(48/5) Kırşehirli 'Îsa'ya Ait Yeni Bir Dâstân-ı İbrâhîm Nüshası ve Dili (original) (raw)

Dîvânçe-i Bâis'in Yeni Tespit Edilen Nüshası ve Ekler

Çukurova Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları Dergisi, 2024

Kassâbzâde Ahmed Bâis, on sekizinci yüzyılın ortaları ile on dokuzuncu yüzyılın ilk yıllarında yaşamış bir şairidir. Biyografisi hakkında ayrıntılı bilgiler veren tespit edilebilen tek tarihî kaynak, Şeyhülislam Ârif Hikmet Bey’in şairler tezkiresidir. Bursa Mihaliç’te doğmuş, eğitimini İstanbul’da tamamlamış, Halim Geray Han’a hocalık vazifesiyle Rumeli’de Vize-Saray’a gitmiştir. Çeşitli görevlerde bulunduktan sonra, Bağdatlı İsmail Paşa’nın aktardığına göre 1215 (1800-1801) yılında Maraş’ta vefat etmiştir. Ârif Hikmet Bey’in verdiği bilgiye göre bilinen tek eseri dört cüz miktarı Dîvân’ıdır. Bu eserin, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi’nde kayıtlı nüshası divançe hüviyetindedir. Bu nüsha üzerine daha önce İdil Can Mamaş, Akın Zengin ve Bilge Kaya-Yiğit tarafından üç ayrı çalışma yapılmıştır. İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi nüshasında, Bâis’e ait 1 kaside, 2 müseddes, 1 tahmis ve 57 gazel kayıtlıdır. Bu makalenin konusu olan Çorum Hasan Paşa Yazma Eser Kütüphanesi’nde kayıtlı yeni tespit edilen nüsha ise Bâis’e ait şimdiye kadar yayımlanmamış şiirleri ihtiva ettiği gibi onun edebî biyografisine dair yeni bilgilere ulaşılmasını sağlar. Toplam 124 manzumenin kayıtlı olduğu nüsha sayesinde, Bâis’e ait daha önce yayımlanmamış 2 kaside, kaside başlıklı 1 kıta-i kebire, 1 tahmis, 3 tarih kıtası, 37 gazel, 8 kıta, 7 matla ve 4 müfret daha ortaya çıkmıştır. Bâis’in Hoca Neşet’in talebelerinden biri olduğu, Şehbaz Geray Han’a ve Sünbülzade Vehbî’ye kasideler sunduğu, İsmail Begzâde Mehemmed Beg’nin doğumuna, Şeyhülislâm Mekkî Mehemmed Efendi’nin meşihat makamına getirilişine, Âsım İnşâsı Zeyli’nin tamamlanışına ebcedle tarih düşürdüğü; Türk şairlerinin yanında ‘Urfî-i Şîrâzî, Sâib-i Tebrîzî ve Hâfız-ı Şîrâzî gibi Farsça şiir söyleyen şairlere nazireler yazdığı tespit edilmiştir. Bu çalışma ve yeni belirlenen nüsha, daha önce yapılan çalışmalardaki bazı yanlış bilgilerin tashih edilmesini de sağlamıştır. Bâis’in şiirler sunduğu, Kevâkibzâde nisbesiyle anılan kişinin kimliği ortaya çıkmış, daha önce Fâzıl-ı Enderûnî’nin bir gazeline nazire yazdığı belirtilmişse de ilgili gazelin Hâfız Hacı Tahir Efendi’nin şiirine nazire olduğu anlaşılmıştır. Bâis, gelenekten beslenen bir şair olmakla birlikte orijinal hayaller peşinde koşan, Sebk-i Hindî üslubunun ve bu üslup devresine mensubiyeti bilinen şairlerin etkisinde şiirler kaleme alan renkli ve değerli bir şairdir.

