Osmanli Mangirinin İmal Edi̇ldi̇ği̇, Tokat Kalhanesi̇nde Ücretler (1453-1890) (original) (raw)
Related papers
Osmanli Dönemi̇nde Trabzon Ve Çevresi̇nde Kurulan Para Vakiflari (1858-1920)
2021
Para vakıfları, sosyal amaçlara yönelik olarak kurulmuĢtur. Bu çeĢit vakıflar genellikle belli bir köy veya mahalle halkının ortak ihtiyaçlarını karĢılamak, aralarında yardımlaĢma ve dayanıĢmayı sağlamak için oluĢturulmuĢlardır. Dinî müesseselerin, çeĢme, yol, köprü gibi imar faaliyetlerinin sürdürülmesinde para vakıflarının önemi büyüktür. Özellikle para vakıfları bu çeĢit kurumların kurulmasından çok varlıklarının devam ettirilmesi için kurulmuĢlardır. Osmanlı Devleti"nde eğitim, bayındırlık, sağlık hizmetleri ile dinî ve hayrî hizmetlerin büyük kısmı para vakıfları tarafından karĢılanmıĢtır. Ayrıca ekonomik yönden sıkıntı çeken esnaf ve halkın nakit para ihtiyacını da para vakıfları sağlamıĢtır. Trabzon ve çevresinde 1858-1920 yılları arasında kurulan 277 adet para vakfı ise mahalle ve köylerde faaliyet gösteren dinî ve sosyal kurumların yaĢaması ve faaliyetlerinin devam ettirilmesi için kurulmuĢtur. Bu vakıflar aynı zamanda bulundukları yerde halkın nakit para ihtiyaçlarını da karĢılamıĢlardır. Belli muamele oranları ile aĢırı faizciliğin de önüne geçmiĢlerdir. Bu çalıĢmada Osmanlı Devleti döneminde Trabzon ve çevresinde kurulan para vakıflarının sayıları, vakıf kurucularının özellikleri ve sosyal statüleri vakfedilen para miktarları ve hizmet amaçları belirtilmeye çalıĢılacaktır.
TARİH YOLUNDA BİR ÖMÜR PROF. DR. İSMAİL ÖZÇELİK’E ARMAĞAN, 2019
Osmanlı Devleti’nin, 19. Yüzyılda batılı devletler ile olan ticari faaliyetlerinde artış gözlenirken, gümrük teşkilatının da o oranda geliştiği görülmüştür. Özellikle İzmir, İstanbul, Trabzon, Beyrut gibi liman kentlerinde gümrüklerin hem fiziki anlamda hem de işlevsel olarak pasaport, karantina, yolcu salonu ve sıhhi daireler gibi bölümler eklenerek daha fazla geliştirildiği gözlenmiştir. Bununla birlikte ticari faaliyetler sırasında gümrüklerden geçen eşyaların sıhhi muayenelerinin yapılmasının gerekliliğinden dolayı laboratuarlarda, rüsumat dairesi bünyesinde kimyagerler istihdam edilmiştir. İstihdam edilen kimyagerler vasıtasıyla gümrükten geçecek olan gıdaların, içeceklerin ve diğer eşyaların sağlık ve güvenlik açısından muayene edilmesine özen gösterilmiş olup bu hususta nizamnamelerin yayınlandığı ve bu nizamnamelere riayet edilmesinin önemi üzerinde durulduğu bilinmektedir. Nitekim çalışmaya esas alınan Gümrüklerce İcra Edilecek Muayene-i Sıhhiyeye Dair Nizamname adlı eserin de gümrüklerde sıhhi muayenenin icrasında takip edilecek uygulamaları ortaya koyması konuya Osmanlı yönetim erkinin duyarlılığını göstermesi açısından önemlidir. Talimatnamede öncelikle sıhhi muayeneye tabi olacak eşyaların türleri hakkında bilgiler tespit edilmiş