Yüksek Dereceli Glial Tümörlerin Radyoterapisinde VMAT Tekniği İle IMRT Tekniğinin Karşılaştırılması (original) (raw)

Patient preparation for oncological FDG-PET/CT imaging Review Article March 2017 283 Views In oncology patients who undergo positron emission tomography (PET)/computed tomography (CT), radiolabeled [18F]-2-fluoro-2-deoxy-D-glucose (FDG) is utilized to obtain qualitative and quantitative data abou...

Journal of Clinical and Analytical Medicine

Amaç: Lokal ileri evre küçük hücreli dışı akciğer kanserinde (KHDAK) eşzamanlı kemoradyoterapi (EKRT) sonrası uygulanan konsolidasyon kemoterapisinin etkinliği ve güvenilirliği yeterince aydınlatılmamıştır. Bu nedenle çalışmamızda konsolidasyon kemoterapisinin etkinliğini ve güvenliliğini araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: EKRT sonrası konsolidasyon KT alan (n:20) ve almayan (n:63) 83 Lokal ileri evre KHDAK'lu hastanın progresyonsuz ve total sağkalım süreleri retrospektif olarak değerlendirildi. Tüm hastaların tanıları sito-histolojik olarak kanıtlı idi ve 2009 American Joint Committee on Cancer evreleme sistemine göre klinik evreleri Evre III idi (n:48 IIIA, n:35 IIIB sırasıyla).Tüm hastalar küratiftorakal radyoterapiyle eşzamanlı platin bazlı ikili kemoterapi aldı. Bulgular: Olguların ortalama yaşı 59 (±7.3) idi, %89.2'i (n:74) erkek iken yalnızca 9 hasta kadındı (%10.8). EKRT sonrası konsolidasyon KT alan grup (10.4 ay) almayana göre (13.8 ay)log-rank analizde istatistiksel anlamlı daha kısa progresyonsuz sağkalıma sahipti (p=0.046). İki grup arasında genel sağkalım açısından istatistiksel anlamlı bir fark saptanmadı (17.4 ay, 21 ay sırasıyla) (p>0.05). Konsolidasyon KT alan grupta istatistiksel anlamlı daha sık hematolojik toksisite gözlendi (p<0.001). Tartışma: Çalışmamızda lokal ileri evre KHDAK'lu hastalarda eşzamanlı kemoradyoterapi sonrası uygulanan konsolidasyon kemoterapisinin genel sağkalımı arttırmadığı bununla birlikte daha sık hematolojik toksisiteye neden olduğu gözlenmiştir.

Meme Kanserinde ADC Değerleri ile Histopatolojik Prognostik Faktörler Arasındaki İlişkinin Değerlendirilmesi

AİBÜ İzzet Baysal tıp fakültesi dergisi, 2021

GİRİŞ ve AMAÇ: Meme kanserinde difüzyon MR, lezyonun morfolojisi yanında, metabolik aktivitesi hakkında da bilgi vermektedir. Patolojik prognostik faktörler meme kanserli olgularda tedavi protokolünü ve sağ kalımı etkilemektedir. Bu çalışmada amacımız, meme kanserli olgularda ADC değerleri ile patolojik prognostik faktörler arasında ilişkinin değerlendirilmesidir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Kliniğimizde, meme kanseri tanısı ile preoperatif olarak Meme MR tetkiki yapılan 33 olgu retrospektif olarak değerlendirildi.33 olguda toplam 44 malign kitle vardı. Tüm olguların post-operatif patoloji sonuçları elde edildi. Post-op histopatolojik spesmenlerde tümor çapı, aksiler lenf nodu durumu, histolojik grade klasik prognostik faktörler olarak ve östrojen reseptör durumu, progesteron reseptör durumu moleküler prognostik faktörler olarak değerlendirilmiştir. Difüzyon meme MR özellikleri ile klasik ve moleküler histopatolojik prognostik faktörler arasındaki ilişki Mann Whitney U test, Kruskal Wallis test and Spearman korelasyon analizi kullanılarak değerlendirildi. BULGULAR: ADC değerleri, aksiller lenf nodu tutulumu 3'den az olan olgularda (N1) aksiller lenf nodu tutulumu 4 ve/veya daha fazla olan olgulara (N2-N3) göre anlamlı düzeyde yüksek bulundu (p=0,011; p=0,010; p<0,05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Sonuç: Düşük ADC değerleri lenf nodu tutulumuyla ilişkiliydi.

