Bellek Zayıflığı ve Baş Ağrısı ile Başvuran Perikallozal Lipom Olgusu (original) (raw)

Ağrı ve Bellek

Ağrı ve Bellek, 2023

Ağrıya bağlı olası psikolojik ve bilişsel bozuklukların insan üzerinde etkileri olduğu giderek daha fazla kabul görmektedir. Ağrı, duyusal/ayırt edici bir uyarıdır ve organizmanın tehlikeden korunma, iyileşme vb. için gerekli eylemleri teşvik edebilmektedir. Aynı zamanda motivasyonel ve duygusal bileşenleri de olan çok boyutlu bir uyarandır. Zararlı bir uyarana verilen yanıtta öğrenme deneyimi sağlayan bilişsel/değerlendirme boyutu yer alır. Öğrenilen ağrı deneyimleri, gelecekteki ağrı deneyimlerinin algılanmasını da etkileyebilmektedir. Ağrı yolları bilişsel, duygusal ve davranışsal etkileri olan kompleks bir duyusal sistemi temsil eder. Yaygın nörotransmitterler ve nöral plastisitenin benzer mekanizmaları (örneğin, merkezi sensitizasyon, uzun süreli güçlenme (long term potentiation (LTP)), kronik ağrı ve hafıza arasında mekanik bir örtüşme olduğunu düşündürür. Bu anatomik ve mekanik bağıntılar, kronik ağrı ve hafızanın çeşitli seviyelerde yakından etkileşime girdiğini gösterir. Nörogörüntüleme çalışmaları, beyin aktivitesinin uzaysalzamansal yeniden düzenlenmesinin, ağrının temsilinin yavaş yavaş duyusal yapılardan duygusal ve limbik yapılara kaydığı kronik ağrıya geçişe eşlik ettiğini ileri sürmektedir. Ayrıca bu çalışmalar ağrıya ilişkin psikolojik ve sosyal faktörlerin, bireyin sağlığını, bilişsel durumunu etkilediğini de göstermektedir. Çok boyutlu bir deneyim olan ağrının temel sinirbilim süreçlerinin yanı sıra psikososyal faktörlerinin de incelenerek ağrıya dair biyopsikososyal değerlendirme ve tedavi yöntemlerinin uygulanması ve araştırılması önem arz etmektedir. Bu derlemede bellek süreçleri ile ilişkili olarak ağrıya dair genel bir bakış açısı oluşturmak hedeflenmiştir.

Senkopla Başvuran Bir Guillain-Barre Sendromu: Olgu Sunumu

Turkish Journal of Pediatric Disease, 2021

Guillain Barre Sendromu (GBS), sıklıkla simetrik güçsüzlük ve arefleksi ile karakterize akut inflamatuar polinöropatidir. Geçirilmiş bakteriyel veya viral enfeksiyonların tetiklediği otoimmün bir hastalık olduğu kabul edilmektedir. Miller Fisher sendromu, GBS'nin en sık görülen varyantlarından biri olup, arefleksi, ataksi ve oftalmoparezi ile seyretmesi özelliğidir. Çocukluk çağı GBS'de mortalite %1-2 oranındadır ve genellikle solunum yetersizliğine bağlı olarak gelişir. Burada; parvovirus B19 enfeksiyonu sonrası gelişen Guillain-Barre Sendromlu (GBS) bir olgu, başvuru semptomunun otonom tutuluma bağlı gelişmiş olabileceği düşünülen senkop olması nedeniyle gözden geçirildi.

Kol Ağrısı İle Bulgu Veren Pancoast Tümörü Olgu Sunumu

DergiPark (Istanbul University), 2009

Brakial pleksus, alt servikal ve üst torasik sinir köklerinin ön ramuslar›ndan oluflmufl kar›fl›k bir anatomik yap›d›r. Brakial pleksopati düflünülen durumlarda tan›n›n do¤rulan-mas›, lezyon yerinin lokalizasyonu ve lezyon fliddetinin belirlenmesinde sinir iletim çal›fl-malar› ve i¤ne EMG'den yararlan›l›r. Brakial pleksopatilerin en s›k nedeni travma olmakla beraber tümör invazyonu sonucu, radyasyon hasar›na ba¤l› veya idiopatik olarak da gelifle-bilmektedirler. Tümör invazyonuna ba¤l› geliflen neoplastik brakial pleksopatilerde en s›k nedenler aras›nda lenfoma, meme ve akci¤er kanserleri say›labilir (1). Tan›n›n erken konmas›n›n hayati önem ta-fl›d›¤› ve tedavi edilebilir bir hastal›k olan Pancoast tümörü olarak da bilinen akci¤er apeks tümörleri, tümörün yay›l›m› ve etkiledi¤i yap›larla iliflkili olarak de¤iflken klinik bir sendrom olufltururlar. Parietal plevran›n invazyonu sonucu omuz a¤r›s›na, interkostal sinir invazyonu sonucu dorsal skapular a¤r›ya, brakial pleksus alt trunkus invazyonuna ba¤l› olarak kol a¤r›s›, elde atrofi ve duyu kayb›na ve stel-133

