Ahmet Özalp | Sirnak University (original) (raw)

IV. TLCK-V. Cilt (Felsefe, Egitim, Iletisim) by Ahmet Özalp

Research paper thumbnail of Dâvûd El-Kayserî Açısından Din Eğitiminde Bir Dönüşüm Hadisesi Olarak Karanlık ve Aydınlık

Haricî âlemin bedihî olguları olan'zulmet' ve 'nûr' , düşünce geleneğimizde bazen ontolojik varlı... more Haricî âlemin bedihî olguları olan'zulmet' ve 'nûr' , düşünce geleneğimizde bazen ontolojik varlıklar olarak da ele alınmışlardır. Genelde hayata ve oluşa dair bütün olguların, özelde de bu iki olgunun bu biçimde tasavvur edilmesi mücerret bir fikir beyanından öteye, insanın içinde varoluşunu gerçekleştirdiği varlık ve bu varlığın yaratıcısıyla sahih (otantik, özgün) bir ilişki kurabilmesini mümkün kılmaya yönelik bir güzergâh belirleme çabasını da ihâta etmektedir. Zira varoluşa dair bazı dakik kavrayışlar, âlemde mevcut birtakım haricî olguların bir de zihin dünyasında tasavvur edilerek ontolojik birer hakikat olarak idrak edilmesiyle tezahür eder.

Papers by Ahmet Özalp

Research paper thumbnail of MENCERE TDV Islam Ansiklopedisi

TDV İslâm Ansiklopedisi, 2019

1076 Zilkade ayının ortalarında (Mayıs 1666) Fas şehrinde doğdu. IX. yüzyılın ortalarında Cezayir... more 1076 Zilkade ayının ortalarında (Mayıs 1666) Fas şehrinde doğdu. IX. yüzyılın ortalarında Cezayir'in Tilimsân şehrinden göç edip Fas'a yerleşen bir aileye mensuptur. Soyu İdrîsîler hânedanının kurucusu İdrîs b. Abdullah'a, dolayısıyla Hz. Hasan'a dayanır (Abbas b. İbrâhim, VIII, 315). Mencere, Fas'ta marangozluk sana nın icra edildiği Mencere diye anılan bir yerde bu meslekle uğraşan atalarından birinin lakabı olup (Muhammed b. Ca'fer el-Ke ânî, II, 309) tasavvuf ehli bir zat olan babasının da marangozluk yap ğı kaydedilir (Abbas b. İbrâhim, III, 21; VIII, 315). Yine bir kıraat âlimi olan oğlu Ebû Zeyd Abdurrahman b. İdrîs el-Mencere ile karışmaması için "Mencere el-Kebîr", oğlu ise "Mencere es-Sagīr" diye anılmıştır.

Research paper thumbnail of Mollâ Sadrâ'nın Hareket-i Cevherî Teorisi Bağlamında Eğitimde İnsan Tasavvuru

Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2023

ÖZ Düşünce geleneğinin kadim konularından biri olan hareket hakkındaki tartışmalar bütün varoluşa... more ÖZ
Düşünce geleneğinin kadim konularından biri olan hareket hakkındaki tartışmalar bütün varoluşa olduğu gibi insana ilişkin tasavvurlara da kapı aralar. Bu sebeple hareketin neliğine dâir her sorgulama, mevcudiyetini hareketin sürekliliği içinde gerçekleştiren insanın da mahiyetini ortaya koyan daha geniş çerçeveli cevaplara açılır. Aristo’dan beri felsefe tarihine egemen olan “cevherin (tözün) değişmezliği”, başka bir ifadeyle “arazın (ilintinin veya ilineğin) hareketi” düşüncesi üzerine inşa edilen hareket teorileri açısından bakıldığında insan, devinim halinde olan ama özünde değişim olmayan ve hareket ettiricisi dışarıda aranan bir nesneyi işaret eder. Mollâ Sadrâ’nın hareketin bizzat varlığın cevherinde gerçekleştiğini savunduğu hareket-i cevherî (el-hareketü’l-cevherîyye) teorisine göre ise o, özü itibariyle de sürekli bir değişim-dönüşüm halindedir ve kendisi bu değişimin hem öznesi (muharrik, hareket ettiren) hem de nesnesidir (müteharrik, hareket eden). Zira İslâm filozofları ekseriyetle hareketin sadece kemiyet (nicelik), keyfiyet (nitelik), mekân ve konum olmak üzere dört kategoride gerçekleştiğini ileri sürerken Mollâ Sadrâ hareket ve değişimin bizzat cevher kategorisinde vukû bulduğunu savunur. Buradan yola çıkarak Sadrâ’nın hareket-i cevherî teorisi çalışmamızda eğitim olgusu ve insan tasavvuruna katkıda bulunmak amacıyla bir imkân olarak benimsenmektedir. Filozofumuzun söz konusu doktrini yer yer onun düşünce dünyasındaki diğer telakkileriyle birlikte analiz edilmekte ve eğitim perspektifi açısından yorumlanmaktadır. Dolayısıyla elinizdeki metin bir ispat veya tahkik çalışması değil, bir tespit ve tevil çabasının ürünüdür. Bu maksatla sınırlandırılmış bir çizgiden bakıldığında eğitim bakış açısından tahlile tabi tutulabilecek mevzuların ve ulaşılabilecek sonuçların şu şekilde olacağı söylenebilir: Mollâ Sadrâ düşüncesinde, hareket eden cevher kendi kendini hareket ettiren ontolojik bir gerçekliktir. İnsan nefsi de bir cevherdir ve dolayısıyla hareketlidir, hareketinin öznesi de yine kendisidir. Eğitim ufkundan değerlendirilecek olursa bu yaklaşım insanın köklü/metamorfik dönüşümünün olanağını ve dinamik/proaktif insan tasavvurunu problematik bakışın odağına yerleştirir. Müteharrik (hareket eden, eğitimin nesnesi), muharrik (hareket ettiren, eğitimin öznesi) gibi konuları belirginleştirmesi muhtemel bu odaklanmanın böylece eğitimin illiyet ilkelerinden en az ikisini ifşa etmesi de mümkündür: Fâil (özne) ve madde (nesne). Hareket eden ve hareket edenin aynîleştiği hareket-i cevherî bağlamında işte bu özne ile nesne aynı kişidir. Dış faktörler ise hazırlayıcı, destekleyici olmalarının dışında bir payeye sahip değildir. Yani eğitimde; eğiten ve eğitime muhatap olan, kişinin kendisidir; öğretim ve öğretmen gibi harici unsurlar hakiki anlamda bir olduran değildir. Bu bağlamda eğitim kendinde oluş, oluşa gelme ve kuvve ile fiilin aynı anda bulunması hasebiyle bir birikmedir. Öğretimin/pedagojinin mutlaklaştırıldığı günümüz hâkim eğitim yaklaşımlardan uzaklaşıp insanın özüne yönelmeyi telkin eden bu insan tasavvurunun disiplinimiz için oldukça önemli kavrayışları tartışmaya açması kuvvetle muhtemeldir.