olup bu türlerin,kimyevi karışımlar, eczacılığa dair olan ilaçlar ve özel ilaçlar, yağ, un, kahve, çay ve alkollü içecekler olduğu dile getirilmiştir. Daha sonra Sıhhi muayenenin yapılması için İstanbul’da rüsumat emanetinde bir tahlilhane bulunması gerektiği, burada 1 baş kimyager, 3 kimyager ve 1 bakteriyolog istihdam edileceği, tahlilhanenin Galata Emtia-i Ecnebiye gümrüğünde bir şubesinin yer alacağı ve orada da 3 kimyager bulundurulması gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca İzmir, Selanik, Trabzon, İşkodra, Beyrut, İskenderun, Basra, Trablusgarp limanları gümrük idarelerinde de birer kimyager bulunması gerektiği belirtilmiştir. Kimyagerlerin, münhasıran İstanbul’da rüsumat emaneti, vilayetlerde ve rüsumat nezaretleri maiyetinde yer almak suretiyle istihdam edileceği, kimyager bulunmayan bölgelerde ise sıhhi muayenenin belediye tabipleri vasıtasıyla yapılacağı belirtilmiştir. Muayene sırasında tahlil olmadan kimyevi ilaçların kesinlikle sınırdan geçirilmemesi ve bu gibi durumların belediye tabipleri tarafından rüsumat idarelerine bildirilmesi ve bildirilen bu eşyaların numunelerinin kimyager bulunan en yakın rüsumat idaresine sevki ile orada tahlil ettirilmesi gerektiği üzerinde durulmuştur. Muayene sırasında, eşyanın bozuk veya sağlığa zararlı olduğu tespit edildiğinde, kimyagerler tarafından bu eşyaların deftere kayıtları sırasında bu eşyalara dair bilginin kaydedilmesi ve bu eşyaların mühürlenip tarih atılarak tahlilhanede 30 gün kadar muhafaza edilmesi ve eşyaların tahlil evrakı ve makbuz karşılığında eşya sahibine verilmesi gerektiği üzerinde durulmuştur. Buna ilaveten, muayene sırasında geçişine izin verilmeyen eşyanın, gümrük idaresi tarafından içeri geçirilmeyip, bu durumun sahibine bildirilmesi, eşyanın geldiği mahalle veya sahibi tarafından seçilecek diğer bir memlekete kurala uygun bir şekilde iade edilmesi ve bu durumda eşya sahibinin, eşyanın iade olunduğunu açıklayan ikinci “konşimentosu/alındı belgesini” rüsumat idaresine vermek zorunda kalacağı dile getirilmiştir. Yiyecek ve içecek bağlamında, domuz etinden yapılmış olan sucuk, pastırma ve jambon gibi gıdaların, bulaşıcı hayvan hastalıklarının bulunduğu bir memleketten getirilmesi durumda sadece sıhhi muayenenin yeterli görülemeyeceği, bu mamullerin hastalıklı olmadıkları hakkında resmi dairelerden bir tasdiknamenin ibraz edilmesi gerektiği, alkollü içkilerden olup, muhafaza için asid salisilik katılmış ve zararlı madde ilave edilmiş olanların girişinin yasaklanacağı belirtilirken, tanınmış fabrikalar tarafından üretilen ürünlerden olan ve şişeleri üzerindeki etiketlerde mahiyetleri yazılı olan şampanya, şarap, konyak ve likör gibi müskirata dair muayene ve muamelenin doğrudan doğruya gümrük memurları vasıtasıyla yapılacağı gibi konulara dair maddelerin yer aldığı tespit edilmiştir.
