Ali Mıynat | Suleyman Demirel University (original) (raw)
Papers by Ali Mıynat
BELLEK Uluslararası Tarih ve Kültür Araştırmaları Dergisi, 2022
Uluborlu, coğrafi konumu itibariyle İç Anadolu'yu Batı Anadolu'ya bağlayan önemli askeri ve ticar... more Uluborlu, coğrafi konumu itibariyle İç Anadolu'yu Batı Anadolu'ya bağlayan önemli askeri ve ticari yol güzergahlarından birisinin üzerinde Eski Çağ’dan Yakın Çağ’a kadar önemini yitirmemiş bir şehirdir. Tarihsel süreç içerisinde Apollonia, Mordiaion, Sozopolis ve Borgulu gibi isimlerle anılmış olmakla birlikte şehirde farklı medeniyetlerin izlerinin varlığı bölgenin zengin bir tarihi coğrafyaya sahip olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Geç Orta Çağ’da Türkiye Selçuklu-Bizans mücadeleleri sırasında hem Bizans hem de Selçuklular için önemli bir medeniyet merkezi konumundadır. Bölgede uzun yıllar Bizans’ın önemli bir sınır şehri, Türkiye Selçukluları döneminde meliklerin eğitim ve ikametgâh yeri olan Uluborlu, Hamitoğulları döneminde ise beyliğin kuruluş ve idare merkezi olmuştur. Osmanlı döneminde ise sosyal, kültürel yönleriyle ve sanayi üretimiyle bölgenin önemli bir merkezi olarak varlığını sürdürmüştür. Cumhuriyet döneminde önemini muhafaza eden şehir, çeşitli nedenlerle 1960’lı yıllarda kurulduğu alanın bitişiğinde yer alan düzlük alana taşınmıştır. Ancak günümüzde az da olsa eski yerleşim yerinde evler ve camiler bulunmaktadır.
Köklü bir geçmişe ev sahipliği yapan şehirde Türkiye Selçuklu, Hamitoğulları ve Osmanlı dönemlerinden günümüze başta mimari eserler olmak üzere pek çok kültür varlığı ulaşmıştır. 2020-2021 yıllarında yürütülen arkeolojik yüzey araştırmaları sırasında bulunan nümizmatiğe dair bulgular Uluborlu’nun tarihsel geçmişi hakkında bizlere bazı bilgiler verebilir. Söz konusu yıllardaki araştırmalar esnasında 50 adet sikke bulunmuş olup, 2022 ve daha sonraki yıllarda bölgede yapılacak araştırmalarda bu sayının artacağı tahmin edilmektedir. Bu çalışmada ilk olarak kentin tarihsel süreç içerisindeki durumu ve önemine değinilecektir. Sonrasında ise sikke buluntularının okunma ve kimliklendirme işlemleri yapılmaya çalışılacaktır. Bu bağlamda okunabilen ve tarihlendirilebilen sikkeler üzerinden çeşitli değerlendirmeler yapılmaya çalışılacaktır.
Ortaçağ Araştırmaları Dergisi, 2021
Öz-Bu çalışma Normanlar tarafından yönetilen 12. yüzyıl Sicilya'sına odaklanacak, yazılı kaynakla... more Öz-Bu çalışma Normanlar tarafından yönetilen 12. yüzyıl Sicilya'sına odaklanacak, yazılı kaynakların yanında özellikle nümismatik bulgular vasıtasıyla buradaki çok-kültürlü yaşamı değerlendirecektir. Birkaç yüzyıl kadar Müslümanların kontrolünde olan bu çok-kültürlü, çok-dilli adanın Normanlar tarafından ele geçirilmesinin ardından, burada Norman kont ve krallarının Müslümanlar, Katolik Latinler, Ortodoks Hıristiyanlar, Yahudilerle birlikte koekzistans (birlikte yaşama) kültürü tesis etme çabaları görülür. Aslında adanın yeni sahibi Normanlar, hakimiyet tesis ettikleri bu coğrafyanın tüm unsurlarından pragmatik bir tavırla azami derece de istifade etmişlerdir. Bu da beraberinde etkileşimleri kaçınılmaz kılmıştır. Bu etkileşimlerin izlerini mimari ve sanat eserlerinde, giyim kuşamlarında, ordu teşkilatında, tesis ettikleri devlet kurumlarında ve de çalışmamızın önemli bir bölümünü kapsayacak bastırdıkları sikkelerde görmek mümkündür. Norman Sicilya'sının sikkelerinin lejantlarında Arapça, Latince ve Grekçe dillerini bazen müstakil, bazen de bir diğeriyle beraber çift-dilli olarak görürüz. Daha da ilginci ilk dönem bastırdıkları sikkeler kelime-i şehadet gibi İslamî ibareler taşır. Bu nümismatik bulguları 12. yüzyıl Sicilya'sındaki çokkültürlü yapıyı yansıtması açısından çok önemlidir. Çalışmada ayrıca İngiltere'nin önemli sikke koleksiyonlarından birine sahip olan The Barber Institute of Fine Arts'da bulunan Norman Sicilyası'nda I. Roger, II. Roger, I. William, II. William ve Tancred tarafından bastırılan sikkelerin kataloglaması yapılacaktır.
Tarihçilikte Disiplinlerarasılık: Fırsat mı Sınırlılık mı?, 2021
Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2021
İslam medeniyetinin asli unsurlarını oluşturan Türkler, Araplar ve İranlılarda unvan veya lakap k... more İslam medeniyetinin asli unsurlarını oluşturan Türkler, Araplar ve İranlılarda unvan veya lakap kullanımı çok eski bir gelenektir. Bu halklar, İslamla birlikte bazı geleneksel unvan ve lakapları kullanmaya devam ederken, onların yanına İslamî geleneğe göre yeni türetilenleri de eklemişlerdir. İslam'ın ilk yıllarında halifeler, hükümdarlar, valiler, vezirler ve diğer üst düzey devlet yöneticileri daha az sayıda ve kısmen mütevazi unvanlar ve lakaplar kullanırken, 10. yüzyıldan itibaren unvan ve lakap sayılarında ciddî bir enflasyon baş göstermiştir. Bu durum onların değerini düşürdüğü gibi, zamanla hükümdarlar arasında abartılı ve şaşalı unvan ve lakap kullanma yarışı ortaya çıkmıştır. Bu durum özellikle hilafet merkezi Bağdat'ın 945 senesinde Şiî Büveyhoğulları tarafından zaptı ve Büveyhî emîrlerinin Abbasi halifelerini kontrolleri altına almasından sonra görünmektedir. 10.-11. Yüzyıl İslam tarihi kaynaklarında unvan ve lakap kullanımlarındaki ölçüsüzlük ve abartı hakkında sert ve çarpıcı eleştiriler, örnekler kendini göstermektedir. Bu makale yaşanan bu sürecin ortaya çıkışı, nedeni, doğurduğu sonuçlara odaklanacak, ayrıca devrin kaynaklarından örneklerle ortaya çıkan tepkiler ve eleştiriler değerlendirilecektir.