ABSTRACT
The discussions regarding motion, may be one of the most ancient topic in the philosophical tradition, not only shed light on the entire existence but also offer insights into the conception of human beings. Each inquiry into the nature of motion leads to broader answers, unveiling the essence of human beings who actualize their existence through continuous movement. Traditionally, motion theories built on the notions of "the immutability of substance" or "the motion of accident" have considered humans as entities in motion, yet fundamentally unchanged, with an external mover. In contrast, Mulla Sadra's theory of "substantial motion" (al-Haraka al-Jawhariya) proposes that motion inherently occurs within the essence of existence, suggesting that humans are in a perpetual state of change and transformation at their core, serving both as the agent (muharrik) and the object (mutaharrik) of this change. Although many Islamic philosophers propose that motion is only limited to four categories, including quantity (kamiyyah), quality (kayfiyyah), place, and position, Mulla Sadra challenges this notion by arguing that motion and change can directly occur within the category of substance itself. Consequently, Sadra's theory of transsubstantial motion presents the possibility to contribute to the understanding of education and the perception of human beings. Therefore, the text at hand is not a verification or validation study, but rather a product of examination and interpretation. From this limited standpoint, the educational implications and potential outcomes that can be subjected to analysis are as follows: In Mulla Sadra's thought, the moving substance is an ontological reality that moves itself. The human soul (nafs), being a substance as well, is in constant motion, with the agent of its motion residing within itself. From an educational perspective, this approach highlights the potential for profound metamorphic transformations in humans and promotes a dynamic and proactive understanding of human beings. Thus, education can unveil at least two of its "causality principles": the agent (subject) and the object (object). In the context of substantial motion, where the mover and the moved are identical, external factors
play a minimal role, merely serving as preparatory and supportive elements. In other words, in education, the individual is both the one "being formed" and the one "being the agent of formation." External factors, such as instruction and the instructor, are not the true "formers." Therefore, education entails a process of "self-becoming," "coming into existence," and
"accumulation," which involves the simultaneous presence of power and action. Departing from contemporary dominant educational approaches that prioritize teaching and pedagogy, this perception of human beings encourages a focus on the essence of individuals, which is likely to prompt our discipline to engage in significant insights.

Research paper thumbnail of Din Eġitimi Açısından Dâvûd el-Kayserî'de İnsan Kavrayışı

Din eğitiminin, kendisini konumlandırırken düşünsel bir zeminde var olma çabasında hem kavramları... more Din eğitiminin, kendisini konumlandırırken düşünsel bir zeminde var olma çabasında hem kavramlarını ve istinat edebileceği dayanak noktalarını oluşturmak hem de uygulamaya yönelik yaklaşımlarını belirlemek amacıyla konu edindiği en temel unsurlardan birisi olan “insan”ın mahiyetini ve tabiatını alanın perspektifiyle değerlendirmek ve yeniden yorumlamak ihtiyacı olduğu ortadadır. Bu ihtiyaca binaen yapılacak bir kavramsal çalışma, gelenekte insanın “ne”liği ile ilgili kullanılan kavramların disiplinin bakış ufkuyla gün ışığına çıkarılmasını gerektirmektedir. Bir yönüyle geçmişe, diğer yönüyle bugüne ve geleceğe aynı anda bakmayı gerektiren bu tür bir çalışmada, İslâm ilim geleneğinin yapıtaşlarından birisi olan Dâvûd el-Kayserî‟nin insan hakkındaki düşünceleri din eğitimi açısından önemli ufuklara sahiptir.
Çalışmamızda Dâvûd el-Kayserî‟nin insan hakkındaki düşünceleri ve bu düşünceleri ifade ederken kullandığı kavramlar din eğitimi açısından ele alınmıştır. Düşünürün düşünceleri ele alınırken, kullandığı kavram/kavrayışlar disiplinin diline uygun bir şekilde yeniden yorumlanmaya çalışılmıştır. Bu kavramlar; kemâl, keşf, teveccüh, seyr-u sülûk ve muhabbet kavramlarıdır. Çalışmamızda, bu kavramların din eğitimi açısından nasıl bir anlama imkânına sahip olabileceği değerlendirilmeye çalışılmıĢtır. Bu kavramlar ele alınırken, din eğitimi için bir anlama biçimi olan, insanın Hakk Teâla ile olan
“ilişki” boyutu ön plana çıkarılmıştır. İnsanın bu ilişkisinden hareketle, din eğitiminin bu ilişkide edindiği konumu ele alınmıştır.

