AVRUPA BİRLİĞİ'NE UYUM SÜRECİNİN TÜRKİYE'DE YABANCI DİL ÖĞRETMENİ YETİŞTİRME POLİTİKALARINA ETKİSİ Hüsnü CEYLAN1 (original) (raw)
Related papers
AVRUPA BİRLİĞİ'NİN ADALET VE İÇİŞLERİ POLİTİKASI İLE TÜRKİYE'NİN UYUM SÜRECİ
Nobel, 2020
Türkiye, AB ile yüzyıllar boyu süregelen komşuluk ilişkisi içerisinde tüm hassasiyeti ile davranarak önemli bir müttefiki konuma gelmiştir. Türkiye’nin AB’ye üyeliği sonucunda karşılıklı yararlar sağlanacağı aşikârdır. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği sürecinde, tüm alanlarda ilişkilerin gelişmesi için öncelikle “İçişleri ve Adalet Politikası”na uyumu gereklidir. Bu çalışma, 2019 yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Avrupa Birliği ana bilim dalı doktora tezinden üretilmiş, çalışma güncellenerek grafik ve tablo yardımlarıyla geliştirilmiştir.
UYUM SÜRECİNİN EKOLOJİ- POLİTİĞİ: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRKİYE’DE ÇEVRE POLİTİKALARI
Özet Çevre, insanı etkileyen ve ondan etkilenen her şey olarak tanımlanırsa, çevre sorunlarının kökleri tarihin ilk çağlarına kadar uzanır. Ancak ekosistemin ciddi anlamda bozulması ve canlılar için tehlikeli olmaya başlaması sanayi devriminden sonraya rastlar. Çünkü gerçek anlamda, insanın tabiata hakimiyeti sanayi devrimiyle birlikte başlamıştır. Konunun bir başka yanını ise, sebebi ve sorumlusu kim olursa olsun, sorunun bütün insanlığı etkilemesi gerçeği oluşturmaktadır. Çevre sorunları bugün, gelişmişi-azgelişmişi, doğulusu-batılısı, güneylisi-kuzeylisi ve sosyalisti-kapitalisti ile bütün dünyayı tehdit eder bir nitelik kazanmıştır. Bu gerçek, son yıllarda iyice anlaşılmaya başladığı için, artık konu, ortak çareler ve çözüm çabalarının yoğunlaştığı bir alan olarak karşımızda durmaktadır. Çevre sorunları, kümülatif niteliğiyle ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi- idari pek çok parametre ile de yakından ilgilidir. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında hızlanan sanayileşme- kentleşme sürekliliği bağlamında ortaya çıkan anlayış ve yapılanmalar bugün, ideolojik ayrımların ötesinde önümüze birçok sorun getirmiştir. Çevre sorunları bunların en önemlilerinden birisi ve en global nitelikte olanıdır denilebilir. Konu, bu global niteliğine paralel olarak aynı zamanda global çözümler de beklemektedir. Konunun uluslararası ve uluslar ötesi niteliği, ülkelerin bu bağlamdaki politikalarının ötesinde bir işbirliği yapmalarını zorunlu kılmaktadır. Global ve bölgesel nitelikli gelişmeler bağlamında ortaya çıkan en somut yapılanmalardan biri olan Avrupa Birliği, diğer birçok konuda olduğu gibi çevre konusunda da ortak değerler, standartlar ve politikalar oluşturmaya çalışmaktadır. Avrupa Ekonomik Topluluğu’ndan Avrupa Topluluğu’na ve günümüzdeki şekliyle Avrupa Birliği’ne kadar uzun bir gelişim süreci geçiren bu organizasyon, çevre ve çevre politikaları konusunda da diğer ülkelere öncülük yapmıştır. Çevre konusunda oldukça ileri ve oturmuş düzenlemeler oluşturan Avrupa Birliği’nin bu bağlamdaki politikaları, Birliğe girişi konusunda önemli tartışmaların yaşandığı ülkemiz açısından oldukça önemlidir. Bu çalışmada, sözü edilen gelişim sürecinde Avrupa Birliği’nin çevre politikası Türkiye açısından irdelenecektir.
