler: Erol Güngör, İslam'ın meseleleri, kültür değişmesi, milliyetçilik, tasavvuf ABSTRACT Although Erol Gungor go from this world at an early age, he is a sociologist still remains timely that left behind to a number of work and dealt with for important issues. Güngör, growing in a nationalist tradition, an intellectual which criticizing seriously to this tradition and so stancing peculiar. Gungor, besides his academic he exhibits profile that an integrated society and society's values, able to maintain himself succumbed to the dogmas of the epistemic community. Erol Gungor has often been interpreted in different ways from each other that both in the assessment of Turkey's political thought after the republic and as focuses that discusses of texts his thoughts. Gungor's political thought can be discussed that nationalism, conservatism, Islamism, liberalism and even left thinking but Gungor is located in more nationalist thought. Erol Gungor is also a thinker in addition to being as scientist. Because he both gives a didactic aspects that dealt with subject and expresses these issues that ın such a way that everyone can understand. Gungor fundamentally opposed to claim of positivist sociology that about the continuation of its existence that as long as religion adapt to society. He actually thought as an assassination attempt against the ontology of the religion that religion's conform or adapted to society. Because religion that shaped by social life, ceases to be religious and turned into any lifestyle. Erol Gungor is an intellectual has developed an argument that overlooking the inside Islam and based on the national perspective that tried to establish with a concern in accordance with the spirit of Islam. Gungor is a thinker who is lacking even today, because he has developed a sense of nationalism based on populism and volunteered in finding solutions to the problems of Islam and Islamic countries and stated that the need to show up again on the stage of history by developing a
Öz. lkokul ve ortaokullarda eğitim-öğretim hayatını sürdüren öğrencilerin velilerine yönelik yapı... more Öz. lkokul ve ortaokullarda eğitim-öğretim hayatını sürdüren öğrencilerin velilerine yönelik yapılan bu çalışma, velilerin bu okullardan ne tür beklentiler içerisinde olduğunu ortaya koymayı amaçlamaktadır. Eğitimin diğer sosyal kurumlarla-ekonomi, siyaset, kültür-olan girift etkileşimi ve eğitimin bu kurumlar açısından yaşamsal değere sahip olduğu gerçeği, eğitim sistemleri üzerine araştırma yapmayı gerekli kılmaktadır. Eğitim sistemimiz içinde yer alan lk ve ortaokullar, tarihsel süreçte devlet kurumunun beklentileri çerçevesinde şekillenmiş ve halkın bu okullardan beklentileri dikkat dışı tutulmuştur. Araştırmanın evreni, 2009 – 2010 eğitim ve öğretim yılının ikinci döneminde Osmaniye li Merkez ilçede bulunan 677 veliden oluşmaktadır. Bulgular, velilerin ilk ve ortaokullardan beklentilerinin, çocuğunun sosyal ve iyi bir iletişim kurma becerisine sahip, özgüven ve sorumluluk sahibi, karakterli ve kendini gerçekleştiren birey olarak yetişmesi, kaliteli eğitim veren bir ortaöğretim kurumuna yerleşmesi ve iyi bir meslek sahibi olması ekseninde yoğunlaştığını göstermektedir.
Abstract. This study, directed towards the parents of the pupils continuing their educational life at the primary and secondary schools, aims to reveal what kind of expactations the parents have on these schools. The intricate interaction of education with other social institutions-economics, politics and culture-and the fact that education has vital importance in terms of these institutions make it necessary to study or do research on educational systems. The primary and secondary schools involved in our educational system took form according to the expectations of the government within historical process and expectations of the people from these schools were disregarded. The scope of this study includes 677 parents in the central district of Osmaniye in the second term of the education and training year 2009-2010. Findings indicate that the parents' expectations from primary and secondary schools are their children's growing as self-confident individuals who are aware of their responsibilities, able to communicate well with others, who will be able to attend good quality secondary schools and who can find a good job in the future. __________ * Bu makale, İslam CAN tarafından 2010 yılında Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji ABD.'nda tamamlanan " Velilerin İlköğretimden Beklentileri (Osmaniye Örneği) " isimli yüksek lisans tezinden üretilmiştir.
Birey Ve Toplum Sosyal Bilimler Dergisi, 2012
Batılılaşmanın yaygınlaşarak İslam'ın kalesini tehdit ettiği bir zamanda Batı'da yavaş yavaş pek ... more Batılılaşmanın yaygınlaşarak İslam'ın kalesini tehdit ettiği bir zamanda Batı'da yavaş yavaş pek çok kişi İslam'ın ve İslam medeniyetinin iç zenginliklerine yönelmektedir. Seyyid Hüseyin Nasr'ın "İslam ve Modern İnsanın Çıkmazı" adlı eseri, Doğu'da ve Batı'da modern insanın karşı karşıya bulunduğu temel sorunları ele almaya; İslam'ın bugünkü zihinsel ve manevi mirasını inceleme yollarını tartışmaya ve sonuçta Doğu'da ve Batı'da modern insanın açmazını çözme konusunda İslam geleneğinin öğretilerini uygulama yollarını sunmaya çalışmaktadır.
Günümüz dünyasında devlet ve toplum yapılarının seyri, bölge bazında hatta ülke bazında farklıla... more Günümüz dünyasında devlet ve toplum yapılarının seyri, bölge bazında hatta ülke
bazında farklılaşmaktadır. Bir yandan ulus-devlet yapılarında oluşan çatlaklar,
ulus-devletin geleceği konusunda endişeler üretirken diğer yandan etnik ve dinsel
milliyetçiliklerin yükselen bir değer olarak kabul görmesi, siyasallaşmaları kışkırtan bir ortamı
tesis etmektedir (Köker, 2010, s. 11). Ulus-devletlerin çökme tehlikesiyle karşı karşıya
kalması ve mikro milliyetçiliklerin yükselmesi görünürde zıt zeminlerde gerçekleşen gelişmeler
olarak düşünülse de aslında bir sürecin merhalelerini ifşa eden bir transformasyonun
habercisidir. Küreselleşmenin etkisi, uluslararası dolaşıma giren sermayenin bir yerde temerküz
etmesi ve kitle iletişim araçları özelinde varlığını hissettiren teknolojinin olabildiğince
hızlı gelişmesi bu sosyal ve siyasal süreçlerin yaşanmasını kolaylaştırmıştır.1 Ancak bu
faktörlerden daha önemli olan ve toplumların ulus-devlet yapılarını zorlamalarına ve etnik
ya da dinsel temelli siyasallaşmalara kapı aralayan asıl etken, tanınmak istenen kimlikler ve
bu kimliklerin unutulmaya yüz tutmuş kültürleridir.