Research paper thumbnail of Din Eğitiminde Bilgi Problemi

Elinizdeki tez İslâm düşüncesi doğrultusunda din eğitimi için epistemolojik esasların izlerini ta... more Elinizdeki tez İslâm düşüncesi doğrultusunda din eğitimi için epistemolojik esasların izlerini takip etmeyi amaçlamaktadır. Kadîm mirasımızda bilginin, nihâî olarak, Kutsal Varlık’la bir ilişki vasıtası şeklinde tasavvur edildiği görülmektedir. Çalışmamız bu ilişkiselliği gelenekle bir buluşma noktası olarak tayin etmek sûretiyle din eğitiminin İslâmî bilgiyi temellük etme imkânını problem edinmektedir. Bu münasebetle kelâm, İslâm felsefesi ve tasavvuftaki bilgi teorileri iki tarzda sorgulanmaya tabi tutulmuştur. Bunlardan biri bu ilimlerde üretilen bilgi yaklaşımlarının disiplinin nazarıyla nasıl yorumlanabileceği, diğeri ise bu yorumlamalardan ortaya çıkan düşüncelerin günümüz için nasıl bir din eğitimi tasvîr ettiğidir. Söz konusu ilişkisellik perspektifinden bakıldığında “işlev”leri itibariyle bilginin tanımlarının insanın din ile münasebetlerinin tanımlarına, bilginin kaynaklarının insanın din ile irtibatının araçlarına, bilginin türlerinin ise insanın çok yönlü yapısına ve çoklu ilişki biçimlerine delalet ettiği söylenebilir. Bilginin bu şekilde muhtevalandırılması din eğitimi için bazı eşik ve sınırları açığa çıkarır. Bilginin ilişkisel karakteri din eğitiminin “Yaratıcı ile bir ilişki hâdisesi”, disiplinin ise bu ilişkiyi inceleyen bir ilim olarak yapılandırılmasına imkân tanır. İslâm düşüncesindeki çoklu bilgi kaynakları ve türleri bağlamında düşünüldüğünde disiplinin, kendisini ilişkinin veçhelerinden herhangi birisiyle sınırlandırması beklenemez. Dolayısıyla din eğitiminin, günümüz hâkim bilgi yaklaşımı olan pozitivist bilimin yegâne kabul ettiği aklî/bilimsel bilgiyi mutlaklaştırması ve dolayısıyla bilimsel bir alan olarak teşekkül etmesi olanaklı görünmemektedir. Ayrıca düşünce mirasımızda ilim-amel ilişkisi alanımız için amelî
bilgilerde bilgi-eylem bütünlüğünü gözeten bütüncül bir bakışı, nazarî bilgilerin ise amelden bağımsız tekil bir şekilde dikkate alınmasını ifade eder. Din eğitiminin, öğretime sığdırılamayacak bir kapsama sahip olduğunu ima eden bütün bu bilgi yorumları disipline “bir kâl ve hâl ilmi” olarak geleneğe eklemlenme fırsatı tanır.

Research paper thumbnail of Din Eğitimi Bağlamında İnsanın Kutsalla İlişkisinin Araçları Olarak İslam Düşüncesinde Bilginin Kaynakları

Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi

Etik Beyanı / Ethics Declaration: Bu makalede bilimsel araştırma ve yayın etiği ilkelerine riayet... more Etik Beyanı / Ethics Declaration: Bu makalede bilimsel araştırma ve yayın etiği ilkelerine riayet edilmiştir. Makale etik izin gerektirmeyen bir çalışma olup en az iki hakem tarafından incelenmiş ve intihal içermediği teyit edilmiştir./ In this article, the principles of scientific research and publication ethics are respected. The article is a study that does not require ethical permission. It has been reviewed by at least two referees and was confirmed that it did not contain plagiarism.

Conference Presentations by Ahmet Özalp

Research paper thumbnail of Bir Dinî Eğitimi Merkezi Olarak Mor Gabriel Manastırı’nın Tarihçesi (The History of Mor Gabriel Monastery as a Religious Instruction Center)