1801 Tari̇hli̇ Ehl-İ Hi̇ref-İ Hâssa Defteri̇nde Osmanli Devleti̇’Ni̇n Sanatkârlari
Journal Of History School, 2020
Osmanlı Devleti'nin sanat akademisi diyebileceğimiz Ehl-i Hiref-i Hâssa Teşkilatı kitap sanatlarından, kuyumculuk, ahşap, dokuma ve maden sanatlarına kadar birçok alanda günümüze kadar ulaşan eşsiz ürünler ortaya koymuştur. Devlet bünyesinde oluşturulan bu teşkilat hakkında T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi'nde yer alan ve genellikle siyakat yazı türü ile yazılı olan birçok maaş defteri vardır. Bu defterlerde teşkilat içerisinde yer alan sanat dallarını, burada faaliyet gösteren sanatkâr isimlerini ve onlar hakkında birtakım bilgileri bulmak mümkündür Teşkilatın varlık gösterdiği süreci takip edebildiğimiz bu defterlerin en eski tarihlisi H. 932/ M. 1526 tarihli olup defter, İsmail Hakkı Uzunçarşılı tarafından yayınlanmıştır. Yapılan arşiv araştırmaları neticesinde bulunan ve çalışmanın da ana konusunu oluşturan son tarihli defter ise H. 1216/ M.1801 tarihlidir. Yapılan bu çalışma ile Ehl-i Hiref-i Hâssa Teşkilatı hakkında genel bir bilgi verilerek, zikredilen defter transkript edilmiş olup defterin değerlendirilmesi yapılmıştır. 19. yüzyılın başında tutulan defterde birbirinden farklı alanlarda saray için üretim yapan 45 sanat dalı yer almış olup toplamda 247 sanatkâr ismine rastlanmıştır.
OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA TEV'EM MAAŞI / TEV'EM SALARY IN THE OTTOMAN EMPIRE
Uludağ Universitesi, Edebiyat Fakültesi, Sosyal Bilimler Dergisi, 2009
Tev'em salary is the name given to the monthly payments which were paid to the families that have twins or triplets. No matter which region, religion or nation you belong to, all Ottoman subjects that have twins or triplets and have insufficient income had the right to be financially supported by Tev'em salary. Tev'em salary was paid monthly in akce (Ottoman coin) and kurus (a smaller unit of Ottoman coin than akce). The only condition in order to take tev'em salary was to be in need of money. With the families demand for tev'em salary, the conditions of the families were investigated, proved to be true and then tev'em salary was assigned to both children and the mother. Children's welfare was of great importance in the Ottoman Empire. Therefore, with the death of their father who was a captain of naval force, a monthly payment was assigned to his orphans by the Government. This has of great importance in showing the "social state aspect", as we call in modern terminology, of the Ottoman Empire.
Karadeniz Araştırmaları, 2023
Osmanlı Devleti’nde camiler ibadet dışında çeşitli fonksiyonları icra eden en önemli kurumların başında gelmektedir. Camilerin yapım, onarım, aydınlatma, ısıtma, bakım vs. ihtiyaçlarının karşılanması ile cami görevlilerinin maaş ve ücretlerinin ödenmesi gibi harcamalar camilerin temel giderlerini oluşturmuştur. Bu giderler bazen devlet hazinesinden, bazen gelirleri camiler için vakfedilen gayrimenkul gelirlerinden bazen de caminin bulunduğu yöre halkının doğrudan yaptığı aynî ve nakdî bağışlarla karşılanmıştır. Osmanlı Devleti’nde camilerde çok sayıda görevli hizmet etmiştir. Bu görevlilerin başlıcaları arasında; imam, hatip, müezzin, vaiz, kayyım, ferraş, devir-hân, kâri (kurrâ), na’t-hân, tarif-hân, muvakkit, enam-hân, muarrif, sûre-hân, cüzhân ve dersiâm bulunurdu. Söz konusu görevlilerin maaş ve ücretleri ise çoğunlukla vazifeli oldukları cami veya mescitlerin vakıfları aracılığıyla ödenirdi. Başka alanlarda da hizmet veren vakıflar Osmanlılarda o kadar yaygınlaşmıştı ki hemen hemen her caminin en az bir gayrimenkulü bulunurdu. Bazen vakıfların gelirleri caminin ihtiyacını karşılayamayacak