A Sample for the Continuation of Disagreement in Turkish-English Relationship After the Treaty of Lausanne: The Issue of Destruction of the Haydarpaşa British Cemetery (original) (raw)
Related papers
Tanzimat ile birlikte Osmanlı Devleti'nde gayrimüslim halk, Müslüman halkla eşit tutulmaya başlanılmıştır. Bunun yanı sıra gayrimüslimlere tanınan bazı hak ve özgürlükler de bulunmaktaydı. Ancak bu durum Müslüman halk tarafından tepkiyle karşılanıyordu. Çünkü gayrimüslimler, emperyalist amaç güden devletlerin politikaları doğrultusunda hareket etmeye başlamışlardı. Özellikle de İngiltere, diğer mezheplerdeki Hıristiyanları Protestan yapma amacıyla Osmanlı topraklarında faaliyet göstermeye başlamıştı. Bu faaliyetler yardım dernekleri aracılığıyla, Osmanlı Devleti'ndeki Hıristiyanlar arasında yürütülüyordu. Doğal olarak bu durum Müslüman ve Müslüman olmayan halkın aralarının açılmasına neden oluyordu. Bu çalışmada Siirt'te yaşanan bir vakʹa örneğinden yola çıkılarak, bu faaliyetlere Müslüman halkın tepkisi ve Osmanlı Devleti'nin bakış açısı incelenecektir. • ANAHTAR KELİMELER Osmanlı Devleti, İngiltere, Misyonerlik, Siirt, Yusuf Yunanî • ABSTRACT
* Özet: 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (ya da 93 Harbi), Rusya'nın Balkanlara hakim olma, Panslavist politikasını yayma ve Balkan uluslarını Osmanlı Devleti'ne karşı ayaklandırma girişiminin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Osmanlı Devleti bu savaşta, hem Tuna hem de Kafkasya Cephesi'nde Rusya, Romanya, Sırbistan, Karadağ ve Bulgar gönüllülerine karşı mücadele etmiştir. Savaş, Rusya'nın Yeşilköy'e kadar ilerlemesi ve 3 Mart 1878 tarihli Ayastefanos Antlaşması ile sonuçlanmıştır. Bu antlaşma ile Rusya'nın Balkanlar üzerinde nüfuzunu genişletmesi İngiltere, Almanya, Fransa ve Avusturya gibi diğer batılı devletleri telaşlandırmıştır. Çünkü, Rusların Bulgaristan yolu ile sıcak denizlere inmeleri, İngilizlerin Hindistan siyasetine ve Avusturya'nın Bosna-Hersek'i ilhakına set çekmiş olacağı gibi Almanya'nın da yayılmacı politikasına ters düşmekteydi. Bu sebeple Batılı devletlerin girişimleri ile Berlin Konferansı toplanmıştır. Konferans sonunda Osmanlı Devleti'yle; Rusya, Almanya, Avusturya, Macaristan, İngiltere ve Fransa arasında 13 Temmuz 1878'de Berlin Antlaşması imzalanmıştır. 1878 Berlin Antlaşması'nı Osmanlı-İngiliz ilişkileri açısından ele aldığımızda, özellikle ön plana çıkan meselelerden birisi de Kıbrıs Meselesi'dir. Osmanlı Devleti, Kıbrıs'ı İngilizlere geçici olarak bırakmış, fakat daha sonra İngilizlerden geri alamamıştır. Kıbrıs üzerindeki nüfuz mücadelesi iki devlet arasında uzun bir süre devam etmiştir. Bu çalışmada, 1923 Lozan Antlaşması'na kadar olan süreçte, Kıbrıs'ın durumu ele alınacaktır.
Mütareke Döneminde İngilizlerin Elindeki Türk Esirlerinin İadesi ve Ortaya Çıkan Sorunlar
Ankara Üniversitesi Türk İnkilap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, 2006
Osmanlı-İngiliz mücadelesinde karşılıklı olarak yüz binlerce esirin verildiği bir mücadeleydi. İrak, Suriye, Filistin ve Çanakkale cephelerinde yapılan muharebelerde İngiliz ordusu, yüz bin civarında Türk askerini esir etti. Bunların büyük kısmı savaş boyunca Mısır'daki kamplarda tutuldu. Savaşın bitmesine bağlı olarak Türk hükümeti esirlerin iadesi için girişimlerde bulundu. İngiliz hükümeti, öncelikle yaralı ve hasta esirleri gönderdi. Bunların sevkıyatını diğer esirlerin iadesi izleyecekti. Bu çalışmada Türk hükümetinin iade edilen esirlere yönelik hazırlıkları ve faaliyetleri konu edilmiştir.