Uluslararası Turabdin Sempozyumu Bildiri Özetleri Kitabı, 2023

Dünyanın faal en eski manastırlarından birisi olması hasebiyle Turabdin bölgesindeki Mor Gabriel ... more Dünyanın faal en eski manastırlarından birisi olması hasebiyle Turabdin
bölgesindeki Mor Gabriel Manastırı Hristiyanlık ve Süryani tarihinde dikkat
çekici bir yere sahiptir. Mardin’in Midyat ilçesine yaklaşık 20 kilometre
uzaklıkta bulunan Manastır, kaynaklara göre 397 yılında Mor Şmuel (Mor
Samuel) ve Mor Şemun (Mor Simon) tarafından inşa edilmiştir. İlk dönemlerde asıl kurucusu olan Mor Şmuel ismiyle anılmış olan bu manastır 15. yüzyıldan itibaren-7. yüzyılda Manastır’da Metropolitlik yapan- Mor Gabriel’in adıyla isimlendirilmeye başlanmıştır. Tarihsel süreçte Manastır için ayrıca şu isimler de kullanılmıştır: Mor Şmuel ve Mor Şemun Manastırı, Kartmin Manastırı, Deyrulumur Manastırı. Kaynaklarda, kurulduktan hemen sonra –yani henüz 5. yüzyılda- Manastırın birçok öğrenci ve rahibin toplandığı bir dinî eğitim merkezi haline geldiği rivayet edilmektedir. Bu dinî yaşam ve eğitim merkezinin en parlak zamanları -özellikle Mor Şemun d’Zeyte dönemi olan 8. yüzyıl başta olmak üzere- 5. yüzyıl ile 12. yüzyıllar arasına denk gelmektedir. Nitekim bu tarih aralığında Manastır sadece Turabdin bölgesinden değil, civar ve uzak bölgelerden de öğrencilerin ilgi uyduğu bir yer haline gelmiştir. Bu dönemlerde Manastırda teolojinin yanı sıra felsefe, retorik, Süryanice, Grekçe, Farsça ve hatta tıp ilimlerinin öğretildiği rivayet edilir. Bölgede yaşanan bir takım savaşlar nedeniyle 12. yüzyıldan sonra buradaki öğretim faaliyetleri zayıflamış hatta yer yer sekteye uğramıştır. Özellikle 1. Dünya Savaşı’ndan sonra gelişen bazı siyasi karışıklıklardan dolayı tamamen durma noktasına gelen Manastırdaki eğitim Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra -20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren- tekrar başlamıştır. Ancak söz konusu ufak tefek kesintiler göz ardı edilerek kurulduğu tarihten günümüze kadar Mor Gabriel Manastırının Süryanilerin önemli bir dinî yaşam ve dolayısıyla dinî eğitim yerleşkesi olduğu söylenebilir. Hâlihazırda Turabdin Metropolitliğinin rezidansı ve merkez ofisi olması Manastırın günümüzdeki ehemmiyetini ortaya koymaktadır. Aktif olarak sürdürdüğü eğitim faaliyetleri nedeniyle Mor Gabriel Manastırı halen Süryaniceyi, litürji geleneği ile dua ve ilahileri öğrenmek üzere dünyanın dört bir yanından Süryanileri kendisine çeken önemli bir dinî eğitim merkezi konumundadır.

(As one of the oldest active monasteries in the world, Mor Gabriel Monastery holds a significant place in the history of Christianity and Syriac culture in the Turabdin region. Located approximately 20 kilometers away from Midyat district in Mardin, the Monastery is believed to have been founded by Mor Samuel and Mor Simon in the year 397, according to historical sources. Initially known as Mor Samuel Monastery, it later came to be named after Mor Gabriel, who served as Metropolitan in the 7th century. Throughout its history, the Monastery has been referred to by several other names, including Mor Samuel and Mor Simon Monastery, Qartmin Monastery, and Deyrulumur Monastery. Historical accounts suggest that shortly after its establishment, particularly in the 5th century, the Monastery evolved into a religious instruction center where numerous students and monks gathered. Its golden age as a center of religious life and education occurred between the 5th and 12th centuries, with the pinnacle being during the tenure of Mor Simon d’Zeyte in the early 8th century. During this period, the Monastery attracted students not only from the Turabdin region but also from surrounding and distant areas. It is said that theology, philosophy, rhetoric, Syriac, Greek, Persian, and even medical sciences were taught in the Monastery during these times. However, due to various conflicts in the region, its educational activities began to weaken and even experienced interruptions after the 12th century. Particularly, the aftermath of World War I and subsequent political turmoil brought the education in the Monastery to a near halt. Nevertheless, after the establishment of the Republic of Turkey, educational activities resumed in the Monastery from the second half of the 20th century onwards. Taking into account these minor interruptions, it can be said that Mor Gabriel Monastery has been a significant religious center for the Syriac community throughout its history, providing religious life and education. Presently, serving as the residence and central office of the Turabdin Metropolitanate, the Monastery continues to be an important religious education center that attracts Syriac people from all around the world to learn Syriac language, liturgical tradition, prayers and hymns.)

Books by Ahmet Özalp

Research paper thumbnail of İslâm Düşüncesi Bağlamında Eğitimde Bilgi Problemi

Eski Yeni Yayınları, 2023

Elinizdeki kitap İslâm düşüncesi doğrultusunda eğitim için olası epistemolojik esasların izlerini... more Elinizdeki kitap İslâm düşüncesi doğrultusunda eğitim için olası epistemolojik esasların izlerini takip etmeyi amaçlamaktadır. Bu münasebetle kelâm, İslâm felsefesi ve tasavvuftaki bilgi teorileri iki tarzda sorgulanmaya tabi tutulmuştur. Bunlardan biri gelenekteki bilgi yaklaşımlarının disiplinin perspektifiyle nasıl yorumlanabileceği, diğeri ise bu yorumların günümüz için nasıl bir eğitim düşüncesine işaret ettiğidir. Geçmiş, şimdi ve geleceği aynı anda gözetmeyi gerektiren bu bakış eğitimin bugünü için birtakım yeni eşik ve sınırları açığa çıkarmaktadır. İslâm düşüncesi bağlamında eğitimin; tek başına öğretim faaliyetlerine hapsedilemeyeceği, aksine onun insanın kutsalla bağını kuran bir oluş ve ilişki hadisesi olarak daha geniş bir çerçevede konumlanabileceği eserin bu bağlamda ulaştığı önemli tespitlerdendir. Dolayısıyla eğitimin, günümüz hakim bilgi yaklaşımının yegane gördüğü aklî/bilimsel bilgiyi mutlaklaştırması ve onu malumat aktarımına hapseden tutumlarla bir pedagojik formasyon olarak teşekkül etmesi olanaklı görünmemektedir. İnsanın çoklu bilme ve var oluş biçimlerinin göz ardı edilmemesini öneren kitap bu münasebetle eğitime bir kâl ve hâl ilmi (söylem ve oluş disiplini) olarak İslâm düşünce atlasına eklemlenme fırsatı sunmaktadır.