Kim olduğumuzu ve nereden geldiğimizi önemli kılan kimlik tasavvuru, “aynılığı” ve “benzerliği”
ifade eder. Bu benzer olma hâli, diğeri yani “öteki” olmadan idrak edilen bir tahayyül
sunamaz. Öyleyse kimliğin tanımlanmasında “özne”, öznenin tanımlanmasında ise “öteki” dayanak noktasıdır. Öteki olmadan kimlik oluşamaz (Vatandaş, 2004, s. 19). Ötekisini oluşturan
kimlikler, farklılaşırlar. Farklılaşma, kimlikleri inşa eden ve bir bedene sokan üretici
bir dil geliştirir. Böylece diğerlerinden farklı olduğunu düşünenler, kendi içlerinde aynileşmeye,
benzeşmeye başlarlar (Connolly, 1995, s. 24). Çokkültürlülük tartışmaları, bu farklılaşmanın
yaşandığı sosyal gruplarda ya da topluluklarda, tanınma taleplerinin dillendirilmesiyle
başlamıştır. Özellikle ulus-devletlerin sınırları içerisinde yaşayan ve devletin inşa
sürecinde kurucu özne olmayan etnisitelere mensup topluluklar ve ülkesinden çokuluslu
ya da çokkültürlü ülkelere çeşitli nedenlerle göç etmiş olanlar, çokkültürlülük tartışmalarının
merkezinde yer almaktadır.2 Amerika, Avrupa ülkeleri, Avustralya, Yeni Zelanda ve özellikle
Kanada gibi ülkeler, çokkültürlülük konusunda politikalar üretmeye ve global dünyada
toplumsal birlikteliği sağlamaya çalışmaktadırlar. Bu çalışmada ise, farklı kültürlerin, dillerin,
etnik yapıların ve dinlerin yaşadığı Türkiye’de, çokkültürlü politikaların hangi nitelikte var
olduğu, Taylor, Habermas ve Kymlicka’nın çokkültürlülüğe ilişkin düşüncelerine de değinilerek
sorgulanmaya çalışılacaktır. Ayrıca 2002 yılında iktidara gelen ve on bir yıldır iktidar
olan Adalet ve Kalkınma Partisinin doksan yıllık ulus-devlet politikalarını dönüştüren çokkültürlü
siyaseti analiz edilecektir.
Muhafazakar Düşünce Dergisi, Dec 18, 2012
Abstract. Changes occur with globalization the nation-state structure and the means of communicat... more Abstract. Changes occur with globalization the nation-state structure and the means of communication and communication is provided by the state, the political mechanism is not the only actor. These changes and opportunities, civil society has led to the expansion of the domain. Earlier this structure that has survived the national level, on a global scale has led him in new and effective. In Islam, this article questioned the concept of civil society and civil society are included in discussions about the existence of Islamic thought and societies. Islamic discourse, the perception of civil society in Western thought - the current sense is used - that existed before the civil society, conception and development of the West, but much more developed in different channels is emphasized. Relationship between Islam and civil society in the context of the Ottoman period, the beginning of discussions, instead of the Ottoman period, starting from the period of the Prophet should be emphasized. In addition, the historical process, the discourses of Islam were discussed, and a global civil society non-governmental organization, the IHH (Foundation for Human Rights and Freedoms), an international non-governmental policy and the plane formed by Islam, tried to create a new discourse of civil society.
Sosyoloji Divanı
The structural organization of the state has occurred in the form of the nation-state with the be... more The structural organization of the state has occurred in the form of the nation-state with the beginning of disintegration of empires in the beginning of the twentieth century. This new state model that a nation that is based on has tried to develop a language and system which aimed to produce their own nation. The build a new nation that ıt’s having national consciousness required to put in the new one instead of the old. It is examples that project of a new nation’s produce completely that constructed new narratives, produced theories of language, enshrined in the history and designated national borders. The most effective way to produce a new nation is possible through the construction of minds and consciousnesses. Hence educational institution is an area that is tried to design primarily by the entire nation-states. In this study, it will be discussed the ideology of national education of the republic that established as a nation-state and this ideology’s roles that in the construction of national identity.
İnsan Ve Toplum Dergisi, http://www.insanvetoplum.org/
Martin Heidegger is undoubtedly one of the most important and influential philosophers of the 20t... more Martin Heidegger is undoubtedly one of the most important and influential philosophers of the 20th century. He wrote Being and Time his masterpiece in 1927 which opened a new era in philosophy. Thus this masterpiece has presented both ontological and epistemological debates. Heidegger's conception of philosophy and policy have been discussed and debated for over fifty years. His being chosen as the rector of Freiburg University in 1933 is considered as the starting point for these discussions. His rectorship and providing information to Adolf Hitler, has been seen as anti-Semitic, a supporter of the Nazis and as the ideologue of National Socialism. There are also some who either make effort for realizing Heidegger’s building national socialism’s epistemological base or blame him for envisioning the codes of this political stance by his narratives especially Being and Time and Introduction to Metaphysics. Although Heidegger tried to answer a portion of these attacks in an interview with Der Spiegel in the last days of his life, he is still seen as a supporter of Hitler by many of his colleagues and students. In this study, Heidegger's relationship with Nazism will be discussed in a critical way in order to better understand Heidegger’s discourses on National Socialism in post-Nazi Germany.
