Doğu Akdeniz’de Rusya’nın Stratejik Müttefiki: Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (original) (raw)
Related papers
Rus Jeopolitiğinde Deniz Gücünün Önemi ve Rusya Federasyonu’nun Güncel Akdeniz Stratejisi
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İİBF Dergisi, 2021
Rus Jeopolitiğinde Deniz Gücünün Önemi ve Rusya Federasyonu'nun Güncel Akdeniz Stratejisi The Importance of Sea Power in Russian Geopolitics and the Current Mediterranean Strategy of the Russian Federation Öz Rusya tarihsel olarak deniz gücünü ve unsurlarını, stratejik sürekliliğin getirdiği kazanımlar aracılığıyla yaygın bir dış politika aracına dönüştürmüştür. Stratejik süreklilik Rus jeopolitik hafızasının gelişimine ve güncelliğini korumasına zemin hazırlamıştır. Çar I. Petro'dan itibaren düzenli bir donanma inşa eden Rusya, stratejik ve jeopolitik genişlemesini deniz gücü unsurlarıyla desteklemiştir. Çariçe II. Katerina'nın öncüllüğünde ise Baltıklar, Karadeniz ve Akdeniz havzalarındaki hâkimiyetini güçlendirmiştir. Rus İmparatorluğu, SSCB ve RF'nun deniz stratejilerindeki süreklilik, benzerlik ve tamamlayıcılık oldukça dikkat çekmektedir. Makalede söz konusu stratejik sürekliliğin içeriği, Rus deniz gücünün tarihsel tekâmülü ve Akdeniz'e yönelik politikalar çerçevesinde ayrıntılı bir şekilde incelenmektedir.
Küresel Güç Olma Hedefi Bağlamında Rusya'nın Doğu Akdeniz Politikası
Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2021
Jeopolitik teorilerin odak noktasında yer alan Akdeniz, tarihsel süreçte küresel rekabetin kesintisiz devam ettiği bölgelerin başında yer almaktadır. I. Petro’dan beri kendisini büyük güç adayı olarak gören Rusya, sıcak deniz olarak kabul ettiği Doğu Akdeniz’e ulaşmayı ve buradaki rekabete dahil olmayı istemesine rağmen Osmanlı İmparatorluğu’nu yenerek İstanbul’u işgal etme ve bu sayede Doğu Akdeniz’e ulaşma hedefine ulaşamamıştır. Çarlık rejimini yıkarak iş başına gelen Sovyet Yönetimi, bu hedeflerinden vazgeçmemiş, ancak Türk Boğazlarını elde etmenin mümkün olmadığını görerek, bölgede kalıcı askeri üs elde etme stratejisini devreye sokmuştur. Bu kapsamda Suriye’de bir askeri üs elde edilmiş, fakat Soğuk Savaş’ın kaybedilmesinin ardından bölgeden geri çekilmek zorunda kalmıştır. Daha sonra Rusya, büyük güç olduğu iddiasıyla 2000’li yılların ortalarından itibaren Orta Doğu bölgesine olduğu gibi Doğu Akdeniz bölgesine de geri dönmüştür. “Bu süreçte iki kez başarılı olamayan Rusya bu sefer başarılı olabilecek midir?” sorusunun cevabının aranacağı bu çalışmada, doğru bir sonuca ulaşabilmek için başta Rusya olmak üzere tüm tarafların görüşlerinin yansıtılmasına önem verilmiştir. Yapılan analiz neticesinde, bölgede Rusya’nın kalıcı olmasını engelleyebilecek bir faktörün olmadığı, ancak mevcut gücüyle büyük güçten beklenebilecek işlevleri yerine getirme yeterliliğine de sahip olmadığı sonucuna varılmıştır.
Doğu Akdeniz'de Yeni Denge Faktörü: Rusya
C4Defence, 2021
Barack Obama yönetiminin Asya’ya yönelme vizyonu neticesinde “Geniş Orta Doğu” ve Doğu Akdeniz'deki Amerikan ilgisizliği Donald Trump tarafından devam ettirildi. Rusya, Amerika'nın bölgeden kopma arzusunun yarattığı güç boşluğundan yararlandı ve bölgede baskın bir askeri ve siyasi güç olarak ortaya çıktı. Suriye ve Doğu Libya’da (Sirenayka) askeri varlığına ek olarak Mısır ve Türkiye ile savunma sistemleri anlaşmaları yaparak Akdeniz'de müthiş bir askeri ağ kurma noktasına geldi.