Türk-İngiliz İlişkileri Ekseninde Şeyh Sait İsyanı
1925 yılının Şubat ayında Doğu Anadolu illerinde meydana gelen Şeyh Sait Ayaklanması hükümet güçleri tarafından ancak Nisan ayının ortalarında bastırabilmiştir. Cumhuriyet tarihinin ilk yıllarında meydana gelen bu ayaklanma siyasal sonuçları açısından çok önemli bir yere sahiptir. Ne var ki Şeyh Sait Ayaklanması'nın değerlendirilmesi yakın tarihimizin siyasi ve sosyal nabzına göre defalarca şekillenmiş, farklı zümreler tarafından tarih çalışmalarının dikkat edilmesi gereken en önemli özelliği olan "yaşanılan olayların dönemin şartlarına göre değerlendirilmesi" hususu göz ardı edilmiştir. Çoğu zaman isyanın meydana geldiği dönemin hassasiyeti, kaleme alındığı dönemin şartları ile tutarlılık gösterememiş, ayaklanmanın temelini komplo teorileri ve hurafelere dayandırmaya kadar gitmiştir. Şeyh Sait Ayaklanması'nın yaşandığı süreç incelendiğinde genç Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin önemli kavşaklarından birinde bulunduğu görülmektedir. Halifeliğin kaldırılmasının üzerinden henüz bir yıl geçmemiş olması, İngiltere ile Türkiye arasındaki Musul kavgasının Milletler Cemiyeti'ne götürülmesi, Hakkâri bölgesindeki Nesturi Ayaklanması'nın patlak vermesi, Sevr Antlaşması'nın Kürtler ile ilgili hükümlerinin tekrar hayat geçirilmesi için çalışan Âzâdi Cemiyeti'nin faaliyetleri ayaklanmanın konumunun belirlenmesi açısından önemlidir. Bu dinamiklerin şekillendirdiği ayaklanma hareketinin çıkış noktası araştırmacılar tarafından farklı şekillerde yorumlanmıştır. Mevcut literatürde Şeyh Sait Ayaklanması'nın; dini söylemleri kullanırken aslında İngilizlerin Musul meselesinde lehlerine karar çıkması için kışkırtıldığı, Türkiye'nin üniter yapısına zarar vererek Sevr'in Kürdistan hedefini gerçekleştirilmek istenmesi adına tertip edildiğine dair genel bir kanı hâkimdir. Metin Toker, Ergün Aybars, Uğur Mumcu ve Behçet Cemal gibi araştırmacılar isyanın çıkışında İngiliz rolü olduğunu savunmaktadırlar 1 . Ancak Ömer Kürkçüoğlu'nun ayaklanmada İngiliz parmağı olduğuna dair iddialara karşı daha temkinli olduğu görülmektedir. Kürkçüoğlu, bu konuda İngiltere'nin kesin rolünü ortaya koyacak bir belgeye rastlayamadığını belirtmektedir 2 .
Türkiye-İngiltere İlişkilerinde Musul Meselesi
Musul; Ortadoğu'nun önemli bir noktasında bulunması itibari ile çok çeşitli medeniyetlere ve kültürlere av sahipliği yapmıştır. İnsanlık tarihine ışık tutan gelişmelerinilk yerleşim yerleri, ilk yazılı belgeler vs.-bu bölgede yaşanmış olması bölgenin önemini anlamak için önemlidir. Musul ilk olarak Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı hakimiyeti altına girmiştir. Safevi Devleti ile yapılan savaşla Osmanlı hakimiyeti altına giren Musul, 1918 yılına kadar da Osmanlı hakimiyetinde kalmıştır. Birinci Dünya Savaşı ile beraber sanayileşen ve değişen dünya düzeni, savaştan galip olarak çıkan devletler tarafından değiştirilmeye başlandı. Sanayinin giderek geliştiği XX.yüzyılda, sanayisini geliştirmek ve ham madde ihtiyacını karşılamak, devletlerin en büyük amacı haline gelmiştir. Musul ve Kerkük bölgelerinin petrol bakımından zengin olduğunun ortaya çıkması ile beraber bu bölgeler başta İngiltere olmak üzere bazı büyük Avrupa devletlerinin dikkatini çekti. Aslında bu politikaların gelişmesinde Osmanlı İmparatorluğu'nun payı büyüktür. Osmanlı'nın, Ortadoğu'da petrol