Research paper thumbnail of Dâvûd El-Kayserî Açısından Din Eğitiminde Bir Dönüşüm Hadisesi Olarak Karanlık ve Aydınlık

Haricî âlemin bedihî olguları olan'zulmet' ve 'nûr' , düşünce geleneğimizde bazen ontolojik varlı... more Haricî âlemin bedihî olguları olan'zulmet' ve 'nûr' , düşünce geleneğimizde bazen ontolojik varlıklar olarak da ele alınmışlardır. Genelde hayata ve oluşa dair bütün olguların, özelde de bu iki olgunun bu biçimde tasavvur edilmesi mücerret bir fikir beyanından öteye, insanın içinde varoluşunu gerçekleştirdiği varlık ve bu varlığın yaratıcısıyla sahih (otantik, özgün) bir ilişki kurabilmesini mümkün kılmaya yönelik bir güzergâh belirleme çabasını da ihâta etmektedir. Zira varoluşa dair bazı dakik kavrayışlar, âlemde mevcut birtakım haricî olguların bir de zihin dünyasında tasavvur edilerek ontolojik birer hakikat olarak idrak edilmesiyle tezahür eder.

Research paper thumbnail of MENCERE TDV Islam Ansiklopedisi

TDV İslâm Ansiklopedisi, 2019

1076 Zilkade ayının ortalarında (Mayıs 1666) Fas şehrinde doğdu. IX. yüzyılın ortalarında Cezayir... more 1076 Zilkade ayının ortalarında (Mayıs 1666) Fas şehrinde doğdu. IX. yüzyılın ortalarında Cezayir'in Tilimsân şehrinden göç edip Fas'a yerleşen bir aileye mensuptur. Soyu İdrîsîler hânedanının kurucusu İdrîs b. Abdullah'a, dolayısıyla Hz. Hasan'a dayanır (Abbas b. İbrâhim, VIII, 315). Mencere, Fas'ta marangozluk sana nın icra edildiği Mencere diye anılan bir yerde bu meslekle uğraşan atalarından birinin lakabı olup (Muhammed b. Ca'fer el-Ke ânî, II, 309) tasavvuf ehli bir zat olan babasının da marangozluk yap ğı kaydedilir (Abbas b. İbrâhim, III, 21; VIII, 315). Yine bir kıraat âlimi olan oğlu Ebû Zeyd Abdurrahman b. İdrîs el-Mencere ile karışmaması için "Mencere el-Kebîr", oğlu ise "Mencere es-Sagīr" diye anılmıştır.

Research paper thumbnail of Mollâ Sadrâ'nın Hareket-i Cevherî Teorisi Bağlamında Eğitimde İnsan Tasavvuru

Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2023

ÖZ Düşünce geleneğinin kadim konularından biri olan hareket hakkındaki tartışmalar bütün varoluşa... more ÖZ
Düşünce geleneğinin kadim konularından biri olan hareket hakkındaki tartışmalar bütün varoluşa olduğu gibi insana ilişkin tasavvurlara da kapı aralar. Bu sebeple hareketin neliğine dâir her sorgulama, mevcudiyetini hareketin sürekliliği içinde gerçekleştiren insanın da mahiyetini ortaya koyan daha geniş çerçeveli cevaplara açılır. Aristo’dan beri felsefe tarihine egemen olan “cevherin (tözün) değişmezliği”, başka bir ifadeyle “arazın (ilintinin veya ilineğin) hareketi” düşüncesi üzerine inşa edilen hareket teorileri açısından bakıldığında insan, devinim halinde olan ama özünde değişim olmayan ve hareket ettiricisi dışarıda aranan bir nesneyi işaret eder. Mollâ Sadrâ’nın hareketin bizzat varlığın cevherinde gerçekleştiğini savunduğu hareket-i cevherî (el-hareketü’l-cevherîyye) teorisine göre ise o, özü itibariyle de sürekli bir değişim-dönüşüm halindedir ve kendisi bu değişimin hem öznesi (muharrik, hareket ettiren) hem de nesnesidir (müteharrik, hareket eden). Zira İslâm filozofları ekseriyetle hareketin sadece kemiyet (nicelik), keyfiyet (nitelik), mekân ve konum olmak üzere dört kategoride gerçekleştiğini ileri sürerken Mollâ Sadrâ hareket ve değişimin bizzat cevher kategorisinde vukû bulduğunu savunur. Buradan yola çıkarak Sadrâ’nın hareket-i cevherî teorisi çalışmamızda eğitim olgusu ve insan tasavvuruna katkıda bulunmak amacıyla bir imkân olarak benimsenmektedir. Filozofumuzun söz konusu doktrini yer yer onun düşünce dünyasındaki diğer telakkileriyle birlikte analiz edilmekte ve eğitim perspektifi açısından yorumlanmaktadır. Dolayısıyla elinizdeki metin bir ispat veya tahkik çalışması değil, bir tespit ve tevil çabasının ürünüdür. Bu maksatla sınırlandırılmış bir çizgiden bakıldığında eğitim bakış açısından tahlile tabi tutulabilecek mevzuların ve ulaşılabilecek sonuçların şu şekilde olacağı söylenebilir: Mollâ Sadrâ düşüncesinde, hareket eden cevher kendi kendini hareket ettiren ontolojik bir gerçekliktir. İnsan nefsi de bir cevherdir ve dolayısıyla hareketlidir, hareketinin öznesi de yine kendisidir. Eğitim ufkundan değerlendirilecek olursa bu yaklaşım insanın köklü/metamorfik dönüşümünün olanağını ve dinamik/proaktif insan tasavvurunu problematik bakışın odağına yerleştirir. Müteharrik (hareket eden, eğitimin nesnesi), muharrik (hareket ettiren, eğitimin öznesi) gibi konuları belirginleştirmesi muhtemel bu odaklanmanın böylece eğitimin illiyet ilkelerinden en az ikisini ifşa etmesi de mümkündür: Fâil (özne) ve madde (nesne). Hareket eden ve hareket edenin aynîleştiği hareket-i cevherî bağlamında işte bu özne ile nesne aynı kişidir. Dış faktörler ise hazırlayıcı, destekleyici olmalarının dışında bir payeye sahip değildir. Yani eğitimde; eğiten ve eğitime muhatap olan, kişinin kendisidir; öğretim ve öğretmen gibi harici unsurlar hakiki anlamda bir olduran değildir. Bu bağlamda eğitim kendinde oluş, oluşa gelme ve kuvve ile fiilin aynı anda bulunması hasebiyle bir birikmedir. Öğretimin/pedagojinin mutlaklaştırıldığı günümüz hâkim eğitim yaklaşımlardan uzaklaşıp insanın özüne yönelmeyi telkin eden bu insan tasavvurunun disiplinimiz için oldukça önemli kavrayışları tartışmaya açması kuvvetle muhtemeldir.