Tezkire Dergisi, 2022
As individual and institutional practices for man’s domination of nature increase with the modern... more As individual and institutional practices for
man’s domination of nature increase with
the modern period, the concept of disaster
gains new meanings, and disaster types also
diversify as much as possible. Because while
the types of disasters that have existed since
ancient times such as earthquakes, fires and
avalanches continue to exist; terrorism, nuclear
explosion, civil war, cyber-attack and even
military coups are included in the scope of
disaster. In addition, the rapid circulation of
people, information, capital and other assets
on a global scale has expanded the dimensions
and impact areas of the disaster as much
as possible. Therefore, in today’s world, the
view of the disaster phenomenon should be
handled by adding new perspectives. Perhaps
the first of these perspectives should be shaped
around the necessity of redefining the concept
of disaster. Because the phenomenon of disaster
is not a process that is stated in the classical
definition, arising only from the movement of
nature. On the contrary, the dominating attitude
of man over man and/or man over nature
is the main factor in the formation of almost all
types of disasters. In this context, this study focuses
on the necessity of redefining the concept
of disaster and proposes a new definition of
disaster. In addition, the sociological contexts
created by disasters, which is a new field in
terms of sociology, is another problematic that
this study focuses on.
The Eurasia Proceedings of Health, Environment and Life Sciences (EPHELS), 2022
Geography and the geological structure of a region are among the most important factors that dete... more Geography and the geological structure of a region are among the most important factors that determine inhabitants’ health and disease. From this aspect, geological structure of a country also shapes the basic needs of people such as water, food, respiration, and shelter. Geological factors like rocks, elements, mines, minerals contact people directly or indirectly, so health and disease conditions may vary according to different geographical regions. Medical geology, as a branch of science, examines positive or negative effects of the geological environment on the health of people, animals, and plants. It tries to determine the interaction between the geographical factors on health and disease. Moreover, the air surrounding us, the water we drink, the soil we step on, the food we eat, and even the wood, brick, and metal-like things around us greatly affect our health. Medical geology provides “vital” knowledge about the etiology of diseases by examining the factors in the living area. Therefore, interdisciplinary studies should be carried out between medical geology and other related disciplines to solve the problems associated with geology that negatively affect human health. The limited number of research, which have been started to be carried out on the axis of geology in Turkey for about fifteen years and dealing with the relationship between geological structure and health and disease, are not sufficient in terms of the accumulation of medical geology literature. In this study, the subject of medical geology, which has not been studied sufficiently in the field of medical sociology in Turkey, will be discussed and it will be tried to contribute to the literature by drawing attention to the subject of medical geology.
Bugünün toplumları; siyasi, felsefi, dini, ideolojik ve daha birçok inanç motivasyonuna sahip düş... more Bugünün toplumları; siyasi, felsefi, dini, ideolojik ve daha birçok inanç motivasyonuna sahip düşünce ve hareketlerle yoğrulmuş bir doğaya sahiptir. İnanç duygusunu azık edinen bu düşünce ve hareketlerin modern dönemle birlikte hızla artması, insanın "birey" olma süreciyle yakından ilgilidir. Çünkü modern dönemle birlikte oluşan ve geleneksel dönemin "insanı"nın aksine kendi kendine yetebilme gücüne sahip "birey" kimliği, makro etkenlerden bağımsız bir şekilde, kendi doğrularınca temellendirdiği mikro inançları da tedavüle sokabilen bir yetkinliktedir. Kaldı ki Avrupa'da modern dönemle birlikte felsefenin, düşünüşün ve siyasetin kilise tahakkümünden görece kurtulması ve dinin ürettiği inanç ve söylemlerin yerine "seküler" tandanslı anlayışların merkeze alınması, yeni düşünce ve yaşam biçimlerini ortaya çıkarmıştır. Ayrıca bilimlerin birer disiplin haline gelmesi ve pozitivist inancın yöntem olarak benimsenmesi, demokrasinin ulus-devlet formasyonunda ve global ölçekte bir siyasal yönetim biçimi olarak tedavüle girmesi, düşüncenin dinsel olandan kaptığı rollerle "toplumsal iyi"nin ideolojilere tahvil edilmesi ve ideolojilerin mutlak iyiye ulaştırdığına ilişkin akideye iman edilmesi, esasında "birey"in modern zamanlardaki maharetlerinden sadece birkaçını oluşturmaktadır. Böylelikle inanç, dinsel olanı aşarak düşünsel ya da ideolojik olan seküler formlarda kendini yeniden üretmiştir. Kuşkusuz bir inancın kesinliği ya da keskinliği; bu inancın sorgulanabilirliğine veya bu inanca yönelik adanmışlığa göre değişkenlik göstermektedir. Bugünün toplumlarından bahsederken, belki de yeryüzünde yaşayan her "birey" adedi kadar "inanç"lardan söz etmek gerekecektir. Kesin inançlılığın bir toplumsal tipe tahvil edilebilmesi için ise, öncelikle bu tipin gündelik yaşamlarda görünürlülüğü ve bu görünürlülüğe ilişkin farkındalık oluşturulması, sonrasında ise ifade edilecek sözlerin yuvasını bulabilecek zihinsel mekanlara gereksinim duyulur. Toplumdaki hakim düşünce, kesin inançlılar için temel referanslardan biridir. Etnik unsurun yanı sıra din, mezhep, aidiyet, kimlik, meslek, ideoloji ve daha birçok husus, kesin inançlıların malzemesi olabilmektedir. Bu çalışmada ilkin günümüzün bir toplumsal tipi olarak görünüm kazanan kesin inançlılar konusu, aynı isimde bir çalışması da olan Eric Hoffer'ın bu tipleştirmesine referansla ve yer yer Hoffer'a yönelik eleştirilerle, sosyolojik anlamda ele alınacaktır. Ayrıca kesin inançlılar, kitle hareketleri ve toplumsal hareketler bağlamında değerlendirilecek ve kesin inançlıların bu hareketler içerisindeki rolleri üzerinde durulacaktır. Son olarak ise, dünya ve Türkiye ölçeğinde kesin inançlı olarak betimlenebilecek kişi, grup ya da toplulukların örnekliği üzerinden bir toplumsal tip geliştirilmeye çalışılacaktır.
