İosif Brodski’nin Şiirlerinde Ölüm Teması (original) (raw)
Related papers
DAMIEN HIRST’ÜN ESERLERİNDE “ÖLÜM” TEMASI
İdil Dergisi, 8(57), S. 577-586., 2019
Özet Tarih boyunca insan, bir taraftan ölümlü olduğu gerçeğiyle diğer taraftan da bu gerçeği kabullenemeyişiyle birlikte yaşamıştır. Bu sebeple de çağlar boyunca kabullenemediği bu gerçekle savaşırken insan, ölümsüz olmanın yollarını aramış ve arkasında ölümsüz eserler bırakmıştır. Diğer bir ifadeyle, ölüm gerçeği ve var olma çabası arasındaki ilişki kimi zaman sanat eserinin içeriğini de belirlemiştir. Rönesans resim sanatından, günümüzdeki örnekleriyle çağdaş sanata değin ölüm temasının işlendiği örnekler mevcuttur. Çalışmada, Damien Hirst’ün eserlerinde hakim olan ölüm teması incelenmiştir. Bu kapsamda sanatçının seçilen dört eseri (God Alone Knows, Mother and Child (Divided), Saint Sebastian Exquisite Pain, Away From the Flock) sanat eleştirisi ve ikonografik çözümleme teknikleri birlikte kullanılarak değerlendirilmiştir. Abstract Throughout history, man has lived with the fact that he was mortal and on the other hand he could not accept it. For this reason, while fighting this reality that he could not accept during the ages, man searches ways of being immortal and left behind immortal artworks. In other words, the relationship between the fact of death and the effort to exist has sometimes determined the content of the work of art. From Renaissance painting to contemporary art, there are examples of the theme of death. In this study, the death theme that dominates Damien Hirst’s artworks was analyzed. In this context, four selected works of his art (God alone knows, Mother and child (Divided), Saint Sebastian Exquisite Pain, away from the flock) were evaluated together with art criticism and iconographic analysis techniques.
Orhan Seyfi Orhon’un Şiirinde Ölüm Teması
Turkish Studies - Language and Literature
Orhan Seyfi Orhon, Türkçenin önde gelen şairlerindendir. Farklı alanlarda eser verse de Orhon, şair kimliğiyle devrinde adından söz ettirmiştir. Geleneksel motifleri yorumlayış bakımından milli ve romantik olarak değerlendirilen, şiirde hece ölçüsünü benimsetme uğraşları özellikle I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında sonuç vermeye başlayan Beş Hececiler’den (Halit Fahri Ozansoy, Enis Behiç Koryürek, Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nafiz Çamlıbel) olan Orhon, diğer hececiler gibi şiire aruz vezniyle başlamış heceyle devam etmiştir. Şiir dili kusursuz denecek kadar temizdir. Şiirleri en çok bestelenen şairlerdendir. Tıpkı diğer Beş Hececiler gibi şiirinin temel kaynağını Halk edebiyatı oluşturur. Şiir dili ve anlayışı bakımından kendisine örnek aldığı milli edebiyatçılardan daha ileride olan Orhon, şiir sanatının biçimsel ve imgesel unsurlarının seçiminde Anadolu’ya yönelmiş ve Beş Hececilerin hareketine önemli katkılar sağlamıştır. Şiirinin temel temalarını kahramanlık ve yiğitliğin yanı sıra; yurt sevgisi, memleket ve memleket sorunları oluşturur. Araştırma, bu temaların ötesinde, yaşama ve doğaya bağlı olan şairin üzerinde yeterince durulmayan ölüm temasına yoğunlaşarak şairin ölüm hakkında, ölüme dair ve ölüme karşı söylediklerinin altını çizmektedir. Ölümü şiirlerinde bir son ve ölmeyi hiçlik olarak değerlendiren şairin ölüm temalı şiirleri zamansal yaklaşımlar, Varoluş felsefi temelinde Heidegger’ci bir bakış açısından ve çağdaşlarıyla karşılaştırmalı olarak incelenmiştir.