SDÜ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, 2020
Yüzey Araştırmaları Işığında Sillyon ve Çevresi, 2020
Sillyon, Karahisar-ı Teke in Islamic period, has a very ancient history. Throughout the history, ... more Sillyon, Karahisar-ı Teke in Islamic period, has a very ancient history. Throughout the history, the city was seen as an important base to be seized thanks to its geopolitical and strategic importance as well as its fortified structure that protects commercial roads and ports. In this context, it was captured by the Turks at the beginning of the thirteenth century; although it was lost several times, the Anatolian Seljuk Sultanate, the Tekeoğulları Emirate, and the Ottoman State succeeded in keeping the place in their hands. Many cultural properties, especially architectural works, pointing to the presence of Islam here, have survived. Again, the numismatic findings from the ancient city of Sillyon collected during the surveys conducted in 2009-10 and 2018-2019 may also provide us with some information about the Turkish-Islamic past. A total of 58 coins were collected, and 18 of them are Islamic. In this study, firstly, the history of the city from the conquest by the Seljuk Turks to the early phases of the Ottoman period will be evaluated. Then, it will be attempted to read and identify these Islamic coin finds, which areof bronze, largely worn and covered with a corrosion layer. It will be attempted to derive conclusions from legible and datable coins.
SELÇUKLU ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, 2020
Abstract After both the Turkish raids before the Manzikert Victory (1071) and the heavy defeat in... more Abstract
After both the Turkish raids before the Manzikert Victory (1071) and the heavy defeat in Manzikert (Malazgirt), the Byzantine Empire started to lose control in the eastern borders. As a result of this, the rulers who run local administration in the east of Anatolia were caught in the middle between the Byzantine Empire, which was still one of the most important powers of the region, and the Seljuks who determined the region as the new conquest area. On the one hand, while there was a severe struggle between these two powers, on the other hand, the local governors and administrators tried to follow a “balance policy” between these two powers in order not to lose their lands and resume their authority. This policy of the governors of Armenian origin, observed since the last quarter of the 11th century, shows itself in the sources of the period. While the Byzantine Empire was trying to continue its domination in the region, the Seljuk Turks also managed to subordinate these people by following an effective and expansionist policy in the region. During this period, some local Armenian rulers who wanted to keep their lands converted to Islam, while some used the title amir of Islamic state administration. Particularly three of these people, Philaretos Brachamios, Theodore Hetum (Toros) and Gabriel (Khoril) played an active role in the politics of the region. On the one hand, Philaretos appeared before the Seljuk sultan Malikshah and declared that he was a Muslim, on the other hand, Theodore and Gabriel used the title of order in their lead seals. This study aims to investigate this process in the light of contemporary written sources and seals.
Özet
Gerek Malazgirt Zaferi'nden (1071) önceki Türk akınları, gerekse Malazgirt'teki ağır yenilginin ardından, Bizans İmparatorluğu doğu sınırlarında kontrolü kaybetmeye başlamıştı. Bunun bir sonucu olarak Anadolu'nun doğusunda yerel düzeyde idarecilik yapan yöneticiler, bölgenin halen en önemli güçlerinden biri olan Bizans İmparatorluğu ve bölgeyi yeni fetih sahası olarak belirleyen Selçuklular arasında kalacaktır. Bir taraftan bu iki güç arasında şiddetli bir hâkimiyet mücadelesi yaşanırken, diğer taraftan söz konusu coğrafyada yerel valiler ve yöneticiler sahip oldukları toprakları kaybetmemek, otoritelerini devam ettirmek için bu iki güç arasında bir "denge siyaseti" izlemeye çalışmışlardır. XI. yüzyılın son çeyreğinden itibaren gözlemlenen Ermeni asıllı valilerin bu siyaseti devrin kaynaklarında kendisini göstermektedir. Bizans bölgedeki tahakkümlerini devam ettirmeye çalışırken, Selçuklu Türkleri de bölgede etkin, yayılmacı bir siyasetizleyerek bu kişileri kendilerine tabi kılmayı başarmıştır. Bu dönemde, topraklarını elinde tutmak isteyen bazı yerel Ermeni idareciler İslam’a ihtida ederken, bazıları ise İslâm devlet yönetimine ait emir unvanını kullanmıştır. Bu kişilerden özellikle üçü, Philaretos Brachamios, Theodore Hetum (Toros) ve Gabriel (Khoril) bölgenin siyasetinde etkin rol almışlardır. Philaretos, Selçuklu sultanı Melikşah’ın huzuruna çıkıp Müslüman olduğunu bildirirken, Theodore ve Gabriel bastırdıkları kurşun mühürlerinde emir unvanını kullanmışlardır. Bu çalışma gerek devrin yazılı kaynakları, gerekse mühürler ışığında yaşanan bu süreci değerlendirmeyi amaçlanmaktadır.