Bu çalışmanın amacı, erkeklerin toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin tutumlarını farklı açılardan... more Bu çalışmanın amacı, erkeklerin toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin tutumlarını farklı açılardan değerlendirmektir. Araştırmanın çalışma grubunu Konya ilinde ikamet etmekte olan basit seçkisiz örnekleme yoluyla seçilmiş 201 erkek oluşturmaktadır. Erkeklerin yaşlara göre dağılımları, 18-25 yaş aralığında 54 kişi (%26.9), 26-40 yaş aralığında 59 kişi (%29.4), 41-55 yaş aralığında 47 kişi (%23.4) ve 56 yaş ve üzerinde 41 kişi (%20.4) şeklindedir. Araştırmada veri toplama yöntemi olarak kişisel bilgi formu ve toplumsal cinsiyet rolü tutum ölçeğini içeren anket formu kullanılmıştır. Kişisel bilgi formu araştırmacılar tarafından hazırlanmış olup, toplumsal cinsiyet rolleri tutum ölçeği 2011 yılında Zeyneloğlu-Terzioğlu tarafından geliştirilmiş ve toplam 38 maddeden oluşan bir ölçektir. Araştırmadan elde edilen verileri analiz etmek için frekans analizi ve ANOVA yöntemleri kullanılmıştır. Elde edilen bulgular, erkeklerin toplumsal cinsiyet tutumları ile yaşları arasındaki farklılıkların, erkek cinsiyet rolü hariç, tüm alt boyutlarda anlamlı olduğunu göstermektedir. Toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin tutumları ile eğitim düzeyleri arasındaki farklılıklara bakıldığında, toplumsal cinsiyet rolleri tutumu eğitim düzeyine göre tüm alt boyutlarda anlamlı bulunmuştur. Toplumsal cinsiyet rolleri tutumları ile evlenme şekli arasındaki farklılıklara bakıldığında, elde edilen sonuçlara göre toplumsal cinsiyet rolleri tutumu evlenme şekline geleneksel cinsiyet rolü ve erkek cinsiyet rolü hariç tüm alt boyutlarda anlamlı bulunmuştur. Toplumsal cinsiyet rolleri tutumu dinin duyguları ve düşünceleri etkileme oranına göre eşitlikçi cinsiyet rolü ve evlilikte cinsiyet rolü hariç tüm alt boyutlarda anlamlı bulunmuştur. Elde edilen sonuçlar ilgili literatür ışığında tartışılmıştır.
Manas Journal of Social Studies, 2018
Güven duygusu, toplumsal ilişkilerin temelinde bulunan önemli bir rezervdir. Gündelik yaşamımızda... more Güven duygusu, toplumsal ilişkilerin temelinde bulunan önemli bir rezervdir. Gündelik yaşamımızda, hayatımızın büyük dönemeçlerinde, zor zamanlarda ve daha birçok olağan ve olağanüstü durumlarda güven, sosyal ilişkileri düzenleyen temel belirleyici bir güç haline gelebilmektedir. Güven konusu, bazı felsefecilerin veya düşünürlerin kısmen ilgilenmesinin dışında, yaklaşık yarım asırdan bu yana sosyoloji, psikoloji, siyaset bilimi ve ekonomi gibi bazı disiplinlerin ilgisine mazhar olmuştur. Ayrıca güven konusu Avrupa ve Amerika'da sosyal bilimlerin önemli bir konusu haline gelmiş ve güven ile ilgili geniş bir literatür oluşmuştur. Güvene duyulan ilgi, bazı uluslararası araştırma şirketlerinin çoğu ülkede yaptığı güven araştırmaları vesilesiyle de artış göstermiştir. Ancak yapılan güven araştırmalarının sonuçları, bazı sosyal bilimcilere göre " güvenilir " bulunmamaktadır. Bu çalışmanın iddiasını da oluşturan bu yargı, güven araştırmalarının metodolojik açından yeniden ele alınması gerekliliğine dikkat çekmektedir. Dolayısıyla bu çalışmada, güven konusu öncelikle toplumsal ilişkiler bağlamında ele alınacak ve güvenin sosyal bilimlerin konusu haline getirilmesi tartışılacaktır. Güven konusuna ilişkin panoramik bir çerçeve sunulduktan sonra güven araştırmasının metodolojisine yönelik güven sorusu, toplumların kültürel ayrışması, homojen/heterojen toplum farklılaşması ve güven çeşitleri bağlamında eleştiriler getirilecektir. Abstract The sense of trust is an important reserve on the basis of social relations. Trust can become a decisive force regulating social relations when in our everyday life, on the great turns of our lives, in difficult times and in many ordinary and extraordinary situations. Trust, outside the interest of some philosophers or thinkers, has been a topic of interest to some disciplines such as sociology, psychology, political science and economics since about half a century ago. In addition, trust has become an important topic of social science in Europe and America and ıt has emerged a wide range of literature on trust. It has increased interest in trust that some of the international research companies have conducted surveys on trust in most countries too. However, the results of the trust surveys conducted are not "reliable" according to some social scientists. This judgment, which also constitutes the claim of this study, draws attention to the need to rethink the methodological aspects of trust surveys. Therefore, in this study, the issue of trust will first be discussed in the context of social relations, and the issue of making trust a matter of social sciences will be discussed. It will be criticized methodology of trust surveys in the context of trust question, cultural separation of societies, homogeneous/heterogeneous society differentiation and trust types after a panoramic framework of trust is presented.
Giriş Sivil toplum kavramı özellikle Türkiye gibi sivil alana dair özgürlüklerin sınırlandırıldığ... more Giriş
Sivil toplum kavramı özellikle Türkiye gibi sivil alana dair özgürlüklerin sınırlandırıldığı ülkelerde, entelektüel ve aydınların ümitle beklediği ve adeta toplumun bütün bunalım hâline çare olması düşünülen, kurtarıcı ya da mesih kavramlardan biridir. Moderniteye ait bir kavram olarak temellendirilen sivil toplum, Hegel’den bu yana felsefenin ve toplum kuramcıların devletin sınırlarını tayin etmede kullandıkları bir söylem hâline gelmiştir. Aslında her ne kadar modern bir kavram olduğu düşünülse de sivil toplum olarak değerlendirilen ilk kavramsallaştırmayı Aristoteles’te görebilmek mümkündür. Aristoteles’in kullandığı ve Latinceye societas civilis olarak çevrilen politike koinonia ibaresi, sivil toplum kavramının ilk karşılığıdır. Fakat Antik Yunan Düşüncesi’nde Aristo’nun sivil toplum anlayışındaki vurgunun, öz itibarıyla yurttaşa yapıldığı da gözden kaçmamaktadır.