ABSTRACT
The discussions regarding motion, may be one of the most ancient topic in the philosophical tradition, not only shed light on the entire existence but also offer insights into the conception of human beings. Each inquiry into the nature of motion leads to broader answers, unveiling the essence of human beings who actualize their existence through continuous movement. Traditionally, motion theories built on the notions of "the immutability of substance" or "the motion of accident" have considered humans as entities in motion, yet fundamentally unchanged, with an external mover. In contrast, Mulla Sadra's theory of "substantial motion" (al-Haraka al-Jawhariya) proposes that motion inherently occurs within the essence of existence, suggesting that humans are in a perpetual state of change and transformation at their core, serving both as the agent (muharrik) and the object (mutaharrik) of this change. Although many Islamic philosophers propose that motion is only limited to four categories, including quantity (kamiyyah), quality (kayfiyyah), place, and position, Mulla Sadra challenges this notion by arguing that motion and change can directly occur within the category of substance itself. Consequently, Sadra's theory of transsubstantial motion presents the possibility to contribute to the understanding of education and the perception of human beings. Therefore, the text at hand is not a verification or validation study, but rather a product of examination and interpretation. From this limited standpoint, the educational implications and potential outcomes that can be subjected to analysis are as follows: In Mulla Sadra's thought, the moving substance is an ontological reality that moves itself. The human soul (nafs), being a substance as well, is in constant motion, with the agent of its motion residing within itself. From an educational perspective, this approach highlights the potential for profound metamorphic transformations in humans and promotes a dynamic and proactive understanding of human beings. Thus, education can unveil at least two of its "causality principles": the agent (subject) and the object (object). In the context of substantial motion, where the mover and the moved are identical, external factors
play a minimal role, merely serving as preparatory and supportive elements. In other words, in education, the individual is both the one "being formed" and the one "being the agent of formation." External factors, such as instruction and the instructor, are not the true "formers." Therefore, education entails a process of "self-becoming," "coming into existence," and
"accumulation," which involves the simultaneous presence of power and action. Departing from contemporary dominant educational approaches that prioritize teaching and pedagogy, this perception of human beings encourages a focus on the essence of individuals, which is likely to prompt our discipline to engage in significant insights.

Research paper thumbnail of Din Eġitimi Açısından Dâvûd el-Kayserî'de İnsan Kavrayışı

Din eğitiminin, kendisini konumlandırırken düşünsel bir zeminde var olma çabasında hem kavramları... more Din eğitiminin, kendisini konumlandırırken düşünsel bir zeminde var olma çabasında hem kavramlarını ve istinat edebileceği dayanak noktalarını oluşturmak hem de uygulamaya yönelik yaklaşımlarını belirlemek amacıyla konu edindiği en temel unsurlardan birisi olan “insan”ın mahiyetini ve tabiatını alanın perspektifiyle değerlendirmek ve yeniden yorumlamak ihtiyacı olduğu ortadadır. Bu ihtiyaca binaen yapılacak bir kavramsal çalışma, gelenekte insanın “ne”liği ile ilgili kullanılan kavramların disiplinin bakış ufkuyla gün ışığına çıkarılmasını gerektirmektedir. Bir yönüyle geçmişe, diğer yönüyle bugüne ve geleceğe aynı anda bakmayı gerektiren bu tür bir çalışmada, İslâm ilim geleneğinin yapıtaşlarından birisi olan Dâvûd el-Kayserî‟nin insan hakkındaki düşünceleri din eğitimi açısından önemli ufuklara sahiptir.
Çalışmamızda Dâvûd el-Kayserî‟nin insan hakkındaki düşünceleri ve bu düşünceleri ifade ederken kullandığı kavramlar din eğitimi açısından ele alınmıştır. Düşünürün düşünceleri ele alınırken, kullandığı kavram/kavrayışlar disiplinin diline uygun bir şekilde yeniden yorumlanmaya çalışılmıştır. Bu kavramlar; kemâl, keşf, teveccüh, seyr-u sülûk ve muhabbet kavramlarıdır. Çalışmamızda, bu kavramların din eğitimi açısından nasıl bir anlama imkânına sahip olabileceği değerlendirilmeye çalışılmıĢtır. Bu kavramlar ele alınırken, din eğitimi için bir anlama biçimi olan, insanın Hakk Teâla ile olan
“ilişki” boyutu ön plana çıkarılmıştır. İnsanın bu ilişkisinden hareketle, din eğitiminin bu ilişkide edindiği konumu ele alınmıştır.