TARİH DERGİSİ, 2019
Öz 12. yüzyılın ortalarından, 13. yüzyılın ilk çeyreğinin sonuna kadar Mengücekoğulları Bey-liği'... more Öz 12. yüzyılın ortalarından, 13. yüzyılın ilk çeyreğinin sonuna kadar Mengücekoğulları Bey-liği'nin Erzincan ve Kemah kolunun melikliğini yapmasına rağmen, Behrâmşâh'ın (560-622/1165-1225) hâkimiyet yıllarına dair kaynaklar pek de cömert davranmazlar. Bu kaynaklar, sadece birkaç siyasî olaydaki etkin rolünden bahsetmenin dışında, onun zenginliği ve cömertliğine vurgu yapan ka-yıtlar paylaşırlar. Bu makalede birinci el kaynaklarda verilen bilgilerin yanında, gerek Mengücekoğul-ları Beyliği tarihi, gerekse Behrâmşâh'ın iktidar yıllarına önemli katkı sunacağını düşündüğümüz söz konusu melik tarafından darp ettirilmiş iki farklı tipte altın sikkeye yer verilecektir. Avrupa'daki bazı müzayedelerde satışa çıkarılan bu eşsiz dinarlar, daha önce hiçbir sikke kataloğunda ya da akademik çalışmada yer almamıştır. Diğer yazılı kaynaklardaki kısıtlı bilgileri tamamlaması açısından bu nümis-matik bulguları hiç şüphesiz çok önemlidir. Hatırlatmak gerekir ki Anadolu'da kurulmuş ilk dönem Türk beyliklerine ait yakın zamana değin herhangi bir altın sikkeye rastlanılamamıştı. Bu yönüyle de makalede paylaşılacak altın sikkeler Anadolu Türk nümizmatik tarihine yeni bir yorum getirmemize müsaade edecektir. Abstract Although he was the malik of the Mengüjekid Principality (the branch of Erzincan and Ke-mah) from the mid-12th century to the end of the first quarter of the 13th century, the primary sources were not very generous in the years of the sovereignty of Bahrâmshâh (560-622 / 1165-1225). Apart from mentioning his active roles in only a few political cases, these sources share records emphasizing his wealth and generosity. In this article, besides the information given in the primary sources, there will be two different types of gold coins struck by the Mengüjekid melik which will make an important Sorumlu yazar/ Corresponding author: Ali Mıynat,
TARİH İNCELEMELERİ DERGİSİ, 2019
The First Coinage Activities in North Eastern Anatolia during thr Turkization Period: Considerati... more The First Coinage Activities in North Eastern Anatolia during thr Turkization Period: Considerations on Some Rare Saltuqid and Mengujekid Coins
Since the second half of the 19th century, the question of the earliest Turkish coins struck in Muslim-Turkish Anatolia confused the numismatists, historians and researchers working on this subject. In fact, although analytical and critical studies on the subject are very limited, many of them remain at the cataloguing level. Moreover, the fact that the historians working in the Medieval Ages did not pay enough attention to the numismatic science, the medieval archaeology discipline was not sufficiently developed, and the museum and field studies were shallow and limited, it has made it difficult to reach new findings and bring new interpretations. In this study, we will focus on some copper coins not previously included in local and foreign coin catalogues or academic studies and produced by the Saltuqid (Saltukoğulları) and Mengujekid (Mengücekoğulları) Beyliks who were respectively established in Erzurum and Erzincan. Among these, two very rare copper coins belonging to Diya al-Din al-Muzaffar Ghazi (518-526 / 1124-1132), are candidates for being one of the earliest coins to be struck by the Turks in Anatolia in the light of the available evidence. Besides severe military struggles the Turks gave to become permanent in the new territory, the 12th century is the era they ensure that Anatolia is Türkiye (Turkey) by establishing socio-economic and administrative structures. In this century in which changes and transformations took place, interactions in the multicultural climate of the geography have also become inevitable. These coins, which are subject to the study, besides providing important materials to researchers working on the region and period, show that the Turkmen beys started to mint coins in their new lands before known, and also how the Saltuqid and Mengujekid meliks pragmatically use materials that are inherited or passed on to them in the region.
TARİH ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, 2019
Özet Ortaçağ İslâm dünyasında geleneksel olarak sırasıyla altın, gümüş ve bakırdan üretilen dinar... more Özet Ortaçağ İslâm dünyasında geleneksel olarak sırasıyla altın, gümüş ve bakırdan üretilen dinar, dirhem ve fels para birimi olarak kullanılmıştır. Ancak bu geleneksel kullanımdan başka, farklı coğrafya ve zamanlarda bazı bakır sikkelerin üzerine 'bakır dirhem' yazılarak piyasaya sürüldüğü görülmektedir. 10. yüzyıl Orta Asya'sında, 12. yüzyılın ikinci ve 13. yüzyılın ilk yarısında Türk-İslâm Anadolu'su ve el-Cezire bölgesinde bunun örneklerine rastlanmaktadır. Bunların dışında, Memlûk kaynaklarında 15. yüzyıl Mısır topraklarında bakır sikkelerin dirhem değerinde tutulduğuna dair kayıtlar da mevcuttur. Bu süreçte, bazı hükümdarlar bir kısım bakır sikkelerini 'bakır dirhem', bir kısmını 'bakır fels' olarak dolaşıma koyarken, bazılarında ise bir para birimi belirtme ihtiyacı hissetmemişlerdir. Çok yaygın olmayan bu kullanım bazı araştırmacı ve nümismatların kafasını karıştırmış ve onları, sınırlı da olsa bunun nedenini sorgulamaya itmiştir. Ancak şunu da belirtmeliyiz ki, farklı coğrafya ve yüzyıllarda görülen bu türden sikkeler bütün olarak ele alınmamış, bir analitik değerlendirmeye tabi tutulmamıştır. Bu makalede Ortaçağ İslâm tarihinde 'bakır dirhem' olarak tedavüle konan tespit edebildiğim tüm sikkeleri sunacak, bu sikkelerin metali, madenin yoğunluğu, ağırlığı ve modeli açısından diğerlerinden farklı olup olmadıklarına odaklanacağım Ayrıca bu uygulamanın ne anlam ifade ettiğini, niçin buna meyledildiğini, farklı coğrafya ve yüzyıllarda görülen bu bakır sikkelerin arasında bir bağlantı olup olup olmadığını açıklamaya çalışacağım. Abstract In the medieval Islamic world, it was traditionally used as a dinar, dirhams and fels as a monetary unit produced from gold, silver and copper respectively. However, apart from this traditional use, in different geographies and times it is seen that some copper coins were put on the market by writing copper dirham on them. I found these kinds of examples in 10 th-century Central Asia, in the Turkish-Muslim Anatolia and the al-Jâzîra region in the second half of the 12 th century and the first half of the 13 th century. Again in Mamluk sources, there are records that copper coins were kept in the value of dirhams in 15 th-century Egyptian lands. In this period, some rulers put *
Türk Tarihine dair Yazılar III, 2018
TARİH OKULU DERGİSİ, 2018
Özet Tarihte bazı kasabalar ve şehirler vardır ki coğrafyalarındaki idarî ve ticarî gelişmelerin... more Özet
Tarihte bazı kasabalar ve şehirler vardır ki coğrafyalarındaki idarî ve ticarî gelişmelerin etkisiyle kısa zaman zarfında önemli bir ekonomik ve sosyo-kültürel merkez haline gelmişler, ancak şaşalı ve gösterişli ömürleri kısa sürmüştür. Günümüzde Mardin’in 20 km kadar güney-doğusunda, Zargan Çayı’nın sol kıyısında mütevazî bir kasaba hüviyetinde olan Düneysir (دنيسر) bu şehirlerden biridir. Bir taraftan 12. yüzyılın son çeyreğinden itibaren şehri ziyaret eden yazarlar tanık oldukları bu büyümeyi eserlerinde zikrederken, diğer yandan 13. yüzyılın ilk çeyreğinde burada basılan gümüş sikkeler Düneysir’in bölgedeki en önemli ticaret merkezlerinden biri olduğunu ortaya koymaktadır. Artuklulara ait ilk gümüş dirhemlerin burada basılmış olması ayrıca manidardır. Bu çalışma Düneysir’in Geç Ortaçağ’daki bu hızlı yükselişini çağdaş yazılı kaynaklar ve sikkeler ışığında göstermeyi amaçlamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Düneysir, Kızıltepe, gümüş sikkeler, ticaret, kültür
Abstract
Throughout history some towns and cities have become important economic and socio-cultural centres because of the administrative and commercial developments in their regions, but this thriving and flourishing lifetime for them have lasted for a short period of time. Düneysir, today settled on 20 km south-eastern of Mardin and on the left bank of the River Zargan as a small town, was one of these cities. Not only the authors, who visited the town from the last quarter of the 12th century, witnessed its growth and development, but also the silver coins struck here in the first quarter of the 13th century revealed that Düneysir was one of the most important commercial centres at that time. It is also northworthy that they are the earliest silver dirhems produced by the Artuqid begs in the region. The purpose of this study is to show up the rapid growth of Düneysir in the late Medieval Age in the light of the contemporary written sources and coins.