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 2019
İyi bir öğretmen yetiştirme sistemi kuramsal bilgi ve uygulamayı bir araya getirmelidir ve öğretmenlik uygulaması nitelikli öğretmenler yetiştirmede önemli bir role sahiptir. Türkiye ve Finlandiya'daki İngilizce öğretmeni yetiştirme sisteminin öğretmenlik uygulaması kısmını karşılaştırmak ve Türkiye için önerilerde bulunmayı amaçlayan bu çalışma bir karşılaştırmalı eğitim araştırmasıdır. Finlandiya'da öğretmenlik uygulaması dört dönemi kapsarken, Türkiye'de bu süreç sadece iki dönem sürmektedir. Süreleri farklı olsa da her iki ülkede de kısıtlı sorumluluk ile danışman öğretmenin sistemli gözetimi altında gözlemler yaparak başlayan öğretmenlik uygulaması süreci kısa öğretim uygulamaları yaparak devam eder ve öğretmen adayının sınıf içi sorumluluğunun arttırılarak düzenli ve uzun süreli uygulamalar yapmasıyla sona erer. Finlandiya'da öğretmenlik uygulaması eğitim fakültelerine bağlı uygulama okullarında, Türkiye'de ise belli kriterleri sağlayan herhangi bir okulda yapılmaktadır. İki ülkenin öğretmenlik uygulaması arasındaki önemli farklardan birisi budur. Finlandiya ve Türkiye'de benzer şekilde öğretmenlik uygulamasının dört bileşeni öğretmen adayının kendisi, diğer öğretmen adayları, eğitim fakültesindeki danışman öğretim üyesi ve okuldaki danışman öğretmendir ve her iki ülkede de bu dört bileşenin arasındaki etkileşimin ve iletişim en iyi şekilde sağlanması gerektiğine vurgu yapılmaktadır.
AVRUPA BİRLİĞİ'NE UYUM SÜRECİNDE TÜRKİYE'DE TELEVİZYON YAYINCILIĞINA YÖNELİK DÜZENLEMELER
ÖZET AB, Lizbon Stratejisi ile belirlediği, 2010 yılına kadar dünyanın rekabet gücü en yüksek, dinamik bilgi ekonomisine ulaşma hedefi doğrultusunda yoğun bir teknik altyapı ve mevzuat geliştirme faaliyeti ile rakipleri olan ABD ve Japonya'nın önüne geçme çabası içerisindedir. Yayıncılığın Avrupa içerisinde sınır tanımadan serbestçe dolaşımını öngören ekonomi merkezli düzenlemeler ise hızla değişen ve yöndeşen medya endüstrisini yeterince düzenleyemediği, tekelleşme konusundaki önlemlerin yetersizliği ve çoğulculuğun güvence altına alınamaması gibi konularda eleştirilmektedir. AB'nin tam üyelik yolunda ilerleyen Türkiye'deki yayıncılık düzenlemelerine etkisini değerlendirmeyi amaçlayan bu çalışmada yayıncılık alanına ilişkin AB düzenlemeleri ve Türkiye'deki uygulamalar irdelenmektedir.
TÜRKİYE'DE PEK UYGULANMAYAN YABANCI DİL ÖĞRETİM YÖNTEMLERİ ÜZERİNE
Yabancıdil öğretim¡ geliş¡güzel yürütülemez. Verimli olab¡lmes¡ ¡ç¡n belli b¡r plana, müfredata gerek vardır. Bu müfredatın en öneml¡ bölümü yabancıdil dersinde uygulanan yöntemdir. Günümüze kadar b¡rb¡rinden çok farklı yöntemler geliştirilmiştir. Her yen¡ yöntem, kend¡sinden öncek¡nin ya da öncekilerin eks¡kl¡klerin¡ kapatmak ve yabancıdil öğrenim/ öğretim sürec¡n¡ en verimli duruma getirmek düşüncesiyle ortaya çıkar-Ama sonunda görürüz ki, böyle bir düşünceyle çıkan yöntem(ler)¡n de eks¡klikleri vardır· Bunun yanında, yöntemin bel¡rlenmesinde yabancıd¡I¡ öğrenmedeki amaç çok önemlidir, hatta en bel¡rley¡c¡ etmendir. Örneğin ortaöğretimde her dört becerinin (duyduğunu anlama, konuşma, okuduğunu anlama, yazma) aynı ağırlıkta kazandınlması gerekirken veya amaçlanırken, yetişk¡n eğ¡tim¡nde durum farklıdlr. Çünkü yetişk¡nler yabancıdili mesleklerine yönel¡k olarak