Research paper thumbnail of Din Eğitiminde Bilgi Problemi

Elinizdeki tez İslâm düşüncesi doğrultusunda din eğitimi için epistemolojik esasların izlerini ta... more Elinizdeki tez İslâm düşüncesi doğrultusunda din eğitimi için epistemolojik esasların izlerini takip etmeyi amaçlamaktadır. Kadîm mirasımızda bilginin, nihâî olarak, Kutsal Varlık’la bir ilişki vasıtası şeklinde tasavvur edildiği görülmektedir. Çalışmamız bu ilişkiselliği gelenekle bir buluşma noktası olarak tayin etmek sûretiyle din eğitiminin İslâmî bilgiyi temellük etme imkânını problem edinmektedir. Bu münasebetle kelâm, İslâm felsefesi ve tasavvuftaki bilgi teorileri iki tarzda sorgulanmaya tabi tutulmuştur. Bunlardan biri bu ilimlerde üretilen bilgi yaklaşımlarının disiplinin nazarıyla nasıl yorumlanabileceği, diğeri ise bu yorumlamalardan ortaya çıkan düşüncelerin günümüz için nasıl bir din eğitimi tasvîr ettiğidir. Söz konusu ilişkisellik perspektifinden bakıldığında “işlev”leri itibariyle bilginin tanımlarının insanın din ile münasebetlerinin tanımlarına, bilginin kaynaklarının insanın din ile irtibatının araçlarına, bilginin türlerinin ise insanın çok yönlü yapısına ve çoklu ilişki biçimlerine delalet ettiği söylenebilir. Bilginin bu şekilde muhtevalandırılması din eğitimi için bazı eşik ve sınırları açığa çıkarır. Bilginin ilişkisel karakteri din eğitiminin “Yaratıcı ile bir ilişki hâdisesi”, disiplinin ise bu ilişkiyi inceleyen bir ilim olarak yapılandırılmasına imkân tanır. İslâm düşüncesindeki çoklu bilgi kaynakları ve türleri bağlamında düşünüldüğünde disiplinin, kendisini ilişkinin veçhelerinden herhangi birisiyle sınırlandırması beklenemez. Dolayısıyla din eğitiminin, günümüz hâkim bilgi yaklaşımı olan pozitivist bilimin yegâne kabul ettiği aklî/bilimsel bilgiyi mutlaklaştırması ve dolayısıyla bilimsel bir alan olarak teşekkül etmesi olanaklı görünmemektedir. Ayrıca düşünce mirasımızda ilim-amel ilişkisi alanımız için amelî
bilgilerde bilgi-eylem bütünlüğünü gözeten bütüncül bir bakışı, nazarî bilgilerin ise amelden bağımsız tekil bir şekilde dikkate alınmasını ifade eder. Din eğitiminin, öğretime sığdırılamayacak bir kapsama sahip olduğunu ima eden bütün bu bilgi yorumları disipline “bir kâl ve hâl ilmi” olarak geleneğe eklemlenme fırsatı tanır.

Research paper thumbnail of Din Eğitimi Bağlamında İnsanın Kutsalla İlişkisinin Araçları Olarak İslam Düşüncesinde Bilginin Kaynakları

Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi

Etik Beyanı / Ethics Declaration: Bu makalede bilimsel araştırma ve yayın etiği ilkelerine riayet... more Etik Beyanı / Ethics Declaration: Bu makalede bilimsel araştırma ve yayın etiği ilkelerine riayet edilmiştir. Makale etik izin gerektirmeyen bir çalışma olup en az iki hakem tarafından incelenmiş ve intihal içermediği teyit edilmiştir./ In this article, the principles of scientific research and publication ethics are respected. The article is a study that does not require ethical permission. It has been reviewed by at least two referees and was confirmed that it did not contain plagiarism.

Research paper thumbnail of Bir Dinî Eğitimi Merkezi Olarak Mor Gabriel Manastırı’nın Tarihçesi (The History of Mor Gabriel Monastery as a Religious Instruction Center)

