Fıkıh Usûlü Açısından Emrin Delaleti ve Emre Delalet Eden Lafızlar Üzerine Bir Değerlendirme (original) (raw)

Âmm Lafızların Delaletleri Bağlamında Tefsir-Fıkıh Usulü İlişkisi

İlahiyat Tetkikleri Dergisi, 2018

Bu makale, Kur' an'ın ȃmm lafızlarının delaleti bağlamında tefsir ilmi ile fıkıh usulünün ilişkisini araştırmaktadır Esasen İslami ilimler bağlamında ȃmm lafızların delaleti, İslam'ın temel metinlerindeki lafızlarla ilgili olduğu için sadece fıkıh usulü veya tefsir ilminin özel konusu değil, tüm İslami ilimlerin ortak konusudur. İslami ilimlerin üzerinde çalıştığı temel dini metinlerin aynılığı, bu ilimler arasında disiplinlerarası ilişkileri zorunlu hale getirmektedir. Tefsir ilmi ile fıkıh usulü arasındaki ilişkinin ȃmm lafızlar bağlamında işlenmesinin nedeni de budur. Fıkıh usulü, bu konuyu Kur' an'ın lafızlarından ve ibarelerinden hukuki normlar çıkarmak için incelemektedir. Yani lafızların vaz'ȋ delaleti, fıkıh usulünün hukuki normlar çıkarmak için müracaat ettiği temel istidlal yöntemlerinden biridir. Tefsir ilmi ise Arap dilinin kaide ve teamüllerine dayanan bu istidlal yöntemini, ilgili lafızlarla Allah'ın neyi murad ettiğini belirleyebilmek için konu edinmektedir. Lafızların vaz'ȋ delaleti konusunda tefsir ilmi ile fıkıh usulünün birbirinden ayrıldığı esas nokta da budur. Ayrıca lafızların delaletleri, İslam bilginlerine ilahi hitabı, farklı zamanlar ve mekânlardaki muhataplarının vakıalarıyla ilişkilendirme imkânını vermektedir.

Âmm Lafızların Delaletleri Bağlamında Tefsir-Fıkıh Usulü İlişkisi Sıddık BAYSAL

journal of ilahiyat researches , 2018

İntihal: Bu makale, iThenticate yazılımınca taranmıştır. İntihal tespit edilmemiştir. Plagiarism: This article has been scanned by iThenticate. No plagiarism detected. web: http://dergipark.gov.tr/ilted | Öz Bu makale, Kur' an'ın ȃmm lafızlarının delaleti bağlamında tefsir ilmi ile fıkıh usulünün ilişkisini araştırmaktadır Esasen İslami ilimler bağlamında ȃmm lafızların delaleti, İslam'ın temel metinlerindeki lafızlarla ilgili olduğu için sadece fıkıh usulü veya tefsir ilminin özel konusu değil, tüm İslami ilimlerin ortak konusudur. İslami ilimlerin üzerinde çalıştığı temel dini metinlerin aynılığı, bu ilimler arasında disiplinlerarası ilişkileri zorunlu hale getirmektedir. Tefsir ilmi ile fıkıh usulü arasındaki ilişkinin ȃmm lafızlar bağlamında işlenmesinin nedeni de budur. Fıkıh usulü, bu konuyu Kur' an'ın lafızlarından ve ibarelerinden hukuki normlar çıkarmak için incelemektedir. Yani lafızların vaz'ȋ delaleti, fıkıh usulünün hukuki normlar çıkarmak için müracaat ettiği temel istidlal yöntemlerinden biridir. Tefsir ilmi ise Arap dilinin kaide ve teamüllerine dayanan bu istidlal yöntemini, ilgili lafızlarla Allah'ın neyi murad ettiğini belirleyebilmek için konu edinmektedir. Lafızların vaz'ȋ delaleti konusunda tefsir ilmi ile fıkıh usulünün birbirinden ayrıldığı esas nokta da budur. Ayrıca lafızların delaletleri, İslam bilginlerine ilahi hitabı, farklı zamanlar ve mekânlardaki muhataplarının vakıalarıyla ilişkilendirme imkânını vermektedir.