DergiPark (Istanbul University), 2022
Öz: Tarihsel seyir içinde, Ege Denizi gibi yarı kapalı bir deniz olan Akdeniz, adeta Doğu'yu Batı'ya taşıyan bir köprü vazifesi görmüş; jeopolitik ve jeostratejik açıdan çeşitli zaman aralıklarında mücadelelere sahne olmuş ve küresel ve bölgesel güçlerin ilgi odağı olmuştur. Son zamanlarda Doğu Akdeniz'de keşfedilen hidrokarbon kaynakları, enerji güvenliğini, dünya ölçeğinde jeopolitik ve jeoekonomik rekabeti beraberinde getirmiştir. İnişli-çıkışlı bir görünüm arz eden Türkiye ile Yunanistan ilişkilerinde Ege Denizi ve Doğu Akdeniz, iki ülke arasında her an gerginliğe neden olma potansiyeline sahip bölgelerin başında gelmektedir. Keza 2020 yılında Yunanistan-Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ikilisinin gerek gayri askeri statüye sahip adaları silahlandırmasından, ilan ettikleri yerlerde tatbikatlar icra etmesinden ve Türkiye'nin sismik araştırma faaliyetlerine tepki göstermesinden; gerekse de çeşitli fasılalarla kıyıdaş devletlerle Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınırlama anlaşmaları yapmasından kaynaklanan bir dizi gerilim yaşanmıştır. Türkiye'yi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)'yi görmezden gelerek ve haklarını çiğneyerek atılan adımlar, Türkiye ile Yunanistan arasında sıcak bir çatışmaya dönüşme riski taşımıştır. Bu çalışmada, 2020 yılı özelinde meydana gelen gerginliğe neden olan hususlar ele alınmış, Yunanistan-GKRY ikilisinin attığı adımların arka planı ve diğer aktörlerle olan ilişkilerinin gerginliğe etkileri ortaya konmuştur.
Çarlık Rusyası nın Akdeniz Politikası nın Arka Planı
Cedrus, 2015
Kiev çevresinde ortaya çıkan Ruslar su ve denizlere yabancı bir millet değildi. Daha X. yüzyılda Rusların ticaret ve soygun amacıyla Akdeniz'e kadar geldikleri biliniyor. Ruslar, XI-XVI. yüzyıllarda çeşitli sebeplerden dolayı güneye inememişlerdir. Fakat Ortodoks olan Ruslar Moskova'nın "Üçüncü Roma" olduğunu ve İstanbul'dan Roma'ya kadar uzanan toprakları bir gün elde edeceklerini düşünüyorlardı. Çarlık Rusyası'nın Akdeniz politikasının temelinde de bu yatıyordu. Rusya'yı güçlendiren I. Petro haleflerine sıcak denizlere inmeyi büyük tarihi bir politik miras olarak bırakmıştır. Onun haleflerinden II. Katerina ilk defa Akdeniz'e Rus donanması göndermeyi başarmıştır. Rusya'nın bir dünya gücü olmasını sağlaması için uluslararası ticaretin kesiştiği nokta olan Akdeniz'de var olması şarttı. Rusya İmparatorluğu'nun yıkıldığı 1917 yılına kadar, Akdeniz'de kalıcı olmak, İstanbul'a ve Boğazlara sahip olmak için her yolu denemiş ancak bunda kısmen başarılı olabilmiştir.
Rusya’nın Körfez Ülkelerinde Ekonomik ve Stratejik Çıkarları
Orta Doğu’daki kasvetli olaylar, dünyanın güçlü evletlerini ( ABD, Rusya, İngiltere, Fransa ) politikalarını yeniden elden geçirmeye itti. Bazen taraflardan birini veya diğerini desteklediler. Bilhassa ABD için çok zor bir durumdu. Bir tarafta NATO müttefiki Türkiye, diğer tarafta Esed’e, aynı zamanda Türkiye’ye karşı olan PYD güçleri arasında kaldı. Rusya’ya gelince, o da Arap devletlerinin iç işlerine müdahaleye karşı dengeli bir pozisyon seçerek ılımlı İslamcılarla işbirliği yapmaya istekli olduğunu gösterdi. Aynı zamanda, Moskova yönetimi sıkıntılı günlerin ileride olduğunu anlamasına rağmen olanları idealleştirme eğiliminde olmadı.