Uluslararası Turabdin Sempozyumu Bildiri Özetleri Kitabı, 2023

Dünyanın faal en eski manastırlarından birisi olması hasebiyle Turabdin bölgesindeki Mor Gabriel ... more Dünyanın faal en eski manastırlarından birisi olması hasebiyle Turabdin
bölgesindeki Mor Gabriel Manastırı Hristiyanlık ve Süryani tarihinde dikkat
çekici bir yere sahiptir. Mardin’in Midyat ilçesine yaklaşık 20 kilometre
uzaklıkta bulunan Manastır, kaynaklara göre 397 yılında Mor Şmuel (Mor
Samuel) ve Mor Şemun (Mor Simon) tarafından inşa edilmiştir. İlk dönemlerde asıl kurucusu olan Mor Şmuel ismiyle anılmış olan bu manastır 15. yüzyıldan itibaren-7. yüzyılda Manastır’da Metropolitlik yapan- Mor Gabriel’in adıyla isimlendirilmeye başlanmıştır. Tarihsel süreçte Manastır için ayrıca şu isimler de kullanılmıştır: Mor Şmuel ve Mor Şemun Manastırı, Kartmin Manastırı, Deyrulumur Manastırı. Kaynaklarda, kurulduktan hemen sonra –yani henüz 5. yüzyılda- Manastırın birçok öğrenci ve rahibin toplandığı bir dinî eğitim merkezi haline geldiği rivayet edilmektedir. Bu dinî yaşam ve eğitim merkezinin en parlak zamanları -özellikle Mor Şemun d’Zeyte dönemi olan 8. yüzyıl başta olmak üzere- 5. yüzyıl ile 12. yüzyıllar arasına denk gelmektedir. Nitekim bu tarih aralığında Manastır sadece Turabdin bölgesinden değil, civar ve uzak bölgelerden de öğrencilerin ilgi uyduğu bir yer haline gelmiştir. Bu dönemlerde Manastırda teolojinin yanı sıra felsefe, retorik, Süryanice, Grekçe, Farsça ve hatta tıp ilimlerinin öğretildiği rivayet edilir. Bölgede yaşanan bir takım savaşlar nedeniyle 12. yüzyıldan sonra buradaki öğretim faaliyetleri zayıflamış hatta yer yer sekteye uğramıştır. Özellikle 1. Dünya Savaşı’ndan sonra gelişen bazı siyasi karışıklıklardan dolayı tamamen durma noktasına gelen Manastırdaki eğitim Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra -20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren- tekrar başlamıştır. Ancak söz konusu ufak tefek kesintiler göz ardı edilerek kurulduğu tarihten günümüze kadar Mor Gabriel Manastırının Süryanilerin önemli bir dinî yaşam ve dolayısıyla dinî eğitim yerleşkesi olduğu söylenebilir. Hâlihazırda Turabdin Metropolitliğinin rezidansı ve merkez ofisi olması Manastırın günümüzdeki ehemmiyetini ortaya koymaktadır. Aktif olarak sürdürdüğü eğitim faaliyetleri nedeniyle Mor Gabriel Manastırı halen Süryaniceyi, litürji geleneği ile dua ve ilahileri öğrenmek üzere dünyanın dört bir yanından Süryanileri kendisine çeken önemli bir dinî eğitim merkezi konumundadır.

(As one of the oldest active monasteries in the world, Mor Gabriel Monastery holds a significant place in the history of Christianity and Syriac culture in the Turabdin region. Located approximately 20 kilometers away from Midyat district in Mardin, the Monastery is believed to have been founded by Mor Samuel and Mor Simon in the year 397, according to historical sources. Initially known as Mor Samuel Monastery, it later came to be named after Mor Gabriel, who served as Metropolitan in the 7th century. Throughout its history, the Monastery has been referred to by several other names, including Mor Samuel and Mor Simon Monastery, Qartmin Monastery, and Deyrulumur Monastery. Historical accounts suggest that shortly after its establishment, particularly in the 5th century, the Monastery evolved into a religious instruction center where numerous students and monks gathered. Its golden age as a center of religious life and education occurred between the 5th and 12th centuries, with the pinnacle being during the tenure of Mor Simon d’Zeyte in the early 8th century. During this period, the Monastery attracted students not only from the Turabdin region but also from surrounding and distant areas. It is said that theology, philosophy, rhetoric, Syriac, Greek, Persian, and even medical sciences were taught in the Monastery during these times. However, due to various conflicts in the region, its educational activities began to weaken and even experienced interruptions after the 12th century. Particularly, the aftermath of World War I and subsequent political turmoil brought the education in the Monastery to a near halt. Nevertheless, after the establishment of the Republic of Turkey, educational activities resumed in the Monastery from the second half of the 20th century onwards. Taking into account these minor interruptions, it can be said that Mor Gabriel Monastery has been a significant religious center for the Syriac community throughout its history, providing religious life and education. Presently, serving as the residence and central office of the Turabdin Metropolitanate, the Monastery continues to be an important religious education center that attracts Syriac people from all around the world to learn Syriac language, liturgical tradition, prayers and hymns.)

Research paper thumbnail of İslâm Düşüncesi Bağlamında Eğitimde Bilgi Problemi

Eski Yeni Yayınları, 2023

Elinizdeki kitap İslâm düşüncesi doğrultusunda eğitim için olası epistemolojik esasların izlerini... more Elinizdeki kitap İslâm düşüncesi doğrultusunda eğitim için olası epistemolojik esasların izlerini takip etmeyi amaçlamaktadır. Bu münasebetle kelâm, İslâm felsefesi ve tasavvuftaki bilgi teorileri iki tarzda sorgulanmaya tabi tutulmuştur. Bunlardan biri gelenekteki bilgi yaklaşımlarının disiplinin perspektifiyle nasıl yorumlanabileceği, diğeri ise bu yorumların günümüz için nasıl bir eğitim düşüncesine işaret ettiğidir. Geçmiş, şimdi ve geleceği aynı anda gözetmeyi gerektiren bu bakış eğitimin bugünü için birtakım yeni eşik ve sınırları açığa çıkarmaktadır. İslâm düşüncesi bağlamında eğitimin; tek başına öğretim faaliyetlerine hapsedilemeyeceği, aksine onun insanın kutsalla bağını kuran bir oluş ve ilişki hadisesi olarak daha geniş bir çerçevede konumlanabileceği eserin bu bağlamda ulaştığı önemli tespitlerdendir. Dolayısıyla eğitimin, günümüz hakim bilgi yaklaşımının yegane gördüğü aklî/bilimsel bilgiyi mutlaklaştırması ve onu malumat aktarımına hapseden tutumlarla bir pedagojik formasyon olarak teşekkül etmesi olanaklı görünmemektedir. İnsanın çoklu bilme ve var oluş biçimlerinin göz ardı edilmemesini öneren kitap bu münasebetle eğitime bir kâl ve hâl ilmi (söylem ve oluş disiplini) olarak İslâm düşünce atlasına eklemlenme fırsatı sunmaktadır.