öğrenmek ister. B¡r işadamı, çıktığı ¡ş gezis¡nde yardımcı olması iç¡n yabancıd¡l öğreniyorsa, kend¡si için konuşma becerisi en öneml¡d¡r.Doçentl¡k Dil Sınavına hazır¡anan b¡r yardımcı doçent veya Kamu Personel¡ D¡l Sınavına hazırlanan bir memur iç¡n ise konuşma en sonda yer a\\r, Çünkü bu sınav dilb¡lgis¡ni, çev¡ri yeteneğ¡n¡ ve okuduğunu anlamayı ölçmeye yöneliktir. Dolayısıyla b¡rçoğumuz, bu sınavı kazanıp da tek tümce bile konuşamayan k¡ş¡lere tanık olmuşuzdur. B¡z burada şimd¡ye kadar sözü çok edilen çeviri-d¡lb¡lg¡si yöntemi, dolaysız yöntem, kulakdil yöntemi, görsel-duysal yöntem, ¡let¡şimsel yöntem ya da anlıksal yöntem üzer¡nde durmayacağız. Türkiye'de adı b¡le çok az duyulan dört yöntemi tanıtmaya çalışacağız, 1. Tam Fiz¡ksel Tepki Yöntemi (The Total Phys¡cal Response Method) James Asher, anlamın çoğu zaman hareketle d¡le get¡rilebileğ¡ varsayımından yola çıkarak bu yöntem¡geliştirmiştir. Yabancıdil öğretìmi, beynin sağ bölümünden yönlend¡r¡len sözsüz davranışlardan hareket etmelidir. Başlangıçta öğrenc¡ler yalnızca d¡nler, hiçb¡r şey söylemezler, Çünkü "konuşma"dan önce, "duyduğunu anlama" önemlidir. 2 Öğrenc¡lere yabancıd¡li anadiller¡ni öğrend¡kleri g¡bi öğretmek gerekir. Çocuk nasıl başlangıçta konuşmaz, çevres¡nde konuşulanları duyuyorsa veya dinliyorsa,yabancıdil dersi de konuşma ¡le değ¡l, dinlemeyle başlamalıdır. Bu yöntem¡n en öneml¡ amacı, ¡let¡şim yoluyla öğrenciler¡ güdülemek,eğlendirirken öğretmek ya da öğretìrken eğlendirmektir, Öğrenc¡ler sürekli hareket ettikleri iç¡n stresten uzak olurlar Öğretmen, çeş¡tlì beden hareketler¡yle anlamın oluşumunu destekler, Öğrenciler de bedenler¡ni hareket ettirerek "anlam"ı kalıcı yapar· Bu yöntem¡n uygulanışında genellikle em¡r k¡pi kullanılır. Öğrenci evvela ver¡len emirleri yerine get¡rmesini öğren¡r, sonra benzer tümceleri günlük ilet¡şimde ve sınıfta kullanmaya başlar.Bell¡ kalıplardan ve ezberc¡likten kaçınmak ¡çin, öğretmen ver¡len emirler¡n sırasını sürekl¡ değişt¡rir. Emirler, otorite kurmaya yönelik değ¡l, dilin en doğal kullanılış b¡ç¡m¡n¡ ortaya koydukları ¡ç¡n tercih edilir Başlangıç aşamasında derste anadil¡ kullanılır, sonraları g¡derek ,azaltılır. Anlam, hareketlerle güçlendirilir. Öğretmen ve öğrenc¡ yen¡liklere açık ve esnekolmalıdır. Hatalara karşı çok hoşgörülü olunmalı, ayrıntılar üzerinde fazla durulmamalıdır. Sadece anlamı bozan
AVRUPA BİRLİĞİ'NE UYUM SÜRECİNDE TÜRKİYE'NİN SİBER GÜVENLİK STRATEJİLERİ
International Journal of Politics and Security, 2019
Öz Her ülke, kendi bilişim sistemlerini siber saldırılardan korumak ve sahip olduğu bilgi ve verileri güvenliğini sağlamak için etkin ve sürdürülebilir bir siber güvenlik stratejisi geliştirmek ve uygulamak zorundadır. Günümüzde siber güvenlik olgusu, artık her ülkenin ulusal güvenliğinin birer parçası halini almıştır. Yaşadığı siber saldırılar sonrası AB; siber güvenliğe yönelik stratejilerini ve yasal düzenlemelerini 2000’li yıllar itibari ile oluşturmuştur. Ayrıca AB, siber güvenlik stratejilerini uygulamak üzere gerekli kurumlarını da hayata geçirmiştir. Buna karşılık Türkiye’deki siber güvenlik stratejilerinin belirlenmesi ve iyileştirilmesi konusunun AB’nin siber güvenlik stratejileri ile karşılaştırıldığında; Türkiye’deki yapının henüz oluşum safhasında olduğu fark edilmektedir. Bu noktada Türkiye’nin AB