Kız Destanı'nın Saraybosna'da Tespit Edilen Yeni Bir Nüshası (ḥikâyet-i duḫter ile maʿa yigidiñ mesʾele-i ḳıṣṣası) ve Dil Özellikleri* 1

Kız Destanı'nın Saraybosna'da Tespit Edilen Yeni Bir Nüshası (ḥikâyet-i duḫter ile maʿa yigidiñ mesʾele-i ḳıṣṣası) ve Dil Özellikleri, 2023

Öz: Anadolu sahası Türk edebiyatının ilk dönem ürünleri içinde yer alan ve etki alanı Balkanlara kadar uzanan manzum dinî eserler, hitap ettiği halka İslamî bilgi vermek ve geniş halk kitlelerini eğitmek için kaleme alınmış eserlerdir. Bu hikâyelerde kıssadan hisse çıkarma, İslamî ve destanî motifler bir arada kullanılmıştır. Bu dönemde manzum dinî metinler, Peygamber sevgisi ve İslamî ortak yaşam kültürü oluşturma amacını taşıdığından, eserlerin ahlaki ve didaktik yönü ön plana çıkmaktadır. Çalışmamızın konusunu teşkil eden bu tarz hikâyelerden biri de Kız Destanı'dır. Dinî ve ahlaki yönü ön planda olan Kız Destanı, 18. yüzyılda Ömer b. Âdem tarafından çoğaltılmıştır. Kız Destanı'nın bilinen altı nüshası vardır. Üzerinde çalıştığımız nüsha, Saraybosna Gazi Hüsrev Bey Kütüphanesi İslamî El Yazmalar Koleksiyonu 1069/1 numaralı mecmuada kayıtlıdır. Çalıştığımız bu nüsha Anadolu sahasında tespit edilen nüshalardan daha hacimlidir. Yoksul bir ailenin ilme meraklı yiğit oğlu ile padişahın kızı arasında geçen karşılıklı konuşmalardan yola çıkarak İslamî değerler okur ve dinleyicilere aktarılmaktadır. Bu makalede manzum dinî hikâyelerle ilgili kısa bilgiler verilmiştir. Tespit edilen yeni bir Kız Destanı'nın Saraybosna nüshasının diğer nüshalardan muhteva açısından farkı ortaya konulmuştur. Hikâyenin dil özellikleri, şekil ve muhtevası açısından incelenmiştir. Çalışma, metnin çözümlemesine yardımcı olmak için en sonda "Sözlük" bölümü ile tamamlanmıştır.

Dâstân-ı Ejderhâ’nın Paris Bibliotheque Nationale (Turc 396) Nüshası Üzerine Bir İnceleme

Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi - Atatürk University Journal of Faculty of Letters, 2021

Dâstân-ı Ejderhâ was written by Kirdeci Ali at the end of the 13th century and the 14th century. It is a verse religious epic that has the phonetic and linguistic characteristics of Old Anatolian Turkish. In the work, a wild dragon that appeared in the Arabian deserts and Imam Ali's struggle is the subject. In the study, firstly, explanations about Old Anatolian Turkish were made, and then information was given about the copy that was taken as basis in the study. In the next section, information about the author, subject and content of the work is shared. The previous studies about Dâstân-ı Ejderhâ were also mentioned and other known copies of the work were mentioned. In the continuation of the study, the summary of the event, its heroes, time and place are discussed. In addition, animal names, musical instruments and war instruments are presented in the study. Then, the transcription and the gram-matical index of the text are given. In the last part, there are resources used throughout the study. With this study on the copy of Paris Bibliotheque Nati-onale of Dâstân-ı Ejderhâ, the existing vocabulary belonging to the Old Ana-tolian Turkish Period in will be revealed for the first time.