Status Epileptikus ile Başvuran Serebral Venöz Tromboz Olgusu

Turkish Journal of Pediatric Disease, 2015

Erken tanı ve tedavi, mortalite ve morbidite açısından önemlidir. Tanı için bilgisayarlı tomografi (BT), manyetik rezonans (MR), MR venografi, konvansiyonel anjiyografi, doppler ultrasonografi (yenidoğanlarda) kullanılan görüntüleme yöntemleridir (7). Artan kesitsel görüntüleme yöntemleriyle tanı konabilme sıklığı artmaktadır (8). Tedavisi semptomatik olup; enfeksiyon kontrolü, antiepileptik, antiödem ve antikoagülan tedavilerden oluşmaktadır (9). OLGu SuNuMu Öncesinde bilinen bir hastalığı olmayan 5 yaşında erkek hasta havale geçirme nedeniyle acil servise başvurdu. Başvurusundan 6 gün önce burun akıntısı, ateşi olmuş ve üst solunum yolu GİRİŞ Sinüs ven trombozu nadir görülen bir nörolojik hastalık olup sıklığı yaklaşık 0.4-0.7/100.000'dir (1). Semptomları; huzursuzluk, baş ağrısı ve kusma gibi intrakranial basınç artışı bulguları, nöbet, ensefalopati, kranial sinir paralizileri, papil ödem, motor defisit ve komadır (1). Trombüsün akut ve kronik durumuna göre bulgular değişmektedir. Pediatrik yaş grubunda en sık başvuru bulgusu nöbet olup, nöbet ve koma ile başvuru kötü prognostik kriterlerdir (2-5). Sinüs ven trombozunun en sık nedenlerini; santral sinir sistemi ve baş-boyun enfeksiyonları, dehidratasyon, kronik sistem hastalıkları (SLE, kronik böbrek yetmezliği), maligniteler, oral kontraseptifler, demir eksikliği, gestasyonel nedenler, asfiksi ve protrombotik bozukluklar oluşturmaktadır (6). ÖzET Sinüs ven trombozu, çocukluk yaş grubunda nadir görülen ve hayatı tehdit eden bir durumdur. Başvurudaki klinik bulguları genellikle nonspesifiktir ve buna bağlı olarak da tanısı gecikir veya yanlış tanı alabilir. Morbidite ve mortaliteyi azaltmada erken tanı ve tedavi önemlidir. Nöbet kötü prognoz kriterlerinden biridir. Burada acil servise status epileptikusla başvuran 5 yaşında erkek bir olgu sunuldu. Başvurusundan 6 saat sonra sinüs ven trombozu tanısı konularak, tedavisi başlanan hasta şu an 6. ayında sekelsiz olarak izlenmektedir.

Servi̇ks Kanseri̇ Sonrasi Geli̇şen Vulvar Lenfanji̇oma Si̇rkumskri̇ptum; Olgu Sunumu

2014

Vulvar lenfanjioma sirkumskriptum, vulva lenfatik kanal sisteminin nadir rastlanan benign bir hastaligidir. Genellikle konjenital olmakla birlikte nadiren eriskinlerde de kazanilmis olarak ortaya cikabilir. Bu calismada skuamoz hucreli kanser tedavisinden 9 yil sonra ortaya cikan vulvar lenfanjioma sirkumskriptum vakasi ve tedavisi sunulmus, literatur isiginda tartisilmistir

