İşletme Yönetiminde Yeni Kurallar: Kimya Sektöründe Sürdürülebilirlik Konuları Üzerine Bir Araştırma (original) (raw)
Related papers
Marka Yayma Başarisinin Öncülleri̇: Güzelli̇k Bakim Ürünleri̇ Sektöründe Bi̇r Araştirma
DergiPark (Istanbul University), 2016
Dergide yayınlanan yazılardaki görüşler ve bu konudaki sorumluluk yazarlarına aittir. Yayınlanan eserlerde yer alan tüm içerik kaynak gösterilmeden kullanılamaz. All the opinions written in articles are under responsibilities of the outhors. The published contents in the articles cannot be used without being cited "İş, Güç" Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi
Türki̇ye’De Emek Pi̇yasalarinin Esnekleşti̇ri̇lmesi̇ni̇n Yeni̇ Araci: Yari Zamanli İsti̇hdam
Isguc The Journal of Industrial Relations and Human Resources, 2015
Dergide yayınlanan yazılardaki görüşler ve bu konudaki sorumluluk yazarlarına aittir. Yayınlanan eserlerde yer alan tüm içerik kaynak gösterilmeden kullanılamaz. All the opinions written in articles are under responsibilities of the outhors. The published contents in the articles cannot be used without being cited "İş, Güç" Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi
International Symposium on Family Contemporary Opportunities / Threats Towards the Sustainability of Family Institution, 2020
Aile kurumunun bekası, ailenin, özel olarak gözetilmesi gereken üyesi çocuğun bekasından ayrı düşünülemez. Çocuğun ‘çocuk’ olmaktan kaynaklı korunması gereken çıkarları vardır. Bunun temelinde çocuk bireylerin fiziksel ve bilişsel kapasitelerinin bir yetişkine kıyasen geride olması gerçeği yer alır. Bu vakıa uluslararası hukuk tarafından da kabul görmüş ve düzenlenmiştir. ‘Çocuğun üstün yararı’ kavramı ilk defa 1989 Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 3. maddesi ile ortaya çıkmış, ancak o zamandan beri kavramın kapsamı ve içeriği ile ilgili tartışmalar süregelmiştir. Daha sonra 1996 Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin 1/2 maddesi ile de teyit olunan bu kavram üzerinde mutabık olunan husus ise kavramın yeterince somutlaştırılamamış ve detaylı biçimde tanımlanamamış olduğudur. Tanımın netleştirilmemiş olması hukuki öngörülebilirliği ve dolayısıyla kimi zaman hukuki güvenceyi azaltmasına rağmen, olay bazında etkin kılınacak bir formül olarak kavramın esnekliğini ve dinamikliğini sağlamaktadır. Böylece çocuğun menfaatini gözetmenin gerekli olabileceği her durumda yasama organları, kamu ya da özel kurumlar, uygulayıcılar ve mahkemeler yapacakları işlemlerde bu menfaati göz önünde bulundurmakla yükümlü kılınmışlardır. Buna rağmen ulusal hukuklardaki uygulamalarda bu hükmün çocukların uluslararası antlaşmalar ile güvence altına alınan çıkarlarının korunması noktasında yeterliliği şüphelidir. Bu nedenle bu çalışma, sözü edilen kavramın hukuki olarak bir ‘temel ilke’ haline gelmiş olduğu kabulünden hareketle, kavramın derinlemesine incelenerek uygulamacılara ışık tutacak şekilde netleştirilmesini amaçlamaktadır. Bu minvalde kavramın maddi hukuka ilişkin bir içerik sağlamaktan ziyade bir ‘temel ölçüt’ işlevi yerine getirdiği söylenebilir. Dolayısıyla yetişkin bireylerin çocuk bireyler hakkında karar verirken ya da onlar adına herhangi bir işlemde bulunurken göz önünde bulundurmakla yükümlü oldukları usulî bir kuraldır.