kadar azalmakta ya da vakıflar ortadan kalkmaktaydı. Bu şekilde vakıf gelirlerinin yetersiz kaldığı durumlarda devlet hazinesinin farklı kalemlerinden takviye edilmesi veya tamamının üstlenilmesi gibi çeşitli kaynaklardan destek alma yollarına gidilmiştir. Cami görevlilerinin maaşlarının ödenmesi konusunda devletin başvurduğu bu kaynaklardan birisi de gümrük mukataaları olmuştur. Öyle ki, Osmanlı Devleti’nde bazı camilerdeki görevlilerin ulufelerinin vakıflar yerine gümrük mukataalarının gelirlerinden ödendiği görülmektedir. Bu çalışmada, Osmanlı coğrafyasının değişik bölgelerindeki camilerde görev yapan kişilerin vazifeleri ve gümrük mukataalarından aldıkları maaşların miktarı Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi Ali Emirî (AE.)SMHD.I, AE.SMST.II, AE.SMST.III, AE.SAMD.III) tasnifinde yer alan (M.1688-1769 tarihli) berat suretlerindeki veriler kullanılarak ayrıntılı şekilde ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Smyrna/İzmi̇r Agorasi Kazisi’Ndan Osmanli Dönemi̇ Taş Tütün Lüleleri̇
Türkiye Bilimler Akademisi Arkeoloji Dergisi
Arkeolojik kazılarda bulunmuş, geçmişin günlük yaşamına ışık tutan her obje cevaplanması gereken yeni sorular da ortaya çıkarabilmektedir. Smyrna Agorası kazılarında bulunmuş Osmanlı Dönemi'ne ait bir grup taş lüle malzeme, teknik ve form özellikleri açısından dikkat çekici ve nadir bulunan örneklerdendir. Büyük çoğunluğu yarı mamul olan bu örnekler üretim yeri, üretim biçimi, malzeme seçimi ve usta deneyimine ilişkin problemler ortaya çıkarmıştır. Mevcut buluntular paralelinde lüleler ayrıntılı olarak incelenerek bu problemlere dair çıkarımların yanısıra bu lülelerin Osmanlı lüleleri arasındaki yerinin saptanması amaçlanmıştır. Taş malzeme artıklarından hareketle, kazı alanındaki antik dönem taşlarından üretildiği anlaşılan lülelerin bazıları şekillendirme sırasında kırılmış, bazıları da malzeme çok sert olduğu için işlenememiştir. Taş lülelerin form seçiminde kil lülelerin örnek alındığı anlaşılmaktadır. Sert bünyeli lülelerde süsleme görülmezken kireçtaşından üretilmiş lülelerde basit kazımalar yer almaktadır. Yarı mamul ve tam tam şekillendirilmiş taş lülelerin kaç atölyede ve hangi zaman aralığında üretildiği kesin değildir. Kazı çalışmalarında kil lülelere nazaran çok az bulunan taş lülelerin Smyrna Agorası örnekleri, üretim yerinin bir şehir içinde kesin olarak tespit edildiği lülelerden olması bakımından Osmanlı lüleleri arasındaki özel bir yere sahiptir. Üretim tekniği, malzeme seçimi gibi özellikleri yansıtmaları açısından da nadir örneklerdendir.
XV. Yüzyilin İki̇nci̇ Yarisinda Tokat’Ta Kurulan Vakiflar
Sosyal Bilimler Dergisi
Vakıf insanların bazen de hayvanların çeşitli ihtiyaçlarını karşılamak üzere insanoğlunun kendi malını gönüllü bir şekilde Allah rızası için hibe etmesidir. İslam Tarihinin ilk yıllarından itibaren devletler vakıf kurumuna özel bir önem vermiştir. Bu kurum, Osmanlılar Döneminde en teşekküllü haline ulaşmış, birçok hizmet bu kurum aracılığı ile yerine getirilmiştir. Tokat'ta, 1398 yılında Osmanlı tarafından fethedildikten sonra, şehrin birçok ihtiyacı vakıflar aracılığıyla karşılanmıştır. XV. Yüzyılın ikinci yarısında tespit edebildiğimiz kadarıyla Tokat'ta beş vakıf kurulmuş, bir imarethane, bir medrese, bir zaviye ve bir hankâh inşa edilmiştir. Bu vakıflara gelir getirmek üzere, başta köy ve mezra olmak üzere çeşitli akarlar tahsis edilmiştir. Vâkıfların tamamı askeri sınıfa mensup olup, bu vâkıflardan ikisi melik, ikisi emir ve biri ise sultandır. Kurulan vakıfların dört tanesi yarı ailevi vakıf olması, vâkıfların ellerindeki gayrimenkullerin miras yoluyla parçalanmasının önüne geçmek istediklerinin bir göstergesi olmalıdır.