araştırmaları yapan bazı şirketlere Musul bölgesinden hisse vermesi ile başlayan savaş, bölgenin petrol bakımından zengin olduğunun anlaşılması ile daha da kızışmıştır. Bu noktadan sonra Musul, İngiltere, Fransa, Almanya ve Amerika arasındaki politikaların belirleyicisi olmuştur. Bu tarihten sonra Musul, Sykes-Pikot Antlaşması ile Fransa'ya bırakıldı. Fransa da 24 Nisan 1920'de yapılan San Remo Konferansı'nda Musul'u İngiltere'ye bıraktı. Buradan bile anlaşılacağı üzere Musul meselesi, devletler arasında bir krize meydan olmuş ve Avrupa devletlerinin Ortadoğu'ya yönelik planlarının ana belirleyici öğesi konumuna gelmiştir. Fransa, Ortadoğu'da etkin bir biçimde rol oynamak ve daha büyük pay alabilmek için İngiltere'nin desteğini sağlamaya çalışmış ve Musul'u İngiltere'ye bırakmak kararı almıştır. Buradan hareketle denilebilir ki izlenen politika çok daha kapsamlı bir şekilde düşünülmektedir. I. Dünya Savaş'ını sona erdiren 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Antlaşması, Osmanlı Devleti ve İtilaf Devletleri arasında imzalanmış; Osmanlı Devleti, gelişmeleri 31 Ekim 1918'de bir şifre telgrafla tüm ordularına göndermiştir. Bu son derece önemli telgrafta 1 .; "Bu gün, 31 Ekim 1918 öğleden muteber olmak üzere Düvel-i İtilafiye ile mütareke akd eyledik, Düvel-i mezkürenin murahhasları keyfiyeti Bulgaristan, Suriye ve Irak'ta blunan orduların komutanlıklarına tebliğ etmişlerdir. Mütareke şeraitine suret-i kat'iyyede riayet olunması ve tebliğin alındığının iş'arı lazımdır. Tafsilat ayrıca bildirilecektir" denilmiştir. Bu çalışma tarihsel olarak olay örgülerini vermekten ziyade, politik bakımdan Musul'un büyük devletlerin politikalarına verdiği yön itibari ile ilgili olacaktır. Çalışmanın kapsamı gereği Musul konusu derinlemesine incelenmeyecek olup, Musul'un 1918-1926 arası dönemde siyasal açıdan Türkiye ve İngiltere arasında kapsadığı konum incelenmeye çalışılacaktır.
Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,, 2023
İngiltere'nin 1933 yılında Cenevre Silahsızlanma Konferansı'na sunduğu ve dönemin Başbakanı James Ramsay MacDonald'ın adıyla anılan tasarı, iki savaş arası dönemde ortaya çıkan önemli silahsızlanma projelerinden biridir. Bu çalışmanın amacı MacDonald tasarısının Türk İngiliz ilişkilerine olan etkilerini tespit etmek ve tarihsel çerçeve içerisinde anlamlandırmaktır. Çalışma içerisinde birincil kaynaklar üzerinden yapılan araştırmalar neticesinde MacDonald projesinin Türk-İngiliz ilişkilerinde önemli sonuçlar ortaya çıkardığı tespit edilmiştir. Bunlardan ilki projenin ilanının hemen ardından yakınlaşma sürecindeki Türk-İngiliz ilişkilerinin Türkiye'nin Avrupalılığı ve uluslararası prestiji çerçevesinde diplomatik bir krize sürüklenmesidir. İkincisi ve daha da önemlisi ise projenin Boğazlar meselesini tekrardan Türk-İngiliz ilişkilerinin merkezine taşımasıdır. Ayrıca çalışmanın tespitlerinden biri de Türkiye'nin Cenevre Silahsızlanma Toplantısı'nda Lozan Boğazlar Sözleşmesi'ne yönelik ilk değişiklik talebini, MacDonald projesi kapsamında ve projenin ortaya çıkardığı bazı imkân ve güvenlik endişelerine atıfla ortaya koyduğudur. Çalışma içerisinde bu sonuçları ortaya çıkaran süreç ve argümanlar, proje metninin yanı sıra Türk ve İngiliz arşiv belgeleri çerçevesinde analiz edilmiştir. Çalışmada arşiv belgelerinin yanı sıra dönemin basınından ve ilgili literatürden yararlanılmıştır.