Kırsal Alanda Yaşayan Yaşlıların Yaşlılık Algıları: Osmaniye İli Kadirli İlçesi Örneği
CERN European Organization for Nuclear Research - Zenodo, 2022
Sanayi Devrimiyle birlikte hem Dünya'da hem ülkemizde değişen yaşam koşulları, köyden kente göçü hızlandırmıştır. Göçlerin etkisiyle aile yapısında meydana gelen değişim, yaşlıların aile içindeki statüsünü önemli ölçüde değiştirmiştir. Toplum yapısındaki bu değişmelerin yanı sıra bilimsel gelişmelere bağlı olarak insan ömrünün uzaması, yaşlı nüfusun sayısal ve oransal olarak artmasında etkili olmuştur. Demografik Dönüşüm olarak ifade edilen bu durum; yaşlılık ve yaşlanma kavramlarına yoğunlaşmayı gerektirmiştir. Çünkü modern toplum yapısına dönüşüm, yaşlanmanın koşullarını değiştirerek yeni bir yaşlı kimliği ve yaşlanma algısı oluşturmuştur. Dolayısıyla araştırmada, Demografik Dönüşüm sürecinde kırsal alanda yaşayan yaşlıların kendi yaşlılıklarını anlamlandırmasını, başka bir ifadeyle yaşlılık algılarını belirlemek amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda Kadirli ilçesine bağlı 10 köyde yaşayan 65 yaş ve üzeri 622 (%41,0'ı erkek, %59,0'ı kadın) kişiyle bireysel görüşme yapılmıştır. Araştırma bulgularına göre köylerdeki yaşlıların yaşlılık algısı, genellikle olumsuzdur. Diğer yandan bu yaşlıların yaşlılık algısı cinsiyete, yaş gruplarına, sağlık sorununa, gelir ve eğitim düzeyine, medeni duruma, ilk evlilik yaşına, vd. faktörlere göre değişme göstermektedir. Kadınların erkeklere, sağlık sorunu olanların olmayanlara, gelir ve eğitim düzeyi düşük olanın yüksek olana göre yaşlılık algısı daha olumsuz bulunmuştur. Dolayısıyla araştırmada, yaşamdaki olumsuzlukların yaşlıların yaşlılık algısını da değiştirdiği belirlenmiştir.
Konya’da Eğitim ve Din Hizmetlerine Hayırsever Katkısı: Onsun Ailesi Örneği
Istanbul University - DergiPark, 2022
Toplumların eğitim, sağlık ve ibadet gibi ihtiyaçlarının karşılanması, toplumun örgütlü yapısı olan devletin görevi olarak değerlendirilmektedir. Bu genel yargıya karşın tarih boyunca toplumda ekonomik durumu daha iyi birey ya da ailelerin kamu hizmetlerinin sağlanması için bağış yapması yaygın bir uygulama olarak bilinmektedir. Dinî kurallar ve gelenekler, hayırseverliği sürekli olarak teşvik etmişlerdir. Türk toplumlarında eğitim kurumları, ibadethaneler ve sağlık hizmetlerinin hayırseverler tarafından finanse edilmesi İslam dininin teşvik edici ve yönlendirici yaklaşımı ve devletin desteği ile kurumsal bir yapı kazanmıştır. Vakıf adı verilen bu kurumsal yapı sayesinde kamu hizmetlerinin daha nitelikli olması mümkün olmuştur. Türk-İslam kültürünün önemli merkezlerinden birisi olan Konya, Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti dönemlerinde hayırseverlerin bağışları ile kamu hizmetlerinin sürdürülmesini ifade eden vakıfların en güçlü olduğu şehirlerin arasında yer almıştır. Konya, Türkiye Selçuklu Devleti döneminden Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna kadar vakıf uygulamalarında önemli bir rol üstlenmiştir. Bu süreçte hayırseverlik konusunda bazı aileler öncü ve örnek bir rol üstlenmiştir. Cumhuriyet döneminde vakıflara ilişkin kanun düzenlemeleri ile birlikte bu örneklik devam etmiştir. Onsun ailesi Konya'da eğitim ve ibadet hizmetlerinin hayırseverler eli ile yürütülmesi işine, kurmuş oldukları vakıflar aracılığıyla ya da doğrudan bağış yapmak suretiyle katkı sağlamışlardır. Onsun ailesinin inşa edilmesine katkı sağladığı okullar ile cami ve kütüphane hâlen Konya'da hizmet vermeyi sürdürmektedir. Sadece devletin bir göreviymiş gibi algılanan sosyal yatırımların, hayırsever bireyler eliyle de yapılması, hem sınırlı kamu kaynaklarının daha verimli kullanılmasına imkân sağlamakta hem de toplumsal barışa katkı sunmaktadır. Çalışma toplumun sosyal yatırımlara katkı sağlamasını motive etmeyi amaçlamaktadır.
İki Kriz Arasında Yönetim: Yeni Kamu İşletmeciliği
Selcuk Universitesi Sosyal Bilimler Enstitusu Dergisi, 2013
ekseninde şekillenen Weberyen bürokrasi anlayışı 1980'li yıllardan itibaren ne-liberal politikaların da katkısıyla dönüşmeye ve değişmeye başlamıştır. Bu değişimin asıl yansıması Yeni Kamu İşletmeciliği yaklaşımının yönetimde uygulanmaya başlamasıdır. Yen kamu işletmeciliği ile birlikte, planlı ekonomi ve merkeziyetçi yönetimden vazgeçilerek, serbest piyasa düşüncesi ve âdem-i merkeziyetçi bir yönetim anlayışı yerleştirilmeye çalışılmıştır. Devletin bu yapısındaki değişim ve dönüşüm çabaları, 2008 sonrası dönemde, ortaya çıkan mali krizle birlikte sekteye uğramıştır. Bu minvalden hareketle, çalışmada, yeni kamu işletmeciliğinin tarihsel arka planı, ortaya çıkışı, gelişimi ve unsurları ele alınmaktadır. Bununla birlikte, yeni kamu işletmeciliğinin sonuçları ve yeni kamu işletmeciliğinin sorun alanları ve eleştiriler irdelenmektedir. Bu kapsam çerçevesinde hazırlanan çalışmanın temel amacı, yeni kamu işletmeciliğinin sonuçlarının ele alınıp, beklenilen ve istenilen sonuçların alınıp alınmadığının tespiti ve buna yönelik görüş ve eleştirilerin değerlendirilmesidir.