Genelde yardım kuruluşları ve Müslümanların hak ihlaline yönelik ihtiyaçlardan doğan Mazlum-Der, Özgür-Der, Deniz Feneri, Kimse Yok mu, Cansuyu ve İHH gibi İslami eğilimli sivil toplum örgütleri, geçmiş dönemlerde yaşanan sivil topluma yönelik budama girişimlerinden sonra, yaklaşık 10-15 yıldan bu yana seslerini daha canlı ve gür çıkararak yeni umutların filizleri olmayı başarmışlardır. Son dönemde bu sivil toplum örgütleri içerisinde kendinden çokça bahsettiren İHH; yardım politikalarıyla, dünya coğrafyasında erişebildiği ülke sayısıyla ve en önemlisi Orta Doğu başta olmak üzere diğer bölgelerde yaşanan drama, zulme ya da katliama yönelik müdahaleci siyasetiyle sadece Türkiye’de değil dünyanın birçok ülkesinde geniş yankılar uyandırmış ve dünya gündemini yönlendirebilen bir sivil toplum örgütü olarak küresel bir nitelik kazanmıştır.
Öz Yüzyıllık tarihe sahip Türk sosyolojisi, dünyada kurulan ilk sosyoloji kürsülerinden biri olma... more Öz Yüzyıllık tarihe sahip Türk sosyolojisi, dünyada kurulan ilk sosyoloji kürsülerinden biri olmasına rağmen yeterli düzeyde ses getirememiştir. Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde tanıştığımız ve devletin içinde bulunduğu buhrandan kurtulmasına aracılık etmesi beklenen sosyoloji bilimi, yeni devletin kuruluşunda da önemli bir misyon yüklenmiştir. Özellikle Ziya Gökalp'in sosyolojik düşünceleri, Cumhuriyet'in sosyolojik temellerini oluşturmuştur. Türkiye'de Sosyoloji, bu denli önemli bir işlev görmesine rağmen, gerek toplumumuzun sorunlarına yeterli düzeyde cevap bulamamış olması gerekse de taklit ve aktarma yoluyla Batı sosyolojisine eklemlenme çabasından dolayı, özgün bir sosyoloji anlayışı ve geleneğini oluşturamamıştır. Bu durum ise sosyoloji çevrelerinde Türk sosyolojisinin kendine yeni çıkış yolları araması gerektiğine yönelik tartışmaların başlamasına neden olmuştur. Bu çalışmada Ziya Gökalp geleneğinden gelen ve genç yaşta kaybettiğimiz Erol Güngör'ün sosyolojik yaklaşımı ve bu yaklaşımın hem sosyolojimizin hem de toplumumuzun sorunlarını aşmada bir yöntem olarak kullanılabilirliği üzerinde durulacak, bu bağlamda Türk sosyolojisinin yeni çıkış yollarının imkanları da araştırılacaktır. Abstract Turkish Sociology, has a history of century, has not feel existence sufficiently despite being one of the first established sociology chairs in the world. Science of sociology that we met in the last period of the Ottoman Empire and ıt's expected that removal from the crisis in the state, has been installed on an important mission in the founding of the republic. Especially sociological ideas of Ziya Gokalp that Mustafa Kemal expressed as father of idea, created sociological basis of Republic. Sociology in Turkey, despite seeing so much of a key function could'nt create a unique understanding of sociology and tradition that should not find adequate answers to the problems of our society as well as due to articulation effort to the Western sociology by imitation and transfer. This situation is caused that has led to the start of the debate at sociology that Turkish sociology should seek new ways. In this study will be discussed that sociological approach of Erol Gungor who is from Ziya Gokalp tradition and died at a young age and functioning as a method of this approach that both problems of sociology and our society to overcome, in this context it will also be investigated the possibility of new ways of Turkish sociology.
Öz Türkiye'de siyaset, geçmişten bugüne her daim bir " merkez " temelinde şekillendirilmiştir. Me... more Öz Türkiye'de siyaset, geçmişten bugüne her daim bir " merkez " temelinde şekillendirilmiştir. Merkez, hem yönetim gücünün belirleyicisi hem de idarenin uygulayıcısı konumunda olmuştur. Buna karşılık taşraya; merkezin hükümlerinin uygulayıcılığını yapmak ve merkezin askeri, tarımsal, beşeri ve bunun gibi birçok alandaki sermayeye dayalı ihtiyaçlarını karşılamak şeklinde roller biçilmiştir. Dolayısıyla merkez açısından taşra, siyasal sermaye bağlamında düşünüldüğünde, siyasal idareye ortak olabilme rüştüne haiz görünmemiştir. Bundan dolayı taşranın merkeze yönelik çeşitli refleksleri de ya görmezden gelinmiş ya da bastırılmaya çalışılmıştır. Böylelikle taşra; hem siyasal yönetim hem de toplumsal bağlamda, ötekileştirilen, dışlanan ve küçümsenen bir politikaya maruz kalmıştır. Oysa taşra, sadece merkezin iaşesini ve insan sermayesini karşılamakla mükellef coğrafi bir alan olmanın ötesinde bir rezerve ve pratiğe sahiptir. Taşra, gündelik siyasal yaşam pratikleri ve merkezi yakından takip etmesiyle, siyasetin önemli bir aktörüdür. Kaldı ki taşra, pasif ve güçsüz bir yapıya sahip gibi görünse de, esasında merkezi çepeçevre kuşatan bir yetkinlikte ve dirayettedir. Bu çalışmada, öncelikle merkez-çevre teorisi bağlamında taşranın tarihsel ve siyasal gelenek bakımından ne tür rollere sahip olduğu üzerinde durulacaktır. Bununla birlikte bir çevre olarak taşranın siyasal kültürdeki konumu ele alınacaktır. Ayrıca taşranın geçmişten günümüze temsiliyetlerine ve siyasette ve idarede taşranın ötekileştirildiğine dikkat çekilecektir. Son olarak ise, günümüz taşrasından insan manzaralarına, toplumsal tiplere, siyasal aktörlere ve politik ilişkilere yer verilerek merkez-taşra diyalektiğinin görünümleri üzerinde durulacaktır. Anahtar Kelimeler: Taşra, taşrada siyaset, taşra siyaseti, taşrada siyasal kültür, merkez-çevre düalizmi.