Key Words: Düneysir, Kızıltepe, silver coins, trade, culture
TARİH İNCELEMELERİ DERGİSİ, 2009
International Symposium by Ali Mıynat
1. International Hasankeyf Scientific Research and Innovation Congress, 2021
Hasankeyf, the first capital of the Artuqid begs, the last fortress of the Ayyûbîd Dynasty and th... more Hasankeyf, the first capital of the Artuqid begs, the last fortress of the Ayyûbîd Dynasty and the name of a history extending from caves to palaces, is a convenient place for settlement in terms of its geographical and geopolitical location. This ancient city, which has been hosting people for thousands of years, undoubtedly lived its brightest periods during the reigns of the Artuqids and the Ayyûbîds. Hasankeyf, apart from the Artuqids and Ayyûbîds, has been a place aspired by the great powers of the period such as the Seljuks of Rûm, the Ilkhanids, the Timurids, the Akkoyunlus, the Karakoyunlus, the Safavids and finally the Ottomans, especially since the beginning of the 12th century. It is possible to see the political plans, ambitions and even existence of these states on Hasankeyf particularly in the written sources of the period and partially in the architectural works.
At this point, we should not ignore the numismatic findings that provide us with perhaps the most unbiased and unique information for the history of the cities. These findings shed light on historians and researchers in clarifying the issues that are not included in the written sources or that are not mentioned much. This study will focus on unpublished and very rare 'silver tanka' with a mintname of Hasankeyf (Hisn Kayfa) belonging to Timurid ruler Shâhrukh. It is known that, in addition to Artuqid and Ayyûbîd rulers, Ilkhanid, Akkoyunlu and Ottoman rulers also minted coins in Hasankeyf. The coin that will be the subject of this study is important as it is the only example of a coin minted in the city by the Timurids in the light of the current findings. In the written sources, it is mentioned that Timur made the rulers of the region subordinate to him in 796 AH (1394 AD), and that Hasankeyf (Hisn-i Keyfâ) Ayyûbîd ruler al-Malik al-‘Âdil Sulaymân (780-827 / 1378-1424) also was among them. In the sources, there is information that this situation continued in the time of Shâhrukh. Our subject, the silver coin
minted in Hasankeyf, is very valuable because it is one of the most important proofs of this allegiance.
Uluslararası Malatya'nın Fethi ve Danişmendliler Sempozyumu , 2020
ULUSLARARASI ORTA ANADOLU VE AKDENİZ BEYLİKLERİ TARİHİ, KÜLTÜRÜ VE MEDENİYETİ SEMPOZYUMU -V - HAMİTOĞULLARI BEYLİĞİ BİLDİRİLER, 2022
3. Uluslararası Selçuklu Kültürü ve Medeniyeti Sempozyumu: Selçuklular ve Haçlılar, (Konya, 8-10 Nisan 2016), Cilt: I ed. Mustafa Demirci, Çizgi Kitabevi, İstanbul Aralık 2020, 2020
BELLEK Uluslararası Tarih ve Kültür Araştırmaları Dergisi, 2022
Uluborlu, coğrafi konumu itibariyle İç Anadolu'yu Batı Anadolu'ya bağlayan önemli askeri ve ticar... more Uluborlu, coğrafi konumu itibariyle İç Anadolu'yu Batı Anadolu'ya bağlayan önemli askeri ve ticari yol güzergahlarından birisinin üzerinde Eski Çağ’dan Yakın Çağ’a kadar önemini yitirmemiş bir şehirdir. Tarihsel süreç içerisinde Apollonia, Mordiaion, Sozopolis ve Borgulu gibi isimlerle anılmış olmakla birlikte şehirde farklı medeniyetlerin izlerinin varlığı bölgenin zengin bir tarihi coğrafyaya sahip olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Geç Orta Çağ’da Türkiye Selçuklu-Bizans mücadeleleri sırasında hem Bizans hem de Selçuklular için önemli bir medeniyet merkezi konumundadır. Bölgede uzun yıllar Bizans’ın önemli bir sınır şehri, Türkiye Selçukluları döneminde meliklerin eğitim ve ikametgâh yeri olan Uluborlu, Hamitoğulları döneminde ise beyliğin kuruluş ve idare merkezi olmuştur. Osmanlı döneminde ise sosyal, kültürel yönleriyle ve sanayi üretimiyle bölgenin önemli bir merkezi olarak varlığını sürdürmüştür. Cumhuriyet döneminde önemini muhafaza eden şehir, çeşitli nedenlerle 1960’lı yıllarda kurulduğu alanın bitişiğinde yer alan düzlük alana taşınmıştır. Ancak günümüzde az da olsa eski yerleşim yerinde evler ve camiler bulunmaktadır.
Köklü bir geçmişe ev sahipliği yapan şehirde Türkiye Selçuklu, Hamitoğulları ve Osmanlı dönemlerinden günümüze başta mimari eserler olmak üzere pek çok kültür varlığı ulaşmıştır. 2020-2021 yıllarında yürütülen arkeolojik yüzey araştırmaları sırasında bulunan nümizmatiğe dair bulgular Uluborlu’nun tarihsel geçmişi hakkında bizlere bazı bilgiler verebilir. Söz konusu yıllardaki araştırmalar esnasında 50 adet sikke bulunmuş olup, 2022 ve daha sonraki yıllarda bölgede yapılacak araştırmalarda bu sayının artacağı tahmin edilmektedir. Bu çalışmada ilk olarak kentin tarihsel süreç içerisindeki durumu ve önemine değinilecektir. Sonrasında ise sikke buluntularının okunma ve kimliklendirme işlemleri yapılmaya çalışılacaktır. Bu bağlamda okunabilen ve tarihlendirilebilen sikkeler üzerinden çeşitli değerlendirmeler yapılmaya çalışılacaktır.