Vakf Prensibini Benimseyen Usûlcülerde Emir Ve Nehyin Delaleti: Bâkıllânî Örneği

Vakf Prensibini Benimseyen Usûlcülerde Emir Ve Nehyin Delaleti: Bâkıllânî Örneği, 2023

Bu makalede, Bâkıllânî'nin emir ve nehyin delaletini ele alma şekli, özellikle Vâkıfıyye perspektifinde değerlendirilmiştir. Usûl âlimleri arasında emir ve nehiy konusunda çeşitli görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Bu farklılıklar, emrin doğrudan icâba delalet edip etmediğine, emredilen fiilin fevr veya terâhîye yorulup yorulmayacağına dair meseleleri içermektedir. Kimi usûl âlimleri, bir emrin doğrudan icâba yorulması gerektiğini avunurken diğerleri ise emrin nedbe delalet ettiğini ifade eder. Emrin zaman açısından esnekliği ve tekrarı konusunda da çeşitli görüşler mevcuttur. Bâkıllânî, genellikle emir ve nehyin delaletinde vakf prensibini benimseyerek diğer usûl bilginlerinden farklı bir yaklaşım sergilemiştir. Ancak, onun bu tavrı emir ve nehyin tüm konularında sürekli bir tutum oluşturmamaktadır. Bu makale, vakf prensibini benimseyen usûl âlimlerinin Bâkıllânî örneği üzerinden homojen bir yapı oluşturmadığının fark edilmesine katkıda bulunmayı hedeflemektedir. Bu nedenle, makalede Bâkıllânî'nin görüşlerine odaklanılmış ve vakf prensibini benimsemeyen diğer usûl bilginlerinin görüşleri sadece gerektiğinde ve tartışmalı bir şekilde ele alınmıştır. Bu çalışmada, Usûl bilginleri içinde öne çıkan ve Vâkıfıyye olarak bilinen akımın temsilcilerinden kabul edilen Ebû Bekr el-Bâkıllânî'nin emir ve nehyin delaletine yönelik yaklaşımı incelenmiştir. Vâkıfıyye ekolünü benimseyen Usûl bilginleri genellikle "karinelere önem verme" ve "kesin yargı içeren kurallara mesafeli durma" gibi bir tavır sergilemişlerdir.

Fıkıh Usûlü Açısından Taklîd

Özet Taklîd, İslâm Hukuk Usûlünde tartışılan önemli hususlardan birisidir. Araş-tırmanın konusu olan taklîd, delilsiz olarak başkasının görüşüne tabi olmak şeklinde yapılan tanımıyla, sebepleriyle ve çeşitleriyle İslâm inanç ilkelerine ve fıkhına olan et-kisiyle önemli bir konudur. Taklîdin tartışılması, içtihadın tartışılması kadar uzun bir geçmişe dayanır. İslâm usûlüne dair yazılan eserlerde önemli bir mevkiyi işgal eden taklîd, genelde içtihad kadar üzerinde durulmamıştır. Bu makale bir bakıma bu açığı gidermeye yöneliktir. Anahtar Kelimeler: Taklîd, İslâm Hukuku, İçtihad Abstract Repitition According to Islavamc Law Methodology Repetition, is one of the important issues discussed in Islamic Law. The research subjetc the repetition, in the form of definition, as the devoid of any evidence of being subject to someone else's opinion, variety of purposes and principles of the Islavamc faith and the influence ofjurispru-dence an important issue. Discussion of repetition, so long a time is based on discussion of ijtihad. Works written about Islavamc Law, the occupying an important position on the repetition generally is not addressed as ijtihad. This article is intended for a way to resolve this vulnerability. Giriş İctihad, tarih boyunca müslümanların din ve dünya yaşantılarında hayatın bir gerçeği olduğu gibi, taklîd de hayatın bir gerçeğidir. Günlük hayatta içtihad gerektiren birçok durum mevcuttur. İçtihat ise her müslümanın yapabileceği bir faaliyet değildir. İçtihat etmek, kişide, alet ilmine sahip olmak, ictihat melekesine sahip olmak gibi belli bir takım şartlar bulunmasını gerekli kılar. Bir bakıma içtihadın zıttı sayılan taklîd ise içtihad etme melekesinden yoksun müslümanın günlük hayatıyla ilgili olarak içtihada nazaran ibadet yaşamında daha fazla yer tutar. Zira, içtihadın sadece fıkıh ilminde ileri bir seviyeye ulaşmış fakihlere has olması, şartlarının ağır olması, taklîdi müslümanların ibadet hayatı için kaçınılmaz bir olgu kılmaktadır. Bu sebeplerden dolayı, kimler taklîd edebilir, kimler ictihatla kendi görüşlerine göre hareket edebilir; taklîdin caiz olup olmadığı hususlar fakihler arasında ihtilaflı konulardandır. Bu tartışmaların, taklîdi fıkıh usûlünde ayrı bir başlık altında incele