Over Tümörü Gi̇bi̇ Prezente Olan Non Ji̇nekoloji̇k Tümörler

Türk Jinekolojik Onkoloji Dergisi, 2020

Hastanemizde son 5 yıl içinde adneksiyal kitle ön tanısı ile opere edilen, fakat non-jinekolojik tümör tanısı almış vakaların klinik karakteristiklerini, preoperatif tanı ve postoperatif süreçlerini araştırdık Gereç ve Yöntem: Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilimdalı'nda 2012-2016 yılları arasında preoperatif over tümörü ön tanısı ile opere edilen ''jinekolojik olmayan tümör'' tanısı alan 12 hastaya ait bilgiler hastane veri tabanından elde edildi. Preoperatif anamnez, klinik bulgular, laboratuvar sonuçları, cerrahi notlar, postoperatif sürveyans verileri araştırıldı ve analiz edildi. Sonuç: 12 vakanın 6'sı metastatik over kanseri (3 mide ca, 2 meme ca, 1 kolon ca), 5'i granülomatöz iltihap (4 tüberküloz, 1 sarkoidoz) ve 1' i diffüz büyük B hücreli lenfoma idi. Metastatik over tümörlerinin (MOT) 5' inin özgeçmişinde kanser hikayesi mevcuttu. Granülomatöz iltihap olan hastalarımızın hiçbirinin özgeçmişinde özellik yoktu.

Akciğer kanseri hastalarında dolaşımdaki tümör hücrelerini nasıl tespit ederiz? akım sitometrisi ile yapılan kısa bir çalışma

Online Türk Sağlık Bilimleri Dergisi, 2018

Dolaşımdaki tümör hücreleri (CTC'ler) karsinomların metastatik yayılımında önemli role sahiptir. Bu nedenle, son yıllarda birçok kanser türünde hastalığın seyri ve tedavi etkinliğinin anlaşılmasında yardımcı olabileceği düşünülen CTC'ler üzerine yoğunlaşılmıştır. Teknik yaklaşımlardaki gelişmeler ile özellikle akciğer kanseri gibi dokularına ulaşılması zor olan tümörlerde sıvı biyopsi olarak tüm kandan CTC tespitinin değeri her geçen gün artmaktadır. Tanı anında sıklıkla metastaz yaptıkları teşhis edilen akciğer kanseri, hem kadınlarda hem de erkeklerde kanser ölüm nedenlerinin birincil sebebidir. Çalışmamızın amacı akım sitometrisi ile akciğer kanserli hastaların periferik kan örneklerinde (7.5 mL) CTC tespitidir. Zenginleştirme ve saptama adımlarından oluşan modifiye ettiğimiz yöntemimiz ile CTC sayısının tespit edilmesi için 9 akciğer kanserli birey ve 9 sağlıklı birey çalışmaya dahil edilmiştir. Uyguladığımız metotta zenginleştirme basamağı için fikol yoğunluk gradiyent ayrımı ve immünomanyetik ayırma tekniği (CD45 negatif seçilim) gerçekleştirilmiştir. Sonrasında, zenginleştirilmiş hücreler arasında CTC'leri tespit etmek için, anti-epitelyal hücre adhezyon molekülünün ve sitokeratinlerin ekspresyonuna dayanan çok parametreli akım sitometrisi ile analiz yapılmıştır. Çalışmamız sonucunda akciğer kanserli hastaların tümünde CTC gözlenirken, sağlıklı bireylerde gözlenmemiştir (Z=3.823; p<0.001). Böylece, modifiye ettiğimiz metodun akciğer kanserinde CTC tespitinde kullanılabilirliği gösterilmiştir.