ÖZ Erol Güngör, erken bir yaşta bu dünyadan göçmesine rağmen ardında çok sayıda eser bırakan ve e... more ÖZ Erol Güngör, erken bir yaşta bu dünyadan göçmesine rağmen ardında çok sayıda eser bırakan ve ele aldığı önemli konular bakımından hala güncelliğini koruyan bir sosyal bilimcidir. Milliyetçi bir gelenekten gelen Güngör, ahlak, kültür ve İslam'a dair tespitleriyle bu geleneğe ciddi eleştireler getiren ve bu anlamda kendine özgü duruş sergileyen bir aydındır. Akademisyen kimliğinin yanı sıra toplumla ve toplumun değerleriyle bütünleşmiş bir profil sergileyen Güngör, epistemik cemaatin dogmalarına da yenik düşmekten kendini kurtarabilmiştir. Erol Güngör, gerek Cumhuriyet sonrası Türk siyasi düşüncesi içerisinde değerlendirilmesiyle gerekse de onun düşüncesini tartışan metinlerin odaklandığı tema itibarıyla genellikle birbirlerinden farklı biçimlerde yorumlanmıştır. Güngör'ün siyasi düşüncesi; milliyetçilik, muhafazakârlık, İslamcılık, liberalizm ve hatta sol düşünce içerisinde dahi tartışılmakla birlikte daha çok milliyetçi düşünce içerisinde konumlandırılmaktadır. Erol Güngör, ilim adamı olmasının yanı sıra ele aldığı konulara didaktik bir yön vermesi ve bu konuları her sınıftan insanın anlayabileceği şekilde ifade etmesiyle aynı zamanda bir mütefekkirdir. Güngör, pozitivist sosyolojinin dinin topluma uyum gösterdiği sürece varlığını devam ettirebileceği yönündeki iddiasına temelden karşı çıkar. Dinin topluma uyması veya uydurulmasını, esasen dinin ontolojisine karşı yapılan bir suikast girişimi olarak görür. Çünkü toplumsal hayata göre şekillendirilen din, din olmaktan çıkarak herhangi bir yaşam tarzına dönüşmüş olur. Erol Güngör İslam'a içeriden bakan bir söylem geliştirmiş ve temellendirdiği milli bakışını, İslam'ın ruhuna uygun bir kaygıyla tesis etmeye çabalamış ve milliyetçiliği kültürel boyutuyla yorumlayabilmiş bir aydındır. Güngör, halkçılığı temele aldığı bir milliyetçilik anlayışı geliştirmesi, İslam'ın ve İslam ülkelerinin problemlerine çözüm üretmedeki gönüllülüğü, İslam'ın yeniden diri bir medeniyet geliştirerek tarih sahnesinde boy göstermesi gerektiğini ifade eden düşünceleriyle, bugün dahi eksikliği hissedilen bir mütefekkirdir. Bu çalışmada Erol Güngör'ün din sosyolojisi bağlamında İslam'ın sorunsalları üzerine ortaya koyduğu düşünceleri ve sosyolojik yaklaşımı ele alınacaktır. Bu çerçevede ise kısmen Güngör'ün pür sosyolojik tasavvuruna değinilecek fakat asıl mevzu, İslam'a ve müslüman toplumlara ilişkin sosyolojik yaklaşımında düğümlenecektir. Dolayısıyla Erol Güngör'ün İslam'a ilişkin mülahazalarına ve İslam'ın bugünkü ve muhtemelen gelecekteki problemlerine yönelik değerlendirmelerine yer verilecektir. Anahtar Kelimeler: Erol Güngör, İslam'ın meseleleri, kültür değişmesi, milliyetçilik, tasavvuf ABSTRACT Although Erol Gungor go from this world at an early age, he is a sociologist still remains timely that left behind to a number of work and dealt with for important issues. Güngör, growing in a nationalist tradition, an intellectual which criticizing seriously to this tradition and so stancing peculiar. Gungor, besides his academic he exhibits profile that an integrated society and society's values, able to maintain himself succumbed to the dogmas of the epistemic community. Erol Gungor has often been interpreted in different ways from each other that both in the assessment of Turkey's political thought after the republic and as focuses that discusses of texts his thoughts. Gungor's political thought can be discussed that nationalism, conservatism, Islamism, liberalism and even left thinking but Gungor is located in more nationalist thought. Erol Gungor is also a thinker in addition to being as scientist. Because he both gives a didactic aspects that dealt with subject and expresses these issues that ın such a way that everyone can understand. Gungor fundamentally opposed to claim of positivist sociology that about the continuation of its existence that as long as religion adapt to society. He actually thought as an assassination attempt against the ontology of the religion that religion's conform or adapted to society. Because religion that shaped by social life, ceases to be religious and turned into any lifestyle. Erol Gungor is an intellectual has developed an argument that overlooking the inside Islam and based on the national perspective that tried to establish with a concern in accordance with the spirit of Islam. Gungor is a thinker who is lacking even today, because he has developed a sense of nationalism based on populism and volunteered in finding solutions to the problems of Islam and Islamic countries and stated that the need to show up again on the stage of history by developing a
Öz. lkokul ve ortaokullarda eğitim-öğretim hayatını sürdüren öğrencilerin velilerine yönelik yapı... more Öz. lkokul ve ortaokullarda eğitim-öğretim hayatını sürdüren öğrencilerin velilerine yönelik yapılan bu çalışma, velilerin bu okullardan ne tür beklentiler içerisinde olduğunu ortaya koymayı amaçlamaktadır. Eğitimin diğer sosyal kurumlarla-ekonomi, siyaset, kültür-olan girift etkileşimi ve eğitimin bu kurumlar açısından yaşamsal değere sahip olduğu gerçeği, eğitim sistemleri üzerine araştırma yapmayı gerekli kılmaktadır. Eğitim sistemimiz içinde yer alan lk ve ortaokullar, tarihsel süreçte devlet kurumunun beklentileri çerçevesinde şekillenmiş ve halkın bu okullardan beklentileri dikkat dışı tutulmuştur. Araştırmanın evreni, 2009 – 2010 eğitim ve öğretim yılının ikinci döneminde Osmaniye li Merkez ilçede bulunan 677 veliden oluşmaktadır. Bulgular, velilerin ilk ve ortaokullardan beklentilerinin, çocuğunun sosyal ve iyi bir iletişim kurma becerisine sahip, özgüven ve sorumluluk sahibi, karakterli ve kendini gerçekleştiren birey olarak yetişmesi, kaliteli eğitim veren bir ortaöğretim kurumuna yerleşmesi ve iyi bir meslek sahibi olması ekseninde yoğunlaştığını göstermektedir.
