NEW EVALUATIONS IN TERMS OF ART HISTORY ABOUT THE STATUS OF AN 18TH CENTURY İSTANBUL MANSION IN BOSPHORUS (original) (raw)
Related papers
Karadeniz Uluslararası Bilimsel Dergi, 2021
In the 19 century, the Turkish and Azerbaijani architecture covered a way basically parallel to the development of architecture in the West. Since 1830s, the classicism in the Turkish and Azerbaijani architecture, and in the same way in the West European one, was forced out by retrospective imitations of historical architectural styles. With that in mind, architects pursued the objective to renovate and enrich full range of tools and methods based on outdated decorative fixtures. In the late 19- by the turn 20 centuries, aspirations to bring the architecture and construction together and thereby form an appropriate estimate gave an impetus to the advent of a new trend in architecture referred to as Art Nouveau. At the same time, the reviewed period was marked by formation of main principles and methods of the Turkish and Azerbaijani architecture that had sway over the new architecture of these countries. Testifying to the development of cultures of these countries later 19-earlier 20 centuries was enhanced diversity of edifices and buildings. Note that these structures preserved their genuineness along with local variations and in keeping with European cannons. Proceeding from the analysis of stylistic peculiarities of Turkish and Azerbaijani traditional forms and methods, technical and stylistic specificities of Art Nouveau, decorative-artistic solutions and symbols of forms in the architecture of Istanbul and Baku, it can therefore be concluded that the reviewed period mattered most in the architecture development. In view of this, the novelty of studies comes not from traditionalism but new approaches to the insight into forms, architectural planning and constructive peculiarities through identifying a place of the Turkish and Azerbaijani architecture in the history of the world architecture. The foregoing revealed the fact that the Turkish and Azerbaijani architecture made a weighty contribution to the development of the world architectural heritage of the end 19-beginning 20 centuries. The point at issue is about conditions predetermining the development of new spatial-dimensional, architectural-design and constructive peculiarities of the Turkish and Azerbaijani architecture, as well as the development of residential-public buildings and basic typological groups of these edifices.
İSTANBUL AHKÂM DEFTERLERİNE GÖRE OSMANLI BAŞKENTİNDE İNŞAAT ESNAFI ( XVIII. YÜZYIL )
İSTANBUL AHKÂM DEFTERLERİNE GÖRE OSMANLI BAŞKENTİNDE İNŞAAT ESNAFI ( XVIII. YÜZYIL ), 2023
Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'daki inşaat sektörünün kurumsal yapısı ve işleyişi, sektör mensupları ve başlıca iş kolları, inşaat esnafına ait imalathaneler ile dükkânların yoğunlaştığı bölgeler, yapı malzemeleri ve temin edildikleri merkezler, bunların sevk ve intikali, müslüman ve gayrimüslimlerin statülerini ve çalışma şartlarını belirleyen hukuki esaslar, sektörde yaşanan yolsuzluklar ve nihayet fiyatlar konusunda pek az şey bilinmektedir. Osmanlı inşaat sektörünün önemli unsurlarından biri olan inşaat esnafı, mimarlık tarihi ve teşkilatıyla ilgili çalışmalarda, Sermimârân-ı Hassa'nın sorumluluğunda faaliyet gösteren bir zümre olarak, yüzeysel bir biçimde ele alına gelmiştir. Dolayısıyla mevcut literatürde inşaat esnafıyla ilgili bilgilere rastlamak neredeyse imkânsızdır.