Heidegger’in Düşüncesinde “Ölüm”
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2010
İnsanlar kendini yaratmak bakımından özgürdürler. Bu özgürlüklerini benimsedikleri takdirde onlar için otantik varoluş imkânı vardır. Aksi halde düşmüşlüğü yaşarlar. Düşmüşlük gündelik olanda kendini yitirmedir. Dasein'ın dünya ile olan ilişkisi kaygıdır. Kaygı ile korku birbirinden farklıdır. Korkunun belli bir objesi olmasına rağmen kaygının kaynağı belirsizdir. Bu kaynak hiçliktir. Hiçlik hiçbir zaman objektif hale getirilemez ve kavramlaştırılamaz. Kaygı insanın gerçek yüzünü örten dış olayların güven vericiliğini kırarak ona dünyayı korkunç gösterir. Ölüme doğru varlık da temelde kaygıdır. Ölüm Dasein'ın var olur olmaz kendi başına katlandığı bir olma yoludur. Ölüm, bütün hayatı kucaklayan ve ona sorumluluk getirerek değer katan bir fenomendir. Hiç kimse başkasından onun ölümünü uzaklaştıramaz. Ölüm varoldukça esasen her durumda benim ölümümdür.
Behrâm-i Sâdıkî'nin Öykülerinde Ölüm Kavramı
Nüsha Şarkiyât Araştırmaları Dergisi, 2019
Behrâm-i Sâdıkî, 19. yüzyılda başlayan ve 20. yüzyılda gelişimini sürdüren modern İran öykücülüğünde önemli bir şahsiyet olarak karşımıza çıkar. 1936 yılında İsfahan’a bağlı Necefabad’da dünyaya gelen Sâdıkî henüz lise öğrencisiyken ‘Sahbâ Mikdârî’ takma adıyla şiirler yazar. 1955 yılında Tahran Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne başlayan Sâdıkî’nin öyküleri o yıldan itibaren dönemin ünlü edebiyat dergilerinde yayımlanır ve bu öyküler büyük beğeni toplar. Sanatsal yaratıcılık dönemi 1956-1972 yılları arasını kapsayan ve temelde bu on yılın yazarı olarak kabul edilen Sâdıkî, bu kısa süreye rağmen kendisini İranlı öykücülerin ön saflarına yerleştiren eserlere imza atar. Bunlardan ilki 25 yaşındayken yazdığı ve onu üne kavuşturan “Melekût” (Ruhlar Âlemi) adlı romanıdır. Bazı eleştirmenler bu eseri uzun öykü (novella) kategorisine koyar. Diğer eseri 30 öyküden oluşan “Siper ve Boş Mataralar” adlı kitabıdır. Bu ikisinden başka yazarın dağınık halde şiirleri, tamamlanmamış öyküleri ve birkaç tane de piyesi bulunmaktadır. 1984 yılında henüz 48 yaşındayken hayata veda eden Sâdıkî kısa yaşamı boyunca yazdığı öykülerle hem yaşadığı dönemde hem de kendinden sonra gelen yazarlar üzerinde sarsıcı ve derin etkiler bırakmıştır. Behrâm-i Sâdıkî, yaşamdan ümidini kesmiş ve kendilerine tek sığınak olarak ölümü gören karakterler üzerinden ölüm kavramını öykülerinde ustalıkla işler. Yazınlarında bazen kara mizaha yaklaşan ironik anlatımıyla bazen tüm acısı ve gerçekliğiyle ölüm korkusunun üzerine gider. Kuruntu, kaçış, intihar, kimliksizleşme ve cinnet geçirme gibi temalarla anlatımını güçlendirir. Çalışmada, Sâdıkî’nin anlatı süzgecinden geçen gerçeklik ile var olan gerçekliğin karşılaştırılması yapılarak, ölüm kavramını ele alışı incelenecektir. Bahram Sadeghi appears as an important individual in the development process of modern Iran storytelling that started in 19th century and continued its development in the 20th century. Sadeghi who was born in Nejefabad, connected to Esfahan in 1936, had started to write poems with the nick name ‘Sahba Miqdari’ when he was yet a high school student. In 1955, Sadeghi starts Tehran University School of Medicine and his stories had started to be published in the famous literature magazines of the era since then and receive a great appreciation. Sadeghi whose creative period covers the years 1956-1972 and who is basically accepted as the writer of that decade, create unforgettable works that placed him at frontlines of Iran storytellers despite this short period. First one of those is the novel called “Malakoot” (The Invisible World) that he wrote when he was 25 years old and brought him his actual fame. Some place this work also in the category of novella. His other work is the story book “Sangar o Qomqomaha-ye Khali” (The Trench and The Empty Canteens) that consist of 30 stories. Other than these two, the author has dispersed poems, unfinished stories and several stage plays. Sadeghi who died in 1984 when he was just 48 years old, had left staggering and deep impacts on both the era he lived in and the authors who came after him with the stories he wrote in his short life. Bahram Sadeghi works on the concept of death skillfully over the characters who had abandoned all hope from life and see death as the only sanctuary in his stories. Sometimes with his ironic narration that leans towards black humor and sometimes with all its pain and reality he handles the fear of death. He consolidates his narration with themes like anxiety, escape, suicide, losing identity and amok. In this study how Sadeghi handles the concept of death with the genuine narrative reality he established on the visible reality shall be discussed.
Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü dergisi, 2009
Araştırmanın Temelleri: Düşünce tarihinde felsefenin temel ilgisinin ölüm olduğunu, ölümün anlamını kavrayarak kaçınılmaz sona kendimizi hazırlamamız gerektiğini düşünen klasik bir yaklaşım mevcut olsa da, çağdaş felsefede ölüm teması, varoluşçu filozoflar dışında çok fazla tartışma konusu yapılmamıştır. Böylece insan varlığının en temel problemi olan ölüm olgusu zaman içinde felsefenin ana meselesi olmaktan uzaklaşarak varoluşçu filozofların ilgi alanları dışında yan bir mesele haline gelmiştir. Bu çalışmada ölüm teması dışsal ve nesnel bir olgu olarak değil varoluşsal bir problem olarak değerlendirilmeye çalışılacaktır. Araştırmanın Amacı: Çağdaş bir ekol olan varoluşçu felsefeye mensup filozoflarla birlikte ölüm problemi yeniden felsefenin gündemini yoğunlukla meşgul etmeye başlamıştır. Somut olana dönme arzusunda olan varoluşçu felsefe, insanı kendine özgü yaşam biçimiyle 'biricik bir varlık' olarak değerlendirebilme eğilimindedir. İnsanın 'kendine özgü' oluşunun ve somut tecrübelerinin bu denli önemli olduğu bir felsefede şüphesiz ölüm gerçeği ve kişinin kendi ölümü özel bir yer tutmaktadır. Bu çalışmada ölüme varoluşçu bir bakış açısıyla yaklaşımın incelikleri vurgulanarak W. Barrett'in ifadesiyle felsefi bir geleneği olmayan bir ülkenin düşünürü olan Tolstoy'un İvan İlyiç'in Ölümü adlı eserinde ölümü, varoluşçu bir bakış açısıyla irdelediğine dikkat çekilmektedir. Veri Kaynakları: Bu çalışmada varoluşçu felsefe ve ölüm temasını temele alan yapıtlarla, Tolstoy'un İvan İlyiç'in Ölümü adlı eserinden yararlanılmıştır. Tartışma ve Sonuç: Varoluşçu filozofların ölüm temasına yaklaşımlarında olduğu gibi Tolstoy'un İvan İlyiç'in Ölümü adlı eserinde de ölümün insanı yalnızca zihinsel olarak değil, tüm varlığıyla bildiği bir gerçek olduğuna dikkat çekilmekte ve eserin varoluşçu filozofların ölüm konusundaki düşüncelerini önceleyen bir yapıt olduğu vurgulanmaktadır.
Ri̇yâzü’Ş-Şu‘Arâ Tezki̇resi̇nde Şai̇rlerle İlgi̇li̇ Ölüm İfadeleri̇ Üzeri̇ne Bi̇r İnceleme
KÜLLİYAT Osmanlı Araştırmaları Dergisi
Riyâzî’nin, XVII. yüzyıl tezkirecilerindendir. Riyâzü’ş-şu‘arâ tezkiresinde diğer tezkirelerdeki gibi şairlerin biyografilerinden bahsedilmektedir. Eserde 423 şair biyografisi bulunmaktadır. Bu çalışmada tezkirede geçen şairlerin ölüm ifadelerinin üzerinde durulmuştur. Yazar, ölüm ifadelerini farklı biçim ve ifadelerle betimlemiştir. Çalışmada geçen ölüm ifadeleri üç ayrı gruba ayrılmıştır. Gruplar en çok kullanılan ifadeden en az kullanılan ifadeye doğru sıralanmıştır. Her grup çeşitli ifadelerden oluşmaktadır. Birinci grup 11 ifadeden, ikinci grup 68 mısradan, üçüncü grup ise 15 tabirden oluşmaktadır. Ayrıca metinde bazı ifadeler birden fazla tekrarlanmıştır. Daha sonra bulunan gruplar genel verilen ifade sayısıyla birlikte tablo hâlinde verilmiştir. Son olarak tezkirede bulunan ama haklarında ölüm ifadesine yer verilmeyen şairlerin ismi sayfa numarasıyla birlikte tabloya aktarılmıştır. Yapılacak olan inceleme ölümün sade ifadelerle, ölümün şiir suretiyle verilen ifadelerle ve san...