Changing Trends in Radiotherapy for Glioblastoma Multiforme and Effects on Normal Tissue Doses

Istanbul Medical Journal

Amaç: Çalışmanın amacı glioblastoma multiforme (GBM) radyoterapisindeki (RT) geçmişten günümüze değişen eğilimlerin ortaya konulması ve risk altındaki organ dozlarındaki değişimin gösterilmesidir. Yöntemler: GBM tanısı ile postopereatif temozolamid ve RT ile tedavi edilen 10 hastanın simülasyon bilgisayarlı tomografi görüntüleri retrospektif olarak incelenerek pre-ve postoperatif manyetik rezonans görüntüleri (MRG) ile rjiid füzyon yapıldı ve 9 ayrı volüm oluşturuldu. Volümler total kranyum ışınlamadan postoperatif iki fazlı ışınlamaya değişkenlik gösterirken, RT uygulaması 2-boyutlu (2B) Co-60 tedavisinden 3-boyutlu (3B) volumetrik ark tedaviye (VMAT) değişiyordu. Risk altındaki organlar (organs at risk-OAR) konturlandı. Beyin-hedef hacmi planlama (PTV) D mean , beyin sapı D max , göz D max ipsilateral/ kontralateral, kiazma D max , koklea D mean ipsilateal/kontralateral, lakrimal gland D max ipsilateral/konrtalateral, lens D max ipsilateral/ kontralateral, pituiter gland D max dozları kaydedildi. 7, 8, 9. planlar (preop MRG'den oluşturulan volümün 3B-konformal RT-3B-KRT planı ile postop MRG'den oluşturulan 3B-KRT ve VMAT planları) karşılaştırıldı. Paired sample t-testi ile istatistiksel analiz yapıldı. Bulgular: Total kranyum RT uygulandığı dönemlerde normal beyin dokusunun hepsi 45-60 Gy alırken VMAT ile beyin-PTV D mean medyan 35 Gy'e düşmüştür. Aynı zamanda göz ve lensler dışında risk altındaki organlar verilen tüm dozu alarak 60 Gy uygulanan gruplarda doz sınırlamaları aşılmıştır. Hem PTV-Radyasyon Terapisi Onkoloji Grubu (RTOG) preop hem de PTV-RTOGpostop 3D-CRT planına göre beyin-PTVinitial volüm Dmean ve beyin-PTVboost Dmean dozları dahil olmak üzere tüm OAR dozlarında iki plan arasında istatistiksel anlamlı fark yoktu. VMAT planı ile hem PTV-RTOGpreop hem de PTV RTOGpostop volümlerine göre yapılan 3D-CRT planlarından istatistiksel anlamlı daha düşük OAR dozları elde edildi. Sonuç: Tarihsel süreçte ışınlanan volüm ve normal doku dozlarında belirgin azalma olmuştur. RTOG'nin postoperatif volüm tanımına göre konformal ve VMAT planları karşılaştırıldığında VMAT planlamada daha düşük normal doku dozları elde edilmektedir. Anahtar Kelimeler: 3D konformal radyoterapi, yoğunluk ayarlı radyoterapi, glioblastoma multiforme, volümetrik ark tedavisi Introduction: The aim of the study is to reveal the changing trends in radiotherapy (RT) for glioblastoma multiforme (GBM) from past to present and to show the changes in organs at risk (OARs) doses. Methods: We re-planned 10 GBM patients who were previously irradiated. Rigid fusion was performed through pre-and postoperative magnetic resonance imaging (MRI) and simulation computed tomography, and 9 separate volumes were created. While volumes varied from whole brain RT (WBRT) to postoperative two-phase irradiation, RT application ranged from 2-dimensional Co-60 treatment to 3-dimensional volumetric modulated arc therapy (VMAT). OARs were contoured, and doses were noted. A 3 dimensional-conformal RT (3D-CRT) plan of the volume created by preoperative MRI was compared to 3D-CRT and VMAT plans generated by postoperative MRI. Statistical analysis was performed using Paired sample t-test. Results: During the time of WBRT, normal brain tissue was receiving 45-60 Gy. Through VMAT, the median brain-planning target volume (PTV) Dmean decreased to 35 Gy. According to both PTV-Radiation Therapy Oncology Group (RTOG)preop and PTV-RTOGpreop 3D-CRT plannings, there was no difference in all OARs doses between plans, including brain-PTV initial volume Dmean and brain-PTV boost Dmean doses. Significantly lower OARs doses were obtained from 3D-CRT plans based on both PTV-RTOGpreop and PTV-RTOGpostop volumes with the VMAT planning. Conclusion: With changing trends in RT for GBM, there has been a significant decrease in treatment volumes and normal tissue doses. According to the postoperative volume definition of RTOG, lower normal tissue doses are obtained from VMAT plans, compared to the conformal treatment plans.