İngiltere'nin 1933 yılında Cenevre Silahsızlanma Konferansı'na sunduğu ve dönemin Başbakanı James Ramsay MacDonald'ın adıyla anılan tasarı, iki savaş arası dönemde ortaya çıkan önemli silahsızlanma projelerinden biridir. Bu çalışmanın amacı MacDonald tasarısının Türk İngiliz ilişkilerine olan etkilerini tespit etmek ve tarihsel çerçeve içerisinde anlamlandırmaktır. Çalışma içerisinde birincil kaynaklar üzerinden yapılan araştırmalar neticesinde MacDonald projesinin Türk-İngiliz ilişkilerinde önemli sonuçlar ortaya çıkardığı tespit edilmiştir. Bunlardan ilki projenin ilanının hemen ardından yakınlaşma sürecindeki Türk-İngiliz ilişkilerinin Türkiye'nin Avrupalılığı ve uluslararası prestiji çerçevesinde diplomatik bir krize sürüklenmesidir. İkincisi ve daha da önemlisi ise projenin Boğazlar meselesini tekrardan Türk-İngiliz ilişkilerinin merkezine taşımasıdır. Ayrıca çalışmanın tespitlerinden biri de Türkiye'nin Cenevre Silahsızlanma Toplantısı'nda Lozan Boğazlar Sözleşmesi'ne yönelik ilk değişiklik talebini, MacDonald projesi kapsamında ve projenin ortaya çıkardığı bazı imkân ve güvenlik endişelerine atıfla ortaya koyduğudur. Çalışma içerisinde bu sonuçları ortaya çıkaran süreç ve argümanlar, proje metninin yanı sıra Türk ve İngiliz arşiv belgeleri çerçevesinde analiz edilmiştir. Çalışmada arşiv belgelerinin yanı sıra dönemin basınından ve ilgili literatürden yararlanılmıştır.
KLASİK TÜRK ŞİİRİ MUSİKİ İLİŞKİSİ BAĞLAMINDA İBRAHİM TIRSÎ DİVANI’NI OKUMAK
BÜRKÜT, 2022
Bir milleti medeniyet seviyesine çıkaran önemli hususlardan biri de kültür sanat faaliyetleridir. Birbirleriyle etkileşim ve iletişim hâlinde olan güzel sanatlar içerisinde, özellikle şiir ve musiki bir bütün gibi görülmüştür. Güzeli, hakikati arama gayretinde olan şair/yazar, musikinin ritminden, ahenginden, teknik ve biçiminden faydalanır. Klasik Türk şiirinin de kaynakları arasında yer alan musikiye birçok şair özel ilgi göstermiştir. 18. yüzyılda yaşamış; mahallileşme ve hezel üslubunu benimseyen şairlerden İbrahim Tırsî’nin şiirlerinde; musiki aletleri, icracılar, deyimler, makam ve usul örneği olarak çok sayıda musiki terimi geçmektedir. Şairin kullandığı bu terimler, onun edebi kişiliğini, yaşadığı yüzyılın şiir anlayışını, kültür manzaralarını, dönemin bazı musikişinaslarını ve tasavvufi görünümlerini yansıtmaktadır. Dolayısıyla Tırsî’nin şiirlerinde musiki terimlerini incelemek; dönemin şiir anlayışını ve şairin edebi kişiliğinin tespiti açısından önem taşımaktadır. Bu amaçla makalede, musiki terimlerinin şiirdeki anlam dünyasından hareketle, şiir musiki ilişkisi yorumlanmış; sosyo-kültürel unsurlar, şairin edebi kimliği, onun yaşadığı yüzyıla ilişkin mahalli görünümler tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu çalışmayla ayrıca klasik Türk şiiri-musiki ilişkisine dair alanyazına katkıda bulunmak hedeflenmiştir
İngiliz Belgelerine Göre Türk-İngiliz İlişkileri Ve Balkan Paktı'nın Gelişimi (1934)
Öz: Türkiye Cumhuriyeti, 1930 sonrası daha etkili bir dış politika izlemeye ve 1926 yılında Musul meselesinin çözülmesiyle İngiltere ile münasebetlerini geliştirmeye başlamıştır. Uluslararası alanda yaşanan konjonktürel değişiklikleri lehine kullanma üzerine politika geliştiren Türkiye, bu doğrultuda atacağı adımlarda İngiltere ile fikir alış verişlerinde bulunmayı ihmal etmemiştir. Türkiye dış politikasını Mustafa Kemal Atatürk'ün "Yurtta Sulh Cihanda Sulh" ilkesi doğrultusunda belirlemiş ve sınırlarını güvenceye almak için komşu devletler ile işbirliği yapma yoluna gitmiştir. Türkiye, uyguladığı bu politikası neticesinde 1934 yılında Balkan Paktı'nın imzalanmasında önemli bir rol oynamıştır. Bu çalışma, 1934 yılında Türk-İngiliz ilişkilerinin gelimini ve Balkan Paktı'nın gelişimini İngiliz belgeleri çerçevesinde incelemeyi amaçlamaktadır. Abstract: After 1930, The Republic of Turkey began to develop a more effective foreign policy, monitoring relations with Britain after the settlement of Mosul in 1926. Turkey developed a policy on the changes in the international area and exchanged ideas with Britain about the steps which will be taken in this direction.