Ortaçağ Araştırmaları Dergisi, 2021
Öz-Bu çalışma Normanlar tarafından yönetilen 12. yüzyıl Sicilya'sına odaklanacak, yazılı kaynakla... more Öz-Bu çalışma Normanlar tarafından yönetilen 12. yüzyıl Sicilya'sına odaklanacak, yazılı kaynakların yanında özellikle nümismatik bulgular vasıtasıyla buradaki çok-kültürlü yaşamı değerlendirecektir. Birkaç yüzyıl kadar Müslümanların kontrolünde olan bu çok-kültürlü, çok-dilli adanın Normanlar tarafından ele geçirilmesinin ardından, burada Norman kont ve krallarının Müslümanlar, Katolik Latinler, Ortodoks Hıristiyanlar, Yahudilerle birlikte koekzistans (birlikte yaşama) kültürü tesis etme çabaları görülür. Aslında adanın yeni sahibi Normanlar, hakimiyet tesis ettikleri bu coğrafyanın tüm unsurlarından pragmatik bir tavırla azami derece de istifade etmişlerdir. Bu da beraberinde etkileşimleri kaçınılmaz kılmıştır. Bu etkileşimlerin izlerini mimari ve sanat eserlerinde, giyim kuşamlarında, ordu teşkilatında, tesis ettikleri devlet kurumlarında ve de çalışmamızın önemli bir bölümünü kapsayacak bastırdıkları sikkelerde görmek mümkündür. Norman Sicilya'sının sikkelerinin lejantlarında Arapça, Latince ve Grekçe dillerini bazen müstakil, bazen de bir diğeriyle beraber çift-dilli olarak görürüz. Daha da ilginci ilk dönem bastırdıkları sikkeler kelime-i şehadet gibi İslamî ibareler taşır. Bu nümismatik bulguları 12. yüzyıl Sicilya'sındaki çokkültürlü yapıyı yansıtması açısından çok önemlidir. Çalışmada ayrıca İngiltere'nin önemli sikke koleksiyonlarından birine sahip olan The Barber Institute of Fine Arts'da bulunan Norman Sicilyası'nda I. Roger, II. Roger, I. William, II. William ve Tancred tarafından bastırılan sikkelerin kataloglaması yapılacaktır.
Tarihçilikte Disiplinlerarasılık: Fırsat mı Sınırlılık mı?, 2021
Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2021
İslam medeniyetinin asli unsurlarını oluşturan Türkler, Araplar ve İranlılarda unvan veya lakap k... more İslam medeniyetinin asli unsurlarını oluşturan Türkler, Araplar ve İranlılarda unvan veya lakap kullanımı çok eski bir gelenektir. Bu halklar, İslamla birlikte bazı geleneksel unvan ve lakapları kullanmaya devam ederken, onların yanına İslamî geleneğe göre yeni türetilenleri de eklemişlerdir. İslam'ın ilk yıllarında halifeler, hükümdarlar, valiler, vezirler ve diğer üst düzey devlet yöneticileri daha az sayıda ve kısmen mütevazi unvanlar ve lakaplar kullanırken, 10. yüzyıldan itibaren unvan ve lakap sayılarında ciddî bir enflasyon baş göstermiştir. Bu durum onların değerini düşürdüğü gibi, zamanla hükümdarlar arasında abartılı ve şaşalı unvan ve lakap kullanma yarışı ortaya çıkmıştır. Bu durum özellikle hilafet merkezi Bağdat'ın 945 senesinde Şiî Büveyhoğulları tarafından zaptı ve Büveyhî emîrlerinin Abbasi halifelerini kontrolleri altına almasından sonra görünmektedir. 10.-11. Yüzyıl İslam tarihi kaynaklarında unvan ve lakap kullanımlarındaki ölçüsüzlük ve abartı hakkında sert ve çarpıcı eleştiriler, örnekler kendini göstermektedir. Bu makale yaşanan bu sürecin ortaya çıkışı, nedeni, doğurduğu sonuçlara odaklanacak, ayrıca devrin kaynaklarından örneklerle ortaya çıkan tepkiler ve eleştiriler değerlendirilecektir.
SDÜ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, 2020
Yüzey Araştırmaları Işığında Sillyon ve Çevresi, 2020
Sillyon, Karahisar-ı Teke in Islamic period, has a very ancient history. Throughout the history, ... more Sillyon, Karahisar-ı Teke in Islamic period, has a very ancient history. Throughout the history, the city was seen as an important base to be seized thanks to its geopolitical and strategic importance as well as its fortified structure that protects commercial roads and ports. In this context, it was captured by the Turks at the beginning of the thirteenth century; although it was lost several times, the Anatolian Seljuk Sultanate, the Tekeoğulları Emirate, and the Ottoman State succeeded in keeping the place in their hands. Many cultural properties, especially architectural works, pointing to the presence of Islam here, have survived. Again, the numismatic findings from the ancient city of Sillyon collected during the surveys conducted in 2009-10 and 2018-2019 may also provide us with some information about the Turkish-Islamic past. A total of 58 coins were collected, and 18 of them are Islamic. In this study, firstly, the history of the city from the conquest by the Seljuk Turks to the early phases of the Ottoman period will be evaluated. Then, it will be attempted to read and identify these Islamic coin finds, which areof bronze, largely worn and covered with a corrosion layer. It will be attempted to derive conclusions from legible and datable coins.
