TÜRKİYE’NİN AVRUPA BİRLİĞİ’NE YÖNELİK BAŞLATMIŞ OLDUĞU ÜYELİK REFORMLARI İLE 15 TEMMUZ BAŞARISIZ DARBE GİRİŞİMİ ARASINDAKİ KORELASYON İLİŞKİSİ (original) (raw)
Related papers
Perhaps, there is not anyone who has not heard anything about the Turkey-EU relations which has become an endless story because there is a vast literature including academic works and op-eds on these relations. Some of these works bring these relations back to the Ottoman Empire, some of them starts from the Republican times, and some of them are written instantly. Therefore, it is safe to say that there are not any generations that does not know the EU-Turkey relations, especially in Turkey. Starting from this point, “The EU-Turkey Relations from Refugee Crisis to 15th July Coup Attempt: Is It Possible to Rejuvenate Relations” titled this paper analyses relations without taking back to the far past, instead by focussing the period when the relations have peaked and then have come to a breaking point under the AKP rule. Today, the frozen EU-Turkey relations have come to a breaking point after the EU backed coup-plotters during the 15th July Coup Attempt. The AKP governments period, especially the reactions from the EU and the member states in the aftermath of the coup-attempt will be demonstrated. Also, predictions on the EU-Turkey relations and whether they have changed or not in the aftermath of the coup-attempt will be analysed. Finally, this paper will answer the question of whether it is possible to rejuvenate relations and will discuss solution suggestions.
ÖZET Yarım asırdan fazla bir süredir devam eden Türkiye-AB ilişkileri, günümüzde çözmesi zor bir düğüm halini almıştır. 2006 yılında Kıbrıs sorunu nedeniyle tıkanan ilişkiler 2012 yılında yayınlanan Pozitif Gündem ile az da olsa canlandırılmaya çalışılmıştır. Pozitif Gündem kapsamında Aralık 2013'te yapılan Geri Kabul Antlaşması ve Vize Diyaloğu süreçleri iki taraf arasındaki ilişkileri az da olsa hareketlendirmiştir. Ancak 15 Temmuz 2016'da Türkiye'de Fetullah Gülen Terör Örgütü (FETÖ) mensubu bir grup asker tarafından yapılan darbe girişimi nedeniyle ilişkiler yeniden çıkmaza girmiştir. AB'nin darbe girişimi konusunda tutumunu geç beyan etmesi Türkiye'de AB'ye karşı olumsuz bir hava yaratmıştır. Diğer yandan Avrupa Parlamentosu'nun Kasım 2016'da yaptığı toplantıda Türkiye ile üyelik müzakerelerinin durdurulmasına yönelik aldığı tavsiye kararı ilişkileri yeniden durma noktasına getirmiştir. Diğer yandan Avusturya Hollanda gibi ülkeler de yaşan bu gelişmelerden dolayı Türkiye ile üyelik müzakerelerinin durdurulması gerektiğini söylemişlerdir. Ancak bu kara AB Bakanlar Konseyi toplantısında reddedilmiş ve Türkiye'de istikrarın sağlanması ve demokrasinin gelişmesi için Türkiye ile üyelik müzakerelerine devam edilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Bu durum AB içinde tek sesliliğin hala tam olarak oturmadığını göstermektedir. Bu durum aynı zamanda Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin seyrini de etkileyecektir. Mevcut AB yapısı içinde Türkiye AB'ye tam üyelik için gerekli her şeyi sağlayıp katılım antlaşması sürecine geçilmiş olsa dahi Avrupa Parlamentosu'nun ilgili kararları nedeniyle katılım antlaşmasını onaylaması zor görünmektedir. Diğer yandan katılım antlaşmasının ulusal parlamentolarda onaylanması sürecinde söz konusu antlaşmayı Avusturya, Fransa gibi devletlerin onaylamayacağına da kesin gözüyle bakılmaktadır. Bu nedenle yaşanan bu gelişmeler ışığında ilişkilerin nasıl bir şekilde devam edeceğini merak konusudur. Bununla birlikte küresel ekonomik kriz nedeniyle AB'nin yapısında değişikliğe gitme kararı alınmıştır. Bu anlamda Türkiye'nin AB üyelik süreci söz konusu değişime göre şekillenmelidir. Bu yüzden Türkiye bu süreçte aceleci davranmamalı sürece göre hareket etmelidir. Diğer yandan Türkiye ne olursa olsun AB'ye üyelik için gerekli kriterleri yerine getirmeye çalışmalı, AB'den çıkma gibi tartışmalara izin vermemelidir. Çünkü süreç AB'deki değişime bağlı olarak şekillenecektir. Bu anlamda çalışmamız, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Türkiye-AB ilişkileri çerçevesinde yaşanan gelişmeleri değerlendirecek ve bu gelişmeler