Kur'ânî Dilin Nebevî Dili İnşası

Kur'ânî Dilin Nebevî Dili İnşası, 2016

Kur'an, muhataplarına bakan yönüyle beşerî zihniyete tenezzül ettirilmiş bir dilden; yüce yaratıcıya bakan yönüyle de aşkın bir hitaplar bütününden müteşekkildir. Şüphesiz Kur'an-ı Kerim'in bu durumu, onun zaman, mekan, hafıza, idrak gibi zafiyetlerle malul beşerî bir alanı muhatap alışından kaynaklanan özelliklerdir. Bu özellikler aynı zamanda, Kur'an'ın, muhatapların algı ve tahammül durumunu dikkate aldığının da göstergesidir. Kur'an dili tüm bu özellikleriyle öncelikle ilk muhatabı olan Rasulullah’ı (s.) irşad etmiş, akabinde ümmeti için üsve-i hasene olan Rasul (s.), bu dili muhataplarına tebliğ etmiştir. Kur'an dili muhataplarının zihnini inşada hem beşeri dilin anlatım vasıtaları olan edebî yöntemlerden faydalanmış hem de bu yöntemlerin ötesinde kendine has bir üslup kullanmıştır. Bu üslupta teosentrik (Allah merkezli) bir dil hakim olmuş, Kur'an'ın kullandığı Arabî dil, Rab'ca bir söyleme dönüşmüştür. Zihni bu söylemle inşa olmuş ilk muhatap olan Rasulullah (s.) da muhataplarını irşatta Rabbinden öğrendiği dil usullerini kullanmış, Kur'an ayetleriyle konuşarak, Rabbinin dilini dil edinmiştir. Bu durum, çalışmamız içinde Kur'anî dilin Nebevî dili inşası olarak karşılık bulmuştur. İnşanın nebevî dildeki yansımaları rivayetler üzerinden takip edilmiş, bu takibi kolaylaştırıcı bir yapı olarak kudsî hadisler baz alınmıştır. Kudsî hadislerin tespitinde de asıl kaynağımızı Abdurrauf Münavi’nin (v. 1031/1622) el-İthafatü’s-Seniyye bi’l-Ehadisi’l-Kudsiyye isimli eseri teşkil etmiştir. Çalışmamız kapsamında, çoğunlukla Allah dedi ki/diyor ki lafızlarıyla başlayan kudsî hadisler, manası vahiy yoluyla Allah'a ait olan değil, lafzı da manası da ilahî inşa ve irşad yoluyla Rasul’e (s.) ait olan söylemler olarak değerlendirilmiştir. Bu yönüyle çalışmamızda kudsî hadisler, Kur'anî dil ile inşa olan nebevî dilin bir ürünü yani Kur'an dilinden mülhem bir söylem olarak yer bulmuştur. Anahtar Kelimeler: Kur'ânî dil, nebevî dil, zihniyet oluşumu, dünya görüşü, kudsî hadis

Ahmed-i Dâ’î’nin Teressül Adlı Eserinin Yeni Bir Nüshası

. Ahmed-i Dâ'î'nin Teressül Adlı Eserinin Yeni Bir Nüshası Özet Osmanlı edebiyatının velud yazarlarından olan Ahmed-i Dâ'î (ö. 832/1429'dan sonra) edebiyat, akaid, rüya tabiri, dilbilimleri ve hadis gibi birçok alanda eser vermiştir. Bu eserleri arasında tamamen edebî bir amaçla yazılmış olanları bulunmakla birlikte Ahmed-i Dâ'î, döneminin ihtiyaçlarına cevap verecek metinler de kaleme almıştır. Bu bakımdan müellifin "mübtedî" olarak nitelediği okurlarına yardımcı olmak üzere kaleme aldığı eserlerinden birisi de Teressül adlı inşa eseridir. Maalesef bugüne kadar Teressül'ün tam bir nüshası ele geçmemiştir. Bilinen tek ve eksik nüshası Manisa Muradiye Kütüphanesi'nde 1856 numarada kayıtlı mecmûanın içindedir. Bu makalede ise Edirne Selimiye Yazma Eser Kütüphanesi'nde 6998 numarada kayıtlı mecmûanın içinde bulunan, bugüne kadar bilinmeyen ve fakat yine eksik olan bir nüsha tanıtılacak ve iki nüshanın karşılaştırması üzerinden Ahmed-i Dâ'î özelinde eser telifi ve istinsahı üzerine kimi fikirler serdedilecektir.