SELÇUKLU ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, 2020
Abstract After both the Turkish raids before the Manzikert Victory (1071) and the heavy defeat in... more Abstract
After both the Turkish raids before the Manzikert Victory (1071) and the heavy defeat in Manzikert (Malazgirt), the Byzantine Empire started to lose control in the eastern borders. As a result of this, the rulers who run local administration in the east of Anatolia were caught in the middle between the Byzantine Empire, which was still one of the most important powers of the region, and the Seljuks who determined the region as the new conquest area. On the one hand, while there was a severe struggle between these two powers, on the other hand, the local governors and administrators tried to follow a “balance policy” between these two powers in order not to lose their lands and resume their authority. This policy of the governors of Armenian origin, observed since the last quarter of the 11th century, shows itself in the sources of the period. While the Byzantine Empire was trying to continue its domination in the region, the Seljuk Turks also managed to subordinate these people by following an effective and expansionist policy in the region. During this period, some local Armenian rulers who wanted to keep their lands converted to Islam, while some used the title amir of Islamic state administration. Particularly three of these people, Philaretos Brachamios, Theodore Hetum (Toros) and Gabriel (Khoril) played an active role in the politics of the region. On the one hand, Philaretos appeared before the Seljuk sultan Malikshah and declared that he was a Muslim, on the other hand, Theodore and Gabriel used the title of order in their lead seals. This study aims to investigate this process in the light of contemporary written sources and seals.
Özet
Gerek Malazgirt Zaferi'nden (1071) önceki Türk akınları, gerekse Malazgirt'teki ağır yenilginin ardından, Bizans İmparatorluğu doğu sınırlarında kontrolü kaybetmeye başlamıştı. Bunun bir sonucu olarak Anadolu'nun doğusunda yerel düzeyde idarecilik yapan yöneticiler, bölgenin halen en önemli güçlerinden biri olan Bizans İmparatorluğu ve bölgeyi yeni fetih sahası olarak belirleyen Selçuklular arasında kalacaktır. Bir taraftan bu iki güç arasında şiddetli bir hâkimiyet mücadelesi yaşanırken, diğer taraftan söz konusu coğrafyada yerel valiler ve yöneticiler sahip oldukları toprakları kaybetmemek, otoritelerini devam ettirmek için bu iki güç arasında bir "denge siyaseti" izlemeye çalışmışlardır. XI. yüzyılın son çeyreğinden itibaren gözlemlenen Ermeni asıllı valilerin bu siyaseti devrin kaynaklarında kendisini göstermektedir. Bizans bölgedeki tahakkümlerini devam ettirmeye çalışırken, Selçuklu Türkleri de bölgede etkin, yayılmacı bir siyasetizleyerek bu kişileri kendilerine tabi kılmayı başarmıştır. Bu dönemde, topraklarını elinde tutmak isteyen bazı yerel Ermeni idareciler İslam’a ihtida ederken, bazıları ise İslâm devlet yönetimine ait emir unvanını kullanmıştır. Bu kişilerden özellikle üçü, Philaretos Brachamios, Theodore Hetum (Toros) ve Gabriel (Khoril) bölgenin siyasetinde etkin rol almışlardır. Philaretos, Selçuklu sultanı Melikşah’ın huzuruna çıkıp Müslüman olduğunu bildirirken, Theodore ve Gabriel bastırdıkları kurşun mühürlerinde emir unvanını kullanmışlardır. Bu çalışma gerek devrin yazılı kaynakları, gerekse mühürler ışığında yaşanan bu süreci değerlendirmeyi amaçlanmaktadır.
TARİH DERGİSİ, 2019
Öz 12. yüzyılın ortalarından, 13. yüzyılın ilk çeyreğinin sonuna kadar Mengücekoğulları Bey-liği'... more Öz 12. yüzyılın ortalarından, 13. yüzyılın ilk çeyreğinin sonuna kadar Mengücekoğulları Bey-liği'nin Erzincan ve Kemah kolunun melikliğini yapmasına rağmen, Behrâmşâh'ın (560-622/1165-1225) hâkimiyet yıllarına dair kaynaklar pek de cömert davranmazlar. Bu kaynaklar, sadece birkaç siyasî olaydaki etkin rolünden bahsetmenin dışında, onun zenginliği ve cömertliğine vurgu yapan ka-yıtlar paylaşırlar. Bu makalede birinci el kaynaklarda verilen bilgilerin yanında, gerek Mengücekoğul-ları Beyliği tarihi, gerekse Behrâmşâh'ın iktidar yıllarına önemli katkı sunacağını düşündüğümüz söz konusu melik tarafından darp ettirilmiş iki farklı tipte altın sikkeye yer verilecektir. Avrupa'daki bazı müzayedelerde satışa çıkarılan bu eşsiz dinarlar, daha önce hiçbir sikke kataloğunda ya da akademik çalışmada yer almamıştır. Diğer yazılı kaynaklardaki kısıtlı bilgileri tamamlaması açısından bu nümis-matik bulguları hiç şüphesiz çok önemlidir. Hatırlatmak gerekir ki Anadolu'da kurulmuş ilk dönem Türk beyliklerine ait yakın zamana değin herhangi bir altın sikkeye rastlanılamamıştı. Bu yönüyle de makalede paylaşılacak altın sikkeler Anadolu Türk nümizmatik tarihine yeni bir yorum getirmemize müsaade edecektir. Abstract Although he was the malik of the Mengüjekid Principality (the branch of Erzincan and Ke-mah) from the mid-12th century to the end of the first quarter of the 13th century, the primary sources were not very generous in the years of the sovereignty of Bahrâmshâh (560-622 / 1165-1225). Apart from mentioning his active roles in only a few political cases, these sources share records emphasizing his wealth and generosity. In this article, besides the information given in the primary sources, there will be two different types of gold coins struck by the Mengüjekid melik which will make an important Sorumlu yazar/ Corresponding author: Ali Mıynat,
TARİH İNCELEMELERİ DERGİSİ, 2019
The First Coinage Activities in North Eastern Anatolia during thr Turkization Period: Considerati... more The First Coinage Activities in North Eastern Anatolia during thr Turkization Period: Considerations on Some Rare Saltuqid and Mengujekid Coins
Since the second half of the 19th century, the question of the earliest Turkish coins struck in Muslim-Turkish Anatolia confused the numismatists, historians and researchers working on this subject. In fact, although analytical and critical studies on the subject are very limited, many of them remain at the cataloguing level. Moreover, the fact that the historians working in the Medieval Ages did not pay enough attention to the numismatic science, the medieval archaeology discipline was not sufficiently developed, and the museum and field studies were shallow and limited, it has made it difficult to reach new findings and bring new interpretations. In this study, we will focus on some copper coins not previously included in local and foreign coin catalogues or academic studies and produced by the Saltuqid (Saltukoğulları) and Mengujekid (Mengücekoğulları) Beyliks who were respectively established in Erzurum and Erzincan. Among these, two very rare copper coins belonging to Diya al-Din al-Muzaffar Ghazi (518-526 / 1124-1132), are candidates for being one of the earliest coins to be struck by the Turks in Anatolia in the light of the available evidence. Besides severe military struggles the Turks gave to become permanent in the new territory, the 12th century is the era they ensure that Anatolia is Türkiye (Turkey) by establishing socio-economic and administrative structures. In this century in which changes and transformations took place, interactions in the multicultural climate of the geography have also become inevitable. These coins, which are subject to the study, besides providing important materials to researchers working on the region and period, show that the Turkmen beys started to mint coins in their new lands before known, and also how the Saltuqid and Mengujekid meliks pragmatically use materials that are inherited or passed on to them in the region.