çerçevesinde ilişkilerin nasıl bir seyirde devam edeceği farklı senaryolar çerçevesinde değerlendirilerek analizler yapılmaya çalışılacaktır. Çalışmamızda İlerleme Raporları, Genişleme Strateji Belgeleri, AB kurumlarının raporları gibi temel belgelerden ve ikincil kaynaklardan faydalanılacaktır. ABSTRACT Turkey-EU relations, which continue more than half a century, have become a difficult node to solve today. Relations that were clogged due to the Cyprus problem in 2006 were tried to be revived at least with the Positive Agenda published in 2012. Within the scope of the Positive Agenda, the Readmission Agreement and the Visa Dialogue process in December 2013 mobilized the relations between the two sides to a lesser extent. However, on July 15, 2016, relations between Turkey and the Fethullah Gülen Terror Organization (FETO). The late declaration of the EU's position on the coup attempt has created a negative atmosphere in Turkey against the EU. On the other hand, the European Parliament's recommendation for the suspension of membership negotiations with Turkey at its November 2016 meeting brought the point of resumption of relations. On the other hand, some states such as Austria and Netherlands said that countries should stop their membership negotiations with Turkey because of these developments. However, this decision was rejected at the EU Council of Ministers meeting and stressed that negotiations for membership with Turkey should be continued in order to ensure stability in Turkey and to promote democracy. This shows that your single voice in the EU is still not fully occupied. This will also affect the course of relations between Turkey and the EU. It seems difficult for Turkey to approve the accession treaty because of the relevant decisions of the European Parliament, even if the EU has provided everything
15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ’NİN BELEDİYELER ÜZERİNDEKİ YANSIMASI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME
15 Temmuz 2016 günü Türkiye’de, bir grup vesayet odağının darbe teşebbüsünde bulunduğu tarihe işaret etmektedir. Bu tarihte Türk idare tarihindeki diğer darbelerden ayrılan bir darbe girişimi gerçekleştirilmeye çalışılmış olmakla birlikte topyekûn tüm milletin darbeye karşı duruşundan dolayı darbe heveslileri, oluşturmak istedikleri yeni vesayet rejimini ihdas etmekte başarısız olmuşlardır. FETÖ ve işbirlikçileri eliyle gerçekleştiği belirlenen darbe girişiminde darbeciler doğrudan sivil vatandaşlara ateş etmekten çekinmedikleri gibi Türk demokrasisinin somut tecelligahı olan TBMM’yi dahi bombalamışlardır. 240 vatandaşımızın şehit olduğu darbe girişiminin ardından 1982 Anayasasının 121. Maddesi ve 2935 sayılı OHAL Kanunu 3. Maddesine istinaden, tüm ülkede OHAL ilan edilmiştir. OHAL ilanı ile gerek darbecilerle mücadele edilebilmesi ve gerekse darbe heveslilerinin, yandaşlarının ya da finansörlerinin tasfiye edilmesi çerçevesinde olağanüstü hal kapsamında bazı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnameleri (KHK) bakanlar kurulu tarafından düzenlenerek Resmi Gazetede yayınlanmıştır. Bu KHK’lerden biri de 5393 sayılı belediye kanununda değişiklik öngören 674 sayılı KHK’dir. Adı geçen KHK ile terör ile irtibatı olduğu için görevden uzaklaştırılan belediye başkanlarının yerine “kayyum” atamasının önü açılmıştır. Bu çalışmada 674 sayılı KHK ile belediyelerde belediye başkanı veya başkan vekili ya da meclis üyesinin terör veya terör örgütlerine yardım ve yataklık suçları sebebiyle görevden uzaklaştırılması veya tutuklanması ya da kamu hizmetinden yasaklanması veya başkanlık sıfatı veya meclis üyeliğinin sona ermesi hallerinde, büyükşehir ve il belediyelerinde İçişleri Bakanı, diğer belediyelerde vali tarafından belediye başkanı veya başkan vekili ya da meclis üyesi görevlendirilmesine imkan veren düzenleme, yerel demokrasi ve hukuk devleti bağlamında değerlendirilmeye çalışılacaktır. Ayrıca hizmetlerde aksama yaşanmasının terörle mücadeleyi güçleştirmesi ya da belediye imkânlarının terör örgütlerinin desteklenmesi için kullanılması durumunda yapılacak işlemlerle ilgili 674 sayılı KHK ile getirilen düzenlemeler de tartışılmaya çalışılacaktır.