uyum sürecinde AB’nin siber güvenlik stratejileri ile ilgili yasal ve kurumsal düzenlemelerini öncelikle gözden geçirmesi gerekmektedir. Bu çalışmanın esas amacı, AB tarafından hayata geçirilen siber güvenlik stratejilerinin yasal ve kurumsal boyutunu inceleyerek Türkiye’deki siber güvenlik stratejilerinin oluşturulmasına ve geliştirilmesine belli ölçüde katkı sağlamaktır. Çalışmada ilk olarak siber güvenlik kavramı ve türleri ele alınacaktır. Ardından Avrupa Birliği tarafından uygulanan siber güvenlik stratejileri ile Türkiye’de uygulamaya konan belli başlı siber güvenlik stratejileri kapsamında başlıca yasal ve kurumsal düzenlemeleri incelenecektir. Çalışmanın sonunda ise, ulusal siber güvenlik stratejilerinin oluşturulması ve iyileştirilmesi kapsamında mevcut düzenlemeler kısaca değerlendirilerek birtakım öneriler geliştirilecektir. Anahtar Kelimeler: Siber Uzay, Siber Güvenlik, Siber Güvenlik Stratejisi, Siber Güvenlik Yönetimi. Turkey’s Cyber Security Strategies In The Adaptation Process To European Union Abstract Each country had to develop and implement an effective and sustainable cyber security strategy to protect its information systems from cyber attacks and to secure the information and data it has. Today, the cyber security phenomenon has become a part of the national security of every country. After the cyber attacks, the strategies and legal arrangements of the EU for cyber security were formed by the years 2000s. In addition, the EU has generated the necessary institutions to implement cyber security strategies. In contrast, in comparison with the EU's cyber security strategy, the structure in Turkey is yet to be realized as in the formation stage. At this point Turkey, in EU accession process, should revise "the EU Cyber Security Strategies" primarily related to legal and institutional arrangements. The main purpose of this study is to provide a certain degree of contribution to the creation and development of Turkey’s cyber security strategy by examining the legal and institutional aspects of cyber security strategy implemented by EU. Firstly, cyber security concept and its types will be discussed. Then the main legal and institutional arrangements will be examined within the scope of major cyber security strategies implemented in Turkey and in the European Union. Finally, some proposals will be developed
Özet Uluslar arası ilişkilerin ve ulus- ötesi yapılanmaların yaygınlaştığı günümüz ortamında ve küreselleşme sürecinde yaşanan hızlı değişim ve gelişmeler, yönetim olgusunu hızla öne çıkarmaktadır. İlişkilerin, hizmetlerin, eğitimin, üretimin, iletişimin, kısacası gündelik yaşamın niteliğini değiştiren teknolojik gelişmeler, diğer kurum ve kuruluşları olduğu gibi, yerel yönetimlerin de işlerini kolaylaştırmakta ve hızlandırmakta, buna karşılık yerel yöneticileri yeni taleplerle ve yönetimler arası yeni ilişkilerle yüz yüze getirmektedir. Sürekli değişme ve gelişme sürecinde, yerelleşme eğilimlerinin önemli bir parametresi olan yerel yönetimlerin ve kentlerin niteliğinde- işlevlerinde ortaya çıkan değişmeler, yerel yönetimlerin, demokratik bir yönetim birimi ve etkin, verimli birer hizmet sunan birimler olması bağlamında, kamu hizmeti sunmadan, örgüt ve yönetim anlayışına, demokratikleşmeden, etkin ve verimli hizmet sunma