2017
Kent Ve Kültür Tarihi Bağlamında İstanbul’un Varoş larında Bulunan Eski Rum Köyleri Ve Ortodoks Kiliseleri Envanteri Bizans İmparatorluğu ve daha sonra da İstanbul’un fethi ile Osmanlı İmparatorluğu döneminde Başkentin tarım ve hayvancılıkla ilgili ihtiyaçlarını karşılayan pek çok Rum köyü 30 Ocak 1923 mübadeleye tabi tutulmuştur. O dönemde Eyüp'ün köyleri(karye) olan Küçükköy, Cebeciköy, Boğazköy, Arnavutköy ve Esenler(Litros)'de Rum Ortodoks nüfus ikamet etmekteydi. İnciciyan’a göre; 18. Yüzyıl’da Eyüp İstanbul’un en yakın “varoşu”dur ve Çatalca, Büyük ve Küçük Çekmeceler, Silivri, Ereğli, Midye ve Terkos nahiyeleri Eyüp kazasının sınırları içindedir. Mübadele sürecinin başlamasıyla bu köylerde yaşayan Rum Ortodoks nüfus Yunanistan’a, Yunanistan’dan gelen Müslüman Türkler de bu köylere yerleştirilmiş ve bu köylerdeki mevcut kültür birikiminin üzerine farklı kültürler eklenmeye başlamıştır. Bu köylerde mevcut olan ve günümüze ulaşabilen kiliseler İstanbul sur dışındaki bölgelerden sorumlu TerkosMetropolitliği’ne bağlıdır. İnşa kitabeleri yok olmuş bu kiliseler mübadeleden sonra cemaatsiz kalmış ve günümüze ulaşıncaya kadar farklı işlevlerde (askeri bina, cam ve lastik atölyesi, depo, okul, kurs vs.) kullanılmıştır. Bugün bu tarihi kiliselere işlev-anlam açısından baktığımızda biri halk eğitim merkezine, biri dijital kütüphaneye, ikisi camiye dönüştürülmüştür. Diğer ikisi ise yıkıntı halindedir. Plan olarak bu kiliselerde, Hıristiyanlık dini mimarisinde uzun süre yaygın olarak kullanılan bazilika plan tipinin uygulandığı görülmektedir. Kökeni İÖ. 2. Yüzyıla kadar inen erken Roma imparatorluğunda mahkeme, çarşı ve toplantı salonları gibi halka yönelik sosyal yapılar olarak kullanılan bu binalar boyutlarının büyük olması ve ayin şekline uygun olması nedeniyle tercih edilmiş ve Hıristiyanlığın yaygınlaşmasıyla bu binalara dini işlevler kazandırılmıştır. Bugün İstanbul’un varoşları veya banliyöleri olarak nitelendirebileceğimiz bu bölgeler mevcut Rum Ortodoks kiliseleri ve sahip olduğu arkeolojik kalıntıları ile bu güne kadar incelenmemiş olup; bu çalışmayla, İstanbul’un kent ve kültür tarihi açısından önemli olan bu köyler ve günümüze ulaşabilmiş bu kiliseler/arkeolojik kalıntıların envanteri çıkarılarak yazılı ve görsel kaynaklar doğrultusunda tanıtılmaya çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: İstanbul, Kent ve Kültür Tarihi, Varoş, Osmanlı Dönemi Rum Ortodoks Kültürü, Köyleri ve
BARBERING PROFESSION IN OLD ISTANBUL LIFE WITHIN VISUAL ARTS AND THE MATERIALS USED BY BARBERS
2021
In early period of the Ottoman Empire, the craftsman who was defined as "halik (hallak)" and "ser-teraş" and used to cut men's hair and beard has been called berber (meaning of barber in Turkish) which derives from barbiere word, since the 16th century (Aksu, 1996:1). The word actually originates from barba (beard) in Latin. On the other hand, it passed to Turkish from Persian. Even though "perukár" was used instead of "berber" under the western influence at the beginning of the the 20th century, the use of "berber" word was completely adopted in Republic period (Anonymous, 1994:155). Main duties of the barbers who were divided into two groups as the barbers having shop, and mobile barbers were circumcision and the treatment-purpose processes such as cupping, blood letting, dentistry (Gürbüz, 2012:233), leech therapy, and preparing ointment for baldness and louse therapies and skin diseases as well as haircut and beard shaving (Koçu, 2002:49) (Işın, 2013:196). The barbers who used to provide service based on the manners and customs originating from Ahi community were using the tools and materials such as barber's apron and towel, beard comb, barber's mirror, razor pouch, razor and circumcision shaft. These tools and materials are among the substantial material cultural heritage of the Ottoman-Turkish cultural history. Most of such materials that came from the palace collections and public barbershops and have survived until now were made of the rarest threads, velvets and jewels. Besides, they were included in the collections of different museums. In this study, it was aimed to discuss the barbering profession which was significant in social and socio-cultural life of the Ottomans, with the examples from Turkish painting art and within the art history discipline. Furthermore, it was targeted to evaluate the materials used to perform this profession, together with their artistic features in the context of functional characteristics, form and adornment.