ÖRTÜLÜ OPERASYONLAR ÇERÇEVESİNDE 15 TEMMUZ 2016 DARBE GİRİŞİMİ
AKP hükümetini devirmek amaçlı, 15 Temmuz 2016 Askeri Darbe kalkışması ve kaos yaratma eyleminin, yapan askerlerin çoğunluğunun Fethullah Gülen cemaati üyesi olması nedeniyle yurt dışı istihbarat örgütleri tarafından desteklenen bir örtülü operasyon olup olmadığı bu makalenin ana konusudur. Makalede Gülen cemaati, bir siyasi örtülü operasyonlar kapsamında yaratılmış, ülke yönetimini ele geçirerek, Türk devletinin yeniden inşa edilmesi ve dış politika uygulamalarında, Yurt dışı devletlerin çıkarlarına uygun olarak hareket etmesini sağlayacak siyasi bir araç olarak görülmektedir. Bu görüşten yola çıkarak 17-25 Aralık 2015 ve 15 Temmuz 2016 Askeri Darbe Kalkışması da bu örtülü faaliyetlerin devamı olarak sayılmaktadır. Makale de öncelikle örtülü operasyon kavramı açıklandıktan sonra, Fethullah Gülen cemaatine değinilecektir. Cemaatin lideri, örgütlenme yapısı, uygulama geçirmek istediği amaçlar ve bu amaçlarla paralellik taşıyan Yurt dışı devletlerin ulusal politikaları arasındaki benzerliklere değinilecektir. Yurt dışı devletler olarak öncelikle ABD, İsrail sonrasında İngiltere ve Almanya temel alınmaktadır. Ancak ABD’den ikamet izni alarak, cemaatini buradan yöneten lideri Gülen nedeniyle ABD ve İsrail daha önemli ülkelerdir.
Makale
ÖZET Türkiye'nin birçok sahada dünyaya açılması sonucu eğitim kurumlarımızda ve özellikle de yükseköğretimde uluslararası öğrencilerin sayısı gittikçe artmaktadır. Bu bağlamda bir cazibe merkezi haline gelmeye başlayan Türkiye'de lisans öğrenimlerini gerçekleştirmek isteyen öğrenciler öncelikle Türkçe öğretimine tabi tutulmaktadır. Yabancı dil öğretiminde dilin yapısının yanında kültürel unsurların da öğrenciye transfer edildiği göz önüne alındığında, o dili öğrenen birey bir müddet sonra öğrendiği dili oluşturan kültürel dokuyu da özümsemektedir. Türkçenin öğretildiği öğrenciler de bir süre sonra bu kaynak kültüre ilişkin kodları fark etmeye ve kültüre kaynaklık eden toplumsal olaylara karşı bir hassasiyet edinmeye başlarlar. Ülkemizin 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşamış olduğu hain darbe girişimi bu açıdan bakıldığında uluslararası öğrencilere yönelik etkiler de yapmıştır. Bu çalışmada bir devlet üniversitesinin Türkçe Öğretim Merkezi'nde öğrenim gören 26 uluslararası öğrencinin 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin görüşleri konu edilmiştir. Bulgular incelendiğinde öğrencilerin darbe girişimine dair yüksek bir farkındalığa sahip oldukları belirlenmiştir. Öğrenciler bu olayın kendilerini korkutup endişelendirdiğini ancak ilerleyen saatlerde girişimin başarısız olduğunu duyunca mutlu olduklarını ifade etmişlerdir. Ayrıca Türk halkının bu hain girişim karşısındaki sağlam direnişi ve birlikteliği ile cesaretini ve vatanseverliğini kanıtladığını belirtmişlerdir. Bununla birlikte Türkiye'yi kendi vatanları gibi gördüklerini, darbe girişiminin karşısında ve Türk halkının yanında olduklarını ve bu darbe girişiminin kendi ülkelerinde de lanetlendiğini ifade etmişlerdir.