Türk Edebiyatı'nda Ölüm Şiirlerinin Bazı Üslup Özellikleri
2009
Turk edebiyatinda olum kavramini cesitli yonleriyle dile getiren siirler genellikle sagu, agit ve mersiye olarak adlandirilmistir. Bu siirlerden bazilari olum kavramini cesitli yonleriyle dile getirirken bazilari olen kisinin cesitli yonlerini anlatmak ve olumunden duyulan uzuntuyu dile getirmek uzere soylenmistir. Tasavvufi siirde ise olum farkli algilanmis, bir ayriliktan ziyade bir kavusma vesilesi olarak dusunulmustur. Islam oncesinde yug torenlerinde icra edilen Sagular, Islam sonrasinda gerek agitlarda gerek mersiyelerde uslup bakimindan etkisini devam ettirmislerdir. Manzumeyi olenin agziyla soyleme, soru sorarak soyleme gelenegi agitlarda ve mersiyelerde de ortak bir uslup ozelligi olarak dikkat cekmektedir. Mersiyelerle agitlar arasindaki temel farklilik, mersiyelerin sekil ve muhteva bakimindan daha gelenekci bir yapi arz etmeleridir. Bu manzumeler seklen Klasik Turk edebiyati kaidelerine bagli olmakla birlikte uslup bakimindan Halk edebiyati etkisi altindadirlar.
İpek Yolu Kavşağinin Ölümsüzlük Eserleri̇ Üzeri̇ne
Journal of Turkish Research Institute, 2016
2009 yılında Çin Halk Cumhuriyeti'nden Pekin Üniversitesi ve Türkiye'den Atatürk Üniversitesi arasında, Çin Halk Cumhuriyeti'ndeki (Kök)türk harfli yazıtlarla ilgili bir proje üzerinde anlaşmaya varılır. Prof. Dr. Cengiz Alyılmaz, Prof. Dr. Luo Xin ve Prof. Dr. Li Xiao'nun çabalarıyla hayata geçirilen "Turfan ve Çevresindeki (Kök)Türk Harfli Yazıtlar" adlı bu proje ile bugün Çin Halk Cumhuriyeti sınırları içinde bulunan (Kök)türk harfli yazıtlar ve eski Türk kültür ve uygarlığı ile ilgili diğer eserler, bütün yönleriyle araştırılıp incelenir; epigrafik ve fotogrametrik belgelemeler yapılır. Çalışma alanının ve süresinin genişletilmesi üzerine, yürütücülüğünü Prof. Dr. Cengiz Alyılmaz'ın yaptığı "Çin Halk Cumhuriyeti, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Rusya Federasyonu'ndaki Yazıtlarla İlgili Epigrafik ve Fotogrametrik Araştırmalar" adlı yeni bir proje hazırlanır. İpek Yolu Kavşağının Ölümsüzlük Eserleri 1 adlı kitap bu projelerin ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Özverili ve yorucu bir çalışmanın sonucunda Türk dili, tarihi ve kültürüne çok önemli katkılar sağlanmıştır.
Hİkmet - akademik edebiyat dergisi., 2019
First part of the study it was try to arrange the expression which define death directly in Meşâ'irü'ş-şuarâ. Second part of the study we will try to show the concepts which define death by artful expressions with analogy. The examples which are below shows us that Âşık Çelebi used thirty two different concepts for description of death. Some of these expressions seems like the concepts which common used in classical Turkish literature. But some of them found by Âşık Çelebi hisself. It is understand that expressions which define death don't used again and again. Instead of this death try to describe with different concepts. When death identified in Meşâ'irü'ş-şuarâ concept of the text take shape according to poet, place and the words. The chart which is given below shows that how many times Âşık Çelebi use the concept to describe death.