eterrence theory has been a highly influential criminological perspective on the criminal justice systems in the world, particularly in the USA and European countries for the last two hundred years. Despite many international studies on validity of the deterrence theory, there is a lack of empirical research in Turkey. With this study, we aimed to test deterrence theory with its certainty, severity, and swiftness components through a survey on a sample of 500 high school students from Bursa to see whether deterrence based school policies have any impact on illicit drug use among these students. The results of the multiple logistic regression analysis showed that there is a negative relationship between perceived high probability of the detection of a drug user by the school administration and substance use. In other words, the most important factor that keeps students away from drug use is the high probability of detection by the school administration. Further, the findings revealed that female students are less likely than males, and students of high risk schools, which were identified as having a rate of violence, non disciplinary behaviors and criminal incidents, are more likely than students of lesser risk schools to use illicit drugs. In conclusion, several policy implications are suggested regarding illegal drug use in schools.
Kuram Ve Uygulamada Egitim Yonetimi, 2009
Eğitim araştırmaları hakkındaki tartışmaların genelde onların yöntemleri üzerinde yapıldığı görülmektedir. Bu çalışmada eğitim yönetimi ile ilgili ampirik araştırma makaleleri kapsamındaki eğitim yönetimi araştırmalarını, yöntemsel açıdan değerlendirmek amaçlanmıştır. Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi Dergisi'nde 2000-2006 (dahil) yılları arası yayımlanan ampirik araştırma makaleleri değerlendirilmiştir. Araştırmanın örneklemini yansız olarak seçilen 20 ampirik araştırma makalesi oluşturmaktadır. Değerlendirilen araştırmaların çoğunun yönetici davranışlarının nedenleri konusunda olduğu, onu yönetici davranışı ile ilgili çalışmaların izlediği görülmektedir. Örnekleme giren araştırma makalelerinin evrenörneklem düzeyleri, araştırmacılar tarafından orta bulunmuştur. Araştırma makalelerinin araştırma desenlerinin, ağırlıklı olarak tarama türünde nicel çalışmalar olduğu tespit edilmiştir. Değerlendirilen makalelerin veri analizinde kullanılan istatistiksel tekniklerinin gelişmemiş teknikler olduğu görülmüştür.
III. Sütuna İlişkin İlk Ön Karar Davası - Gözütok ve Brügge Kararına İlişkin Bir Değerlendirme
Dogus Universitesi Dergisi, 2011
ÖZET: Hiç kimsenin aynı eyleminden dolayı birden çok kez kovuşturulamayacağı ya da aynı eylemden ötürü mükerrer yargılama ve cezalandırılmaya izin verilemeyeceği anlamına gelen ne bis in idem ilkesinin ulusal sınırları aşan şekilde uygulanmasının bir örneğini Schengen Uygulama Sözleşmesi'nin 54. maddesinde bulmak mümkündür. ATAD, söz konusu maddenin uygulanma kapsamını netleştirmek imkânını Gözütok ve Brügge kararı ile elde etmiştir. 1 Söz konusu karar, özgürlük, güvenlik ve adalet alanının hayata geçirilebilmesi bakımından bütünüyle usule ilişkin şartların bir engel teşkil etmemesi gerektiğini; şekilden ziyade sonucun, başka bir deyişle ceza muhakemesi sürecine devam edilmemesi yönündeki kararın verilebilmesi için öngörülen yükümlülüklerin yaptırım karakterinin daha önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Bu çalışmada ATAD'ın söz konusu kararını gerekçelendirirken tek pazarın kurulmasında yararlandığı ilkelerden yardım almış olması esas alınarak, Divan'ın bu kez III. sütun kapsamında dönüştürücü bir rol üstlenmeye hazır olduğu vurgulanmaktadır. Bu tespit yapılmakla birlikte gerçekleştirilmesinin zorlu bir sürece işaret ettiği; zira bunun temel haklar, özgürlük, güvenlik ve adalet alanının gerekleri ile üye devletlerin açık istekleri arasında doğru dengenin kurulmasına bağlı olduğu göz ardı edilmemektedir.