INTERNATIONAL JOURNAL of DISCIPLINES ECONOMICS & ADMINISTRATIVE SCIENCES STUDIES, 2017
ÖZ Demokrasinin bir yönetim şekli olarak ortaya çıkışı çok eski olmakla birlikte yaygınlık kazanmaları ve yerleşikliği insanlık tarihi açısından yenidir. Özellikle 18. yüzyılda yaşanan Amerikan ve Fransız devrimlerinin demokratik rejimlerin yaygınlaşmasını sağladığı bilinmektedir. Bununla birlikte 20. yüzyılın son çeyreğine gelindiğinde demokratikleşme ve demokratik ilkelerin uygulanması noktasında küresel boyutta olumlu bir ivme yakalanmıştır. Ülkemiz ise küresel ölçekteki demokratikleşme dalgalarına 1946 yılında çok partili hayata geçişiyle merhaba demiştir. Bu tarihten itibaren demokratik değerlerini yükseltemeye çalışan Türkiye, başarılı (1960, 1971 ve 1980)-başarısız (1962,1963), post-modern (27 Şubat 1997), e-muhtıra (27 Nisan 2007) ve son olarak da Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)'nün (15 Temmuz 2016) demokratik değerleri sekteye uğratan darbe girişimlerine sahne olmuştur. Nihayetinde ülkemiz tüm bu kesintilere rağmen milletiyle birlikte her zaman demokrasiden yana tavır almış ve demokrasinin kesintiye uğradığı darbe dönemlerinden demokratik kural ve kurumları içselleştiren bir hafızayla çıkmasını başarmıştır. Demokrasi dışı uygulamalara karşı halkta oluşan bu hafıza, demokrasinin pekişmesi ile ilgili yapılan tanımlarda çok önemli bir yere sahip olan tavırsal duruşun da oluşmasına katkı sağlamıştır. Özellikle 15 Temmuz 2016'da FETÖ'ye mensup bir grup askerin başını çektiği hain darbe girişiminde halkın göstermiş olduğu refleks, ülkemiz demokrasisinin güçlü bir kamuoyu nezdinde yerleşik kazandığını göstermesi açısından önem taşımaktadır. Dolayısıyla çalışmada 15 Temmuz hain darbe girişimi esnasında ve sonrasında kamuoyunun göstermiş olduğu tavırsal yaklaşımın, ülkemizdeki demokratik ilkelerin yerleşmesi için güçlü kamuoyunun varlığı bakımından analizinin yapılması amaçlanmaktadır. Her şeyin ötesinde ucunda ölüm olduğunu bile bile darbeye direnen Türk halkı, demokrasiden yana göstermiş olduğu tavırsal yaklaşımla tüm dünyaya örnek bir miras bırakmıştır. Şüphesiz darbe girişimi esnasında iktidar-muhalefet tüm partilerin dayanışma içerisinde olması ve medyanın demokratik süreçlere vurgusu, halkın darbeye karşı güçlü tavır almasını kolaylaştırmıştır. ABSTRACT The emergence of democracy as a form of government has become widespread as it is too old and the establishment is new in terms of human history. It is known that especially the American and French revolutions of the 18th century provided democratic regimes widespread. However, when it came to the last quarter of the 20th century, there was a positive momentum on the global scale as democratization and the application of democratic principles. Our country, on the other hand, called democratization waves in global scale in 1946 with the multiparty passion. From this date on, Turkey has been trying to raise its democratic values and has been successful