Anaplastik Tiroid Kanseri: Klinik Özellikler, Prognostik Faktörler Ve Tedavi Sonuçları

actaoncologica.dergisi.org

Bu çalışmada 2001-2005 yılları arasında tedavi edilen 29 tiroid anaplastik karsinom tanılı hastanın klinik özellikleri, prognostik faktörleri ve tedavi sonuçları retrospektif olarak incelenmiştir. Sağkalım ile ilişkisi bakımından; yaş, tümör boyutu, gelişim özellikleri ve rezeksiyon tipleri analiz edilmiştir. Tümör boyutu 5-8 cm olan hastaların sağkalımı 2.8 ay iken, tümörü 8 cm den büyük olan hastaların sağkalımı 4.5 ay olarak bulunmuştur. Aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p= 0.18). Altmış yaş altı ve üstü hastaların ortalama sağkalımları sırasıyla 3.5 ve 3.8 ay olarak bulunmuştur. Aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p= 0.65). İyi diferansiye tiroid karsinomu zemininde gelişen ve tiroid karsinomu hikayesi olmayan hastaların ortalama sağkalımları sırasıyla 3.7 ay ve 3.6 ay olarak bulunmuştur. Aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p= 0.95). R0, R1 ve R2 rezeksiyon uygulanan hastaların ortalama sağkalımları sırasıyla 3.3, 1 ve 3.1 ay olarak bulunmuştur. Aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p= 0.31). Anaplastik tiroid kanserinde lokal kontrol oranlarını artırmaya ve uzak metastaz oranlarını azaltmaya yönelik yeni teknolojilere ve ilaçlara olan ihtiyaç halen devam etmektedir.

68Ga-DOTATATE PET/BT görüntülemede somatostatin analogları ile tedavi normal hedef organların ve malign lezyonların alımında farklılık gösterir mi?

Genel Tıp Dergisi

Amaç: Somatostatin analogları (SSA), antiproliferatif etkileri nedeniyle düşük grade’li nöroendokrin tümörlerin tedavisinde kullanılır. 68Ga tetraazasiklododekantetraasetik asit-DPhe1-Tyr3-oktreotat (DOTATATE) PET/CT somatostatin reseptör görüntülemesi olarak son yıllarda yaygın olarak kullanılmaktadır. Bununla birlikte, görüntülemeden önce SSA kullanımının kesilmesine yönelik kılavuzlar olmasına rağmen, literatürde çelişkili yayınlar bulunmaktadır. Bu çalışma, SSA'ların Somatostatin reseptör görüntülemesi üzerindeki etkisini araştırmayı amaçlamaktadır. Gereç ve Yöntem: 2018-2022 yılları arasında 68Ga-DOTATATE PET/BT görüntüleme yapılan 253 hastayı retrospektif olarak incelendi. Bu hastalardan SSA kullanan 28 düşük grade’li (Grade 1 ve Grade 2) hasta çalışmaya dahil edildi. Normal hedef organların, primer tümörlerin ve her organda en yüksek SUVmax‘ı (maksimum standart alım hacmi) olan metastazların SSA tedavisinden önce ve sonra SUVmax değerleri karşılaştırıldı. Bulgular: SSA te...

International Journal of Cancer Therapy and Oncology

2015

The aim of this study was to evaluate dosimetric differences between pencil beam convolution (PBC) algorithm and anisotropic analytical algorithm (AAA) calculations in patients with lung and esophageal cancers. Methods: The existing plans calculated with PBC for 60 patients treated in 2012 were recalculated with AAA maintaining the same beam geometry and dose monitor units. For these plans, dose prescription ranges were 41.4 Gy to 56.0 Gy for esophageal cancers and 50.0 Gy to 64.0 Gy for lung cancers. Dosimetric variables were the 95% PTV coverage, mean PTV dose, maximum spinal cord dose, lung V5Gy, and lung V20Gy. Results: The 95% PTV coverage's for both lung and esophageal tumors were reduced when recalculated with AAA. Maximum spinal cord doses for lung cancer patients were reduced by 0.7 Gy and by 0.3 Gy for esophageal cancer patients on AAA. On the other hand, lung V5Gy had 3.5% increase for both lung and esophageal cancer patients on AAA, whereas lung V20Gy increased by 1.5% also on AAA for esophageal cancer patients. Conclusion: These clinical results confirm the differences between AAA and PBC algorithms as observed in phantom dosimetric studies, and give an indication of the clinical implications of changing from one calculation algorithm to another.