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi (The Journal of International Social Research), 2016
Abstract All governments and empires has a system similar to human body, when a happening occurs in any part of it, all other parts are also effected in big or small amounts. In the world history, military or political events continually redirect and changes the way of understanding of art and architecture. Wars, victories, governing people or person are the first and most to get affected from them. After the conversion, the outlook of the city suddenly changes. The group of people or person who has the power of governing, establishes big palaces or religious structures in order to send messages to their enemies and citizens. Or sometimes when an emperor loses his/her power of governing, s/he contructs such imposing structures, disregarding the limited budget of the government, in order to seek their bad reputution or to seek the hard position in which they are. This research explains Fatih Sultan Mehmet’s psychology after the Istanbul’s conquest and his point of view to the conquest and furthermore padishahs importance given to these kind of efforts and his aims in them. While these reconstructions were happening by his efforts, Byzantine architectures structure and psychological effects were also important. To wrap up Ottoman mosques before and after the conquest has been massively examined and contrasted with the sample mosques. Also given place to Mimar Sinan’s aims, which he used them to reach in his art works. And at the end, a general idea has been came out from the research informations. Keywords: Ottoman Empire, Byzantine Empire, Architecture, Architect, Mosque, Conquest, Istanbul, Fatih Sultan Mehmet, Hagia Sophia, Mimar Sinan. Öz Devletler ve imparatorluklar insan vücuduna benzeyen bir sisteme sahiptir, herhangi bir bölgede meydana gelen hadise diğer bölgeleri de az ya da çok oranda etkiler. Dünya tarihinde siyasi ve askeri olayların sanatı ve özellikle mimariyi büyük ölçüde yönlendirdiği ve etkilediği sıkça görülmüştür. Savaşlar, zaferler ya da hükmeden kesimin ya da kişinin değişiminden sonra ilk ve büyük ölçüde etkilenen unsur şehirlerin dış görünüşüdür. Hükmetme gücüne sahip kişi ya da kişiler güç ve zenginliklerinin kanıtı olarak büyük saraylar ya da dini yapılar inşa etmişler bu yolla düşmanlarına ve halklarına mesaj yollamışlardır. Kimi zaman ise gücünü kaybeden hükümdarların gövde gösterisi yapmak amacıyla mali durumlarını zorlayarak gösterişli yapılar inşa ettirip durumlarını gizlemeye çalıştıkları da görülmüştür. Bu çalışmada Osmanlı İmparatorluğu’nun son başkenti olan İstanbul şehrinin 29 Mayıs 1453 tarihinde Fatih Sultan Mehmet (II. Mehmet) tarafından Doğu Roma İmparatorluğu’ndan (Bizans İmparatorluğu) alınmasının Osmanlı cami mimarisi üzerindeki etkileri yukarıda bahsi geçen durumlar göz önüne alınarak incelenmiştir. Bu inceleme yapılırken Fatih Sultan Mehmet’in fetih sonrası psikolojisi, İstanbul’un fethine bakış açısı açıklanmış ve padişahın imar faaliyetlerine verdiği önem ve bu faaliyetlerdeki amacı anlatılmıştır. Bu imar faaliyetleri yapılırken Bizans mimarisinin yapısal ve psikolojik etkileri ele alınmıştır. Konuyu açıklığa kavuşturmak adına fetih öncesi Osmanlı camileri ve fetih sonrası Osmanlı camileri yapısal ve kütlesel olarak incelenmiş, örnek camilerle karşılaştırma yapılmıştır. Mimar Sinan’ın eserleri ve eserleriyle ulaşmak istediği amaç verilmiştir. Sonuç kısmında ise çalışmada yer alan bilgilerden yola çıkılarak genel bir yargıya varılmıştır. Anahtar Kelimeler: Osmanlı İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu, Mimari, Mimar, Cami, İstanbul, Fetih, Fatih Sultan Mehmet, Ayasofya, Mimar Sinan.