15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ VE DENİZLİ
Bu çalışmada; 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Türkiye'de sık sık gündeme gelen, tartışılan ve darbe girişiminin önlenmesinde önemli bir yeri olan Denizli konu edilmiştir. Çalışmanın giriş kısmında; konunun daha iyi anlaşılması amacıyla 15 Temmuz Darbe girişimi öncesinde iç ve dış politikada yaşananlar, darbeye giden süreç ve darbe sırasında yaşananlar ana hatlarıyla ortaya konulmuştur. Çalışmanın asıl kısmının ilk bölümünde; 15 Temmuz Darbe Girişimi karşında Denizli'nin tutumundan, darbe sırasında Denizli'de yaşananlardan söz edilmiştir. İkinci bölümünde, 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrasında yazılı ve görsel basından hareketle, Denizli'deki "Demokrasi Nöbetleri"nden ve Denizli kamuoyundan bahsedilmiştir. Çalışmanın sonuç kısmında ise bir takım yorum, değerlendirme ve sonuçlara yer verilmiştir.
15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ ÇERÇEVESİNDE DİJİTAL DİPLOMASİNİN KULLANIMI
Uluslararası Sistemde yer alan aktörler arasındaki sorunların barışçıl yollarla çözülmesi olarak tanımlanabilecek diplomasi, tarihsel süreçte ad hoc diplomasi, sürekli diplomasi, telefon diplomasisi, mekik diplomasisi gibi pek çok değişim ve dönüşüm geçirmiştir. Son dönemlerde diplomasi Dijital Diplomasi adı verilen yeni bir yöntemle daha tanışmıştır. Dijital diplomasi dış politika sorunlarının internet yoluyla çözülmesidir. Günümüz dünyasında iletişimin oldukça hızlı ve yoğun bir biçimde gelişme göstermesinin doğal bir sonucu diplomasiye de yansımıştır. Dijital diplomasi, Facebook ve Twitter başta olmak üzere sosyal ağların etkin bir şekilde kullanılmasını tanımlamakta ve ülkelerin diğer ülkelerdeki vatandaşlarını ve dünyadaki farklı halkları dijital araçları kullanarak bilgilendirmesi, onlarla iletişime geçmesini hedeflemektedir. Dünya üzerinde dijital diplomasiyi en çok kullanan ülkeler İngiltere, İsrail, ABD’dir. Türkiye’de ise dijital diplomasi yeni yeni kullanılmaya başlanmıştır. Bu yüzden Türkiye dijital diplomasi konusunda strateji geliştirmesi gerekmektedir. Türkiye’deki ilk dijital diplomasi örneği, geçen yıl Libya’da gözaltına alınan dört ABD’li gazetecinin Türkiye aracılığıyla kurtarılmasında yaşanmıştır. Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Namık Tan’ın, gazetecilerin kurtarılmasını Twitter’dan duyurup resimlerini paylaşması, Türk diplomasisinin sanal ortamda varlığını kanıtladığı ilk örnek olmuştur. Benzer bir süreç 15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe girişimi sırasında da olmuştur. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar ve parti liderleri darbe girişimine ilişkin mesajlarını sosyal medya ağları üzerinden yapmışlardır. Bu açıdan bakıldığında çalışmamız, Türkiye’de dijital diplomasinin ne durumda olduğu, ne ölçüde ve nasıl kullanıldığı, gelişmesi için ne tür politikalar ve stratejiler geliştirmesi gerektiği hususunu 15 Temmuz darbe girişimi üzerinden açıklayarak değerlendirmeler yapmaya çalışacaktır.