TARİH ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, 2019
Özet Ortaçağ İslâm dünyasında geleneksel olarak sırasıyla altın, gümüş ve bakırdan üretilen dinar... more Özet Ortaçağ İslâm dünyasında geleneksel olarak sırasıyla altın, gümüş ve bakırdan üretilen dinar, dirhem ve fels para birimi olarak kullanılmıştır. Ancak bu geleneksel kullanımdan başka, farklı coğrafya ve zamanlarda bazı bakır sikkelerin üzerine 'bakır dirhem' yazılarak piyasaya sürüldüğü görülmektedir. 10. yüzyıl Orta Asya'sında, 12. yüzyılın ikinci ve 13. yüzyılın ilk yarısında Türk-İslâm Anadolu'su ve el-Cezire bölgesinde bunun örneklerine rastlanmaktadır. Bunların dışında, Memlûk kaynaklarında 15. yüzyıl Mısır topraklarında bakır sikkelerin dirhem değerinde tutulduğuna dair kayıtlar da mevcuttur. Bu süreçte, bazı hükümdarlar bir kısım bakır sikkelerini 'bakır dirhem', bir kısmını 'bakır fels' olarak dolaşıma koyarken, bazılarında ise bir para birimi belirtme ihtiyacı hissetmemişlerdir. Çok yaygın olmayan bu kullanım bazı araştırmacı ve nümismatların kafasını karıştırmış ve onları, sınırlı da olsa bunun nedenini sorgulamaya itmiştir. Ancak şunu da belirtmeliyiz ki, farklı coğrafya ve yüzyıllarda görülen bu türden sikkeler bütün olarak ele alınmamış, bir analitik değerlendirmeye tabi tutulmamıştır. Bu makalede Ortaçağ İslâm tarihinde 'bakır dirhem' olarak tedavüle konan tespit edebildiğim tüm sikkeleri sunacak, bu sikkelerin metali, madenin yoğunluğu, ağırlığı ve modeli açısından diğerlerinden farklı olup olmadıklarına odaklanacağım Ayrıca bu uygulamanın ne anlam ifade ettiğini, niçin buna meyledildiğini, farklı coğrafya ve yüzyıllarda görülen bu bakır sikkelerin arasında bir bağlantı olup olup olmadığını açıklamaya çalışacağım. Abstract In the medieval Islamic world, it was traditionally used as a dinar, dirhams and fels as a monetary unit produced from gold, silver and copper respectively. However, apart from this traditional use, in different geographies and times it is seen that some copper coins were put on the market by writing copper dirham on them. I found these kinds of examples in 10 th-century Central Asia, in the Turkish-Muslim Anatolia and the al-Jâzîra region in the second half of the 12 th century and the first half of the 13 th century. Again in Mamluk sources, there are records that copper coins were kept in the value of dirhams in 15 th-century Egyptian lands. In this period, some rulers put *
Türk Tarihine dair Yazılar III, 2018
TARİH OKULU DERGİSİ, 2018
Özet Tarihte bazı kasabalar ve şehirler vardır ki coğrafyalarındaki idarî ve ticarî gelişmelerin... more Özet
Tarihte bazı kasabalar ve şehirler vardır ki coğrafyalarındaki idarî ve ticarî gelişmelerin etkisiyle kısa zaman zarfında önemli bir ekonomik ve sosyo-kültürel merkez haline gelmişler, ancak şaşalı ve gösterişli ömürleri kısa sürmüştür. Günümüzde Mardin’in 20 km kadar güney-doğusunda, Zargan Çayı’nın sol kıyısında mütevazî bir kasaba hüviyetinde olan Düneysir (دنيسر) bu şehirlerden biridir. Bir taraftan 12. yüzyılın son çeyreğinden itibaren şehri ziyaret eden yazarlar tanık oldukları bu büyümeyi eserlerinde zikrederken, diğer yandan 13. yüzyılın ilk çeyreğinde burada basılan gümüş sikkeler Düneysir’in bölgedeki en önemli ticaret merkezlerinden biri olduğunu ortaya koymaktadır. Artuklulara ait ilk gümüş dirhemlerin burada basılmış olması ayrıca manidardır. Bu çalışma Düneysir’in Geç Ortaçağ’daki bu hızlı yükselişini çağdaş yazılı kaynaklar ve sikkeler ışığında göstermeyi amaçlamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Düneysir, Kızıltepe, gümüş sikkeler, ticaret, kültür
Abstract
Throughout history some towns and cities have become important economic and socio-cultural centres because of the administrative and commercial developments in their regions, but this thriving and flourishing lifetime for them have lasted for a short period of time. Düneysir, today settled on 20 km south-eastern of Mardin and on the left bank of the River Zargan as a small town, was one of these cities. Not only the authors, who visited the town from the last quarter of the 12th century, witnessed its growth and development, but also the silver coins struck here in the first quarter of the 13th century revealed that Düneysir was one of the most important commercial centres at that time. It is also northworthy that they are the earliest silver dirhems produced by the Artuqid begs in the region. The purpose of this study is to show up the rapid growth of Düneysir in the late Medieval Age in the light of the contemporary written sources and coins.
Key Words: Düneysir, Kızıltepe, silver coins, trade, culture
TARİH İNCELEMELERİ DERGİSİ, 2009
1. International Hasankeyf Scientific Research and Innovation Congress, 2021
Hasankeyf, the first capital of the Artuqid begs, the last fortress of the Ayyûbîd Dynasty and th... more Hasankeyf, the first capital of the Artuqid begs, the last fortress of the Ayyûbîd Dynasty and the name of a history extending from caves to palaces, is a convenient place for settlement in terms of its geographical and geopolitical location. This ancient city, which has been hosting people for thousands of years, undoubtedly lived its brightest periods during the reigns of the Artuqids and the Ayyûbîds. Hasankeyf, apart from the Artuqids and Ayyûbîds, has been a place aspired by the great powers of the period such as the Seljuks of Rûm, the Ilkhanids, the Timurids, the Akkoyunlus, the Karakoyunlus, the Safavids and finally the Ottomans, especially since the beginning of the 12th century. It is possible to see the political plans, ambitions and even existence of these states on Hasankeyf particularly in the written sources of the period and partially in the architectural works.