ilkelerine ve modern yönetim tekniklerine, teknolojik etkileşimden işbirliği çabalarına ve sosyal sorumluluk anlayışına kadar, iki binli yıllarda yerel yönetimlerin görünümünü belirleyen birçok alanda kendini göstermekte, ağırlığını duyurmaktadır. Bu süreçte ortaya çıkan yerelleşme, bölgeselleşme, ulus-devletin dönüşümü, katılımcı ve çoğulcu demokrasi, yerel yönetimlerin güçlenmesi ve kentleşme gibi kavramlar çerçevesinde ortaya çıkan gelişmeler, ülkelerin idari örgütlenmelerinde, yerel yönetimlerin yeniden yapılanmasını ve bu bağlamda bazı ilkelerin yeniden belirlenmesini gündeme getirmiştir. Küresel gelişmeler bugün, karar verme ve ilişkiler sistemini kontrol altında tutan eski merkeziyetçi yönetim sistemlerinden farklı, yeni, kompleks ve adem-i merkeziyetçi sistemler yaratmaktadır. Küresel gelişmeler, yerel yönetimlerin fonksiyonlarını ve hareket alanlarını da etkilemekte, yerel yöneticiler global etkilerden uzak kalamamaktadırlar. Küreselleşmenin yönetimler üzerinde de etkileri, özellikle ulus-devletin işlevlerindeki değişimle birlikte, egemenliğinin bir yandan ulus-üstü, diğer yandan bölgesel- yerel yönetimler gibi ulus-altı birimlerle paylaşılması sonucunu ortaya çıkarıyor. Bu bağlamdaki en somut örneklerden biri olan Avrupa Birliği’nin yaşadığı deneyim ve bu deneyimin müzakere sürecindeki Türkiye özelindeki yansımaları, bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır.
TURİZM FAKÜLTE VE YÜKSEKOKULLARINDA YABANCI DİL EĞİTİMİ
ÖZET Turizm sektörü dünyada hızla büyüyen ve ülkemizde mevcut tarihi-kültürel kaynakların iyi değerlendirilmesi durumunda bugünden çok daha iyi seviyelere gelebilecek bir sektördür. Turizm sektörünün ülke bazında geliştirilmesi ve bu sektörden elde edilen gelirin arttırılması için öncelikli olarak turizm işletmelerinin sayı ve kapasitelerinin arttırılması ve bu artışa paralel olarak da hizmet kalitesinin en üst seviyeye çekilmesi gerekmektedir. Hizmet kalitesi ise turizm sektöründe çalışan personelin dil becerisi ile doğrudan bağlantılıdır. Ülkemizi ziyaret eden turistlerle önyargılara sebep olmayacak sağlıklı bir iletişim kurmak, tarihi ve kültürel değerlere sahip yerleri kusursuz bir şekilde tanıtmak iyi bir dil becerisiyle mümkündür. Dolayısıyla turizm sektörüne iyi bir dil eğitimi almış ve sektörde kendini iyi yetiştirmiş elemanlar kazandırmak önem kazanmaktadır. Dil ve turizm arasındaki bu bağlantıdan yola çıkarak, bu çalışmada Turizm Fakülte ve Yüksekokullarındaki lisans ve lisansüstü programlarında verilen dil eğitimine yönelik dersler analiz edilmiş ve bu derslerin turizm sektörüne iyi derecede dil becerisine sahip elemanlar yetiştirme konusunda yeterli olup olmadığı tartışılmıştır. Ayrıca iyi dil bilen elemanlar yetiştirmek için turizm ile ilgili lisans ve yüksek lisans programlarının iyileştirilmesi için öneriler getirilmiştir. Araştırma materyali olarak 68 üniversitenin müfredatları kullanılmıştır. Çalışma betimsel analiz yöntemi kullanılarak incelenmiş; veri toplama aracı olarak da tarama modeli ve doküman inceleme yöntemlerinden faydalanılmıştır. Araştırmanın sonucunda 94 lisans programının hepsinde İngilizce dersinin zorunlu olarak verildiği görülmüş, ikinci yabancı dil olarak ise ağırlıklı olarak Almanca, Rusça ve Fransızca eğitiminin verildiği saptanmıştır. Turizm Fakülte ve Yüksekokullarının