Kitle ve Karın Ağrısı ile Kendisini Gösteren Mezenterik Pannikülit

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası, 2014

Mezenterik pannikülit, etyolojisi bilinmeyen, benign ve nadir bir durumdur. Kronik inflamatuar bir süreç olup mezenterik ya dokusunu etkiler. yi tan mlanm 2 tipi vard r. Birincisi akut ve subakut formu mezenterik pannikülit olarak ve ikincisi ise kronik formu retraktil veya sklerozan mezenterit olarak bilinir. Mezenterik pannikülit spesifik klinik bulgu ve tipik semptomlar olmad için, yanl tan konulmas ve gözden kaçmas çok kolayd r. Do ru tan s eksploratif laparatomi ve patolojik incelemeyle konur. Literatürde preoperatif olarak tan konulabilen çok az say da olgu bildirilmi tir. Biz preoperatif olarak bilgisayarl tomografi (BT) tetkiki ile radyolojik tan s n koydu umuz üç mezenterik pannikülit olgusunun radyolojik bulgular n ve klinik önemini sunuyoruz. Anahtar Sözcükler: Mezenterik Pannikülit, Bilgisayarl Tomografi, Ultrasonografi Mesenteric panniculitis; which etiology is unknown, is a rare and benign condition. Being a chronic inflammatory process, it affects the mesenteric adipose tissue. There are two well defined types of mesenteric panniculitis. First one is known as acute and subacute form of mesenteric panniculitis and second one is known as chronic retractile form or sclerosing mesenteritis. Since mesenteric panniculitis does not have specific clinical outcome or typical symptoms, it is extremely easy to fail to notice or to lead to a misdiagnosis. The true diagnosis of mesenteric panniculitis is established by explorative laparotomy and pathological examination. There are very few stated cases which can be diagnosed in literature. We; preoperatively, present the significance of three mesenteric panniculitis cases radiological symptoms and clinical importance which we have radiologically diagnosed preoperatively with the computed tomography examination.

Ki̇fozlu Hastada Hemşi̇reli̇k Bakimi: Olgu Sunumu

DergiPark (Istanbul University), 2012

Kifoz, spinal kırıklar sonrasında, doğumsal vertebra anomalilerinde, ankilozan spondilitte ya da idiyopatik kifoskolyozlu hastalarda görülmektedir. Bu yazıda servikotorasik kifoz tanısı ile ameliyat edilen bir hastanın hemşirelik bakımı ve hemşirelik süreci incelendi. Ankilozan spondilit tanısı alan 57 yaşındaki bayan hasta servikotorasik kifoz nedeniyle iki aşamada ameliyat edildi. İlk aşamada torakal 4, 6, 8 ve 11 (T4, T6, T8, ve T11) posterior osteotomi ve posterior enstrümantasyon yapıldı, ikinci aşamada ise servikal 6-7, servikal 7torakal 1 ve torakal 2-3 (C6-7, C7-T1 ve T2-3) posterior osteotomi ve fiksasyon uygulandı. Olguya, ikinci ameliyat sonrasında halo traksiyon uygulaması yapıldı. Olgunun hemşirelik sürecinde hava yolları açıklığında yetersizlik, ağrı, beslenme yetersizliği, diyare, deri bütünlüğünde bozulma riski, deri bütünlüğünde bozulma, enfeksiyon riski, hareket kısıtlılığı, anksiyete, bakım ve tedavilere uyumsuzluk gibi hemşirelik tanıları yer almaktadır.

İzole Vertigo Atağı İle Başvuran Subklaviyan Çalma Sendromu Olgusu

Subclavian steal occurs when there is retrograde blood flw in the vertebral arteries and is associated with proximal ipsilateral subclavian artery stenosis or occlusion. However, in subclavian steal syndrome, retrograde blood flw from the vertebrobasilar artery supplies the arm instead and results in vertebrobasilar insuffiency. As the vertebrobasilar arterial system supplies the auditory and vestibular systems, it is possible that focal neurological defiits occur in this syndrome. In this case study, we describe a patient diagnosed with subclavian steal syndrome that presented with isolated vertigo. For patients that present with vertigo and are otherwise asymptomatic, it is imperative that the diffrential diagnosis includes subclavian steal syndrome.

Baş-Boyun Bölgesi Vasküler Lezyonları

2015

Vaskuler lezyonlar, bebek ve cocukluk doneminin en sik gorulen konjenital anomalisidir. Bu lezyonlarin yaridan fazlasi bas-boyun bolgesinde gorulup, ciddi estetik ve fonksiyonel bozukluklara neden olabilir. Yakin zamana kadar vaskuler lezyonlarin evrensel olarak kabul edilen bir siniflamasi mevcut degildi. Gunumuzde ise tedavi yaklasimlari acisindan tartismalar devam etmektedir. Baslica iki ana baslikta; hucre hiperplazisiyle karakterize vaskuler tumorler ve damarlarin gelisimi sirasinda ortaya cikan lokalize defektlerden kaynaklanan vaskuler malformasyonlar olmak uzere incelenebilir. Her bir anomalinin kendine ozgu fizyopatolojisi, klinigi, goruntuleme ozellikleri ve tedavi secenekleri vardir. Bu biyolojik siniflama ilk olarak 1982’de Mulliken ve Glowacki tarafindan onerilmistir ve vaskuler anomaliler arasindaki klinik, histokimyasal ve hucresel farkliliklara dayanmaktadir. Bu makalede, daha siklikla gorulen vaskuler lezyonlar fizyopatoloji, tani ve tedavileri acisindan literatur b...