Abstract. This study, directed towards the parents of the pupils continuing their educational life at the primary and secondary schools, aims to reveal what kind of expactations the parents have on these schools. The intricate interaction of education with other social institutions-economics, politics and culture-and the fact that education has vital importance in terms of these institutions make it necessary to study or do research on educational systems. The primary and secondary schools involved in our educational system took form according to the expectations of the government within historical process and expectations of the people from these schools were disregarded. The scope of this study includes 677 parents in the central district of Osmaniye in the second term of the education and training year 2009-2010. Findings indicate that the parents' expectations from primary and secondary schools are their children's growing as self-confident individuals who are aware of their responsibilities, able to communicate well with others, who will be able to attend good quality secondary schools and who can find a good job in the future. __________ * Bu makale, İslam CAN tarafından 2010 yılında Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji ABD.'nda tamamlanan " Velilerin İlköğretimden Beklentileri (Osmaniye Örneği) " isimli yüksek lisans tezinden üretilmiştir.
Birey Ve Toplum Sosyal Bilimler Dergisi, 2012
Batılılaşmanın yaygınlaşarak İslam'ın kalesini tehdit ettiği bir zamanda Batı'da yavaş yavaş pek ... more Batılılaşmanın yaygınlaşarak İslam'ın kalesini tehdit ettiği bir zamanda Batı'da yavaş yavaş pek çok kişi İslam'ın ve İslam medeniyetinin iç zenginliklerine yönelmektedir. Seyyid Hüseyin Nasr'ın "İslam ve Modern İnsanın Çıkmazı" adlı eseri, Doğu'da ve Batı'da modern insanın karşı karşıya bulunduğu temel sorunları ele almaya; İslam'ın bugünkü zihinsel ve manevi mirasını inceleme yollarını tartışmaya ve sonuçta Doğu'da ve Batı'da modern insanın açmazını çözme konusunda İslam geleneğinin öğretilerini uygulama yollarını sunmaya çalışmaktadır.
Günümüz dünyasında devlet ve toplum yapılarının seyri, bölge bazında hatta ülke bazında farklıla... more Günümüz dünyasında devlet ve toplum yapılarının seyri, bölge bazında hatta ülke
bazında farklılaşmaktadır. Bir yandan ulus-devlet yapılarında oluşan çatlaklar,
ulus-devletin geleceği konusunda endişeler üretirken diğer yandan etnik ve dinsel
milliyetçiliklerin yükselen bir değer olarak kabul görmesi, siyasallaşmaları kışkırtan bir ortamı
tesis etmektedir (Köker, 2010, s. 11). Ulus-devletlerin çökme tehlikesiyle karşı karşıya
kalması ve mikro milliyetçiliklerin yükselmesi görünürde zıt zeminlerde gerçekleşen gelişmeler
olarak düşünülse de aslında bir sürecin merhalelerini ifşa eden bir transformasyonun
habercisidir. Küreselleşmenin etkisi, uluslararası dolaşıma giren sermayenin bir yerde temerküz
etmesi ve kitle iletişim araçları özelinde varlığını hissettiren teknolojinin olabildiğince
hızlı gelişmesi bu sosyal ve siyasal süreçlerin yaşanmasını kolaylaştırmıştır.1 Ancak bu
faktörlerden daha önemli olan ve toplumların ulus-devlet yapılarını zorlamalarına ve etnik
ya da dinsel temelli siyasallaşmalara kapı aralayan asıl etken, tanınmak istenen kimlikler ve
bu kimliklerin unutulmaya yüz tutmuş kültürleridir.
Kim olduğumuzu ve nereden geldiğimizi önemli kılan kimlik tasavvuru, “aynılığı” ve “benzerliği”
ifade eder. Bu benzer olma hâli, diğeri yani “öteki” olmadan idrak edilen bir tahayyül
sunamaz. Öyleyse kimliğin tanımlanmasında “özne”, öznenin tanımlanmasında ise “öteki” dayanak noktasıdır. Öteki olmadan kimlik oluşamaz (Vatandaş, 2004, s. 19). Ötekisini oluşturan
kimlikler, farklılaşırlar. Farklılaşma, kimlikleri inşa eden ve bir bedene sokan üretici
bir dil geliştirir. Böylece diğerlerinden farklı olduğunu düşünenler, kendi içlerinde aynileşmeye,
benzeşmeye başlarlar (Connolly, 1995, s. 24). Çokkültürlülük tartışmaları, bu farklılaşmanın
yaşandığı sosyal gruplarda ya da topluluklarda, tanınma taleplerinin dillendirilmesiyle
başlamıştır. Özellikle ulus-devletlerin sınırları içerisinde yaşayan ve devletin inşa
sürecinde kurucu özne olmayan etnisitelere mensup topluluklar ve ülkesinden çokuluslu
ya da çokkültürlü ülkelere çeşitli nedenlerle göç etmiş olanlar, çokkültürlülük tartışmalarının
merkezinde yer almaktadır.2 Amerika, Avrupa ülkeleri, Avustralya, Yeni Zelanda ve özellikle
Kanada gibi ülkeler, çokkültürlülük konusunda politikalar üretmeye ve global dünyada
toplumsal birlikteliği sağlamaya çalışmaktadırlar. Bu çalışmada ise, farklı kültürlerin, dillerin,
etnik yapıların ve dinlerin yaşadığı Türkiye’de, çokkültürlü politikaların hangi nitelikte var
olduğu, Taylor, Habermas ve Kymlicka’nın çokkültürlülüğe ilişkin düşüncelerine de değinilerek
sorgulanmaya çalışılacaktır. Ayrıca 2002 yılında iktidara gelen ve on bir yıldır iktidar
olan Adalet ve Kalkınma Partisinin doksan yıllık ulus-devlet politikalarını dönüştüren çokkültürlü
siyaseti analiz edilecektir.