Fıkıh Usulündeki 'İşaretin Delaleti' ile İşârî Tefsirlerdeki 'Ayetin İşareti'nin Karşılaştırılması

Öz 'İşaret' kavramı tasavvuf ve fıkıh usulü ilimlerinde 'işaretin delaleti', 'ayetin işareti' gibi çeşitli formlarla kullanılan bir kavramdır. İşârî/tasavvufî tefsirlerde ayetlerle ilgili işârî yorumlar genelde 'ayetin işareti' şeklinde isimlendirilir. Fıkıh usulünde ise 'nassın işareti' veya 'ayetin işaretinin delaleti' şeklinde kullanımlar mevcut olup, bu tabirlerle ahkam ayetlerinde ayetin işaretine binaen bir mananın/hükmün varlığına vurgu yapılır. Her iki ilim dalında kullanılan bu ve benzer ifadeler ile ayetin doğrudan metninden/lafzından anlaşılmayan bir manaya işaret edildiği görülmektedir. Ancak bu ilim dallarındaki işaret kavramının kullanımı metot ve ortaya çıkan netice açısından değerlendirildiğinde aralarında büyük farklılıkların olduğuna şahit olunmaktadır. Zira tasavvufta 'ayetin işareti' tabiri ile i'tibâr/analoji yöntemine dayalı olarak ayetlerin işârî manalara yorumlanması anlamı ifade edilirken, fıkıh usulünde ise ayetin işareti ile kastedilen şey ayetin lafzında yer almayan ancak lafzın anlamına bağlı olarak ortaya çıkan anlam veya hükümdür. Bu makalede 'işaret' tabirinin fıkıh usulü ve tasavvuf ilminde ifade ettiği anlamlar ele alınarak incelenmiş ve aralarındaki farklar ortaya konulmuştur.

Fuzûlî’nin Leylâ vü Mecnûn Mesnevisinin Dibacesi Hakkında Bazı Mülahazalar

Leylâ vü Mecnûn mesnevisiyle ilgili çalışmalarda, Fuzuli'nin bu eseri "Mecnun'un mecazi aşktan ilahi aşka geçişi" düşüncesini ispatlamak amacıyla yazdığı söylenmekte ve bu iddia "Leyla'dan Mevla'ya ulaşmak" şeklinde ifade edilmektedir. Oysa eserin dibace ve hikâye kısımları birlikte değerlendirildiğinde, bu eserin "ilahi aşkı arayan insanın macerası"nı ele aldığı, aslında Mecnun'un Leyla'ya layık olmak için bir tür olgunlaşma sürecinden geçtiği görülür. Nitekim Fuzuli eserinin dibace kısmında, hikâyedeki unsurların birer sembol olarak kullanıldığını, hikâye anlatmanın bir bahane olduğunu, aslında mecaz yoluyla ilahi aşkın sırları ile gizli hakikatlerini anlatmak istediğini söylemekte ve eserinde kullanacağı sembollerin gerçekte neye tekabül ettiklerini belirtmektedir.

İlimler Tasnifi ve Tarihi Açısından Taşköprülüzâde’ye Göre Fıkıh ve Fıkıh Usûlü İlimleri

Tasavvur / Tekirdağ İlahiyat Dergisi

Tercüme faaliyetleriyle birlikte ilimler tasnifine dair eserlerle karşılaşan İslam âlimleri, ilimleri çeşitli açılardan tasnife tabi tutarak kendi tasnif gele-neklerini oluşturmuşlardır. Akıl ve vahiy arasındaki irtibatı dikkate alarak ilimleri konumlandıran, ilimler arasındaki hiyerarşiye ve ilişkiye işaret eden bu tasnifler yaslandıkları ilim anlayışını da yansıtmaktadır. Bu bağlamda bir tarafta İslam filozoflarının bir tarafta İslam âlimlerinin ortaya koyduğu temelde iki farklı tasnif geleneğinden söz edilebilir. 16. yy. Osmanlı âlimlerinden Taşköprülüzâde (v. 958/1561) bu noktada her iki gelenekten de yararlanarak kendisinden sonrayı etkileyen orijinal bir ilimler tasnifi sunmuştur. İlimler tasnifini aynı zamanda bir ilim dalı olarak da gören Taşköprülüzâde, başta Miftâhu’s-saâde isimli eseri olmak üzere bu alanda dört kıymetli eser telif etmiştir. Bu eserler ilimler tasnifinin yanı sıra ilimler tarihine dair de zengin malumat içermektedir. Fıkıh ve fıkıh usûlü ilimlerini şer‘î ...