Radiotherapy of Liver Metastases

Strahlentherapie und Onkologie, 2008

Purpose: To assess differences in delineated target volumes of liver metastases using contrast-enhanced CT and different MRI sequences for radiation treatment planning. Patients and Methods: 25 patients with 43 colorectal liver metastases were recruited. Tumor margins were defined by two experienced radiologists. The resulting D90 was assessed and the CT-based 3-D dose distribution merged with the according MRI dataset by employing image fusion. A theoretical D90 as a result of MRI-based treatment planning was assessed for various MRI sequences individually. Results: In venous phase contrast-enhanced CT, the mean tumor volume was 20 ml; T1-weighted (T1w) MRI, 27 ml; contrast-enhanced T1w 42 ml; T2w 65 ml. The difference between the target volumes as assessed by either CT or MRI was 181% for T1w images, 178% for contrast-enhanced T1w, and 246% for T2w sequences. All differences were statistically significant (p < 0.05). The analysis of the dose-volume histograms revealed statistically significant differences (i.e., for the D90) for the different target volumes specified by CT and MRI: mean D90 on CT, 18 Gy; plain T1w, 16 Gy; contrast-enhanced T1w, 15.5 Gy; T2w, 12 Gy. Hence, delineation of a larger target volume in T2w MRI compared to contrast-enhanced CT resulted in a smaller D90. The mean differences of tumor volumes assessed by CT and plain T1w were significantly higher in the group of patients showing local tumor recurrences as compared to patients with long-term local tumor control (p = 0.002). Conclusion: For treatment planning of liver metastases, the use of either plain T1w or T2w sequences is recommended to delineate the clinical target volume as completely as possible and not to miss potential tumor cell congregations in the surroundings as in CT.

A method to determine the planar dose distributions in patient undergone radiotherapy

Nuclear Instruments and Methods in Physics Research Section B Beam Interactions With Materials and Atoms, 2008

A 2D-array equipped with 729 vented plane parallel ion-chambers has been calibrated as a portal dose detector for radiotherapy in vivo measurements. The array has been positioned by a radiographic film stand at 120 cm from the source orthogonal to the radiotherapy beam delivered with the gantry angle at 180°. The collision between the 2D-array and the patient's couch have been avoided. In this work, using the measurements of the portal detector, we present a method to reconstruct the dose variations in the patient treated with step and shoot intensity-modulated beams (IMRT) for head-neck tumours. For this treatment morphological changes often occur during the fractionated therapy. In a first step an in-house software supplied the comparison between the measured portal dose and the one computed by a commercial treatment planning system within the field of view of the computed tomography (CT) scanner. For each patient, the percentage Pγ of chambers, where the comparison is in agreement within a selected acceptance criteria, was determined 8 times. At the first radiotherapy fraction the γ-index analysis supplied Pγ values of about 95%, within acceptance criteria in terms of dose-difference, ΔD, and distance-agreement, Δd, that was equal to 5% and 4 mm, respectively. These acceptance criteria were taken into account for small errors in the patient's set-up reproducibility and for the accuracy of the portal dose calculated by the treatment planning system (TPS) in particular when the beam was attenuated by inhomogeneous tissues and the shape of the head-neck body contours were irregular. During the treatment, some patients showed a reduction of the Pγ below 90% because due to radiotherapy treatment there was a change of the patient's morphology. In a second step a method, based on dosimetric measurements that used standard phantoms, supplied the percentage dose variations in a coronal plane of the patient using the percentage dose variations measured by the 2D-array portal detector. The results showed that the dose variations due to the change of the patient's morphology reached 15% and such discrepancies were displayed on the digitally reconstructed radiography of the patient. The dose discrepancies were confirmed by the hybrid plan obtained by the treatment planning system. The good results here reported show that once it is possible to have the portal dose distributions even for other gantry angles, these tests could be introduced in the clinical protocol to have major support to decide when to repeat the patient's CT scan and to re-plan the new IMRT dose calculation.