Muhafazakar Düşünce Dergisi, Dec 18, 2012
Abstract. Changes occur with globalization the nation-state structure and the means of communicat... more Abstract. Changes occur with globalization the nation-state structure and the means of communication and communication is provided by the state, the political mechanism is not the only actor. These changes and opportunities, civil society has led to the expansion of the domain. Earlier this structure that has survived the national level, on a global scale has led him in new and effective. In Islam, this article questioned the concept of civil society and civil society are included in discussions about the existence of Islamic thought and societies. Islamic discourse, the perception of civil society in Western thought - the current sense is used - that existed before the civil society, conception and development of the West, but much more developed in different channels is emphasized. Relationship between Islam and civil society in the context of the Ottoman period, the beginning of discussions, instead of the Ottoman period, starting from the period of the Prophet should be emphasized. In addition, the historical process, the discourses of Islam were discussed, and a global civil society non-governmental organization, the IHH (Foundation for Human Rights and Freedoms), an international non-governmental policy and the plane formed by Islam, tried to create a new discourse of civil society.
Sosyoloji Divanı
The structural organization of the state has occurred in the form of the nation-state with the be... more The structural organization of the state has occurred in the form of the nation-state with the beginning of disintegration of empires in the beginning of the twentieth century. This new state model that a nation that is based on has tried to develop a language and system which aimed to produce their own nation. The build a new nation that ıt’s having national consciousness required to put in the new one instead of the old. It is examples that project of a new nation’s produce completely that constructed new narratives, produced theories of language, enshrined in the history and designated national borders. The most effective way to produce a new nation is possible through the construction of minds and consciousnesses. Hence educational institution is an area that is tried to design primarily by the entire nation-states. In this study, it will be discussed the ideology of national education of the republic that established as a nation-state and this ideology’s roles that in the construction of national identity.
İnsan Ve Toplum Dergisi, http://www.insanvetoplum.org/
Martin Heidegger is undoubtedly one of the most important and influential philosophers of the 20t... more Martin Heidegger is undoubtedly one of the most important and influential philosophers of the 20th century. He wrote Being and Time his masterpiece in 1927 which opened a new era in philosophy. Thus this masterpiece has presented both ontological and epistemological debates. Heidegger's conception of philosophy and policy have been discussed and debated for over fifty years. His being chosen as the rector of Freiburg University in 1933 is considered as the starting point for these discussions. His rectorship and providing information to Adolf Hitler, has been seen as anti-Semitic, a supporter of the Nazis and as the ideologue of National Socialism. There are also some who either make effort for realizing Heidegger’s building national socialism’s epistemological base or blame him for envisioning the codes of this political stance by his narratives especially Being and Time and Introduction to Metaphysics. Although Heidegger tried to answer a portion of these attacks in an interview with Der Spiegel in the last days of his life, he is still seen as a supporter of Hitler by many of his colleagues and students. In this study, Heidegger's relationship with Nazism will be discussed in a critical way in order to better understand Heidegger’s discourses on National Socialism in post-Nazi Germany.
Nobel Yayınevi, 2022
Yayınevinin yazılı izni olmaksızın, kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da f... more Yayınevinin yazılı izni olmaksızın, kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve dağıtımı yapılamaz. Nobel Akademik Yayıncılık, 2011 yılından beri "tanınmış uluslararası yayınevi" statüsündedir.
TÜRKİYE'NİN TOPLUMSAL YAPISI, 2022
Çizgi Kitabevi, 2019
Bugünün sağlık ve hastalık algısı, geçtiğimiz yüzyıla kıyasla önemli ölçüde değişmiştir: Sağlığın... more Bugünün sağlık ve hastalık algısı, geçtiğimiz yüzyıla kıyasla önemli ölçüde değişmiştir: Sağlığın devasa bir sektör haline gelmesi, ilaç pazarının büyük karlar getiren bir ticarete dönüşmesi, hastalıkların teşhisinde teknolojik tıbbi cihazların ileri düzey başarısı, yaşamın tıbbileştirilmesiyle birlikte modern tıbbın müdahalesine açılan hayatlar, sağlıklı yaşam mitlerinin bir tür tarikat kutsallığında benimsenmesi ve medya unsurlarının yaşlanma ve obezite korkularını toplumun bilinçaltına süpürmesi gibi birçok etken, insanların sağlık ve hastalık algılarını yeniden düzenlemiştir.
Elinizdeki kitap, sağlık ve hastalığın çeşitli toplumsal görünümlerini ele almaktadır. Bu görünümler içerisinde; sağlık ve hastalığın toplumsal boyutları, sağlıklı yaşam miti, hastalığın değişen sosyal inşası, hasta-hekim ve hasta-diğer sağlık personeli etkileşimi, toplum sağlığı ve sağlık sistemi, yaşamın medikalizasyonu, sağlık endüstrisi, sağlık hastalığı, risk toplumunda sağlığın durumu gibi sağlık-hastalık ve toplum ilişkileri yer almaktadır. Ayrıca bu çalışmayla birlikte Türkiye’deki sağlık sosyolojisi literatüründe yeterince yer bulamayan bazı konular da tartışılmıştır: Tıbbi jeoloji, bir sosyal bilim olarak tıp, medyadaki “sağlık şovu” programları, medikal magazin ve tıbbın pembe dizileri. Bunun yanı sıra kitapta, ele alınan konulara örneklik teşkil etmesi amacıyla bir takım okuma parçalarına da yer verilmiştir. Dolayısıyla bu kitap, sağlık alanında çalışan araştırmacıların yanı sıra sağlık-hastalık ve toplum ilişkilerine ilgi duyan okurların da faydalanabileceği bir içeriğe sahiptir.
(Arka Kapak Yazısı)
Sistematik Aile Sosyolojisi