Yeni Bir Nüshayla Değişen Fotoğraf: Yûsuf-ı Meddâh’ın (ö. XIV. yy) Kıssa-i Yûsuf’u ya da Erzurumlu Darîr Kıssa-i Yûsuf Adlı Bir Mesnevi Yazmış mıdır?

2018

Anadolu sahası Türk edebiyatının erken dönemlerinde, çok rağbet gören hikâyelerden biri, XVI. yüzyılın sonuna kadar etkisini kaybettirmeden devam edecek olan Yusuf u Züleyha hikâyesidir. Şu ana kadar yapılan çalışmalarda, XIII. ve XIV. yüzyıllarda; Alî, Haliloğlu Alî, Şeyyâd Hamza, Süle Fakîh ve Erzurumlu Darîr gibi şairlerin bu hikâyeyi ele aldıkları bilinmekteydi. Bu çalışmada, 2015 yılında, İstanbul Medeniyet Üniversitesi BAP biriminin desteklediği “Cezayir Milli Kütüphanesi’ndeki Türkçe Yazmaların Kataloğu” başlıklı 15 günlük bir araştırma projesi kapsamında tespit ettiğimiz bir Kıssa-i Yûsuf mesnevisi ele alınacaktır. Öncelikle bahsi geçen mesnevinin nüshası ve bu nüshasından hareketle eserin tanıtımı yapılıp XIV. yüzyılda yaşamış velut şairlerden Yûsuf-ı Meddâh’a ait olduğu kanıtlanmaya çalışılacaktır. Ardından da bu nüshayla birlikte eserin şairine dair ortaya çıkan karmaşık durum üzerinde durulacaktır. Bu bağlamda; Gülçin Kocaengin ve Leyla Karahan’ın Erzurumlu Darîr’e nispet ederek neşrettikleri Kıssa-i Yûsuf ile büyük oranda aynı olan bu yeni nüshadaki bilgilerle birlikte eserin gerçek şairi hakkında bir sonuca varılmaya ve bu yeni nüshasıyla birlikte eserin Süle Fakîh’in Yûsuf u Züleyhâ mesnevisiyle ilişkisi hakkında bir tespit yapılmaya çalışılacaktır. One of the most populer stories in the early Anatolian Turkish literature is the Prophet Joseph’s story whose strong effect cuntinued until the end of the XVIth century in the Ottoman literature. Because this story was considered the most beautiful story in the Quran it is not surprize to see that this story is written by than thirty different authors in verse or prose in the classical Turkish literature. It was known that Joseph’s story was written by Alî, Haliloglu Alî, Şeyyâd Hamza, Süle Fakîh and Darîr of Erzurum in the 13th and 14th centuries according to the studies that carried out so far. In this article, it will be handle a mathnavi of Joseph’s story whose one copy was found within the scope of a 15-day research project titled “Catalog of Turkish Manuscripts in the National Library of Algeria” that supported by BAP (scientific research project) department of Istanbul Medeniyet University in 2015. First of all, this copy (nushah) of the mentioned mathnavi and the work (mathnavi) itself will be introduced through this copy and than will be tried to prove that it belonged to Yûsuf-ı Meddâh who was a profilic poet of the 14th century. Then we will focus on the complex situation of the poet of the work which by this copy appeared. In this context; because we realize that this new copy is another copy of the Qıssa-i Yûsuf (the Story of Joseph) which was published by Gülçin Kocaengin and Leyla Karahan belonging to Darîr of Erzurum before a few decades it will be tried to reach a conclusion about the true poet of the work and by its new copy will be given information about its relatioship with the mathnawi of Süle Faqîh which written in the same story.

Fuzûlî Divanı Nüshalarının Dil Özelliklerine Dair

Uluslararası Fuzûlî Sempozyumu Bildirileri , 2024

Bu çalışma Fuzûlî Divanı'nın nüsha farkları üzerinden dil özelliklerinin değerlendirilmesini amaçlamaktadır. Araştırmanın sınırlılığı gereği, 200'den fazla el yazması olduğu düşünülen Divan'ın son kapsamlı yayını olan Abdülhakim Kılınç'ın eseri esas alınmıştır (2021).