At this point, we should not ignore the numismatic findings that provide us with perhaps the most unbiased and unique information for the history of the cities. These findings shed light on historians and researchers in clarifying the issues that are not included in the written sources or that are not mentioned much. This study will focus on unpublished and very rare 'silver tanka' with a mintname of Hasankeyf (Hisn Kayfa) belonging to Timurid ruler Shâhrukh. It is known that, in addition to Artuqid and Ayyûbîd rulers, Ilkhanid, Akkoyunlu and Ottoman rulers also minted coins in Hasankeyf. The coin that will be the subject of this study is important as it is the only example of a coin minted in the city by the Timurids in the light of the current findings. In the written sources, it is mentioned that Timur made the rulers of the region subordinate to him in 796 AH (1394 AD), and that Hasankeyf (Hisn-i Keyfâ) Ayyûbîd ruler al-Malik al-‘Âdil Sulaymân (780-827 / 1378-1424) also was among them. In the sources, there is information that this situation continued in the time of Shâhrukh. Our subject, the silver coin
minted in Hasankeyf, is very valuable because it is one of the most important proofs of this allegiance.
Uluslararası Malatya'nın Fethi ve Danişmendliler Sempozyumu , 2020
ULUSLARARASI ORTA ANADOLU VE AKDENİZ BEYLİKLERİ TARİHİ, KÜLTÜRÜ VE MEDENİYETİ SEMPOZYUMU -V - HAMİTOĞULLARI BEYLİĞİ BİLDİRİLER, 2022
3. Uluslararası Selçuklu Kültürü ve Medeniyeti Sempozyumu: Selçuklular ve Haçlılar, (Konya, 8-10 Nisan 2016), Cilt: I ed. Mustafa Demirci, Çizgi Kitabevi, İstanbul Aralık 2020, 2020
From the late 11th century, the eastern Mediterranean experienced deep changes on political, soci... more From the late 11th century, the eastern Mediterranean experienced deep changes on political, socio-economic, and cultural level. Two new players, the Turks from the East and the Latins from the West, appeared in the region. Thus, a number of Turkmen emirates and Latin principalities were established in the eastern Mediterranean.
While in the Upper Mesopotamia (al-Jazira) and Syria (Diyār al-Sham) the production of Turkmen coins started in the mid 12th century, the Danishmendid amir Amir Gazi (1104 -1134 AD), who ruled in central and northern Anatolia, struck his own coins in the first quarter of century. My paper focuses on the very scarce and obscure examples of Amir Gazi’s coin production, the connections between his coins, Byzantine, Danishmendid and Crusader numismatic iconography.
A coin issue of Amir Gazi with a bust of Christ and a Greek inscription Ο ΜΕΓΑC ΑΜΗΡΑC ΑΜΗΡ ΓΑΖΗC (ὁ μέγας ἀμηρας Aμὴρ γαζής / the great amir Amir Gazi) has been discussed in a number of publications since its discovery in the late 19th century. My paper takes into account the published type of Amir Gazi, and identifies a second coin. Two examples of the second coin issue first appeared in the fourth volume of Antioch-on-the-Orontes: Greek, Roman, Byzantine and Crusaders Coins, IV, part 2, Princeton University Press, (Princeton 1952). They were described by Dorothy B. Waage as ‘Muslim imitations of the Crusader coins’ because their fabric surprisingly resembles the copper coins of Tancred of Antioch (d. 1112).
My paper revisits Waage’s identification, and proposes a new reading of the coins. Amir Gazi’s invocation Κὑριε βοἡθη / Lord Help, part of his numismatic inscriptions, echoes the wording of 9th-11th c. Byzantine coins and seals, and of coins of Amir Gazi’s Crusader contemporaries such as Tancred of Antioch, Roger of Salerno and Richard of Salerno. Intended audiences, market logistics, and cross-cultural dialogue are discussed.
In the eleventh century the arrival of the Turks from Central Asia resulted in complex socio-econ... more In the eleventh century the arrival of the Turks from Central Asia resulted in complex socio-economic and political changes in Upper Mesopotamia (al-Jazīra), Diyār Rūm (Asia Minor) and part of Syria (Diyār Shām). The social, cultural, military and economic life of the Turks intertwined with the native culture and heritage of Greeks, Armenians and Syrians living in those territories. Having as starting point the multifaceted encounters some of the important issues I am addressing in my thesis are the important trade routes that crossed Turkmen-dominated areas in the late middle ages; monetary traffic; mines and mints in operation under the Turkmen rule. As the history of that multicultural environment can best be understood and explained through the coin evidence, a big part of my project will cover numismatic evidence. In this context, my study will focus on the socio-economic and cultural relations and interactions between the Byzantines, old inhabitants, the Turkish newcomers and ...
TARİH KRİTİK DERGİSİ, 2018
Arap kaynaklarında 'Rûm' ismi daha ziyade Bizanslıları ve Bizans İmparatorluğu'nu ifade etmek içi... more Arap kaynaklarında 'Rûm' ismi daha ziyade Bizanslıları ve Bizans İmparatorluğu'nu ifade etmek için kullanırken, Roma ve Bizans ayrımı o dönemde söz konusu olmadığı için Romalıları mı yoksa Bizanslıları mı kastettiği ancak metnin muhtevasından anlaşılabilir. 11. yüzyıldan itibaren Batı'ya ilerleyen Türkler ve başkaları yeni yerleştikleri coğrafyada kullanılan isimleri kullanmaya devam ettirmişler ya da bozarak kendilerine mâl etmişlerdir. Yeni gelenler yani Türkler kendilerini 'diyâr-ı Rûm' veya 'bilâd-ı Rûm'un hâkimi olarak görmüşler; bu coğrafyada yaşayanlar da kendilerini 'Rûmî' olarak nitelemekten çekinmemişlerdir. Ancak mezkûr terimlerin coğrafî sınırlarını belirlemek, kültürel olarak ne anlam ifade ettiğini anlamak tarihçilerin karşılaştığı en çetin sorunlardan biri olmuştur. Bu yazıda hacim olarak küçük, ancak nitelik olarak mevzubahis konuyla ilgili fevkalade doyurucu ve ufuk açıcı değerlendirmeler sunan; yeni tartışmalar için anahtar olacak bir çalışmanın inceleme ve eleştirisini yapmaya çalışacağız. Çalışmamıza konu olan bu kitap, Between Two Worlds: The
Hamidoğulları Beyliği Bildiriler, 2022
Uluslararası Orta Anadolu ve Akdeniz Beylikleri Tarihi, Kültürü ve Medeniyeti Sempozyumu – V